#ödüllü filmler
david cronenberg'in uzun bir aradan sonra senaryosunu da yazıp yönettiği, içerisinde biraz bilim-kurgu biraz da korku öğeleri barındıran filmidir. filmde metamorfoz ve evrim ile birlikte biyoloji ve genetik biliminden varyasyonlar anlatılmaktadır.
*kanada yönetmenler birliği (2022) -olağanüstü yönetmenlik başarısı
*uluslararası sinefil birliği ödülleri (2023) - en iyi yardımcı kadın oyuncu [kristen stewart] / en iyi prodüksiyon tasarımı
film toplam 13 ödüle sahiptir.
*uluslararası sinefil birliği ödülleri (2023) - en iyi yardımcı kadın oyuncu [kristen stewart] / en iyi prodüksiyon tasarımı
film toplam 13 ödüle sahiptir.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "zed's dead baby" tarafından 14.04.2022 22:11 tarihinde açılmıştır.
1.
david cronenberg'in 7 sene sonra yönettiği filmi. cronenberg tarzı body horror türünde ki filmin başrollerini kadrolu oyuncularından viggo mortensen , kristen stewart ve lea seydoux paylaşıyor.
crımes of the future official trailer (2022) / movie trailers source
crımes of the future official trailer (2022) / movie trailers source
devamını gör...
2.
cronenberg'in aşırı iddialı olduğu filmi. kendi tarzında yapacağını söylüyor. crash sevenlere müjde gibi bir filmmiş bu. ama cronenberg'in söylediklerini pek hoş bulmadım. gaspar noe gibi yapmış kendini. yok işte 5 dakika duramayacaksınız veya bana küfür ediceksiniz gibi yapmış kendini. bekliyoruz.
devamını gör...
3.
üstadın son filmi. 2022 palme d'or adayı. arkadaşlar izlenecek çok film var...
şimdi bilen bilir ben cronenberg sinemasını çok severim. bir yönetmenin yarattığı çoğunlukla gerçeküstü evrende bu kadar direkt, bu kadar çarpıcı, bu kadar gerçek olabilmesi beni hep çok etkilemiştir. hani cem yılmaz diyor ya istersen krem peynire tap ama tutarlı ol diye, heh işte tam o hesap. hiçbir cronenberg filmine, hiçbir lanthimos filmine, hiçbir del toro filmine* kendi içinde değerlendirdiğinizde saçmalık diyemezsiniz. mesela o kapının üzerine rose ile jack birlikte sığarlardı ya hani, bunu cameron atlayabilir ama cronenberg asla atlamaz! cronenberg de o görselliği yaratamaz ama. böyleyken böyle... yapacak bir şey yok. o yüzden bu adamlar benim için gerçeklik üstadlarıdır sinemanın. anlattıkları hikayeler çoğunlukla sürreal olsa da kurgunun tutarlılığı, gerçekçiliği, ulan böyle bir evren olsa bu hakikaten, kesinlikle böyle olurdu'luğu karşısında her defasında şapka çıkarmadan edemiyorum. bu film de 7 yıl aranın ardından yönetmenin "biz daha ölmedikkk!!" filmlerinden biri olmayı başarmış. ben çok, çok beğendim. müsaadenizle biraz filmden bahsedelim şimdi.
başrolde cronenberg'in a history of violence'dan beri çalışmayı çok sevdiği ve kendisiyle birlikte eastern promises, a dangerous method gibi mükemmel işlere imza attığı viggo mortensen'i yine oldukça zor bir rolün altından başarıyla kalkarken izliyoruz. performanslarını gerçekleştirirken ona eşlik eden sanatçı partneri rolünde ise ödüllü genç aktris lea seydoux var. genel kanının aksine benim çok yetenekli bulduğum kristen stewart da kadroda.
