#televizyon dizileri
dram / yerli
5.3 / 10
puan ver

öne çıkanlar | diğer yorumlar

yarabbim, bu öyle bir dizi ki senaryosunu kim yazmış, yönetmen kimmiş bakmaya bile tenezzül edemedim. ama başka üretimlerinden kaçınmak adına bakılması da lazım gibi.

ne yapmaya çalştınız siz? psikolojik gerilim mi? nedir bu zırvalığın türü yani onu bi' bilsem. hikayede berbat bi çocukluk geçirmiş bi abiyle kız kardeş var arkadaşlar. yani baba zaten kendinden başka kimseyi gözü görmeyen cibiliyetsiz bi adam. anne desen adamın gözünün içine bakıyor beni onaylasın diye. çocuklarını yoksaymak pahasına. yahu elma yeniyor dizide, elmayı baba götürüyor, kadın vitamini kabuğundadır diye kabukları çocuklara yediriyor. et pişiyor, adam yiyor maaile izliyolar. resmen sürü yaşamı. alfa doyunca ötekiler artıkları yiycek.* evde soba yakıyolar, baba dışarılarda sürtüyor, anne çalışıyor, abi okula gidiyor, küçük kızı da ayağından kelepçeliyolar sobaya çarpmasın diye kafaya bak. olur da yangın mangın çıkarsa da kız yanıp ölsün istiyorlar galiba.

sonunda da çocukları yetiştirme yurduna veriyorlar. aldıkları en iyi karar da bu bence.

neyse dizimiz bunları anlatmıyo. bunlar büyümüş yetişkin olmuş. abi oyun yazılımcısı mı ne. çok büyük bi ortaklık yapıp zengin olunca diyo ki ya bize çocukken etmediğini bırakmayan anamla babamı, en az benim kadar acı çekmiş kız kardeşim, karım ve çocuğumla aynı yalıya oturtayım. bunu yaparken de kimsenin fikrini almayayım. karısı da gerçek bir geri zekalı. abi olay kayınvalideyle yaşamak, yaşamamak değil. kocan seni saksı gibi ordan oraya koyamaz yahu. ulan bitkinin bile seçimi var kimi diyo ben güneş isterim kimi diyo beni az sula. hadi onu geçtim kız kardeş? yahu o kız acaba istiyor mu anasını babasını görmek? nefret ediyor, biliyosun. tutup aynı eve aynı masaya oturtuyosun bu kızı onlarla. asla ona da danışmak yok. insanlar da olur diyo.

adamın annesiyle babası öyle bi oluşturulmuş ki pişkiiin, yüzsüüüüz, görgüsüz. en ufak bir mahcubiyet duymaksızın yalıya yerleşip çalışanlara emirler yağdırmaya aşağılamaya filan başlıyorlar. inanılmaz. ya karikatürize edilmemiş, gerçek insan izlenimi veren bi tane karakter yok. ümmedi muhammed aşkına "a bak böyle bi insan olabilir, hatta bizim komşunun gelini de böyleydi" diyebileceğiniz 1 tane insan yok.

neyse zaten bu manyak herifin kendi travmalarını da tetikliyor bu insanlarla yaşamak. ilk akşam dayanamıyo bunlara dışarı çıkıyo. sokaklarda dolanan güzel, sarhoş bi kadın görünce diyo ben bunu bayıltıp evimin ordaki mahzene hapsedeyim. çocukken bi pastacıda ona benzer bi kadın görmüş de kadın sevgilisinin kucağına bayılmış da. onları hatırlamış. pasta yedirir yedirir kucağıma bayıltırım mı dedi ne dediyse.

bu kadının da olayı şey, anlatmazsam ölürüm. adı peri. kız kardeşiyle kocasının ilişkisi varmış. bunlar küvette sevişelim demişler, fön makinesini küvete düşürünce de çarpılıp ölmüşler. ya bu arada tamam bu olabilir sınırları zorlarsak da, o sahneyi açın izleyin. hayatımda hiç sevişirken küvette çarpılıp ölen insan görmesem de bi çırpınma, bi yerlere su sıçraması söz konusu olur di mi? yani bunlar elektrik çarpmasa da olur sevişirken. bi hareket filan söz konusu ya hani.* bi de uyur gibi ölmezler herhalde, kız adamın kucağına uzanmış. gözler kapalı. huzur dolu.

ay neyse ya zırvalıklar bütünü. bunları böyle görünce kadın da kendimi öldürcem diye evden çıkmış sokaklarda içiyomuş. bizimki bulup bayıltıp hapsetmiş.

sonra kadını araştırıyo bişiler bişiler. ay neyse bu adamın embesil karısı da bi "peri" ismi duyunca ve "peri kim" diye sormak gafletinde bulununca bi de trip yiyo. ulan kadın o kutsal soruyu sormasaydı, periyi hayal ederek kadınla sevişicektin nası bi iğrençlik bu?

ayrıca anane de 8 yaşında çocuğu tartaklamaya kalktı halası da diyo söyleme ananla baban kavga eder. niye söylemesin ay? defolsun gitsinler madem nefret ediyosun sen git söyle abine?

bi yapımda engin altan düzyatan varsa onu izlememek lazım. adam kabiliyetsiz mi şanssız mı bilmiyorum ama oynadığı her şey b*k gibi. bu diziden stockholm sendromlu aşk çıkarıcak bunlar. millet de izliycek. ama cesiniz izlemiycek arkadaşlar. 3 bölüm yeterli.

edit: dayanamadım baktım. bu dizi de gülseren budayıcıoğlu'nun başının altından çıkmış. ya kadın sal bizi sal. her hastanı dizi mi yapıcan sen? okumuş yazmış psikiyatrist kadınsın insanların acıları üzerinden seviyesiz sansasyonlar yaratacağına bari insanları bilinçlendirecek bi program yapma peşine düş makul bi projen olsun. bu nedir ya bitmedi kaçıncı dizi?
devamını gör...
gülseren budayıcıoğlu'nun halkın psikolojisini bozup, yine aynı psikolojisini bozduğu halkın hayat hikayeleriyle yurt dışına açılmayı planladığı yeni bir dizi. her projemi mi bu kadının elinden çıkar. gına geldi artık. ıddia ediyorum dizi sektörünün ekmeğini bu kadın kadar kimse yememiştir.

başrol kadrosunda diriliş ertuğrul gibi dönem dizilerinden çıkma engin altan düzyatan ve kiralık aşk dizisinden tanıdığımız elçin sangu var. cast ekibi yatacak yeriniz yok. bu ikisi ne manaa.

yine ufacık bir göz gezdirdim diziye. özcan deniz'in öteki taraf filminin yan çarı. adam evli ve çocuğu var. fakat evin gizli bölmesinde başka bir kadın saklıyor. hanımı yan odada uyurken mahzende kadın düzen bizden değildir! rtük uyuma psikolojim ve ahlakım bozuldu, ceza please.

gelelim asıl olaya. başrol kızımızın kardeşi de ablasının kocasıyla (eniştesiyle!) küvet fantezisi yaparken saç kurutma makinesiyle mefta oluyorlar. işi var nasıl olsa hemen eve gelmez denilen başrol kızımız peri'de bunları öyle görmesin mi? ben elçin sangu'nun yerinde olsam saç kurutma makinesinin firmasıyla reklam çekimi yapar oradan parayı götürürdüm. ticari zekama laf ettirtmem.

sahi bu dizilerin gerçek hikayelerden uyarlanma olduğuna inanan var mı? eğer öyleyse benim hayatım da uyarlanmaya çok müsait. gülseren ablam duy sesimi, benimde ekmeğimi ye.

bir tarafta takıntılı bir herif, diğer tarafta psikolojisi bozuk ve mahzene kapatılmış bir kadın, diğer taraftan kocasının garip hareketlerinden şüphelenen eş derken bu diziye maksimum 7 bölüm ömür biçiyorum.

size daha komik bir olay anlatayım. kanal (star tv) baktı ki bu dizi reyting getirmeyecek, en çok tutan ve reytinglerin zirvesinde oturan yalı çapkını dizisinin fragmanını izlemek istiyorsanız çöp adamın ufak tanıtımlarını izleyeceksin diye seyircisine misilleme yapıyor. kendi yapımını bu kadar küçümseyen bir kanal ben daha görmedim.
devamını gör...
youtube'dan her bölüme beş on dakika göz gezdirdiğim dizi. engin altan düzyatan'ın botoksları yüzünden izleyemiyorum diziyi. allah aşkına sen naptın kendine ya!

gerçek hayattan uyarlama imiş. yok ya hu, daha neler. gerçek hayatta insanlar birbirini mahzene mi kapatıyor? bir de mahzene kapatıldı diye kendini mahzene kapatana aşık mı oluyor? birkaç bölüm daha şansı var. sonra finito.
devamını gör...
ölüyü gösterip sıtmaya razı etmek diye bir deyim var. birileri insanlara diyor ki siz acı çekiyorsunuz ama bakın ne acılar ne acılar var.

