benim için net "ender" marka çikolata. taş gibiydi. tadı da kötüydü. ucuz diye herkes onu alıyordu sanırım. gittiğimiz her evde onu ikram ederlerdi. mecbur bir tane alırdım. yiyemezdim de. aylar sonra çantamda bulurdum çoğu zaman.
devamını gör...
şapır şupur el öpmektir yahu daha büyük travma mı olur.
devamını gör...
çocukken bayram ziyaretinde bazı teyzeler sadece eline değil kafana da kolonya dökerlerdi. saçlarımda eyüp sabri tuncer limon kolonyası kokusuyla geçen bir bayram...
devamını gör...
bir çocuğa şeker ikram etmiştim hepsini bir hışımla alıp kaçmıştı. nasıl kalbim kırıldı o an bilemezsin sözlük*.
devamını gör...
çocukken misafirliğe gittiğimiz, sonradan tıklım tıklım dolan evin sahipleri yaşlı diye annemin kalk kızım sen dağıt şekeri kolonyayı demesi. sesli söylüyo ki mecbur yapcan.
devamını gör...
bayram sabahı uyandığımda yeni aldığım ayakkabımın eşinin farklı numara olduğunu anlamam.
devamını gör...
- dedem ölmüştü. hem cumayı hem bayram namazına hem cenaze namazına katılmıştım.
devamını gör...
büyük anneannemi diğer kuzenime gizlice daha fazla para verirken yakalamistim. başka biri tarafından aldatilsam bu kadar koymazdi bana.*
devamını gör...
bugün aralarına bir yenisi daha eklendi.
devamını gör...
soğuk. küçüklüğümdeki bayramlar hep kışa denk gelirdi. istisnasız kar olurdu. o zamandan beridir sevemedim bayramları. y
devamını gör...
5 yaşındaydım bayram için köye gitmiştik. ortanca amcam bayram hediyesi olarak tüm kuzenlerime ve bana kıyafet almıştı.
benimkiler şeker pembe bir pantolon ve sarı bir bluzdu.
o kadar sevmiştim ki onları...
neşeyle giyinip, koştur koştur anneannemlere gitmek için yola koyuldum.
yolu yarılamışken köy meydanında küçük amcam bana seslendi. yanında köyün gençleri vardı. meydanın hemen karşısı kahvehane ve cami...
sevinçle elini öpmek için yanına koştum. tam eğildim elini öpeyim diye yüzümde bir alev, gözümde şimşekler çaktı. attığı tokatla hızla yere yapıştım. ellerime yerdeki taşlar battı.
bana; 'çabuk eve git bir daha pantolon giydiğini görmeyeceğim!" diye çıkıştı.
oradaki herkesten o kadar utandım ki, yüzümün acısı ayrı o kadar kişinin bakması ayrı üzmüştü. ağlayarak eve gittim. yol boyunca, gözyaşlarımdan önümü göremediğimi hatırlıyorum.

o pantolon giydiğim ilk ve son pantolon oldu...
devamını gör...
çocukken vejetaryen gibi bi şeydim. bunun sebebini kurban bayramlarında gördüklerime bağlıyorum. bir kurban bayramında banyoya girip kapıyı kapattığımda bana bakan bir kelleyle karşılaşıp bağırarak banyodan çıktığımı hatırlıyorum.
devamını gör...
daha 6 veya 7 yaşında falandım. şu zamanlarda "nerede o eski bayramlar!" diyerek hayıflandığımız cümledeki "eski bayram" tabirini tüm duygularıyla yaşadığımız müthiş bir gündü. bayram demek çikolata demek, şeker demek, en önemlisi de harçlık demekti. gelen her misafirin ya da gidilen her ev sahibinin eli özenle öpülür ve sonrasında "acaba para verecek mi?" diye stresli bekleyişler başlardı.

dedemlerin evindeyken misafirlerin ardı arkası kesilmezdi. daha biri çıkmadan diğeri içeri girerdi... bu sefer gelen babamın uzak kuzenlerinden biriydi. yanında eşi bilmem kim teyze de vardı. salona buyur edildiler biz de çocuklar olarak daldık içeri el öpeceğiz diye. o yaşta çocuk ne bilsin mezhepmiş, meşrepmiş... atladım bilmem kim teyzenin eline... ama o benden daha cevvaldi; müthiş bir refleks ile elini kaçırarak ilk bayram harçlığı girişimimi savuşturmuştu. vaz geçmedim tabi... ikinci bir hamle ile tekrar saldırdım hafif arkaya doğru kaçırılan ele doğru.. ama bilmem kim teyzemin refleksleri sandığımdan çok daha iyiydi, yine atladığım yerde eli bulamadım. ben atlıyorum, o çekiyor.. aha yakaladım diyorum, yok kaçıyor. bir an kendimi lazer tutulup zalimce bir oraya bir buraya oynatılan kediler gibi, "aha bu sefer boynuzu çaktım" diye düşünüp matadorun kıvrak hamlesiyle yine havayı boynuzlayan boğalar gibi hissettim. giderek sinirleniyordum da.. baya 4 - 5 girişimde bulundum o eli yakalayabilmek için. en sonunda babam dayanamayıp beni ensemden yakalayıp odanın öbür köşesine fırlatmıştı da bu mücadele bana göre erken çalan düdükle bilmem kim teyzenin galibiyeti ile sonuçlanmıştı. parayı da alamamıştım tabi..

