zürafabakışı yazar profili

zürafabakışı kapak fotoğrafı
zürafabakışı profil fotoğrafı
rozet
karma: 1068 tanım: 56 başlık: 0 takipçi: 47

son tanımları


iltifat sevmeyen insan

iltifat edilmekten hoşlanmamanın birçok başka sebebi olduğunu düşünsem de, en yaygın olanı bence şudur: bir güzel laf ettiğinizde, kendini sevmeyen, her fırsatta sürekli eleştiren ve bu yapıya ölesiye alışmış birine kendisini sevmesi için sürpriz bir sebep veriyor olabilirsiniz. insanın içindeki o tutarlılık ve kabul hemen bozulmaz tabi ki ama rahatsız olur. hatta yıllardır sorgulanan ve kalemi çoktan kırılan mevzuları tekrar sorgulamaya geçmek daha da acı verici olabilir. ve kişi, beklediği ve ihtiyacı olan o hediye paketine hızlıca yapıştırılan, renkli süslere benzeyen o güzelim sözlere kanmamak için üzerine bir türlü almak istemez. ya ben güzelim veya ben yetenekliyim derse kendine, bunun sorumluluğunu nasıl alacaktır? bu sözlerin altını doldurmak için kaç bölüm geçip, kaç prenses kurtarması gerekecektir? dolayısıyla o iltifat yapıştırılamayan mıknatısı bozuk bir pano olarak kalmayı yeğler..
devamını gör...

çoğu insanın mış gibi yapması

çok sevdiğim bir laf var: "fake it until you make it!". bu cümle aslında bize şunu söyler: şu an istediklerini yapamayabilirsin fakat bu yapamadığın şeyleri sürekli kendine dert etmek ve tepkisiz kalmak yerine, azimle her gün yeniden dene. sanki yapıyormuş gibi, sanki her gün biraz daha hedefe yaklaşıyormuş gibi hissedersen, bu pozitif düşünceler ve motivasyon seni hedefine ulaştıracaktır.

mış gibi yapmaktaki bu sahtelik beni de huzursuz eder ve böyle bir yüzüm ekşir. "yahu neden maskenin arkadasına saklanıyorsun be adam be kadın, çıkar şunu bir rahatla" demek dilimin ucuna gelir. ama şimdi bu üstteki cümleyi, gerçek anlamında alırsak, mış gibi yapanlar muhtemelen bir hedefe ulaşmayı isteseler de istemeseler de demek ki bir şeyleri o an yapamadıkları için sürekli mış gibi yapmaktadırlar. belki onlar bazı sosyal yeteneklerden, belki dürüstlük ve samimiyet tutumlarından yoksundurlar. ee acaba mış gibi yapmak onlara da iyi gelir mi ki? bilmem, bi düşünelim.
devamını gör...

yazarların okuduğu bölümler

psikoloji
uygulamalı psikoloji
bilişsel nörobilim
ve hala deneysel psikofizyoloji
devamını gör...

kastrato geleneği

kastrato: italyancada "hadım edilmiş" anlamına gelir.

kastrato geleneği: 15. ve 16. yüzyılda, avrupa ülkelerinde, özellikle italya'da, soprano, mezzo-soprano ve koltralto seslere sahip olan, fakir ailelerden gelen erkek çocuklarının kilise önderliğinde hadım edilmesidir. bu çocuklar kilise korolarında çok yoğun bir müzik eğitimi alırlar. ergenlik döneminin hemen öncesinde ise seslerinin kalınlaşmaması, testosteron ve östrojen gibi hormonların salgılanmaması için, hadım edilirler. testosterona maruz kalmamak, onlara çok uzun bir boy ve geniş bir göğüs kafesi sağlar. fakat genellikle idrar kokarlar, tenleri sarımsıdır, sakal ve bıyıkları olmaz ve sık sık mikrop kaptıkları için kolayca hastalanırlar.

