normal sözlük yazarlarının en yaşlı özelliği
“bizim zamanımızda..” diye başlıyorum anlatmaya.*
devamını gör...
şişman kediler
efendim kendilerinin dötleri kocamandır, biraz aksidirler ama sırnaşık olanları da vardır. bu şişkoluk en çok tekirlere yakışır, kafaları da kocaman olursa tadından yenmez. (olsa da sevsek)
devamını gör...
durduk yere insanın aklına gelen replikler
devamını gör...
bir erkeğin en tatlı olduğu an
sevdiğine bağlılık gösterdiği andır
devamını gör...
zina yeniden suç olarak ceza kanununa girebilir
senelerdir bize yaptıklarınız da zinaya girmiyor mu.
devamını gör...
ormanları kim yakmış saçmalığı
kimin yaktığını bilmem ama kimin söndürtmediği apaçık. en sonunda ülkeyi pek bayıldıkları arapların lanet ülkesi misali çöl yapacak soysuzlar. buradan malum* ve yalamalarına en sövgülü dileklerimle...
devamını gör...
10 kasım
saygın bir kişilik sahibi olan, idealist lider atatürk'ün vefat tarihidir. saygıyla anıyoruz.
devamını gör...
aynı evde yaşıyormuş gibi entryler
çekmecedeki çikolatayı kim yedi ?
devamını gör...
sonradan asyalı olunabilir mi sorunsalı
estetik cerrahi ciddi bir sektör olmuş durumda.
birkaç sene içinde her şey mümkün olabilir diye düşünüyorum.
birkaç sene içinde her şey mümkün olabilir diye düşünüyorum.
devamını gör...
fleabag
yaratıcısı ve başrolü phoebe waller-bridge olan güncel iki sezonu olan trajikomik bir dizidir. kara mizahı ve absürt komedisiyle herkese hitap etmeyebilir. alışılmadık tarzıyla ilk bölümler tuhaf gelse de alıştığınızda fazlasıyla kendine bağlıyor. başrolün sürekli kameraya bakarak aklından geçenleri söylemesi ya da hiçbir şey söylemese bile yüz ifadesiyle duyguyu izleyiciye çok güzel geçirdiğini düşünüyorum.
dizi hayatında yolunda gitmeyen birçok problemle mücadele ederken tek başına ayakta durmaya çalışan bir kadının hikayesini anlatıyor. başrol aslında birçoğumuz gibi hayatında büyük hatalar yapmış, bu hataların bedelini bir şekilde ödemeye devam eden, kayıplar yaşamış bir kadın.
yakın zamanda annesini kaybetmiş, en yakın ve tek arkadaşı kendi hatası yüzünden canına kıymış, babası ölmeden önce annenin öğrencisi olan şirret bir kadınla birlikte, kendisine hiç benzemeyen ablasıyla olan ilişkisi çok kötü olan bu kadının bütün bunlarla başa çıkma yöntemi ise hayatı bütünüyle dalgaya almaktır.
bütün bunlarla nasıl başa çıkacağını, bundan sonrasında hayatıyla ne yapacağını bilmiyor. bu yüzden kendisini oradan oraya savrulurken görüyoruz, özellikle de ikili ilişkilerde. içerisinde bulunduğu durumlara olan tavırları, düşünceleri ile sık sık sizi güldüren hayatı tiye almış bu kadının zaman zaman kaçmaya çalışıp kaçamadığı bastırdığı iç dünyasına da tanık oluruz. komedi olarak başlayan dizimiz altında çok daha derin bir hikayesi olan trajikomediye doğru kayar. tarzı oldukça bize farklı gelse de yaşadıkları, hissettikleri ile kendisini giderek kendimize yakın hissetmeye başlıyoruz. hikayeler farklı olsa bile yaşadıklarıyla baş etme şekli, çoğunlukla baş edememesi, hatta daha çok batırması, kendiyle hayatıyla ne yapacağını şaşırması, buna rağmen bir şekilde ayakta durmaya çalışması tanıdık geliyordur belki de. hepimiz biraz böyle değil miyiz en nihayetinde. bütün bunları yaşamış olmanın kendisine en güzel getirisi ise her şeyin mizahi bir tarafını görebilmesi. bu yüzden ki dizi boyunca onunla beraber gülüyor, onunla beraber üzülüyoruz.
3 yıl sonra gelen ikinci sezonunda ise başrolümüzü bir aşkın içerisinde görüyoruz. karakterin absürtlüğü, aşık olduğu kişinin absürtlüğü ile birleşince ortaya çıkan hikaye de eğlenceli oluyor. kısacası başarılı bulduğum, izlerken keyif aldığım bir yapım. yakın zamanda olmasa da ilerleyen senelerde 3.sezon gelmesini umuyorum.
dizi hayatında yolunda gitmeyen birçok problemle mücadele ederken tek başına ayakta durmaya çalışan bir kadının hikayesini anlatıyor. başrol aslında birçoğumuz gibi hayatında büyük hatalar yapmış, bu hataların bedelini bir şekilde ödemeye devam eden, kayıplar yaşamış bir kadın.
yakın zamanda annesini kaybetmiş, en yakın ve tek arkadaşı kendi hatası yüzünden canına kıymış, babası ölmeden önce annenin öğrencisi olan şirret bir kadınla birlikte, kendisine hiç benzemeyen ablasıyla olan ilişkisi çok kötü olan bu kadının bütün bunlarla başa çıkma yöntemi ise hayatı bütünüyle dalgaya almaktır.
bütün bunlarla nasıl başa çıkacağını, bundan sonrasında hayatıyla ne yapacağını bilmiyor. bu yüzden kendisini oradan oraya savrulurken görüyoruz, özellikle de ikili ilişkilerde. içerisinde bulunduğu durumlara olan tavırları, düşünceleri ile sık sık sizi güldüren hayatı tiye almış bu kadının zaman zaman kaçmaya çalışıp kaçamadığı bastırdığı iç dünyasına da tanık oluruz. komedi olarak başlayan dizimiz altında çok daha derin bir hikayesi olan trajikomediye doğru kayar. tarzı oldukça bize farklı gelse de yaşadıkları, hissettikleri ile kendisini giderek kendimize yakın hissetmeye başlıyoruz. hikayeler farklı olsa bile yaşadıklarıyla baş etme şekli, çoğunlukla baş edememesi, hatta daha çok batırması, kendiyle hayatıyla ne yapacağını şaşırması, buna rağmen bir şekilde ayakta durmaya çalışması tanıdık geliyordur belki de. hepimiz biraz böyle değil miyiz en nihayetinde. bütün bunları yaşamış olmanın kendisine en güzel getirisi ise her şeyin mizahi bir tarafını görebilmesi. bu yüzden ki dizi boyunca onunla beraber gülüyor, onunla beraber üzülüyoruz.
3 yıl sonra gelen ikinci sezonunda ise başrolümüzü bir aşkın içerisinde görüyoruz. karakterin absürtlüğü, aşık olduğu kişinin absürtlüğü ile birleşince ortaya çıkan hikaye de eğlenceli oluyor. kısacası başarılı bulduğum, izlerken keyif aldığım bir yapım. yakın zamanda olmasa da ilerleyen senelerde 3.sezon gelmesini umuyorum.
devamını gör...
10 ocak 2021 normal sözlük tanım rekoru
kalite düşmediği sürece iyi olan gelişmedir.
devamını gör...
yüzüklerin efendisi kim sorunsalı
en fazla karatı parmağında taşıyan değil miydi???*
devamını gör...
günün sözü
sahip çıkamadığınız her değere,başka biri sahip çıktığında; yalayın diye yaratıldı avuç içleri.
küçük iskender
küçük iskender
devamını gör...
normal sözlük aşık atışması
biz seni unutalı çok oldu
bak yerin çoktan doldu
sen gidince sanma ki
arkandan gözlerim doldu
bak yerin çoktan doldu
sen gidince sanma ki
arkandan gözlerim doldu
devamını gör...
tansu çiller
türkiye'nin ilk kadın başbakanıdır. türkiye'nin en kötü yöneticilerinden biridir.
devamını gör...
the matrix
gelmiş geçmiş en etkileyici filmdir. en iyi filmler konuşurken matrix'in sıralamaya alınması haksızlıktır, daima yeri 1'dir. 100 kere de izleseniz her izleyişinizde "oha, bu böyleymiş lan" dersiniz, yeni bir şey keşfedersiniz.
filmin felsefi ana fikri için herkes benzer şeyler yazdığı için ben başka bir açısından özetlemek isterim:
diyelim ki 3 arkadaş takılıyorsunuz, bir anda kozmik bir portalın içinden robotlar çıkıp geliyor, insana estetik ve sentetik olarak birebir benzeyen bir robotu gelip yanınızdaki koltuğa oturtuyorlar, ve size diyorlar ki,
"bakın kardeşler, biz geldik, bir deney yapacağız, şimdi bu robotu komple insanmış gibi programlayacağız, 27 yaşındaki bir insanmışçasına 27 senelik hatıra yükleyeceğiz, doğma anne baba okul şu bu, işte sizi de 12 senelik arkadaşı sanacağı şekilde anıları da olacak" deyip robotu kurup gittiler, diyelim.
robot çalışmaya başladığı anda zınk diye sizinle direkt takılan, kendini insan zanneden, 27 senedir kendini yaşıyor zanneden, okul arkadaşları olan, doğum günlerini kutlamış şekilde hiçbir şeyin farkında olmaksızın dümdüz yaşama başlayacaktır.
buraya kadar kopmadan açıkladığımı varsayarak şimdi bu yazıyı okuyan size sorum şu, bir takım kozmik bir şeylerin ya da her neyse işte, gelip, sizi kurup, hatırları yükleyip, çalıştırıp gitmediğini nereden bilebilirsiniz, nasıl bilebilirsiniz?
işte, matrix'i izledikten sonra bu soruya gerçekçi ve tatminkar bir cevap aramaya başlamanız gerekir, bu sorunun varlığından bile haberdar olmayan milyonlarcasına selam etmiştir matrix. cevabı bulup işin içinden çıkan varsa, bana da anlatsın. bırakın yapay zekayı, savaşları, robotları vesaire, o konuları geçelim.. matrix'in olayı budur.
filmin felsefi ana fikri için herkes benzer şeyler yazdığı için ben başka bir açısından özetlemek isterim:
diyelim ki 3 arkadaş takılıyorsunuz, bir anda kozmik bir portalın içinden robotlar çıkıp geliyor, insana estetik ve sentetik olarak birebir benzeyen bir robotu gelip yanınızdaki koltuğa oturtuyorlar, ve size diyorlar ki,
"bakın kardeşler, biz geldik, bir deney yapacağız, şimdi bu robotu komple insanmış gibi programlayacağız, 27 yaşındaki bir insanmışçasına 27 senelik hatıra yükleyeceğiz, doğma anne baba okul şu bu, işte sizi de 12 senelik arkadaşı sanacağı şekilde anıları da olacak" deyip robotu kurup gittiler, diyelim.
robot çalışmaya başladığı anda zınk diye sizinle direkt takılan, kendini insan zanneden, 27 senedir kendini yaşıyor zanneden, okul arkadaşları olan, doğum günlerini kutlamış şekilde hiçbir şeyin farkında olmaksızın dümdüz yaşama başlayacaktır.
buraya kadar kopmadan açıkladığımı varsayarak şimdi bu yazıyı okuyan size sorum şu, bir takım kozmik bir şeylerin ya da her neyse işte, gelip, sizi kurup, hatırları yükleyip, çalıştırıp gitmediğini nereden bilebilirsiniz, nasıl bilebilirsiniz?
işte, matrix'i izledikten sonra bu soruya gerçekçi ve tatminkar bir cevap aramaya başlamanız gerekir, bu sorunun varlığından bile haberdar olmayan milyonlarcasına selam etmiştir matrix. cevabı bulup işin içinden çıkan varsa, bana da anlatsın. bırakın yapay zekayı, savaşları, robotları vesaire, o konuları geçelim.. matrix'in olayı budur.
devamını gör...
erkek adam ev işi yapar mı sorunsalı
insan ev işi yapmalı..
aksi halde pis insan olunuyor..
seçim sizin..
aksi halde pis insan olunuyor..
seçim sizin..
devamını gör...
tek başına yapılınca daha çok keyif veren şeyler
boş ve uzun bir yolda araç sürmektir.
kar yağarken koşuya çıkmaktır.
kampüs çimlerinde ders beklerken uyuklamaktır.
bazen bir sigara yakmaktır.
kar yağarken koşuya çıkmaktır.
kampüs çimlerinde ders beklerken uyuklamaktır.
bazen bir sigara yakmaktır.
devamını gör...
yazarların itiraf köşesi
bazen kapağında 5. sınıf fotom ve altında bu günlüğü izinsiz okumayın yazılı günlüğümu üzerinden 10 sene geçmesine rağmen açar okur, şimdiki halimden de notlar alarak o küçük halime duygulanıp aglarim. sanki beraber oturmusuz ben okuyorum o küçük kiz beni dinliyor. hemen yanı basimda beni izliyor. her sayfada o küçük beni tekrar tekrar severim. yazdığım bazı cümlelerde gerçekten kocaman olmama rağmen hala çocuk gibi ağlarım. muhtemelen bir 10 sene sonra da o küçük benle birlikte oturup o günlüğü gözlerim dolu dolu okuyacagim. değişik bir terapi.
devamını gör...
güzel erkek isimleri
barış
devamını gör...