1.
öyle travmalar vardır ki yıllarca hep akılda kalır. ilkokuldayım o vakitler. arka sıradaki bir arkadaşı öğretmenimiz nasıl dövdü, nasıl kızdı? o biçim yanı. sesim çıkmadı. tüm sınıf dilsizdik ve dehşet içindeydik. o sınıf aklıma geldikçe içim bir tuhaf oluyor. 3. sınıftaydık. okulun arka tarafına bakan bir yerdi bizim sınıfımız. uzun zaman sessizliğim sürdü. o arkadaşa hälä üzülürüm. ilkokulda böyle şeyler yapılmasın. izi kılıç yarası gibidir.
devamını gör...
2.
burnumu birisinin kafasına çarpmıştım ve burnum kanamıştı okulda oluk oluk.
devamını gör...
3.
ortaokulda ki derslerin liseye gelince yumurtlaması.
devamını gör...
4.
birinci sınıftaydım, sınıf öğretmenimiz kız öğrencilerin ellerine cetvelle vururdu ancak erkek öğrencilere asla bir şey yapmazdı. bir gün erkek öğrencilerle gülüp eğlenirken yine kız öğrencilere sinirlendi, cetveli aldı eline üzerime gelmeye başladı. o kadar korktum ki, sıranın altına girdim. tam 6 saat boyunca sıranın altından çıkmadım, ertesi gün öğretmenim herkese anlatmıştı ve bütün öğretmenler bana bakıp gülüyorlardı. şiddetin normalleştirildiği iğrenç eğitim sistemi içerisinde şiddette uğramaktan korkan çocuğun yanında olmak yerine gülen eğitimciler, midemi bulandırıyorsunuz.
devamını gör...
5.
okul hayatı boyunca insanı derinden etkileyen olaylar.
nöbetçi öğrenci olduğum bir gün öğretmenlerden biri -sanırım müdür yardımcımızdı- çaya bakmamı istedi. ben o yaşıma kadar çay, çorba işlerine hiç bakmamıştım tabi. çaya bakarken, demlerken vs. kendimi yaktım. hala korkarım çay doldurulurken çayla uğraşılırken biri yanacak diye. neysem efem 'çaya bakar mısın?' ricasında kim bulundu tam hatırlamıyorum ama müdür yardımcımız o okulda okuduğumuz süre zarfında hep bana dondurma ısmarladı diğer öğrencilere olmadığı kadar sıcak davrandı bana hep. ben o zamanlar bunu köy okuluna istanbuldan gelmiş oluşuma yoruyordum. acıyor mu yahu bu adam bana diyordum. ? o zaman tabi anlamıyordum ama sanırım yanmış olmam onu çok etkilemişti. büyük resmi sonradan gördüm.* *beni ne zaman görse kızım hadi bize iki dondurma al gel derdi bazen başkasını gönderirdi ama ben hep orada olur o dondurmayı yerdim.
canım öğretmenim ne de severdim.*
nöbetçi öğrenci olduğum bir gün öğretmenlerden biri -sanırım müdür yardımcımızdı- çaya bakmamı istedi. ben o yaşıma kadar çay, çorba işlerine hiç bakmamıştım tabi. çaya bakarken, demlerken vs. kendimi yaktım. hala korkarım çay doldurulurken çayla uğraşılırken biri yanacak diye. neysem efem 'çaya bakar mısın?' ricasında kim bulundu tam hatırlamıyorum ama müdür yardımcımız o okulda okuduğumuz süre zarfında hep bana dondurma ısmarladı diğer öğrencilere olmadığı kadar sıcak davrandı bana hep. ben o zamanlar bunu köy okuluna istanbuldan gelmiş oluşuma yoruyordum. acıyor mu yahu bu adam bana diyordum. ? o zaman tabi anlamıyordum ama sanırım yanmış olmam onu çok etkilemişti. büyük resmi sonradan gördüm.* *beni ne zaman görse kızım hadi bize iki dondurma al gel derdi bazen başkasını gönderirdi ama ben hep orada olur o dondurmayı yerdim.
canım öğretmenim ne de severdim.*
devamını gör...
6.
ortaokul sondayken bizim sınıfın erkekleri ile karşı sınıfın erkekleri şakalaşıyorlardı. o şakalaşma bir anda kavgaya dönüştü. kimse hiçbir şey anlayamadan bir anda yumruklar havada uçuştu. arkadaşım ayağımın ucunda kanlar içinde kaldı.
çocuk beyin kanaması geçirdi. hafıza kaybı falan yaşadı. çocuğun babası muhtardı. o travma yetmemiş gibi bir de olay anı için sorguya alındık. tüm sınıf tek tek sorguya giriyordu. sıramız yaklaştıkça daha çok korku stres, gerilim bir de üzüntü var. sonra muhtar hepimizden şikayetçi oldu. disiplinlik oldukk.
sınıfça mahvolduk. tüm hafta sonu ne olacağını düşünüyorduk. pazartesi günü biz dilekçe imzalamaya başlamışken çocuk kendine gelmiş. babası ile konuşup kimseden şikayetçi olmamasını istemiş.
o dilekçeleri yırttığımız anı çok iyi hatırlıyorum. film gibiydi. gerilim filmi ama mutlu son.
çok şükür arkadaşım da yakın zamanda iyileşti.
çocuk beyin kanaması geçirdi. hafıza kaybı falan yaşadı. çocuğun babası muhtardı. o travma yetmemiş gibi bir de olay anı için sorguya alındık. tüm sınıf tek tek sorguya giriyordu. sıramız yaklaştıkça daha çok korku stres, gerilim bir de üzüntü var. sonra muhtar hepimizden şikayetçi oldu. disiplinlik oldukk.
sınıfça mahvolduk. tüm hafta sonu ne olacağını düşünüyorduk. pazartesi günü biz dilekçe imzalamaya başlamışken çocuk kendine gelmiş. babası ile konuşup kimseden şikayetçi olmamasını istemiş.
o dilekçeleri yırttığımız anı çok iyi hatırlıyorum. film gibiydi. gerilim filmi ama mutlu son.
çok şükür arkadaşım da yakın zamanda iyileşti.
devamını gör...
7.
sanırsam şahsımda olmayan travma. ama okulun en şakacısı hapse girdi. hala hapiste sanırsam. bilmiyorum. ulan o adama noldu ya.
devamını gör...
8.
yoktur
devamını gör...
9.
ilkokulda yapmadığım birşey için suçlanmıştım ve öğretmen denilen şahıs tüm sınıfın önünde beni ağlattı . cebimdeki mendil ,kumaşından dolayı ne gözyaşlarımı sildi ne de burnumdan akan sümükleri .
nasıl öğretmen olunmaz o gün öğrendim
nasıl öğretmen olunmaz o gün öğrendim
devamını gör...
10.
ortaokul matematik hocamız derste geometri anlatıyordu. sanırım kadın tahtaya şekil çizmeye üşendiği için benden çizmemi istedi. ilk başta hiçbir şey anlamamıştım. tahtaya kalkınca boyum kısa olduğu için haliyle çizdiğim şekiller aşağıda kaldı. 5-6 kez sildirip tekrar çizmemi istedi. daha yukarı çizemediğim için ayağımın altına sandalye koyup çizdirdi. halbuki sınıfta çok uzun boylular vardı onlar çok rahat çizebilirdi. güldüğünü görünce boyumla alay etmek için yaptığını anladım. kendimi hiç o kadar küçük düşmüş hissetmemiştim. 40 yaşında bir insan 12 yaşında bir çocuğa bunu nasıl yapar? ne kadar ağladığımı unutamıyorum.
devamını gör...
11.
bizim zamanımızda ünite dergileri vardı. orda bir okuma vardı. yanlış okudum diye beni bir dövdü bir dövdü anlatamam. atatürkün bahsettiği öğretmenlerden olmayan öğretmen.
devamını gör...
12.
ilkokulda sınıf öğretmenim bizi tembeller ve çalışkanlar olarak iki gruba ayırmıştı. tembelleri arkaya çalışkanları ön tarafa oturturdu. bütün dersleri ön taraftaki öğrencilerle işlerdi. sınıfta bir nevi yok hükmündeydi arka taraf. bazen bize soru sorardı * bilemediğimizde de "sizin kafanızda saman var sizin kafanız çalışmıyor, siz tembelsiniz." derdi. bizi bütün sınıfa rezil ederdi. teneffüste olsun derste olsun "tembeller" grubu olarak sınıf arkadaşlarımızın yüzüne bakamazdık. hatta ben bir ara ciddi ciddi kafamın içinde saman olduğunu düşünmeye başlamıştım. sınıftaki diğer tembel arkadaşlarım da ben tembelim hiçbir şey yapamam gibi şeyler söylüyordu. adam bize resmen öğrenilmiş çaresizliği öğretti. velilerimiz toplantıya geldiğinde de çalışsa yapar ama çalışmıyor minvalinden şeyler söylerdi. o öğretmeni hatırladıkça hala lanet ediyorum *
devamını gör...
13.
daha önce yazmış mıydım bilmiyorum ama yazdıysam bile tekrar yazacağım.
ilkokula gidiyorum o yıllarda. sanırım 5. sınıftı.* zorunlu din dersine de girmeyen bir öğrenciydim. dava açtı ailem bu konuda hatta. tabii o süreçte başıma gelmeyen kalmadı. türkiye'nin sosyo-kültürel yapısı malumunuz. bizim millet dünyanın en şerefli, namuslu, onurlu rerörö milletidir ama kendinden olmayan birini fırsat bulsa bir kaşık suda boğar.
neyse işte o zamanlar okul yönetimi, öğrenciler, veliler allah ne verdiyse herkes dolaylı yoldan yapıyor yapacağı çirkefliği.
birgün okulda ders bitti; tenefüse girdik. ben de ara boyunca yerimde oturdum* ve karakalem çizimlerimden birine devam ettim. sonra zil çaldı, herkes içeri girdi ve ders başladı. tabii her ilkokulda olduğu gibi bir ders başlatma geleneği olan gammazlama faslına geçildi. biri kalktı dedi ki hocam x bana çarptı.* hoca x'e döndü, x de aynen şöyle dedi: "öğretmenim iorek beni ittirdi; ben o yüzden ona çarptım."
sonra hoca bu şerefsize inandı. beni bütün sınıfın önünde ayağa kaldırıp özür dilememi söyleyerek bağırdı. "öğretmenim ben bir şey yap..." cümlemi tamamlayamadan bizim şeref yoksunu eğitimci kılıklı yaratık tekrar bağırınca özür dileyip yerime oturmak zorunda kaldım. sonra derse başladı bu k....k.
ve bu şerefsiz annemin öğrencisiydi bir de. bu olaydan aylar önce tesadüfen öğrenmiştik.
belki çoğu kişiye çok basit ve anlamsız gelir bu anlattığım ama o yaşlarda ve özellikle de özgüveni düşük, içe kapanık küçük bir çocuk için korkunç bir şey bu bence. aklıma geldikçe öfkeden deliye dönüyorum. yapmadığım, hiçbir suçumun olmadığı bir şey için haksız yere birinden özür dilemek zorunda kaldım; üstelik yaşıtlarımdan oluşan kalabalık bir grubun önünde. yıllarca yaptığım her şeyde bir hata varmış gibi hissettim. hâlâ daha bir hata yapıp kendimi suçlu bir durumda bulmaktan korkuyorum. kafamda gerçek dışı senaryolar oluşuyor çoğu zaman.
hocam, olmaz ama eğer burayı okuyorsanız şunu belirteyim; ilk karşılaşmamızda bunun karşılığını ağır bir biçimde alacaksınız. diğer şikayetçi piçi de elden geçireceğim bulsam ama yapılan şeye o kadar takıldım ki kim olduğunu bile hatırlamıyorum.
bu zihniyetteki şerefsizler için küçük bir not bırakıp bu yazıyı bitireceğim; zaten yine anksiyete krizinin ortasındayım. allahın belası ilaç da bitti yine. geberiyorum alüminyum.
eğer üzerinde güç, denetim ve söz sahibi olduğunuz insanlarla birlikte çalıştığınız bir işiniz varsa, özellikle de çocuklarla çalıştığınız bir meslek, sakın ben bunun ağzına s.....m nasıl olsa bana bir bok yapamaz mantığıyla hareket etmeyin. sonra attığınız füze dönüp sizi vurur benden söylemesi.
(özellikle çocuklar bu tür olayları unutmaz. daha doğrusu insanlar pek çok şeyi unutur ama küçük yaşta yaşadığı travmaları ve bu travmaların öznesi olan yaratıkları asla unutmaz. hepimiz yeri geldiğinde pek çok insanla ağız burun kavga etmişizdir mesela ama çocukken yenen o yumruk unutulmuyor.)
t: denetlemeyen eğitim sisteminin küçücük çocuklar üzerinde bıraktığı trajik izleri içeren başlık.
ilkokula gidiyorum o yıllarda. sanırım 5. sınıftı.* zorunlu din dersine de girmeyen bir öğrenciydim. dava açtı ailem bu konuda hatta. tabii o süreçte başıma gelmeyen kalmadı. türkiye'nin sosyo-kültürel yapısı malumunuz. bizim millet dünyanın en şerefli, namuslu, onurlu rerörö milletidir ama kendinden olmayan birini fırsat bulsa bir kaşık suda boğar.
neyse işte o zamanlar okul yönetimi, öğrenciler, veliler allah ne verdiyse herkes dolaylı yoldan yapıyor yapacağı çirkefliği.
birgün okulda ders bitti; tenefüse girdik. ben de ara boyunca yerimde oturdum* ve karakalem çizimlerimden birine devam ettim. sonra zil çaldı, herkes içeri girdi ve ders başladı. tabii her ilkokulda olduğu gibi bir ders başlatma geleneği olan gammazlama faslına geçildi. biri kalktı dedi ki hocam x bana çarptı.* hoca x'e döndü, x de aynen şöyle dedi: "öğretmenim iorek beni ittirdi; ben o yüzden ona çarptım."
sonra hoca bu şerefsize inandı. beni bütün sınıfın önünde ayağa kaldırıp özür dilememi söyleyerek bağırdı. "öğretmenim ben bir şey yap..." cümlemi tamamlayamadan bizim şeref yoksunu eğitimci kılıklı yaratık tekrar bağırınca özür dileyip yerime oturmak zorunda kaldım. sonra derse başladı bu k....k.
ve bu şerefsiz annemin öğrencisiydi bir de. bu olaydan aylar önce tesadüfen öğrenmiştik.
belki çoğu kişiye çok basit ve anlamsız gelir bu anlattığım ama o yaşlarda ve özellikle de özgüveni düşük, içe kapanık küçük bir çocuk için korkunç bir şey bu bence. aklıma geldikçe öfkeden deliye dönüyorum. yapmadığım, hiçbir suçumun olmadığı bir şey için haksız yere birinden özür dilemek zorunda kaldım; üstelik yaşıtlarımdan oluşan kalabalık bir grubun önünde. yıllarca yaptığım her şeyde bir hata varmış gibi hissettim. hâlâ daha bir hata yapıp kendimi suçlu bir durumda bulmaktan korkuyorum. kafamda gerçek dışı senaryolar oluşuyor çoğu zaman.
hocam, olmaz ama eğer burayı okuyorsanız şunu belirteyim; ilk karşılaşmamızda bunun karşılığını ağır bir biçimde alacaksınız. diğer şikayetçi piçi de elden geçireceğim bulsam ama yapılan şeye o kadar takıldım ki kim olduğunu bile hatırlamıyorum.
bu zihniyetteki şerefsizler için küçük bir not bırakıp bu yazıyı bitireceğim; zaten yine anksiyete krizinin ortasındayım. allahın belası ilaç da bitti yine. geberiyorum alüminyum.
eğer üzerinde güç, denetim ve söz sahibi olduğunuz insanlarla birlikte çalıştığınız bir işiniz varsa, özellikle de çocuklarla çalıştığınız bir meslek, sakın ben bunun ağzına s.....m nasıl olsa bana bir bok yapamaz mantığıyla hareket etmeyin. sonra attığınız füze dönüp sizi vurur benden söylemesi.
(özellikle çocuklar bu tür olayları unutmaz. daha doğrusu insanlar pek çok şeyi unutur ama küçük yaşta yaşadığı travmaları ve bu travmaların öznesi olan yaratıkları asla unutmaz. hepimiz yeri geldiğinde pek çok insanla ağız burun kavga etmişizdir mesela ama çocukken yenen o yumruk unutulmuyor.)
t: denetlemeyen eğitim sisteminin küçücük çocuklar üzerinde bıraktığı trajik izleri içeren başlık.
devamını gör...
14.
yanlışlıkla laboratuvara kilitlenmek.
7. sınıfta başıma gelen hadisedir. sondan bir önceki dersi laboratuvarda işledik. sınıftan bir arkadaş anahtarı alma/bırakma ve kapıyı açma/kilitleme görevi yapıyordu. tam çıkarken kalem kutumu düşürünce, almak için eğildim tabi. arkadaş da beni görmeyince herkesin çıktığını sanıp kapıyı kilitlemiş. koridorda oynayan 1. sınıflar yüzünden kimse de sesimi duymadı, çocuklar sanki kıyamet kopuyormuş gibi çığlıklar atarak oynuyorlardı. ders zili çaldı, herkes gitti, bu sefer de kimse kalmadığı için sesimi duyan olmadı. ben de pes ettim. duvardaki periyodik tablo ve insan anatomisi posterlerini gözüme kestirdim. planım da şuydu: masanın üzerinde yatacağım, çantamı yastık, posterleri de battaniye niyetine kullanacağım. bir yandan da kara kara düşünüyorum tabi, ailem çok endişelenecek, muhtemelen polise gidecekler. en iyisi ışığı açık tutayım da belki görüp gelen olur diye düşünüyorum kendi kendime. sonra aklıma geldi, ya herkes gittikten sonra şalterleri indirirlerse? muhtemelen kaloriferler de sönecekti, donmasam bari, umarım sabah ilk saatte ders vardır burada diyorum kendi kendime. derken koridorda bir ayak sesi duydum. bizim zamanımızda nöbetçi öğrenci sistemi vardı, hala var mıdır bilmem, canı sıkılmış, koridorlarda volta atmaya başlamış. hemen koşup tekrar kapıya vurmaya ve sesimi duyan var mı diye bağırmaya başladım. çok şükür nöbetçi öğrenci duydu sesimi de, hocaya haber verip kurtardı beni.
bu arada son derste yokluğum hemen fark ediliyor tabi ama kimse nerede olduğumu bilmiyor. hatta bir arkadaş "acaba laboratuvarda kilitli mi kaldı" diyor, herkes gülüyor ama hoca "olur mu hiç öyle şey" deyip geçiştiriyor. bir süre sonra ben sınıfa girip laboratuvarda kilitli kaldığımı söyleyince bir kahkaha koptu tabi.
şimdi hatırlayınca gülüyorum (hatta yüksek lisans yaparken gece yarısına kadar laboratuvarda çalışıp, çıkarken binanın kilitlenmiş olduğunu fark ederek, yeni bir kilitli kalma olayı da yaşadım, katmerliyim artık) ama o yaşta gerçekten korku verici bir deneyim olmuştu.
7. sınıfta başıma gelen hadisedir. sondan bir önceki dersi laboratuvarda işledik. sınıftan bir arkadaş anahtarı alma/bırakma ve kapıyı açma/kilitleme görevi yapıyordu. tam çıkarken kalem kutumu düşürünce, almak için eğildim tabi. arkadaş da beni görmeyince herkesin çıktığını sanıp kapıyı kilitlemiş. koridorda oynayan 1. sınıflar yüzünden kimse de sesimi duymadı, çocuklar sanki kıyamet kopuyormuş gibi çığlıklar atarak oynuyorlardı. ders zili çaldı, herkes gitti, bu sefer de kimse kalmadığı için sesimi duyan olmadı. ben de pes ettim. duvardaki periyodik tablo ve insan anatomisi posterlerini gözüme kestirdim. planım da şuydu: masanın üzerinde yatacağım, çantamı yastık, posterleri de battaniye niyetine kullanacağım. bir yandan da kara kara düşünüyorum tabi, ailem çok endişelenecek, muhtemelen polise gidecekler. en iyisi ışığı açık tutayım da belki görüp gelen olur diye düşünüyorum kendi kendime. sonra aklıma geldi, ya herkes gittikten sonra şalterleri indirirlerse? muhtemelen kaloriferler de sönecekti, donmasam bari, umarım sabah ilk saatte ders vardır burada diyorum kendi kendime. derken koridorda bir ayak sesi duydum. bizim zamanımızda nöbetçi öğrenci sistemi vardı, hala var mıdır bilmem, canı sıkılmış, koridorlarda volta atmaya başlamış. hemen koşup tekrar kapıya vurmaya ve sesimi duyan var mı diye bağırmaya başladım. çok şükür nöbetçi öğrenci duydu sesimi de, hocaya haber verip kurtardı beni.
bu arada son derste yokluğum hemen fark ediliyor tabi ama kimse nerede olduğumu bilmiyor. hatta bir arkadaş "acaba laboratuvarda kilitli mi kaldı" diyor, herkes gülüyor ama hoca "olur mu hiç öyle şey" deyip geçiştiriyor. bir süre sonra ben sınıfa girip laboratuvarda kilitli kaldığımı söyleyince bir kahkaha koptu tabi.
şimdi hatırlayınca gülüyorum (hatta yüksek lisans yaparken gece yarısına kadar laboratuvarda çalışıp, çıkarken binanın kilitlenmiş olduğunu fark ederek, yeni bir kilitli kalma olayı da yaşadım, katmerliyim artık) ama o yaşta gerçekten korku verici bir deneyim olmuştu.
devamını gör...
15.
ilkokulda arkadaşımın annesi gelip beni sıkıştırırdı hep kızıma vuruyosun ediyosun diye. dışlanma olaylarını saymıyorum.
devamını gör...
16.
okuldaki görevli sincabı kürekle öldürmüştü ve csedini çıkışta görmüştüm. iç organları çıkmış dağılmıştı. niye yaptın bunu şrfsz alçk pşt görevli.
devamını gör...
17.
hademe cemil amca burnunu sümkürmüştü yere..
şerefsiz olayım bir ceviz büyüklüğünde yeşilli sarılı bir pislik yere yapışmış güneş vurdukça yavaş yavaş yere yayılmıştı...
haftalarca sümkürdüğü yerde izi kaldı.
iğrenç herif. pislik..
midem bulandı yine.
oğlum şu çocukluk konularına döndürmeyin bizi yeter!
şerefsiz olayım bir ceviz büyüklüğünde yeşilli sarılı bir pislik yere yapışmış güneş vurdukça yavaş yavaş yere yayılmıştı...
haftalarca sümkürdüğü yerde izi kaldı.
iğrenç herif. pislik..
midem bulandı yine.
oğlum şu çocukluk konularına döndürmeyin bizi yeter!
devamını gör...
18.
2.sınıf öğle arasında arkadaşın zorbalamasından kaçmak için kapalı tutmaya çalıştığım sınıf kapısının diğer tarafında müdüre denk gelmiştim. onun da benimde avuçlarımıza su hortumuyla vurmuştu.
devamını gör...
19.
benim kötü bir anım yok ama yukarıdaki yorumların çoğunu okudum. "yaee bunlar sadece toplumun bir kısmı" falan demeyin arkadaşlar. anadolu irfanı tam da bu. bu toplum 200 yıldan fazladır böyle. bu insanalar yüzünden bu haldeyiz. kimi zaman bir öğretmen, kimi zaman bir vali kimi zaman bir doktor kimi zaman ise bir vekil vb olarak karşımıza çıkıyorlar. matematiksel oran olarak öğretmenlerin çok çok az bir kısmı böyle olsa da ne yazık ki tüm toplumda oran çok yüksek. stok yapan galerici, ev kirasını sebebsiz artıran ev sahibi, malzemeden çalan müteahhit, yaz kuran kursunda 8 yaşındaki körpeyi döven hoca, mayfadan para alan kamu görevlisi aslında sizi haksız yere suçlayan, cetvelle döven, aşağılayan ögretmenin ta kendisi veya onun yetiştiediği :((
devamını gör...