1.
bu dünyaya çocuk getirmek zalimliktir diyerek insanların üremesine karşı çıkan düşünce akımı.
devamını gör...
2.
eğitim seviyesi ile beraber kişide artan farkındalık bazen çeşitli konularda fazladan kaygı duyulmasına sebep olabilir. bu mevzuda bence sonuna kadar haklı olmakla beraber kaygı seviyesinin yükseliği ile ilgilidir.
bir üst noktası kanımca mizantropidir.
bir üst noktası kanımca mizantropidir.
devamını gör...
3.
karşıtında da “biz çocuk yapmayalım, cahil-cühela 5er 10ar çocuk yapmaya devam etsin, sonra da toplu yıkıma mı uğrayalım?” gibi bir görüş bulunduran düşünce akımı. bunun adı var mı bilmiyorum.
hangi tarafta yer aldığımdan da emin değilim. ama karşıt görüşün sık sık daha yerel, siyasi, dini vs. imalarla yer alması hoş değildir, (örnek: erdoğan en az 3 çocuk diyip dururken solcular çocuk yapmasın mı?) ben bu konuya daha global bakmak lazım diye düşünüyorum.
hangi tarafta yer aldığımdan da emin değilim. ama karşıt görüşün sık sık daha yerel, siyasi, dini vs. imalarla yer alması hoş değildir, (örnek: erdoğan en az 3 çocuk diyip dururken solcular çocuk yapmasın mı?) ben bu konuya daha global bakmak lazım diye düşünüyorum.
devamını gör...
4.
(bkz: antinatalizm) önceden açılmışı.
devamını gör...
5.
"feminizm ivediliği ve bireyciliği benimseyen batı ülkelerinde gerçekte olan şey insan ırkının tam sonu değil, liberal demokrasilerin yerli nüfusunun göreceli `demografik` düşüşüdür. `öz-kurban` ebeveyninin çocuk ilişkisine bireysel mantıksızlığı genetik olarak `intihar`a meyilli `doğum` `oranları`nın `üretilme`sine yardımcı olur."
- mitchell heisman, intihar notu
- mitchell heisman, intihar notu
devamını gör...
6.
(neden çocuk yapıyorsun? ne adına? neyi başarmak için? bir varlığı yokluktan çekip, huzurunu bozarak, sadece bu gezegende kısa bir yürüyüşe çıkıp, içinden çıktığı hiçliğe geri dönmesi için meşru kılan nedir?
michel onfray, la puissance d'exister. manifeste hedoniste, 2006)
organların ve hücrelerin bir motivasyonu yoktur. örneği doludur: koha'dan kan kanserinde vb. binlerce hastalık üretecek bedenin olumlanması ve geleceğe karşı taşıma düşüncesi kökten yıkıcıdır.
(göbeğinde gelecekteki bir cesedi gururla taşıyan bir kadından daha müstehcen ne olabilir? roland jaccard, topologie du pessimisme , 1997)
birini atıl bir kafayla, sözde modern beyinlerle ilkel primitif zekayla doğurganlığın temellindeki değişken kırılgan gözetilemez faktörleri unutup, birini doğumun-ölümüne terk edip, hiçliğinin sessizliği bozmak oluyor. doğumla gelen feci haldeki umursamaz gezegene bedeni iğdiş etmekten geri kalmıyor. ta ki hormonlara yenik düşüp bedeni bu serfesil dünyaya atıncaya değin.
biyofili'liliği yüceltip genç yaşına gelmiş gençlere çocuklara bir başka beyinlerce onlara tasallut olup üstüne bu hayatın ne onaylana bilirliği var ne de intiharı deyip, cevaz verdiğini sanan hamakatlarda eksik olmaz. bunlar bilgeleri okuyup yanlış okumalarca bugünün zehirini ve vehametinde sağ kal da ne yaparsan yap diyen üstü örtük ne dedikleri belirsiz eblehlerden ileri geliyor. çaresizliğe düşmüşlere hodgamlıkla bir şeyler sayıklıyorlar. ah! oradan bir ses çözüm nedir diye (!) istenmeden gelinen dünyaya cesaret zinciri kırılınca, bu yaşamdaki tek söz sahibi kişinin kendisidir: kendi intiharına kapı aralamak istiyorsa bunu yapmalıdır. bunu ben değil kimselere söylemek düşmez.
kızkurusu kadınlar gerek:
''çoğu insan bebek sahibi olmanın ahlaki
olarak kabul edilebilir olduğunu düşünür. çoğu insan, bebeklerin yaşamları boyunca kesinlikle çok fazla acı çekeceklerine ve olağanüstü miktarda acı çekebileceklerine rağmen bunu düşünüyor. pronatalistler genellikle hayattaki iyi şeylere - yavru köpeklerin ve gün batımlarının hoş etkilerine - dikkat çekmek ve bunları hayatın zararlarına karşı dengelemek isterler. ancak bir çocuğu dünyaya getirmek, zorunlu olarak bir yabancıya zarar vermeyi gerektirir (çünkü kişi, üremeden önce çocuğunun değerlerini bilmiyordur). sebepsiz yere bir yabancıyı ecstasy ile dozlamaktan farklı değildir, ancak yaşamın zararları ecstasy'nin zararlarını büyük ölçüde aşar ve çoğu kişi için yaşam zevki çok daha azdır.''
sarah perry, every cradle ıs a grave: rethinking the ethics of birth and suicide, 2014, p. 194
bir de sefalet çeken intihar eden farmakolojiden başını kaldıramayan doktorlara kadar birçok bireyin yok oluşu yetmiyormuş gibi, kişisel gelişim üslubu tıbbi bilgiler satarak herbologluk taslaması da günümüzün modasıdır.
hayatı tüketen birey vb olmuşluklarını motive etmek. ha ha! keşmekeş kaosun içine atılan beynine, ve sinir sistemine karşı yapılan bir ihlal boykot tastamam bu anlama gelir. dünyaya çocuk taşımak! yapay yumurtalıklar, tüp bebek ve dahası suni döllenmeyle gelişen gayet yetkin'miş gibi olan tekno-human yaratımı. (arjantinli çiftin ukranya'ya gidip taşıyıcı anneyle çocuk pehdahlamaları.)
her açıdan hastalıklı uyuyan kanserli hücrelerden oluşmaktayız. inorganik canlılık bile bugün acı çekmektedir. bakteriler bile evriminin varyasyonlarınca mutasyon yoluyla dahi yok olurken, üstüne bir insanı bu gezegene bırakmak canicedir.
devamını gör...
7.
bu dünyaya çocuk doğurmak, yanan bir eve odun taşımak gibidir.
`peter wessel zapffe` , reflekser i trylleglass: stemmer fra vårt århundre , 1998
-
" yemen’de 400 bin çocuk açlıktan ölüm tehlikesiyle karşı karşıya"
(ah, acı fırınlarına canlı et tedarikçileri! `guido ceronetti` , la carta e stanca: una scelta , 2000)
`peter wessel zapffe` , reflekser i trylleglass: stemmer fra vårt århundre , 1998
-
" yemen’de 400 bin çocuk açlıktan ölüm tehlikesiyle karşı karşıya"
(ah, acı fırınlarına canlı et tedarikçileri! `guido ceronetti` , la carta e stanca: una scelta , 2000)
devamını gör...
8.
zapffe: her şeyden önce, üreme sorununu etik açıdan uygun hale getirmeliyiz.
barry commoner:
--- how poverty breeds overpopulation---
doğal kaynaklarımızın hızla tükenmesini yavaşlatmak için yürürlükte olan ekonomik büyüme fikrini terketmekle kalmayıp, bütün dünyadaki nüfus artışını kontrol altına almamız da gereklidir. bu "nüfus patlama"sının tehlikeleri günümüzde genellikle kabul edilmektedir, fakat "sıfır nüfus artışı"nın nasıl elde edileceğine ilişkin görüşler arasında büyük ihtilaflar vardır; bunun için eğitim ve gönüllü aile planlamasından yasal yollarla ve cebren zorlamaya kadar çeşitli yöntemler önerilmiştir. bu önerilerin büyük çoğunluğu soruyu doğurganlıkla ve gebeliğin önlemesiyle ilgili salt biyolojik bir olay olarak görmeye dayandırılmıştır. fakat şimdi elimizde, dünyanın dört bir yanındaki nüfus-bilimcilerin topladığı nüfus artışının daha çok güçlü toplumsal faktörlerden etkilendiği yolunda epeyce kanıt mevcuttur. bu araştırmalar bizden, artış hızının karmaşık biyolojik, toplumsal ve psikolojik güçlerin etkileşimlerinden etkilendiğini görmemizi istemektedir.
---how poverty breeds overpopulation ---
barry commoner 1980
aktaran: batı düşüncesinde dönüm noktası, fritjof capra
her birimiz kirletici bakterilerden oluşuyoruz. duyarlılığım gelecekti nesillere bir şey bırakmaktır mavalı kendi beynine yalan sıkmaktan öteye bir şey değildir. beşer tane veletli bir evden çıkan salınımlar üstüne tüketim atıklarına kadar, en ufak olasılıkta bile dünyayı kirletmeye yeterlidir. «dolayısıyla, bir birey de ur gibidir yayılımcı ve dışkıcı bir pislikten oluşur. hepimiz bundan ibaretiz buyuz»
(doğurmamak ve ürememek. neyi aralar en fazla? toptan insan hayatının sönüp “anarko-naturalist” (green anarchism) `
yeşil anarşizm tutumdan bir şey uydurarak; her şey yem yeşil blue earth olsun demekte imkanlı görülmüyor. ama bay barry commoner'da bir yeşil hareket kurucularından. gene de iyi niyetiyle bir umut bağladığı dünyada 95 yıllık ömrünün ardından artık bir yeşil gezegenden geriye sönmüş bir gülüş kalmıştır. anarko-natalist savla yer değiştirerek, ancak bizler geberdiğimiz müddetçe doğanın bir nebze de olsun rahat bırakılmasının tek çaresi ölenler sayesindedir.
biz ortadan kalktıkça o onarılmaz gibi görünen en ince ayrıntılılarla dolu sorunlarda yokluk oluveriyor.)ağaçkakanların ağaçları gıdıkladığı yemyeşil sedir ormanları yok günümüzde. tam tersi, gri bir çölleşmeye doğru ilerlemecilik var. en çok da doğa katliamını vahşet olarak tanımlayanların, bu sadece doğa-dışı bir `metaetik` değerler dışında, ideolojik tatminkarlık ve tamahkarlıkla sürdürüyorlar... yoksa, "benim canım gidiyor" ezber laf kakalaklığıyla sürdürülen hayatlarda, ağaçlarımız diye kendilerine mal ettikleri, olmadıkları coğrafyalarda; yaprakları ve odunları bir diğer kıtada ısınmaya ya da ceset yakmaya aracılık ediyor...!
demografi parçalandı. adeta sinir ağlarının karıncalanmasına benzer bir vaziyete büründü. her yana saçılan bedenlerin tahripkarlığının bir açıklaması kalmadı. artık devreye kişinin `çocuksuz dünya`ya bir şey bırakmadan terk edişi mi eşlik eder, ya da malthus hipotez`i mi çare olur bunların bir karar mekanizmasının da bir yere varamayışı da yanıtsız ve çaresiz olunca, sadece somutlaştıkça artan griliği kuşanıyor. dolayısıyla, artık söz sahibi dünyanın kendisidir nüfusun artıklarıyla uğraşacak ve son sözü verecek olan dünyadır.
barry commoner:
--- how poverty breeds overpopulation---
doğal kaynaklarımızın hızla tükenmesini yavaşlatmak için yürürlükte olan ekonomik büyüme fikrini terketmekle kalmayıp, bütün dünyadaki nüfus artışını kontrol altına almamız da gereklidir. bu "nüfus patlama"sının tehlikeleri günümüzde genellikle kabul edilmektedir, fakat "sıfır nüfus artışı"nın nasıl elde edileceğine ilişkin görüşler arasında büyük ihtilaflar vardır; bunun için eğitim ve gönüllü aile planlamasından yasal yollarla ve cebren zorlamaya kadar çeşitli yöntemler önerilmiştir. bu önerilerin büyük çoğunluğu soruyu doğurganlıkla ve gebeliğin önlemesiyle ilgili salt biyolojik bir olay olarak görmeye dayandırılmıştır. fakat şimdi elimizde, dünyanın dört bir yanındaki nüfus-bilimcilerin topladığı nüfus artışının daha çok güçlü toplumsal faktörlerden etkilendiği yolunda epeyce kanıt mevcuttur. bu araştırmalar bizden, artış hızının karmaşık biyolojik, toplumsal ve psikolojik güçlerin etkileşimlerinden etkilendiğini görmemizi istemektedir.
---how poverty breeds overpopulation ---
barry commoner 1980
aktaran: batı düşüncesinde dönüm noktası, fritjof capra
her birimiz kirletici bakterilerden oluşuyoruz. duyarlılığım gelecekti nesillere bir şey bırakmaktır mavalı kendi beynine yalan sıkmaktan öteye bir şey değildir. beşer tane veletli bir evden çıkan salınımlar üstüne tüketim atıklarına kadar, en ufak olasılıkta bile dünyayı kirletmeye yeterlidir. «dolayısıyla, bir birey de ur gibidir yayılımcı ve dışkıcı bir pislikten oluşur. hepimiz bundan ibaretiz buyuz»
(doğurmamak ve ürememek. neyi aralar en fazla? toptan insan hayatının sönüp “anarko-naturalist” (green anarchism) `
yeşil anarşizm tutumdan bir şey uydurarak; her şey yem yeşil blue earth olsun demekte imkanlı görülmüyor. ama bay barry commoner'da bir yeşil hareket kurucularından. gene de iyi niyetiyle bir umut bağladığı dünyada 95 yıllık ömrünün ardından artık bir yeşil gezegenden geriye sönmüş bir gülüş kalmıştır. anarko-natalist savla yer değiştirerek, ancak bizler geberdiğimiz müddetçe doğanın bir nebze de olsun rahat bırakılmasının tek çaresi ölenler sayesindedir.
biz ortadan kalktıkça o onarılmaz gibi görünen en ince ayrıntılılarla dolu sorunlarda yokluk oluveriyor.)ağaçkakanların ağaçları gıdıkladığı yemyeşil sedir ormanları yok günümüzde. tam tersi, gri bir çölleşmeye doğru ilerlemecilik var. en çok da doğa katliamını vahşet olarak tanımlayanların, bu sadece doğa-dışı bir `metaetik` değerler dışında, ideolojik tatminkarlık ve tamahkarlıkla sürdürüyorlar... yoksa, "benim canım gidiyor" ezber laf kakalaklığıyla sürdürülen hayatlarda, ağaçlarımız diye kendilerine mal ettikleri, olmadıkları coğrafyalarda; yaprakları ve odunları bir diğer kıtada ısınmaya ya da ceset yakmaya aracılık ediyor...!
demografi parçalandı. adeta sinir ağlarının karıncalanmasına benzer bir vaziyete büründü. her yana saçılan bedenlerin tahripkarlığının bir açıklaması kalmadı. artık devreye kişinin `çocuksuz dünya`ya bir şey bırakmadan terk edişi mi eşlik eder, ya da malthus hipotez`i mi çare olur bunların bir karar mekanizmasının da bir yere varamayışı da yanıtsız ve çaresiz olunca, sadece somutlaştıkça artan griliği kuşanıyor. dolayısıyla, artık söz sahibi dünyanın kendisidir nüfusun artıklarıyla uğraşacak ve son sözü verecek olan dünyadır.
devamını gör...
9.
[günün birinde bir kadınla evlenmek istersen, en iyisi kısır olandır. ebu'l-a'la el-ma'arri ]
beyin salınımı işte diğer yanıyla hormonal hareketliliği? sizde veya onda bunda diyeceğiniz bireylerde, hâlâ ilkel bir korkuyu bastırmaya yönelik (annelik güdüsü) diye ortaya atılan bir serzenişten ibaret. aynısı bastırmaya çalışan ya da sadece işinden başka bir şey olmayan, erkek bozuntusu oksimoron erkeklerde de gözlemlenebilir.
(erkekleri çok küçümseyen toplum, kadınları hiç durumuna düşürür. - nicolas chamfort)
halka sunulan en uçuk bir bilim alanında çalışan biri bile, meni ve yumurtalıklarına yenik düşebiliyor... bu artık 'suni döllenme' yollarından bile devamlılığını sürdürüyor. işin ahlaki koşullarını sunarsınız; geriye kalan vakitte de doyum yaşatacak alanlardan kendinizi onaylatacak, bir çocuk velet dünyayı getirip, oyalanmayı böylece kokuşmuşluğuyla beraber tamamlamış olursunuz...
iltihaplı ve zehir saçan doğurganlığını anlayıp ne yapacağım? ''kadınım ben be kadın lakırdısı'' dahası kakafonisi! bu alegorik sayıklamalar yerini yeni türetilmiş terimlerle sadece, 'havlayan köpeğe benzer itkisi lakırdıdan ibaret, ve tumturak salya saçmaya benziyor.' hepsi popülist yetkinsizlikle sonuçlanıyor. âlâ! gülünçlüğüyle yadırganacak bir durum varsa, köle gibi üreyenlerin bunu görememesidir.
kadını doğuma zorlayan etkenler bugün sadece erkek menisi olmaktan çıkıyor. bu daha dehşet verici! sperm bankalarından bir tane (nanorobot niteliğinde bir lafı takınarak bana oradan bir çocuk lütfen) diyebilecek bir çağa zaten girdik.
negativist varyasyonlarla diyeceğim ki; hatta belki anarko-natalist tavırla evet fetüsüyle beraber var olmaması gereken, milyonlarca ve milyarlarca doğmaması gereken çocuk vardır. cenini ya da oluşmamış bir embriyoyu yok etmeyi her ne olacak olsun diye tanımlayıp, yalanlarla görmeyen şeyde (!) üstü örülen ve dünyaya hiç gelmemesi gereken birçok çocuğun, dünya hayatına terk ediliyor olmasıdır. biraz da olsa bunu kurtaracak ufak kurtuluş kapısı kürtaj olabilir.
hiçbir argüman veya sunulacak insani konulara zincirlenmiş atışmalar, bu doğma yükümlülüğünün önüne düşmemeliydi.
son olarak: genotipi bozukların elinden ölüm bekleyenler ve onların çocuklarının belası dahi olacakların, kürtajı dehşet olarak tanımlamaya devam edebilirler... hayatın içindeki kötücül realiteyi reddedip filantrop aptalların tamamı bu güdülerini hiç bocolamadan solipsistliği takınıp, tabii elverişli maddiyatla, bunu gerçekleştirmekten geri kalmazlar. çocuklu bir hayatın güzellemesini de yapacaktır. onun için getto da kürtaj yapan bir brezilyalı birinin ne önemi olabilir ki?
üreme hala ölmeye benzer bir vahşet olarak tanımlanabilirliğini koruyor.
beyin salınımı işte diğer yanıyla hormonal hareketliliği? sizde veya onda bunda diyeceğiniz bireylerde, hâlâ ilkel bir korkuyu bastırmaya yönelik (annelik güdüsü) diye ortaya atılan bir serzenişten ibaret. aynısı bastırmaya çalışan ya da sadece işinden başka bir şey olmayan, erkek bozuntusu oksimoron erkeklerde de gözlemlenebilir.
(erkekleri çok küçümseyen toplum, kadınları hiç durumuna düşürür. - nicolas chamfort)
halka sunulan en uçuk bir bilim alanında çalışan biri bile, meni ve yumurtalıklarına yenik düşebiliyor... bu artık 'suni döllenme' yollarından bile devamlılığını sürdürüyor. işin ahlaki koşullarını sunarsınız; geriye kalan vakitte de doyum yaşatacak alanlardan kendinizi onaylatacak, bir çocuk velet dünyayı getirip, oyalanmayı böylece kokuşmuşluğuyla beraber tamamlamış olursunuz...
iltihaplı ve zehir saçan doğurganlığını anlayıp ne yapacağım? ''kadınım ben be kadın lakırdısı'' dahası kakafonisi! bu alegorik sayıklamalar yerini yeni türetilmiş terimlerle sadece, 'havlayan köpeğe benzer itkisi lakırdıdan ibaret, ve tumturak salya saçmaya benziyor.' hepsi popülist yetkinsizlikle sonuçlanıyor. âlâ! gülünçlüğüyle yadırganacak bir durum varsa, köle gibi üreyenlerin bunu görememesidir.
kadını doğuma zorlayan etkenler bugün sadece erkek menisi olmaktan çıkıyor. bu daha dehşet verici! sperm bankalarından bir tane (nanorobot niteliğinde bir lafı takınarak bana oradan bir çocuk lütfen) diyebilecek bir çağa zaten girdik.
negativist varyasyonlarla diyeceğim ki; hatta belki anarko-natalist tavırla evet fetüsüyle beraber var olmaması gereken, milyonlarca ve milyarlarca doğmaması gereken çocuk vardır. cenini ya da oluşmamış bir embriyoyu yok etmeyi her ne olacak olsun diye tanımlayıp, yalanlarla görmeyen şeyde (!) üstü örülen ve dünyaya hiç gelmemesi gereken birçok çocuğun, dünya hayatına terk ediliyor olmasıdır. biraz da olsa bunu kurtaracak ufak kurtuluş kapısı kürtaj olabilir.
hiçbir argüman veya sunulacak insani konulara zincirlenmiş atışmalar, bu doğma yükümlülüğünün önüne düşmemeliydi.
son olarak: genotipi bozukların elinden ölüm bekleyenler ve onların çocuklarının belası dahi olacakların, kürtajı dehşet olarak tanımlamaya devam edebilirler... hayatın içindeki kötücül realiteyi reddedip filantrop aptalların tamamı bu güdülerini hiç bocolamadan solipsistliği takınıp, tabii elverişli maddiyatla, bunu gerçekleştirmekten geri kalmazlar. çocuklu bir hayatın güzellemesini de yapacaktır. onun için getto da kürtaj yapan bir brezilyalı birinin ne önemi olabilir ki?
üreme hala ölmeye benzer bir vahşet olarak tanımlanabilirliğini koruyor.
devamını gör...
10.
dünya yaşamındaki hiçbir tür bu kadar kendi devamlılığına düşkün değildi. ve diyorum ki; bu oluşmamış sessizliğe dünya kavuşacaksa, anarko primitivizm yerine anarko-natalist şuuru koyuyorum. (biz insansızlaşmayı kucakladıkça ekosistem veya çok endişelendiğimiz dünya-içindeki yaşam kendiliğindenliğini sağlayacaktır.)
-
tıpkı utnapiştim'in bu dizeleri gibi, hırpalar beni şu anda bu dünya düşen her çocuğun doğduğu an, kaçınılmaz her an aklımdadır: evet sızım sızım sızlarım, ve her sinir hücrem dağılır. o da yokluktan düştüğünü duyacak mı? soğuk hastane odalarında titreyip, çıkıp şu ökümensiz dünya hayatına atılmayı tadacak mı?
''ne [geç]ti eline
[kendini] böylesine perişan etmekle?
[eriyip bitersini
üzüm üzüm üzülmekle.
k[as]ların sızım sızım sızlar
yorgunluktan,
ve yakla[şırsın]
kaçınılmaz sona!''
ya da formsuz bir yaşam için göz yaşı dökmeden ağlayıp, my life and times with antonin artaud (1993) yapımda geçen sözlere bırakmalıyız kendimizi;
''ne zaman bir çocuk doğsa kalbimden kanlar akıyor.''
-
beckett:
''doğmasak daha iyi olurmuş''
her yazarda düşündaşlığımı arar dururum: çocuksuz bir evrede midir diye. anti-natalist de ne mağlubiyet vardır ne de kazançlı bir çıkar. (tek bir yalın seferberlik, doğmadan önceki halde kalan birini kurtarmak.)
