lego parçaları.
devamını gör...

iskender'in darius'u rencide ettiği savaş. adamcağızın onurunu beş paralık etmiştir. darius savaşın kaybı ile birlikte topuklarına vura vura kaçmış ama şansı yaver gitmemiştir. koskoca kralların kralı, kendi generali bessus tarafından biraz tartaklandıktan sonra bıçaklanıp, patates çuvalı gibi yol kenarına atılmıştır. yani düşünün adam tanrı kral, hikmetinden sual olunmuyor ama bir kere düşmeye gör! en yakınındaki seni fırlatıp yolun kenarına atabiliyor. daha önce senin yanında dizleri titreyen adamın sana reva gördüğü muamele bu işte. kutsallık da, tapınma da, korku da bir yere kadar! kaybettiğin an hepsi yok oluyor. koca bir hiç oluveriyorsun. tabi bunlar ibretlik dersler lakin ders alanı pek olmuyor. her muktedir bu devran böyle sürecek diye boş beleş umutlarla kendisini kandırıyor.

oysa azıcık ders alsalar şu ibretlik hikayelerden işler tıkırında gidecek ama yok ille de bildiklerini okumak eğilimindeler. hani akif diyor ya; "tarih'i "tekerrür" diye tarif ediyorlar; hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?'' hah işte mesele tam olarak bu...

neyse sonrasında darius'u iskender'in askerleri paketlenip bırakıldığı yerde buluyor. bak adamlara o kadar çektirmişsin darius efendi! dere, tepe, geçit senelerce savaşmışsın adamlar yine de senin kadrini kıymetini biliyorlar. düşmana saygı denen müesseseyi devreye sokuyorlar. anlatılanlara göre iskender'in askerleri darius'a biraz su içirip, ona son anlarında saygıyla yaklaşıyorlar. bessus denen çakma şahenşahın sonu ise ibretlik zaten. hem hainsin hem de tanrı kral olacaksın (!) hayallere bak hele. neyse onun da façasını çizmiş iskender. tavşanı kovalayan tazı gibi peşinden gitmiş. az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gitmiş, en nihayetinde de bessus efendiyi afganistan'da yakalamak sureti ile işe son noktayı koymuş. işin ibretlik kısmı şu ki; iskender bu haini pers adetlerine göre cezalandırmıştır. hainlere verilen cezayı bizatihi kendisine uygulamıştır. bessus'un kulakları ve burnu kesilmiş, zincire vurulup kazığa oturtularak pers topraklarında ibreti alem olsun diye gezdirilmiştir. yani iskender düşmanına yapılan hainliği bile affetmeyerek neden ''büyük'' olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır.

netice olarak bu savaş pers geçidindeki cılız direniş sonrasında persepolis'in zaptına giden yolu açan savaştır. perslerin atina'da yaptıklarının rövanşı aynı şiddetle hatta misliyle alınmıştır. zerdüşt kehanetlerine göre ''saçları dağılmış şeytanların öfkeli saldırısı'' olarak anlatılan ve beklenen saldırı böylece gerçekleşmiş oldu ve şeytanlar(!) persepolis'i dümdüz etti.
devamını gör...

yeni yeni popülerleşmeye başlayan perdenin ardındakiler grubu, ankara’da yaşayan iki üniversite öğrencisi doruk ereşter ve direnç tarafından 1 ağustos 2017 yılında kurulmuştur. grubun altyapı müziklerini ve teknik aşamalarını direnç, vokal ve söz yazım işlerini doruk ereşter yürütüyor. kendilerinin de söylediği gibi perdenin ardındakiler’in yaptığı müzik alternatif müzik denebilir.

grubun isim seçimi de kendileri kadar oldukça mütevazi ve güzel. yolculuk sırasında bir metinden veya kitaptan gördükleri ”perdenin ardındakiler” ismini benimseyen arkadaşlar, perdenin önünde olmak uğruna kalitesiz işler yapmak istemiyorlar. ömür boyu perdenin arkasında kalmaya razı olup, hikayelerini insanlara aktarmayı felsefe edinmişler.

2020 yılında en çok dinlenen 10 grup arasında yer almışlardır. vokalistin sesi (doruk) her ne kadar sesinden dolayı kadın zannedilse de erkektir ve birçok dinleyicisini ses tonundan dolayı şaşırtmıştır. (grubun youtube da bulunan videolarına denk geldiğinizde sıkça rastlayacağınız yorumlar arasında doruk'un kız sanılması ile ilgili yorumlardır.) (bkz: aaaa erkekmiş)
grup için en özel şarkılarısorulmuştur ve röportajlarında;
direnç : benim için en özel şarkımız “ankara’yla bozuşuruz”. şarkıyı yaptığımız zamandaki duygu durumum ve yaparken hissettiğim duygular bu şarkıyı benim için çok ayrı bir yere taşıyor demiştir. ankara'yla bozuşuruz

grubun en sevdiğim şarkısı ise anıl piyancı ile yaptıkları düet olan yağmurlar şarkısıdır.buradan
devamını gör...

maske takmamak.
devamını gör...

bunun lacan psikanalizindeki karşılığı "big other" dır. ayna evresine karşılık gelen bu abimiz, maalesef 6. ayımızdan beri bizi izlemektedir.
devamını gör...

herkesin sürdürebileceği bir ilişki türü değildir. gerçekten sevmek gerekir, çaba gerekir.
devamını gör...

afrika'nın doğusunda bulunan, sudan'dan bağımsızlığını kazanmış, yeni bir devlettir. başkenti juba'dır.
devamını gör...

bir netflix içeriğini hem türkçe altyazılı hem ingilizce altyazılı izlemenize yarayan eklentidir. aynı zamanda kelimenin üstüne geldiğinizde türkçesi eş anlamlısı nerelerde kullanıldığı gösteriliyor. ingilizcesini geliştirmek insanlar için cennet gibi bir programdır. çok konsantre olmayacağınız film dizileri bu eklentiyle izlerseniz ingilizceniz istediğiniz seviyeye gelecektir diye düşünüyorum.
devamını gör...

çok gariptir, çok tuhaftır.
yahu ne sevilmeye gelir ne övülmeye ne gömülmeye.
kadınlar değil de ben en çok insan ne ister diye bazı bazı merak ederim.
sonra bazı bazı diyorum ki,
daha kendimin ne istediğini keşfedememişim
kaldı ki insanı keşfedeceğim.
sal beni sayın sorularım,
sevgili meraklarım
salın beni.
merak duygusu da istemiyor bünyem,
cümle diğer duyguları da
hatta ve hatta hiç bir şey istemiyor.
kırıntılara dönüşen ruhumu yapıştırmaya
ne takat kaldı ne heves.
benden çok var ne de olsa,
çok var ben gibilerden.
ben gibi kadın,
ben gibi insan
ve ben gibi 'eh bu olmazsa sıradakine geçeriz' türünden müsveddeler.
ama ben müsveddeleştim diye,
zorla sıradanlaştırıldım diye
kızmayacağım hiç
iyi ki yaptınız, iyi ki beni yıprattınız.
yoksa nereden bilecektim
insan denen mahlukun
sınırlarının olmayışını,
kendini tatmin etme uğruna
kendi türünü tükedişini.
sırrına ermişim gibi görünse de
aslında ben hala azıcık da olsa
insan denen bilinmeze dair
umut taşıdığım için
ve kendimden feragat etmeye bile
evet kendimden feraget etmeye bile
yeltendiğim için
hala yıpranabiliyorum.
devamını gör...

süt ile kastedilen gıda ürünü marketlerde satılan beyaz sıvı ise o süt değildir haberiniz ola, süt tozu karışımıdır.

ha eğer gerçekten doğal bir sütse içtiğiniz şey, yine de fazlası zararlıdır.
devamını gör...

çok ilginç gelecek belki ama..kendimi sevebiliyorum.
devamını gör...

benim hiç sevemediğim eylem çünkü o kargaşa içinde bütün teyzeler pazar arabalarını ayağımın üzerinden geçiriyor.
devamını gör...

(bkz: rahatsız)
(bkz: personanongrata)
(bkz: vanderwaals)
(bkz: lennykereviz)

sözlükte rastladığım sağlam mizah yapan üç yazar.
devamını gör...

okul zamanı yurtta kalırken her hafta lahmacun siparişi verirdik. bir gün yine lahmacun yerken, lahmacun kelimesinin nereden geldiğini merak edip araştırdım. lahm arapça bir kelime olup et demektir. acun ise yine arapça bir kelime olup hamur anlamına geldiğini öğrendim. ıkisini birleştirdim veee etli hamur yanii lahmacuun çıktı.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bana stendhal sendromu yaşatan bir ağaç:
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

yalnızca kapağında yazan marquis de sade isminden dolayı gereksiz yere eleştirilen ve hatta okunmadan kenara atılan eser. eser hakkında konuşmadan önce şundan söz etmek gerekir bana kalırsa; bir düşünürün, yazarın veya şairin yaşantısı onun her eserini aynı kefeye koymak için yeterli bir sebep midir? daha önce sade okumuş olanlar şüphesiz karşı çıkacaktır bana çünkü onun eserlerinde tüm çıplaklığı ile ortada duran vahşeti okumuş ve hatta belki de şiddetli bir miğde bulantısı hissetmiş olmalılar. yine de üzücüdür ki aynı insanlar charles baudelaire şiirlerine aynı tiksinti ile yaklaşmazlar. oysa baudelaire'ın şiirlerinde de aynı çarpık ahlak anlayışının izleri gözden kaçmayacak kadar büyüktür. yalnızca a carcass şiiri bile yeterli gelirdi muhakkak keyiflerini kaçırmak için.

esere gelecek olursam, tanrıya karşı söylev yetişme çağındaki pek çok insanın okuması gereken bir eser. yetişkinliğin ileri safhasında pek yavan ve hatta eski moda safsatalar olarak gelecek olsa bile; tanrı, cennet, cehennem ve ruh kavramları hakkında yerinde ve hatta zaman zaman oldukça ağır eleştiriler barındırıyor. kimine göre bu eser sade'in gereksiz tutkulu bir biçimde ateizm savunuculuğu yaptığının işaretidir ama bana kalırsa iyi bir gözlem sonucunda ortaya çıkmış olması kaçınılmaz. aslında esere tam olarak sade'e ait demek doğru da değil, alıntılardan oluşan bir derleme yine de içinde barındırdığı düşünceler kendisine ait olduğundan sade'in kaleminden çıktığını söylemek de yanlış olmayacaktır. durup düşünüldüğü zaman insanın pek çok kez çelişkiye düştüğü bir çok konuda sade eleştiri sunmak bir kenara alenen ateş ediyor. okudukça da kimi zaman ne kadar haklı olduğunun da altını çizmek gerek. sade ahlaki açıdan yüksek ihtimalle çoğumuza göre çarpık ve zihinsel açıdan bir noktada dengesiz olsa bile bu durum eserin muazzam bir gözlemciliğin sonucu olduğu gerçeğini değiştirmemeli. yine de şu var; kitap ne kadar iyi bir gözlemciliğin ürünü olsa bile sade'in tutarsız yorumları gözden kaçmayacak kadar fazla ve düşüncelerinin altında yatan sebepler de pek çok noktada oldukça eleştiriye açık. sade'i pek sevmem ve bir şeyin savunuculuğunu yapmayı sağlayan tutku bende oldukça eksik, belki erken yaşta okumamdan ötürü veya henüz çözemediğim bir sebepten dolayı okuduğum en iyi eserlerden sayıyorum. şöyle ufak bir bilgi eklemekte de fayda var; sade'in bu düşüncelerine karşı yorum getirmekten kaçınanların genel tercihi biraz ad hominem'e başvurmak oluyor bana kalırsa. sade'in yetiştiği şartlar, annesinin dindarlığı ve hatta yanında yetiştiği rahip olan amcası ve işin sonunda tanrının varlığına karşı hiçbir inanç belirtisi göstermeyen sade... bunu daha çok erikson'un kimlik statüleri üzerinden sade'i ters-zıt kimlik olarak değerlendirenler de yok değil. yine de alanım olmadığı için yorum yapmaktan kaçınıyorum açıkçası.



"dini gerekli kılan varlığın masalsı varoluşuna dair senin gülünç sistemlerine inanacak kadar zayıf olsaydım, ona nasıl ibadet etmemi bana öğütlerdin? brahma'nın saçmalıklarındansa konfiçyüs’ün hayallerini benimsememi mi isterdin, yoksa zencilerin büyük yılanına mı tapayım, peruluların yıldızına mı, veyahut musa’nın ordularının tanrısına mı, hangi hıristiyan sapkınlık sence tercih edilebilir? cevabına dikkat et."

"insanın anlaşılmayan şeye inanması tamamen imkânsız çünkü. kavramak ile inanmak arasında dolaysız ilişkiler olmalıdır; kavramak inancın ilk besinidir. anlamanın hiç etkili olmadığı yerde,inanç ölüdür ve bu tür durumlarda inanç sahibi olduğunu ileri sürenler inancı dayatır. "

devamını gör...

800 tanım yazmaya vakti olmayan yazardır. keşke olsaydı.
devamını gör...

bazı başlıkların sol frame'den kaldırılması ile ilgili eleştiri.

başlıkları kaldıran kişi ya da sistem ben değilim ama tahminimi yazmak istedim sadece. öyle sanıyorum ki bu tür başlıklarda ya insanlar birbirleriyle kutuplaşma yaşıyor ya da yönetim ve onun tarafını tutanlarla, eleştiren kişi ve onun tarafını tutanlar arasında bir gerginlik oluyor. insanın olduğu her yerde var olan bu olayı engellemenin pek yolu yok. bir de başlığı tamamen silmemiş olmaları, hareketin eleştiriye tahammülsüzlükten daha farklı bir düşünceyle yapılmış olması ihtimalini akla getiriyor. o yanından da düşünmek gerek sanırım biraz.

bir de -bu kısmı şahsi görüşüm- sözlük sahibi olsam ve bu tür bir şikâyet olsa, benimle irtibata geçilip bunun neden böyle olduğunun sorulmasını, başlık açılmasına tercih ederim. belki alacağınız yanıt sizi ikna etmeye yeterli olur ve başlık açmaya da gerek kalmaz o durumda. bilemiyorum altan... herkes benim gibi düşünmek zorunda değil tabii. her yiğidin yoğurt yiyişi farklı.

kaldırılan başlığın içeriğine gelince; orada black rose ile aynı fikirdeyim. kuralları başından bilerek geldiğimiz bir yerde o kuralların değişmesini istemek, oraya tam da o kurallar nedeniyle gelmiş olanlara haksızlık diye düşünüyorum. şahsen burada olma nedenim tam olarak sözlüğün küfürsüz olması. bunun değişmesini de -en azından kendi adıma- istemem. o yüzden eleştirimizi yaparken ortamın genelini düşünerek yaparsak daha olumlu sonuç alırız gibi görünüyor.

edit: sol frame'den kaldırılan başlığa tekrar baktım ve #sözlük kategorisinde olduğunu gördüm. arkadaşlar, bu kategorideki başlıklar sol frame'de yer almıyor. geçen sözlük radyosu başlığına yazdım, başlık görünmedi. oysa sadece program önerisi yapmıştım. yani kategorisi nedeniyle otomatik olarak gelmiyor sol tarafa. bunu da bilgi olarak eklemek istedim buraya.
devamını gör...

halk arasında erken yaşlanma hastalığı olarak bilinen hastalık, kişinin hızlı bir şekilde yaşlanmasına neden olur. nadir ve ölümcül olan bir genetik hastalıktır. rahatsızlığın farklı varyasyonları vardır, fakat klasik tipi hutchinson-gilford progeria sendromu (hgps) olarak isimlendirilir. bu tip, hastalığı ingiltere'de ilk defa tanımlayan dr. jonathan hutchinson ve dr. hastings gilford'un adıyla anılmaktadır.

erken yaşlanma hastalığından kişinin spesifik bir geninde bulunan tek bir hata sorumludur. bu hata progerin veya lamin a olarak adlandırılan gende yer alır ve anormal bir protein oluşumuna sebep olur. doku ve organları oluşturan hücreler, progerin adı verilen bu anormal proteini kullandıkları zaman, daha hızlı ve kolay parçalanan bir özelliğe bürünür. ve böylece progerin geni erken yaşlanma hastası çocuğun birçok hücresinde hızlı bir yaşlanmaya sebep olur.

atardamarlarda erken yaşlardan itibaren meydana gelen sertleşme (ateroskleroz) gelişimi sebebiyle erken yaşlanma hastalığı ile dünyaya gelen çocukların çoğunluğu ne yazık ki 14 yaşını doldurmadan hayatını kaybetmektedir. hastalık her iki cinsiyette ve bütün ırklarda hiçbir ayrım gözetmeksizin, eşit oranda görülmektedir. dünya üzerindeki her 4 milyon kişiden yaklaşık olarak 1'i bu hastalıkla dünyaya gelir.

kafa çapları ve gözlerin normalden büyük olması, alt çenenin küçük olması, yavaş ve anormal diş gelişimin olması, kırışmış çökmüş veya dar bir yüz yapıları olması çocuklarda görülen ilk belirtilerden birkaçıdır. doğduklarında sağlıklı görünseler bile zamanla (10 ila 24 ay) bu belirtiler baş göstermeye başlar.

bu hastalık çoğunlukla kalıtımsal değildir, bu nedenle çocuğa ebeveynlerinden aktarılmaz diyebiliriz. bununla birlikte ailede progeria olan bir çocuk varsa, durumun yineleme olasılığı %2 - 3 oranına çıkar. hasta çocukların ebeveynlerinde herhangi bir belirti görülmese bile mutasyonlu gen bulunabilir. genetik test yapılarak ebeveynin hastalıkla bağlantılı mutasyona sahip olup olmadığını bilgisine ulaşılabilmektedir.

progerianın ne yazık ki bilinen kesin bir tedavisi yoktur fakat; bulunan tedavi, hastanın belirtilerini kontrol altına almak için yapılır. lonafarnib adı verilen bir ilaç, ortalama 14 yıllık ömür beklentisini 1,6 yıl kadar uzatabilmektedir.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim