bu kavgaya ilişkin görüntüler sosyal medyada biteviye paylaşılıyor. şimdiye kadar da erişim engeli getirilmedi, içerikler kaldırılmadı. hatta kimi gazeteciler mütekebbir bir edayla haberleştirmişler olayı.
fiziksel şiddet görüntüleri ihtiva eden binlerce video senelerdir medyaya servis ediliyor.
fakat bu videoların çoğu editörler tarafından düzenleniyor, faillerin ve kurbanların yüzleri bulanık hale getiriliyordu. sözünü ettiğim kavga videosunun sansürsüzce, pervasızca paylaşılması oldukça ilginç. ben, hakaretin bile ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu düşünen biriyim. ancak burada, ifade ve paylaşım özgürlüğü kapsamına sıkıştırılamayacak kadar dallanıp budaklanmış olan farklı bir sorunla karşı karşıyayız.
şiddete dahil olmak ile yani deneyimleyen özne olmak ile izlemek farklı şeylerdir. bu farklılık nedeniyledir ki, şiddet uygulayanın ve uygulanan şiddete izleyici olarak maruz kalanın algılayışları da benzeşim göstermez. şiddete doğrudan doğruya tanıklık etmekle, şiddete bir aktarım aracı vesilesiyle tanıklık etmek arasında da bir ayrım yapmak zorundayız. cereyan eden bir olayın bir cihaz marifetiyle kayıt altına alınması ve kaydın kitlelerle paylaşılması, evvelemirde izleyicileri sonuca zincirler.
kim yendi? kim yenildi?
bu yönlendirici etki, şiddet olarak şiddetin diğer etkenlerden soyutlanarak kendinde bir mefhum olarak kavranmasını ve hakkında düşünülmesini engeller. izleyiciyi önceden belirlenmiş olan bir duygu durumuna yönlendirmek için müziklere, efektlere, sloganlara, muhtelif çekim tekniklerine başvurulabilir. haneke sinemasını farklı kılan en önemli unsurlardan biri de her türden şiddetin, yönlendirici etkilerden kaçınılarak sunulmasıdır. dış etkenlerden ve müdahalelerden arındırılmış çıplak şiddet, izleyenin korku, ürperti, rahatsızlık, acıma hatta tiksinti gibi hisleri duyumsamasına neden olur. yönetmenin kullandığı bir diğer önemli silah da kendiliğindenliktir. hem ansızın vuku bulan şiddet eylemine hem de planlanarak gerçekleştirilen şiddet eylemine mündemiç olan kendiliğindenliğe vurgu yapmayı yeğler. esasında mevzubahis videodakine benzer şiddet gösterilerinin de yukarıda açıkladığım etkileri tetiklemesi gerekir.
insan toplumlarının alimleri, uygarlığın gelişiminin “kaba şiddetin” azaltılması ile mümkün olabileceğini düşündüler. böyle bir düşünce ortaya attılar ve bu düşünceden ilham alınarak oluşturulan kanunlar, birtakım uygulamalar, pratikler avam tabakaya da dayatıldı. kadim bir meseledir bilindiği gibi. freud’un kaleme aldığı o meşhur satırlarda yani “uygarlığın rahatsızlığı” adını verdiği metinde, öz itibarıyla yaban ve vahşi olan insanın modern dünya tarafından aslına zıt sayılabilecek bir hale getirilmesi sonucunda ortaya çıkan kaynamadan, hoşnutsuzluklardan, kıpırdanmadan söz ediliyordu malum.
insanın bir vahşi olmasını engelleyip onun düşüncelerine, söylemlerine, eylemlerine incelik kazandırmak ve merhamet, insaf gibi mücerret kavramlara eskiye nazaran daha fazla anlam yüklemesini sağlamaktı maksat.
artık, sen benim karımı nasıl dansa kaldırmaya cüret edersin, sen bana nasıl yan gözle bakarsın deyip ateşli silahla veya kılıç kalkanla hasmını kitleler önünde düelloya çağıranların devri kapanmış, sağduyuyla ve bilgiyle aklın ışığında hareket eden hukukçuların devri başlamıştı, güya.
güya diyorum çünkü bu yaklaşımın sürdürülebilir olduğuna ikna olmak istiyorduk.
batı medeniyetinin yaratımıydı, bir başka zâviyeden bakarsak batı’nın öz eleştirisi olarak da görebiliriz bunu. sömürülen, köleleştirilen, işkence edilen, katledilen ve hemen hemen her türlü fanteziye kurban edilen yaban halklara karşı da bir özür mahiyeti taşıyordu aynı zamanda.
modernize edilen hukuk anlayışı, böyle yabanıl davranışların engellenmesi için oluşturulmuştur. bu türden düşüncelerin felsefi kökenleri büyük ölçüde roma’ya uzanır. düellolar, büyük kapışmalar, bahisler ve şov haline getirilmiş vahşet de orada karşımıza çıkar. büyük bir ironi barındırır.
devamını gör...