ilk dünya kupası 13temmuz 30 temmuz 1930 tarihleri arasında urugayda düzenlendi. 1928 olimpiyatlarında şampiyon olan urugay dünya kupasında arjantini 4-2 kupayı evinde kalmaya mecbur bıraktı.
o zamanların fifa başkanı fransız jules rimet'in girişimleri sebebiyle düzenlendiği için, o zamanın dünya kupası organizasyonu bu isimle anılır efem.
''
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel''
devamını gör...
o gece hiç uyuyamadım. maçı kafamda oynuyor, türlü türlü skorlar eşliğinde kaldığım otel odasında bir ileri bir geri volta atıyordum. içtiğim daha doğrusu yediğim sigaranın haddi hesabı yoktu. brezilya'yı yenebilir miydik? mevcut şartlarda böyle bir ihtimal olasılık dahilinde değildi. futbol tanrıları ile konuşmak, onları bu konuda ikna etmek lazımdı. benim ise böyle bir işe ayıracak vaktim yoktu. beynim köstebek yuvasına dönmüş, açılan fikir dehlizleri içerisinde yolumu bulmaya çalışıyordum. labirent maymununa dönmüştüm. son sigarımı telaşla söndürdüm ve banyoya doğru yol aldım. buz gibi suyun altına girerek beynimi kemiren düşüncelerden kurtulmak niyetindeyim. duştan sonra biraz daha rahatladım. sakince elbiselerimin bulunduğu dolaba doğru ilerledim. bir anda kendimi boy aynasının önünde buluvermiştim. fötr şapkamı takmış, takım elbisemi giymiş, kravatımı bile doğru bağlamıştım. hay bin kunduz! bu bir işaret olabilir miydi? keşke diye geçirdim içimden. saate baktım ama maçın başlama saatine daha çok vardı. kendimi dışarı attım. rio de janeiro sokaklarında sabahın ilk saatleriyle birlikte şuursuzca gezmeye başladım. brezilyalılar her yere takımlarının fotoğraflarını asmıştı. şehirde sinir bozucu bir şampiyonluk havası vardı. benim gibi uruguay'a gönül vermiş insanlar için şehir, dante'nin ilahi komedyası gibi bir hale bürünmüştü. cesaretimi toplayıp bir tane gazete aldım. manşete bakmamla birlikte yine haleti ruhiyem kendisini londra köprüsünden aşağı doğru bıraktı. manşette ''kazan yada berabere kal!'' yazıyordu. işimiz gerçekten zordu. hitler manyağının ortalığı kasıp kavurduğu yıllarda dünya futbol şampiyonlarından mahrum kalmıştık, futbola olan özlemimiz iyice artmıştı. ve biz bu heyecanı iliklerimize kadar yaşıyorduk. işin daha kötüsü bizimkilerin maçı mutlaka kazanması gerekiyordu ki bu durum nabzımızın atış hızını bir kaç kat arttırıyordu.

gençler bilmezler. o dönemlerde dünya kupası sistematiği farklı işliyordu. bu maç hasbelkader final maçı olmuştu. zira hem brezilya hem de bizim çocuklar puan olarak şanslarını son maça taşımış, bu yüzden maç bir anda dünya kupası finali haline dönüşmüştü. adamlar sırf bu şampiyona için ''maracana stadyumu''nu inşa etmişlerdi. stat mabet gibi bir şeydi. 200 bin kişiyi ağırlayabilecek bir kapasitesi vardı. stadın önüne geldiğimde farklı duygular içerisindeydim. gözlerimi stadın heybetinden ve büyüklüğünden alamıyordum. adamlar işimizi, kafada bitirmiş gibiydiler. eski roma kolezyumlarından birinin önündeymişim gibi gerginliğim iyice artmıştı. sanki bir yakınım hakkında damnatio ad bestias * cezası verilmiş ve ben infazı bekliyordum. bizi resmen aslanların önüne atmışlardı ve bu mücadeleden sağ salim çıkmamız imkansıza yakındı.

brezilyalı taraftarların tezahüratları ve samba dansları eşliğinde stada girdim. bakın tek tek saydım abartmıyorum; statta tamı tamına 199.854 kişi vardı. bunların toplasanız 100/150 tanesini bahtsız bedeviler olarak adlandırabileceğiniz şanlı uruguay'ımıza gönül vermiş insanlardı. perişan bir haldeydik. tezahüratlar, bağırışlar, samba ritimleri arasında bir sigara daha yaktım. elbette rengimi belli etmiyordum. bu kalabalık arasında kim vurduya gitmek niyetinde değildim. hakemin başlama düdüğüyle birlikte brezilya üzerimize kabus gibi çöktü. sağdan soldan yükleniyorlar, bizimkiler sürekli müdafaa yapmak zorunda kalıyorlardı. sarı/yeşil iblisler bizi kendi yarı alanımızdan çıkarmıyordu. ademir denen futbol cambazı bizimkilerle kedinin fare ile oynadığı gibi oynuyordu. allah'tan maspoli günündeydi ve ilk 10 dakika içinde 3 tane yüzde yüzlük gol pozisyonunu engelledi de, alnımdan süzülen terleri ipek mendilim ile silme fırsatını buldum. sonrasında bir mucize oldu ve bizimkiler şut attı. o an, işte öyle bir bağırmak geldi ki içimden anlatamam. schiaffino'nun bu şutu, spartaküs'ün roma imparatorluğuna baş kaldırması ile eş değerdi benim için. ancak ender gelişen osasuna atakları bile bu kadar çabuk küllenmemiştir. hevesimiz kursağımızda kaldı. brezilya başladı yine samba yapmaya. al gülüm ver gülüm. taakk bir şut, yine maspoli devrede. maç ademir ile maspoli arasında geçmeye başlamıştı ve bu benim için hiç de iyiye işaret değildi. sigara yakıp söndürmekten bazı pozisyonları kaçırıyor, bu arada etrafımdakilere de renk vermemeye çalışıyordum. kuvvetle muhtemel brezilya gol atamadıkça stresten sigara yaktığımı düşünüyorlardı. oysa benim içimde ne fırtınalar kopuyordu. kimse durumun farkında değildi. bu haleti ruhiye içerisinde ilk yarıyı 0-0 bitirmenin verdiği rahatlama ile olduğum yerde çöktüm kaldım. bu şekilde bu maç nasıl bitecekti? ömür törpüsünün törpülenmiş hali gibi öyle boş gözlerle sahaya bakıyordum.

sonra biz yine diken üzerinde 66. dakikaya kadar geldik. sigaralardan ve nabız yükselmelerinden bahsetmeye bile gerek yok. işte o dakika, dünya bambaşka bir hale büründü. kaptanımız varela topu aldığı gibi sağ kanatta ghiggia'ya verdi. ghiggia nasıl oldu, nasıl yaptı anlamadığımız bir şekilde ceza alanına dalıverdi. onun topu schiaffino'nun önüne yuvarlamasıyla birlikte bizim aslan parçası topa öyle bir vurdu ki, dar açıdan o topun ağlarla buluşmasıyla birlikte dünya benim için o anda durdu. bağırmak istiyorum, bağıramıyorum. etrafımdaki brezilya'lılar şaşkına dönmüşler, kimi ellerini başının üzerine götürmüş, kimi ağlamaklı, kimi düşünceli gözlerle etrafındakileri süzüyor. işte o anda yaktım gerçek keyif sigaramı. zira olmayacak duaya amin demek üzereydik. tabi sonrasında brezilya yine freni boşalmış kamyon gibi üzerimize gelmeye başladı. ama bizim çocukların maçı kazanacaklarına dair inancı artmıştı. maspoli atlas'ın dünya'yı sırtında taşıdığı gibi takımı sırtında taşıyor ve brezilya'ya gol şansı vermiyordu. dakikalar 79'u gösterdiğinde, futbol tanrıları ikinci mucizelerini yer yüzüne gönderdiler. ghiggia yine bir fırsatını bulup ceza alanına girip cılız bir şut çıkardı, brezilya kalecisi barbosa fahiş bir hata ile resmen topu içeri aldı. işte o an dünyanın mucizevi bir yer olduğuna inanıveriyorsunuz. içim kıpır kıpır, havai fişekler eşliğinde tüm organlarım raks ediyor. lakin etrafımdaki yıkılmış, bitmiş ve tükenmiş brezilya taraftarını gördükçe kendimi tutmayı başarıyorum. maçın sonraki bölümleri çok stresli geçmedi. bir gol yedik ama o da bize nazar boncuğu oldu. o gün takriben 198.800 kişi gözyaşlarına hakim olamadı. kaptanımız valera, jules rimet kupasını havaya kaldırdığında cennet bizim için yeryüzüne inmiş gibiydi. her ne kadar göz yaşlarına boğulmuş olsa da bizim cennetimiz tertemiz ve pir-ü paktı.