akıl-dışı insani itkiden uzaklaşmak. realitenin boyutu insan hayatının abartıla geldiğini her yandan vurguluyor. çöpten yiyecek toplayan çocuk bugün sefaletin maskotu oldu. hiç gelmeyecek adalet lafı altında, kendi hiçleşen meta-hallerini ön plana koyanların oyuncağı oldu. ve hiçbir insansı düşünce içine girmemesi gereken, ve doğmamış olması gereken, çocuk bugün siyah kapkara bir dünyaya getirilmeyi aştı. gri bir dünyaya atılıyor çocuk. ama, gri bugünlerde süslü bir renk oldu. ve dünya pazarlandıkça, birileri bomba inen yerde çocuk pehdahlamaya devam ediyor... bundan sıkıntı duymayacaklar bu hayat onlara bahşedilmiş gibi yaşayan hayvansı seziler içinde olan bir tür bile olamaz. bu boyut kendini aştı, taassupluğun kendi açmazı devamlı ilerledi ve bizde onu tahakkuk edemez olduk. her insan en kötü ebeveyn dediklerine ağlar. ona karşı, ondan aldığı genomlarında öfke barındırır. niçin? (!) sorusu bir cevap veremez. bu yaşantıya uçkurlarından can verenlerse, dünyaya geldiğimiz için sözde sevinç duyumsayıp, aptal bir sırıtmayla ''evlat sevgisini'' duyumsarlar. ta ki bu hayat içinde tasarlanmamış, akıl-dışı özlemini uyuyan ve olmayan bir bedeni çekip çıkarana kadar!
-
birbirini yiyen 'keşfedilmemiş bakterilerin doğumu' bizi alakadar etmediği gibi, tahayyül derecesini aştığımızı sanıp, aciz küçüklüğümüzle pekiştirip, bir iskelet doğurtmak da bizi artık ilgilendirmemelidir.
bugün anti-natalist şuur dünyanın farklı kıtalarında birkaç insanın düşüncesine ortaklık ediyor. ama kitlenin hayatiyet sezileri her zaman bu düşün mirasını reddedecektir. birini kurtarmak; yanılsamanın biriciği olan yıldızcık güneşe bakmaması sağlamaktır. gayretsizdir! değil mi? yüksek bir özveri gerektirmiyor. kusurlu bir entropi içinde düşe kalka yaşamayacak bir beden, bunu özverili bir lüks olarak görmeyecektir: çünkü iskeleti buna zorlamak için hiçbir neden yok.
-
tıpkı utnapiştim'in bu dizeleri gibi, hırpalar beni şu anda bu dünya düşen her çocuğun doğduğu an, kaçınılmaz her an aklımdadır: evet sızım sızım sızlarım, ve her sinir hücrem dağılır. o da yokluktan düştüğünü duyacak mı? soğuk hastane odalarında titreyip, çıkıp şu ökümensiz dünya hayatına atılmayı tadacak mı?
''ne [geç]ti eline
[kendini] böylesine perişan etmekle?
[eriyip bitersini
üzüm üzüm üzülmekle.
k[as]ların sızım sızım sızlar
yorgunluktan,
ve yakla[şırsın]
kaçınılmaz sona!''
ya da formsuz bir yaşam için göz yaşı dökmeden ağlayıp, my life and times with antonin artaud (1993) yapımda geçen sözlere bırakmalıyız kendimizi;
''ne zaman bir çocuk doğsa kalbimden kanlar akıyor.''
-
beckett:
''doğmasak daha iyi olurmuş''
her yazarda düşündaşlığımı arar dururum: çocuksuz bir evrede midir diye. anti-natalist de ne mağlubiyet vardır ne de kazançlı bir çıkar. (tek bir yalın seferberlik, doğmadan önceki halde kalan birini kurtarmak.)
akıl-dışı insani itkiden uzaklaşmak. realitenin boyutu insan hayatının abartıla geldiğini her yandan vurguluyor. çöpten yiyecek toplayan çocuk bugün sefaletin maskotu oldu. hiç gelmeyecek adalet lafı altında, kendi hiçleşen meta-hallerini ön plana koyanların oyuncağı oldu. ve hiçbir insansı düşünce içine girmemesi gereken, ve doğmamış olması gereken, çocuk bugün siyah kapkara bir dünyaya getirilmeyi aştı. gri bir dünyaya atılıyor çocuk. ama, gri bugünlerde süslü bir renk oldu. ve dünya pazarlandıkça, birileri bomba inen yerde çocuk pehdahlamaya devam ediyor... bundan sıkıntı duymayacaklar bu hayat onlara bahşedilmiş gibi yaşayan hayvansı seziler içinde olan bir tür bile olamaz. bu boyut kendini aştı, taassupluğun kendi açmazı devamlı ilerledi ve bizde onu tahakkuk edemez olduk. her insan en kötü ebeveyn dediklerine ağlar. ona karşı, ondan aldığı genomlarında öfke barındırır. niçin? (!) sorusu bir cevap veremez. bu yaşantıya uçkurlarından can verenlerse, dünyaya geldiğimiz için sözde sevinç duyumsayıp, aptal bir sırıtmayla ''evlat sevgisini'' duyumsarlar. ta ki bu hayat içinde tasarlanmamış, akıl-dışı özlemini uyuyan ve olmayan bir bedeni çekip çıkarana kadar!
-
birbirini yiyen 'keşfedilmemiş bakterilerin doğumu' bizi alakadar etmediği gibi, tahayyül derecesini aştığımızı sanıp, aciz küçüklüğümüzle pekiştirip, bir iskelet doğurtmak da bizi artık ilgilendirmemelidir.
bugün anti-natalist şuur dünyanın farklı kıtalarında birkaç insanın düşüncesine ortaklık ediyor. ama kitlenin hayatiyet sezileri her zaman bu düşün mirasını reddedecektir. birini kurtarmak; yanılsamanın biriciği olan yıldızcık güneşe bakmaması sağlamaktır. gayretsizdir! değil mi? yüksek bir özveri gerektirmiyor. kusurlu bir entropi içinde düşe kalka yaşamayacak bir beden, bunu özverili bir lüks olarak görmeyecektir: çünkü iskeleti buna zorlamak için hiçbir neden yok.
devamını gör...
11.
bu dünyaya çocuk getirmek zalimliktir kesinlikle. cahiller üreyip kendi aralarında takılsın. bundan bana ne, ölmüş olacağım zaten. neden insan türünün nasıl devam edeceği beni ilgilendirsin ki!
hele çocuklarınızın duygusal ve fiziksel ihtiyaçlarını karşılayacak durumunuz yoksa yapmayın.
hele çocuklarınızın duygusal ve fiziksel ihtiyaçlarını karşılayacak durumunuz yoksa yapmayın.
devamını gör...
12.
açıkçası ben bu felsefeyi tam olarak benimsemiş biri değilim çünkü çeşitli yerlerden okuduğum ve dinlediğim kadarı ile bu felsefe genel olarak çocuk sahibi olmanın yanlışlığı, her ne olursa olsun dünyaya gelmemiş olmanın gelmiş olmaktan daha iyi olduğu üzerine kurulmuş. ben ise çocuğu olan bazı kimselerin (dünyanın neresinde olduğu fark etmeksizin) çocuk sahibi olmanın ciddiyetine varamamış olmalarından ötürü büyüttükleri çocuklara herhangi bir veya birden fazla açıdan gerekli bakımı ve desteği sağla(ya)madıklarını ve bu bilinçsizliğin önlenmesi durumunda dünyanın çok daha iyi bir çocukluğa sahip olmuş yetişkinler sayesinde daha iyi bir dünya olacağı düşüncesindeyim ve daha güzel bir dünya için daha güzel çocuklukların gerekliliğine inandığımdan ötürü çakma bir anti-natalistim diyebilirim. çünkü ben ne söylersem söyleyim kimileri 'sadece çocuk olsun' düşüncesiyle çocuk sahibi olacaklar ama ben çakma bir anti-natalist olarak biyolojik bir çocuk sahibi olmamakla beraber tüm çocukları kendi çocuğummuş gibi benimseyecek, doğmamış çocuğuma ayıracağım vakti onlara pay edecek ve bir elin parmaklarını geçmeseler de daha güzel çocukluğu olmuş yetişkinlerin yetişmesine vesile olacağım :)
devamını gör...
13.
insanlığı kurtaracak olan şey , bu akım gibi onun sonunu getirecek akımlardır.
destekliyorum.
destekliyorum.
devamını gör...