1.
m. serdar kuzuloğlu anlatımıyla bir fabl;
yüzemeyen bir hayvan olduğunun farkında olan akrep, bir gün nehrin öte yanına geçmek zorunda kalır. ne yapacağını düşünürken kıyıda pinekleyen kurbağayı görür.
akrebin kendisine yanaştırığını fark eden kurbağa korkudan suya atlayıp uzaklaşmaya başlar. akrep yalvaran bir ses tonuyla sorar:
“kurbağa kardeş; karşıya geçmem gerek. beni sırtında taşır mısın?”
kurbağa büyüyen gözleriyle cevap verir.
“daha neler? beni sokup öldürürsün!”
“olur mu?” der akrep. “o zaman ben de suya batar, boğulur, ölürüm”.
kurbağa biraz düşünür ve akrebe hak verir. kıyıya çıkar, onu sırtına alır ve karşı yakaya doğru yüzmeye başlar. yolun yarısında ensesinde bir sızı hisseder. vücudu hızla soğumaktadır. kolları, ayakları hissizleşir. beraber dibini boylayacakları suya batarken son nefesinde sorar:
“hani sokmayacaktın akrep kardeş?”
akrep mahsun, mahcup, çaresiz cevap verir:
“ne yaparsın kurbağa kardeş; ben akrebim, huyum bu.”
anafikir anlaşılmıştır ancak biraz açmak gerekirse, hayatta da akrep misali sinsi, gölgelerde dolanan ve bulduğu her fırsatta zehrini zerk etmeye odaklı bazı canlılar vardır.
insanlar genelde onlardan korkar çünkü zehirleneceklerini düşünürler. güvenli uzaklıktan tek bir darbeye bakar halbuki o sefil canları...
bir de bazıları vardır ki onlar efsunludur.
işte akrebin tir tir titrediği, bulduğu her fırsatta zehirlemeye çalıştığı, çamur attığı, saldırdığı, lanetler yağdırdığı esas onlardır.
çünkü bilirler ki ne yaparlarsa yapsınlar asla zarar veremezler.
çünkü tek bir darbeye bakar o sefil canları.
yüzemeyen bir hayvan olduğunun farkında olan akrep, bir gün nehrin öte yanına geçmek zorunda kalır. ne yapacağını düşünürken kıyıda pinekleyen kurbağayı görür.
akrebin kendisine yanaştırığını fark eden kurbağa korkudan suya atlayıp uzaklaşmaya başlar. akrep yalvaran bir ses tonuyla sorar:
“kurbağa kardeş; karşıya geçmem gerek. beni sırtında taşır mısın?”
kurbağa büyüyen gözleriyle cevap verir.
“daha neler? beni sokup öldürürsün!”
“olur mu?” der akrep. “o zaman ben de suya batar, boğulur, ölürüm”.
kurbağa biraz düşünür ve akrebe hak verir. kıyıya çıkar, onu sırtına alır ve karşı yakaya doğru yüzmeye başlar. yolun yarısında ensesinde bir sızı hisseder. vücudu hızla soğumaktadır. kolları, ayakları hissizleşir. beraber dibini boylayacakları suya batarken son nefesinde sorar:
“hani sokmayacaktın akrep kardeş?”
akrep mahsun, mahcup, çaresiz cevap verir:
“ne yaparsın kurbağa kardeş; ben akrebim, huyum bu.”
anafikir anlaşılmıştır ancak biraz açmak gerekirse, hayatta da akrep misali sinsi, gölgelerde dolanan ve bulduğu her fırsatta zehrini zerk etmeye odaklı bazı canlılar vardır.
insanlar genelde onlardan korkar çünkü zehirleneceklerini düşünürler. güvenli uzaklıktan tek bir darbeye bakar halbuki o sefil canları...
bir de bazıları vardır ki onlar efsunludur.
işte akrebin tir tir titrediği, bulduğu her fırsatta zehirlemeye çalıştığı, çamur attığı, saldırdığı, lanetler yağdırdığı esas onlardır.
çünkü bilirler ki ne yaparlarsa yapsınlar asla zarar veremezler.
çünkü tek bir darbeye bakar o sefil canları.
devamını gör...
2.
herkes bu hikayede akrep olduğunu varsayar ama pek çoğu kurbağadır. akrep olmayı istemek hastalıklı bir düşünce aslında ama kurbağa da çok şey bi hayvan ya, şey işte. akrep daha havalı bence de.
devamını gör...
"akrep ve kurbağanın hikayesi" ile benzer başlıklar
akrep
26
akrep burcu
109