şimdi film adından da anlaşılabileceği üzere bir distopik gerçeklik üzerinden hikayelenmiş. yönetmenin filmlerinde işlemeyi çok sevdiği insan bedeni olgusu, bu defa hiç fiziksel acı yaşanmayacak şekilde evrimleşmiş insanın, bedenini kendisinden azade bir formmuşçasına kullandığı bir konseptte karşımızda. bu indirgeme; bedenin bir kemik ve et yığınına dönüşme sürecini detayıyla aktarmıyor olsa da, akabindeki toplumsal değişimi, sanat üretimi ve sanatçılığın kavramsal eleştirisini ve hatta politik doğruculuk/yanlışçılık kavramlarını anlatmanın yolu olarak, yönetmen tarafından kutunun oldukça dışında bir dilde sunma fikrini gerçeklemesi için kullandığı bir araç olmuş. şimdi bu konsept için düşünüyorum, lan ben de böyle bir kaygıyla bir film yapacak olsam benim de bundan başka seçeneğim olmazdı gibi. o kadar iknayım, o kadar tatminim ve o kadar sanatçı değilim yani. cronenberg tam olarak bunu 1568 farklı şekilde de anlatabilecek kadar sanatçı ama... canım benim!
filmin ölü çocuk bedeni de dahil olmak üzere çok sayıda rahatsız edici sahnesi olduğunu söylemek zorunda olmakla birlikte eğer bu filmi kendi gerçekliği içindeki duyguya teslim olarak izlerseniz benim gibi, hiç mideniz bulanmadan, bilakis hayranlıkla izleyebilirsiniz. 12/10. see ya.
şimdi bilen bilir ben cronenberg sinemasını çok severim. bir yönetmenin yarattığı çoğunlukla gerçeküstü evrende bu kadar direkt, bu kadar çarpıcı, bu kadar gerçek olabilmesi beni hep çok etkilemiştir. hani cem yılmaz diyor ya istersen krem peynire tap ama tutarlı ol diye, heh işte tam o hesap. hiçbir cronenberg filmine, hiçbir lanthimos filmine, hiçbir del toro filmine* kendi içinde değerlendirdiğinizde saçmalık diyemezsiniz. mesela o kapının üzerine rose ile jack birlikte sığarlardı ya hani, bunu cameron atlayabilir ama cronenberg asla atlamaz! cronenberg de o görselliği yaratamaz ama. böyleyken böyle... yapacak bir şey yok. o yüzden bu adamlar benim için gerçeklik üstadlarıdır sinemanın. anlattıkları hikayeler çoğunlukla sürreal olsa da kurgunun tutarlılığı, gerçekçiliği, ulan böyle bir evren olsa bu hakikaten, kesinlikle böyle olurdu'luğu karşısında her defasında şapka çıkarmadan edemiyorum. bu film de 7 yıl aranın ardından yönetmenin "biz daha ölmedikkk!!" filmlerinden biri olmayı başarmış. ben çok, çok beğendim. müsaadenizle biraz filmden bahsedelim şimdi.
başrolde cronenberg'in a history of violence'dan beri çalışmayı çok sevdiği ve kendisiyle birlikte eastern promises, a dangerous method gibi mükemmel işlere imza attığı viggo mortensen'i yine oldukça zor bir rolün altından başarıyla kalkarken izliyoruz. performanslarını gerçekleştirirken ona eşlik eden sanatçı partneri rolünde ise ödüllü genç aktris lea seydoux var. genel kanının aksine benim çok yetenekli bulduğum kristen stewart da kadroda.
şimdi film adından da anlaşılabileceği üzere bir distopik gerçeklik üzerinden hikayelenmiş. yönetmenin filmlerinde işlemeyi çok sevdiği insan bedeni olgusu, bu defa hiç fiziksel acı yaşanmayacak şekilde evrimleşmiş insanın, bedenini kendisinden azade bir formmuşçasına kullandığı bir konseptte karşımızda. bu indirgeme; bedenin bir kemik ve et yığınına dönüşme sürecini detayıyla aktarmıyor olsa da, akabindeki toplumsal değişimi, sanat üretimi ve sanatçılığın kavramsal eleştirisini ve hatta politik doğruculuk/yanlışçılık kavramlarını anlatmanın yolu olarak, yönetmen tarafından kutunun oldukça dışında bir dilde sunma fikrini gerçeklemesi için kullandığı bir araç olmuş. şimdi bu konsept için düşünüyorum, lan ben de böyle bir kaygıyla bir film yapacak olsam benim de bundan başka seçeneğim olmazdı gibi. o kadar iknayım, o kadar tatminim ve o kadar sanatçı değilim yani. cronenberg tam olarak bunu 1568 farklı şekilde de anlatabilecek kadar sanatçı ama... canım benim!
filmin ölü çocuk bedeni de dahil olmak üzere çok sayıda rahatsız edici sahnesi olduğunu söylemek zorunda olmakla birlikte eğer bu filmi kendi gerçekliği içindeki duyguya teslim olarak izlerseniz benim gibi, hiç mideniz bulanmadan, bilakis hayranlıkla izleyebilirsiniz. 12/10. see ya.
devamını gör...
4.
david cronenberg'in 2022 yapımı filmi. yönetmenden başka film izlemedim galiba, üslubuna hakim değilim. ancak mubi'de fragmanını gördüğüm an izleme listeme ekledim. merakla da bekledim filmi. yayınlanınca bir türlü oturup izleyemedim, kısmet bu güneymiş.
korku denmiş, korku değil bence. korkunçlu, gerilimli hiçbir şey yok filmde. çok post- apokaliptik dünya havası var, binalar yıkık dökük, eşyalar paslı. ama öyle bir bilgi de yok yani, bu benim mekan yüzünden kafamda canlanan algı. öte yandan tabii ki bilim kurgu diyeceğiz buna. aksiyonsuzlu, sessiz sakin bilim kurgu, işte bilim kurgunun da böylesini severiz.
insanların acı çekme hissinden yoksun oluşu ile alakalı bir durum var. cinselliğin form değiştirmesi ile alakalı bir durum da var, (bkz: ameliyat, yeni seks). bütün bunların haricinde insanların bedeninde peydahlanan işlevsiz organlar var. bu organlar ana karakterimize acı da veriyor. acı çekebilen tek insan o galiba. en azından bizim şahit olduğumuz karakterler içinde acı çekebilen tek kişi o. tabii burada fiziksel bir acıdan bahsediyoruz. ruhsal acıyı herkes çekebiliyor.
film hemen bana (yine, belki algıda seçicilik) palyatif toplum'u anımsattı. insanlığın hayali belki acıdan kurtulmak. ancak işte acı, işlevsel bir şey. olmasaydı zaten bu evrimleşmezdi. acı, acıdan kaçınmayı, dolayısıyla korunmayı beraberinde getirir. uyuşmamayı da. mutluluğu da çünkü bilirsiniz, her şey zıddıyla vardır.
filmde öyle bir anlam yitimi söz konusu ki, yani işte bunu tatmin etmenin yolunu etin yırtılması, kanın akması ve ancak bu görüntüden duyulan haz ile karşılayabiliyorlar. (süper saçma bi cümle oldu ama düzeltmeyeceğim, üşendim.)
bir yanda da başka bir grup var, onlar da bir dizi ameliyat geçirerek plastik sindirebilir hale gelmişler. en azından farkındalar ki, dünyayı çöplüğe dönüştürdükten sonra, ürettiğin çöpü yiyerek hayatta kalmak zorundasın. tabii insanın insan evrimine bu kadar direkt müdahalesi de olayın ayrı bir boyutu.
bir yandan da performans sanatı nedir, felsefesi nasıldır noktasında düşünüyorum. marina abramoviç şöyle demiş:
“ tiyatroda bir rolü prova eder ve oynarsın. tiyatro da kan ketçaptır ve bıçak gerçek bir bıçak değildir. performansta her şey gerçektir. bıçak, gerçek bıçak ve kan kandır.”
