burnun insanın kötü tasarlanmış organı olması

16 yaşındayim yazmış. sözlük harbiden çoluk çocuk kaynıyor.

diger insanlari bilmem.. ama benim gibi dogustan koku körü olan biri için bulundugu durumu en iyi anlatan başlıktır.
evet koku almıyor, sürekli tıkanıyor, sinuziti engelleme konusunda hic bir faydası yok, icinde kolum kadar etten ötürü horlamama da sebep oluyor. eziyet lan bu bana. baya bildigin yuk tasiyorum yüzümde. amaaaaaa sekli cok iyi.. yiringg swh..

destur..gayette işlevsel organdır. çok severim canım burnum

tasarımda hata yok ama fonksiyonunun yetersiz olduğunu söylemek yanlış olmaz. mesela bir virüsü yahut zararlı bakteriyi içine çektiğinde hemen oracıkta vücudu yormadan icabına bakıp sümük içinde geri püskürtebilmeli. istenmeyen kokulara karşı filtreli bir modu bulunmalı. eğip bükerek istediğimiz şekli verebilmeliyiz ve bunu bir süreliğine kalıcı kilabilmeliyiz. yeni biçilmiş çim kokusunu daha da yoğun algılayabilmeli. hani update için duyurulur.

aslında fonksiyonellik olarak bakarsak, daha yükseğe zıplama yeteneğine sahip olmayan ayaklarımıza, nefes depolama kapasitesinin az olduğu ciğerlerimize, güneşte fazla kalınca yanan cildimize kadar her şeye kusur bulabiliriz. korunma içgüdüsü her fonksiyon için farklı işliyor. kim bilir bunların hepsi olsaydı, yine neden daha yükseğe zıplayamıyoruz ki derdik belki de.

tasarımın amacını bilmeyenlerin cahilce eleştirmeye kalktığı durumdur.

cennetle dünyayı birbirine karıştırıyorsunuz. bahsettiğiniz sırf haz ve ödüle ve de ölümsüzlüğe yönelik tasarım cennetin hedefidir.

dünyanın yani evrenimizin tasarım hedefi ise bambaşkadır. bu dünya(yani bizim evrenimiz) cennetle cehennemin karışımı, mini ceza ve ödülleri barındıran, aynı zamanda imtihan amaçlı ve de sonunda mutlaka sonlanma yani ölüm programına yönelik bir tasarımdır. yani yaratılış amacına yönelik olarak kusursuz bir tasarımdır.

şu yazımda bahsetmiştim: emre1974tr.blogspot.com/201...

işlevi iyi sekli bir çok kişide beğenilmeyen organdır. o yüzden en çok estetiğe maruz kalınan yerdir.

küçükken bana anlatılan hikayeyi aklıma getirdi.
güya tanrı insanı yaratırken, en çok burnunda zorlanmış. öyle yapmış olmamış, böyle yapmış olmamış. beğenememiş bir türlü. sonra şu anki şeklini yapınca ‘aha şimdi oldu’ demiş ve bizi piyasaya sürmüş.
o nedenle insanın kendi burnunu beğenmemesi büyük günahmış. tanrı o kadar emek sarfettiği şeyi beğenmedikleri için insanlara kızarmış.

zaman içinde güzellik ve estetik algısı değişti. işlev olarak tıkır tıkır işlese de şeklen memnuniyetsizlik sebebiyle yapılan/yaptırılan estetik operasyonlar giderek tek tipleşen burunlar görmemize neden oldu.

oysa ki; burun yapılarının coğrafyayla doğrudan ilgisi var; tıpkı deri renkleri gibi coğrafya burnun kaderidir yani bir bakıma. kafkasyalıların dar ve uzun, afro- amerikalıların yassı , asyalıların ise ikisinin arası; daha kısa, ucu geniş ve yuvarlak burunları var. sebebi, insanın dünya'ya yayılışı sırasında karşılaştığı çevre şartlarına (iklim koşullarına ve neme) uyum sağlayacak şekilde evrimleşmesi. burun şekli, aldığımız havanın bir nevi emniyet kontrolünü yapıyor ki ciğerlerimize doğru hava girsin.

burun delikleri de hakeza. burun deliği genişliği de sıcaklık ve nem ile pozitif korelasyon içinde. daha sıcak iklimlerde daha geniş, soğuk iklimlerde daha dar burun delikleri yaygın.

katılmadığım önerme. burun bir insanda, suratın tam ortasına kurulmuş, tam da kişinin karakterini yansıtan en önemli organdır. bir insanda, ilk dikkat ettiğim şey, burnu olduğu gibi karşı cinste ilgimi cezbeden şeylerin de başında geliyor.
kesinlikle estetiğini sevmiyorum. yalnız tek bi farkla; bu konuda iyi ki estetik olmuş dediğim tek kişi didem soydan'dır. kadın resmen kendini, yeniden yarattırmış. başarılı...

burun organ değildir zaten. uzuvdur.

erkeklerde vücutta çok daha kötü tasarlanmışı var...

kemerli yapıda olanlar var. hokka veya da kartal burun şekilli olanları kötü görüntü veriyor, onlara da tanrı kusurcuğu diyorlar. bu kötü görüntü yüzünden estetik yaptırıp burnunu normale getirenler oluyor.