#ödüllü filmler
türkçe adı: gizemli şehir
1998 yılı çıkan bilim-kurgu filmi. bir gün nasıl geldiğini bilmediği bir otel odasında uyanan john murdock, bir de cinayetten arandığını öğrenir. kim olduğunu öğrenmeye çalışırken yeraltına iner ve orada garip yaratıklarla karşılaşır.
1998 yılı çıkan bilim-kurgu filmi. bir gün nasıl geldiğini bilmediği bir otel odasında uyanan john murdock, bir de cinayetten arandığını öğrenir. kim olduğunu öğrenmeye çalışırken yeraltına iner ve orada garip yaratıklarla karşılaşır.
yönetmen:
alex proyas
oyuncular:
kiefer sutherland
jennifer connelly
melissa george
william hurt
rufus sewell
alex proyas
oyuncular:
kiefer sutherland
jennifer connelly
melissa george
william hurt
rufus sewell
*bram stoker ödülleri (1998) - en iyi senaryo
*amsterdam fantastik film festivali (1998) - gümüş çığlık ödülü
*bilim kurgu akademisi fantastik ve korku filmleri (1999) - en iyi bilim kurgu filmi
film toplam 12 ödüle sahiptir.
*amsterdam fantastik film festivali (1998) - gümüş çığlık ödülü
*bilim kurgu akademisi fantastik ve korku filmleri (1999) - en iyi bilim kurgu filmi
film toplam 12 ödüle sahiptir.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "mickybo" tarafından 21.11.2020 13:02 tarihinde açılmıştır.
1.
hem kara film, hem de bilim kurgudur. matrix yapımcıları bu şaheser filmden epey esinlenmiş ve hatta matrix'in büyük bir bölümü dark city'nin setinde çekilmiş olmasına rağmen matrix'in gölgesinde kalmış ve fena halde underrated olmuştur bu film. baş karakter john murdoch tam anlamıyla bir arketiptir. tekrar tekrar seyredip detayları yakaladıkça tadına varılır bu filmin.
--! spoiler !--
filmde uzaylıalrın kaçırıp uzayda giden koskoca yapay bir şehre yerleştirdikleri, her gece saat 12'yi vurunca toplu halde uyutup yeni kişilikler ve anılar zerk ettiği insanları ve bunların arasından sıyrılıp müthiş iradesiyle uzaylıların gücüne karşı koyan, hafızasındaki her şeyin yalan olduğunun gayet farkında olup asıl kimliğini aramaya koyulan john murdoch'un hikayesini anlatır.
--! spoiler !--
--! spoiler !--
filmde uzaylıalrın kaçırıp uzayda giden koskoca yapay bir şehre yerleştirdikleri, her gece saat 12'yi vurunca toplu halde uyutup yeni kişilikler ve anılar zerk ettiği insanları ve bunların arasından sıyrılıp müthiş iradesiyle uzaylıların gücüne karşı koyan, hafızasındaki her şeyin yalan olduğunun gayet farkında olup asıl kimliğini aramaya koyulan john murdoch'un hikayesini anlatır.
--! spoiler !--
devamını gör...
2.
bu kadar güzel bir senaryonun böylesine başarısız bir şekilde değerlendirilmesi cidden yazık. daha özverili bir çalışma yapılsa ortaya bir şaheser çıkabilirdi. ha, film kötü mü ? hayır, aksine başarılı. ama dediğim gibi bu senaryo daha iyisini hak ediyordu.
devamını gör...
