1.
semavi dinlere göre insanlık, adem ve havva aracılığıyla var olmuştur. bu açıklamadan, adem ve havva’nın çocuklarının birbirleriyle cinsel ilişkiye girdikleri sonucu çıkıyor elbette.
ibrahimi dinlere göre insanlık “ensest” ile başlıyor. dünya üzerindeki hemen hemen tüm halkların tabusu olan, gayriahlaki ve hastalıklı diye nitelendirilen bu ilişki türüne tanrı niçin izin vermiştir? sorusuna öncelikle islam dini kapsamında ulemanın verdiği cevaplara bir bakalım.
ensest yasağının, dinlerin tamamlanmasından sonra ortaya çıktığını, adem ve havva’nın dolayısıyla onların çocuklarının böyle bir yasaktan haberdar olmadıklarını, o nedenle ortada bir suç ve anormallik bulunmadığını ifade ediyorlar. tanrı, insanlığı yaratmak için neden başka bir yolu tercih etmedi? sorusunun ise cevapsız kalacağını, “tanrı” ve “keyfiyet” meselesinin devreye girdiğini söylüyorlar.
ensest sözcüğü “aile içi yasak ilişki” anlamına gelmektedir. dolayısıyla, anne ve çocuk, baba ve çocuk ya da bir çocukla diğer çocuk ya da tüm aile fertlerinin toplu halde ilişkide bulunmaları durumunu kapsamaktadır. ensesti, günümüzde kimi sosyal bilimciler “kuzen evliliklerini” de teşmil edecek şekilde genişleterek kullanırlar. fakat esasında bu ilişki türü “ensest” kapsamında değildir.
freud’u ve onun geliştirdiği psikanalitik kuramı dünya çapında bu denli meşhur eden şeylerden biri de ensest meselesidir. freud, bir bebeğin “anne ve baba”yı cinsel olarak arzulamaması mümkün müdür? sorusunu sormuştur. çünkü bir bebek henüz “ensest” yasağından ve birtakım toplumsal ahlak yasalarından, tabulardan haberdar değildir. kimi yasaklardan ancak zaman içerisinde, muhakemesi kuvvetlendikçe haberdar olabilecektir. ayrıca bunları içselleştirmesi ve söz konusu yasakları çiğnememeyi öğrenmesi gerekecektir. bu noktada şu kavramlarla bilinen o ünlü kuramlarını geliştirmiştir: elektra kompleksi ve oedipus kompleksi. aslında freud bu isimlendirmelere çok çok az başvurur. onun sıklıkla ilgilendiği şey kastrasyon yani hadım edilme kompleksi veya kaygısı diyebileceğimiz meseledir.
kabaca açıklayım, çünkü bunu detaylandırmaya kalkarsak hacimli bir kitap yazmamız gerekebilir.
freud’a göre, kız çocuk babanın penisine ilgi duyar (penisi burada hem temel anlamıyla hem de ona kendisinin yüklediği anlamları karşılayan bir kavram olarak kullanır) daha doğrusu onunla gizil bir bağ kurar ve babayı arzular. zamanla kendisindeki “penis eksikliğini” fark eder ve bu aşamada “hadım edilmişlik kompleksi” ortaya çıkar. babayla kurulan sevgi dolu ilişkiye, arka planda bir seksüel gerilim eşlik eder ona göre. gözünü dünyaya açar açmaz tanıştığı, ilgi duyduğu, temas ettiği, zorunlu olarak bedensel bir ilişki kurduğu ilk erkek, kız çocuğun hayatında her zaman belirleyici bir etkiye sahiptir. freud’a göre bu öyle bir etkidir ki, kız çocuk arzusunu zamanla, babayı andıran, babanın gölgesi olarak kodlayabileceği erkeklere yöneltir. yabancı erkeklere her yöneliş, esasında “babayı” dolayısıyla onun penisini (seksüel bir mecaz olarak kullanır bu noktada) arayıştır onun için.
babanın arzulanamayacağına ilişkin sonradan edinilen bilgiyle, babayı zorunlu olarak arzulamanın ve ondan bulunmayan şeyin yani penis eksikliğinin hissedilmesine ilişkin kaygının çakışmasına göndermede bulunur. oedipus ise bunun tam tersiymiş gibi anlaşılır fakat tam olarak öyle değildir. elbette benzeşen, erkek çocuk ile anne arasındaki arzuya yoğunlaşan tarafları vardır ama bu yüzeyde kalan kısmıdır. freud’un bu görüşleri kıyasıya eleştirilse de, diğer psikiyatri ekollerini de derinden etkilemiştir. söz konusu meseleleri günümüzde bile konuşmak, analiz etmeye çalışmak zorken, freud bunları viktoryen dönemde yani tutuculuğun ve muhafazakarlığın çok güçlü olduğu bir zaman diliminde tartışmaya açmıştır.
freud, dini açıklamaların ötesine geçip (ama sembolik olarak dini kavramlara ve görüşlere de yer vererek) kapsayıcı ve rasyonel bir çözümleme yapmaya çalışmıştır. bugün: “kız çocuklar babalarına düşkün olur” veya “kızlar, babalarına benzeyen erkeklerle evlenirler” türünden cümleler halk arasında sıklıkla dillendirilir.
bu cümleleri freud’yen bir perspektifle de değerlendirebilirsiniz elbette. zaten böyle yaklaşımlar, popüler kültür içerisinde de epey yer edinmiştir.
ensest meselesini, psikolojik ve felsefi yaklaşımlara kısmen az değinerek, antropolojik ve sosyolojik bakımdan değerlendirenler de olmuştur. sosyolojinin babası olarak adlandırabileceğimiz emile durkheim’in “ensest yasağı ve kökenleri” ismiyle türkçeleştirilen önemli bir eseri vardır örneğin.
not: fransızca kaleme alınmış karmaşık metinleri türkçeye çeviren kadınlar ve erkekler (sayıları iki elin parmaklarını geçmez) türkçeye oldukça hakimdirler. fransızlar, laf ebeliği yapmayı çok severler ve lisanlarına düşkündürler. 50 sayfada anlatılacak konuyu 200 sayfada anlatmayı tercih edebilirler, kültürel bir alışkanlıktır.
bundan başka, kaliteli bir freud biyografisi okumak istiyorsanız elisabeth roudinesco’nun “kendi çağından bizim çağımıza sigmund freud” başlığıyla türkçeye tercüme edilen kitabını tavsiye ederim. türkçeye “nesrin demiryontan” çevirmiştir ve bana göre çok çok başarılı bir çeviridir.
ibrahimi dinlere göre insanlık “ensest” ile başlıyor. dünya üzerindeki hemen hemen tüm halkların tabusu olan, gayriahlaki ve hastalıklı diye nitelendirilen bu ilişki türüne tanrı niçin izin vermiştir? sorusuna öncelikle islam dini kapsamında ulemanın verdiği cevaplara bir bakalım.
ensest yasağının, dinlerin tamamlanmasından sonra ortaya çıktığını, adem ve havva’nın dolayısıyla onların çocuklarının böyle bir yasaktan haberdar olmadıklarını, o nedenle ortada bir suç ve anormallik bulunmadığını ifade ediyorlar. tanrı, insanlığı yaratmak için neden başka bir yolu tercih etmedi? sorusunun ise cevapsız kalacağını, “tanrı” ve “keyfiyet” meselesinin devreye girdiğini söylüyorlar.
ensest sözcüğü “aile içi yasak ilişki” anlamına gelmektedir. dolayısıyla, anne ve çocuk, baba ve çocuk ya da bir çocukla diğer çocuk ya da tüm aile fertlerinin toplu halde ilişkide bulunmaları durumunu kapsamaktadır. ensesti, günümüzde kimi sosyal bilimciler “kuzen evliliklerini” de teşmil edecek şekilde genişleterek kullanırlar. fakat esasında bu ilişki türü “ensest” kapsamında değildir.
