de l'immortalite de l'ame
başlık "elminster the wise" tarafından 26.02.2025 18:59 tarihinde açılmıştır.
1.
"vostre tres-humble, tres-fidelle & tres-obeïssant serviteur,"* ifadeleriyle biten elli küsür sayfalık épistresi ile yunan enkomion'u havası veren; fransız yazar sieur de silhon tarafından 17. yüzyılda* kaleme alınmış, ruhun ölümsüzlüğü savunusu ile dönemin skolastik düşüncesine fanatiklik düzeyinde bağlı kalan ısmarlama eser. platoncu dualizmin, aristotelesçi teleolojinin ve skolastik epistemolojinin çerçevesinde şekillenen yedi yüz sayfalık bir ömür törpüsü adeta. eserin üzerinde durduğu esas konu ruh-beden ayrımının yalnızca bir felsefi mesele değil, aynı zamanda teolojik ve ontolojik bir zorunluluk olarak ele alınması gerekliliği.
silhon, bilinç, irade ve ahlaki failiyetin maddi olmayan bir töz tarafından sürdürüldüğünü ileri sürerek, ruhun varlığını mutlak bir bağlılıkla savunuyor ki bu dogmatik diretme hâli bir noktada açık bir güldürüye dönüşmüş vaziyette. ancak bu noktada, eserin yalnızca metafizik bir tartışmaya indirgenemeyeceğini belirtmek de elzem. metnin esasen kendi başına spesifik bir önem arz etmediğini kabul etmekle birlikte güneş kralı'nın* hüküm sürdüğü dönemin hemen öncesinde kaynamaya başlayan siyasi karışıklıklara ayna tutması açısından dikkate değer olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır zira silhon, bütün eseri uzun süre sekreterliğini yaptığı başbakan kardinal richelieu’ye adamakla kalmamış, bizzat onun teşviki ile kaleme almıştır. tam bu sebeple siyasi ve sosyolojik bir bağlama da sahip zira richelieu tarafından pasifize edilmiş xiii. louis dönemine dair kıymetli bir belge işlevi görüyor.
éloge olarak ele alınmış -ki buradaki övgünün şiddeti kısa sürede panegyric bir hâle bürünüyor- ithaf bölümü ruhun ölümsüzlüğü fikrinin dönemin kilise-devlet ilişkilerinde bir tür ideolojik dayanak noktası olarak konumlandırılmaya çalışıldığına dair kati bir referans ki zaten skolastik düşünceye sıkı sıkıya bağlı kalan silhon, eserin ilgili bölümlerinde epikürcü materyalizmi, nominalizmi ve empirizmi tehlikeli sapmalar olarak değerlendiriyor ve bu akımlara karşı sözde güçlü fakat bana kalırsa oldukça akıl dışı teolojik karşı argümanlar öne sürüyor.
devam etmeden önce bu açık övgü mektubunun hemen üstünde yer alan açıklama bölümünün spesifik bir kısmıyla ilgili de not düşmek istiyorum zira vakti zamanında ingiliz bir araştırmacının bir yazısında -kaynak vermek isterdim ancak ne yazık ki yıllar geçtiği için yazıyı bulamıyorum- denk geldiğim bu hatalı yaklaşımın çok yayılması -sıklıkla denk gelmem hasebiyle- taraftarı değilim. ilgili bölümün sonunda anonim bir beyit yer almakta:
"mortel, qui que tu sois, qui te plais à me voir,
qui ne peut pénétrer où vont mes destinées ;
lis ma devise afin de les savoir,
ma beauté ne craint point le nombre des années."
bu beyitin son dizeleriyle pierre corneille’in le cid isimli trajikomedyasındaki bir pasaj üzerinden bir bağlantı kurulmakta ancak bu başlı başına hatalı bir tutum. corneille ve silhon çağdaş yazarlar olsalar dahi aralarında dikkate değer bir etkileşim olmadığı ve aynı entelektüel çevreyi paylaşmadıklarını söylemek yanlış olmayacaktır. ilgili pasajlarda yer alan - "ma beauté ne craint point le nombre des années." pierre corneille, le cid p. 20- "ne... point le nombre des années" kısmı bu yanılgının esas sebebi. gerçekten benzer bir nitelik taşımakta ancak bunun nedeni muhtemelen çeviri sırasında spesifik detayların yitip gitmesi.
günümüzde yaygın olarak ne...pas kalıbı kullanıldığı için ne...point biraz daha eski, unutulmaya yüz tutmuş bir katiyet ifadesi. le nombre des années ise daha çok özellikle 15-18. yüzyıl fransız metinlerinde çok daha yaygın bir biçimde rastlanılabilen bir başka kalıp daha. birbirlerine referans verdiklerini -le cid, 1636-37 arasında yayımlandığı için corneille'in referans verdiği iddia edilmekte- pek sanmıyorum.
bu küçük yanlış anlaşılmayı düzelttiğimize göre devam edelim o hâlde. eserde öne çıkan en kritik nokta, özgür irade ve ahlaki sorumluluk meselesi. daha önce de belirttiğim gibi, eser boyunca bu fanatik fransız, ahlaki failiyetin ancak ruhun aşkın varlığı ile mümkün olduğunu iddia ediyor. üzerinde durulan temel düşünceyi "eğer ruh maddi bir fenomen olsaydı, etik değerler ve adalet kavramı anlamını yitirirdi," gibi bir cümle ile özetleyebileceğimizi sanıyorum. ancak bu argüman elbette günümüz etiği açısından tartışmalı bir noktada. zira modern zamanın bilgileri, silhon’un ruh anlayışını modern bilişsel bilimlerin ve sinirbilimin sunduğu veriler karşısında sorgulanmaya açık hâle getiriyor. beyin-beden kimlik teorisi, redüksiyonist materyalizm ve eliminatif fizikalizm gibi çağdaş yaklaşımlar, bilincin tamamen fiziksel süreçlerle açıklanabileceğini iddia ediyor ve dürüst olmak gerekirse descartes’çı düalizmin savunulması giderek zorlaşıyor. özellikle, descartes’çi düalizmin modern nörobilimsel verilerle çeliştiği, bilincin kortikal aktivite, nöral korelasyonlar ve bilişsel işlem süreçleriyle bağlantılı olduğu gösterildiğinden dolayı da silhon’un ruhun maddi olmayan bir töz olduğu iddiası, popüler metafizik bir anakronizm olarak kalmaktan öteye gidemez hâlde diyebiliriz sanıyorum. üstelik kant sonrası seküler etik yaklaşımlar, eudaimonist etik ve sosyal kontraktualizm gibi düşünce biçimleri de, ahlakın yalnızca metafizik bir temele dayanması gerekmediğini de açıkça gösteriyor.
silhon’un eseri, bugünün modern bilgisi ile silahlanmış okuyucuları olan bizler için belki bilimsel açıdan geçerliliğini yitirmiş ve ruh anlayışı, modern epistemolojik natüralizmin ve bilişsel bilimlerin sunduğu materyalist açıklamalar karşısında zayıf kalmış olabilir, ancak yine de tarihsel bağlamı göz önünde bulundurulduğunda önemli bir skolastik metin olarak değerlendirilebilir. yalnızca dönemin katı ve baskıcı konjonktürünün yavan portresinde bir fırça darbesi olmaktan öte, dönemin düşünce dünyasını anlamak adına önemli bir kaynak da teşkil ediyor zira. gerçi bunu biraz yavan bulsam da günümüzde, ruhun varlığı ve ölümsüzlüğü hâlâ metafizik ve teolojik bir mesele olarak tartışılmaya devam ediyor aslında. ancak, çağdaş düşüncenin büyük bir kısmı bu kavramları doğal olarak fiziksel dünya ile açıklamaya eğilimli.
yani özetlemek gerekirse eser, ontolojik realizm perspektifinden ruhun varlığını akli ve teolojik bir zaruret olarak değerlendirirken, ele aldığı epistemik metodoloji analitik metafizikten ziyade skolastik öncüllerle temellendirilmiş vaziyette ve modern zaman için kitap, bilimsel olarak hatalı, felsefi olarak dogmatik, ancak tarihsel açıdan ilginç bir skolastik metin olarak değerlendirilebilir. epistemolojik natüralizm ve bilişsel bilimler ışığında bakıldığında, ruhun ölümsüzlüğü fikri yalnızca metafizik bir spekülasyon olarak görülebilir/görülmelidir ve ontolojik indirgemeciliğin, materyalist monizmin ve evrimsel psikolojinin sunduğu alternatif açıklamalar karşısında büyük ölçüde işlevsiz kalacağı açıktır. montaigne* referanslarından baygınlık geçirmezsiniz umarım. keyifsiz bir anakronizm -ikincil anlamı ile- diyerek tanımı sonlandırıyor ve birkaç alıntı bırakarak uzaklaşıyorum. elminster the begrudging keyifli okumalar diler.
cependant nous pouvons de là tirer vne preuue fort concluante, que tout nostre estre est emprunté, & que si nous auons cet auantage sur les horloges, & sur les autres ouvrages morts; que nous sentons les refléxions de nouuel au dedans de nous, & les pieces qui s'y meuents; nous leur sommes en cela semblables, que nous n'en sçauons pas comment, & que la maniere est vn secret que l'ouurier qui nous a formez s'est reserué deuers soy, comme vn titre de sa souueraineté, & vn argument de nostre dépendance. p. 217
font leur impression en même temps; le plus fort l'emporte toujours sur le foible: le plus grand consomme le moindre, & s'ils étoient égaux en force; l'appetit seroit si également balancé de deux passions diverses, & si justement suspendu entre deux mouvemens différens; que les puissances motrices en demeureroient sans action & en seroient immobiles." p. 381 -devamı charron alıntıları ve insan-hayvan karşılaştırmalarındaki sığ yaklaşım ile birlikte olumsuz anlamda epey zihin açıcı olsa da edebi açıdan oldukça tatmin edici olduğunu söyleyebilirim-
silhon, bilinç, irade ve ahlaki failiyetin maddi olmayan bir töz tarafından sürdürüldüğünü ileri sürerek, ruhun varlığını mutlak bir bağlılıkla savunuyor ki bu dogmatik diretme hâli bir noktada açık bir güldürüye dönüşmüş vaziyette. ancak bu noktada, eserin yalnızca metafizik bir tartışmaya indirgenemeyeceğini belirtmek de elzem. metnin esasen kendi başına spesifik bir önem arz etmediğini kabul etmekle birlikte güneş kralı'nın* hüküm sürdüğü dönemin hemen öncesinde kaynamaya başlayan siyasi karışıklıklara ayna tutması açısından dikkate değer olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır zira silhon, bütün eseri uzun süre sekreterliğini yaptığı başbakan kardinal richelieu’ye adamakla kalmamış, bizzat onun teşviki ile kaleme almıştır. tam bu sebeple siyasi ve sosyolojik bir bağlama da sahip zira richelieu tarafından pasifize edilmiş xiii. louis dönemine dair kıymetli bir belge işlevi görüyor.
éloge olarak ele alınmış -ki buradaki övgünün şiddeti kısa sürede panegyric bir hâle bürünüyor- ithaf bölümü ruhun ölümsüzlüğü fikrinin dönemin kilise-devlet ilişkilerinde bir tür ideolojik dayanak noktası olarak konumlandırılmaya çalışıldığına dair kati bir referans ki zaten skolastik düşünceye sıkı sıkıya bağlı kalan silhon, eserin ilgili bölümlerinde epikürcü materyalizmi, nominalizmi ve empirizmi tehlikeli sapmalar olarak değerlendiriyor ve bu akımlara karşı sözde güçlü fakat bana kalırsa oldukça akıl dışı teolojik karşı argümanlar öne sürüyor.
devam etmeden önce bu açık övgü mektubunun hemen üstünde yer alan açıklama bölümünün spesifik bir kısmıyla ilgili de not düşmek istiyorum zira vakti zamanında ingiliz bir araştırmacının bir yazısında -kaynak vermek isterdim ancak ne yazık ki yıllar geçtiği için yazıyı bulamıyorum- denk geldiğim bu hatalı yaklaşımın çok yayılması -sıklıkla denk gelmem hasebiyle- taraftarı değilim. ilgili bölümün sonunda anonim bir beyit yer almakta:
"mortel, qui que tu sois, qui te plais à me voir,
qui ne peut pénétrer où vont mes destinées ;
lis ma devise afin de les savoir,
ma beauté ne craint point le nombre des années."
bu beyitin son dizeleriyle pierre corneille’in le cid isimli trajikomedyasındaki bir pasaj üzerinden bir bağlantı kurulmakta ancak bu başlı başına hatalı bir tutum. corneille ve silhon çağdaş yazarlar olsalar dahi aralarında dikkate değer bir etkileşim olmadığı ve aynı entelektüel çevreyi paylaşmadıklarını söylemek yanlış olmayacaktır. ilgili pasajlarda yer alan - "ma beauté ne craint point le nombre des années." pierre corneille, le cid p. 20- "ne... point le nombre des années" kısmı bu yanılgının esas sebebi. gerçekten benzer bir nitelik taşımakta ancak bunun nedeni muhtemelen çeviri sırasında spesifik detayların yitip gitmesi.
günümüzde yaygın olarak ne...pas kalıbı kullanıldığı için ne...point biraz daha eski, unutulmaya yüz tutmuş bir katiyet ifadesi. le nombre des années ise daha çok özellikle 15-18. yüzyıl fransız metinlerinde çok daha yaygın bir biçimde rastlanılabilen bir başka kalıp daha. birbirlerine referans verdiklerini -le cid, 1636-37 arasında yayımlandığı için corneille'in referans verdiği iddia edilmekte- pek sanmıyorum.
bu küçük yanlış anlaşılmayı düzelttiğimize göre devam edelim o hâlde. eserde öne çıkan en kritik nokta, özgür irade ve ahlaki sorumluluk meselesi. daha önce de belirttiğim gibi, eser boyunca bu fanatik fransız, ahlaki failiyetin ancak ruhun aşkın varlığı ile mümkün olduğunu iddia ediyor. üzerinde durulan temel düşünceyi "eğer ruh maddi bir fenomen olsaydı, etik değerler ve adalet kavramı anlamını yitirirdi," gibi bir cümle ile özetleyebileceğimizi sanıyorum. ancak bu argüman elbette günümüz etiği açısından tartışmalı bir noktada. zira modern zamanın bilgileri, silhon’un ruh anlayışını modern bilişsel bilimlerin ve sinirbilimin sunduğu veriler karşısında sorgulanmaya açık hâle getiriyor. beyin-beden kimlik teorisi, redüksiyonist materyalizm ve eliminatif fizikalizm gibi çağdaş yaklaşımlar, bilincin tamamen fiziksel süreçlerle açıklanabileceğini iddia ediyor ve dürüst olmak gerekirse descartes’çı düalizmin savunulması giderek zorlaşıyor. özellikle, descartes’çi düalizmin modern nörobilimsel verilerle çeliştiği, bilincin kortikal aktivite, nöral korelasyonlar ve bilişsel işlem süreçleriyle bağlantılı olduğu gösterildiğinden dolayı da silhon’un ruhun maddi olmayan bir töz olduğu iddiası, popüler metafizik bir anakronizm olarak kalmaktan öteye gidemez hâlde diyebiliriz sanıyorum. üstelik kant sonrası seküler etik yaklaşımlar, eudaimonist etik ve sosyal kontraktualizm gibi düşünce biçimleri de, ahlakın yalnızca metafizik bir temele dayanması gerekmediğini de açıkça gösteriyor.
silhon’un eseri, bugünün modern bilgisi ile silahlanmış okuyucuları olan bizler için belki bilimsel açıdan geçerliliğini yitirmiş ve ruh anlayışı, modern epistemolojik natüralizmin ve bilişsel bilimlerin sunduğu materyalist açıklamalar karşısında zayıf kalmış olabilir, ancak yine de tarihsel bağlamı göz önünde bulundurulduğunda önemli bir skolastik metin olarak değerlendirilebilir. yalnızca dönemin katı ve baskıcı konjonktürünün yavan portresinde bir fırça darbesi olmaktan öte, dönemin düşünce dünyasını anlamak adına önemli bir kaynak da teşkil ediyor zira. gerçi bunu biraz yavan bulsam da günümüzde, ruhun varlığı ve ölümsüzlüğü hâlâ metafizik ve teolojik bir mesele olarak tartışılmaya devam ediyor aslında. ancak, çağdaş düşüncenin büyük bir kısmı bu kavramları doğal olarak fiziksel dünya ile açıklamaya eğilimli.
yani özetlemek gerekirse eser, ontolojik realizm perspektifinden ruhun varlığını akli ve teolojik bir zaruret olarak değerlendirirken, ele aldığı epistemik metodoloji analitik metafizikten ziyade skolastik öncüllerle temellendirilmiş vaziyette ve modern zaman için kitap, bilimsel olarak hatalı, felsefi olarak dogmatik, ancak tarihsel açıdan ilginç bir skolastik metin olarak değerlendirilebilir. epistemolojik natüralizm ve bilişsel bilimler ışığında bakıldığında, ruhun ölümsüzlüğü fikri yalnızca metafizik bir spekülasyon olarak görülebilir/görülmelidir ve ontolojik indirgemeciliğin, materyalist monizmin ve evrimsel psikolojinin sunduğu alternatif açıklamalar karşısında büyük ölçüde işlevsiz kalacağı açıktır. montaigne* referanslarından baygınlık geçirmezsiniz umarım. keyifsiz bir anakronizm -ikincil anlamı ile- diyerek tanımı sonlandırıyor ve birkaç alıntı bırakarak uzaklaşıyorum. elminster the begrudging keyifli okumalar diler.
cependant nous pouvons de là tirer vne preuue fort concluante, que tout nostre estre est emprunté, & que si nous auons cet auantage sur les horloges, & sur les autres ouvrages morts; que nous sentons les refléxions de nouuel au dedans de nous, & les pieces qui s'y meuents; nous leur sommes en cela semblables, que nous n'en sçauons pas comment, & que la maniere est vn secret que l'ouurier qui nous a formez s'est reserué deuers soy, comme vn titre de sa souueraineté, & vn argument de nostre dépendance. p. 217
font leur impression en même temps; le plus fort l'emporte toujours sur le foible: le plus grand consomme le moindre, & s'ils étoient égaux en force; l'appetit seroit si également balancé de deux passions diverses, & si justement suspendu entre deux mouvemens différens; que les puissances motrices en demeureroient sans action & en seroient immobiles." p. 381 -devamı charron alıntıları ve insan-hayvan karşılaştırmalarındaki sığ yaklaşım ile birlikte olumsuz anlamda epey zihin açıcı olsa da edebi açıdan oldukça tatmin edici olduğunu söyleyebilirim-
devamını gör...