yani kimdi bir adam vardı, performanslarının birinde dudaklarını dikmiş, birinde penisini falan kesmişti. tabii ki hepsi böyle olmak zorunda değil ancak orada materyal beden olduğu için genelde, bedenin ve duyguların sınırlarının zorlanması bunu sanat yapıyor gibi düşünüyorum. zaten acı çekmeyen insanların haz duymak adına bir grup başka insanın karşısında ameliyat olması, orasını burasını kestirmesi bana sanat gibi gelmiyor, teşhircilik gibi geliyor. özellikle bu filmde de vurgulanan bedeni yırtıp açmanın çağrıştırdığı cinsel yükseliş de söz konusu iken.
velhasılı ilginç bir film. konuya daha hakim arkadaşlar daha derin noktalara temas edeceklerdir.
korku denmiş, korku değil bence. korkunçlu, gerilimli hiçbir şey yok filmde. çok post- apokaliptik dünya havası var, binalar yıkık dökük, eşyalar paslı. ama öyle bir bilgi de yok yani, bu benim mekan yüzünden kafamda canlanan algı. öte yandan tabii ki bilim kurgu diyeceğiz buna. aksiyonsuzlu, sessiz sakin bilim kurgu, işte bilim kurgunun da böylesini severiz.
insanların acı çekme hissinden yoksun oluşu ile alakalı bir durum var. cinselliğin form değiştirmesi ile alakalı bir durum da var, (bkz: ameliyat, yeni seks). bütün bunların haricinde insanların bedeninde peydahlanan işlevsiz organlar var. bu organlar ana karakterimize acı da veriyor. acı çekebilen tek insan o galiba. en azından bizim şahit olduğumuz karakterler içinde acı çekebilen tek kişi o. tabii burada fiziksel bir acıdan bahsediyoruz. ruhsal acıyı herkes çekebiliyor.
film hemen bana (yine, belki algıda seçicilik) palyatif toplum'u anımsattı. insanlığın hayali belki acıdan kurtulmak. ancak işte acı, işlevsel bir şey. olmasaydı zaten bu evrimleşmezdi. acı, acıdan kaçınmayı, dolayısıyla korunmayı beraberinde getirir. uyuşmamayı da. mutluluğu da çünkü bilirsiniz, her şey zıddıyla vardır.
filmde öyle bir anlam yitimi söz konusu ki, yani işte bunu tatmin etmenin yolunu etin yırtılması, kanın akması ve ancak bu görüntüden duyulan haz ile karşılayabiliyorlar. (süper saçma bi cümle oldu ama düzeltmeyeceğim, üşendim.)
bir yanda da başka bir grup var, onlar da bir dizi ameliyat geçirerek plastik sindirebilir hale gelmişler. en azından farkındalar ki, dünyayı çöplüğe dönüştürdükten sonra, ürettiğin çöpü yiyerek hayatta kalmak zorundasın. tabii insanın insan evrimine bu kadar direkt müdahalesi de olayın ayrı bir boyutu.
bir yandan da performans sanatı nedir, felsefesi nasıldır noktasında düşünüyorum. marina abramoviç şöyle demiş:
“ tiyatroda bir rolü prova eder ve oynarsın. tiyatro da kan ketçaptır ve bıçak gerçek bir bıçak değildir. performansta her şey gerçektir. bıçak, gerçek bıçak ve kan kandır.”
yani kimdi bir adam vardı, performanslarının birinde dudaklarını dikmiş, birinde penisini falan kesmişti. tabii ki hepsi böyle olmak zorunda değil ancak orada materyal beden olduğu için genelde, bedenin ve duyguların sınırlarının zorlanması bunu sanat yapıyor gibi düşünüyorum. zaten acı çekmeyen insanların haz duymak adına bir grup başka insanın karşısında ameliyat olması, orasını burasını kestirmesi bana sanat gibi gelmiyor, teşhircilik gibi geliyor. özellikle bu filmde de vurgulanan bedeni yırtıp açmanın çağrıştırdığı cinsel yükseliş de söz konusu iken.
velhasılı ilginç bir film. konuya daha hakim arkadaşlar daha derin noktalara temas edeceklerdir.
devamını gör...