freud’u ve onun geliştirdiği psikanalitik kuramı dünya çapında bu denli meşhur eden şeylerden biri de ensest meselesidir. freud, bir bebeğin “anne ve baba”yı cinsel olarak arzulamaması mümkün müdür? sorusunu sormuştur. çünkü bir bebek henüz “ensest” yasağından ve birtakım toplumsal ahlak yasalarından, tabulardan haberdar değildir. kimi yasaklardan ancak zaman içerisinde, muhakemesi kuvvetlendikçe haberdar olabilecektir. ayrıca bunları içselleştirmesi ve söz konusu yasakları çiğnememeyi öğrenmesi gerekecektir. bu noktada şu kavramlarla bilinen o ünlü kuramlarını geliştirmiştir: elektra kompleksi ve oedipus kompleksi. aslında freud bu isimlendirmelere çok çok az başvurur. onun sıklıkla ilgilendiği şey kastrasyon yani hadım edilme kompleksi veya kaygısı diyebileceğimiz meseledir.
kabaca açıklayım, çünkü bunu detaylandırmaya kalkarsak hacimli bir kitap yazmamız gerekebilir.
freud’a göre, kız çocuk babanın penisine ilgi duyar (penisi burada hem temel anlamıyla hem de ona kendisinin yüklediği anlamları karşılayan bir kavram olarak kullanır) daha doğrusu onunla gizil bir bağ kurar ve babayı arzular. zamanla kendisindeki “penis eksikliğini” fark eder ve bu aşamada “hadım edilmişlik kompleksi” ortaya çıkar. babayla kurulan sevgi dolu ilişkiye, arka planda bir seksüel gerilim eşlik eder ona göre. gözünü dünyaya açar açmaz tanıştığı, ilgi duyduğu, temas ettiği, zorunlu olarak bedensel bir ilişki kurduğu ilk erkek, kız çocuğun hayatında her zaman belirleyici bir etkiye sahiptir. freud’a göre bu öyle bir etkidir ki, kız çocuk arzusunu zamanla, babayı andıran, babanın gölgesi olarak kodlayabileceği erkeklere yöneltir. yabancı erkeklere her yöneliş, esasında “babayı” dolayısıyla onun penisini (seksüel bir mecaz olarak kullanır bu noktada) arayıştır onun için.
babanın arzulanamayacağına ilişkin sonradan edinilen bilgiyle, babayı zorunlu olarak arzulamanın ve ondan bulunmayan şeyin yani penis eksikliğinin hissedilmesine ilişkin kaygının çakışmasına göndermede bulunur. oedipus ise bunun tam tersiymiş gibi anlaşılır fakat tam olarak öyle değildir. elbette benzeşen, erkek çocuk ile anne arasındaki arzuya yoğunlaşan tarafları vardır ama bu yüzeyde kalan kısmıdır. freud’un bu görüşleri kıyasıya eleştirilse de, diğer psikiyatri ekollerini de derinden etkilemiştir. söz konusu meseleleri günümüzde bile konuşmak, analiz etmeye çalışmak zorken, freud bunları viktoryen dönemde yani tutuculuğun ve muhafazakarlığın çok güçlü olduğu bir zaman diliminde tartışmaya açmıştır.
freud, dini açıklamaların ötesine geçip (ama sembolik olarak dini kavramlara ve görüşlere de yer vererek) kapsayıcı ve rasyonel bir çözümleme yapmaya çalışmıştır. bugün: “kız çocuklar babalarına düşkün olur” veya “kızlar, babalarına benzeyen erkeklerle evlenirler” türünden cümleler halk arasında sıklıkla dillendirilir.
bu cümleleri freud’yen bir perspektifle de değerlendirebilirsiniz elbette. zaten böyle yaklaşımlar, popüler kültür içerisinde de epey yer edinmiştir.
ensest meselesini, psikolojik ve felsefi yaklaşımlara kısmen az değinerek, antropolojik ve sosyolojik bakımdan değerlendirenler de olmuştur. sosyolojinin babası olarak adlandırabileceğimiz emile durkheim’in “ensest yasağı ve kökenleri” ismiyle türkçeleştirilen önemli bir eseri vardır örneğin.
not: fransızca kaleme alınmış karmaşık metinleri türkçeye çeviren kadınlar ve erkekler (sayıları iki elin parmaklarını geçmez) türkçeye oldukça hakimdirler. fransızlar, laf ebeliği yapmayı çok severler ve lisanlarına düşkündürler. 50 sayfada anlatılacak konuyu 200 sayfada anlatmayı tercih edebilirler, kültürel bir alışkanlıktır.
bundan başka, kaliteli bir freud biyografisi okumak istiyorsanız elisabeth roudinesco’nun “kendi çağından bizim çağımıza sigmund freud” başlığıyla türkçeye tercüme edilen kitabını tavsiye ederim. türkçeye “nesrin demiryontan” çevirmiştir ve bana göre çok çok başarılı bir çeviridir.
devamını gör...
2.
birbirleriyle ensest ilişki sonucu çoğalmış iğrenç çocuklar sürüsüdür. dinde mantık ve vicdan aramak, çölde kutup ayısı aramaya benzer.
devamını gör...
3.
"birbiriyle ensest iliski sonucu cogalmis"
diyen 1 tane zort olmaktan bikmayan yazara sahip baslik.
kendisi kuran ve sahih 1 hadisten buna dair 1 sey getirirse soz sozlugu birakicam.
getiremez. adam hayati boyunca ne kuran ne hadis okumus. internet ateisti.
diyen 1 tane zort olmaktan bikmayan yazara sahip baslik.
kendisi kuran ve sahih 1 hadisten buna dair 1 sey getirirse soz sozlugu birakicam.
getiremez. adam hayati boyunca ne kuran ne hadis okumus. internet ateisti.
devamını gör...
4.
dedem
devamını gör...
5.
adem ve havva'nın çocuklarının evlendiğine dair bir ayet getirin, ben de atayist olacağım. hatta adem'in ilk beşer olduğuna dair ayet getirin yine dinden çıkacağım.
insan suresi 1. ve 2. ayetlere bakıldığında " insan uzun süre anılmaya değer bir varlık değildi" der.
adem, bilincin verildiği ( ruhumuzdan üfledik) ilk insandır. olay bu.
dahası, atayist neye göre ensest kavramını yorumluyor ki?
insan suresi 1. ve 2. ayetlere bakıldığında " insan uzun süre anılmaya değer bir varlık değildi" der.
adem, bilincin verildiği ( ruhumuzdan üfledik) ilk insandır. olay bu.
dahası, atayist neye göre ensest kavramını yorumluyor ki?
devamını gör...
6.
adem ile havva diye birileri yoktur. adem, tüm insanlığı sembolize eden; ilk akıllı, düşünen, sorumlu insanın genel adıdır. homo sapiyenslerin torunu olan tüm insanlığın genelleştirilmiş, somutlaştırılmış metaforik adıdır. kuran'da sadece adem ismi geçer, ilk insan diye bahsetmez, ayrıca kuran'da havva ismi yoktur. havva ismi ise israiliyat efsanesidir. adem ilk ve tek insan olmadığı gibi, ne çocukları ensest ilişki yaşadı, ne çapraz evlendiler. zira allah her canlıyı diğer canlılardan meydana getirdi. yüce rabbimiz ne heykel biçiminde ilk insanı yaratıp gökten indirdi ne de ensest ilişkiye izin verdi. o her türlü eksiklikten muaftır.
devamını gör...