3.
güzelim senaryoyu p.ç etmişler john murdoch denen karakterde hiç başrol havası yoktu en azından dark city'i kurtaracak imajı yoktu başrol dedigin adamın bir durusu olur bu adamda o yoktu. senaryo oldukça güzel hatta biraz işlense matrix'i geri de bırakabilirdi ama ya filme özenmemişler yada matrix yapımcıları daha iyi hazırlanmıslar bilemem. ayrıca film 3-4 kişi arasında dönüyor bu da can sıkıcı bır durum nebilim en azından intihar eden polis belki olaya dahil edilebilirdi velhasılı kelam düşünce güzel yapım kötü.
film hakkında yapabileceğim en olumlu şey sanırım emma'nın doktorun ofisine giderken ekrana yansıyan görüntüde doktorun odasının yüz şekli içinde olmasıdır.
tanım: 98 yapımlı matrix,13.kat gibi filmlerede örnek olmuş bilim kurgu filmi.
film hakkında yapabileceğim en olumlu şey sanırım emma'nın doktorun ofisine giderken ekrana yansıyan görüntüde doktorun odasının yüz şekli içinde olmasıdır.
tanım: 98 yapımlı matrix,13.kat gibi filmlerede örnek olmuş bilim kurgu filmi.
devamını gör...
4.
efektler,diyaloglar ve karakterler bakımından matrixin gerisinde kalsa bile yarattığı atmosfer için binlerce teşekkür edilmesi gereken bir filmdir. şahsımca en iyi karakter jennifer connelly'nin canlandırdığı emma murdoch'dur. son sahnede jennifer connelly'i sahilin ucunda görünce hemen bir şeyler hatırlayıveriyoruz.(bkz: requiem for a dream)
(bkz: tech-noir)
(bkz: tech-noir)
devamını gör...
5.
john murdoch tuhaf bir otel odasında gözünü açar ve vahşice işlenmiş bir dizi cinayetin zanlısı olarak arandığını öğrenir. esas sorun hiçbir şey hatırlamıyor olmasıdır. bu koşuşturmaca içerisinde peşinde sadece polis değil, zamanı durdurup gerçekliği değiştirebilme yeteneğine sahip yabancılar da vardır.
the crow filminin yönetmeni alex proyas, bu defa bilimkurgu ve kara film tarzlarını harmanlayarak döneminin önemli filmlerinden birine imza atmış.
the crow filminin yönetmeni alex proyas, bu defa bilimkurgu ve kara film tarzlarını harmanlayarak döneminin önemli filmlerinden birine imza atmış.
devamını gör...
6.
matrix filmine öncü olan, önemli bir bilimkurgu örneği. bir sabah uyandığında hafızasını kaybetmiş olan ve cinayetle suçlanan kahramanımız eşliğinde, gerçek nediri sorguladığımız sahneler silsilesi. 1998 yapımı ve alex proyas yönetmenliğinde.
devamını gör...
7.
matrix ile aynı dönem çıktığı için çok karşılaştırılmış zamanında. hatta yanlış hatırlamıyorsam, gişe de matrix’e rakip olarak sunulmuş. ama tabii böyle bir şey sözkonusu bile olamamış. belki şöyle sağlam bir yönetmen tarafından çekilseymiş olabilirmiş.
devamını gör...
8.
blade runner gibi sapına kadar bilim-kurgu özellikleri taşıyan, ancak sin city kadar karanlık, insanı düşünmeye iten, dönüp dolaşıp "insan" ve "ruh" kavramının üzerinden çıkarımlar yapan harika bir yapım... hayatınızın merkezinde, sizi yöneten neler var hiç düşündünüz mü? dark city bambaşka yaklaşıyor bu olaya..
rufus sewell. william hurt. jennifer connelly, 24 ve lost boys'dan tanıdığımız kiefer sutherland...
karşınızda alex proyas denilen deha'nın yönettiği, dark city.
dark city hakkında ne düşünüyorum...
en başta bu filme saygı duyuyorum.. zira film, amerikan film endüstrisinin hoşuna gidecek ve hayvanlar gibi para kazandıracak şekilde klişe de yapılabilirdi. işlenen konu bok edilmeye çok ama çok müsait bir çizgide..
kesinlikle kolaya kaçılmamış. binlerce kez aynılarını dinlediğimiz diyalog satırları yerine sadece seyirciyi düşünmeye iten diyaloglarla bezenmiş.
bu film, yaşadığımız ve "gerçeklik" olarak addettiğimiz şeyi irdelemek konusunda matrix gibi bir yapıma esin kaynağı olmuştur. hem de milyonlarca kurşun, binlerce dövüş hareketi katmadan, nokia - duracell reklamları yapmadan (ki yanlış anlaşılmasın, matrix bence hiç de kötü bir yapım değildir, sadece "olmamış" diyebileceğim noktalara da sahiptir)
çağrışımlar yapmama neden oldu dark city..
hepimiz arada sırada düşünürüz, neyiz biz, amacımız ne, nereye gidiyoruz? film içten içe sadece yaşadığım hayatı, bulunduğum, nefes aldığım, acılar çektiğim, sevindiğim, seviştiğim, yani bir şekilde kendisiyle etkileşimde bulunduğum hayatı değil, bunun amacını düşünmemi sağladı.
bizi insan yapan neydi?
farklı olmamızı sağlayan şey?
hani deli gibi aradıkları ruh var ya, keşfederlerse insanı neyin insan yaptığını bulabileceklerini düşündükleri,
onun gerçekten zihnimde, hatıralarımda, tecrübelerimde mi şekillendiğini, yoksa insan olarak dünyaya gelmenin bir getirisi mi olduğunu düşündüm..
hepimiz farkedemediğimiz şeylerden bir şekilde çekiniriz ya, hayatımızın bize söylenmeyen bir amacı olabilir miydi?
belki de dark city'de bulunan "yabancı" (bilerek uzaylı kelimesini kullanmıyorum, çünkü gerçekten tam anlamıyla "yabancı" portresi çizilmiş..) teması sadece yönetmenin elinde bir enstrumandı?
bilemiyorum, belki de amerikan sinemasının yöntemlerini sorgulamaya başladım bu aralar. ancak;
eğer bugün "dark city" deyince aklımıza "ghost in the shell", "blade runner" hatta "donnie darko" gibi isimler geliyorsa,
izlemeye değerdir bu film.
rufus sewell. william hurt. jennifer connelly, 24 ve lost boys'dan tanıdığımız kiefer sutherland...
karşınızda alex proyas denilen deha'nın yönettiği, dark city.
dark city hakkında ne düşünüyorum...
en başta bu filme saygı duyuyorum.. zira film, amerikan film endüstrisinin hoşuna gidecek ve hayvanlar gibi para kazandıracak şekilde klişe de yapılabilirdi. işlenen konu bok edilmeye çok ama çok müsait bir çizgide..
kesinlikle kolaya kaçılmamış. binlerce kez aynılarını dinlediğimiz diyalog satırları yerine sadece seyirciyi düşünmeye iten diyaloglarla bezenmiş.
bu film, yaşadığımız ve "gerçeklik" olarak addettiğimiz şeyi irdelemek konusunda matrix gibi bir yapıma esin kaynağı olmuştur. hem de milyonlarca kurşun, binlerce dövüş hareketi katmadan, nokia - duracell reklamları yapmadan (ki yanlış anlaşılmasın, matrix bence hiç de kötü bir yapım değildir, sadece "olmamış" diyebileceğim noktalara da sahiptir)
çağrışımlar yapmama neden oldu dark city..
hepimiz arada sırada düşünürüz, neyiz biz, amacımız ne, nereye gidiyoruz? film içten içe sadece yaşadığım hayatı, bulunduğum, nefes aldığım, acılar çektiğim, sevindiğim, seviştiğim, yani bir şekilde kendisiyle etkileşimde bulunduğum hayatı değil, bunun amacını düşünmemi sağladı.
bizi insan yapan neydi?
farklı olmamızı sağlayan şey?
hani deli gibi aradıkları ruh var ya, keşfederlerse insanı neyin insan yaptığını bulabileceklerini düşündükleri,
onun gerçekten zihnimde, hatıralarımda, tecrübelerimde mi şekillendiğini, yoksa insan olarak dünyaya gelmenin bir getirisi mi olduğunu düşündüm..
hepimiz farkedemediğimiz şeylerden bir şekilde çekiniriz ya, hayatımızın bize söylenmeyen bir amacı olabilir miydi?
belki de dark city'de bulunan "yabancı" (bilerek uzaylı kelimesini kullanmıyorum, çünkü gerçekten tam anlamıyla "yabancı" portresi çizilmiş..) teması sadece yönetmenin elinde bir enstrumandı?
bilemiyorum, belki de amerikan sinemasının yöntemlerini sorgulamaya başladım bu aralar. ancak;
eğer bugün "dark city" deyince aklımıza "ghost in the shell", "blade runner" hatta "donnie darko" gibi isimler geliyorsa,
izlemeye değerdir bu film.
devamını gör...
9.
t: film, ama mükemmelinden
bir şeyler yazacak olsam üstteki yazar arkadaşın yazacaklarına benzer bir şeyler yazardım, o yüzden yazmıyorum ve favlayıp geçiyorum. siz de öyle yapın.
bahsedilmesi kayda değer bir başka şey de filmdeki "sway" yorumudur. filmde emma murdoch (jennifer connelly) söyler parçayı. şöyle alalım önce sizi (teatral versiyon):
na bu da director's cut versiyon:
gerçekte jennifer connelly mi söylüyor peki? hayır. anita kelsey yorumlamış, biz de böyle harika bir yorumla tanışmışız film sayesinde.
bir şeyler yazacak olsam üstteki yazar arkadaşın yazacaklarına benzer bir şeyler yazardım, o yüzden yazmıyorum ve favlayıp geçiyorum. siz de öyle yapın.
bahsedilmesi kayda değer bir başka şey de filmdeki "sway" yorumudur. filmde emma murdoch (jennifer connelly) söyler parçayı. şöyle alalım önce sizi (teatral versiyon):
na bu da director's cut versiyon:
gerçekte jennifer connelly mi söylüyor peki? hayır. anita kelsey yorumlamış, biz de böyle harika bir yorumla tanışmışız film sayesinde.
devamını gör...
10.
kara film denen türün fantastikle en iyi harmanlanmış halidir. yani bilim kurgu kapsamına da girer film ama daha çok fantezi alemine dahildir. hak ettiği kadar insan tarafından bilinmese de, bilen ve sevenler tarafından hep el üstünde tutulur. muhtemelen hiçbir zaman eskimeyecektir. ayrıcalıklı yerini her daim koruyacaktır.
devamını gör...
11.
dark city (1998)
yönetmen koltuğunda the crow'dan tanıdığımız alex proyas bulunan, 1998 yılında vizyona girmiş, mükemmel görüntüler ile kült olmayı başarmış lakin döneminde ne yazık ki istenilen ilgiyi göremeyen ve hatta gişede zarar eden bu filmden biraz bahsetmek istiyorum.
konusuyla başlayalım. john murdoch isimli tuhaf bir karakterimiz var, kendisi bir küvette uyanır uyanmaz geçmişiyle alakalı hiçbir şey hatırlamadığını fark ediyor, dahası bulunduğu odada bir kadın cesedi fark etmesiyle birlikte odadan kaçması bir oluyor john'un... bir de üzerine kendisini arayan siyah giysili tuhaf adamları görünce insanı içine çeken bir koşuşturma başlıyor... bu siyah giysili adamlar kimler? john murdoch kim? kendisi bir katil mi?
filmin senaryosu güzel olduğu kadar bazı kısımlarda, özellikle başlarda kafa karışıklığına sebep olabiliyor lakin ilerledikçe hem senaryo toparlanıyor hem de kafa karışıklığımız azalarak bitiyor. matrix, truman show gibi onlarca filme ön ayak olmuş, ilham vermiş bu film felsefi açıdan dopdolu bir film.
filmin görüntülerini anlatabilmem için 4-5 sayfa yazı yazmam gerekiyor ki sıfır sinema bilgimle yaparım bunu, bir de sinema bilgisi almış bir insanı düşünün, onlarca sayfa yazıyı sadece görüntülerine olan övgüsüyle tamamlayabilir, o kadar net. şehirdeki karanlık, ışığa karşı olan hassassiyet, kasvet gibi detayları ambiyansında öyle güzel yansıtmış ki, bilim kurgu temalı film noir demek yanlış olmaz buna. filmdeki şehir detayları öyle güzel düşünülmüş ki, buna ilham veren şeyin dışavurumcu alman sineması olduğu muhakkak.
filmin müziklerinin blade runner'dan arta kalır yanı yok. hatta yer yer daha iyi bile diyebilirim, benim bu filmden rahatsız olduğum tek kısım sonlara doğru bazı efektler oldu. çok basit ve çok cringe gözüktü bana.
harika bir filmdi, gizem, gerilim, polisiye ve bilim kurguyu aşırı güzel harmanlamış.
yönetmen koltuğunda the crow'dan tanıdığımız alex proyas bulunan, 1998 yılında vizyona girmiş, mükemmel görüntüler ile kült olmayı başarmış lakin döneminde ne yazık ki istenilen ilgiyi göremeyen ve hatta gişede zarar eden bu filmden biraz bahsetmek istiyorum.
konusuyla başlayalım. john murdoch isimli tuhaf bir karakterimiz var, kendisi bir küvette uyanır uyanmaz geçmişiyle alakalı hiçbir şey hatırlamadığını fark ediyor, dahası bulunduğu odada bir kadın cesedi fark etmesiyle birlikte odadan kaçması bir oluyor john'un... bir de üzerine kendisini arayan siyah giysili tuhaf adamları görünce insanı içine çeken bir koşuşturma başlıyor... bu siyah giysili adamlar kimler? john murdoch kim? kendisi bir katil mi?
filmin senaryosu güzel olduğu kadar bazı kısımlarda, özellikle başlarda kafa karışıklığına sebep olabiliyor lakin ilerledikçe hem senaryo toparlanıyor hem de kafa karışıklığımız azalarak bitiyor. matrix, truman show gibi onlarca filme ön ayak olmuş, ilham vermiş bu film felsefi açıdan dopdolu bir film.
filmin görüntülerini anlatabilmem için 4-5 sayfa yazı yazmam gerekiyor ki sıfır sinema bilgimle yaparım bunu, bir de sinema bilgisi almış bir insanı düşünün, onlarca sayfa yazıyı sadece görüntülerine olan övgüsüyle tamamlayabilir, o kadar net. şehirdeki karanlık, ışığa karşı olan hassassiyet, kasvet gibi detayları ambiyansında öyle güzel yansıtmış ki, bilim kurgu temalı film noir demek yanlış olmaz buna. filmdeki şehir detayları öyle güzel düşünülmüş ki, buna ilham veren şeyin dışavurumcu alman sineması olduğu muhakkak.
filmin müziklerinin blade runner'dan arta kalır yanı yok. hatta yer yer daha iyi bile diyebilirim, benim bu filmden rahatsız olduğum tek kısım sonlara doğru bazı efektler oldu. çok basit ve çok cringe gözüktü bana.
harika bir filmdi, gizem, gerilim, polisiye ve bilim kurguyu aşırı güzel harmanlamış.
devamını gör...
12.
film noir sosu ile tatlandırılmış ekspresyonist öğelerle süslü karanlık atmosfere sahip, insanoğlunun evrendeki konumu, varoluş ve kader üzerine kafa yorduran leziz bir distopik bilim-kurgu klasiğidir. aksiyon delisi değil de türün meraklıları için oldukça doyurucu. tam anlamıyla kült bir film.
devamını gör...
"dark city" ile benzer başlıklar
dark (dizi)
226