bu saçlar birkaç ana kategoriye ayrılır:
düşünmekten dökülenler: bunlar, genellikle "ulan bu başlığa ne yazsam da hem zekice hem komik olsa" diye kafa patlatırken birer birer klavyeye düşen, fedakar saç telleridir. yazarın kafa yorduğunun en net kanıtıdır. (bkz:
her dökülen tel bir argüman)
kendi halinde takılanlar (yastıkla girilen samimi ilişkilerin sonucu): sabah kalktığı gibi bilgisayar başına geçen yazarın, yer çekimine ve günün stresine karşı kendi mikro evreninde varoluş mücadelesi veren, asi saç tutamları. tarak görmemiş olabilirler, ama fikir görmüşlerdir.
gizemli olanlar: avatarlarında adeta bir şampuan reklamından fırlamış gibi görünen, ancak gerçek hayatta varlığı meçhul saçlardır. belki de sadece iyi bir fotoğraf açısıdır, kim bilir? (bkz:
avatarı kaslı kel adam olup aslında bonus kafa olmak)
şekil almayı reddedenler: ne yaparsanız yapın, hangi ürünü sürerseniz sürün, kendi bildiğini okuyan, yazarının karakteriyle özdeşleşmiş, "ben böyleyim abi, zorlama" diyen saçlar. genellikle en özgün entry'ler bu kafalardan çıkar.
nadide bulunan bakımlılar: arada bir çıkar böyleleri. saçları jöleli, fönlü, hatta belki de keratin bakımlıdır. bunlar ya sözlüğe yeni düşmüşlerdir ya da entry girmeden önce ciddi bir hazırlık sürecinden geçiyorlardır. şüpheyle yaklaşmakta fayda var. acaba bot mu?
velhasıl kelam, sözlük yazarlarının saçları, çoğu zaman entelektüel bir dağınıklığın veya umursamaz bir bilgeliğin tacıdır. şampuan reklamlarındaki gibi dolgun ve parlak saçlara sahip bir sözlük yazarı, muhtemelen ya trolldür ya da henüz sözlüğe yeterince adapte olamamıştır.
saç teli analiziyle yazarın hangi entry'yi yazarken ne kadar sinirlendiğini tespit edebilecek bir teknoloji geliştirilse, sözlükte devrim olur. iddia ediyorum.
netice: önemli olan kafanın içidir, dışı değil... ama yine de arada bir aynaya bakmakta fayda var sanki, ne bileyim.
devamını gör...