böylece insanlar isyan etmesin haline şükredip rahatlasın istiyorlar. kurtlar vadisi ve öncesinde deli yürek nasıl sosyolojik bir mühendislik projesi idiyse , eşkıya dünyaya hükümdar olmaz- ben bu cihana sığmazam - yalnız kurt - sipahi ve türevleri nasıl proje diziyse bu kadının sözde yaşanmış olaylar diye kurguladığı senaryolar da başka bir toplumsal mühendislik örneği.

büyük devlet olmanın bir gereği olarak gördüğü için abd yıllarca kültür ihraç etmek için film ve dizi sektörünü kullandı / kullanıyor.

yaşam tarzı satmak için değil propaganda yapmak için de kullanıldı bu yapımlar. mesela amerika vietnam’da yenildi ama rambo serisi ile yenilmesini nötralize etmeye çalıştı.

bugün amerika’dan sonra dünyaya en çok dizi ihraç eden ikinci ülkeyiz. çünkü ortadoğu’da boğaz yok yalı yok sarışın adamlar yok güzel avrupalı görünen kadınlar yok.

biz nasıl avrupa ve amerika izleyip etkileniyorsak onlar da bizim dizileri izliyor çünkü istanbul uçağa atlayıp gelme mesafesinde.

sanat sepet olarak başarılı olmasa da görsel olarak başarılı işler bedava bir plato görevi gören istanbul ve dron teknolojisi ile yürüyen bir ilişki biçimi var.

yerli izleyici içinse hayat çok pahalı olduğundan çoluk çocuk evden çıkmadan 2,5 saatlik film izlemeye gidemediğinden veya ücretli platformlara verecek parası olmadığından bu yapımlar eğlence olarak görülüyor ama bizi yavaş yavaş dönüştürmeye devam ediyor bu diziler.
devamını gör...
senaryosunun ilk olarak ''p.ç adam'' başlığı altında yazıldığını düşünüyorum.. sonra tabii kabul görmemiş ve ne yapalım ne yapalım diye sorarlarken birbirlerine, eser sahibi çıkmış ve; ''tamam, çöp adam olsun o zaman'' demiş..
gibi..

bi yarım saat kadar izledim sadece, biraz önce...

kadının biri feryat figan bağırıyordu... kayıtsız kalamazdım.
devamını gör...
tv'de her denk geldiğimde, hipnotize olmuş gibi çeviremediğim bir gülseren budayıcıoğlu klasiği...

itiraf etmeliyim; dizinin ilk fragmanını izlediğimde bu dizi, türk dizi sektörüne fazla, hem fantastik hem gerilim öğeleri barındırıyor ve diğerlerine hiç benzemiyor, kesin; harcanır gözüyle bakmış ve heyecanlanmıştım. ilk bölümde de güzel bi tat bıraktı ancak maalesef ilerledikçe ve tabi ki başlarkenki o gerçek bir hikayeden alınmıştır ibaresi, beni benden etti ve ilk bölüm sonrası takip etmeyi bıraktım. ancak tv'de ne vakit denk düşse, tekrarı ya da aslı hiç fark etmez, hipnotize olmuşum gibi çeviremiyorum. sadece ben de değil üstelik, yanımda kim varsa; ailem, arkadaşlarım...
dizi açıkta dursa bile elimde bilgisayar, telefon, dergi, kitap ne varsa hem o an yaptığım işe odaklanıp hem de dizideki olaylara tepki verebiliyorum, ilginç.
sanırım gülseren budayıcıoğlu, bu dizide farklı bir şey planlamış ve biz de onun planının hatta tezinin bir parçasıyız. farkında olarak ya da olmayarak buna, ortak oluyoruz.*

dizide gerilim öğeleri, had safhada... öyle ki her an bir cinayet işlenecek gibi... müziklerde, duyguya yer yok. zaten bu gibi öğelerin çokluğundan, bende çok fazla amerikan dizisi vibe'ı uyandırıyor. ve hala denk geldiğim sahnelerinde bu hissi, dibine kadar yaşayabiliyorum.

onun dışında engin altan düzyatan, kendi kurduğu yapım şirketi de düşünüldüğünde, bu dizi sonrası, şöyle güzel bir psikolojik gerilim ya da sadece gerilim filmi çeker gibime geliyor.

bu arada dizide üçlü arkadaş grubu/gruplarına da değinilmiş.