yine de bir kadın tizliğinde olan pürüzsüz sesleri, onları dünyaca ünlü bir yıldız yapar. kilisede kadın sesinin yerini doldururlar (o zaman kilisede kadınların ses çıkarmasına izin verilmiyor) ve operalarda abartılı bir kıyafetle, genellikle ya tanrısal doğaüstü varlıkların ya da önemli tarihi karakterilerin seslerini temsil ederler. giydikleri kıyafetlerin gösterişli olmasından dolayı onlara tavuskuşu da denilir. italyan olan farinelli bilinen en iyi kastratolardandır.
devamını gör...

küçükken en sevdiğin oyuncak

limon şeklinde bir müzik kutum vardı. müzik çalarken sağa sola giden gözleri, ağzı, burnu olmasaydı, rengiyle, parlaklığıyla ve dokusuyla hakikatten bir limon zannedebilirdiniz. ama aslında ben onu canlı, gerçekten şarkı söyleyen bir limon zannediyordum :) annemin hatırladığı kadarıyla, eve gelen bir misafirimiz onu hediye olarak, kendisinin çalıştığı taksim'deki marmara oteli'nden getirmişti. çocukların rahat uyuması için kapı koluna veya yatağın yanına asılan, klasik eski müzik kutusu prensibiyle çalışır, ipini çektiğinde içindeki çark o ipi etrafına sarana kadar şarkı çalardı (tabi bunu çok sonra kuzenim içini açtığında öğrendim). yatağıma yattığım her gün, annem o beyaz ipi çeker ve ben de limondan çalan johannes brahms'ın lullaby parçası ile hayal kurarak uyurdum. eğer ben uyumadan biterse, annem odama gelip bir kaç defa limonun ipini çekerdi..
devamını gör...

zeka vs çalışma


" biz çalıştığımız ve ürettiğimiz sürece üstün olacağız, üstünlük genetik değildir, bütün insanlar birbirine eşittir. çoğu insan zekaya inanır, ben inanmıyorum, bizi birbirimizden ayıran emektir, ben çalışmaya inanıyorum. " 

prof. dr. aziz sancar

ortalama bir zekanın varlığı tabi ki önemlidir fakat diğerlerinden çok farklı şeyler yapmayı sağlayan bir zeka her zaman avantaj mıdır hayatta? tartışmak gerek! hatta bunu üstün zekalı birinden dinlemek gerçekten hayata bakışımızı değiştirebilir. bazen zekayı bu kadar önemli bir yere koymak, sanki başarısızlıklarımıza bir hüsn-ü talil yaklaşımıyla güzel ve kabul edilir bir sebep bulmak gibi de gelir bana. bu zeka sebebi, her yapamadığımızda nefes almak için kaçtığımız bir kapı önü gibidir sanki, bir süre rahatlatır ama tekrar içeri girmek zorunda kalırız.

fakat çalışmak bütün ipleriyle bize bağlıdır. her şeyiyle dozunu kendimiz ayarlayabileceğimiz, bizim kontrolümüzde olan ve dolayısıyla istediğimiz kadar fark yaratabileceğimiz şey bana göre de emektir.
devamını gör...

anın feryadı

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

türk dizi tarihinin en orijinal karakteri

kartal - kardeş payı
feridun bitir - ayrılsak da beraberiz
devamını gör...

yeni nesil pek embesil

insanlık boyunca belki her dönemde her eski neslin kendinden sonra gelen nesli embesil ve farkındalıktan uzak tanımladığına eminim. nedense, herkes bildiklerini nasıl öğrendiğini unutmuş olmalı ki, kendi engin bilgelikleriyle yeni yetmelerin yeni öğrenme çabalarını karşılaştırsın. üstelik embesillik ve bilgelik belli bir döneme ait değildir, her neslin embesili de bilgilisi de, o çağın ruhuyla boyanmış ürünler olarak karşımıza çıkabilir.
devamını gör...

geceye bir 90'lar şarkısı bırak

sibel alaş- adam

sevip de söyleyemediğim şarkılar var
bir dizesini asla hatırlayamadığım şiirler
keşke, keşke o ben olsaydım dediğim hikâye kadınları
düşlerim var
uyandığımda yalnızca başını hatırladığım
ve asla sonuna kadar görmeyi beceremediğim
bir adam var düşümde, tam dokunacakken uyandırıldığım
bir adam, sonumuzun ne olacağını hiç öğrenemediğim
düşümde bir adam var, benim mi bilemediğim
bir adam var diyorum, düşünüp düşümden ayrı kaldığım

durup da söyleyemediğin adımsa, gizli kapaklı
sevda türküleri tuttursam da ben, telli duvaklı

yanıma korlar mı adam seni?
yoparıp acıtmazlar mı beni?
nafile yanar elim, dudağım
seni bana yar ederler mi?

yağmur, bulutu unutursa
dalında çiçeği kurutursa
yâr benden utanırsa
düşündüm, düşümden ayrı kaldım..
devamını gör...

her düşünceye saygı duyulur mu sorunsalı

adı üzerinde düşün-ce. yani aslında hiçbir efor vermeden bile binlercesinin aklımıza düştüğü bazen anlamlı bazen anlamsız, en saçması bile olsa zararsız akıl parçacıklarıdırlar. dolayısıyla kendilerine has bu yapılarından dolayı, hepsine saygı duymak mümkündür. fakat sistematikleştirilip, kendinden başkalarını etkileyecek bir ilke haline gelmişlerse, sadece kitlelere yararlı olacak, hiçbir kimseyi aşağılamayacak, insanları özgürlüklerinden mahrum bırakmayacak düşüncelere saygı duyulur kanaatindeyim. hatta olumlu sonuçlarını görmek, duyduğunuz saygıyı katlar ve ona sevgiyi de ekler..
devamını gör...

affetmek

affetmek: bu eylem diğer bütün eylemlerden farklı olarak tek başına bir anlam ifade etmekten çok, kendisinden önce yerine getirilmiş birçok şeyin sonucu olarak karşımıza çıkar. genellikle bizi üzen veya zor durumda bırakan bir kişi veya onun yaptıklarıyla ilgili duygu ve düşüncelerimizin olayın başındaki kadar güçlü olmayışı bizi affetmeye yöneltir. burada meseleyi çözen kilit nokta, bize yapılana nasıl bir anlam yüklediğimizi ve bu anlamın benliğimizi yaralama miktarını tespit etmektir. ne vakit bu yaranın bizi öldüremeyeceğini anlayıp, farkettiğimiz duyguları ifade edebilirsek daha iyi hissedeceğiz demektir.

affetmek aslında, karşıdaki kişilerle değil de tam olarak kendimizle ve hayata koyduğumuz anlamlarla ilgili bir meseledir. kötü bir olay deneyimlediğimizde aslında içten içe yanılan, kandırılmış, aldatılmış, hak edilmediği şekilde davranılmış olan kendimize, bunları daha önceden göremediği ve kendini koruyamadığı için kızarız. bu kızgınlığımız kendimizi anladıkça azalır ve ne zaman kendimizi affedersek, karşıdakini de o zaman affederiz.
devamını gör...

birsen tezer

kalbinin de sesi kadar güzel olduğu, çok sevdiğim ve her şarkısını ezbere bildiğim türkçe jazz müzik yapan şarkıcıdır. hem şarkılarına hem de şarkılarını dinleyenlere sevgisi gözlerinden okunur. öyle mütevazidir ki, şarkısını söyleyip kendisine gönderdiğimde, mailimi zaman harcayıp cevaplamış ve ses kaydımı da yorumlamıştır. tekrar teşekkürler..
devamını gör...

hala yapmak istenilen çocukluk aktiviteleri

patates baskı yapmak, balon havuzuna dalmak, koltuklarda zıplamak (bir koltuktan diğerine özellikle), saç fırçasını mikrofon yapıp şapka takarak evde bağırarak şarkı söylemek, seksek oynamak, ip atlamak, terasta halılar yıkanırken üzerinde zıplamak, kaldırımın kenarından tek çizgi halinde yürümek, aydede (onu aramızdan ayrılan dedemin yerine koymuştum:) ) ile sohbet etmek.
devamını gör...

öğrenci işleri

çalışanlarının daha eğitimli, işinin ehli, ukala olmayan ve mesleğin adında olduğu gibi "öğrenci" adlı grubun psikolojisinden anlayacak kişilerden seçilmesi halinde eğitim öğretim kalitemizi belki de ikiye katlayacak ve ayrıca okul içi sinir kat sayısını azaltacak bir okul birimidir.
devamını gör...

hüzzam makamı

böyle mi esecekti son günümde bu rüzgar, bu ne sevgi ah bu ne ızdırap, pişman olur da bir gün gibi efsane türk musiki şarkıların makamıdır.

hüzzam farsça bir kelimedir. bir rivayet odur ki, anlamı okun yaydan fırladığı zaman çıkardığı sestir. burada sevgilinin kirpikleri oka benzetilir ve her bakışıyla kirpikleri bir ok gibi yaydan çıkar. ortaya çıkan o ses ile, artık kader yazılmıştır, aşık eninde sonunda vurulacağını anlar ve hüzünlü bir bekleyiş ile duruma razı olur.
devamını gör...

evlilikteki en büyük sorun

bir elmanın iki yarısı olmanın çabası- halbuki birbirini seven, kopyalamaya çalışmayan, dinlemeye ve anlamaya hevesli, birbirlerinin özel alanlarının da olabileceğini kabul eden iki güzel elma olabilmek evlilikte pahapiçilmezdir.
devamını gör...

başarının sırrı

bir kurbağa hikayesi ile cevap vermek isterim.

bir kurbağa sürüsü ormanda yürürken içlerinden ikisi bir çukura düşmüşler. çukur çok derinmiş ve zıplayarak çıkmak olanaksız görünüyormuş. diğer kurbağalar da çukurun etrafında toplanmışlar ve aşağıdaki arkadaşlarına seslenerek "boşuna zıplamayın, bu çukur çok derin, zıplayarak çıkamazsınız" demişler. onlar sürekli söylenirken iki kurbağa da, onlara aldırış etmeden, var gücüyle zıplamaya çalışıyorlarmış. ama bir süre sonra bir tanesi artık çok yorulmuş ve söylenenlere de dayanamayıp pes etmiş, yığılıp kalmış. ama diğer kurbağa yukarıdaki arkadaşlarının" ne kadar zıplarsa zıplasın başaramaz" gibi sözlerine rağmen hala hiç durmadan uzun, daha da uzun zıplamaya devam ediyormuş. ve sonunda en uzun atamasında çukurdan çıkmayı başarmış. diğer kurbağalar şaşırıp "bunu nasıl yaptın, çok yüksekti, nasıl zıpladı? " diye sormuşlar. ama kurbağa hiçbirine cevap verememiş, çünkü onları duyamazmış, çünkü kurbağa sağırmış.

başkalarının sesinin içinizdeki sesi bastırmasına izin vermeyin!
devamını gör...

en ucuz şey

insan hayatı - bunu belki makroekonomideki arz talep eğrisi bakımından açıklayabiliriz. bilinir ki ne vakit arzda gerçekleşen artışın büyüklüğü talepteki artıştan fazlaysa işte o ürünün değeri düşmeye başlar. ee ne yazık ki bu çağda insan olarak hepimiz aynı zamanda bir ürünüz. demek ki dünyada isteğimizden fazla insan üretiyoruz, kontrollü ve kaliteli üretmedikçe değerimiz düşüyor.

tabi ki bu sorunun cevabı insan hayatı olmalı, hatta aklımıza geldiğine bile şaşırmalıyız. fakat duygu-düşünce-davranış üçlemi içinde yaşayan değerli ve biricik bir varlıktan, giderek nasıl sadece cansız ve ruhsuz bir ürün haline dönüştürüldüğümüzü farketmek için güzel bir fırsat bu cevap!
devamını gör...

bir öz eleştiri yap

bak arkadaş, evet hayat yaşamak için zor ve kısa ama boşa harcamak yerine, en sevdiğin şeye kendini adayıp mutlu olmak için gayet uzun ve kıymetli. o yüzden mızmızlanmayı bırakıp, derin bir nefes alabildiğin için şükret ve o sevdiğin her neyse cesaretle sarıl ona, pişman olmayacaksın!
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim