başta uyumaya çalışır, baktı ki olmuyor bir sinirle kalkar ve yemek yer. sonra mutlu olur. mutlu olmazsa öylece oturur.
yoo, kendimi anlatmadım*.
devamını gör...

bana anketçilerden gına geldi. ben de yapıyorum ama 10 tanımımın 10'u da anket değil. akışta ilk 5 başlık neredeyse her zaman anket başlığı oluyor.
devamını gör...

nerde kalmıştık, hayat futbola fena halde benzer. futbol şahsi beceri gerektirir ama, aslında toplu oynanan yani insanların bir takım halinde oynadıkları bir oyundur. hayat da öyle değil mi? istediğin kadar yetenekli ol, iyi bir takımın yoksa kaybedersin.evet, kaybedersin.

şimdi derin bir nefes alıp sigarama uzandım bu tanımı yazmaya başlamadan önce. çünkü futbol ile ilgili bir tanım yazmak üzereyim. yukarıda eğdiğim alıntı dar alanda kısa paslaşmalar filminden. ve bu alıntı hayat ve futbol konusunda ben ne düşünüyorsam bire bir onu anlatıyor. size de futbolun asla sadece futbol olmadığını anlatamam gerek. özellikler de birinize.

futbola terlemiş adamların yuvarlak bir topun peşinde koşup durduğu ve bir buçuk saat kadar süren gürültülü bir kolektif etkinlik olarak bakmayı bırakmamız gerek. çünkü futbol o kadar basit bir oyun değildir. futbol oynayana da izleyene de çok şey öğretir. bana öğretti.

bill shankly çok haklıydı: futbol bir ölüm-kalım meselesi değildir. ondan çok daha önemlidir. ortaokulun son senesinde babamın tayini çıktığında çok doğudaki şehirden daha batıya doğru geldiğimizde sudan çıkmış balıktan hallice bir durum içinde idim. kendi memleketime gelmiş olmama rağmen çok yabancı bir kültürdü bu. çocukluğum başka bir şehirde kalmıştı. bu okuldaki anılar ben gelmeden yaşanmış ve birikmişti. herkesin güldüğü bir kelimenin yüklendiği anlamlar bana çok yabancıydı. sınıf arkadaşlarıma komik gelen bir sözcüğün anısı bende yoktu mesela. ve kendimi kabul ettirmem çok zor görünüyordu bu insanlara. ilk derslerde sessizce oturdum. ilk günlerde sessizce oturdum. ilk hafta sessizce oturdum. sonra bir gün sınıftakilerden biri beni sınıf maçına davet etti. adam eksikti, oynar mıydım? oynardım. o ilk maçta çok iyi oynadım. kimse benden daha hızlı değildi. sağ bekten iki kere topla çıkıp gol atınca takım arkadaşlarım - bu gollerden sonra arkadaş olmuştuk- koşup bana sarıldılar. artık sessiz çocuk değildim. sınıf takımının sağ beki olmuştum ve futbol benim için bir topluluğa kabul edilme köprüsü olmuştu. ve bu benim için belki de ölüm ile kalım arasındaki geçiş anıydı. belki de değildi.

ben çok iyi futbol oynardım. hala da oynarım. cuma geceleri 11-12 halı saha maçına beklerim. gelip izleyebilir bana inanmayanlar. en büyük hayalim futbolcu olmaktı bir dönem. olmadı tabii ki. ama denedim en azından. ve çok şey öğrendim bu oyundan. savunmadaki arkadaşının arkaya kaçırdığı rakip oyuncu için canını dişine takarak kademe yapmak ve atağı savuşturunca takım arkadaşının minnettar bakışını görmek ne güzel şeydir. hayatta da böyle olmayı öğrendim o zaman. sevdiğim bir insanın hataları için ona kızmak yerine o hatayı gücüm yettiğince telafi etmeyi öğrendim mesela.

bizden çok güçlü takımlara karşı mücadele ettik amatörde oynarken. dandik soyunma odasından çıkarken kaleciye destek vermek en güzel anlardan biri olurdu. ya da aleyhimizde penaltı çalındığında kalecinin penaltı anındaki endişesini tüm takım olarak paylaşmak. zorluklarla takım olarak mücadele etmek ve her türlü sonucu birlikte kabul etmek. gerekirse sarılıp ağlamak, gerekirse anlamsızca bağıra çağıra sevinmek. gerçek hayatta olduğu gibi tıpkı.

daha on altı yaşındayken georghe hagi’nin bir sene boyunca idmanlarda sadece sağ ayağını kullandığını okuyunca takım arkadaşımla birlikte bir sene boyunca sadece sol ayaklarımızı kullandık geliştirmek için. tıpkı hagi gibi. ve ben zamanla sol açık oynamaya başladım. hala da sol açık oynarım. solda olmak güzel benim için. ama siyaset yapmaya niyetim yok, bugün çokça yaptım zaten. ve hagi’den de şunu öğrenmiş oldum hayata dair: zayıf yönlerimiz olabilir ama çalışarak ve sabırlı olursak bu yönleri güçlendirebiliriz. şu an o muhteşem sol ayağımla jeneriklik goller atabiliyorum. ve hayatta da eksik bulduğum yönlerimi geliştirmek için uğraşıyorum.

hiçbir zaman çok güçlü takımlarda oynamadığım için mağlubiyeti en iyi ben bilirim. ama her mağlubiyetten sonra ayağa kalkmayı öğretti futbol bana. yenildikçe çoğalmayı öğrendim. hayatta kaç yenilgi varsa tattım ama dimdik ayakta olmayı başardım. ben en büyük rakibinden altı gol yemiş bir takımın taraftarıyım ama gocunmuyorum. bu yenilgi de bana çok şey öğretti hayatımdaki her yenilgi gibi. ayrıca bizim uefa kupamız var!

rakibe saygı duymayı öğrendim futboldan. şu sıralar bunu pek göremeyiz sahalarda belki ama çok önemlidir bu. insanlarla rekabet halinde olmak onlardan nefret etmeyi gerektirmez. rekabet güzeldir eğer içinde nefret yoksa. hayatım boyunca rekabetçi bir insan oldum ben, hep kazanmak istedim. hala da isterim ama kazanmak için birilerini ezmenin gerekli olmadığını anladım. elimden gelenin en iyisini yapmak benim için yeterli geldi. hak ettiğimden fazlasını istememeyi, hak ettiğimden daha azına razı gelmemeyi ve bunları yaparken de insanlara saygı duyabileceğimi öğrendim. futbol güzeldir bu yüzden. maçtan sonra rakip oyuncu ile forma değiştirmek gibi bir rekabet sonrası yaşadım hayatım boyunca başarılı olmaya çalıştığım her alanda.

taraftar olmayı da sevdim ben. tribünde çocukluk aşkımı bağıra çağıra desteklerken hiç tanımadığım insanlara sarılmanın güzelliğin yaşadım. sneijder’in bir sağa bir sola yolladığı füzelerden sonra sarıldığım o abiyi daha sonra gördüğümde oturup bir çay içmişliğimiz bile oldu. her deplasmanda aynı insanlarla karşılaşıp bir süre sonra birbirimizi arar olduk tribünlerde. futbolun içinde dostluk vardır. ben çok dost kazandım tribünde. aynı şeyi tutkuyla sevmenin hayata tutunmanın bir başka yolu olduğunu öğrendim. sevginin çok güçlü bir duygu olduğunu öğrendim futbol sayesinde.

futbol fena halde hayata benzedi benim için. senin için de öyle olsun. en azından bir yere kadar. ofsaytı bilmen gerekmez sen sadece ben sol kanattan savunma arkasına sızarken araya derinlemesine paslar at yeter. kalede gözlerinden öptüğüm taffarel olsa bile fark etmez. ben bu maçı alacağıma çok inandım. o golü öyle ya da böyle atacağım. zor olacak belki ama bu maç bizim olacak!
devamını gör...

tanımam etmem. yazdıkları da beni alakadar etmez ama nasıl ki ölen adamın arkasından konuşulmazsa giden adamın arkasından da konuşulmaz. kendisi buradayken yüzüne söyleseydiniz.

linç kültürü sevdalıları sizi.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

her istediğini yapın, her istediğini alın alın sevgili dostlar. dışarı da salmayın öcüler kapar diye yalnız bakkala da yollamayın. ileri de nur topu gibi bir özgüvensiz, millete muhtaç yetişkin bir evlat sahibi olun. ama kontrollü sorumluluk vermek diye bir şey var. bunu araştırın uygulayın, birey olduğunu hissettirin, bir şey isteyip tepindiğinde kendisine hedef koyun ve ileride arkanıza yaslanıp eseriniz ile evladınız ile gururdan gurura akın.
devamını gör...

dönence-barış manço
devamını gör...

en sonunda patlayacak olan insandır. tüm hisleri bastırılmaktan kaybolmuş içi karanlık birine dönüşür. içimde tuttuğu onca şey ve tepkileri öfke olarak çıkar içinden.
devamını gör...

peki
devamını gör...

ayyy ne kasmışsınız be.
şunun şurasında bir yüz sene sonra arap masal kitabı olacak.
ne tanrılar gördü bu dünya...
devamını gör...

(bkz: meydan larousse)
devamını gör...

mantıklı olan bir karar.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

engellemek için bir sebebi olmayan yazardır.

okuyup geçen yazardır.
devamını gör...

giyim kuşamı eski yıpranmış ve yırtık olabilir ama biraz temiz olmaya çalışması dahi kendine ve muhatabına saygı duyduğunu gösterir,bir de dakik olmak.
en az 15 dakika önce söz verdiğiniz yerde olun dakik olmak insani nezakettir.
devamını gör...

toplumun tamamına yansıyan sosyal eşitlik temeline dayalı, çağdaş, insani değerlere uygun, işleyen bir adalet sistemi.
nüfusla orantılı olarak büyüyen, sürdürülebilir, stabil bir ekonomi.
bu ikisi sorunsuz işlediğinde kalan her şey yerli yerine oturur.
devamını gör...

dizlerime sürekli yel vuruyor. her yer kapalı fakat benim dizlerim hep üşüyor.
sırtımda da hep bir yelek.
arkadaşlarıma 'varınca ara emi' diyorum.*
çocuklara, yaşlılara sürekli çorap kontrolü yapıyorum. giymemişlerse 'bak işte sonra oram ağrıyor buram ağrıyor diyorsunuz' diyorum. *
'atlet giy atlet gezme öyle cıbıl cıbıl' diyerek çocukları kendimden soğutuyorum.
çocuk görünce hemen bakkala gönderesim geliyor.
hayır efendim market değil bilakis bakkal. 'mahalle esnafı kazansın olur mu öyle? siz marketten alış veriş yaparsınız, cenazenize bakkal gelir' geyiği yapıyorum.
ay ben de çok fenaymışım ya bildiğin bir ayağım çukurda vah vah. *
biraz daha var ama yazmaya utanıyorum. idare edi verin kuzucuklarım. *
devamını gör...

yarayla alay eder, yaralanmamış olan.
devamını gör...

türk gençliğinin sana o kadar ihtiyacı var ki... arıyoruz seni...
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim