1.
birçok insanın ada olmak için ön bilgi olarak sahip olması gereken biçimlerdir. ben bu yöntemlerden sadece üç tanesine değinip kalanını diğer sözlük yazarı arkadaşlarıma bırakacağım ve muhtemelen kimse bir şey yazmayacak.
john donne yaklaşık dört yüz sene önce no man is an island diye nefis bir şiir yazmış. on altıncı yüz yılın sonları ile on yedinci yüz yılın başlarında yaşamış bir şairin 2022 yılının yaz aylarında tanım yazmaya çalışan bir adamın aklına düşmesi tuhaf bir zaman yolculuğu belki de.
john donne insanın bir ada olmadığını, anakaranın bir parçası olduğunu söylemiş. ben bu durumun değişebileceği ve hatta değişmesi gerektiğini düşünüyorum. anakaradan bağımsız ama istediği zaman bağlantı kurabileceği bir konumda olursa insan daha özgür hisseder bence.
böyle bir özgürlüğe sahip olmak amacıyla ada olmak için üç yöntem var aklımda.
1. işitmemek: insanları duymaktan, dinlemekten, anlamaya çalışmaktan vazgeçtiğiniz anda bir adaya dönüşmek konusunda ciddi bir yol almış olursunuz. insanların anlamsız konuşmaları sizin etrafınızı saran rüzgar tarafından yok edildiğinde artık birkaç tarafınız denizlerle çevrilmeye başlamış demektir.
2. kabuğuna çekilmek: bu yöntem ada olurken benim kullanmaktan en keyif aldığım yöntemdir. insan kendi kabuğuna çekildiğinde ve ulaşılmaz olduğunda dünyaya sevmese de kini azalacaktır.
3. yazmak: üçüncü yöntem budur işte ve çok önemlidir. çünkü ada olmak tamamen yalnız kalmak anlamına gelmemelidir. yazdıkça hem içeri doğru hem dışarı doğru büyür insan. ne tamamen yalnız ne de ahlaksızca kalabalık olur.
pazartesi sendromunu hafifletmek için ada olma fikri de mantıklı olabilir. şimdi sessizce yerlerinize oturun ve ada olun bakayım.
john donne yaklaşık dört yüz sene önce no man is an island diye nefis bir şiir yazmış. on altıncı yüz yılın sonları ile on yedinci yüz yılın başlarında yaşamış bir şairin 2022 yılının yaz aylarında tanım yazmaya çalışan bir adamın aklına düşmesi tuhaf bir zaman yolculuğu belki de.
john donne insanın bir ada olmadığını, anakaranın bir parçası olduğunu söylemiş. ben bu durumun değişebileceği ve hatta değişmesi gerektiğini düşünüyorum. anakaradan bağımsız ama istediği zaman bağlantı kurabileceği bir konumda olursa insan daha özgür hisseder bence.
böyle bir özgürlüğe sahip olmak amacıyla ada olmak için üç yöntem var aklımda.
1. işitmemek: insanları duymaktan, dinlemekten, anlamaya çalışmaktan vazgeçtiğiniz anda bir adaya dönüşmek konusunda ciddi bir yol almış olursunuz. insanların anlamsız konuşmaları sizin etrafınızı saran rüzgar tarafından yok edildiğinde artık birkaç tarafınız denizlerle çevrilmeye başlamış demektir.
2. kabuğuna çekilmek: bu yöntem ada olurken benim kullanmaktan en keyif aldığım yöntemdir. insan kendi kabuğuna çekildiğinde ve ulaşılmaz olduğunda dünyaya sevmese de kini azalacaktır.
3. yazmak: üçüncü yöntem budur işte ve çok önemlidir. çünkü ada olmak tamamen yalnız kalmak anlamına gelmemelidir. yazdıkça hem içeri doğru hem dışarı doğru büyür insan. ne tamamen yalnız ne de ahlaksızca kalabalık olur.
pazartesi sendromunu hafifletmek için ada olma fikri de mantıklı olabilir. şimdi sessizce yerlerinize oturun ve ada olun bakayım.
devamını gör...
2.
kıta sahanlığımın kaç km olması gerekir onu düşünüyorum şimdi. okyanusta bir ada mı?
ege'de dip dibe bir ada mı? bilemedim şimdi.
ege'de dip dibe bir ada mı? bilemedim şimdi.
devamını gör...
3.
dört tarafı yalanlarla çevrili insan parçasıyım ben
insan zaten adadır. kimi zaman deniz alçalır, birkaç parça toprakla ana karaya bağlanır gibi görünür. oysa en ufak bir debelenmesinde rüzgarın, ilk o adayı vurur. denizler yükselir ve nasıl olduğunu anlamadan ve kimi zaman adaya o ufak kara parçası üzerinden yürüyenleri de suya gömerek yeniden ada olur.
bunu bilmez ama. ada olduğunu ancak ada olduğunda anlar, bu adalıkla barışık olmadığı için, işitmeye çalıştığından, kabuğuna çekilmekten korktuğundan ve bütün bu korkularını yazıya dökemediğinden olsa gerek, ada olmayı sevemez.
oysa bir başına bir ada olmak bir denizin veya okyanusun ortasında, özgürlük ve huzurdur.
bir de takımadalar var ama onlara sonra değiniriz. yalnız kalamayan insan öbekleri ne olacak. amaan hiç bahsetmeyelim bile.
devamını gör...
4.
kişiden kişiye değişebileceğini düşündüğüm yöntemler.
buddha'nın son öğretisi olarak anlatılır ada olmak. kimseye değil, kendinize, kendi içinize dönün, oraya sığının şeklinde özetlenebilir.
aslında konuyu derinlemesine incelemeye kalkarsanız bu olayın 2 farklı pencereden görülebileceğini anlarsınız. ilki kendi içine dönmekle, kendini dinlemekle ve aslında başlığın ilk tanımında önerilenle ilgili iken ikincisi kimsenin bir ada olamayacağı, herkesin birbirine ihtiyacı olduğu ve ada olmayı duyarsızlıkla, dar görüşlülükle ilişkilendiren penceredir. tabii bunu herkesin kendisine yaslanabileceği kadar sağlam biri olmak şeklinde anlayanlar da çıkabilir.
bana göre insanın sadece kendisiyle ilgilenmesi ve birçok konuda diğer insanların beklediği şekilde davranmaması, bencillik ve çevreye zarar verme boyutunda değilse, çok daha iyidir. ben ilk tanımdaki gibi tek tek yöntem saymayacağım ama başkalarının hayatını merak etmemek ve onlara karışmamakla başlamak iyi bir seçenek olacaktır diye düşünüyorum.
buddha'nın son öğretisi olarak anlatılır ada olmak. kimseye değil, kendinize, kendi içinize dönün, oraya sığının şeklinde özetlenebilir.
aslında konuyu derinlemesine incelemeye kalkarsanız bu olayın 2 farklı pencereden görülebileceğini anlarsınız. ilki kendi içine dönmekle, kendini dinlemekle ve aslında başlığın ilk tanımında önerilenle ilgili iken ikincisi kimsenin bir ada olamayacağı, herkesin birbirine ihtiyacı olduğu ve ada olmayı duyarsızlıkla, dar görüşlülükle ilişkilendiren penceredir. tabii bunu herkesin kendisine yaslanabileceği kadar sağlam biri olmak şeklinde anlayanlar da çıkabilir.
bana göre insanın sadece kendisiyle ilgilenmesi ve birçok konuda diğer insanların beklediği şekilde davranmaması, bencillik ve çevreye zarar verme boyutunda değilse, çok daha iyidir. ben ilk tanımdaki gibi tek tek yöntem saymayacağım ama başkalarının hayatını merak etmemek ve onlara karışmamakla başlamak iyi bir seçenek olacaktır diye düşünüyorum.
devamını gör...
5.
'ada' kelimesi, batılı insanı ve onun hayat tarzını da en iyi tanımlayan kelimelerden biridir. batılı insan yalnız insandır . o zaten doğduğu gün yalnız bir dünyaya geldiğini bilir. o hayatını özgür ama yalnız yaşar ve ölür. modern teknolojiyi alabildiğine kullanması ve ondan yararlanması, yürüyen bantlarla üretimin yapıldığı bir sanayiye sahip olması, istediği hayatı yaşayabileceği bir tüketim gücüne sahip olması da onun yalnızlığını değiştirmemiştir.
günümüzde batılı insanın en büyük korkusu savaş veya yoksulluk değil, yalnızlık korkusudur. yalnızlık ve sosyal tecrit, çağımızda insan için en büyük tehdit sayılmaktadır. yalnızlık ve inziva hali, batı toplumlarındaki çeşitli yaş grupları arasında gizli bir epidemi haline dönüşmüştür. batılı insanın bütün o ihtişam içerisinde kendisini dağdaki bir kaya ya da okyanustaki bir ada gibi yalnız hissetmesi sanatçılara da ilham vermiş, şarkılara konu olmuştur.
ünlü amerikalı müzisyen paul simon 1965’te yaptığı “ı am a rock/ben bir kayayım” şarkısında şu sözler geçmektedir:
“duvarlar inşa etmişim,
bir kale, derin ve muazzam,
kimsenin içine giremediği.
hiç ihtiyacım yok arkadaşlığa; arkadaşlık acı verir.
gülüştür ve sevecenliktir küçümsediğim.
ben bir kayayım, ben bir adayım.”
batılı insanı bu dizelerden daha iyi tanımlayacak çok az söz vardır. “insan insanın kurdudur” sözü de batılı insanlar arasında oldukça geçerliliği olan bir sözdür. veya orada anne ve babaların hep çocuklarına tembih ettikleri şu soğuk kural: “yabancılarla sakın konuşma!” aşık olduğunda da başka kurallar duyar: “sev ama sakın benliğini başkasına kaptırma!” hep iki yüzü vardır bu insanın: dışı gülen bir tiyatro maskesi, içi ise yalnızlığın ve kimsesizliğin derin çukuru.
bu yüzden ikiyüzlülük orada bir ayıp değildir. bir o vardır, bir de başkası. sadece yabancılara karşı etrafında duvarlar örmez. eşini, ana-babasını, çocuklarını, kim olursa olsun sevdiği herkesi yabancı bellemesini ister toplum. hep kendini bir zırhın ardında korur. yumuşak karnını göstermemeye çalışır. çünkü insanlar kurttur, onlara güvenilmez. zaaflarını anladıkları anda onu mutlaka kullanırlar.
o yüzden hep iç hayatının zindanında esir yaşar, batılı insan. insan olmayı bir düşkünlük sayar. hazreti adem ve havva’nın cennet’ten kovulmasına bağlar bunu. oysa batılı insanın düşüşü, hayvanların bile sahip olmadığı bir yalnızlığa, hüzün ve kimsesizliğedir. bunun için unutmak ister. bunun için iç ve dış yüzlerinin arasındaki uçurumu gizlemek için harcadığı çabadan bitap düşer. yorulur, siner, bıkar, boş verir, biter, kendini yok eder. intihar, bu yüzden sıradan bir cinayettir orada.
günümüzde batılı insanın en büyük korkusu savaş veya yoksulluk değil, yalnızlık korkusudur. yalnızlık ve sosyal tecrit, çağımızda insan için en büyük tehdit sayılmaktadır. yalnızlık ve inziva hali, batı toplumlarındaki çeşitli yaş grupları arasında gizli bir epidemi haline dönüşmüştür. batılı insanın bütün o ihtişam içerisinde kendisini dağdaki bir kaya ya da okyanustaki bir ada gibi yalnız hissetmesi sanatçılara da ilham vermiş, şarkılara konu olmuştur.
ünlü amerikalı müzisyen paul simon 1965’te yaptığı “ı am a rock/ben bir kayayım” şarkısında şu sözler geçmektedir:
“duvarlar inşa etmişim,
bir kale, derin ve muazzam,
kimsenin içine giremediği.
hiç ihtiyacım yok arkadaşlığa; arkadaşlık acı verir.
gülüştür ve sevecenliktir küçümsediğim.
ben bir kayayım, ben bir adayım.”
batılı insanı bu dizelerden daha iyi tanımlayacak çok az söz vardır. “insan insanın kurdudur” sözü de batılı insanlar arasında oldukça geçerliliği olan bir sözdür. veya orada anne ve babaların hep çocuklarına tembih ettikleri şu soğuk kural: “yabancılarla sakın konuşma!” aşık olduğunda da başka kurallar duyar: “sev ama sakın benliğini başkasına kaptırma!” hep iki yüzü vardır bu insanın: dışı gülen bir tiyatro maskesi, içi ise yalnızlığın ve kimsesizliğin derin çukuru.
bu yüzden ikiyüzlülük orada bir ayıp değildir. bir o vardır, bir de başkası. sadece yabancılara karşı etrafında duvarlar örmez. eşini, ana-babasını, çocuklarını, kim olursa olsun sevdiği herkesi yabancı bellemesini ister toplum. hep kendini bir zırhın ardında korur. yumuşak karnını göstermemeye çalışır. çünkü insanlar kurttur, onlara güvenilmez. zaaflarını anladıkları anda onu mutlaka kullanırlar.
o yüzden hep iç hayatının zindanında esir yaşar, batılı insan. insan olmayı bir düşkünlük sayar. hazreti adem ve havva’nın cennet’ten kovulmasına bağlar bunu. oysa batılı insanın düşüşü, hayvanların bile sahip olmadığı bir yalnızlığa, hüzün ve kimsesizliğedir. bunun için unutmak ister. bunun için iç ve dış yüzlerinin arasındaki uçurumu gizlemek için harcadığı çabadan bitap düşer. yorulur, siner, bıkar, boş verir, biter, kendini yok eder. intihar, bu yüzden sıradan bir cinayettir orada.
devamını gör...