1.
üst edit: 5. oyunun ana hikayesi eski oyunlara dayandığı için tanımın %80'i eski devil may cry oyunları ile ilgili. 5. oyun ile ilgili bilgiler tanımın en altlarında kalıyor.
so... devils cry, huh? let's hear what that sounds like. 2013 yılında çıkan dmc: devil may cry garabetinden sonra ilaç gibi gelmiş olan hack and slash'in path of exile'dan sonra sağlam kalan son kalesi. reboot saçmalığını saymazsak eğer devil may cry 5 çoğu oyuncunun yarım kalmasına oldukça içerlediği bir serinin 11 yıl sonra efsanevi bir dönüş yaptığının habercisiydi ama bundan çok daha önemli bir işlevi var; devil may cry 5 hikayesel boşlukları dolduran bir oyun olacağının sinyallerini çok önceden vermişti zaten ve gerek oyun içi diyaloglar gerek sonradan çıkarılan visions of v ve before the nightmare isimli mangalar ile tüm eksikliği kapatmayı başardı. pek çok oyunun salt aksiyondan arınması ile bu türün açlığını çeken kitlenin de tatmin olduğu bir çıkış gerçekleştirdiğini söylemek yanlış olmayacaktır. bir hack 'n' slash oyununda senaryo gerçekten önemli midir peki? bu sorunun cevabı aslında hayır fakat hack 'n' slash'in son kalesi sayılan bir oyun için ilginç bir şekilde evet hikaye oldukça önemli. bunu tam olarak açıklamak için hack 'n' slash tam olarak nedir, çıkış noktası neresidir ve devil may cry bu janranın üzerinde nasıl bir değişikliğe sebep olmuştur bunu irdelemek gerekir.
kabul edilebilir bir gerçek ki hack 'n' slash oyuncuya iyi bir senaryo vadetmez ve zorunda da değildir zaten. günümüzde hack 'n' slash için kesin bir tanım yapmak oldukça zor çünkü bu janranın ürünü olan oyunların artık pek ortak noktası kalmadı ama genel olarak az diyalog fazlaca vahşet içeriğin tamamını kaplıyor diyebiliriz. iyi savaş mekanikleri ve fazlaca düşman ile önüne geleni kesip biçme odaklı bir oyun kaliteli bir senaryo sunmak zorunda değildir çünkü oyuncunun oyuna girme sebebi zihnini yormaktan ziyade iyi combolar çıkarıp bir noktada güçlü hissetmek ve katliam yapmaktır. gelelim hack 'n' slash'in nerede ve ne zaman doğduna. esasında bu terim video oyunlarından çok daha eskiye dayanıyor. frp oynayanlarınız bilir hack 'n' slash daha çok senaryo ve rol yapma kısmına odaklanmadan hızlı ve yorucu savaş bölümleri ile ilerleyen masa oyunlarına verdiğimiz bir isimdi. masa oyunlarından sıyrılıp video oyunlarına geçiş yaptığımız dönemde de gelenek bozulmadı ve bu tip oyunlar aynı isim altında piyasaya sunuldu. ilk zamanlarda daha çok zindanlarda farklı türden yaratıkları kesip biçtiğimiz türün en başarılı örneklerinden biri olan diablo efsanesini hepimiz hatırlıyoruz şüphesiz veya daha yenilere baktığımızda legend of grimrock bu janranın kesin çizgilerle ayrılmadığı döneminin özelliklerini koruyan oyunlardan biri. işte diablovari oyunların cirit attığı bu dönemlerde hack 'n' slash için dungeon crawl ismi kullanılıyordu. bu dönemin ürünlerinden olan diablo hack 'n' slash veya başka bir deyişle dungeon crawl'ın en iyi yansıtıldığı örneklerden biriydi ve zaten bu yüzden bu tip oyunlar bir noktadan sonra diablovari oyunlar olarak isimlendirilmeye başladı. bizi ilgilendiren esas mesele ise dungeon crawl yani hack & slash'i kendi içinde bölen oyunlardan biri olan devil may cry. zamanında capcom'dan çıkma başka bir oyun olan resident evil'ın devamı niteliğinde tasarlanan devil may cry daha sonra senaryo içerisinde değişikliğe gidilerek yeni bir oyun olarak piyasaya sunuldu. resident evil oynayanlar zaten devil may cry ile benzer mekaniklere sahip olduğunu az çok anımsamıştır. elbette zamanla bu benzerlik gittikçe azalmaya başladı. capcom bir yenilik arayışından ziyade yanlışlıkla hack 'n' slash içerisinde mekansal ve mekaniksel olarak yeniliklere sebep oldu aslında. oyunu janranın adını veren zindan mantığından kurtararak ilk adımı attı devil may cry ve 3. oyunla beraber ne kadar bayık olsa bile vasat bir senaryo ile de oyuncu kitlesinin ilgisini çekmeyi başardı. ilk oyunda nelo angelo olarak gördüğümüz vergil hikayeye derinlik kazandırmaktan uzaktı ama prequel olan üçüncü oyunda karakter hem oyunun ana karakteri dante'ye hem de ana hikayeye derinlik kazandırdı. ilk iki oyunun hikayesel olarak daha doğrusu eksik anlatıştan ötürü sınıfta kaldığını söylemek mümkün ama üçüncü oyunun hem savaş mekanikleri hem senaryosu ile devil may cry büyük bir sıçrama yaşadı ve oyun artık hikayesel olarak da oyuncuların ilgisini cezbetmeye başladı. bu yüzden bahsettiğim iki nedenden ötürü devil may cry'ın hack 'n' slash'in sınırlarında kırılmalara sebep olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
oyunun hikayesinin ne kadar önemli bir noktaya geldiğini bir örnekle açıklayacağım ama önce oyunun hikaye sıralamasından biraz söz etmek gerek. 5. oyunun çıkması ile birlikte - dmc: devil may cry reboot 5. oyun olarak kabul edilmiyor- oyunun hikaye sıralamasında minik bir değişiklik meydana geldi ve şu an kronolojik sıra çıkan mangalar dahil olmak üzere şu şekilde:
manga (code i-ii-iii), 3, 1, anime, 2, 4 (dlc vergil meselesi karışık anlatacağım) manga ( before the nightmare - visions of v) ve 5. oyun.
5. oyun çıkmadan önce devil may cry 4 ilk oyun ve 2. oyun arasında geçen bir interqueldi ama 5. oyunun çıkması ile beraber sıralamada değişiklik meydana geldi ve 4. oyun 5. oyundan bir iki sene öncesinde geçiyor olarak güncellendi. aslında novel muhabbeti de var ama onlar bizi pek bağlamıyor. zaten yazarken de oyunların çıkış sırasına göre değil hikayesel olarak kronolojik sıra ile gideceğim ama önce dmc: devil may cry neden sevilmedi ve oyunun kemik kitlesi tarafından ötelendi ona biraz göz atmak gerek çünkü bu devil may cry'ın hikayesel önemi için vereceğim en kesin örneklerden biri.
yıl 2013'ü gösterdiğinde capcom ninja theory ile ortak bir işe imza atarak devil may cry evrenini sıfırlamaya karar verdi ve böylece dmc: devil may cry reboot olmanın aksiliği ile oyun dünyasına giriş yapmış oldu. capcom'un bunu para için yaptığı aşikar. ne kadar bunun ne denli büyük bir risk olduğunun herkes farkında olsa da ki bunun sebebi çoğu oyuncunun ne yazık ki reboot oyunların büyük bir kısmının hayal kırıklığı olduğunun bilincinde olmasıydı yine de capcom böyle bir hamle yapmak zorundaydı çünkü ilk iki oyunda hikayesel anlamda büyük aksaklıklar vardı ve kopuk bir senaryo ile ilerliyordu hatta ikinci oyunun senaryosunu oynarken anlamak bile oldukça zahmetliydi oyuncular için. 3. oyunun oyun dünyasında fırtınalar estirmesinden sonra capcom senaryonun daha çok üzerine düşmeye başlamıştı ama ne yazık ki dmc: devil may cry'dan 5 sene önce çıkmış olan devil may cry 4 görsel açıdan dönemine göre oldukça iyi olsa bile oyuncuları 3. oyundan sonra büyük hayal kırıklığına uğratmıştı. özellikle dante ile özdeşleşmiş oyuna yeni bir karakter olan nero ile başlamak çoğu oyuncunun oyuna tepki göstermesine neden oldu. buraları 4. oyundan söz ederken detaylandıracağım için uzun tutmuyorum ama 4. oyunun eleştirilmesinde bundan çok daha önemli noktalar var. ne kadar 4. oyun bir çok anlamda sınıfta kalmış olsa da devil may cry belirli bir dante tiplemesi ile özdeşleşmiş, gotik bir atmosfere sahip bir oyundu, işte dmc: devil may cry bunu göz ardı edince ip tamamen koptu ve oyun serinin üzerindeki bir kara leke olarak kalmaya mahkum oldu. dmc: devil may cry'ın yapım aşamasında capcom batı piyasasını domine etme hevesi ile oyunun tüm gotik atmosferini yerle bir etmek bir kenara dante ve vergil'ın karakterinde de gereksiz değişimlere girdi. hepsinden kötüsü oyun ilk faili dante'nin modellemesinde yaptı aslında çünkü dante'nin tüm o animevari karizması ve görünüşü batılı oyunculara hitap etmek için harap edildi, ikonik beyaz saçları oyunun başında siyah ve kısa olarak sunuldu. görünüşü ise zaten emo dante diye anılmasına yetti de arttı bile. tüm bu facianın yanı sıra ne kadar villain olsa bile oyuncuların saygısını kazanmış olan vergil'ın karakteri fazlaca yozlaştırıldı. vergil babası sparda'nın karakterini benimsemeye çalışan bir figür, dante'nin aksine tamamen ağırbaşlı ve konu düello olduğunda yaralı biri ile mücadele etmeyi reddedecek kadar onurlu bir karakter ama dmc: devil may cry'da capcom ve ninja theory vergil'ı öyle bir mahvetmiş ki oyunda dante ve vergil seninki mi daha büyük benimki mi muhabbeti yapıyordu. hepsinin yanısıra oyunun orijinal hikayesinde bulunmayan melekler ve nefilim mevzusu ile iyice batırdılar. bunun dışında aslında oyun savaş mekanikleri ve oynanış açısından oldukça tatmin ediciydi ve günümüz dünyasına daha yakın olduğundan kapitalizme ve günümüz dünyasının yozlaşmasına eleştiriler sunan güzel bir felsefeye de sahipti. tek sorun oyunun devil may cry gibi ağır bir ismi sırtlanarak piyasaya girmiş olmasından kaynaklanıyor çünkü kemik kitle bu astronomik değişime sıcak bakmadı ve böylece oyunun mekanikleri hatta demon weapon ve angel weapon gibi kaliteli yenilikler bile durumu kurtarmaya pek yetmedi. burada esas mesele şu; devil may cry hack n slash olabilir ama karakterleri ve hikayesi ile güçlenmiş olan bir seri olduğu göz ardı edilemez. yani oyundan hikayesini koparırsanız ne yazık ki mekanikleri bile onu kurtarmaya yetmiyor. bundan ötürü oyun mekanikleri ne kadar iyi olsa da ben dahil olmak üzere serinin hayranlarının büyük kısmı dmc: devil may cry oyununu yok saydı ve saymaya da devam edecek.
devil may cry 5'e gelirsek eğer oyun devil may cry 3'e yapılan göndermeler ile beraber tam bir fanservice olmuş. amme hizmeti olarak bu göndermeleri ve bir kaç teoriyi de not düşerim. şuraya bir yere devil may cry 5 special edition vergil them song bury the light ekleyip oynanış ve hikayeye giriş yapalım o zaman. devils never cry gibi bir efsaneden sonra vergil için de böyle epik bir them song gerekiyordu. hatta them song bile devil may cry 3 referansı içeriyor desek yeridir. devil may cry 3'ün villaini arkham'ın vergil ile sohbeti esnasında a storm is approaching dediği bir cutscene var bury the light için yazılan nakarat tamamen bu sahneye bir gönderme.
link:
i'm the storm thaaat is approachiiiing! ehm... neyse nerede kalmıştık. oyunun hikayesine ve oynanışa geçmeden önce geçmiş hikayeye de ufak bir göz atmak gerek aslında çünkü devil may cry geleneği bozmadan ilerlemiş senaryo konusunda. ana konu yine vergil-dante çekişmesine dayanıyor. buna spoiler uyarısı atmaya pek gerek yok zaten devil may cry oynayan çoğu oyuncu daha trailerda yamato ile o epik portal açma hareketinden anlamıştır villainin vergil olduğunu. gerçi v ile nero konuşurken v vergil ismini zikrettiğinde tüylerimiz diken diken oldu mu oldu ama senaryo ne yazık ki başarısız plot twistler ile dolu.
not: dmc: devil may cry hikayesi baz alınmamış, orijinal hikayeye sadık kalınmıştır.
her şeyden önce karanlık vardı, bitmeyen bir karanlık. en gülünç kabusların bile hayat bulduğu bir kaos ortamı... ama o ilkel varoluş bile ışığın kendisinden kaçamadı. evren sonunda ikiye bölündü. karanlık iblislerin diyarı oldu ışık ise ölümlülerin diyarı. iki dünya sonsuzluk gibi görünen uzun bir süre boyunca birlikte var olmaya devam etti. şeytanların yuvası olan karanlık; demon world, netherworld, underworld gibi pek çok isimle anıldı ve yaklaşık 2000 yıl kadar önce prince of darkness ya da bildiğimiz ismi ile mundus - ilk oyunda trish ile beraber ağzına force edge ile vurduğumuz villain- underworld'ü ismini bilmediğimiz bir iblis efendisine karşı savaşıp fethettikten sonra insanların dünyasını da fethetmeye karar verdi çünkü bir zamanlar bir olan bu iki dünyaya da hükmetmek istiyordu ama o zamanlar mundus'un sağ kolu olan ve gururlu bir adam (şeytan) olarak bahsedilen legendary dark knight sparda bunun adaletsizce olduğunu düşündü ve kendi türüne ihanet ederek ölümlüleri korumak için mundus'a başkaldırdı. sparda ile mundus ve cehennem lejyonları arasında muazzam bir savaş başladı ve sparda mundus dahil olmak üzere koca cehennem lejyonunu tek başına etkisiz hale getirdi. burada bilinmesi gereken şey bu iki dünyayı birbirine bağlayan boyutsal kapılar var ve çeşitli ayinler ile bu kapılar açılabiliyor. sparda mundus'u hapsettikten sonra bu kapılardan en büyüğü olarak kabul edilen ve dev bir kule görünümünde olan -üçüncü oyunda karşılaştığımız- temen-ni-gru isimli kuleyi kendi kanı, kılıçlarından biri olan yamato ve bir rahibenin hayatını feda ederek mühürledi ve daha sonra yedi ölümcül günahın isimlerini kullanarak son mührü de tamamladı. mühürlemeden önce birbirinden güçlü şeytanları kuleyi koruması için oraya hapsettiğini de eklemek gerek. yine de bir sorun vardı, sparda kendi güçlerinin büyük bir kısmını da mühürlemek zorunda kalmıştı. ki daha sonra animede öğrendiğimiz üzere sparda iblis dünyasında bael ve modeus isimli ikiz kardeşleri yanına çırağı olarak almıştır ama onlara daha sonra değineceğim.
yaklaşık olarak 20. yüzyılda sparda tekrar ortaya çıktı ve insan dünyasına barışsever bir şekilde hükmetti. bu süreçte eva adında bir insan ile evlendi ve bu evlilikten dante ve vergil adında half demon iki çocukları oldu. bizim bu ikiz kardeşler 8. yaşlarına basmadan bir süre önce sparda'nın bilinmeyen bir sebepten ortadan kayboluşu ve ölümünden sonra hapsolmuş durumda olan mundus yıpranmış olan mühürlerin etkisi ile biraz intikam isteği biraz da korkusundan ötürü eva ve çocuklarını hizmetkarları aracılığı ile öldürtmeye çalıştı ama eva'yı öldürtse bile dante ve vergil'i öldürmeyi başaramadı.
o günün anılarını visions of v isimli mangada detaylı bir biçimde işledikleri için vergil'ın tarafından hikayenin nasıl geliştiğini artık biliyoruz. vergil ve dante ne kadar ikiz olsalar bile tamamen aykırı karakterlere sahiptiler. daha çocukken bile dante sürekli olarak tahta kılıçlar ile vergil'a saldırıp savaşmak istiyor ve vergil tarafından sürekli geri çevriliyordu. dante'nin şımarık tavırlarından sıkılan vergil her defasında kendini şehrin dışındaki kütüphaneye atmaya başladı ve ingiliz şair william blake'in eserleri ile burada tanıştı. oranın sahibi olan yaşlı adam vergil'ın sürekli william blake eserleri ile ilgilendiğini gördüğü için ona şairin bir şiir kitabını hediye etmişti ki 5. oyun için oldukça kıymetli bir bilgi bu. vergil kalem ile kitabın kapağına kocaman bir v harfi çizerek dante'nin sürekli izinsiz olarak onun eşyalarını almasından şikayet etti. daha sonra başka bir sahne geçişi görüyoruz ve dante vergil'ın elinden kitabı almak için çekiştiriyor ve vergil sinirlenip dante'yi yere seriyor. dante ile ufak bir kavgaya tutuştukları sırada eva odaya girerek vergil'ı azarlıyor ve ona büyük olanın kendisi olduğunu, biraz tahammül göstermesi gerektiğini söylüyor. evet ikizler ama older one olarak ifade edilmiş vergil. bu duruma sinirlenen vergil ben kitap okuyacağım diyerek odayı terk ediyor ama kitabını evde bırakıyor.
daha sonra parkta oturan bir vergil görüyoruz. her zaman aynı şeyin olduğunu, dante'nin hep aynısını yaptığını ve annesinin sürekli onu savunmasından bıktığı hakkında kendi kendine söylenirken birden etrafı iblisler tarafından sarılıyor. eve doğru haber vermek için koştuğu sırada bir çok iblis tarafından defalarca bıçaklanıyor ve yerde kanlar içindeyken lütfen biri yardım etsin diye bağırıyor. burada vergil ile özdeşleşmiş olan i need power more repliğini de görüyoruz. çaresizlik içinde ne kendisini ne ailesini kurtaramayacağını düşünen vergil yardım için bağırmaya devam etmiyor ama kimsenin gelmeyeceğini anladığında babasının kılıçlarından biri olan yamato yanında beliriyor. tüm öfkesi ile bütün iblisleri yok ediyor ama eve ulaştığında evini yanmış bir vaziyette görüp annesi ve kardeşinin öldüğünü düşünerek hüsrana uğramış bir biçimde dönüp gidiyor. vergil'ın karakter gelişimi açısından oldukça önemli bir an aslında bu bölüm çünkü önceden vergil'ın yalnızca babasına olan hayranlığından ötürü güç elde etme arayışında olduğunu düşünmüştük ama devil may cry 3'de bulunan bir cutscene biraz kafa karıştırıcıydı. vergil dante'ye sevdiklerini korumak için daha fazla güce sahip olmak gerektiğinden söz etmişti. manganın bu bölümü ile vergil'ın güç hırsının altında yatan sebep ve o cutscene anlam kazanmış oldu.
vergil dışarıda savaşırken o sırada evde olan dante annesi eva tarafından dolabın içine saklandı ve eva dante'ye vergil'ı bulmak için gitmesi gerektiğini eğer geri dönemezse kaçıp gitmesini, ismini değiştirmesini söyleyerek vergil'ı bulmak için gidiyor ama daha kapıdan çıkamadan öldürülüyor. annelerinin ölümü ile birlikte birbirlerinin de öldüğünü düşünen iki kardeş tamamen bambaşka şartlarda yetişiyor ve ilk olarak dmc'nin iki sayıdan oluşan (code i-ii) mangasında yüzyüze geliyorlar.
manganın ikinci bölümü vergil'a odaklandığından dolayı burada vergil ve arkham'ın tanışmasını ve arkham'ın vergil'a temen-ni-gru isimli kulede geçitle beraber hapsolmuş sparda'nın güçlerinden söz ettiğini görüyoruz. yani manga muhtemelen 3. oyunun en fazla bir kaç ay öncesinde geçiyor. mangaya geçersek eğer güç arayışında önüne gelen her şeyi yıkıp geçecek bir ruh haline bürünmüş olan vergil ve belirli bir ücret karşılığı iblis avcılığı yapmaya başlamış olan dante arasında daha ilk görüşte bir düello patlak veriyor. insan yanına tutunan dante ve şeytan yanını benimseyen vergil oyunlarda da ana konumuza dönüşüyor zaten. burada ufak bir detay var, eva ölmeden hemen önce dante'yi saklamayı başarıyor ama vergil'i ararken öldürülüyordu, dante tüm bunlara şahit olsa bile vergil annesinin onun yerine danteyi seçtiğini düşünmeye başlıyor bu karşılaşmadan sonra. bu karakter gelişimi açısından önemli bir detay daha.
mangada ilk kez karşılaşan ikili birbirlerini gördükleri ilk andan itibaren mücadeleye başlıyorlar çünkü vergil dante'nin kolyesinin peşinde. peki nedir bu kolye davası? bu birbirini tamamlayan iki kolye eva tarafından 8. yaş günlerinde dante ve vergil'a verilmişti ve esasında sparda'nın underworld veya cehennem ne demek isterseniz onun kapısını mühürlerken kullandığı kilit eşyalardan biriydi. yani vergil'ın geçidi açabilmesi ve sparda'nın güçlerini elde edebilmesi için için kolyenin iki eşine de ihtiyacı vardı. bu kolyeler ilk oyun ve üçüncü oyunda da önemli ama onu birazdan anlatacağım.
vergil bu karşılaşmada dante'yi ağır bir yenilgiye uğratıyor ama kolyenin eşini dante'den almıyor çünkü ne zaman isterse zaten gelip alabileceğini söylüyor dalga geçerek. daha sonra devil may cry'ın muhtemelen oyuncuların kalbinde en çok yer etmiş olan 3. oyunu ile hikaye devam ediyor. bundan sonrasını oyun isimlerinin altında bölüp yazacağım. hikayeyi bölmemek adına diğer oyunların incelemesini kendi başlıklarına saklıyorum.
devil may cry 3: dante’s awakening
oyunun başında üstte anlatılan sparda'nın hikayesinden söz ediliyor ve oyunda daha sonra karşılacağımız lady karakterinin ağzından bu hikayenin insanlar arasında nasıl bir efsaneye dönüşüp unutulduğunu dinliyoruz. lady tüm bunları anlatırken arka planda vergil ve dante'nin yağmurlu bir havada savaştığını izliyoruz ki vergil dante'yi ağır bir biçimde yaralıyor. sonra bu sahnenin muhtemelen 6-7 saat öncesine dönüyoruz ve kısa bir sinematik sonrası oyun başlıyor. iblis avcısı olan dante'yi o zamanlar isimsiz olan dükkanında her zamanki gibi beş parasız halde oturuyorken buluyoruz. daha sonra baş villain arkham içeri çat diye giriyor ve vergil'dan davetiye getirdim diyerek dante'nin üzerine şeytanları gönderiyor. tabi dante yine bildiğimiz gibi ağzında pizzası ve şaşkınlık verici derecede rahatlığı ile gaz bir müzik eşliğinde ortamdaki her yaratığın ağzına geçiriyor iki tane. arkada duran fender strat'ı gözden kaçırmadık capcom bilesin * bu arada burada çok güzel başka bir detay var. ilk oyunda trish içeri ilk girdiğinde tuvaletin falan mı geldi arkada bir tane var kullanabilirsin muhabbeti çekiyordu dante aynı şekilde arkham içeri ilk girdiğinde ona da aynısını söylüyor. 5. oyunda ise buna benzer bir hareketi nero da yapıyor tamirhaneye gelen gizemli yabancıya (vergil). sparda'nın soyundan gelenlerde var böyle bir zihinsel problem. orayı 5. oyunu anlatırken detaylandırıp bahsederim sahneden. o meşhur cutscene de şurada bir yerde dursun.
link:
bu ani saldırıdan kısa bir süre sonra yer sarsılıyor ve temen-ni-gru isminde dev bir kule şehrin ortasında yükselmeye başlıyor. işin içinde vergil'ın olduğunu bilen dante parti başlasın diyerek olayların içine dalıyor dalmasına ama daha kulenin girişinde cerberus isimli 3 başlı bir köpek tarafından yolu kapatılıyor. bu bölüm aklınızda kalsın 5. oyunda selam çakıyorlar bu sahneye. zamanında sparda tarafından kuleyi koruması için oraya zincirlenen cerberus dante'ye insan diyerek hitap ediyor gitmesini söylüyor ama üç başlı dev gibi köpeğe bile gel kuçu kuçu muamelesi çeken dante cerberus'u ona saldırması için kışkırtıyor. böylece ilk boss ile mücadeleye başlıyoruz. dante cerberus'u yendikten sonra tek kafası kalan cerberus dante'nin gücü karşısında sen nesin diye soruyor ama uzatmadan ruhunu dante'ye bir devil arm olarak -nunchaku- bahşediyor ve kulenin içine giriş yapıyoruz. 5. oyunda o silah var ya akıyor, dehşet güzel yapmışlar.
neyse o ara arkham'ın kızı olan mary ile ufak bir karşılaşmamız oluyor ama onu daha çok lady ismi ile anacağız. orada tabi lady'nin ölmüş annesinin ismini verdiği kalina ann isimli bazuka ile kafamıza az daha füze yiyecek gibi oluyoruz ama sonuçta bu dante. dante kafasına atılan füzenin üstünde sörf yaparak ucuz kurtuluyor. evet, füzenin üstünde... şov yapmayı seviyor adam ne diyelim. oldukça ilginç bir ilk karşılaşmadan sonra birbirleri ile tanışmadan dümdüz yollarına devam ediyorlar. daha sonra öğreniyoruz ki arkham aslında güç hırsı ile kendi karısını kurban ederek ayin yapmaya çalışmış fakat başarılı olamamış. mary yani lady ise - bundan sonra mary değil lady kullanacağım- babasından intikam almak için temen-ni-gru'ya gelmiş aslında.
oyunun yarısında jester isimli oldukça grotesk görüntüye sahip bir soytarı olaya dahil oluyor. jester kuleyi avcunun içi gibi bildiğinden bize baya baya yardım ediyor ama bu süreçte tam 3 kere boss olarak da karşımıza çıkıyor, gow'un son oyunundaki baldur'dan beter herif, neyse. jester biraz geveze bir tip olduğundan dante ile pek anlaşamıyorlar ve dante kendisinden daha çenesiz birine katlanamayacağından söz edip duruyor. en sonunda kulenin tepesine çıkmayı başarıyoruz ve orada vergil bizi karşılıyor. pek sıcak bir aile sarılması veya hoşgeldin partisi bulamıyoruz orada tabi. vergil bizi bir dövüyor var ya daha sanatsal çok az şey gördüm. vergil önce yamato ile bizi şiş kebap yapıyor ( bu aklınızda kalsın 5. oyunda çok güzel bir gönderme var buraya) daha sonra her dmc oyununda itina ile kendi kılıcımız ile yere saplanma klişemiz olduğundan vergil bir de bizi kendi kılıcımız olan rebellion ile yere sabitliyor ve kendisinde de bir eşi bulunan kolyeyi boynumuzdan söküp alıyor ama sparda'nın bir hediyesi olan rebellion dante'ye saplandığında dante'nin devil trigger'ı ortaya çıkıyor. vergil kalıp mücadele etmeye istekli olsa da arkham'ın zamanımız yok uyarısından sonra kulenin tepesinden atlayarak irlanda çıkışı yapıyor ve dante öylece kalakalıyor. daha sonra kulenin koruyucularından leviathan tarafından yutulmamız vs. oraları geçiyorum çünkü hikayesel bir katkısı pek yok daha çok oynanış ile alakalı.
neyse vergil arkham'ı sen sevgili karını öldüren berbat herifin tekisin ayrıca kendi kızını öldüremeyecek kadar da zayıf bir adamsın buraya kadar yardımın dokundu ama bundan sonrası için sana ihtiyacım yok diyerek -sen de kendi kardeşini öldürmeye çalışıyorsun ya yavşak herif! bu nasıl bir ahlak kodu?- kılıçtan geçiriyor ve yoluna devam ediyor. vergil elinde bulunan iki kolyeyi ve kendi kanını kuyumsu bir şeyin içine atıp cehenneme giden geçidi açmaya çalışıyor ama bir işe yaramıyor. bu sırada odaya dante giriyor. boss olarak karşımıza yine vergil çıkıyor ve dante ile vergil savaşmaya başlıyor ama savaşları lady tarafından bölünüyor. arkham madem öldü lady orada ne arıyor diyecek olursanız eğer arkham son nefesini vermeden önce lady'e aslında yaptıklarını isteyerek yapmadığını ve vergil tarafından manipüle edildiğini söylüyor. bunu duyan lady ise vergil'ı kendi eliyle öldürmek için geliyor aslında. tabi o hengamenin orta yerinde birden jester ortaya çıkıyor ve öğreniyoruz ki jester aslında arkham'ın ta kendisiymiş. bunca zaman kapıyı açmak için kolyelere, sparda'nın soyundan gelen birinin kanına ve feda edilecek bir kadına ihtiyaç varmış aslında ama arkham vergil'a bilerek ayin için gerekli olan masum bir kadının feda edilmesinden söz etmemiş. bunca zaman üçüne de jester görünümünde yardım etmesinin nedeni üçünü de aynı anda ayin yapılacak yere sağ bir şekilde ulaştırmakmış. bunu duyan ve manipüle edildiğini anlayan üçlü arkham'a saldırıyor ama birbirleri ile savaşmaktan yorgun düştükleri için arkham üçünü de yere seriyor ve jester bedenine bürünüp lady'i de yaralayarak onun kanıyla ayini tamamlıyor. küçük bir kuleyi andıran yeni bir yapı ana kulenin içinden yükselmeye başlarken yer çatlamaya başlıyor ve vergil boşluğa düşüyor. son dakika dante lady'i düşmekten kurtarıyor.
aradaki olayları yine atlıyorum, gereksiz detaylar. oyunun bir noktasında lady ile dante kavgaya tutuşuyor çünkü lady arkham'dan intikam almak istiyor ama dante bir insanın arkham'ı şu an yenemeyeceğini söyleyip gitmesini engellemeye çalışıyor. boss olarak karşımıza çıkan lady'i yendikten sonra lady kalina ann isimli silahını bize veriyor ve arkham'ı bununla öldürmemizi istiyor.
ortalık karışıyor şu bu derken sparda'nın kılıcı force edge'i ve sparda'nın devil formunu ele geçiren arkham ile kapışıyoruz. arkham sparda'nın gücünü kaldıramadığından tam formunda kullanamıyor gücü yoksa vergil dante falan yalan olur orada. o ara vergil geliyor ve bize yardım ediyor ortak düşman mantığı ile. jackpot! arkham yeniliyor ve eski formunda yaralı bir halde geçitten insan dünyasına çakılıyor. orada onu bulan lady ile ufak bir konuşma yapıyorlar ve lady babasını 4 kere - evet saydım ve şu an bile aklımda- vurarak öldürüyor.
tabi bu sırada arkham'ın gidişinden sonra ortada kalan force edge ( sparda'nın kılıcı) ve kolyeler geçitten düşerek iblis dünyasının derinlerine gidiyor. vergil ve dante kolyelerin peşinden geçide atlıyorlar ve herkes kendi kolyesini kurtarmayı başarıyor. o hengamede force edge kılıcını kapan vergil dante'den kendi kolyesini ona vermesini istiyor ve bunun için ikili mücadele ediyor. vergil yenilgiye uğradıktan sonra kolyesini almak için dante'yi zorlamıyor ama dante'ye kazandın ama kolyemi sana veremem ve şu an kolyeler ayrı olduğu için geçit kapanmak üzere eğer şimdi gitmezsen iblis dünyasında kalacaksın diye onu uyarıyor. dante onunla gelmesi için vergil'ı ikna etmeye çalışıyor ama gittikçe uçuruma yaklaşan vergil iblis dünyasının derinliklerine düşmeden önce sorun yok burası babamın da eviydi diyor ve tam düşmeden önce dante'nin eline yamato ile ufak bir yara bırakıyor. bakın burası çokomelli çünkü 5. oyunda buna müthiş güzel bir gönderme var.
ek olarak arkham'ın yeniliş sahnesi ve devil may cry 5'in sonunda ki muhabbet gerçekten duygulandırdı onları da ekliyorum buraya.
link 1 (devil may cry 3):
link 2( devil may cry 5):
elinde force edge ile insanların dünyasına geçiş yapan dante ve lady arasında ufak bir sohbet geçiyor ve dante her oyunda yaptığı gibi devils never cry ayağı çekerken lady şov yapma der gibi bakıp bir efsaneye ismini veren o meşhur cümleleri kuruyor.