o zaman öğrenmiştim 6 yaşında bir çocuğun bayram harçlığı sevdasının abdest kaçırdığını (onu da yanlış öğrenmişim herhalde).
devamını gör...
babamın köyüne gittiğimizde, giydiğimiz bayramlıklara laf etmeleriydi. bunun kolu kısa, şunun yakası açık. annemin sabahtan moralini bozar, bütün gün evde mutsuz oturmasına neden olurlardı. annemin yanından kalkmazdim ben de. neyse ki köyden kurtulduk da artık bayramlarda gülebiliyoruz.
devamını gör...
bir şekilde bayram harçlığım hep dolandırılıyordu. kimi zaman abim, kimi zaman misafir çocukları tarafından. ama çoğunlukla abim. üstelik bakın elimden alınmıyordu, ikna ediliyordum. o sıralar kendini polis ve savcı olarak tanıtanlara inanacak potansiyelim vardı.
devamını gör...
bundan yıllar yıllar öncesi. ortaokuldayız, yanlış hatırlamıyorsam beşinci sınıf olmalı. küçük sayılacak bir ilçedeyiz. o zamanlar bayramlarda böyle kim kimle şeker toplamak için gezecek muhabbetleri olurdu, belki halen vardır. biz de sınıftan bir arkadaşla sözleştik. ilçenin merkezinde büyük bir cami var, adı da merkez cami, orda buluşacağız. bayramlıklar alındı, gece uyunamadı derken bayram sabahı geldi çattı.
camiye vardım, bekliyorum bekliyorum arkadaş yok. ne saat ne telefon o zamanlar. o yaşa göre epeyce bekledim. beni sattı diye iyice triplendim. elemanla şeker gezmek* için millete sırt çevirmişiz piyasada yok. baktım geleceği yok dedim hemen birilerine yamanmak lazım yoksa tek gezilmez. neyse bulduk mahalleden bir ekip şekerimizi gezdik, bayramımızı yaptık, tatil bitti, okullar açıldı.
böyle uzun tatillerden sonra okul bahçesinde istiklal marşından önce toplanılırken tatlı bir telaş olur.* bende öfke var. sözleştiğimiz arkadaşı kolluyorum. malum beni satmış mevzu çıkaracağım. neyse sıraya girerken gördüm bunu, dik dik bakıyorum. o da dik dik bakıyor. ulan elemana bak diyorum hem suçlu hem güçlü, haklı çıkarmaya çalışacak kendini belli, sınıfa gidince dişini göstermen lazım. böyle böyle kinleniyorum iyice. neyse istiklal marşı andımız derken girdik sınıfa. daha ben davranmaya kalmadan bu demez mi “vaaay satışçılar burdaymış, ooo süper” ben bir afalladım tamam çirkefe yatacak diye düşünüyorum ama bu kadarı da fazla. dedim “ulan satışın kitabını sen yazdın, sen okudun”*
böyle biraz laf dalaşı, sen satışçısın yok sen kalleşsin sen çakalsın derken mevzu anlaşıldı. bu elemanın evi caminin aşağı tarafında. benimki yukarısında. ben yukardaki giriş kapısında beklemişim onu, o beni aşağıdaki kapıda beklemiş. ikimizin de aklına gelmemiş şöyle bir etrafı kolaçan etmek.* *
evet maalesef unutamadığım en önemli çocukluk anılarımdandır. o ilçede dört yıl kaldım bir daha beraber şeker toplayacak kadar samimi olamadık o arkadaşla.*
devamını gör...
istisnasız her bayram sabahı annem ve babamın kavga etmesidir. babam, saçmasapan bir şeyden dolayı huzursuzluk çıkarırdı, anneme bağırırdı, annem de bize bağırırdı. evde bir süre devam eden bu kaos, babamın "bugün bayram, hadi suratınızı asmayın" demesiyle biterdi *. sonra hiçbir şey olmamış gibi yüzümüzü yıkayıp bayramlıklarımızı giyerdik, hemen karşımızdaki evde oturan babaanneme giderdik ve böylece bayram ziyaretleri başlamış olurdu.
devamını gör...
daha dün orada olan,
bahçede bağlı duran,
sevdiğim, gözlerine baktığım hayvanı,
kesmiş olmalarıydı.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"çocukluğunuzdaki bayram travmaları" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim