1.
stalinist terör dönemine damga vurmuş rus kadın şair. stalin zulmüne karşı olan tavrıyla ve yaşadığı dönemin zihniyetine göre birkaç gömlek üstün olan bu feminist* kadının, yaşadığı topraklarda gördüğü acımasızlıklar ve içine düştüğü perişan durum, ama tüm bunlara rağmen elindeki "halk tarafından sevilen insan" kozunu oynayarak büyük bir cesaretle dizelerini esirgememesi, günümüzün korkaklığı ve dili tutulmuşluğu karşısında bir örnek olmalıdır.

ileride yaşayacağı büyük sıkıntıların ilki 1921'de başladı. sovyet rejimine karşı olan eşi nikolay gumilyev, sovyet hükümeti tarafından kurşunlarak öldürüldü. bu yüzden, anna ahmatova'nın oğlu olan, türk tarihçiliğine de ileride büyük bir katkı sağlayacak olan lev gumilyev babasız kaldı. tüm bunları takiben, 1940'lara kadar şiirleri ve yazıları sürekli yasaklandı durdu. sovyet rejimine karşı bir anti-bolşevik figür oldu, hükümet tarafından düşman bellendi.
1935'te yazmaya başladığı "requiem" isimli şiir kitabında, geçen birkaç yılın ardından stalin dönemi'ndeki "büyük temizlik" adı altında, halkın çektiği acıları, memleketinden uzaklara işçi kamplarına gönderilen yoldaşlarının hasretini şiirlerinde işledi. anna ahmatova'nın bu yazdıkları rusya'da o kadar çok ses getirecektir ki, hükümet bu hadiseden sonra anna ahmatova'ya karşı bir sıkı tedbir alma yoluna gidecek ve onu rusya'nın dışına sürmekte çareyi arayacak idi. böylece, 1941 yılına gelindiğinde, stalin'in emriyle birlikte içinde ahmatova da olmak üzere onun birçok diğer yoldaşı yurdun dışına, özbekistan'ın taşkent şehrine gönderilecek ve burada denetim altına alınarak yeni şiirlerini yayımlamalarına mani olunacaktır. yurdundan uzakta kalan ahmatova, uzun bir süre boyunca, bu sıkı ortamda eski popülerliğini geri kazanamayacak, fakat yine de ünlü sovyet gazetesi pravda'nın köşebaşlarında kendine tutunmak için bir yer bulacaktır. 23 şubat 1942'de üstü kapalı bir şekilde, içten içe tüm dünya toplumlarına seslendiği, ama gördüğü baskılar yüzünden "rus milliyetçisi" kılıfında yazdığı şu dizeleri yayınlanır:
" kurşun altında ölmekten korkmuyoruz,
yersiz yurtsuz kalmayacağız -
seni koruyacağız, rus dili,
güçlü rus sözü. "
( solomon volkov, 20. yüzyıl rus kültür tarihi, alfa yayınları, s. 230)
ahmatova'nın baskı altında geçen bu yılları 1956 yılından sonra nihayet son bulur. stalin'in ölümünden üç yıl sonra şiirleri tekrardan yayınlanmaya başlar. 1961 yılına değin, ölümünden beş yıl öncesine kadar requiem isimli şiir kitabını yazmaya devam eder. 1966 yılında hayatını kaybeden ahmatova'nın tüm şiirleri ve eserleri, ancak 1987'den sonra külliyen yayınlanacaktır.
naçizane yazdığım anna ahmatova'nın hikayesi de ana hatlarıyla budur işte. bugünlük bu kadar entellik yeter, çok da öyleymişim gibi durmasın...

ileride yaşayacağı büyük sıkıntıların ilki 1921'de başladı. sovyet rejimine karşı olan eşi nikolay gumilyev, sovyet hükümeti tarafından kurşunlarak öldürüldü. bu yüzden, anna ahmatova'nın oğlu olan, türk tarihçiliğine de ileride büyük bir katkı sağlayacak olan lev gumilyev babasız kaldı. tüm bunları takiben, 1940'lara kadar şiirleri ve yazıları sürekli yasaklandı durdu. sovyet rejimine karşı bir anti-bolşevik figür oldu, hükümet tarafından düşman bellendi.
1935'te yazmaya başladığı "requiem" isimli şiir kitabında, geçen birkaç yılın ardından stalin dönemi'ndeki "büyük temizlik" adı altında, halkın çektiği acıları, memleketinden uzaklara işçi kamplarına gönderilen yoldaşlarının hasretini şiirlerinde işledi. anna ahmatova'nın bu yazdıkları rusya'da o kadar çok ses getirecektir ki, hükümet bu hadiseden sonra anna ahmatova'ya karşı bir sıkı tedbir alma yoluna gidecek ve onu rusya'nın dışına sürmekte çareyi arayacak idi. böylece, 1941 yılına gelindiğinde, stalin'in emriyle birlikte içinde ahmatova da olmak üzere onun birçok diğer yoldaşı yurdun dışına, özbekistan'ın taşkent şehrine gönderilecek ve burada denetim altına alınarak yeni şiirlerini yayımlamalarına mani olunacaktır. yurdundan uzakta kalan ahmatova, uzun bir süre boyunca, bu sıkı ortamda eski popülerliğini geri kazanamayacak, fakat yine de ünlü sovyet gazetesi pravda'nın köşebaşlarında kendine tutunmak için bir yer bulacaktır. 23 şubat 1942'de üstü kapalı bir şekilde, içten içe tüm dünya toplumlarına seslendiği, ama gördüğü baskılar yüzünden "rus milliyetçisi" kılıfında yazdığı şu dizeleri yayınlanır:
" kurşun altında ölmekten korkmuyoruz,
yersiz yurtsuz kalmayacağız -
seni koruyacağız, rus dili,
güçlü rus sözü. "
( solomon volkov, 20. yüzyıl rus kültür tarihi, alfa yayınları, s. 230)
ahmatova'nın baskı altında geçen bu yılları 1956 yılından sonra nihayet son bulur. stalin'in ölümünden üç yıl sonra şiirleri tekrardan yayınlanmaya başlar. 1961 yılına değin, ölümünden beş yıl öncesine kadar requiem isimli şiir kitabını yazmaya devam eder. 1966 yılında hayatını kaybeden ahmatova'nın tüm şiirleri ve eserleri, ancak 1987'den sonra külliyen yayınlanacaktır.
naçizane yazdığım anna ahmatova'nın hikayesi de ana hatlarıyla budur işte. bugünlük bu kadar entellik yeter, çok da öyleymişim gibi durmasın...
devamını gör...
2.
yaban balı özgürlük kokar,
toz, güneş ışını kokar,
bir kızın ağzı -menekşe
ve altın -hiçbir şey kokmaz altın.
tereotu su kokar,
aşk ise elma,
ama biz, biliyoruz artık
yalnız kan kan gibi kokar…
romalı yöneticinin halkın önünde
topluluğun ölüm bağırtıları altında,
ellerini yıkaması boşunadır,
iskoçya kraliçesinin sıska avuçlarını
oğuşturması boşunadır
kan damlalarını silmek için
kral sarayının boğucu karanlığında…
toz, güneş ışını kokar,
bir kızın ağzı -menekşe
ve altın -hiçbir şey kokmaz altın.
tereotu su kokar,
aşk ise elma,
ama biz, biliyoruz artık
yalnız kan kan gibi kokar…
romalı yöneticinin halkın önünde
topluluğun ölüm bağırtıları altında,
ellerini yıkaması boşunadır,
iskoçya kraliçesinin sıska avuçlarını
oğuşturması boşunadır
kan damlalarını silmek için
kral sarayının boğucu karanlığında…
devamını gör...
3.
tekrar tekrar okunası şiirleri olan efsunlu kadın.
müzik çınlıyordu bahçede,
ezgilerde anlatılmaz bir keder.
tabakta buzlu istridyeler
deniz kokuyordu keskin ve taze.
dedi: "ben bağlı bir sevgiliyim!"
ve giysime dokundu usulca.
nasıl uzak kucaklayıştan bunca,
uzak dokunuşu bu ellerin.
böyle okşarlar kuşları ve kedileri,
sirklerde atlı kızları süzerler böyle ...
yalnızca bir gülücük durgun gözlerinde
hafif altını dibinde kirpiklerinin.
hüzünlü sesleriyle kemanlarsa
şarkı söylüyor inen duman perdelerinde:
"gökyüzünü haydi şimdi kutsa,
ilk kez baş başasın sevdiğinle."
artık aynı bardaktan içmeyeceğiz
ne suyu ne tatlı şarabı,
erken sabahlarda öpüşmeyeceğiz,
ve birlikte gözlemeyeceğiz camdan akşamı.
sen güneşte soluklanıyorsun, ben ayla,
ama yaşamadayız biz aynı sevdayla.
benim yanımda hep candan, sevecen dostum,
seninleyse canlı, şen sevgilin.
ama gri gözlerde ürküyü ben anlıyorum,
ve sensin suçlusu benim derdimin.
sıklaştırmıyoruz kısa görüşmelerimizi,
böyle korumaya yargılıyız erincimizi.
dizelerimde bir senin sesin şakır,
benim soluğum eser senin dizelerinde.
ah, bir ateş var ki el değmeye
ne korku, ne unutuş kalkışır.
ve bilsen şimdi nasıl doyamadığımı
izlemeye, senin kuru, pembe ağzını.
müzik çınlıyordu bahçede,
ezgilerde anlatılmaz bir keder.
tabakta buzlu istridyeler
deniz kokuyordu keskin ve taze.
dedi: "ben bağlı bir sevgiliyim!"
ve giysime dokundu usulca.
nasıl uzak kucaklayıştan bunca,
uzak dokunuşu bu ellerin.
böyle okşarlar kuşları ve kedileri,
sirklerde atlı kızları süzerler böyle ...
yalnızca bir gülücük durgun gözlerinde
hafif altını dibinde kirpiklerinin.
hüzünlü sesleriyle kemanlarsa
şarkı söylüyor inen duman perdelerinde:
"gökyüzünü haydi şimdi kutsa,
ilk kez baş başasın sevdiğinle."
artık aynı bardaktan içmeyeceğiz
ne suyu ne tatlı şarabı,
erken sabahlarda öpüşmeyeceğiz,
ve birlikte gözlemeyeceğiz camdan akşamı.
sen güneşte soluklanıyorsun, ben ayla,
ama yaşamadayız biz aynı sevdayla.
benim yanımda hep candan, sevecen dostum,
seninleyse canlı, şen sevgilin.
ama gri gözlerde ürküyü ben anlıyorum,
ve sensin suçlusu benim derdimin.
sıklaştırmıyoruz kısa görüşmelerimizi,
böyle korumaya yargılıyız erincimizi.
dizelerimde bir senin sesin şakır,
benim soluğum eser senin dizelerinde.
ah, bir ateş var ki el değmeye
ne korku, ne unutuş kalkışır.
ve bilsen şimdi nasıl doyamadığımı
izlemeye, senin kuru, pembe ağzını.
devamını gör...
4.
tıpkı senin gibi ben de katlanıyorum
karanlığı bitmeyen ayrılığa.
neden ağlıyorsun?
ağlayacağına elini uzat bana,
söz ver yeniden geleceğine bir düşte.
sen ve ben bir acılar dağıyız.
sen ve ben bir daha buluşamayacağız
bu yeryüzünde.
ah, yıldızlarla geceyarısı
bana bir selam gönderebilsen.
karanlığı bitmeyen ayrılığa.
neden ağlıyorsun?
ağlayacağına elini uzat bana,
söz ver yeniden geleceğine bir düşte.
sen ve ben bir acılar dağıyız.
sen ve ben bir daha buluşamayacağız
bu yeryüzünde.
ah, yıldızlarla geceyarısı
bana bir selam gönderebilsen.
devamını gör...
5.
senle ben acıdan bir dağız
sen ve ben, bu dünyada bir daha karşılaşmayacağız sözü aklımdan çıkmayan yazar.
sen ve ben, bu dünyada bir daha karşılaşmayacağız sözü aklımdan çıkmayan yazar.
devamını gör...
7.
8.