cahit sıtkı'nın yolun yarısından daha büyüğüm. küçüklüğüm dün gibi. ne ara gelip geçti bu kadar zaman ve neden bu kadar hızlı geçti, ne hayata yetişebildim ne de planladıklarıma. gördüğümden geri koymazsa yaradan beni, ihtirasım yok gibi. olmayan olmasın gayrı, can sağolsun yeter.
konyalıların kendilerinin bile memleketlerini sevmediğini duydum, bunu iyi biliyorum.
hz. mevlananın "ne olursan ol gel" diyerek kastettiği yer orası da değil. onu da biliyorum.
ben birkaç defa gittim. beğendim mi diye sorarsan,
evet. dümdüz bir kere, ankara gibi yokuşu yok. tertemizdi, etli ekmeği de çok güzel.
başlık otobüs firması ismi gibi olmuş.
birden fazla konyalı bir araya gelince işaret edilerek "aha işte bunlar konyalılar" denilerek gösterilir diyerek başlığa tanımımı yaparak ayrılıyorum.
ilk aklıma gelen devlet okullarındaki öğretmenlerdir.
özel okulda olsa yapamazlar tabii olarak. özel okullarda öğrencisi olanlar ve o öğrenciler fırsat eşitliğini fırsatları kendilerine çevirerek zaten 1-0 önde başlamışlardır hayata.
geçen hafta veli toplantısına katıldığımda bir velinin "öğrencilerimizin not durumları geçen senedekinden çok düşük bunun nedenini izah eder misiniz" diye sorduğunda, akla zarar bir cevap işittim.
"hiçbirinizin öğrencisi çok zeki çocuklar değil, siz her ne kadar öyle zannetseniz de. boşunu gazlıyorsunuz çocuklarınızı, geçen sene ortaokuldalardı bu sene lisedeler. eğer zeki olsalardı hepsi fen liselerinde olurlardı." dedi .
kendisinin devlet okulunda bir öğretmen olduğuna emin olarak. aynı öğretmen özel okulda mecburen, patrona bağlı bir öğretmen olsaydı, müşterilerine (velilere) böyle bir cevap veremeyecekti haliyle. al sana zorbalama.
ben, şahsım, kendim , bizzat yaşadığım bir olayı anlatayım.
öğrencimin eski okulunda bir başka veli toplantısına katıldığımda okulun müdür yardımcısı olacak götelek, serkeş, at ağızlı, kemçik müdür yardımcısı, kendinden emin bir şekilde:
"öğrencileriniz bazen sınırı aşıyorlar, eskiden öyle miydi? veliler eti senin kemiği benim diye bize teslim ediyorlardı, bizde kulağını çekiyorduk akıllanıyorlardı" diye özgüvenle yaptığı yanlışı anlatırken, kendisine biz sizin o bahsettiğiniz eti senin kemiği benim denilen öğrencilerdik. bugün o davranışlardan dolayı öğrencilerimize dokundurmuyoruz dediğimde sesini kesmişti, cüretkar müdür yardımcısı bozuntusu.
ezcümle sınıf ayrımının olduğu, fırsat eşitliğinin olmadığı tüm kurumlarda zorbalık meşrudur onlara göre.
saçma sapan ilkokul seviyesinde, böyle bir tarih bilgisi düzeyinde yorum yapılacak bir husus değildir.
çok doğru tanım yapan arkadaşlarımız da vardır zaten.
çıkmaza girip vatan için fedakârlık yapmış insanları mı yarıştıralım.
bir kere segmentleri, sektörleri, alanları artık nasıl yorumlar, nasıl anlarsanız farklı kişiler.
gazi mustafa kemal atatürk ülkemizin kurucusu, mehmet akif ersoy vatan şairidir.
hayatında vatana millete mevcudiyetleri ile zerre katma değer sağlamayanların, ülkenin geçmişinde en büyük yer kaplayan tarihi değerlerimize olumsuz yorum yapması hadsizce olacaktır.
vatanın bağımsızlığı, milletin bölünmez bütünlüğü için kimler gayret sarfettiyse, minnetkârım.
mehmet akif, atatürk'e "allah benim canımdan alsın senin ömrüne versin" demiş midir ? bırakın tarihçiler ilgilensin. yalanlasın.
mehmet akif, abdulhamit'e "ortalık şöyle fena.... ölüvermezse eğer...... yıldızda ki baykuş...." demiş midir ? bırakın tarihçiler ilgilensin.
2008 iran filmi
film müziklerinden bir tanesinin sözleri:
per per olur küllerimiz ağlıyor gözlerimiz , yalan dünya, yalan dünya cemali derde salan dünya, salan dünya.
devekuşu, balık.
ibrahim tatlısesin türküleri bil var içersinde.
...
noktayı koyayım, sırası geçmesin öyle yazayım devamını. (artık her üstteki tanıma böyle yapıyorum)
evetttt sevgili yazarımız: importante
aralık 2023 sözlük doğumlu yazarımız.
başlık yazısı “whatsapp kullanıyorum” un ingilişçesi “hey there i am using whatsapp”
kullanmayan var mı ki, artık telefonu olmayanların bile whatsapp uygulaması var.
portekizin önemli kişisi. importante.
uktesiz kişi, nickaltı kaotik.
nick içerisinde b ve x harfi olan bir yazarımız kendisini karanlık, dulda bir yerde paralayabilir seni, ona çok dokunduruyorsun zira, özellikle futbol sohbetlerinde, adam sana kurulmuş onun da yazılarını okuman gerekir bence.
film ve futbolu çok seviyor, holigan düzeyde hem de, tuttuğu takımdan hiç bahsetmese de galatasaraylı. ekran başında sanki sürekli. “kvp” den “üsküdara giderken”den “kardeş payı”ndan “dexter” dan tut ta “avrupa yakası burhan altıntop” ve türevleri dahil 1001 tane dizi-film izlemiş te gelmiş sanki. prime-time ın belirleyicisi gibi.
en uzun tanımları alıntı olanlar, onun harici kısa tanım yapıyor, bilinçli olarak sade ve kısa bir dil kullanıyor. süslü cümleler kullanmıyor. toplumsal refleksleri fazla geldi bana. üstünlük, kibir, riya, dürüstlük kavramlarını çokça kullanmış tanımlarında. ironileri kahkaha attırmak için değil de zihinsel bir sürtünme yaşatmak için yapılmış hissi veriyor. gündeme yazdığı zaman bile “trend entry” dili kullanmayı tercih etmiyor.
şeker seviyor, vişne çilek reçeli arasında favorisi sanılanın aksine vişne. sakızlı muhallebi ve sütlü tatlılar da favorilerinden, ekmek kadayıfı bile baklava sever diyebilecek kadar girişken. bu kadar şeker ilk başta insilün direnci akabinde drpia-med isimli şeker ilacı ve ondan sonra da insilün kullanmana sebep olabilir, pankreasa dikkat.
gözleri kömür karası, 30-35 yaş arası. old olmaya yakın. mikasa topu da biliyor tasoyu da, san andreasın “hesoyam”ını da.
maraş helvasını da biliyor, diyarbakır ciğerini de edirne’ninki ile mukayese edecek kadar gezmiş, çanakkale’yi eceabatı da değerlendiriyor ama bence batı karadenizli.
karadenizin azgın sularında yüzmeyi öğrenen yüzücü. orman ve denize olan hayranlığı ve hevesini 13 başlığın altına yazacak kadar da tutkulu.
yeni biçilmiş çimek kokusunu seviyor, orman kokusunu, çam ormanını.
eyt düşmanı, eyt ye hak kazanamadı ya. yaşı tutmuyor ondan bu kadar rahat.
karşı cinste kızıl küt saç sever.
ihsan eliaçık’çı değil de ebubekir sifil’ci, bazen dindar bazen kindar. türk islam sentezcisi alperen. namazında niyazında. bazen yazılarını nihat hatipoğu gibi kıssalarla güçlendiriyor.
bazen dışa vurmadığı öfke içten içe kendini kemiriyor, agresif, arkasında sırada bekleyen müşteri, 2 parça alışveriş yaptım diye kendisinden izin istese orada infaz edecek neredeyse.
içinde ama ile varolan cümleleri kullanman beni çok şaşırttı bunu ifade etmeliyim.
ırkçı değilim ama,
hayvan düşmanı değilim ama,
dedikten sonra “ama”nın muhataplarına hep sert vurmuşsun reis, örneğin bkz. 03.07.2025 14:05.
sen yine dünyayı küçük, insanları tek tip, vicdanı opsiyonel zannetme. uhrevi hassasiyetlerin var okuduğum kadarıyla, çok sert yorumların var buna rağmen. farklı dilleri, kültürleri, yüzleri görünce yaşadığın bu iç sıkıntısı muhtemelen evrensel bir alerji türü; adı da dar görüş sendromu. bilim insanlık adına henüz çaresini bulamadı ama inandığın kitapla temas edince hafiflemesi lazım bu dürtünün.
sevgiler saygılar.
kısa tutuyorum yazıyı, öğlen arasında okuyacaklar olabilir diye.
haliyle senelerce metropol yaşamında ayakta durmak için çaba sarfetmiş, bu uğurda emek vermiş, belirli bir şehir yaşamından sıkılan çoğu insan sahil kasabasına yerleşerek sakin bir hayat yaşamak isteyecektir.
sahil kasabasına yerleşmeye imkan bulunabilir mi onu da bilmiyorum ama şuna eminim ki:
bir gün herkes köyüne geri dönecek, dönecek bir köyü kalırsa eğer.
ve bir avuç toprağa muhtaç olacak.
ya farkında olarak, bilinçle, toprak verimliliğini, toprağı nasıl işlemesi gerektiğini öğrenecek ya da başkasının eline muhtaç olacak.
kahvaltı yapmamak tercih değil tembelliktir.
"ben sabah kahvaltı yapamıyorum ya, 1 bardak kahve içer çıkarım" tamamen serkeş bir ifadedir bana göre.
kendine ve temas halinde olduğu çevreye saygı duyan her türk vatandaşı kahvaltısını yapmadan evden çıkmamalı.
kahvaltı yapmadan evden çıkmak elini yüzünü yıkamadan evden çıkmakla eşdeğerdir.
başkalarının istediğini emir telakki ederek, koştura koştura yapan insanevladı, kendisine de asgari değer vererek kahvaltısını yapacak o kadar.
roka kelimesindeki a sesli harfinden başkaca bir sesli harfi kaldırır ve yeni elde ettiğin kelimedeki sesli harflerin yerini değiştirirsen, ortaya çıkan yeni kelimenin ifade ettiği içecek de balığın yanında gayet güzel gider, kullananlar açısından. ben kullanmıyorum, öyle diyolla.
tahlil sonuçları.
pozitif olduğunda aslında olumsuz durumlar için iyi bişey değildir o.
covid testiniz pozitif gibi.
bir de
lı eki: akıl lı, terbiye li, gerizeka lı örneğinde görüldüğü üzere "sahiplik" anlamı taşımasına rağmen
sız eki: yokluk içerir akıl sız (aklı olmayan), metelik siz(parası olmayan)
hırlı gibi bir kelime hır çıkaran, kargaşa kaos, kavga çıkaran kimseye denir.
hırsız ise anlamını bildiğiniz gibi.
o zaman lı eki de sız eki de itlik uğursuzluk içeriyor. hırlı da kötü hırsız da haliyle.
bu bilgiye gerek yoktu aslında ama içimden geldi zaar.
burası, yine uzanamadığı ciğere murdar diyen kedilerle dolmuş,
bunlar;
bu yazıları yazmayı öğrendikleri öğretmenleri için, öğretmenler de iş mi yapıyor cumartesi pazar tatil, 3 ay yatıyorlar der,
sağlık personellerinden azar işiten, yattığı yerden para kazanıyorlar der.
haksız olduğu halde, polisten ceza yiyen, teröristmiyiz biz diye yakınır.
mahallendeki kasaba bak önce, ev eşyanı taşıttığın nakiyeciye, alım satım yaparak dünya para kazanan kuyumcuya, ekmeği eksik gramajla satan fırıncıya, helale haram katan aşçıya, bunları da kötüleyecekmisin ardına. kendini de eleştirdin mi hadsizce.
ben zaten kendine küfür eden bir sarhoş görmedim, hep başkasının anasına avradına.
nefret dili yer tutmuş bünyenizde, el insaf. baban, amcan, dayın, teyzen de mi memur değil.
askere söz söylediği halde mecburi askerlik yapan insanlarız, sen askersin,ben askerim, kardeşin asker.
ağlayan memur değil de sensin bence....
memur o işi yapmazsa, her zaman senin yaptığın işi yapar da sen bu kafayla memur olamazsın.
yazdıklarımı 2000 li yılların başlarına göre değerlendiriniz.
anadolu' da bulunan üniversitelerimizden birisidir, inci tanesidir.
özat üniversite koop. minibüslerine merkezden binerek ulaşım sağlanabilir. türlü yerlerde dağınık halde fakülteleri vardır. eğitim fakültesi polisevinin ilerisinde kavasl'da
bu minibüslerde türkçe konuşan çok az bulunur. leamme (arapça gözün kör olmaya), haye keyfek (kardeş nasılsın) tabirini sıkça duyarsınız. pazara gidersiniz portakalı sorarsınız "kardeş waşhington mu ?" ,"hayır abla samandağ" gibi ironik cevaplar alırısınız.
hatta bir kadın müşterinin pazarcı abiye, bir portakal cinsi olan yatak portakalı mı diye merak ettiği portakalı sormak için, "kardeşşş yatak mı ?" diye sorduğunda pazarcı abinin " vallahi sen bilirsin abla" diye söylemişliğine şahit olmuşumdur.
neyse mkü ye devam, çünkü üniversitenin ismi kısaca mkü dür.
tayfur sökmen kampüsünden, 3 km merkeze doğru kyk öğrenci yurtları bulunmaktadır. önde soldaki bina sabancı kız yurdu, sağdaki bina erkek öğrenci yurdudur. bu yurtlardan 500 metre içeriye doğru da meslek yüksekokulu ve prefabrik öğrenci yurdu bulunmaktadır.
tayfur sökmen kampüsü serinyolda bulunur. er eğitim alayının biraz gerisinde.
eğitim kadrosu gayet yeterli ve kalitelidir. 4 ana düşünce grup öğrenci vardır.
öğrenciler okuldan çıkar süper96 da tavuk sote üstü kaşar yer ardından da kral künefede tatlılarını yer kalkarlar, öğrenci dostudur.
dolmuşlarında anaons şöyledir:
maksim, sümerler, eski hastane, doğumevi
eğitim, kavaslı, gima, migros, altıyüzkonutlar.
gelelim günümüze. o dönem orada görev yapan hocalardan 2 tanesi şu anda istanbulda vakıf üniversitelerinde, birisi de anadolu'da devlet üniversitesinde rektör. 3 tanesi ankara'da dekan. bir tanesi de yine türkiye'de ilk sıralardaki bir üniversitede enstitü müdürü. bir tanesi de, bir yerde bir, yerin başkanı.
dümdüz diye pekiştirme yapılacak şekilde.
anlatılanları olduğu gibi anlar, anlattığımın olduğu gibi anlaşılmasını isterim.
insan davranışlarını, sosyal eğilimleri, kültürel pratikleri analiz etmeyi severim.
bir yanım “gerçekçi ve mesafeli”, diğer yanım “mantıklı gördüğüm manevi ve mistik alanlara açık”
içimden ne geçtiğini çok kişiye açmıyorum korkudan, şüphecilikten ve güvenmemekten.
bir yaşın üzerini geçtiğim günden itibaren de "her kişiyi" sevmiyorum, "insan" olana sıcağım yalnızca.
...
noktayı koyayım, sırası geçmesin öyle yazayım devamını. (artık her üstteki tanıma böyle yapıyorum)
evetttt sevgili yazarımız: gulmekicinyaratilmis
en geç 08.12.2025 saat 23.59 a kadar yazmış olurum diye düşünüyorum. bekleyiniz....
2. edit
evet yine erkenden tamamladım, kısa tuttum ki insanlar sıkılmasın.
..............................................................................................................................................................................................
“uzun bir kahve molasında” başlık yazılı yazarımız.
2024 april sözlük doğumlu. bu kadar kısa zamanda 5100 küsür tanım girmiş soluksuz.
51.. tanıma 6030 artı oy alarak büyük başarılara gark olmuştur. nedense takipçi sayısı görece düşük kalmış. belki de takipçi kitlesinin niş olmasından ileri geliyordur.
dominant (baskın), höt derse uzar gidersiniz dikkat etmeli bu özelliğine. 258 sayfa tanımını okuyunca farkediliyor ki; gündelik yaşamına-yaşantısına ilişkin bilgi verdiği ilk göze çarpan hususlardan.
sanatsal faaliyetler onun için önem arzediyor. 50-60 yaşındaki aktristlerin oyunlarını beğenerek izlemiş, cennet mahallesinin pembesi melek baykal ve trakyalı nurseli idiz’i performanslarından dolayı takdir etmişliği var.
yazılarının içerisinde kişisel deneyimlerinden bahsetmesinin yanısıra, bireysel tanıtım niteliğinde birçok açık bilgi kaynağı mevcut (itirafları) gibi.
troll sevmez, trollerin sahiplerini de sevmez. itin hatrı yoksa sahibinin de hatrı yoktur onun için.
her ne kadar yazdıklarının büyük bir kısmını şahsi kanaatimce artılasam da, 23 yaşında edindiği tecrübesine katılmıyorum. haklı olmanın değil, güçlü olmanın önemine vurgu yapacağına, güçlü olmak yerine mutlu olmanın önemini tercih etse daha fazla huzurlu olurdu diye düşünüyorum. mutlu olduğunda ses duymaya ihtiyacı olmayacak çünkü. sesini duymak için başkaları çaba sarfedecekti aslında. ki sesini 87 milyonun seçkin yazarları zaten duyuyor merak etme. yeter bence bu kadar özgün sözlük yazarları. bir o kadar da etrafındakiler var. ohooooo fazla bile. bence asla, asla dememeli insan. ya da ya – sin.
şahsının bahsettiği gibi çok düşmanı olduğunu da düşünmüyorum, kim neden bile bile düşmanlık beslesin ki. “o düşmanlık edenlerin sorunu” de hatırlama bile bence. yazdıklarınla dünyayı kurtardın bence, ideallaerinin peşinden aynı şekilde hız kesmeden devam.
evet tanımında bahsettiğin üzere sen birileriyle aynı kahveyi seviyor olabilirsin, bu belki bir işrettir, fakat aynı müziği de dinliyor olabilirsin bir başkasıyla, aynı şeylere gülebilirsin, hatta aynı şeylere hüzünlendiğin gibi. bak hiç tanışmadığın benimle bile ortak özelliğin var. bak sen tarihi değiştiren kadınları okudun, ben de tarihe iz bırakan kadınları, kimileriyle adlarımız, farklı, dinimiz mezhebimiz, dünya görüşümüz, ırkımız, insimiz cinsimiz ama soyadlarımız aynı, hislerimiz gibi.
yazılarının bir kısmını ingilizce klavyeli laptoptan ya da telefonunun ingilizce t9 klavyesinden yazdığını düşünüyorum şçöğüı kullanmamasına istinaden.
yaycı, aralıkçı…insan ayırmıyor, hümanist, evrensel ırkları sevici rus, arap, japon, fin, slav, fransalmanya, amerikan, burkina fasolu, tibetli, nijeryalı,,,
eti canga gibi dağınık sever ama dağınıklığında da her aradığını bulur hanımağa. yüksek özgüven mount.
zihnindeki koskaca dünyanın daracık cosmosundaki kalkan içerisinde yaşayan insanı.
maximum özgüvenle kendini neden bu kadar savunmasız görüyor tanım yapamıyorum, çelişkiler yüzünden el fakir-ül hakiki ibrahim-ül hakkı’nın 40 yıllık eserinden vazgeçeceği gibi beni bir üstteki yazara yaptığım yorumlarımdan vazgeçirecek neredeyse.
4 mevsim,7 coğrafi bölge, gece ve gündüz gibi, gündüz faşizm gece özgürlük insanı,
vefa liseli ya da vefa bozcısılı, karakoldan çıkarır kendisi için değerli olanı gece üçte, omzunda ağlarsın ama vefa görmediğinden de hayıflanır haliyle.
bazı tanımlarında sanki özel bir imaj inşa eden mühendis edası seziyorum.
o da herkes gibi birileri kendisine bir yol gösterdiğinde o yolu bilmese bile “ben biliyorum o yolu sen kendi yoluna bak” ya da edinmediği bir tecrübe neticesinde kendisine telkinde bulunan kimseye “ben tavuk da değilim ama yumurta nasıl yumurtlanır biliyorum” diyen atanamayan sarkastik.
şu anda paul walker’ın öldüğü yaştan 3 yaş fazla olmasına rağmen sanki 92 yaşında vefat eden münir özkulun yaşadığı tecrübeye sahip bir ömür yaşamışçasına davranıyor.
…m e l a n k o l i k…
sürekli sitem, biraz kabulleniş, bir miktar nefret, bayağıca isyan bir araya gelmiş te türlü gibi bir yemek ortaya çıkmış sanki.
bir ara kamyonculuğa heves salmış olacak ki par….ent aqua slim üflüyor. ama ince slim, kamyoncu olamamış ta anadol kullanan şehir içi nakliyeci olmuş.
kazan’dan türkiyeye hatta yozgata göçmüş, top sakallı, 65 yaşında felsefe mezunu bir yazarın (her fikirden yazarlara da bir şans veriyor) suskunlar isimli kitabını okumuş yalamış yutmuş, mevlevi ve yaradılış hakikatının hayaletçisi.
bir koltuğa iki karpuz sığmaz ama. burdayım be burdayım diyen elemanın muhalif olduklarına kafayı yorup, sigarayı bırakmayı düşünüp, 7 den 10 a çalışıp, hem temizlik yapıp, hem kirletip, karşısındaki karşı cinse buzdolabı olmak herşeyi eksik yapmaktır. agatha christie değilsin hanım abla.
tek birisi seni korusun isterken alternatifler arasından seçim yapmak zor olur. indirge, indigo, intense
kimse prensesleri incitmeyen küçük kursunla oldürmez, annesi, acı verir yaralar.
beklemekle olmaz, beklersen kimse yanına gelmez. gelmezse de, yanına aldırmaz.
kahverengi, kumraldır,
aynı ayakkabı, aynı çantayla ömür geçmez.
33 yaş eşiği olmuş, yeniden hayata merhaba diyebilmiş mi bilinmez.
bazen ruh eşi ararken, bazen ruh ikizi ile karşılaşmayı bekler ama genellikle ruh öküzüne denk gelir.
her işte var, bazen ping pong çu (masatenisçisi), bazen basketbolcu, bazen yüzücü, bazen dansçı bazen balerin. fransızca, ingilizce spontane tercüman. bazen galatasaray liseli bazen robert collegeli, bazen kandıralı. offf benden daha fazla meziyete sahip insanlara tahammül edemiyorum.
çin takvimine göre köpekmiş kendisi.
rastık çekerek mahmure, yastık diekrek mahmureci nükhet sever.
o mark twain’in “insan nedir” ini okurken diğerleri tolstoy’un “insan ne ile yaşar”ını okuyordur.
flexy garden bahçe mobilyasının üzerine kitaplarını seren aristokrat. yazımı kısa tutayım ki insanlar rahat okusunlar, başka zaman başka yorumlarda görüşmek üzere.
beni çok yordun, okurken yıprandım, yaşlandım, hırpalandım, yığıldım kaldım bunu da belirtmeliyim.
mersi…
içimde kopan fırtınalar, imrentiler.
sevgilisi olanlar, olmayanların yanakları iki elinin arasında, dirsekleri dizinin üzerinde, yere çömelmiş, baygın bakışları.
insan tanrının varolduğuna inanmak mı ister yoksa varolduğu gerçeğine inanmaya mecbur mudur ?
inanmak mecburiyetten midir? yoksa doğuştan, insan olmanın özünden gelen bir his midir ?
tanrıya inanmayan insan bir başka terimsel karşılığa inanıyorsa “evren, meta, kosmos” onun tanrısı o adı geçenler midir ?
beklentisiz, nedensiz inanmak mı samimiyettir, samimiyetini ikrar etmek mi inanmaktır?
ben nedensiz inanıyorum, aynı tanrıya inandığımıza da asla inanmıyorum. ve inanmayacağım.
benim dinim bana seninki de sana ise…
benim tanrım esirgeyen, bağışlayan, affetmeyi seven iken, senin ki meta sağlayan, korkutan, yasaklarıyla ürperten bir tanrı belki.
benim ki defalarca özrümü kabul edenken seninki cehennemim 7 kat derinlerinde azap çektiren.
ben, ben olduğum için tanrıya inanıyorum,
gerçekten de çok üzüldüm ne söyleyeceğimi ne yazacağımı da bilmiyorum aslında. allah kimseyi böyle bir acıyla imtihan etmesin, evlatlarına karşı mahcup etmesin kimseyi. ne zorluklar yaşadığını hiç kimse tahmin edemez diye düşünüyorum, eline kıymık battığında bile onun acısına dayanamayan insanı bu hale düşüren keder nasıl bir şeydir tahmin bile edemiyorum, bu cihanda yüzü gülmedi , merhameti ile muamele eylesin allah.
intihal suçtur, fikri ve sınai hak ihlalinde bulunmuştur müellifi, ayıptır, günahtır. hadi kestin kopyaladın bari yapıştırma.
başkasına ait esere, kendi eseri olarak ad koyan kişi altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezasıyla cezalandırılır. bu fiilin dağıtmak veya yayımlamak suretiyle işlenmesi hâlinde, hapis cezasının üst sınırı beş yıl olup, adlî para cezasına hükmolunamaz.
hırsızlığın lüzumu yok. başka bir yerden alıyorsan, aşağıda bak ne güzel "bkz" , "*", "alıntı" butonu koymuşlar onları kullan değil mi yani.
kimileri (alimler , vahitler, müctehidler, muvahhidler) beş temel ibadet olarak olarak görürken, kimileri bu sıralamayı beş şart olarak hadis-i şeriflere atıfta bulundururlar. kimileri kuran-ı kerimde açıkça yazdığını söyler. kimisi (bkz: bakara suresi 177. ayet)i delil gösterir.
bu tartışmalar bazı yerlerde genel kabul görmüş ve bazı yerlerde de tartışmalara sebep olmuştur.
oysa ki konu; kuran-ı kerimde geçmesi ise, bir çok husus burada açıkça belirtilmiş ve haliyle birçok başka konu da islamın şartı sayılmalıdır.
nisa suresi 136 da allaha peygambere ve kitaba iman sözkonusudur. bu zaten inanmanın gereğidir, kelime-i şehadet getirmek bir şart değil inanmanın gereğidir.
insanları bir dehlizin içerisinde bırakarak dar alana sıkıştırmanın, kendi emelleri doğrultusunda sınır içerisine koymanın bir lüzumu yoktur kanımca.
kuran-ı kerimde de islamın şartları 5 tir denilemez haliyle. bu hurifilik kur'an da geçmez.
allahın emir ve yasaklarının tamamı şarttır. bunun rakamlandırılması harflendirilmesi uygun değildir.
geleneksel inanca ek olarak bu 5 şartın içerisine:
adam öldürmeyeceksin, kul hakkı yemeyeceksin, şirk koşmayacaksın, zulmetmeyeceksin.... gibi birçok emri de şarta eklemek gereklilik değil midir. zira insan zaruri hallerde oruç tutamazken ve allah, kitabında klişinin tutamadığı oruç için yapılması gerekeni işaret ederken (bakara 183-184) , zulm etmesi için bir meşru müdafa hali emretmemiş , nisa 168 de zulmedeni asla affetmeyeceğini belirtmiştir. asıl şart, kesin olarak bildirdiği bu emir değil midir öyleyse.
bakara 269
allah hikmeti dilediğine verir. kime hikmet verilmişse, ona gerçekten pek çok iyilik ve güzellik verilmiştir. fakat bu hakikatleri ancak gerçek akıl sahipleri anlar, üzerinde düşünüp ibret alır.
insana akletmesini emreden allah, inancı şarta bağlı kılmamış, halis bir şekilde inananlara emir ve yasaklarına uyulması yönünde irade belirtmiştir.
neyse konuyu sözlük müftüsüne bırakarak müsade talep ediyorum.
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.