"i see... maybe somewhere out there even a devil may cry when he loses a loved one. don't you think?"
böylece dante'nin isimsiz ofisinin oyunun sonunda devil may cry ismini aldığını görüyoruz. bu arada ek bir sinematikte iblis dünyasında olan vergil'ın orada mühürlenmiş olan mundus'a babam başardıysa ben de başarabilirim diyerek saldırmaya hazırlandığını görüyoruz ve oyunda belirtilmeyen bir detayı da ben vereyim burada. vergil mundus tarafından ağır bir yenilgiye uğratılıyor. bir süre zincirler ile bağlanıp işkence gördükten sonra mundus vergil'ın kalbini göğsünden sökeceğinden söz ediyor. bundan sonrası zaten bildiğimiz bir hikaye çünkü vergil devil may cry'ın ilk oyununda gördüğümüz bosslardan birine, nelo angelo'ya dönüştürülüyor mundus tarafından. v vision isimli mangada buna dair bir iki sahne görüyoruz.
kronolojik sıra ile devam ettiğimizden ilk çıkan oyun ile hikayeye devam edelim.
devil may cry
oyun yine sparda ve mundus'un efsanesinden söz eden klasik bir açılış ile başlıyor. oyunu yıllar önce oynadığım için detayları çok hatırlamamakla beraber önem arz eden bölümleri aktaracağım. isminin trish olduğunu sonradan öğreneceğimiz sarışın bir kadının gökyüzünden yere inişi ile oyun başlıyor ve trish devil may cry tabelasının asılı olduğu dükkana motoru ile kapıyı parçalayarak - seride herkes şov peşinde kapıyı kullanılması gereken şekilde kullanan kimse yok- giriş yapıyor. dante trish'in saldırısına uğruyor ve yine kendi kılıcı ile duvara saplanıyor zaten artık oyunun imzası gibi bir şey bu. daha sonra trish bunun bir test olduğunu -göğsüne kılıç sapladın lan!?- söyleyerek dante'ye babası sparda'nın zamanında yenilgiye uğrattığı mundus'un mallet adasında serbest kalmaya çalıştığının bilgisini veriyor. o ara neden gece yarısı güneş gözlüğü taktığını anlayamadığımız trish gözlüklerini çıkarıyor ve dante öylece kalakalıyor çünkü trish ölmüş annesi eva'nın birebir kopyası ama dante nedense hiç şüphelenmiyor. zeki olanın vergil olduğunu buradan anlıyoruz. neyse mallet adasına gidiyor ikili ve oyun tam olarak başlamış oluyor. oynanış hakkında gereksiz detaylardan kaçınarak önemli olan olayları sıralayalım şimdi.
burada nelo angelo isimli bir boss ile karşılaşıyor dante ve nelo angelo dante'nin ağzına iki tane geçiriyor. tam dante'nin işini bitirecekken dante'nin kendisinde de bir eşi olan kolyesi ile temas eden nelo kaçıp gidiyor. dante nelo angelo'nun aslında yozlaştırılmış vergil olduğunun farkına varamıyor ilk karşılaşmalarında. nelo angelo'dan her bahsettiğimde aklıma artorias the abysswalker geliyor, allah belanı versin manus*. sif'in halini görünce kalbi burkulmayan bir tane gamer var mıdır?
neyse daha sonraki karşılaşmamızda nelo angelo'yu yeniyoruz ve angelo ölüyor -biz öyle sanıyoruz- geriye ise yalnızca kolyenin vergil'da olan diğer eşi kalıyor. iki kolyenin birleşmesi ile beraber bizde olan force edge (sparda'nın kılıcı) uyanıyor ve yeni bir form kazanıyor.
o sırada trish'in aslında bir hain olduğunu ve mundus tarafından yaratılan bir iblis olduğunu öğreniyor dante. trish bizi tuzağa düşürüyor ve nightmare isimli boss ile savaşıyoruz. o değilde dante must die modunda nightmare kan alıyordu be, harbiden kabusum olmuştu boss. neyse bu mücadelenin sonucunda ortalık yıkılmaya başlıyor ve trish tam yıkıntıların altında kalacakken dante trish'i kurtarıyor. kurtarmasının sebebinin annesine benzemesi olduğunu söylüyor ve bir daha karşılaşırsa onu öldüreceğini de ekleyerek trish'in yanından ayrılıyor.
görevinde başarısız olan trish mundus tarafından öldürülmek isteniyor vs. o ara mundus ile dante düelloya tutuşuyor. mundus tam dante'ye saldıracakken kapıya zincirlenmiş olan trish dante'nin önüne atlayarak kurtarıyor ama hasar alıyor. trish'in öldüğünü düşünen dante öfkeyle dolup taşıyor ve force edge'in gücüyle mundus'u yeniyor. daha sonra trish'in yanına gidiyor ve hareketsiz yatan bedenin yanında haykırıp kılıcını orada bırakıyor. o ara geri dönen mundus ile dante tekrardan karşı karşıya geliyor ama kılıcı yanında olmayan dante mundus karşısında bir şey yapamıyor. öldüğü düşünülen trish birden belirip dante'ye gücünü veriyor ve birlikte mundus'u geldiği yere geri gönderiyorlar. anlatırken basit tabi bunlar oynarken psikolojik hasar alıyor insan. trish durum karşısında ağlamaya başlıyor ama dante trish'in gözyaşlarını silerek şeytanların ağlayamayacağını bunun insanlara özgü bir şey olduğunu söylüyor. daha sonra mallet adasından çıkan ikili birlikte çalışmaya başlıyorlar. bu arada kısa bir süreliğine tabelayı devils never cry olarak değiştirseler bile tekrar devil may cry olarak eski haline çeviriyorlar. ha bu arada, oyunun daha en başında gördüğümüz planör ile oyunun sonunda patlayan adadan kaçmamız hoş detaydı.
bu noktada 12 bölümlük anime serisi ortaya çıkıyor ki aslında hikayeye çok katkısı olduğunu söyleyemem o yüzden detaylandırmayacağım. sadece enzo yerine artık 5. oyunda da göreceğimiz, bize görevlerimizi veren jd morrison'ı ilk gördüğümüz yer olduğu bilinsin yeter. dante'nin her bölüm farklı görevlerini izlediğimiz animede önemli diyebileceğimiz bir detay daha var. ilk bölümde eşlikçi olarak görev yaptığımız ve devam bölümlerinde de yanımızda bulunan 8 yaşlarındaki patty lowell karakterine 5. oyunda ufak bir gönderme yapıyorlar. patty 18. yaş günü için dante'yi telefonda ısrarla doğum günü partisine davet ediyor. bu da 5. oyunun hangi yıllarda geçtiğine dair ufak bir referans aslında. sparda'nın ikiz çırakları baal (bael) ve modeus animenin bir bölümünde kendine yer buluyor. onlara kendisini beklemelerini söyleyen sparda'nın iblis dünyasına geri dönmemesi üzerine amaçsız bir şekilde ortada kalan ikizlerden hırslı olan bael sparda'yı geçmek için oğlu dante'ye saldırıyor ve düello istiyor. modeus ise oldukça sakin yapılı bir iblis ve dante ile arkadaş oldukları bile söylenebilir. mücadeleden kaçmak istemeyen dante bael ile savaşıp sonunda onu öldürüyor. savaşmak istemese bile kardeşini onurlandırmak için mecburen modeus da dante ile savaşmak istiyor ve sonunda o da kaybedip ölüyor. ikizlerin kılıçlarını mezarlarının üzerine saplayan dante, biraz üzgün ve biraz alaycı bir biçimde babamın çırakları bunlardı demek, öyleyse sparda'nın gücü abartılıyormuş diyor ve bölüm bitiyor. trish ve lady'nin tanışma sahnesi de animede gösterilmişti. 12. bölümün finalinde ise dante'yi fortuna şehrine bir görevi yapmaya giderken görüyoruz ve görev için trish ve lady ile yarışıyor. bu detayın önemi aslında şu; fortuna devil may cry 4'ün geçtiği yer, animedeki bu detay yüzünden herkes devil may cry 4'ün ilk oyun ile ikinci oyun arasında interquel olduğunu düşündü ama 5. oyunun çıkması ile beraber bu detay değiştirildi. yine de ikinci oyunu anlatmadan önce bahsetmek istedim.
devil may cry 2
serinin reboot hariç en sevilmeyen oyunu muhtemelen dmc 2 çünkü gerek oynanış bakımından gerek hikayesel olarak gerek ise bossların tekrar etmesinden dolayı oldukça kanser bir oyun ve açıkçası hikaye detayları çok önemli değil çünkü 5. oyunun hikayesi ile bağlayıcı bir tarafı yok. bir kaç detay verip geçeceğim, kendi başlığında adam akıllı anlatırım.
arius denen bir tane şeref yoksunu var, umutsuzluğun tecessümü denilen argosax isimli bir şeytanı arcana denilen eşyalar ile serbest bırakmaya çalışıyor. bizimle beraber arius'u durdurmak için vie di marli adasına gelen lucia ile beraber oyun boyunca onu durdurmaya çalışıyoruz. lucia aslında bir iblis olduğunu öğreniyor ve bu durum onu mahvediyor. burada klasik bir final fantasy geyiği yapıp lucia'nın sephirot gibi kafayı yemesi yok muydu be. neyse öyle olmuyor, gereksiz duygusallıklar hep. argosax ve arius yeniliyor, bitti. gerçekten bu kadar hikaye. ha şey lucia ağlayınca bizim dante yine şeytanlar ağlayamaz sen kötü değilsin vs. ayağı yapıyor yine. adam böyle böyle iyi kız düşürdü. kaç oyundur aynı numara. oynarken daha az sıkılmıştım ama anlatırken içim daraldı, harbiden serinin en kötü oyunu galiba.
gelelim hikayemizde kilit noktası olan oyuna; devil may cry 4.
devil may cry 4
capcom playstation dışında da boy göstermeye başladığı dönemlerde yeni oyuncuların 4. oyundan başlamaya çekineceği düşüncesi ile oyunun ana karakterinde ufak bir değişime gitti ve ilk kez bir oyuna dante ile değil yeni tanıtılmış bir karakter olan nero ile başladı oyuncular. bu sayede hem yeni oyuncular için bir alışma evresi yaratmayı hem de kalan üç oyunu da satabilmeyi hedefledi capcom ama kemik kitle ilk başta yeni karakter fikrine pek ısınamadı. bundan ötürü de oyun daha çıkmadan tepki toplamaya başladı. oyunun aceleye getirilmesinden dolayı mekanlar ve bosslar sınıfta kalsa bile savaş mekanikleri ile kesinlikle hack 'n' slash için zirve noktası denilebilir devil may cry 4 için. bu kadar tatmin edici bir oyun oynadığımı daha hatırlamıyorum. çok uzatmadan hikayeye devam edelim.
hikaye fortuna şehrinin sokaklarında hiç tanımadığımız bir karakterin koşturarak bir yere yetişmeye çalışması ile başlıyor. sparda'nın çocuklarında gördüğümüz ikonik beyaz saçları olan ve bir kolu sargılı genç bir çocuk önüne çıkan şeytanları keserek acele ile koşturuyor. daha sonra onun seromoniye yetişmeye çalıştığını görüyoruz. sonunda seromoninin yapıldığı yere ulaştığında şarkı -ki ilahi de olabilir-söyleyen kız ( kyrie) ile göz göze geliyor ve birbirlerine gülümsüyorlar. seromoni bittiğinde order of the sword isimli tarikatın papa olarak bilinen en kıdemli üyesi sanctus sparda'nın meşhur hikayesini anlatmaya başlıyor ve o sırada çatıdan içeri atlayan dante tarafından kafasından vuruluyor. burada biraz ara vererek nero'nun hikayesinden ve order of the sword tarikatından ufak bir bahsedeceğim kafa karışıklığı olmasın diye. nero kitaplarda ve 5. oyunda bahsedildiği üzere vergil'ın oğlu aslında yani kendisi sparda'nın soyundan geliyor fakat ne şeytan kanına sahip olduğundan ne de ailesinden haberi var. bebekken kyrie ve abisi credo'nun ailesi tarafından bulunuyor ve sahip çıkılıyor. order of the sword dediğimiz assasin's creed'den fırlamış gibi duran bu tarikat üyeleri de sparda'yı tanrı olarak görüp ona tapınıyorlar ve nero'nun aşık olduğu kız kyrie bu tarikatın bir rahibesi ve onun abisi aynı zamanda nero'nun da yakın arkadaşı olan credo ise order of the sword'da rütbeli bir asker. nero tarikattan pek hoşnut değil ama kyrie için tüm bu sirk gösterine katlanıyor bir noktada. şimdi kaldığımız yerden devam edelim.
dante aniden tavanı yıkarak içeri girip sanctus'u vurduktan sonra yüzü kanla kaplanmış bir biçimde diğerlerine dönüp tarikat askerlerinin çoğunu kesip biçmeye başlıyor. o sırada kyrie'nin tehlike içerisinde olduğunu düşünen nero ise tanımadığı beyaz saçlı adamın (dante) suratına tekme atıyor ve ufak bir dövüş izliyoruz. bu sırada nero'nun sargılı kolu ortaya çıkıyor ve tamamen demonic bir görüntüye sahip ki o kolun isminin devil bringer olduğunu da sonradan öğreniyoruz. burada şöyle bir detay vereceğim; dante'nin rebellion'ı bu kola çizik bile atamadı arkadaşlar, bakın hasar vermek demiyorum çizik atamadı. 5. oyunda o kolu eliyle koparıyor vergil. neyse nero dante'yi epey hırpaladıktan sonra onu kendi kılıcı rebellion ile -yine- sparda heykeline çiviliyor, alıştık zaten. dante'nin yenildiğini düşünen nero tam dönüp gidecekken dante'nin aslında baya baya dalga geçtiğini görüyoruz. kılıcı göğsünden söküp nero'ya yerdeki ölmüş tarikat askerlerinin aslında şeytan olduğunu gösteriyor ve avladığım şeylerle aynıyım ve hatta sen de öylesin diye ekleyerek çekip gidiyor. daha sonra credo tarafından dante'yi yakalama emri alıyor ve kılıcı red queen ile beraber dante'yi bulmak için yola koyuluyor. hazır konusu açılmışken red queen, blue rose ve devil bringer ile sınırlandırılmış olsa bile oynaması gayet keyifli bir karakter olduğunu belirtmek gerek.
buraları hızlıca anlatacağım devamını devil may cry 4 başlığında irdeleriz. nero dante'nin peşindeyken o sırada order of the sword'un deli dahisi agnus yükselme töreni adı altında ölmüş sanctus'u demonic güçlerle uyandırır ve öğreniriz ki meğerse bunlar hep planın parçasıymış. şimdi bizim bu güç düşkünü herifin niyeti aslında kahraman olmak, daha çok güce sahip olmak gibi arzularla şehri şeytanlarla donatıp sonra kurtarıcı rolüne bürünerek herkesi manipüle etmekmiş. bunun için de savior denen devasa bir heykeli kullanmak istiyor ama heykeli uyandırabilmesi için çekirdek/ güç unsuru olarak kullanmak için dante'nin gücüne ihtiyacı varmış. meğer sanctus dante'nin dikkatini fortuna şehrine çekmek için yamato'yu kullanarak şehre iblisleri göndermiş zaten. neyse işte nero dante'yi ararken agnus'un laboratuvarına gelir orada agnus nero'nun demonic kolunu kullanmak için onu yakalar çünkü dante yerine nero'nun da kullanılabileceğini fark eder. fakat laboratuvarda bulunan kırık haldeki yamato nero ile etkileşime girer ve nero onu kullanarak oradan kurtulur ve 5. oyunun sonunda gördüğümüz devil triggerının bir yansıması arkasında kısa süreliğine belirir ki herkes onu 5.oyun çıkmadan önce sparda'nın formu sanıyordu. neyse sonra agnus credo ve sanctus toplantıdayken içeriye dalıp nero'nun yaptıklarından söz eder. çoktan manipüle edilmiş olan credo'ya nero'yu yakalaması emredilir ve tarikatın başka bir üyesi olan gloria da dante'yi yakalamak için gider. sonra nero ve credo ile düello yaparlar ama o sırada kyrie agnus tarafından kaçırılır. kyrie'yi kurtarmaya çalışan nero ilerlerken dante ile karşılaşır ama nero artık onu yakalamaya çalışmak ile ilgilenmediğini söyler. dante ise kardeşinin kılıcı yamatoyu geri alma peşindedir. nero ile dante düello yapar ve dante yamatonun nero'da kalabileceğini söyler. bu sırada dante'yi yakalamak ile görevlendirilmiş olan tarikat üyesi gloria'nın aslında tarikata sızmak için kılık değiştiren trish olduğunu öğreniriz. nero kyrie'yi kurtarmaya çalışırken yakalanır daha sonra dante ile oyuna devam edip nero'yu kurtarıyoruz, bitti. yani aslında oyunun yarısını anlatmadım ama o kısımlar nero ile geçtiğimiz yolun yarısını dante ile geri dönmemizden ibaret ve vergil-dante-nero ekseninde de ilerlemiyor. oyun aceleye getirilince dante için yeni bosslar tasarlanmamış.
bu oyunda nero'nun varlığından ziyade esas mesele special editionda gördüğümüz cutscene. vergil ilk oyunda nelo angelo olarak ölmüş görünüyordu hatırlarsanız ama fortuna şehrinin sokaklarında eski bir pelerinin içinde bir adam görüyoruz. adam pelerini attığında onun vergil olduğu ortaya çıkıyor. aslında bu devil may cry 3 zamanlarından bile eski bir zamanı anlatıyor. sparda'ya tapınan order of the knight tarikatını duyan vergil araştırmak için yıllar önce fortuna'ya gelmiş. cutscene bir önemli sahne daha veriyor bize. vergil şehirde şeytanları kesip biçerek ilerledikten sonra kırmızı bir elbise giymiş pelerinli bir kadınla yüz yüze geliyor. kadın dönüp uzunca ona bakıyor ve vergil duraklıyor sonra sinematik bitiyor. muhtemelen woman in red olarak bilinen bu gizemli kadın nero'nun annesi.
devil may cry 5
önce bölmeden oyunun hikayesini anlatıp sonra oynanışa geçmek istiyorum aslında ama hikayeyi çok uzun tutmayacağım. sadece oyunda gördüğümüz sahnelerden değil visions of v ve before the nightmare mangalarından da aktaracağım bir kaç bilgi olacak.
prolouge william blake'in a poison tree şiirinin ( and it grew both day and night. till it bore an apple bright.) dizeleri ile başlıyor. oyun içerisinde oynanabilir yeni bir karakter olan v sayesinde sık sık william blake dizelerine denk geleceğiz zaten. oyun hikayeyi parça parça ve farklı sıralamalarda verdiği için bu şekilde anlatırsam kafa karışıklığı olacağından ben hikayenin birleştirilip zaman akışının düzgün olduğu bir sıra ile anlatacağım.
oyun dördüncü oyunun dört veya beş sene sonrasında geçiyor. credo öldükten sonra kyrie ile beraber yaşamaya başlayan nero devil may cry adında bir karavan ile seyahat ederek iblis avcılığı yapmaya başlamış durumda. yanında ise yarı deli yarı dahi diyebileceğimiz ortağı nico goldstein var. bir gün evlerinin tamirhanesinde nico ve nero karavanı tamir ederken kyrie nero ve nico'yu yemek yemeleri için çağırıyor. nero daha sonra geleceğini söyleyerek tamirhanede karavan ile uğraşmaya devam ediyor. o sırada içeri hırıltılı nefesler alan, sefil durumda bir adam giriyor. nero onun evsiz olduğunu düşünerek yemek yemek isteyip istemediğini soruyor ama adam aniden nero'ya saldırıp zamanında rebellion'ın çizik atamadığı kolu devil bringer'ı kopararak alıyor. nero bu gizemli adamın kim olduğunu bilmese de biz onun vergil olduğunu anlayabiliyoruz zaten. kolu koparıp almasının sebebi ise nero'nun devil bringer'ı zamanında vergil'ın kullanıyor olduğu kılıcı yani yamatoyu absorbe etmiş durumda. kolu koparıp kılıcı alan vergil epik portal açma hareketini yaparak çıkıp gidiyor.
buradan sonrası mangada daha detaylı aktarılıyor. işin vergil boyutuna geçelim. nelo angelo olmaktan kurtulmuş olan vergil yarı ölü vaziyette uzun süre yamatoyu arayıp onu aldıktan sonra yıllar önce yarısı kül olmuş ailesinin evine dönüyor. tamamen bitkin bir durumda ve ölmek üzere olduğunu görüyoruz. insan yanının onu güçsüz kıldığını düşünen vergil her şeyi kesip ayırabileceği söylenen yamatoyu karnına saplayarak insan yanını şeytan yanından ayırıyor. yani gerçekten ayırıyor. bir tarafta çelimsiz ve ölmek üzere gibi duran zayıf bir insan bedeni varken diğer tarafta büyümeye başlayan korkunç bir şeytani beden var. vergil'ın insan yanı şeytan yanı tarafından tam öldürülecekken nereden geldiğini göremediği siyah bir gölge onu kurtarıyor. meğer yamato vergil'ı iki farklı bedene böldüğü sırada onu kabuslarından da ayırmış. bu kabuslar ise şeytani bir biçimde şekil almışlar. bizi kurtaran gölge bir kuş şeklindeki griffon, vergil'ın insan yanına durumu açıklayarak kendisinin bir kabustan şekil aldığını eğer onunla bir kontrat/ anlaşma ( şeytanla anlaşma yapma olayları işte) yaparsa ikisinin bir süre daha hayatta kalabileceğini söylüyor. çünkü vergil'ın insan yanı eğer zamanında şeytan yanı ile birleşemezse ölecek. griffon ile anlaşma yapan vergil'ın insan yanı bu anlaşmaları üzerinde dövme olarak taşımaya başlıyor ve beraber 2 kabus daha bularak anlaşma yapıyorlar. bu kabuslardan biri golem şeklindeki nightmare diğeri ise gölge bir panter olan shadow. bu sırada vergil'ın iblis olan tarafı ise yaşamak ve güçlenmek için kan ile beslenen qliphoth isimli devasa bir şeytani bir ağacın şehrin ortasında kök salmasını ve tüm şehri yerle bir etmesini sağlıyor. vergil'ın görüntüsünü uzaktan yakından andırmayan - kylo ren' e benziyor adam abi- vergil'ın insan yanı şeytani tarafını bu güçsüzlük ile yok edemeyeceğini düşünerek para ile kardeşi dante'yi bu iş için tutmaya karar veriyor.
bunun için kimliğini gizleyerek devil may cry'a gidiyor. kendisini v olarak tanıtıyor dante'ye, bunun sebebi ise en başta anlattığım hikayede bulunan ve üzerinde v harfi kazınmış olan william blake'e ait şiir kitabı. tabi dante v'ye ismini ilk sorduğunda v oldukça alaylı bir biçimde william blake'den alıntı yaparak " benim bir ismim yok daha iki gün önce doğdum" diyor ama dante bunun şaka olduğunu sanıyor. harbiden iki günlük aslında* dante neye karşı savaşacağını sorduğunda v danteye onun vergil olduğunu söylemek yerine urizen isimli bir şeytan olduğunu söylüyor. şimdi burada iki saniye duralım. urizen adı nerede geçiyor? william blake'in the book of urizen'ini hatırladınız mı? jackpot! ortamdaki tek entelektüel adam vergil olduğundan dante durumdan hiç şüphelenmiyor tabi. dante trish ve lady qliphoth'un içine girerek urizen ile dövüşmeye çalışıyorlar ama urizen hepsini darmadağın ediyor. o sırada içeri tek kolu kopmuş olan nero giriyor ve urizen ile savaşmak istiyor ama dante nero'ya ayak bağı olduğunu çıkıp gitmesini söylüyor ki dili kopsa da söylemeseydi çünkü oyun boyunca nero dante bana ayak bağı dedi diye kafamızın etini yiyor. dante'nin aslında burada nero'yu uzaklaştırmış olmasının sebebi urizen'in vergil olduğunu anlamış olması ve dördüncü oyunda zaten nero'nun vergil'ın oğlu olduğunu anlayan dante nero ve vergil'ın birbirlerini öldürmesini istemediği için ikisini uzak tutmaya çalışıyor.
buradan sonrasında artık oyunun mekaniklerine de giriş yapacağım ve ara ara bölüp hikayeyi aktaracağım.
oyun bize special edition veya dlc'yi saymazsak eğer oynanabilir üç ana karakter sunuyor. bunlar nero, v ve dante.
oyunda ilk kontrol ettiğimiz karakter nero. nero'nun devil bringer'ı yani kolu koptuğu için nico onun için mekanik kolllar yapıyor ki isimleri devil breaker. toplam 12 devil breaker mevcut ve hepsi farklı işlevlere sahip ve kendi ultileri var, evet ulti. onun dışında yine 4. oyundan bildiğimiz red queen isimli kılıcını da kullanabiliyoruz ve tabi blue rose isimli silahına da sahibiz. blue rose ve red queen yine önceki oyunla aynı mantıkta çalışıyor. blue rose'un hasarı dante'nin ebony & ivory çift tabancasına göre daha az ve red queen ile oynamak biraz hantal hissettirebiliyor gerçi chargelayıp iblislerin ağzına vurmak keyifli mi keyifli ama onun dışında bu mekanik kollar üst düzey combolar yapmak için birebir. tek tek hepsini anlatsam bile anlaşılması zor buraya video bırakacağım devil breakerlar için. ufak bir sıkıntı şurada var. bu devil breakerlar red orb kullanarak veya sağdan soldan toplanılarak elde edilebiliyor ama oyun içerisinde kendi isteğimize göre değiştiremiyoruz. ultilerini kullandıktan sonra kırılıyorlar veya biz değiştirmek için mecbur kırıyoruz. nero 4. oyunda kolsuz karakteriyken bu oyunda oynamaktan zevk alabilmek için tüm combolara hakim olmayı gerektiriyor. ilk oynayışta pek zevk vermese bile ikinci veya üçüncü oynayışta bu kollar ile sayısız combo çıkarmak ve görsel şölenden ötürü ekran başında orgazm olmak mümkün. ki oynarken benim favorim ragtime olmuştu. üçüncü oyundaki stillerden biri olan ( geryon'u kestikten sonra elde ettiğimiz) quicksilver ile oynuyor gibi hissettim. devil breaker ile combo yapamıyorsanız sss almak çok zor bu arada nero ile. human modunda babam da alır sss ama dante must die'da rüyada bile göremezsiniz o sss'i.
devil breaker:
v kontol ettiğimiz ikinci karakterdi oyunda. oyun için oldukça alışılmadık bir tarza sahipti savaş mekanikleri karakterin. karakter summoner olduğu için birebir saldırıları ne yazık ki yok. griffon ve shadow'u kontrol ederek düşmanlara saldırıyor ve eğer bu iki iblis ölürse onlar geri dirilene kadar savunmasız kalıyor ama dert değil çünkü demonic güçlerini aktif ettiğinde kısa süreliğine nightmare isimli dev golemi de savaşa dahil edebiliyor. nightmare geldiğinde eğer griffon ve shadow ölmüşse bile yeniden doğuyorlar kısa sürede. burada önemli olan son vuruşu daima v ile yapmak yoksa düşmanlar ölmüyorlar. bunu visions of v mangasında griffon kabusların zarar verebileceğini ama öldüremeyeceğini söyleyerek açıklıyor. yani summonlar iblisleri v'nin öldüreceği kadar zayıf düşürüyorlar sadece. teorik olarak güzel olsa bile oynarken bir süre sonra aşırı sıkan bir karakter ne yazık ki bu çakma kylo ren abimiz. ayrıca hiçbir şey yapmayarak sss almak için kolsuzlara özel tasarlamışlar karakteri. onun dışında tauntları çok iyiydi ben bayıldım. ayrıca bossları keserken havalı havalı william blake dizeleri mırıldanmasından ötürü aşırı ilgi çekici bir karakter olmuş.
ve dante, beklediğimiz adam. oyunun yarısına kadar ne yazık ki dante ile oynayamıyoruz ama bir kere kontrol dante'ye geçtiği an oyun resmen hack 'n' slash tarihine neden damga vurduğunu gözümüze gözümüze sokuyor. dante ile oynarken birini king cerberus'dan sonradan elde ettiğimiz devil arm dahil toplam 8 silaha sahibiz ama bu epey yanıltıcı bir sayı. sword of sparda ( force edge'in uyanmış formu) ve rebellion oyunda akıyor adeta, vuruş hissiyatı çok iyiydi. daha sonra hikaye ilerleyişinde sin devil trigger ile beraber sword of sparda yeni bir form kazanıp sword of dante oluyor ki bir kılıçtan ne beklerseniz onu vadediyor resmen ve taban hasarı da epey yüksek. onun dışında ebony & ivory isimli çift tabancamız ve coyote-a yine chargelayıp iblislerin ağzına vurması epey keyifli silahlar ama ben kendi adıma ateşli silahlar kullanarak combo çıkarmayı sevmeyenlerden olduğum için çok elimi sürmedim. asıl güzel kısım geliyor. oyunda biri gizlenmiş biri hikaye gereği elde ettiğimiz iki tane kalina ann'e sahibiz. iki omzumuza bazuka alıp hasar vermenin keyfi başkayken üstüne ikisini birleştirip çok yoğun bir hasar verebiliyoruz rakibe yaklaşmadan ki kalina ann ulti modunda ölümcül lazer ışını ile yakıp geçiyor, güzelliğine bak şunun çıldıracağım. havada yaptığımız comboları uzun tutmak için oyuna eklendiğini düşündüğüm bölünmüş motor şeklinde bir silahımız da var ki ismi cavaliere. benim yine çok tercih etmediğim bir silahtı. onun dışında oyunun belki de en güzel silahı olan king cerberus var ki dante must die modunda hayat kurtarır nitelikte. silah 3 ayrı forma sahip; buz ile güçlenmiş bir nunchaku, yıldırımlar saçan 3 parçalık mızrak ve ateş saçan uzun bir sopa. dmc: devil may cry'da bulunan angel weapon ve demon weapon mevzusu halt etmiş bu silahın yanında. oyun içerisinde aşırı akıyor silah, görsel şölen yaşatmak için yapmışlar. yine üçüncü oyunda elde ettiğimiz devil armlardan biri olan balrog'da bizde ki stiller ile iyi denk getirilirse harika combolar çıkarmak için birebir. oyunun bir noktasında şapka biçiminde ve red orb kullanan dr. faust isimli bir silaha daha sahip oluyoruz ki muhteşem bir hasarı var, kullanamaktan çekinilmemesi gerek. stiller ise klasik bildiğimiz aynı; trickster ,swordmaster, gunslinger, royalguard. ben swordmaster tercih ettim ağırlıklı olarak ama royalguardda tadından yenmez. gunslinger stili ile dr. faust kullanmayanı dövüyorlar zaten.
gelelim bosslara. yine bir devil may cry klişesi olarak çoğu boss ile terkar ve tekrar karşılaştık ama kötü boss savaşları yoktu. çoğunun modellemesi üzerine epey çalışılmış. dh modunda çok zorlayıcı olan boss yoktu urizen dışında ki onu da sin devil trigger kullanarak çok rahat kesmek mümkün ama dmd modunda bossların yarısı kan kusturuyor. dh modunda hikaye gereği 2 kere yenilmiş olsam bile yellow orb kullanmadan bitirdim ben şahsen oyunu ama dmd modunda kolu kırdım sinirden.
edit: üşendiğim için burada bırakıyorum, akşama gelir yazarım tanımın devamını.
so... devils cry, huh? let's hear what that sounds like. 2013 yılında çıkan dmc: devil may cry garabetinden sonra ilaç gibi gelmiş olan hack and slash'in path of exile'dan sonra sağlam kalan son kalesi. reboot saçmalığını saymazsak eğer devil may cry 5 çoğu oyuncunun yarım kalmasına oldukça içerlediği bir serinin 11 yıl sonra efsanevi bir dönüş yaptığının habercisiydi ama bundan çok daha önemli bir işlevi var; devil may cry 5 hikayesel boşlukları dolduran bir oyun olacağının sinyallerini çok önceden vermişti zaten ve gerek oyun içi diyaloglar gerek sonradan çıkarılan visions of v ve before the nightmare isimli mangalar ile tüm eksikliği kapatmayı başardı. pek çok oyunun salt aksiyondan arınması ile bu türün açlığını çeken kitlenin de tatmin olduğu bir çıkış gerçekleştirdiğini söylemek yanlış olmayacaktır. bir hack 'n' slash oyununda senaryo gerçekten önemli midir peki? bu sorunun cevabı aslında hayır fakat hack 'n' slash'in son kalesi sayılan bir oyun için ilginç bir şekilde evet hikaye oldukça önemli. bunu tam olarak açıklamak için hack 'n' slash tam olarak nedir, çıkış noktası neresidir ve devil may cry bu janranın üzerinde nasıl bir değişikliğe sebep olmuştur bunu irdelemek gerekir.
kabul edilebilir bir gerçek ki hack 'n' slash oyuncuya iyi bir senaryo vadetmez ve zorunda da değildir zaten. günümüzde hack 'n' slash için kesin bir tanım yapmak oldukça zor çünkü bu janranın ürünü olan oyunların artık pek ortak noktası kalmadı ama genel olarak az diyalog fazlaca vahşet içeriğin tamamını kaplıyor diyebiliriz. iyi savaş mekanikleri ve fazlaca düşman ile önüne geleni kesip biçme odaklı bir oyun kaliteli bir senaryo sunmak zorunda değildir çünkü oyuncunun oyuna girme sebebi zihnini yormaktan ziyade iyi combolar çıkarıp bir noktada güçlü hissetmek ve katliam yapmaktır. gelelim hack 'n' slash'in nerede ve ne zaman doğduna. esasında bu terim video oyunlarından çok daha eskiye dayanıyor. frp oynayanlarınız bilir hack 'n' slash daha çok senaryo ve rol yapma kısmına odaklanmadan hızlı ve yorucu savaş bölümleri ile ilerleyen masa oyunlarına verdiğimiz bir isimdi. masa oyunlarından sıyrılıp video oyunlarına geçiş yaptığımız dönemde de gelenek bozulmadı ve bu tip oyunlar aynı isim altında piyasaya sunuldu. ilk zamanlarda daha çok zindanlarda farklı türden yaratıkları kesip biçtiğimiz türün en başarılı örneklerinden biri olan diablo efsanesini hepimiz hatırlıyoruz şüphesiz veya daha yenilere baktığımızda legend of grimrock bu janranın kesin çizgilerle ayrılmadığı döneminin özelliklerini koruyan oyunlardan biri. işte diablovari oyunların cirit attığı bu dönemlerde hack 'n' slash için dungeon crawl ismi kullanılıyordu. bu dönemin ürünlerinden olan diablo hack 'n' slash veya başka bir deyişle dungeon crawl'ın en iyi yansıtıldığı örneklerden biriydi ve zaten bu yüzden bu tip oyunlar bir noktadan sonra diablovari oyunlar olarak isimlendirilmeye başladı. bizi ilgilendiren esas mesele ise dungeon crawl yani hack & slash'i kendi içinde bölen oyunlardan biri olan devil may cry. zamanında capcom'dan çıkma başka bir oyun olan resident evil'ın devamı niteliğinde tasarlanan devil may cry daha sonra senaryo içerisinde değişikliğe gidilerek yeni bir oyun olarak piyasaya sunuldu. resident evil oynayanlar zaten devil may cry ile benzer mekaniklere sahip olduğunu az çok anımsamıştır. elbette zamanla bu benzerlik gittikçe azalmaya başladı. capcom bir yenilik arayışından ziyade yanlışlıkla hack 'n' slash içerisinde mekansal ve mekaniksel olarak yeniliklere sebep oldu aslında. oyunu janranın adını veren zindan mantığından kurtararak ilk adımı attı devil may cry ve 3. oyunla beraber ne kadar bayık olsa bile vasat bir senaryo ile de oyuncu kitlesinin ilgisini çekmeyi başardı. ilk oyunda nelo angelo olarak gördüğümüz vergil hikayeye derinlik kazandırmaktan uzaktı ama prequel olan üçüncü oyunda karakter hem oyunun ana karakteri dante'ye hem de ana hikayeye derinlik kazandırdı. ilk iki oyunun hikayesel olarak daha doğrusu eksik anlatıştan ötürü sınıfta kaldığını söylemek mümkün ama üçüncü oyunun hem savaş mekanikleri hem senaryosu ile devil may cry büyük bir sıçrama yaşadı ve oyun artık hikayesel olarak da oyuncuların ilgisini cezbetmeye başladı. bu yüzden bahsettiğim iki nedenden ötürü devil may cry'ın hack 'n' slash'in sınırlarında kırılmalara sebep olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
oyunun hikayesinin ne kadar önemli bir noktaya geldiğini bir örnekle açıklayacağım ama önce oyunun hikaye sıralamasından biraz söz etmek gerek. 5. oyunun çıkması ile birlikte - dmc: devil may cry reboot 5. oyun olarak kabul edilmiyor- oyunun hikaye sıralamasında minik bir değişiklik meydana geldi ve şu an kronolojik sıra çıkan mangalar dahil olmak üzere şu şekilde:
manga (code i-ii-iii), 3, 1, anime, 2, 4 (dlc vergil meselesi karışık anlatacağım) manga ( before the nightmare - visions of v) ve 5. oyun.
5. oyun çıkmadan önce devil may cry 4 ilk oyun ve 2. oyun arasında geçen bir interqueldi ama 5. oyunun çıkması ile beraber sıralamada değişiklik meydana geldi ve 4. oyun 5. oyundan bir iki sene öncesinde geçiyor olarak güncellendi. aslında novel muhabbeti de var ama onlar bizi pek bağlamıyor. zaten yazarken de oyunların çıkış sırasına göre değil hikayesel olarak kronolojik sıra ile gideceğim ama önce dmc: devil may cry neden sevilmedi ve oyunun kemik kitlesi tarafından ötelendi ona biraz göz atmak gerek çünkü bu devil may cry'ın hikayesel önemi için vereceğim en kesin örneklerden biri.
yıl 2013'ü gösterdiğinde capcom ninja theory ile ortak bir işe imza atarak devil may cry evrenini sıfırlamaya karar verdi ve böylece dmc: devil may cry reboot olmanın aksiliği ile oyun dünyasına giriş yapmış oldu. capcom'un bunu para için yaptığı aşikar. ne kadar bunun ne denli büyük bir risk olduğunun herkes farkında olsa da ki bunun sebebi çoğu oyuncunun ne yazık ki reboot oyunların büyük bir kısmının hayal kırıklığı olduğunun bilincinde olmasıydı yine de capcom böyle bir hamle yapmak zorundaydı çünkü ilk iki oyunda hikayesel anlamda büyük aksaklıklar vardı ve kopuk bir senaryo ile ilerliyordu hatta ikinci oyunun senaryosunu oynarken anlamak bile oldukça zahmetliydi oyuncular için. 3. oyunun oyun dünyasında fırtınalar estirmesinden sonra capcom senaryonun daha çok üzerine düşmeye başlamıştı ama ne yazık ki dmc: devil may cry'dan 5 sene önce çıkmış olan devil may cry 4 görsel açıdan dönemine göre oldukça iyi olsa bile oyuncuları 3. oyundan sonra büyük hayal kırıklığına uğratmıştı. özellikle dante ile özdeşleşmiş oyuna yeni bir karakter olan nero ile başlamak çoğu oyuncunun oyuna tepki göstermesine neden oldu. buraları 4. oyundan söz ederken detaylandıracağım için uzun tutmuyorum ama 4. oyunun eleştirilmesinde bundan çok daha önemli noktalar var. ne kadar 4. oyun bir çok anlamda sınıfta kalmış olsa da devil may cry belirli bir dante tiplemesi ile özdeşleşmiş, gotik bir atmosfere sahip bir oyundu, işte dmc: devil may cry bunu göz ardı edince ip tamamen koptu ve oyun serinin üzerindeki bir kara leke olarak kalmaya mahkum oldu. dmc: devil may cry'ın yapım aşamasında capcom batı piyasasını domine etme hevesi ile oyunun tüm gotik atmosferini yerle bir etmek bir kenara dante ve vergil'ın karakterinde de gereksiz değişimlere girdi. hepsinden kötüsü oyun ilk faili dante'nin modellemesinde yaptı aslında çünkü dante'nin tüm o animevari karizması ve görünüşü batılı oyunculara hitap etmek için harap edildi, ikonik beyaz saçları oyunun başında siyah ve kısa olarak sunuldu. görünüşü ise zaten emo dante diye anılmasına yetti de arttı bile. tüm bu facianın yanı sıra ne kadar villain olsa bile oyuncuların saygısını kazanmış olan vergil'ın karakteri fazlaca yozlaştırıldı. vergil babası sparda'nın karakterini benimsemeye çalışan bir figür, dante'nin aksine tamamen ağırbaşlı ve konu düello olduğunda yaralı biri ile mücadele etmeyi reddedecek kadar onurlu bir karakter ama dmc: devil may cry'da capcom ve ninja theory vergil'ı öyle bir mahvetmiş ki oyunda dante ve vergil seninki mi daha büyük benimki mi muhabbeti yapıyordu. hepsinin yanısıra oyunun orijinal hikayesinde bulunmayan melekler ve nefilim mevzusu ile iyice batırdılar. bunun dışında aslında oyun savaş mekanikleri ve oynanış açısından oldukça tatmin ediciydi ve günümüz dünyasına daha yakın olduğundan kapitalizme ve günümüz dünyasının yozlaşmasına eleştiriler sunan güzel bir felsefeye de sahipti. tek sorun oyunun devil may cry gibi ağır bir ismi sırtlanarak piyasaya girmiş olmasından kaynaklanıyor çünkü kemik kitle bu astronomik değişime sıcak bakmadı ve böylece oyunun mekanikleri hatta demon weapon ve angel weapon gibi kaliteli yenilikler bile durumu kurtarmaya pek yetmedi. burada esas mesele şu; devil may cry hack n slash olabilir ama karakterleri ve hikayesi ile güçlenmiş olan bir seri olduğu göz ardı edilemez. yani oyundan hikayesini koparırsanız ne yazık ki mekanikleri bile onu kurtarmaya yetmiyor. bundan ötürü oyun mekanikleri ne kadar iyi olsa da ben dahil olmak üzere serinin hayranlarının büyük kısmı dmc: devil may cry oyununu yok saydı ve saymaya da devam edecek.
devil may cry 5'e gelirsek eğer oyun devil may cry 3'e yapılan göndermeler ile beraber tam bir fanservice olmuş. amme hizmeti olarak bu göndermeleri ve bir kaç teoriyi de not düşerim. şuraya bir yere devil may cry 5 special edition vergil them song bury the light ekleyip oynanış ve hikayeye giriş yapalım o zaman. devils never cry gibi bir efsaneden sonra vergil için de böyle epik bir them song gerekiyordu. hatta them song bile devil may cry 3 referansı içeriyor desek yeridir. devil may cry 3'ün villaini arkham'ın vergil ile sohbeti esnasında a storm is approaching dediği bir cutscene var bury the light için yazılan nakarat tamamen bu sahneye bir gönderme.
link:
i'm the storm thaaat is approachiiiing! ehm... neyse nerede kalmıştık. oyunun hikayesine ve oynanışa geçmeden önce geçmiş hikayeye de ufak bir göz atmak gerek aslında çünkü devil may cry geleneği bozmadan ilerlemiş senaryo konusunda. ana konu yine vergil-dante çekişmesine dayanıyor. buna spoiler uyarısı atmaya pek gerek yok zaten devil may cry oynayan çoğu oyuncu daha trailerda yamato ile o epik portal açma hareketinden anlamıştır villainin vergil olduğunu. gerçi v ile nero konuşurken v vergil ismini zikrettiğinde tüylerimiz diken diken oldu mu oldu ama senaryo ne yazık ki başarısız plot twistler ile dolu.
not: dmc: devil may cry hikayesi baz alınmamış, orijinal hikayeye sadık kalınmıştır.
her şeyden önce karanlık vardı, bitmeyen bir karanlık. en gülünç kabusların bile hayat bulduğu bir kaos ortamı... ama o ilkel varoluş bile ışığın kendisinden kaçamadı. evren sonunda ikiye bölündü. karanlık iblislerin diyarı oldu ışık ise ölümlülerin diyarı. iki dünya sonsuzluk gibi görünen uzun bir süre boyunca birlikte var olmaya devam etti. şeytanların yuvası olan karanlık; demon world, netherworld, underworld gibi pek çok isimle anıldı ve yaklaşık 2000 yıl kadar önce prince of darkness ya da bildiğimiz ismi ile mundus - ilk oyunda trish ile beraber ağzına force edge ile vurduğumuz villain- underworld'ü ismini bilmediğimiz bir iblis efendisine karşı savaşıp fethettikten sonra insanların dünyasını da fethetmeye karar verdi çünkü bir zamanlar bir olan bu iki dünyaya da hükmetmek istiyordu ama o zamanlar mundus'un sağ kolu olan ve gururlu bir adam (şeytan) olarak bahsedilen legendary dark knight sparda bunun adaletsizce olduğunu düşündü ve kendi türüne ihanet ederek ölümlüleri korumak için mundus'a başkaldırdı. sparda ile mundus ve cehennem lejyonları arasında muazzam bir savaş başladı ve sparda mundus dahil olmak üzere koca cehennem lejyonunu tek başına etkisiz hale getirdi. burada bilinmesi gereken şey bu iki dünyayı birbirine bağlayan boyutsal kapılar var ve çeşitli ayinler ile bu kapılar açılabiliyor. sparda mundus'u hapsettikten sonra bu kapılardan en büyüğü olarak kabul edilen ve dev bir kule görünümünde olan -üçüncü oyunda karşılaştığımız- temen-ni-gru isimli kuleyi kendi kanı, kılıçlarından biri olan yamato ve bir rahibenin hayatını feda ederek mühürledi ve daha sonra yedi ölümcül günahın isimlerini kullanarak son mührü de tamamladı. mühürlemeden önce birbirinden güçlü şeytanları kuleyi koruması için oraya hapsettiğini de eklemek gerek. yine de bir sorun vardı, sparda kendi güçlerinin büyük bir kısmını da mühürlemek zorunda kalmıştı. ki daha sonra animede öğrendiğimiz üzere sparda iblis dünyasında bael ve modeus isimli ikiz kardeşleri yanına çırağı olarak almıştır ama onlara daha sonra değineceğim.
yaklaşık olarak 20. yüzyılda sparda tekrar ortaya çıktı ve insan dünyasına barışsever bir şekilde hükmetti. bu süreçte eva adında bir insan ile evlendi ve bu evlilikten dante ve vergil adında half demon iki çocukları oldu. bizim bu ikiz kardeşler 8. yaşlarına basmadan bir süre önce sparda'nın bilinmeyen bir sebepten ortadan kayboluşu ve ölümünden sonra hapsolmuş durumda olan mundus yıpranmış olan mühürlerin etkisi ile biraz intikam isteği biraz da korkusundan ötürü eva ve çocuklarını hizmetkarları aracılığı ile öldürtmeye çalıştı ama eva'yı öldürtse bile dante ve vergil'i öldürmeyi başaramadı.
o günün anılarını visions of v isimli mangada detaylı bir biçimde işledikleri için vergil'ın tarafından hikayenin nasıl geliştiğini artık biliyoruz. vergil ve dante ne kadar ikiz olsalar bile tamamen aykırı karakterlere sahiptiler. daha çocukken bile dante sürekli olarak tahta kılıçlar ile vergil'a saldırıp savaşmak istiyor ve vergil tarafından sürekli geri çevriliyordu. dante'nin şımarık tavırlarından sıkılan vergil her defasında kendini şehrin dışındaki kütüphaneye atmaya başladı ve ingiliz şair william blake'in eserleri ile burada tanıştı. oranın sahibi olan yaşlı adam vergil'ın sürekli william blake eserleri ile ilgilendiğini gördüğü için ona şairin bir şiir kitabını hediye etmişti ki 5. oyun için oldukça kıymetli bir bilgi bu. vergil kalem ile kitabın kapağına kocaman bir v harfi çizerek dante'nin sürekli izinsiz olarak onun eşyalarını almasından şikayet etti. daha sonra başka bir sahne geçişi görüyoruz ve dante vergil'ın elinden kitabı almak için çekiştiriyor ve vergil sinirlenip dante'yi yere seriyor. dante ile ufak bir kavgaya tutuştukları sırada eva odaya girerek vergil'ı azarlıyor ve ona büyük olanın kendisi olduğunu, biraz tahammül göstermesi gerektiğini söylüyor. evet ikizler ama older one olarak ifade edilmiş vergil. bu duruma sinirlenen vergil ben kitap okuyacağım diyerek odayı terk ediyor ama kitabını evde bırakıyor.
daha sonra parkta oturan bir vergil görüyoruz. her zaman aynı şeyin olduğunu, dante'nin hep aynısını yaptığını ve annesinin sürekli onu savunmasından bıktığı hakkında kendi kendine söylenirken birden etrafı iblisler tarafından sarılıyor. eve doğru haber vermek için koştuğu sırada bir çok iblis tarafından defalarca bıçaklanıyor ve yerde kanlar içindeyken lütfen biri yardım etsin diye bağırıyor. burada vergil ile özdeşleşmiş olan i need power more repliğini de görüyoruz. çaresizlik içinde ne kendisini ne ailesini kurtaramayacağını düşünen vergil yardım için bağırmaya devam etmiyor ama kimsenin gelmeyeceğini anladığında babasının kılıçlarından biri olan yamato yanında beliriyor. tüm öfkesi ile bütün iblisleri yok ediyor ama eve ulaştığında evini yanmış bir vaziyette görüp annesi ve kardeşinin öldüğünü düşünerek hüsrana uğramış bir biçimde dönüp gidiyor. vergil'ın karakter gelişimi açısından oldukça önemli bir an aslında bu bölüm çünkü önceden vergil'ın yalnızca babasına olan hayranlığından ötürü güç elde etme arayışında olduğunu düşünmüştük ama devil may cry 3'de bulunan bir cutscene biraz kafa karıştırıcıydı. vergil dante'ye sevdiklerini korumak için daha fazla güce sahip olmak gerektiğinden söz etmişti. manganın bu bölümü ile vergil'ın güç hırsının altında yatan sebep ve o cutscene anlam kazanmış oldu.
vergil dışarıda savaşırken o sırada evde olan dante annesi eva tarafından dolabın içine saklandı ve eva dante'ye vergil'ı bulmak için gitmesi gerektiğini eğer geri dönemezse kaçıp gitmesini, ismini değiştirmesini söyleyerek vergil'ı bulmak için gidiyor ama daha kapıdan çıkamadan öldürülüyor. annelerinin ölümü ile birlikte birbirlerinin de öldüğünü düşünen iki kardeş tamamen bambaşka şartlarda yetişiyor ve ilk olarak dmc'nin iki sayıdan oluşan (code i-ii) mangasında yüzyüze geliyorlar.
manganın ikinci bölümü vergil'a odaklandığından dolayı burada vergil ve arkham'ın tanışmasını ve arkham'ın vergil'a temen-ni-gru isimli kulede geçitle beraber hapsolmuş sparda'nın güçlerinden söz ettiğini görüyoruz. yani manga muhtemelen 3. oyunun en fazla bir kaç ay öncesinde geçiyor. mangaya geçersek eğer güç arayışında önüne gelen her şeyi yıkıp geçecek bir ruh haline bürünmüş olan vergil ve belirli bir ücret karşılığı iblis avcılığı yapmaya başlamış olan dante arasında daha ilk görüşte bir düello patlak veriyor. insan yanına tutunan dante ve şeytan yanını benimseyen vergil oyunlarda da ana konumuza dönüşüyor zaten. burada ufak bir detay var, eva ölmeden hemen önce dante'yi saklamayı başarıyor ama vergil'i ararken öldürülüyordu, dante tüm bunlara şahit olsa bile vergil annesinin onun yerine danteyi seçtiğini düşünmeye başlıyor bu karşılaşmadan sonra. bu karakter gelişimi açısından önemli bir detay daha.
mangada ilk kez karşılaşan ikili birbirlerini gördükleri ilk andan itibaren mücadeleye başlıyorlar çünkü vergil dante'nin kolyesinin peşinde. peki nedir bu kolye davası? bu birbirini tamamlayan iki kolye eva tarafından 8. yaş günlerinde dante ve vergil'a verilmişti ve esasında sparda'nın underworld veya cehennem ne demek isterseniz onun kapısını mühürlerken kullandığı kilit eşyalardan biriydi. yani vergil'ın geçidi açabilmesi ve sparda'nın güçlerini elde edebilmesi için için kolyenin iki eşine de ihtiyacı vardı. bu kolyeler ilk oyun ve üçüncü oyunda da önemli ama onu birazdan anlatacağım.
vergil bu karşılaşmada dante'yi ağır bir yenilgiye uğratıyor ama kolyenin eşini dante'den almıyor çünkü ne zaman isterse zaten gelip alabileceğini söylüyor dalga geçerek. daha sonra devil may cry'ın muhtemelen oyuncuların kalbinde en çok yer etmiş olan 3. oyunu ile hikaye devam ediyor. bundan sonrasını oyun isimlerinin altında bölüp yazacağım. hikayeyi bölmemek adına diğer oyunların incelemesini kendi başlıklarına saklıyorum.
devil may cry 3: dante’s awakening
oyunun başında üstte anlatılan sparda'nın hikayesinden söz ediliyor ve oyunda daha sonra karşılacağımız lady karakterinin ağzından bu hikayenin insanlar arasında nasıl bir efsaneye dönüşüp unutulduğunu dinliyoruz. lady tüm bunları anlatırken arka planda vergil ve dante'nin yağmurlu bir havada savaştığını izliyoruz ki vergil dante'yi ağır bir biçimde yaralıyor. sonra bu sahnenin muhtemelen 6-7 saat öncesine dönüyoruz ve kısa bir sinematik sonrası oyun başlıyor. iblis avcısı olan dante'yi o zamanlar isimsiz olan dükkanında her zamanki gibi beş parasız halde oturuyorken buluyoruz. daha sonra baş villain arkham içeri çat diye giriyor ve vergil'dan davetiye getirdim diyerek dante'nin üzerine şeytanları gönderiyor. tabi dante yine bildiğimiz gibi ağzında pizzası ve şaşkınlık verici derecede rahatlığı ile gaz bir müzik eşliğinde ortamdaki her yaratığın ağzına geçiriyor iki tane. arkada duran fender strat'ı gözden kaçırmadık capcom bilesin * bu arada burada çok güzel başka bir detay var. ilk oyunda trish içeri ilk girdiğinde tuvaletin falan mı geldi arkada bir tane var kullanabilirsin muhabbeti çekiyordu dante aynı şekilde arkham içeri ilk girdiğinde ona da aynısını söylüyor. 5. oyunda ise buna benzer bir hareketi nero da yapıyor tamirhaneye gelen gizemli yabancıya (vergil). sparda'nın soyundan gelenlerde var böyle bir zihinsel problem. orayı 5. oyunu anlatırken detaylandırıp bahsederim sahneden. o meşhur cutscene de şurada bir yerde dursun.
link:
bu ani saldırıdan kısa bir süre sonra yer sarsılıyor ve temen-ni-gru isminde dev bir kule şehrin ortasında yükselmeye başlıyor. işin içinde vergil'ın olduğunu bilen dante parti başlasın diyerek olayların içine dalıyor dalmasına ama daha kulenin girişinde cerberus isimli 3 başlı bir köpek tarafından yolu kapatılıyor. bu bölüm aklınızda kalsın 5. oyunda selam çakıyorlar bu sahneye. zamanında sparda tarafından kuleyi koruması için oraya zincirlenen cerberus dante'ye insan diyerek hitap ediyor gitmesini söylüyor ama üç başlı dev gibi köpeğe bile gel kuçu kuçu muamelesi çeken dante cerberus'u ona saldırması için kışkırtıyor. böylece ilk boss ile mücadeleye başlıyoruz. dante cerberus'u yendikten sonra tek kafası kalan cerberus dante'nin gücü karşısında sen nesin diye soruyor ama uzatmadan ruhunu dante'ye bir devil arm olarak -nunchaku- bahşediyor ve kulenin içine giriş yapıyoruz. 5. oyunda o silah var ya akıyor, dehşet güzel yapmışlar.
neyse o ara arkham'ın kızı olan mary ile ufak bir karşılaşmamız oluyor ama onu daha çok lady ismi ile anacağız. orada tabi lady'nin ölmüş annesinin ismini verdiği kalina ann isimli bazuka ile kafamıza az daha füze yiyecek gibi oluyoruz ama sonuçta bu dante. dante kafasına atılan füzenin üstünde sörf yaparak ucuz kurtuluyor. evet, füzenin üstünde... şov yapmayı seviyor adam ne diyelim. oldukça ilginç bir ilk karşılaşmadan sonra birbirleri ile tanışmadan dümdüz yollarına devam ediyorlar. daha sonra öğreniyoruz ki arkham aslında güç hırsı ile kendi karısını kurban ederek ayin yapmaya çalışmış fakat başarılı olamamış. mary yani lady ise - bundan sonra mary değil lady kullanacağım- babasından intikam almak için temen-ni-gru'ya gelmiş aslında.
oyunun yarısında jester isimli oldukça grotesk görüntüye sahip bir soytarı olaya dahil oluyor. jester kuleyi avcunun içi gibi bildiğinden bize baya baya yardım ediyor ama bu süreçte tam 3 kere boss olarak da karşımıza çıkıyor, gow'un son oyunundaki baldur'dan beter herif, neyse. jester biraz geveze bir tip olduğundan dante ile pek anlaşamıyorlar ve dante kendisinden daha çenesiz birine katlanamayacağından söz edip duruyor. en sonunda kulenin tepesine çıkmayı başarıyoruz ve orada vergil bizi karşılıyor. pek sıcak bir aile sarılması veya hoşgeldin partisi bulamıyoruz orada tabi. vergil bizi bir dövüyor var ya daha sanatsal çok az şey gördüm. vergil önce yamato ile bizi şiş kebap yapıyor ( bu aklınızda kalsın 5. oyunda çok güzel bir gönderme var buraya) daha sonra her dmc oyununda itina ile kendi kılıcımız ile yere saplanma klişemiz olduğundan vergil bir de bizi kendi kılıcımız olan rebellion ile yere sabitliyor ve kendisinde de bir eşi bulunan kolyeyi boynumuzdan söküp alıyor ama sparda'nın bir hediyesi olan rebellion dante'ye saplandığında dante'nin devil trigger'ı ortaya çıkıyor. vergil kalıp mücadele etmeye istekli olsa da arkham'ın zamanımız yok uyarısından sonra kulenin tepesinden atlayarak irlanda çıkışı yapıyor ve dante öylece kalakalıyor. daha sonra kulenin koruyucularından leviathan tarafından yutulmamız vs. oraları geçiyorum çünkü hikayesel bir katkısı pek yok daha çok oynanış ile alakalı.
neyse vergil arkham'ı sen sevgili karını öldüren berbat herifin tekisin ayrıca kendi kızını öldüremeyecek kadar da zayıf bir adamsın buraya kadar yardımın dokundu ama bundan sonrası için sana ihtiyacım yok diyerek -sen de kendi kardeşini öldürmeye çalışıyorsun ya yavşak herif! bu nasıl bir ahlak kodu?- kılıçtan geçiriyor ve yoluna devam ediyor. vergil elinde bulunan iki kolyeyi ve kendi kanını kuyumsu bir şeyin içine atıp cehenneme giden geçidi açmaya çalışıyor ama bir işe yaramıyor. bu sırada odaya dante giriyor. boss olarak karşımıza yine vergil çıkıyor ve dante ile vergil savaşmaya başlıyor ama savaşları lady tarafından bölünüyor. arkham madem öldü lady orada ne arıyor diyecek olursanız eğer arkham son nefesini vermeden önce lady'e aslında yaptıklarını isteyerek yapmadığını ve vergil tarafından manipüle edildiğini söylüyor. bunu duyan lady ise vergil'ı kendi eliyle öldürmek için geliyor aslında. tabi o hengamenin orta yerinde birden jester ortaya çıkıyor ve öğreniyoruz ki jester aslında arkham'ın ta kendisiymiş. bunca zaman kapıyı açmak için kolyelere, sparda'nın soyundan gelen birinin kanına ve feda edilecek bir kadına ihtiyaç varmış aslında ama arkham vergil'a bilerek ayin için gerekli olan masum bir kadının feda edilmesinden söz etmemiş. bunca zaman üçüne de jester görünümünde yardım etmesinin nedeni üçünü de aynı anda ayin yapılacak yere sağ bir şekilde ulaştırmakmış. bunu duyan ve manipüle edildiğini anlayan üçlü arkham'a saldırıyor ama birbirleri ile savaşmaktan yorgun düştükleri için arkham üçünü de yere seriyor ve jester bedenine bürünüp lady'i de yaralayarak onun kanıyla ayini tamamlıyor. küçük bir kuleyi andıran yeni bir yapı ana kulenin içinden yükselmeye başlarken yer çatlamaya başlıyor ve vergil boşluğa düşüyor. son dakika dante lady'i düşmekten kurtarıyor.
aradaki olayları yine atlıyorum, gereksiz detaylar. oyunun bir noktasında lady ile dante kavgaya tutuşuyor çünkü lady arkham'dan intikam almak istiyor ama dante bir insanın arkham'ı şu an yenemeyeceğini söyleyip gitmesini engellemeye çalışıyor. boss olarak karşımıza çıkan lady'i yendikten sonra lady kalina ann isimli silahını bize veriyor ve arkham'ı bununla öldürmemizi istiyor.
ortalık karışıyor şu bu derken sparda'nın kılıcı force edge'i ve sparda'nın devil formunu ele geçiren arkham ile kapışıyoruz. arkham sparda'nın gücünü kaldıramadığından tam formunda kullanamıyor gücü yoksa vergil dante falan yalan olur orada. o ara vergil geliyor ve bize yardım ediyor ortak düşman mantığı ile. jackpot! arkham yeniliyor ve eski formunda yaralı bir halde geçitten insan dünyasına çakılıyor. orada onu bulan lady ile ufak bir konuşma yapıyorlar ve lady babasını 4 kere - evet saydım ve şu an bile aklımda- vurarak öldürüyor.
tabi bu sırada arkham'ın gidişinden sonra ortada kalan force edge ( sparda'nın kılıcı) ve kolyeler geçitten düşerek iblis dünyasının derinlerine gidiyor. vergil ve dante kolyelerin peşinden geçide atlıyorlar ve herkes kendi kolyesini kurtarmayı başarıyor. o hengamede force edge kılıcını kapan vergil dante'den kendi kolyesini ona vermesini istiyor ve bunun için ikili mücadele ediyor. vergil yenilgiye uğradıktan sonra kolyesini almak için dante'yi zorlamıyor ama dante'ye kazandın ama kolyemi sana veremem ve şu an kolyeler ayrı olduğu için geçit kapanmak üzere eğer şimdi gitmezsen iblis dünyasında kalacaksın diye onu uyarıyor. dante onunla gelmesi için vergil'ı ikna etmeye çalışıyor ama gittikçe uçuruma yaklaşan vergil iblis dünyasının derinliklerine düşmeden önce sorun yok burası babamın da eviydi diyor ve tam düşmeden önce dante'nin eline yamato ile ufak bir yara bırakıyor. bakın burası çokomelli çünkü 5. oyunda buna müthiş güzel bir gönderme var.
ek olarak arkham'ın yeniliş sahnesi ve devil may cry 5'in sonunda ki muhabbet gerçekten duygulandırdı onları da ekliyorum buraya.
link 1 (devil may cry 3):
link 2( devil may cry 5):
elinde force edge ile insanların dünyasına geçiş yapan dante ve lady arasında ufak bir sohbet geçiyor ve dante her oyunda yaptığı gibi devils never cry ayağı çekerken lady şov yapma der gibi bakıp bir efsaneye ismini veren o meşhur cümleleri kuruyor.
"i see... maybe somewhere out there even a devil may cry when he loses a loved one. don't you think?"
böylece dante'nin isimsiz ofisinin oyunun sonunda devil may cry ismini aldığını görüyoruz. bu arada ek bir sinematikte iblis dünyasında olan vergil'ın orada mühürlenmiş olan mundus'a babam başardıysa ben de başarabilirim diyerek saldırmaya hazırlandığını görüyoruz ve oyunda belirtilmeyen bir detayı da ben vereyim burada. vergil mundus tarafından ağır bir yenilgiye uğratılıyor. bir süre zincirler ile bağlanıp işkence gördükten sonra mundus vergil'ın kalbini göğsünden sökeceğinden söz ediyor. bundan sonrası zaten bildiğimiz bir hikaye çünkü vergil devil may cry'ın ilk oyununda gördüğümüz bosslardan birine, nelo angelo'ya dönüştürülüyor mundus tarafından. v vision isimli mangada buna dair bir iki sahne görüyoruz.
kronolojik sıra ile devam ettiğimizden ilk çıkan oyun ile hikayeye devam edelim.
devil may cry
oyun yine sparda ve mundus'un efsanesinden söz eden klasik bir açılış ile başlıyor. oyunu yıllar önce oynadığım için detayları çok hatırlamamakla beraber önem arz eden bölümleri aktaracağım. isminin trish olduğunu sonradan öğreneceğimiz sarışın bir kadının gökyüzünden yere inişi ile oyun başlıyor ve trish devil may cry tabelasının asılı olduğu dükkana motoru ile kapıyı parçalayarak - seride herkes şov peşinde kapıyı kullanılması gereken şekilde kullanan kimse yok- giriş yapıyor. dante trish'in saldırısına uğruyor ve yine kendi kılıcı ile duvara saplanıyor zaten artık oyunun imzası gibi bir şey bu. daha sonra trish bunun bir test olduğunu -göğsüne kılıç sapladın lan!?- söyleyerek dante'ye babası sparda'nın zamanında yenilgiye uğrattığı mundus'un mallet adasında serbest kalmaya çalıştığının bilgisini veriyor. o ara neden gece yarısı güneş gözlüğü taktığını anlayamadığımız trish gözlüklerini çıkarıyor ve dante öylece kalakalıyor çünkü trish ölmüş annesi eva'nın birebir kopyası ama dante nedense hiç şüphelenmiyor. zeki olanın vergil olduğunu buradan anlıyoruz. neyse mallet adasına gidiyor ikili ve oyun tam olarak başlamış oluyor. oynanış hakkında gereksiz detaylardan kaçınarak önemli olan olayları sıralayalım şimdi.
burada nelo angelo isimli bir boss ile karşılaşıyor dante ve nelo angelo dante'nin ağzına iki tane geçiriyor. tam dante'nin işini bitirecekken dante'nin kendisinde de bir eşi olan kolyesi ile temas eden nelo kaçıp gidiyor. dante nelo angelo'nun aslında yozlaştırılmış vergil olduğunun farkına varamıyor ilk karşılaşmalarında. nelo angelo'dan her bahsettiğimde aklıma artorias the abysswalker geliyor, allah belanı versin manus*. sif'in halini görünce kalbi burkulmayan bir tane gamer var mıdır?
neyse daha sonraki karşılaşmamızda nelo angelo'yu yeniyoruz ve angelo ölüyor -biz öyle sanıyoruz- geriye ise yalnızca kolyenin vergil'da olan diğer eşi kalıyor. iki kolyenin birleşmesi ile beraber bizde olan force edge (sparda'nın kılıcı) uyanıyor ve yeni bir form kazanıyor.
o sırada trish'in aslında bir hain olduğunu ve mundus tarafından yaratılan bir iblis olduğunu öğreniyor dante. trish bizi tuzağa düşürüyor ve nightmare isimli boss ile savaşıyoruz. o değilde dante must die modunda nightmare kan alıyordu be, harbiden kabusum olmuştu boss. neyse bu mücadelenin sonucunda ortalık yıkılmaya başlıyor ve trish tam yıkıntıların altında kalacakken dante trish'i kurtarıyor. kurtarmasının sebebinin annesine benzemesi olduğunu söylüyor ve bir daha karşılaşırsa onu öldüreceğini de ekleyerek trish'in yanından ayrılıyor.
görevinde başarısız olan trish mundus tarafından öldürülmek isteniyor vs. o ara mundus ile dante düelloya tutuşuyor. mundus tam dante'ye saldıracakken kapıya zincirlenmiş olan trish dante'nin önüne atlayarak kurtarıyor ama hasar alıyor. trish'in öldüğünü düşünen dante öfkeyle dolup taşıyor ve force edge'in gücüyle mundus'u yeniyor. daha sonra trish'in yanına gidiyor ve hareketsiz yatan bedenin yanında haykırıp kılıcını orada bırakıyor. o ara geri dönen mundus ile dante tekrardan karşı karşıya geliyor ama kılıcı yanında olmayan dante mundus karşısında bir şey yapamıyor. öldüğü düşünülen trish birden belirip dante'ye gücünü veriyor ve birlikte mundus'u geldiği yere geri gönderiyorlar. anlatırken basit tabi bunlar oynarken psikolojik hasar alıyor insan. trish durum karşısında ağlamaya başlıyor ama dante trish'in gözyaşlarını silerek şeytanların ağlayamayacağını bunun insanlara özgü bir şey olduğunu söylüyor. daha sonra mallet adasından çıkan ikili birlikte çalışmaya başlıyorlar. bu arada kısa bir süreliğine tabelayı devils never cry olarak değiştirseler bile tekrar devil may cry olarak eski haline çeviriyorlar. ha bu arada, oyunun daha en başında gördüğümüz planör ile oyunun sonunda patlayan adadan kaçmamız hoş detaydı.
bu noktada 12 bölümlük anime serisi ortaya çıkıyor ki aslında hikayeye çok katkısı olduğunu söyleyemem o yüzden detaylandırmayacağım. sadece enzo yerine artık 5. oyunda da göreceğimiz, bize görevlerimizi veren jd morrison'ı ilk gördüğümüz yer olduğu bilinsin yeter. dante'nin her bölüm farklı görevlerini izlediğimiz animede önemli diyebileceğimiz bir detay daha var. ilk bölümde eşlikçi olarak görev yaptığımız ve devam bölümlerinde de yanımızda bulunan 8 yaşlarındaki patty lowell karakterine 5. oyunda ufak bir gönderme yapıyorlar. patty 18. yaş günü için dante'yi telefonda ısrarla doğum günü partisine davet ediyor. bu da 5. oyunun hangi yıllarda geçtiğine dair ufak bir referans aslında. sparda'nın ikiz çırakları baal (bael) ve modeus animenin bir bölümünde kendine yer buluyor. onlara kendisini beklemelerini söyleyen sparda'nın iblis dünyasına geri dönmemesi üzerine amaçsız bir şekilde ortada kalan ikizlerden hırslı olan bael sparda'yı geçmek için oğlu dante'ye saldırıyor ve düello istiyor. modeus ise oldukça sakin yapılı bir iblis ve dante ile arkadaş oldukları bile söylenebilir. mücadeleden kaçmak istemeyen dante bael ile savaşıp sonunda onu öldürüyor. savaşmak istemese bile kardeşini onurlandırmak için mecburen modeus da dante ile savaşmak istiyor ve sonunda o da kaybedip ölüyor. ikizlerin kılıçlarını mezarlarının üzerine saplayan dante, biraz üzgün ve biraz alaycı bir biçimde babamın çırakları bunlardı demek, öyleyse sparda'nın gücü abartılıyormuş diyor ve bölüm bitiyor. trish ve lady'nin tanışma sahnesi de animede gösterilmişti. 12. bölümün finalinde ise dante'yi fortuna şehrine bir görevi yapmaya giderken görüyoruz ve görev için trish ve lady ile yarışıyor. bu detayın önemi aslında şu; fortuna devil may cry 4'ün geçtiği yer, animedeki bu detay yüzünden herkes devil may cry 4'ün ilk oyun ile ikinci oyun arasında interquel olduğunu düşündü ama 5. oyunun çıkması ile beraber bu detay değiştirildi. yine de ikinci oyunu anlatmadan önce bahsetmek istedim.
devil may cry 2
serinin reboot hariç en sevilmeyen oyunu muhtemelen dmc 2 çünkü gerek oynanış bakımından gerek hikayesel olarak gerek ise bossların tekrar etmesinden dolayı oldukça kanser bir oyun ve açıkçası hikaye detayları çok önemli değil çünkü 5. oyunun hikayesi ile bağlayıcı bir tarafı yok. bir kaç detay verip geçeceğim, kendi başlığında adam akıllı anlatırım.
arius denen bir tane şeref yoksunu var, umutsuzluğun tecessümü denilen argosax isimli bir şeytanı arcana denilen eşyalar ile serbest bırakmaya çalışıyor. bizimle beraber arius'u durdurmak için vie di marli adasına gelen lucia ile beraber oyun boyunca onu durdurmaya çalışıyoruz. lucia aslında bir iblis olduğunu öğreniyor ve bu durum onu mahvediyor. burada klasik bir final fantasy geyiği yapıp lucia'nın sephirot gibi kafayı yemesi yok muydu be. neyse öyle olmuyor, gereksiz duygusallıklar hep. argosax ve arius yeniliyor, bitti. gerçekten bu kadar hikaye. ha şey lucia ağlayınca bizim dante yine şeytanlar ağlayamaz sen kötü değilsin vs. ayağı yapıyor yine. adam böyle böyle iyi kız düşürdü. kaç oyundur aynı numara. oynarken daha az sıkılmıştım ama anlatırken içim daraldı, harbiden serinin en kötü oyunu galiba.
gelelim hikayemizde kilit noktası olan oyuna; devil may cry 4.
devil may cry 4
capcom playstation dışında da boy göstermeye başladığı dönemlerde yeni oyuncuların 4. oyundan başlamaya çekineceği düşüncesi ile oyunun ana karakterinde ufak bir değişime gitti ve ilk kez bir oyuna dante ile değil yeni tanıtılmış bir karakter olan nero ile başladı oyuncular. bu sayede hem yeni oyuncular için bir alışma evresi yaratmayı hem de kalan üç oyunu da satabilmeyi hedefledi capcom ama kemik kitle ilk başta yeni karakter fikrine pek ısınamadı. bundan ötürü de oyun daha çıkmadan tepki toplamaya başladı. oyunun aceleye getirilmesinden dolayı mekanlar ve bosslar sınıfta kalsa bile savaş mekanikleri ile kesinlikle hack 'n' slash için zirve noktası denilebilir devil may cry 4 için. bu kadar tatmin edici bir oyun oynadığımı daha hatırlamıyorum. çok uzatmadan hikayeye devam edelim.
hikaye fortuna şehrinin sokaklarında hiç tanımadığımız bir karakterin koşturarak bir yere yetişmeye çalışması ile başlıyor. sparda'nın çocuklarında gördüğümüz ikonik beyaz saçları olan ve bir kolu sargılı genç bir çocuk önüne çıkan şeytanları keserek acele ile koşturuyor. daha sonra onun seromoniye yetişmeye çalıştığını görüyoruz. sonunda seromoninin yapıldığı yere ulaştığında şarkı -ki ilahi de olabilir-söyleyen kız ( kyrie) ile göz göze geliyor ve birbirlerine gülümsüyorlar. seromoni bittiğinde order of the sword isimli tarikatın papa olarak bilinen en kıdemli üyesi sanctus sparda'nın meşhur hikayesini anlatmaya başlıyor ve o sırada çatıdan içeri atlayan dante tarafından kafasından vuruluyor. burada biraz ara vererek nero'nun hikayesinden ve order of the sword tarikatından ufak bir bahsedeceğim kafa karışıklığı olmasın diye. nero kitaplarda ve 5. oyunda bahsedildiği üzere vergil'ın oğlu aslında yani kendisi sparda'nın soyundan geliyor fakat ne şeytan kanına sahip olduğundan ne de ailesinden haberi var. bebekken kyrie ve abisi credo'nun ailesi tarafından bulunuyor ve sahip çıkılıyor. order of the sword dediğimiz assasin's creed'den fırlamış gibi duran bu tarikat üyeleri de sparda'yı tanrı olarak görüp ona tapınıyorlar ve nero'nun aşık olduğu kız kyrie bu tarikatın bir rahibesi ve onun abisi aynı zamanda nero'nun da yakın arkadaşı olan credo ise order of the sword'da rütbeli bir asker. nero tarikattan pek hoşnut değil ama kyrie için tüm bu sirk gösterine katlanıyor bir noktada. şimdi kaldığımız yerden devam edelim.
dante aniden tavanı yıkarak içeri girip sanctus'u vurduktan sonra yüzü kanla kaplanmış bir biçimde diğerlerine dönüp tarikat askerlerinin çoğunu kesip biçmeye başlıyor. o sırada kyrie'nin tehlike içerisinde olduğunu düşünen nero ise tanımadığı beyaz saçlı adamın (dante) suratına tekme atıyor ve ufak bir dövüş izliyoruz. bu sırada nero'nun sargılı kolu ortaya çıkıyor ve tamamen demonic bir görüntüye sahip ki o kolun isminin devil bringer olduğunu da sonradan öğreniyoruz. burada şöyle bir detay vereceğim; dante'nin rebellion'ı bu kola çizik bile atamadı arkadaşlar, bakın hasar vermek demiyorum çizik atamadı. 5. oyunda o kolu eliyle koparıyor vergil. neyse nero dante'yi epey hırpaladıktan sonra onu kendi kılıcı rebellion ile -yine- sparda heykeline çiviliyor, alıştık zaten. dante'nin yenildiğini düşünen nero tam dönüp gidecekken dante'nin aslında baya baya dalga geçtiğini görüyoruz. kılıcı göğsünden söküp nero'ya yerdeki ölmüş tarikat askerlerinin aslında şeytan olduğunu gösteriyor ve avladığım şeylerle aynıyım ve hatta sen de öylesin diye ekleyerek çekip gidiyor. daha sonra credo tarafından dante'yi yakalama emri alıyor ve kılıcı red queen ile beraber dante'yi bulmak için yola koyuluyor. hazır konusu açılmışken red queen, blue rose ve devil bringer ile sınırlandırılmış olsa bile oynaması gayet keyifli bir karakter olduğunu belirtmek gerek.
buraları hızlıca anlatacağım devamını devil may cry 4 başlığında irdeleriz. nero dante'nin peşindeyken o sırada order of the sword'un deli dahisi agnus yükselme töreni adı altında ölmüş sanctus'u demonic güçlerle uyandırır ve öğreniriz ki meğerse bunlar hep planın parçasıymış. şimdi bizim bu güç düşkünü herifin niyeti aslında kahraman olmak, daha çok güce sahip olmak gibi arzularla şehri şeytanlarla donatıp sonra kurtarıcı rolüne bürünerek herkesi manipüle etmekmiş. bunun için de savior denen devasa bir heykeli kullanmak istiyor ama heykeli uyandırabilmesi için çekirdek/ güç unsuru olarak kullanmak için dante'nin gücüne ihtiyacı varmış. meğer sanctus dante'nin dikkatini fortuna şehrine çekmek için yamato'yu kullanarak şehre iblisleri göndermiş zaten. neyse işte nero dante'yi ararken agnus'un laboratuvarına gelir orada agnus nero'nun demonic kolunu kullanmak için onu yakalar çünkü dante yerine nero'nun da kullanılabileceğini fark eder. fakat laboratuvarda bulunan kırık haldeki yamato nero ile etkileşime girer ve nero onu kullanarak oradan kurtulur ve 5. oyunun sonunda gördüğümüz devil triggerının bir yansıması arkasında kısa süreliğine belirir ki herkes onu 5.oyun çıkmadan önce sparda'nın formu sanıyordu. neyse sonra agnus credo ve sanctus toplantıdayken içeriye dalıp nero'nun yaptıklarından söz eder. çoktan manipüle edilmiş olan credo'ya nero'yu yakalaması emredilir ve tarikatın başka bir üyesi olan gloria da dante'yi yakalamak için gider. sonra nero ve credo ile düello yaparlar ama o sırada kyrie agnus tarafından kaçırılır. kyrie'yi kurtarmaya çalışan nero ilerlerken dante ile karşılaşır ama nero artık onu yakalamaya çalışmak ile ilgilenmediğini söyler. dante ise kardeşinin kılıcı yamatoyu geri alma peşindedir. nero ile dante düello yapar ve dante yamatonun nero'da kalabileceğini söyler. bu sırada dante'yi yakalamak ile görevlendirilmiş olan tarikat üyesi gloria'nın aslında tarikata sızmak için kılık değiştiren trish olduğunu öğreniriz. nero kyrie'yi kurtarmaya çalışırken yakalanır daha sonra dante ile oyuna devam edip nero'yu kurtarıyoruz, bitti. yani aslında oyunun yarısını anlatmadım ama o kısımlar nero ile geçtiğimiz yolun yarısını dante ile geri dönmemizden ibaret ve vergil-dante-nero ekseninde de ilerlemiyor. oyun aceleye getirilince dante için yeni bosslar tasarlanmamış.
bu oyunda nero'nun varlığından ziyade esas mesele special editionda gördüğümüz cutscene. vergil ilk oyunda nelo angelo olarak ölmüş görünüyordu hatırlarsanız ama fortuna şehrinin sokaklarında eski bir pelerinin içinde bir adam görüyoruz. adam pelerini attığında onun vergil olduğu ortaya çıkıyor. aslında bu devil may cry 3 zamanlarından bile eski bir zamanı anlatıyor. sparda'ya tapınan order of the knight tarikatını duyan vergil araştırmak için yıllar önce fortuna'ya gelmiş. cutscene bir önemli sahne daha veriyor bize. vergil şehirde şeytanları kesip biçerek ilerledikten sonra kırmızı bir elbise giymiş pelerinli bir kadınla yüz yüze geliyor. kadın dönüp uzunca ona bakıyor ve vergil duraklıyor sonra sinematik bitiyor. muhtemelen woman in red olarak bilinen bu gizemli kadın nero'nun annesi.
devil may cry 5
önce bölmeden oyunun hikayesini anlatıp sonra oynanışa geçmek istiyorum aslında ama hikayeyi çok uzun tutmayacağım. sadece oyunda gördüğümüz sahnelerden değil visions of v ve before the nightmare mangalarından da aktaracağım bir kaç bilgi olacak.
prolouge william blake'in a poison tree şiirinin ( and it grew both day and night. till it bore an apple bright.) dizeleri ile başlıyor. oyun içerisinde oynanabilir yeni bir karakter olan v sayesinde sık sık william blake dizelerine denk geleceğiz zaten. oyun hikayeyi parça parça ve farklı sıralamalarda verdiği için bu şekilde anlatırsam kafa karışıklığı olacağından ben hikayenin birleştirilip zaman akışının düzgün olduğu bir sıra ile anlatacağım.
oyun dördüncü oyunun dört veya beş sene sonrasında geçiyor. credo öldükten sonra kyrie ile beraber yaşamaya başlayan nero devil may cry adında bir karavan ile seyahat ederek iblis avcılığı yapmaya başlamış durumda. yanında ise yarı deli yarı dahi diyebileceğimiz ortağı nico goldstein var. bir gün evlerinin tamirhanesinde nico ve nero karavanı tamir ederken kyrie nero ve nico'yu yemek yemeleri için çağırıyor. nero daha sonra geleceğini söyleyerek tamirhanede karavan ile uğraşmaya devam ediyor. o sırada içeri hırıltılı nefesler alan, sefil durumda bir adam giriyor. nero onun evsiz olduğunu düşünerek yemek yemek isteyip istemediğini soruyor ama adam aniden nero'ya saldırıp zamanında rebellion'ın çizik atamadığı kolu devil bringer'ı kopararak alıyor. nero bu gizemli adamın kim olduğunu bilmese de biz onun vergil olduğunu anlayabiliyoruz zaten. kolu koparıp almasının sebebi ise nero'nun devil bringer'ı zamanında vergil'ın kullanıyor olduğu kılıcı yani yamatoyu absorbe etmiş durumda. kolu koparıp kılıcı alan vergil epik portal açma hareketini yaparak çıkıp gidiyor.
buradan sonrası mangada daha detaylı aktarılıyor. işin vergil boyutuna geçelim. nelo angelo olmaktan kurtulmuş olan vergil yarı ölü vaziyette uzun süre yamatoyu arayıp onu aldıktan sonra yıllar önce yarısı kül olmuş ailesinin evine dönüyor. tamamen bitkin bir durumda ve ölmek üzere olduğunu görüyoruz. insan yanının onu güçsüz kıldığını düşünen vergil her şeyi kesip ayırabileceği söylenen yamatoyu karnına saplayarak insan yanını şeytan yanından ayırıyor. yani gerçekten ayırıyor. bir tarafta çelimsiz ve ölmek üzere gibi duran zayıf bir insan bedeni varken diğer tarafta büyümeye başlayan korkunç bir şeytani beden var. vergil'ın insan yanı şeytan yanı tarafından tam öldürülecekken nereden geldiğini göremediği siyah bir gölge onu kurtarıyor. meğer yamato vergil'ı iki farklı bedene böldüğü sırada onu kabuslarından da ayırmış. bu kabuslar ise şeytani bir biçimde şekil almışlar. bizi kurtaran gölge bir kuş şeklindeki griffon, vergil'ın insan yanına durumu açıklayarak kendisinin bir kabustan şekil aldığını eğer onunla bir kontrat/ anlaşma ( şeytanla anlaşma yapma olayları işte) yaparsa ikisinin bir süre daha hayatta kalabileceğini söylüyor. çünkü vergil'ın insan yanı eğer zamanında şeytan yanı ile birleşemezse ölecek. griffon ile anlaşma yapan vergil'ın insan yanı bu anlaşmaları üzerinde dövme olarak taşımaya başlıyor ve beraber 2 kabus daha bularak anlaşma yapıyorlar. bu kabuslardan biri golem şeklindeki nightmare diğeri ise gölge bir panter olan shadow. bu sırada vergil'ın iblis olan tarafı ise yaşamak ve güçlenmek için kan ile beslenen qliphoth isimli devasa bir şeytani bir ağacın şehrin ortasında kök salmasını ve tüm şehri yerle bir etmesini sağlıyor. vergil'ın görüntüsünü uzaktan yakından andırmayan - kylo ren' e benziyor adam abi- vergil'ın insan yanı şeytani tarafını bu güçsüzlük ile yok edemeyeceğini düşünerek para ile kardeşi dante'yi bu iş için tutmaya karar veriyor.
bunun için kimliğini gizleyerek devil may cry'a gidiyor. kendisini v olarak tanıtıyor dante'ye, bunun sebebi ise en başta anlattığım hikayede bulunan ve üzerinde v harfi kazınmış olan william blake'e ait şiir kitabı. tabi dante v'ye ismini ilk sorduğunda v oldukça alaylı bir biçimde william blake'den alıntı yaparak " benim bir ismim yok daha iki gün önce doğdum" diyor ama dante bunun şaka olduğunu sanıyor. harbiden iki günlük aslında* dante neye karşı savaşacağını sorduğunda v danteye onun vergil olduğunu söylemek yerine urizen isimli bir şeytan olduğunu söylüyor. şimdi burada iki saniye duralım. urizen adı nerede geçiyor? william blake'in the book of urizen'ini hatırladınız mı? jackpot! ortamdaki tek entelektüel adam vergil olduğundan dante durumdan hiç şüphelenmiyor tabi. dante trish ve lady qliphoth'un içine girerek urizen ile dövüşmeye çalışıyorlar ama urizen hepsini darmadağın ediyor. o sırada içeri tek kolu kopmuş olan nero giriyor ve urizen ile savaşmak istiyor ama dante nero'ya ayak bağı olduğunu çıkıp gitmesini söylüyor ki dili kopsa da söylemeseydi çünkü oyun boyunca nero dante bana ayak bağı dedi diye kafamızın etini yiyor. dante'nin aslında burada nero'yu uzaklaştırmış olmasının sebebi urizen'in vergil olduğunu anlamış olması ve dördüncü oyunda zaten nero'nun vergil'ın oğlu olduğunu anlayan dante nero ve vergil'ın birbirlerini öldürmesini istemediği için ikisini uzak tutmaya çalışıyor.
buradan sonrasında artık oyunun mekaniklerine de giriş yapacağım ve ara ara bölüp hikayeyi aktaracağım.
oyun bize special edition veya dlc'yi saymazsak eğer oynanabilir üç ana karakter sunuyor. bunlar nero, v ve dante.
oyunda ilk kontrol ettiğimiz karakter nero. nero'nun devil bringer'ı yani kolu koptuğu için nico onun için mekanik kolllar yapıyor ki isimleri devil breaker. toplam 12 devil breaker mevcut ve hepsi farklı işlevlere sahip ve kendi ultileri var, evet ulti. onun dışında yine 4. oyundan bildiğimiz red queen isimli kılıcını da kullanabiliyoruz ve tabi blue rose isimli silahına da sahibiz. blue rose ve red queen yine önceki oyunla aynı mantıkta çalışıyor. blue rose'un hasarı dante'nin ebony & ivory çift tabancasına göre daha az ve red queen ile oynamak biraz hantal hissettirebiliyor gerçi chargelayıp iblislerin ağzına vurmak keyifli mi keyifli ama onun dışında bu mekanik kollar üst düzey combolar yapmak için birebir. tek tek hepsini anlatsam bile anlaşılması zor buraya video bırakacağım devil breakerlar için. ufak bir sıkıntı şurada var. bu devil breakerlar red orb kullanarak veya sağdan soldan toplanılarak elde edilebiliyor ama oyun içerisinde kendi isteğimize göre değiştiremiyoruz. ultilerini kullandıktan sonra kırılıyorlar veya biz değiştirmek için mecbur kırıyoruz. nero 4. oyunda kolsuz karakteriyken bu oyunda oynamaktan zevk alabilmek için tüm combolara hakim olmayı gerektiriyor. ilk oynayışta pek zevk vermese bile ikinci veya üçüncü oynayışta bu kollar ile sayısız combo çıkarmak ve görsel şölenden ötürü ekran başında orgazm olmak mümkün. ki oynarken benim favorim ragtime olmuştu. üçüncü oyundaki stillerden biri olan ( geryon'u kestikten sonra elde ettiğimiz) quicksilver ile oynuyor gibi hissettim. devil breaker ile combo yapamıyorsanız sss almak çok zor bu arada nero ile. human modunda babam da alır sss ama dante must die'da rüyada bile göremezsiniz o sss'i.
devil breaker:
v kontol ettiğimiz ikinci karakterdi oyunda. oyun için oldukça alışılmadık bir tarza sahipti savaş mekanikleri karakterin. karakter summoner olduğu için birebir saldırıları ne yazık ki yok. griffon ve shadow'u kontrol ederek düşmanlara saldırıyor ve eğer bu iki iblis ölürse onlar geri dirilene kadar savunmasız kalıyor ama dert değil çünkü demonic güçlerini aktif ettiğinde kısa süreliğine nightmare isimli dev golemi de savaşa dahil edebiliyor. nightmare geldiğinde eğer griffon ve shadow ölmüşse bile yeniden doğuyorlar kısa sürede. burada önemli olan son vuruşu daima v ile yapmak yoksa düşmanlar ölmüyorlar. bunu visions of v mangasında griffon kabusların zarar verebileceğini ama öldüremeyeceğini söyleyerek açıklıyor. yani summonlar iblisleri v'nin öldüreceği kadar zayıf düşürüyorlar sadece. teorik olarak güzel olsa bile oynarken bir süre sonra aşırı sıkan bir karakter ne yazık ki bu çakma kylo ren abimiz. ayrıca hiçbir şey yapmayarak sss almak için kolsuzlara özel tasarlamışlar karakteri. onun dışında tauntları çok iyiydi ben bayıldım. ayrıca bossları keserken havalı havalı william blake dizeleri mırıldanmasından ötürü aşırı ilgi çekici bir karakter olmuş.
ve dante, beklediğimiz adam. oyunun yarısına kadar ne yazık ki dante ile oynayamıyoruz ama bir kere kontrol dante'ye geçtiği an oyun resmen hack 'n' slash tarihine neden damga vurduğunu gözümüze gözümüze sokuyor. dante ile oynarken birini king cerberus'dan sonradan elde ettiğimiz devil arm dahil toplam 8 silaha sahibiz ama bu epey yanıltıcı bir sayı. sword of sparda ( force edge'in uyanmış formu) ve rebellion oyunda akıyor adeta, vuruş hissiyatı çok iyiydi. daha sonra hikaye ilerleyişinde sin devil trigger ile beraber sword of sparda yeni bir form kazanıp sword of dante oluyor ki bir kılıçtan ne beklerseniz onu vadediyor resmen ve taban hasarı da epey yüksek. onun dışında ebony & ivory isimli çift tabancamız ve coyote-a yine chargelayıp iblislerin ağzına vurması epey keyifli silahlar ama ben kendi adıma ateşli silahlar kullanarak combo çıkarmayı sevmeyenlerden olduğum için çok elimi sürmedim. asıl güzel kısım geliyor. oyunda biri gizlenmiş biri hikaye gereği elde ettiğimiz iki tane kalina ann'e sahibiz. iki omzumuza bazuka alıp hasar vermenin keyfi başkayken üstüne ikisini birleştirip çok yoğun bir hasar verebiliyoruz rakibe yaklaşmadan ki kalina ann ulti modunda ölümcül lazer ışını ile yakıp geçiyor, güzelliğine bak şunun çıldıracağım. havada yaptığımız comboları uzun tutmak için oyuna eklendiğini düşündüğüm bölünmüş motor şeklinde bir silahımız da var ki ismi cavaliere. benim yine çok tercih etmediğim bir silahtı. onun dışında oyunun belki de en güzel silahı olan king cerberus var ki dante must die modunda hayat kurtarır nitelikte. silah 3 ayrı forma sahip; buz ile güçlenmiş bir nunchaku, yıldırımlar saçan 3 parçalık mızrak ve ateş saçan uzun bir sopa. dmc: devil may cry'da bulunan angel weapon ve demon weapon mevzusu halt etmiş bu silahın yanında. oyun içerisinde aşırı akıyor silah, görsel şölen yaşatmak için yapmışlar. yine üçüncü oyunda elde ettiğimiz devil armlardan biri olan balrog'da bizde ki stiller ile iyi denk getirilirse harika combolar çıkarmak için birebir. oyunun bir noktasında şapka biçiminde ve red orb kullanan dr. faust isimli bir silaha daha sahip oluyoruz ki muhteşem bir hasarı var, kullanamaktan çekinilmemesi gerek. stiller ise klasik bildiğimiz aynı; trickster ,swordmaster, gunslinger, royalguard. ben swordmaster tercih ettim ağırlıklı olarak ama royalguardda tadından yenmez. gunslinger stili ile dr. faust kullanmayanı dövüyorlar zaten.
gelelim bosslara. yine bir devil may cry klişesi olarak çoğu boss ile terkar ve tekrar karşılaştık ama kötü boss savaşları yoktu. çoğunun modellemesi üzerine epey çalışılmış. dh modunda çok zorlayıcı olan boss yoktu urizen dışında ki onu da sin devil trigger kullanarak çok rahat kesmek mümkün ama dmd modunda bossların yarısı kan kusturuyor. dh modunda hikaye gereği 2 kere yenilmiş olsam bile yellow orb kullanmadan bitirdim ben şahsen oyunu ama dmd modunda kolu kırdım sinirden.
edit: üşendiğim için burada bırakıyorum, akşama gelir yazarım tanımın devamını.
devamını gör...
2.
wacky woohoo pizza hobo vs a motivated guy
devamını gör...