ne yaparsanız yapın, bu üçlü arkadaş gruplarına, sonradan dahil olacaksanız bi kere her fırsatta birbirlerine koşacaklarını, küs olduklarında bile birbirlerinin arkalarını kollayacaklarını, kendilerine ait sırlarının olacağını ve sizinle asla o kadar ileriye gidemeyeceklerini; keza gitseler bile geriye döneceklerini bilmeniz lazım. dizi, direkt buradan vuruyor ve sonraki sahnelerde ne geleceğini, az-çok tahmin edebiliyorsunuz.

hele bu üçlü arkadaş grubundan ikisi arasında duygusal bir yakınlık varsa değmeyin dizi sektörünün keyfine...

bunlar bağımlı kişilerdir. keza arkadaşıyla aşk yaşamış biri, sonradan hayatına dahil olan kişiyi öyle kolay kabul edemez. sorgular da sorgular. güvenli bağ oluşturamaz. sürekli hem arkadaşı hem de sevgilisi olan o kadının iyi niyeti, hal ve hareketlerini, davranışlarını arar durur. bu kişileri, tek başlarına bir adaya salın, bumerang gibi geri eski sevgilisi/aşkına döneceklerdir. çünkü bağımlı kişilik özelliklerini, dibine kadar yansıtırlar. kimseyle çocukluğu harici bağ kurduğu kişi hariç öyle kolay bağ kuramazlar. nitekim dizide de böyle. gerçek hayat(!)tan uyarlama ya...
hatta nefret ettiği ailesine bile yeterince kopuk yaklaşamayan bir birey söz konusu... bu bireyler, aileleriyle araları bozuk olsa dahi çocukluğunda yaşadığı, o huzursuz ortama geri dönmek ve o huzursuzluğun devam etmesi adına her şeyi yapar, her şeyi..
çünkü huzur, bu kişileri huzursuz eder. buradan bakıldığında asıl hasta peri mi, yoksa tamer mi?.. sorgulanması gereken en önemli sorundur.

yine başrolün, çocukluğunda bi hayal bağı kurduğu kadınla karşılaşması ancak hayali ile gerçeğini örtüştürememesi durumu var. bi nevi sevmek zamanı (film)ine gönderme...

yani tamer, hiç de eliyle kurduğu, ulaştığı, sağladığı dünyayı, kolay kolay yıkabilen biri değildir alışkanlıklarından kolay vazgeçemez... konfor alanının dışına çıkamaz. konfor alanından dışarı çıkmaya çalışır ancak ne buna cesareti vardır ne de sabrı... kendi konfor alanından çıkmayı denediği anda da, baltayı taşa vurur. çünkü, karşısında peri gibi bir kadın vardır. kültürlü, cesur, ne istediğini bilen... bu kez de, peri kendisinden daha cesur olunca korkup saklanır. ancak peri'nin durmaya niyeti yoktur. bunu da her hareketi ve sözüyle belli eder.
işte bir yanda tamer'in, peri'ye olan imkansız aşkı. bir yandan peri'nin bunu, imkansız olmaktan çıkarma cesareti, tamer'i arada bırakır. bence tamer burada, tam da bu noktada, peri'ye olan aşkının imkansız olarak kalmasını yeğliyordu. ancak peri, onu şaşırttı. peri hayır desin, ona karşı koysun, kaçsın ve o da kovalasın istiyordu... çünkü çocukluğunda oluşturduğu nevrotik bozukluk, tam da burada devreye giriyordu. eski yaşantısının rahatlığı ve hayallerine olan özlem, kendisini tuhaf bir çıkmaza sokmuştu.

öte yandan peri'nin durumu da pek iç açıcı değil ancak tamer kadar da kötü değil bana göre yani... tedavi olması halinde iyileşebilecek kadar hasta ancak onun hastalığı nevroz sayılabilecek kadar kötü değil, daha hafif... belki bir ihtimal psikoz... fakat tamer, sorunun ta kendisidir. asıl sorunlu o, bana göre...

her neyse; bilmiyorum, garip bir dizi bu, beni de, diğer budayıcıoğlu hikâyelerinden fazla kendine çekmeyi başarıyor. ama takip ediyor musun? derseniz, denk geldikçe derim... biraz konunun neyden kaynaklandığını ve nereye varacağını biliyorum diyelim... izlenebilir mi? evet, gayet tabi izlenebilir, garip bi döngüsü var... bu arada dizide, begüm karakterine bayılıyorum. bence herkesin onun gibi bi arkadaşı olmalı. sakin, sevecen, anlayışlı, güngörmüş... bu zamana kadar şaşırtmadı ama umarım dizinin devamında da şaşırtmaz. karakteri oturmuş, gerçek vibe'ı veren biri...*
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"çöp adam (dizi)" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim