kıvılcım akay'ın 2019'da yönetmen koltuğuna geçtiği belgesel filmidir. film, ailesine bakabilmek için istanbul'a gelen afrikalı bir göçmen kadının hayat hikayesini anlatmaktadır. amina geçimini tekstil mağazasında model olarak sağlarken, ailesinden uzakta, ayakları üzerinde durabilmek için mücadele verir.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "silvio palth" tarafından 11.01.2022 00:13 tarihinde açılmıştır.
1.
yönetmenliğini kıvılcım akay'ın yaptığı 2019 yapımı belgesel film. ayrıca şu an mubi'de gösterimde.
film son yıllarda sıklıkla karşılaştığımız problemlerden birine temas ediyor. konusu şöyle: 29 yaşındaki senegalli amina, ekonomik sebeplerden dolayı türkiye'ye göç eder. onun için bu göçün en zor kısmı kızını arkasında bırakmasıdır. 7 yıldır görmediği kızının özlemi her geçen gün artar ama zaten tüm bu zorluklara katlanmasının sebebi de yine tam olarak kızıdır. amina'nın en büyük dileği bir gün kızına tekrar kavuşmaktır. bir de şimdilik bir tekstil şirketinde mağaza modeli olarak çalışsa da gerçek bir model olmanın hayalini kurar. her ne kadar bunun için biraz geç olduğunu bilse de.
film, amina'nın hem kadın hem siyahi hem de bir göçmen olarak türkiye'de yaşadığı zorlukları hiçbir şekilde ajite etmeden aktarıyor. hatta, belki olumsuz bir yön olarak yönetmenin bazı gerçekleri yumuşatmış, daha hafif bir dille aktarmış olduğunu bile söyleyebiliriz. aynı zamanda bir göçmenin hayalle gerçek arasında yaşadığı gitgeli, yola çıkarken düşündüğü ile yaşarken karşılaştığı gerçeğin ifadesi bence oldukça güçlü.
bu temada elbette birçok göçmen, mülteci filmi var. ama farklı olarak, bu filmin başarılı olduğu noktalardan biri insan neden göçer, neden göçmen olur sorusuna kısmen cevap veriyor olması. bunu da karakterin öyküsü üzerinden değil; ülkenin tarihi üzerinden objektif bir dille ifade ederek yapması. mesela senegal neden az gelişmiş bir ülkedir? senegalli biri neden ülkesini terk eder ve başka bir ülkenin hayalini kurmak zorunda kalır? bu noktalarda geçmişte yaşanan köleliğe, sömürgeciliğe vurgu yapması bence oldukça iyi.
bence filmde iki önemli cümle var. birincisi işveren tarafından (buna otorite veya güç sahibi de diyebiliriz) göçmene (zayıfa veya güçlü tarafından öteki görülene) söylenen sözler ve tavır. zaten zorunda kalmış, zorunda bırakılmış olana, ondan çok fazla şey isteyip ama hiçbir şey vermeyip "istiyorsan yap, istemiyorsan yapma" özgürlüğü bahşedilmesi oldukça gülünç. ikincisi de yine aynı örnekten göçmenin ağzından çıkan "başka seçeneğimiz yok" cümlesi. aslında günümüzde de iş yapıları içindeki adaletsizlik, ücret dağılımı, çoğunluk ve öteki arasındaki gerginliğin çıkış noktasının da bu olduğunu görebiliriz.
filmdeki bir başka detay ise amina'nın ve belki çoğu göçmen ve mültecinin türkiye'yi aslında bir kurtuluş değil de köprü olarak görüyor olması. bunu aslında gerçekte de görüyoruz, yaşıyoruz. ama avrupa'ya ya da amerika'ya gidemeyen göçmen, mülteci yine türkiye'yi yuva kabul etmek zorunda kalıyor. bu birkaç senedir bana şunu düşündürüyor: ülkedeki belirli sıkıntılardan dolayı birçok insan başka bir ülkeye kaçmanın düşüncesi içinde. geçenlerde arkadaşlarla sohbet ederken 150 bin tl ile dolar almış bir arkadaşım 6 ay boyunca kanada'da kaçak yaşayarak oranın vatandaşı olabilmek üzerine bir olaydan falan bahsetti. belki bir kısmı abartı ve şaka, ama gerçeklik payının da olduğu aşikar. insan neden başka bir ülkede kaçak yaşamanın hayalini kurar diye düşünmeden edemiyorum. insanlara bunları düşündürenler utansın. birkaç sene evvel bu insanlar neden çıkıp çıkıp gelir diye anlam veremeyen ülkenin insanları, şimdi aynı şekilde bir hayat sürdürmenin yolunu arıyor. kimseyi yargılamamalı. sonuçta herkes bir şeylere zorlanıyor, mecbur hissettiriliyor.
günlük canım ülkemin dertlerini anımsadıktan ve 3829 cümle kurduktan sonra, kısaca: harika bir film değil ama güzel film, konu iyi. ve 70 dakikacık.
film son yıllarda sıklıkla karşılaştığımız problemlerden birine temas ediyor. konusu şöyle: 29 yaşındaki senegalli amina, ekonomik sebeplerden dolayı türkiye'ye göç eder. onun için bu göçün en zor kısmı kızını arkasında bırakmasıdır. 7 yıldır görmediği kızının özlemi her geçen gün artar ama zaten tüm bu zorluklara katlanmasının sebebi de yine tam olarak kızıdır. amina'nın en büyük dileği bir gün kızına tekrar kavuşmaktır. bir de şimdilik bir tekstil şirketinde mağaza modeli olarak çalışsa da gerçek bir model olmanın hayalini kurar. her ne kadar bunun için biraz geç olduğunu bilse de.
film, amina'nın hem kadın hem siyahi hem de bir göçmen olarak türkiye'de yaşadığı zorlukları hiçbir şekilde ajite etmeden aktarıyor. hatta, belki olumsuz bir yön olarak yönetmenin bazı gerçekleri yumuşatmış, daha hafif bir dille aktarmış olduğunu bile söyleyebiliriz. aynı zamanda bir göçmenin hayalle gerçek arasında yaşadığı gitgeli, yola çıkarken düşündüğü ile yaşarken karşılaştığı gerçeğin ifadesi bence oldukça güçlü.
bu temada elbette birçok göçmen, mülteci filmi var. ama farklı olarak, bu filmin başarılı olduğu noktalardan biri insan neden göçer, neden göçmen olur sorusuna kısmen cevap veriyor olması. bunu da karakterin öyküsü üzerinden değil; ülkenin tarihi üzerinden objektif bir dille ifade ederek yapması. mesela senegal neden az gelişmiş bir ülkedir? senegalli biri neden ülkesini terk eder ve başka bir ülkenin hayalini kurmak zorunda kalır? bu noktalarda geçmişte yaşanan köleliğe, sömürgeciliğe vurgu yapması bence oldukça iyi.
bence filmde iki önemli cümle var. birincisi işveren tarafından (buna otorite veya güç sahibi de diyebiliriz) göçmene (zayıfa veya güçlü tarafından öteki görülene) söylenen sözler ve tavır. zaten zorunda kalmış, zorunda bırakılmış olana, ondan çok fazla şey isteyip ama hiçbir şey vermeyip "istiyorsan yap, istemiyorsan yapma" özgürlüğü bahşedilmesi oldukça gülünç. ikincisi de yine aynı örnekten göçmenin ağzından çıkan "başka seçeneğimiz yok" cümlesi. aslında günümüzde de iş yapıları içindeki adaletsizlik, ücret dağılımı, çoğunluk ve öteki arasındaki gerginliğin çıkış noktasının da bu olduğunu görebiliriz.
filmdeki bir başka detay ise amina'nın ve belki çoğu göçmen ve mültecinin türkiye'yi aslında bir kurtuluş değil de köprü olarak görüyor olması. bunu aslında gerçekte de görüyoruz, yaşıyoruz. ama avrupa'ya ya da amerika'ya gidemeyen göçmen, mülteci yine türkiye'yi yuva kabul etmek zorunda kalıyor. bu birkaç senedir bana şunu düşündürüyor: ülkedeki belirli sıkıntılardan dolayı birçok insan başka bir ülkeye kaçmanın düşüncesi içinde. geçenlerde arkadaşlarla sohbet ederken 150 bin tl ile dolar almış bir arkadaşım 6 ay boyunca kanada'da kaçak yaşayarak oranın vatandaşı olabilmek üzerine bir olaydan falan bahsetti. belki bir kısmı abartı ve şaka, ama gerçeklik payının da olduğu aşikar. insan neden başka bir ülkede kaçak yaşamanın hayalini kurar diye düşünmeden edemiyorum. insanlara bunları düşündürenler utansın. birkaç sene evvel bu insanlar neden çıkıp çıkıp gelir diye anlam veremeyen ülkenin insanları, şimdi aynı şekilde bir hayat sürdürmenin yolunu arıyor. kimseyi yargılamamalı. sonuçta herkes bir şeylere zorlanıyor, mecbur hissettiriliyor.
günlük canım ülkemin dertlerini anımsadıktan ve 3829 cümle kurduktan sonra, kısaca: harika bir film değil ama güzel film, konu iyi. ve 70 dakikacık.
devamını gör...