1.
kimse tam ne olduğunu bilmiyor. sadece bir çok suçsuz insan öldü, tek kesin bilinen bu.
devamını gör...
2.
devletin 1924'te koyduğu 1 mayıs'ın kitlesel olarak meydanlarda kutlanması yasağının parçalanıp atılması karşısında refleks gösterip, "siz benim yasağımı çiğnerseniz ben de sizi katlederim" deyip 41 kişiyi katlettiği 1 mayıs.
1 mayıs 1977'de kaç kişi öldü?
1 mayıs 1977’de istanbul taksim meydanı'ndaki o tarihi buluşmada hala kaç kişinin hayatını kaybettiği bilinmiyor. daha doğrusu hala konuya en yakın kişiler dahi 34 kişinin öldüğünden söz ediyor. örneğin wikipedia'da 34 kişi öldü, 136 kişi yaralandı diyor. halbuki, yaralı sayısını araştırmadım ama gerçek ölüm sayısı bu değil.
daha önce anlatmıştım, o yıl alana, 1976 1 mayıs'ında olduğu gibi yine disktekstil-iş sendikası'nın edirne kortejiyle gelmiştik. o sırada edirne'de tekstiplik fabrikası'nda işçi olarak çalışıyordum. aynı zamanda da tkp'nin kadın örgütlenmesi ikd'de görevliydim.
biz sular idaresi binası'ndan biraz geriden başlayarak talimhane tarafında dizilmiştik. ama aklım hep tam karşımızdaki konuşma platformunun yakınlarındaki ikd'nin ana kortejindeydi. orada istanbul'daki yöneticilerimiz, bölge sekreterlerimiz, diğer şubelerin üyeleri vardı, en azından selamlaşmak ne güzel olurdu!
ateş açılmasından kısa önce en azından vedalaşmak için yanlarına gidecekken son anda "ayşe işçisin sen, disiplini bozma!" diyen iç sesimi dinleyip vazgeçmiştim. çünkü miting dağılmak üzereydi, belki edirne'ye geri dönerken gecikir, arkadaşlarımı bekletirdim. bu, belki de hayatımı kurtaran karar oldu.
ateş açıldığında bizim kortejin arkasındaki talimhane caddesi'ne doğru kaçma şansını bulduk. eğer ikd kortejine gitseydim, alanın ortasında olacak ve belki de ezilecektim veya kurşunlanacaktım. bizim ekibin başında o zaman eşim olan süleyman sezai yazır vardı. eşim dev-genç tecrübesiyle "derhal üzerinizdeki işçi gömleklerini, rozetleri, başınızdaki eşarpları çıkarın ve koşun!" demişti bize ve koşmaya başlamıştık. istanbul'u tanımadığımız için (eşim de ankara hukuk mezunuydu) saatler sonra nasıl olduysa tam ters istikamete düşen dolmabahçe sarayı'nın orada orada ani hareketlerle sağa sola dönerek halkı panikletmeye çalışan panzerlerin önünde bulmuştuk kendimizi. ondan sonra yeniden kan ter içinde koşmaca...
o saatlerde istanbul'un üstünde adeta kötülüğün hayaleti geziyordu, o kötücül duyguyu hala anımsanım. halbuki sabah, öğleyin ne kadar coşkuluyduk, çocuklar gibi şenken birden üzerimize kara bulutlar çökmüştü.
nihayet bizi edirne'den getiren otobüs şoförleriyle haberleştik ve saatler sonra otobüste radyodan "33 ölü haberini duyduğumuzda gerçek bir şok yaşadık. (ilk başta radyolar 33 diye anons etmişti.) çünkü o ana kadar silah sesleri, çığlıklar, panik, sonra "faşizme geçit yok!" sloganlarıyla kitlenin canlanışı, koşma, panzer sirenleriyle sınırlıydı olay. tekrar tekrar saydık otobüsün içinde arkadaşlarımızı, evet hiç kaybımız yoktu. ama birileri ölmüştü. duyduklarımızın doğru olmadığını diliyorduk defalarca. bu duyguyla edirne'ye vardık. daha sonra, istanbul'da yaşayan ve kendi başına alana gelen annemin kurşun seslerini duyunca gezi parkı'nın taksim'e bakan alçak duvarlarının dibine uzanarak ölümden kurtulduğunu öğrendim. panik içindekiler üstünden atlarken, duvarın oluşturduğu açı onu korumuştu.
yıllarca, o gün 33 yoldaşımızı mı yoksa daha sonra açıklandığı gibi 34, 35, 37... yoldaşımızı mı kaybettik diye düşündüm durdum. aradaki (1) sayısı dahi benim için çok büyük bir önem taşıyordu. dahası adlarını bile bilmiyorduk çoğunun. halbuki iki sayı da (çok özür dilerim "sayı" dediğim için) doğru değildi. bunu yıllar sonra öğrendik.
gerçeğe ve ölenlere saygı babından olmalı, disk basın yayın ve halkla ilişkiler dairesi müdürü fahrettin engin erdoğan, 2009’da bu isim ve sayı tartışmasını netleştirmek için bir çalışma yapmıştı.
erdoğan'ın tespitine göre savcılık listesinde kimliği belli 34 kişi ile kimliği belirsiz bir erkek cesedi yer alıyordu. disk’in listesinde ise 36 kişi vardı. disk’in listesindeki yedi isim savcılık iddianamesinde yoktu. savcılık iddianamesindeki dört isim de disk’in listesinde yoktu. erdoğan, iki listeyi çaprazlayarak 41 kişilik listeyi oluşturdu.
daha sonra 1 mayıs 1977’de yayımlanmaya başlayan devrimci yol dergisi'nin 15 mayıs tarihli ikinci sayısındaki “mayıs şehitlerinin kanı yerde kalmayacak” yazısında 27 kişilik listeyi gören erdoğan, bu listede yer alan mehmet ali kol'un iki listede de olmadığını farketti. onu da ekleyince 42 kişilik listeye ulaştı. 2010’da bu listede yer alan hülya emecan, erdoğan ile iletişime geçip “yaşıyorum” deyince liste yeniden 41 kişi oldu.
bu 41 kişinin (alfabetik sırayla) adları, (öğrenilebilenlerin) yaşları ve meslekleri şöyleydi:
ahmet gözükara (34, öğretmen), aleksandros konteas (57, işçi), ali sidal 18, (işçi), ali yeşilgül (bilgi yok), bayram çıtak (37, öğretmen), bayram eyi (50, inşaat ustası), bayram sürücü (?, işçi), diran nigiz (35, bekçi), ercüment gürkut (26, öğrenci), garabet akyan (?, işçi), hacer ipek saman (24, öğrenci), hamdi toka (34, seyyar satıcı), hasan yıldırım (31, işçi), hatice altun (21, ?), hikmet özkürkçü (39, öğretmen), hüseyin kırkın (26, işçi), jale yeşilnil (17, öğrenci), kadir balcı (35, tezgahtar), kadriye duman (25, hemşire), kahraman alsancak (29, işçi), kenan çatak (31, öğretmen), leyla altıparmak (19, hemşire), mahmut atilla özbelen (26, işçi), mehmet ali (mustafa) elmas (33, öğretmen), mehmet ali genç (60, gece bekçisi), mehmet ali kol (bilgi yok), meral cebren özkol, (42, hastabakıcı), mürtezim ortulu (bilgi yok), mustafa ertan (?, öğrenci), nazan ünaldı (19, öğrenci), nazmi arı (26, polis memuru), niyazi darı (24, öğrenci-işçi), ömer narman (31, öğretmen), özcan gürkan (bilgi yok), ramazan sarı (bilgi yok), rasim elmas (41, elektrik teknisyeni), sibel açıkalın (18, öğrenci), tevfik beysoy (bilgi yok), yücel elbistanlı (bilgi yok), ziya baki (28, işçi) ve kimliği belirsiz 35 yaşında bir erkek.
1 mayıs 1977'de kaç kişi öldü?
1 mayıs 1977’de istanbul taksim meydanı'ndaki o tarihi buluşmada hala kaç kişinin hayatını kaybettiği bilinmiyor. daha doğrusu hala konuya en yakın kişiler dahi 34 kişinin öldüğünden söz ediyor. örneğin wikipedia'da 34 kişi öldü, 136 kişi yaralandı diyor. halbuki, yaralı sayısını araştırmadım ama gerçek ölüm sayısı bu değil.
daha önce anlatmıştım, o yıl alana, 1976 1 mayıs'ında olduğu gibi yine disktekstil-iş sendikası'nın edirne kortejiyle gelmiştik. o sırada edirne'de tekstiplik fabrikası'nda işçi olarak çalışıyordum. aynı zamanda da tkp'nin kadın örgütlenmesi ikd'de görevliydim.
biz sular idaresi binası'ndan biraz geriden başlayarak talimhane tarafında dizilmiştik. ama aklım hep tam karşımızdaki konuşma platformunun yakınlarındaki ikd'nin ana kortejindeydi. orada istanbul'daki yöneticilerimiz, bölge sekreterlerimiz, diğer şubelerin üyeleri vardı, en azından selamlaşmak ne güzel olurdu!
ateş açılmasından kısa önce en azından vedalaşmak için yanlarına gidecekken son anda "ayşe işçisin sen, disiplini bozma!" diyen iç sesimi dinleyip vazgeçmiştim. çünkü miting dağılmak üzereydi, belki edirne'ye geri dönerken gecikir, arkadaşlarımı bekletirdim. bu, belki de hayatımı kurtaran karar oldu.
ateş açıldığında bizim kortejin arkasındaki talimhane caddesi'ne doğru kaçma şansını bulduk. eğer ikd kortejine gitseydim, alanın ortasında olacak ve belki de ezilecektim veya kurşunlanacaktım. bizim ekibin başında o zaman eşim olan süleyman sezai yazır vardı. eşim dev-genç tecrübesiyle "derhal üzerinizdeki işçi gömleklerini, rozetleri, başınızdaki eşarpları çıkarın ve koşun!" demişti bize ve koşmaya başlamıştık. istanbul'u tanımadığımız için (eşim de ankara hukuk mezunuydu) saatler sonra nasıl olduysa tam ters istikamete düşen dolmabahçe sarayı'nın orada orada ani hareketlerle sağa sola dönerek halkı panikletmeye çalışan panzerlerin önünde bulmuştuk kendimizi. ondan sonra yeniden kan ter içinde koşmaca...
o saatlerde istanbul'un üstünde adeta kötülüğün hayaleti geziyordu, o kötücül duyguyu hala anımsanım. halbuki sabah, öğleyin ne kadar coşkuluyduk, çocuklar gibi şenken birden üzerimize kara bulutlar çökmüştü.
nihayet bizi edirne'den getiren otobüs şoförleriyle haberleştik ve saatler sonra otobüste radyodan "33 ölü haberini duyduğumuzda gerçek bir şok yaşadık. (ilk başta radyolar 33 diye anons etmişti.) çünkü o ana kadar silah sesleri, çığlıklar, panik, sonra "faşizme geçit yok!" sloganlarıyla kitlenin canlanışı, koşma, panzer sirenleriyle sınırlıydı olay. tekrar tekrar saydık otobüsün içinde arkadaşlarımızı, evet hiç kaybımız yoktu. ama birileri ölmüştü. duyduklarımızın doğru olmadığını diliyorduk defalarca. bu duyguyla edirne'ye vardık. daha sonra, istanbul'da yaşayan ve kendi başına alana gelen annemin kurşun seslerini duyunca gezi parkı'nın taksim'e bakan alçak duvarlarının dibine uzanarak ölümden kurtulduğunu öğrendim. panik içindekiler üstünden atlarken, duvarın oluşturduğu açı onu korumuştu.
yıllarca, o gün 33 yoldaşımızı mı yoksa daha sonra açıklandığı gibi 34, 35, 37... yoldaşımızı mı kaybettik diye düşündüm durdum. aradaki (1) sayısı dahi benim için çok büyük bir önem taşıyordu. dahası adlarını bile bilmiyorduk çoğunun. halbuki iki sayı da (çok özür dilerim "sayı" dediğim için) doğru değildi. bunu yıllar sonra öğrendik.
gerçeğe ve ölenlere saygı babından olmalı, disk basın yayın ve halkla ilişkiler dairesi müdürü fahrettin engin erdoğan, 2009’da bu isim ve sayı tartışmasını netleştirmek için bir çalışma yapmıştı.
erdoğan'ın tespitine göre savcılık listesinde kimliği belli 34 kişi ile kimliği belirsiz bir erkek cesedi yer alıyordu. disk’in listesinde ise 36 kişi vardı. disk’in listesindeki yedi isim savcılık iddianamesinde yoktu. savcılık iddianamesindeki dört isim de disk’in listesinde yoktu. erdoğan, iki listeyi çaprazlayarak 41 kişilik listeyi oluşturdu.
daha sonra 1 mayıs 1977’de yayımlanmaya başlayan devrimci yol dergisi'nin 15 mayıs tarihli ikinci sayısındaki “mayıs şehitlerinin kanı yerde kalmayacak” yazısında 27 kişilik listeyi gören erdoğan, bu listede yer alan mehmet ali kol'un iki listede de olmadığını farketti. onu da ekleyince 42 kişilik listeye ulaştı. 2010’da bu listede yer alan hülya emecan, erdoğan ile iletişime geçip “yaşıyorum” deyince liste yeniden 41 kişi oldu.
bu 41 kişinin (alfabetik sırayla) adları, (öğrenilebilenlerin) yaşları ve meslekleri şöyleydi:
ahmet gözükara (34, öğretmen), aleksandros konteas (57, işçi), ali sidal 18, (işçi), ali yeşilgül (bilgi yok), bayram çıtak (37, öğretmen), bayram eyi (50, inşaat ustası), bayram sürücü (?, işçi), diran nigiz (35, bekçi), ercüment gürkut (26, öğrenci), garabet akyan (?, işçi), hacer ipek saman (24, öğrenci), hamdi toka (34, seyyar satıcı), hasan yıldırım (31, işçi), hatice altun (21, ?), hikmet özkürkçü (39, öğretmen), hüseyin kırkın (26, işçi), jale yeşilnil (17, öğrenci), kadir balcı (35, tezgahtar), kadriye duman (25, hemşire), kahraman alsancak (29, işçi), kenan çatak (31, öğretmen), leyla altıparmak (19, hemşire), mahmut atilla özbelen (26, işçi), mehmet ali (mustafa) elmas (33, öğretmen), mehmet ali genç (60, gece bekçisi), mehmet ali kol (bilgi yok), meral cebren özkol, (42, hastabakıcı), mürtezim ortulu (bilgi yok), mustafa ertan (?, öğrenci), nazan ünaldı (19, öğrenci), nazmi arı (26, polis memuru), niyazi darı (24, öğrenci-işçi), ömer narman (31, öğretmen), özcan gürkan (bilgi yok), ramazan sarı (bilgi yok), rasim elmas (41, elektrik teknisyeni), sibel açıkalın (18, öğrenci), tevfik beysoy (bilgi yok), yücel elbistanlı (bilgi yok), ziya baki (28, işçi) ve kimliği belirsiz 35 yaşında bir erkek.
devamını gör...