lübnanlı yazar halil cibran ile, yine lübnan asıllı ancak mısır'da yaşayan may ziyâde arasında 1912 yılında, cibran'ın öldüğü 1933 yılına dek yaşanan, belki de modern zamanların en büyük aşk hikayesini anlatan kitap. cibran ve may birbirlerini hiç görmediler, hiç duymadılar. yirminci yüzyılın en büyük aşkları arasındaki bu muhteşem hikaye, sadece mektuplarla yaşadıkları aşkın yalın hali. cibran, kelimelerine aşık oldu may'ın ve may da karşılık verdi. ölüm onları ayırana dek sadece yazıştılar, mektuplarla sevdiler, seviştiler.
cibran : ''bana aşktan korktuğunu söylüyorsun, neden küçüğüm? güneş ışığından korkuyor musun? denizin gelgitinden korkuyor musun? günün doğuşundan korkuyor musun? baharın gelişinden korkuyor musun? aşktan neden korktuğunu merak ediyorum. sıradan bir aşkın beni memnun etmeyeceği gibi senin de sıradan bir aşktan hoşlanmayacağını biliyorum. sen ve ben ruhtaki duyguları sınırlamakla asla doyuma ulaşamayız. daha çoğunu istiyoruz biz, her şeyi istiyoruz. ah may, aşktan korkma, aşktan korkma, gönül dostum. acıdan, perişanlıktan, arzudan yana ne getirirse getirsin, ne kadar karmaşık ve şaşkın olursa olsun kendimizi ona teslim etmeliyiz. ''
may : ''güneş ufukta kayboldu, harika şekilli güzel bulutların arasından parlak tek bir yıldız belirdi, venüs, aşk tanrıçası. bu yıldız da bizim gibi aşk ve arzuyla dolu insanlar mı oturur acaba? acaba venüs de benim gibi mi ve kendi cibran’ı mı var -kendi uzakta ama aslında çok yakında olan güzel varlık- ve acaba o da şu anda, ufukta titreyen alacakaranlıkta, alacakaranlığı karanlığın izleyeceğini ve karanlığı ışığın izleyeceğini ve günü gecenin izleyeceğini ve geceyi günün izleyeceğini ve sevdiğini görmeden önce bunun defalarca tekrarlanacağını bilerek ona mektup mu yazıyor. o zaman o da elindeki kalemi alacak ve karanlıktan, bir adın kalkanına sığınacak: cibran''
kavuşamamışların bu büyük aşkı, ilgiyi ve saygıyı hak ediyor.
devamını gör...