1.
ben canelita’yı ilk duyduğumda, karşı komşunun oğlunun banyoda ağladığını sandım. o kadar içli, o kadar damardan bir ses… meğer flamenko söylüyormuş.
canelita, sanki camaron de la ısla'nın zamane çocuğu gibi. ama öyle nostaljik takıntılı, eskiler daha iyiydi diyen melankolik bir flamenkocu değil bu. adam, flamenkoyu cep telefonundan dinleyen yeni nesle, "bak koçum, ben de senin gibiyim ama acım senden derin" diyor. ve inanıyorsun. çünkü sesi öyle bir yerden geliyor ki, insan ister istemez "bunun çocukluğu ya çok güzel geçti ya da hiç geçmedi" diye düşünmeden edemiyor.
jonathan vera granja... hani bir adın varsa kullan, yoksa "canelita" de. zaten adam soyadını bile kullanmıyor, çünkü sesi soyadından daha karizmatik. 1989 doğumlu ama sesi sanki 1947’de jerez’de bir taburede dünyaya gelmiş. kendisiyle 2022 yılında ispanya'da tanıştım bu arada bu da dip not olarak kayıtlara geçsin. kadim dostumdur. her neysem devam.
bir şarkısı var mesela: "ıntentare olvidarte", yani "seni unutmaya çalışacağım." bizde olsa bu lafı eden adamı sabaha kadar bar çıkışında alkolmetreye üfletirler. ama canelita öyle bir söylüyor ki, "unutamayacağını biliyorsun kardeşim, neden deniyorsun?” diye içinden geçiriyorsun. bu da bir yetenek bence:l. kendini bile bile kandırmak ama başkalarını da inandırmak.
adam flamenko yapıyor ama yanında biraz reggaeton serpiştiriyor, üstüne rap sosu dökuyor. ne eksik ne fazla. tam kıvamında bir eskiyle yeni harmanı. yani bir nevi camaron de la ısla ile bad bunny’nin kuzen çocukları halı sahada maç yapıyor, öyle düşün.
şarkılarında acı var, ama öyle ağlak bir acı değil. dik duran bir acı bu. "evet beni terk etti ama ben de onun netflix şifresini değiştirdim" tadında bir mağrurluk. kırılmış ama eğilmemiş. işte flamenkonun özeti bu; hem dövülmüşsün hem gururundan ödün vermiyorsun. ağlıyorsun ama gözyaşın yere düşmeden buharlaşıyor.
canelita’yı dinlerken insanın canı ister istemez bir endülüs kasabasında doğmak, 11 yaşında gitar çalmak ve 13 yaşında terk edilmek istiyor. o denli etkileyici yani.
canelita flamenko’yu bugünün çocuklarına dinletmeyi başaran nadir adamlardan. yani hem yürek var hem like potansiyeli. hem anana dinletirsin hem sevgiline story atarsın. her iki durumda da "bu ne güzelmiş yaa" dedirtir. tabi bu bencesi.
yani özetle, canelita, flamenkonun popülerle rezil olmadan tanınabilmiş nadir çiçeklerinden.
dinleyin. ama dikkat edin. içli bir şarkısına denk gelirseniz, ulan birini sevmiş miydim ben ya, diye eski mesajlara dalabilirsiniz. o derece.
size favori iki şarkımı da paylaşıyorum, lütfen değerini bilin.
canelita, sanki camaron de la ısla'nın zamane çocuğu gibi. ama öyle nostaljik takıntılı, eskiler daha iyiydi diyen melankolik bir flamenkocu değil bu. adam, flamenkoyu cep telefonundan dinleyen yeni nesle, "bak koçum, ben de senin gibiyim ama acım senden derin" diyor. ve inanıyorsun. çünkü sesi öyle bir yerden geliyor ki, insan ister istemez "bunun çocukluğu ya çok güzel geçti ya da hiç geçmedi" diye düşünmeden edemiyor.
jonathan vera granja... hani bir adın varsa kullan, yoksa "canelita" de. zaten adam soyadını bile kullanmıyor, çünkü sesi soyadından daha karizmatik. 1989 doğumlu ama sesi sanki 1947’de jerez’de bir taburede dünyaya gelmiş. kendisiyle 2022 yılında ispanya'da tanıştım bu arada bu da dip not olarak kayıtlara geçsin. kadim dostumdur. her neysem devam.
bir şarkısı var mesela: "ıntentare olvidarte", yani "seni unutmaya çalışacağım." bizde olsa bu lafı eden adamı sabaha kadar bar çıkışında alkolmetreye üfletirler. ama canelita öyle bir söylüyor ki, "unutamayacağını biliyorsun kardeşim, neden deniyorsun?” diye içinden geçiriyorsun. bu da bir yetenek bence:l. kendini bile bile kandırmak ama başkalarını da inandırmak.
adam flamenko yapıyor ama yanında biraz reggaeton serpiştiriyor, üstüne rap sosu dökuyor. ne eksik ne fazla. tam kıvamında bir eskiyle yeni harmanı. yani bir nevi camaron de la ısla ile bad bunny’nin kuzen çocukları halı sahada maç yapıyor, öyle düşün.
şarkılarında acı var, ama öyle ağlak bir acı değil. dik duran bir acı bu. "evet beni terk etti ama ben de onun netflix şifresini değiştirdim" tadında bir mağrurluk. kırılmış ama eğilmemiş. işte flamenkonun özeti bu; hem dövülmüşsün hem gururundan ödün vermiyorsun. ağlıyorsun ama gözyaşın yere düşmeden buharlaşıyor.
canelita’yı dinlerken insanın canı ister istemez bir endülüs kasabasında doğmak, 11 yaşında gitar çalmak ve 13 yaşında terk edilmek istiyor. o denli etkileyici yani.
canelita flamenko’yu bugünün çocuklarına dinletmeyi başaran nadir adamlardan. yani hem yürek var hem like potansiyeli. hem anana dinletirsin hem sevgiline story atarsın. her iki durumda da "bu ne güzelmiş yaa" dedirtir. tabi bu bencesi.
yani özetle, canelita, flamenkonun popülerle rezil olmadan tanınabilmiş nadir çiçeklerinden.
dinleyin. ama dikkat edin. içli bir şarkısına denk gelirseniz, ulan birini sevmiş miydim ben ya, diye eski mesajlara dalabilirsiniz. o derece.
size favori iki şarkımı da paylaşıyorum, lütfen değerini bilin.
devamını gör...
2.
elit kesimin çocuklarına koyduğu silkimsonik isim olarak güzel gider bence.
devamını gör...