interstitial fluid (dokular ve hücreler arası sıvı) kökenli, kan plazmasına benzeyen (kanın sıvı kısmı), kendine özel tek yönlü sirkülasyonu olan hede.

şimdi sevgili dostlar, bütün dokularımızda hücreler arasında bir miktar sıvı bulunur. bu sıvıya (su aslında. bildiğimiz su) kandan besinler, oksijen, hücreler için gerekli olan bütün iyi ve güzel şeyler geçer. hücreler de bu besinleri kullanır, oksijeni alır yakar, çöpünü püsürünü evinin önündeki bu sıvıya boşaltır. şeklen gösterirsem daha anlaşılır olabilir
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

intracellular fluid (icf) olarak gösterilen şeye takılmayın. o hücrenin sitoplazması. o da sıvı, ama işimiz şu an onunla değil. hazır bu kadar sıvıdan bahsetmişken hemen bir soru sorayım. sıvıların ortak özelliği nedir? akmaları değil mi. kan nasıl ki akıyorsa bu interstitial fluid de akar. aktığı yer de lenfatik sistem. lenfatik sistem de böyle bir şey
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

aynı dolaşım sistemi gibi lenf sistemi de damarlardan oluşur. gerçi dolaşım sisteminde (dolaşım sistemi dediğim şey kan dolaşımı) temelde iki tip damar olmasına rağmen (arter ve ven) lenfatik sistemde sadece venöz yapılar var. tek yönlü dolaşım olduğu için de damarların uçları küt, yani kapalı. o da şöyle bir yapı
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

gelelim şimdi benzerliklere farklara. bakınız arteryel dolaşımda kan, kalbin pompa gücünü kullanaraktan hayvan gibi basınçla ve hızla çıkış yapar ve gideceği yere hızlıca gider. ayrıca arter çapı kocamandır, geniştir, otoyol gibidir, kan uçtukça uçar. sonra o arterler yavaş yavaş daralır, duble yola dönüşür, daraldıkça daralır, ana caddeye dönüşür, daha da daralır, mahalle aralarındaki sokaklara dönüşür, daha da daralır, bir arabanın zar zor geçeceği fatih sokaklarına döner en son.

işte bu daracık haline kapiller damarlar adı veriliyor, yani kılcal damarlar. kılcal damarların bir ucu arteryel (kanın temiz, oksijenli, bol besinli vs olduğu ve daha hızlı/basınçlı olduğu uç) iken diğer ucunda co2 konsantrasyonunun arttığını, kan akış hızının minimuma indikten sonra biraz daha hızlandığını ama diğer uçtaki kadar hızlı olmadığını, toksik/metabolik ürünlerin arttığını ve koyulaştığını görüyoruz; ki biz bu uca venöz uç diyoruz. sonra bu daracık venöz uç fatih sokaklarından ana caddeye, ana caddeden duble yola, yer yer otoyola kadar genişliyor fakat arter ile ven arasında yapısal olarak da şöyle bir şey var: arter kalbin pompa basıncını kullanırken vende böyle bir güç yok. kan kapiller damarların ortasında durma noktasına geldiğinde bunu tekrar harekete geçirecek bir güç yok ne yazık ki.

duran arabayı hiçbir güç kullanmadan tekrar hızlandıracak yöntemi keşfetmek gibi bişey bu. ki bunu yaparsanız nobel ödülünüz benden. samimi söylüyorum. çığır açarsınız, fosil yakıta bağımlılığı bitirirsiniz. ne fosil yakıtı, komple yakıta bağımlılığı bitirirsiniz. açlık biter, hiv'e çare bulunur, savaşlar durur, insanlık uzaya çıkar vs vs *.

efendim bu venöz damarlarda (hala kan dolaşımındayım bakın) küçük kapakçıklar bulunur. valf diyoruz biz bunlara (ing. valve) şöyle görünürler
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

kalbin pompa gücü olmadığı için kol bacak gibi organlardaki kas gücü kullanılır buradaki kanın dolaşımı tamamlayıp kalbe tekrar dönmesi için. şöyle ki, yürüdükçe falan kolumuzu bacağımızı hareket ettirdikçe kaslar kasılır ve valfler açılır. böylece kan bir sonraki bölmeye ittirilir, kaslar gevşediğinde valfler kapanır ve kanın geri akması engellenir.

lenf damarları da aynı bu mantıkla çalışır. valfleri vardır, kasların hareketine göre ittirilerek taşınım sağlanır (taşınım diyorum çünkü dolaşımdan bahsedemeyiz şu durumda. tek yönlü bir gidiş var).

pekiiiii, lenfatik sistemde ne dolaşıyor anlattım, içinde neler bulunur ondan daha detaylı bahsedeyim biraz. bir kere yediğiniz içtiğiniz her şeyin yağı bu lenf yoluyla emilir ve dolaşıma taşınır. o cepte olsun. onun dışında daha moleküler düzeyde bakarsak hücrenin ürettiği her şey lenfe geçer, bu da lenfatik taşınımla ilgili draining lenf düğümüne taşınır.

şöyle anlatayım: dokuyu bir mahalle düşünün, doku içindeki her hücreyi de birbirinden farklı evler düşünün. her evin yediği içtiği şeyler, yaşayan kişi sayısı gibi parametreler benzer olsun. bu evler ürettiği çöpleri de evlerinin önüne koyuyor diye düşünün. çöp kamyonu gelip alıp götürüyor, belirli noktalarda bu çöpler ayrıştırılıyor, kim ne yemiş ne almış bakılıyor olsun. işte çöp kamyonu buradaki lenfatik sistem. götürüp ayrıştırma yaptığı yer de lenf düğümü. her mahalle, her doku, her hücre topluluğu böylece sürekli monitörize ediliyor, düzgün çalışıyorlar mı kontrol edilmiş oluyorlar.

lenfin bize sağladığı bir başka özellik de şu: bu mahallemize bir göçmen geldi diyelim. millet verip ırkçılık yapmak istemiyorum, o yüzden marslı diyelim. marslı göçmen ailemiz kendi kültürü gereği mahallede yenen yemeklerden farklı şeyler yiyor, çok değişik şeyler yapıyor, evinden sürekli ah uh sesl- ehm o başka hikaye. mekanik bir trrrrrr sesi geliyor olsun mesela. bir para sayma makinesine benzesin bu ses. meğersem marslı ailemiz kalpazanmış, allah allah şu işe bakın ki mahalle kuralları gereği kalpazanlık da yasakmış. bu bilgiyi de ilgili çöp ayrıştırma birimlerine taşır lenf (yani şimdi bunun nasıl taşınacağını açıklamak zor ama örnek sonuçta bu. patojene ait yabancı antijenin taşınmasını anlatmaya çalışıyorum). ilgili çöp ayrıştırma istasyonlarında bu marslının farklı olduğu, yasal olmayan işlere bulaştığı ve olası mahalleyi ele geçirme planları deşifre edilir ve polis birimleri (bağışıklık hücreleri) mahalleye sevk edilir. biz immunologlar bu olaya inflamasyon diyoruz. bir gece şafak operasyonuyla alıverirler içeri valla.

sadece dışarıdan gelen marslıları değil, kendi mahalle sakinlerimizden marslıya dönüşenleri de tespit eder lenf. daha doğrusu işaretleri taşır, polislere haber verir. bazen de öyle bir durum olur ki marslılık işine giren mahalle sakinlerimiz kendileri bu lenf yoluna atlar, ayrıştırma birimine gider. intihar gibi geliyor kulağa değil mi, ama değil. bu ayrıştırma merkezindeki görevlileri rüşvetle, şantajla, türlü yöntemlerle susturup yoluna devam eder, böylece ana dolaşıma (kan dolaşımı) katılır. dolanır dolanır dolanır, bambaşka bir mahalleye yerleşir, orada da çoğalır, milleti kendine benzetir. buna da metastaz diyoruz.

buyucu ile sağlık101 köşemizin bugünlük sonu. bir sonraki konumuz lenf düğümü olacak.

p.s. bu entryde yardımlarını esirgemeyen cassiopeia bebişime teşekkürler şelale *
devamını gör...

yetişkinlerde azot dengesini sağlar; bebeklerde ise büyüme gibi bir çok işlevi olan esansiyel* bir amino asittir.
devamını gör...

siz sussanıza artık. troll olacağım diye saçmalıyorsunuz.
devamını gör...

kafasının içinde yaşayanlar.
devamını gör...

ilk sezonunu keyif alarak izleyip sonra devam etmediğim başarılı dizidir.
neden devam etmedim bilmiyorum.
dijital platformların birinde varsa devam edebilirim sanırım çünkü güzeldi.
devamını gör...

babasına -küçük bir çocukken çok korktuğu bir objeyi sürekli salonda piyanonun üzerine koyduğu için- içine ejekülasyon yaptığı bir kutuyu hediye eden ve salonun orta yerine pisleyen sürrealist ressam. walt disney ile ortaklaşa hazırladıkları destino adlı, ödüllü kısa metraj anime izlenmeye değer. un chien anadolu (bir endülüs köpeği, 1929) çok güzel. meraklılarına tavsiye ederim.
devamını gör...

insan kendini anlayamıyor bir başkası nasıl anlasın ki. en iyisi değer verilen kişilerin anlaşılmazlıklarıyla birlikte birbirlerini tolere etmeleri.
devamını gör...

protein sindiriminin başladığı ve besinlerin geçici olarak depo edildiği, hem kimyasal hem de mekanik sindirimin gerçekleştiği organımızdır.

yapısal olarak içten dışa doğru mukoza, düz kas ve bağ doku tabakası bulunur, dış kısmı periton adı verilen zar ile örtülüdür,
midenin yemek borusuna bağlı olan kapakçıklı kısmına kardia, ince bağırsağa bağlandığı kapakçıklı kısma ise pilor denir.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
midenin çalışması:
besin mideye geldiğinde mide vagus siniri tarafından uyarılır ve mide, mide öz suyunun salgılanması için kana gastrin hormonu salgılar, kanla taşınan gastrin hormonu mide bezlerine etki ederek(sindirim enzimlerini salgılayan hücrelerinin uyarılması) mide öz suyu salgılanır. mide öz suyunun içinde pasif bir enzim olan pepsinojen, hcl, su ve mukus bulunur. farklı hücreler tarafından salgılanan pepsinojen ve hcl ilk olarak midenin boşluğunda karşılaşırlar ve inaktif olan pepsinojen enzimi hcl ile birlikte aktif bir enzim olan pepsine dönüşür. pepsinojen ve hcl'nin farklı hücreler tarafından salgılanarak aynı güzergahtan gelmemesinin sebebi ise pepsinojenin pepsine dönerek mideye kadar gittiği süre boyunca diğer dokulara tahribata yol açmasını önlemektir.

peki bu aktivatör olan hcl'nin başka görevi var mıdır? var.
midenin asitliğini arttırır ve asidik özelliğiyle asite karşı dayanaksız mikropları yokederek antiseptik bir özelliğe sahiptir.
hcl'nin asidik özelliğinden midenin zarar görmemesi için mide öz suyunun içerisinde bulunan mukuslar ise midenin zarar görmesini engeller, ayrı yeten midenin iç yüzeyinde örtülü bir yapıda olarak bulunan mukus tabakası birkaç günde kendini yenileme özelliğine sahiptir.

midenin sindirimine geri dönecek olursak; pepsin enzimi ve su ile birlikte hidrolize uğrayan proteinlerin peptit bağlarını kopartarak proteinleri polipeptitlere(pepton) parçalanır. önemli bir husus olarak da proteinler midede polipeptitlere kadar parçalanır, proteinlerin amino asitlere kadar parçalandığı yer ince bağırsaktır ve midede karbonhidrat ve yağ sindirimi görülmez. midede sindirilen besinler kimus adı verilen asidik bir ph'a sahip olarak bulamaç şeklinde onikiparmak bağırsağına gönderilir( bundan sonraki işlemler ince bağırsağa ait olduğu için devamını ince bağırsak tanımımda bahsedeceğim.)

midede hormonal, sinirsel ve mekanik etki vardır. hormonal gastrin, sinirsel vagus siniri, mekanik etki ise besinlerin mide duvarına çarpıp salgı üretimisini uyarmaktır.

mide hücreleri çok az miktarda lipaz enzimi üretir(yağların sindiriminde kullanılan enzim) fakat midenin asidik ph'ı yüzünden bu enzimler midede herhangi bir şekilde çalışamaz ayrıca tükürüğümüzün içinde bulunan amilaz enzimleri de(karbonhidratların sindiriminde kullanılan enzim) besinlerle birlikte mideye geldiğinde lipaz gibi ph seviyesinden dolayı çalışamaz.
kamu spotu olarak: asitli içecekler, sigara, alkol ve fazla kilolar midemizin en büyük düşmanıdır.
devamını gör...

bana verin yetkiyi, ponçiklerin nasıl savuşturulacağına dair etkiyi görün. içimdeki kim jong-un'un çıkmasından korkuyorum. bence asıl sorun bu ponçiklerin yancıları. tam bir baş belasıdır bunlar. bu ponçikler önden önce yancılarını gönderir sonra kendileri ile muhatap olursunuz. bir de onlar ile muhatap olursunuz. #876476 no'lu tanımdan da göreceğiniz üzere zamanında bunlara karşı net bir tavır takınmıştık ancak kitlelere yeterince ulaşamamıştı. şimdi ise sesimizi daha gür bir biçimde çıkarma şansına sahibiz.

edit: unutmuşum, bunlar bir de birbirinin doğum gününü kutlamaktalar.
devamını gör...

tüm kültürlerin bir arada olduğu, kültür ve dil çeşitliliğinin olduğu muazzam bir yer.
devamını gör...

öncelikle başlıkta bazı yazdığına dikkat edin. öyle çaylaklar gördüm ki benden daha iyi tanım yazan... onları ayrı tutarak,

efenim özellikle bugün bir çok kalitesiz tanıma rastladım. mesela çaylağın biri gelmiş bir başlığa "evet bence de jsjajk" filan yazmış. ya da bakıyorum profiline, paso anket doldurmuş... ee nerede şimdi sözlüğün bilgi kaynağı olma özelliği?

edit: biri de aynen böyle demiş: "kazıklı maria’dan geldim lol"
abi siz ciddi misiniz?

(bkz: kafa sözlük formatı ve kuralları)
devamını gör...

‘çevremizdekilerin duyarsızlığından yakınıyoruz, nedense kendimizi bunun dışında tutarak.’
engin gençtan /hayat
devamını gör...

kimsenin sizin zevkinize hitap etmek zorunda olmadığı gibi, insanların kendilerini iyi hissettiği şekilde giyinmesine görüntü kirliliği demeniz hoş değil. öyleyse ben de bu tanım için düşünce kirliliği diyeyim, olmuyor değil mi? insanları rahat bırakın artık cidden ya. beğenmek zorunda hiç değilsiniz elbette ama insanların zevklerine, tercihlerine karışmayın. "modanızı kendiniz yaratın" denmiş bir de dalga geçer gibi. belki de istediklerini giymek kendi modalarıdır.
devamını gör...

"zenginin malı züğürdün çenesini yorar"mış bizimki de o hesap. adam koluna saatini takıp gezecek, biz de burada klavye başında muhabbetini yapıp duracağız.
devamını gör...

trizomi 18 olarak da bilinen down sendromu ile benzerlik gösteren ama farklı bazı klinik bulgularla ayrılan bir sendromdur.
bu hastalarda dolikosefali görülür.
hastalık için spesifik olan mahmuz topuk olarak da isimlendirilen topuğun arkaya doğru büyüdüğü rocker-bottom feet görülür.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

bir diğer klinik bulgusu da el parmaklarında yapışıklık ve el parmaklarını birbiri üzerine çaprazlamasıdır.

trizomi hastalarından kalp anomalilerin en sık görüldüğü sendromdur en sık olarak da ventriküler septal defekt görülür.
devamını gör...

ilk temas anında bir parça yakan kuaför itemi. allahtan uzun süredir jiletle traş olmuyorum ve çok rahatım.
devamını gör...

ben sözlükte yokken gitmiş. duyunca çok üzüldüm. hayat işte, ağaçtaki hangi yaprak önce dökülecek bilemiyoruz..
umarım her daim çok mutlu olur.
devamını gör...

john'a tebliğ gelmiş vergi dairesinden. defterlerini alıp gitmesi gerekiyor!!! beş buçuk atmış tabii john, rebeka'ya demiş:

-en eski, solmuş, lekeli ne varsa ver giyeyim, vergi dayresine yideceyim!!!

kafa dağınık, yolda koşarken, karşılaşmış albert ile!!

-nereye boyle john??

-sorma!! çagirdilar vergi dayresinden, tefterleri istiyorlarmiş!! ben de dedim rebeka, "ne varsa eski ver giyeyim!!"

-olur mu bre john?? boyle daha tikkat çekersin!! diyecekler bu maksus giyindi boyle yirtik-pirtik!!!

-eeee?

-ne eee?? yit eve, giyin daha orta bir şey!!!

giyinmiş bir gömlek bir kazak, muhasebeci işi, çıkmış gene yola john....karşıdan gelmiş izak....

-hade bereket, john, nereye bu telaş???

-sorma, izakito... çagirdilar sabah sabah vergi dayresinden!!!boyle... boyle... çiktim yidiyordum, yolda yordum albertiko... dedi olmaz böyle yirtik yitmek, git eve deyiş dedi, ben de giydim bu kazak, yidiyorum şimdi....dua et olmaz mi???

-sen vazio'musun? ?!!! boyle de olmaz ki?? giyi kostum kravat!!! normal gorün, adamlar desin, bunun korkacak bir seyi yok!!!!

-sen da haklisin!!

kostüm gravat, çıkmış gene yollara..... oooo karşıdan gelen kim?? yeşua!!

-meraba john?? nereye??

-meraba, ..meraba yeşua... kusura bakma, sora konuşuruz... çagirdilar sabah sabah vergi dayresinden!!!..boyle... boyle... çiktim yidiyordum, yolda yordum albertiko... dedi olmaz böyle yirtik yitmek, git eve deyiş dedi, ben de giydim bir kazak, yidiyordum... yordum yolda izak... dedi

sen vaziosun!! böyle daha kötü.. dedi kostüm giyeyim, ben de değiştim, yidiyorum şimdi.. bakalim ne olacak???

-bre john bre!!!! ben da seni akilli saniyordum, sen delimisin??? oyle onun bunun dediği ilen mi kaniyorsun??? herkes birşey soylemiş!!!! cık cık cık.... yideceksin hahambaşina!!! o en iyi bilir sen ne yapacaksin!!!!

kafasını kaşımış john... yeşua haklı!!! doooğru hahambaşılığa!!...

kapı açılmış, nefis bir genç kızla burun buruna gelmiş.

-"buyrunnnn!" demiş, yol vermiş çıksın,... dalmış içeriye, hahambaşının yanına...

-sorma sayin hahambaşi... sabahtan yit -yel, yit- yel bittim..bittim... çardilar vergi dayresinden, tefterleri istiyorlar... giyidim yirtik- pirtik, yolda gördüm albertiko... dedi olmaz böyle yirtik yitmek, git eve deyiş dedi, ben de giydim bir kazak, yidiyordum... yordum yolda izak... böyle daa kötü..dedi kostüm giy, ben de değiştim, yidiyordum ki, yordum yolda bizim yeşua, dedi deli olma, en iyisi yidesin hahambaşi!!! o sana söylesin, akil versin... ben da işte yeldim... para dio! söyle bana!!! ne yapmam lazim?????

hahambaşı bir an için durmuş.. düşünmüş.. sakalını sıvazlamış... sonra demiş:

-az önce buradan bir genç kiz çikti, yordun mü onu????

-eveet!! kapida karşilaştik!!! yuzel bir kiz!!!

-eveeet... işte senin cevap o!!!... pazara evleniyor... dügün var... yelmiş bana sormaya: dügünde mini giyeyim??? midi giyeyim?? maxi giyeyim????

-ben de ona dedim: "bak yavrum, ister mini giyin, ister midi, ister maxi... pazara seni susleyecekler!!! annadin mi?????
devamını gör...

selamın aleyküm gençler. sözlükte o kadar mesaimiz var. bazen evdeki işleri yapamıyoruz sırf burada yazalım diye, gülelim güldürelim diye, bilgi alışverişi yapalım diye. geyiğin de dibine vuruyoruz yeri geldiği zaman…

neyse demem o ki: hepinizin yeni yılını enişten dileklerimle kutluyorum. *

sağlık, huzur, para, aşk, güzel dolu bir yıl bizimle olur umarım zira yorulduk cidden olumsuz olaylardan, türkiye’nin mevcut durumundan falan filan.

(bkz: normal sözlük’teki aile ortamı)

evet, iyi bir aile olamasak da ailemizden çok yazarları görüyoruz nasıl iş bilmem. öhöm, tanıma son vereyim artık…
devamını gör...

bunu savunan (bkz: o saatte orada ne işi varmış) diyen zihniyetle aynı güruhtur.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim