heidegger'in varlığı dinlemek olarak anlatmaya çalıştığı sıradışı dinleme haliyle başlayan deli-kanlı delirmeyle mümkün olan durum. üç farklı rüya ile sırasıyla duymanın, görmenin ve koklamanın bir diğer deyişle hayvani düşüncenin düşüncedeki yeri incelenebilir.

henüz ne bir heidegger okuyucusu olduğum ne de ilişkili kavramları bildiğim bir zamanda 1 hafta 10 gün arayla iki rüya gördüm. halep şam arası otobüsteyken tabi ki de uyumuşum, ilk rüya klasik bir rüya değildi zira görüntü yoktu (literatürde nadir de olsa sadece sesin olduğu rüyalar aktarılmış). rüya bedenim de yok haliyle fakat hafif bir şekilde gelen sesin göğsümden çıktığını hatırlıyorum: "orda mısın?"

dasein nedir, being-there kimdir haberim olmasa da henüz, takdir edilir ki bir an çok etkilendim, hop uyandım tabi. çok derinden geldiği için ses ilk an şaşırsam da "halep desem değil şam desem değil, nerede olduğum hakkında en ufak bir fikrim yok" gibisinden uykulu gözlerle dışarı baktığımı ve kişiliğime has bir şekilde "burdayım *** [burada üç harf var ve birbirleri ile çok iyi arkadaşlar ama ne yazık ki istibdat rejimi nedeniyle bir araya gelmeleri engelleniyor], iki dakka uyutmuyorsun insanı" diye düşündüğümü hatılıyorum. sonra da hasta oldum, bir hafta filan suriye lübnan ateşler içinde gezdim.

döndüğümde bu kez yeni bir rüya daha gördüm. yine görüntü yoktu, ses: "dinle!"

fakat bu sefer hemen uyanmadım, rüya synesthesia ile devam etti. akan derenin sesini duydukça dere görünür oluyordu, suyla birlikte atlaya zıplaya devam ettiğimi hatırlıyorum rüyaya. ilk rüyada gaipten gelen ses varlığı duymak ise ikinci rüyada sesle birlikte görünen şey varlığı görmek olarak düşünülebilir.

şöyle bir şeydi biraz:

"no longer for ears . . . : sound
which, like a deeper ear,
hears us, who only seem
to be hearing. reversal of spaces.
projection of innermost worlds
into the open . . . , temple
before their birth, solution
saturated with gods
that are almost insoluble . . . : gong!
—rilke, “gong”

bu deli-kanlı delirme halinin neden sadece varlığı duymak görmek olarak değil de "aşkın varlığını duymak görmek" olduğunu açığa çıkaran, aynı ay içindeki kritik rüya üçüncü rüya. bu kısmı kimseye söylemedim çünkü yeterince açıklayabileceğimden şüphelerim vardı. yine ses ile başlıyor rüya. "onu çok seviyorsun değil mi?"

bu ses ile birlikte görüntülü rüya başladı. ben bir an kendimden geçmişim gibi yerden kafamı kaldırırken (muhtemeldir ki derin uykudan rem uykusuna geçişimi fanstastik bir şekilde yapıyorum) başımda bir grup insan eğilmiş bana bakıyordu. hoşgeldin diyorlar. bende biraz telaş var gibi, "nerede o?" diyerek etrafa bakınıyorum. insanlar güler yüzlü, sakin ol der gibi bir havaları var. gezintiye çıkıyoruz, etrafı gösteriyorlar bana, yemyeşil bir vadide ara ara evler var, muhteşem bir güzellik. gezintiye çıktığımız gruptan ayrılmışız. bir kadın var yanımda, yürüyüyoruz. yüzüne bakıyorum, tanıyor muyum acaba diye. o bana bakmıyor, gülümseme ile etrafı izliyor. ben de onun baktığı yöne bakıyorum, tam o anda "buralar hep o, biz burada yaşıyoruz" diyor. ben biraz daha derinlere gitmek istiyorum diye ormanın içine doğru yöneliyorum. kadın, endişe değil ama önemser bir halde kafasını sallıyor "kaybolma ama geri gel" diyor.

ormanın içinde kendimi iz sürer gibi hissediyorum. bir tavşan, farketmeden dibine kadar geldiğim anda bir hızla kaçmaya başlıyor. hemen peşine takılıyorum, ama yok. o sırada bir çakır tahtalı kovalıyor çam ağaçlarının arasında. ne muhteşem bir aşk diye düşünüyorum. bir açıklığa varıyorum, tepemde kızıl şahinler. av peşindeler. "kanatlarımızdaki kızıl aşkımızın ateşinden gelir" derler. ah evet ateşi unuttum diye düşünüyorum. havanın kararmaya başladığını farkediyorum. ateş yakıp başında bekliyorum. ne beklediğimi bile bilmiyorum, sadece o'na bakıyorum. ateş yanıyor ben yanıyorum. ateş yanıyor ben yanıyorum. kurtlar var mı acaba diye düşünüyorum, biraz korkuyorum. alacakaranlıkta çok aç ama çok aç hissediyorum. düşüyorum yollara yine. geyik boynuzuna denk geliyorum, gerisi yok. kurtlar var burada. artık kokuyu takip ediyorum. ve o kadar açım ki artık dört ayak üzerinde koşuyorum. iyice yükseklere çıkıyorum, ağaçlar azalmış. koku yeni yenmiş bir yılkı atına götürüyor beni. arka bacaklarında kırık var. oradan yakalamışlar. ağzım sulanıyor. çok açım çok seviyorum. koşmaya devam ederken uyanuyorum.

bu rüyadan sonra uyanık zihnimde değişimler olmaya başladı. hatta bir keresinde bir yandan okuyorum bir yandan yazıyorum, inanılmaz bir açlık hissettiğimi hatırlıyorum. önce anlam veremedim, açlık çok bedensel, tanıdık ama bu his tamamen düşüncede ve bilgi peşinde. düşünmek artık avlanmak gibi bir şey. artık kavramlar kokuyor. kavram kokar mı? kokar. çürümüş kavramları rayihadan ayırt etmek hayvanca felsefenin temelidir benim için. elalemin sophia'sı var ise bizim de serabımız var kokusunu takip edeceğimiz.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"aşkın varlığını duymak görmek koklamak" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim