1.
yersiz ciddiyetin had safhaya ulaştığı, genellikle bir halta yaramayan toplanma ortamı.
mavi ya da turuncu kordona bağlı isimlikleri boynuna asıp kendini önemli hisseden işe yaramaz bir takım insanlar, seminer esnasında mikrofon kapma savaşı verip aralarda çılgınca kurabiye tüketerek sonraki oturum için enerji toplama çalışırlar. ve her biri bu semineri çok önemsemektedir!
gel gör ki, beş yıldızlı otelde konaklamak dışında çekilecek çile değildir.
mesela 10 gün süren seminerler silsilesi oluyor!!!
ilk 2-3 günden sonra şahsen benim konuyla hiç alakam kalmıyor. hayır, zaten dünyanın en kritik konusu olsa, ne bileyim, nato karargahında başladı başlayacak bir nükleer savaşı değerlendiriyor olsan, 4. gün kurabiyeler bayat gelmiş diye düşünmeye başlarsın abi! bunu bu kadar sündürmenin bir manası yok.
bir de akşama kadar takım elbise kravat takılıyorsun, için daralıyor iyice.
artık bu mevzularda o kadar pervasızlaştım ki, aralarda falan gelip oturuma dair muhabbet açmaya çalışana, “bilmiyorum, dinlemedim” falan diyorum. şaşkın bakışlar…
ha bir de, herkes süper ingilizce bildiği için çeviri kulaklığı takmak utanç vesilesi gibi bir şey.
ya amk, ana dili ingilizce olan katılımcı bile aksanı anlayamayınca kulaklık takıyor, siz neyin dersindesiniz arkadaş!
mesela adam iskoç; herif ilk konuştuğunda ben almanca konuşuyor zannettim, öyle şiveli. baya anlıyor gibi pür dikkat dinliyorlar bir de.
illet ya!
mavi ya da turuncu kordona bağlı isimlikleri boynuna asıp kendini önemli hisseden işe yaramaz bir takım insanlar, seminer esnasında mikrofon kapma savaşı verip aralarda çılgınca kurabiye tüketerek sonraki oturum için enerji toplama çalışırlar. ve her biri bu semineri çok önemsemektedir!
gel gör ki, beş yıldızlı otelde konaklamak dışında çekilecek çile değildir.
mesela 10 gün süren seminerler silsilesi oluyor!!!
ilk 2-3 günden sonra şahsen benim konuyla hiç alakam kalmıyor. hayır, zaten dünyanın en kritik konusu olsa, ne bileyim, nato karargahında başladı başlayacak bir nükleer savaşı değerlendiriyor olsan, 4. gün kurabiyeler bayat gelmiş diye düşünmeye başlarsın abi! bunu bu kadar sündürmenin bir manası yok.
bir de akşama kadar takım elbise kravat takılıyorsun, için daralıyor iyice.
artık bu mevzularda o kadar pervasızlaştım ki, aralarda falan gelip oturuma dair muhabbet açmaya çalışana, “bilmiyorum, dinlemedim” falan diyorum. şaşkın bakışlar…
ha bir de, herkes süper ingilizce bildiği için çeviri kulaklığı takmak utanç vesilesi gibi bir şey.
ya amk, ana dili ingilizce olan katılımcı bile aksanı anlayamayınca kulaklık takıyor, siz neyin dersindesiniz arkadaş!
mesela adam iskoç; herif ilk konuştuğunda ben almanca konuşuyor zannettim, öyle şiveli. baya anlıyor gibi pür dikkat dinliyorlar bir de.
illet ya!
devamını gör...