o maçtan sonra brezilya kalecisi barbosa resmen istenmeyen adam ve vatan haini ilan edildi. yıllar sonra kendisi ile bir barda karşılaştık. yaşadıklarını ilk ağızdan dinleme fırsatı bulmuş oldum ama bu başka bir başlığın konusu. *

işte bizim aslan parçaları; sizler için ne söylesek az çocuklar!
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

bu hüzünlü ve boş bakışlar ise barbosa'nın bakışları. buna yorum dahi yapmak istemiyorum. o günlerden bana kalan tek keyifsiz an bu adamcağızın çektikleridir.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
bu başlığa ikinci tanım yazışım.tek ben yazmışım. aslında futbolla çok ilgilenen bir insan değilim, bu kadar futbol hastası varken bu başlığa ikinci defa yazmak beni şaşırtıyor. ama zaten bu bir hırsızlık hikayesi.
toplaşın hele, size 1966 yılında dünya kupasının başına gelenleri anlatacağım.
ingilizler, dünya kupasını 1966 yılında almışlardır. ondan başka hiç bir sene kupa alamadılar. o sene kraliçeden alınan kupa da sahte idi.
şu fotoğraftaki:

''
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel''

dünya kupası, kamuoyu oluşturmak, organizasyonun reklamını yapmak ve ilgiyi canlı tutmak için bir dizi etkinliklere sahne oluyordu.
bunlardan biride kupanın halka açık bir alanda sergilenmesiydi.
londra'da ki westminster cenreal hell'de sergilenen kupa sıkı bir şekilde korunuyordu. fakat korumalara rağmen cam fanus kaldırılarak kupa çalındı!
polis soruşturma başlattı, ancak kupayı bulamadılar. polise bir gün not geldi ''kupayı sağ salim istiyorsanız 15000 sterlin ödeyin''
bu not ile polis edward betchley isimli bir hırsıza kadar iz sürdü.
aradılar, taradılar, kupa yok! yok! yok!.
artık polis, hırsızın kupayı erittiğini düşünüyordu
taki pisckes isimli bir köpeğin ,sahibi tarafından çıkarıldığı bir yürüyüşte, bir kutu içerinsinde bir şeyleri kazıp çıkarmasına kadar .
kupa gün yüzüne çıkmıştı!
köpek ömür boyu mama ve madalya ile ödüllendirildi.


tr.wikipedia.org/wiki/Jules...
devamını gör...
1954 dünya kupası, dünya kupaları tarihinin en enteresan turnuvalarından birisi olmuştur. bizimde bu enteresanlığın içerisinde yer almamız taktire şayan elbette. öyle güzel bir gruba düşmüşüz ki, yeme de yanında yat. tabi biz hem yemişiz hem de yan gelip yatmışız. önce almanlardan temiz 4 tane yemiş, onun acısını korelilerden çıkarıp adamlara 7 tane sallamışız . o esnada bize 4 atan almanlar macarlara 8-3 yenilmiş ve biz yine bahtsız bedevi gibi almanların karşısına çıkıp 7-2 yenilip evimizin yolunu tutmuşuz. tabi işin enteresan kısmı buradan sonra başlıyor. o dönemlerde macarlar yenilmez armada. geleni geçeni deviriyorlar. 1950-1954 arası adamlar namağlup! zaten bu yüzden de altın takım olarak nitelendiriliyorlar. milli takımlar klasmanında 1. sırada yer aldıkları bu dönem içerisinde topladıkları puan halen kırılamamış bir rekor olarak göze çarpıyor. peleli brezilya bir nebze bu rekora yaklaşmış ama o kadar. varın gerisini siz düşünün. neyse efendim hal böyle olunca bu kupanın doğal favorisi de macarlar oluyor. almanları da ilk maçtan 8'lik yaptıkları için herkes kupayı macarlara verelim evimize gidelim havasında.

ama bu alman milleti inat. 8 tane yemişler ama pes etmemişler. finale kadar çıkmışlar. finalde karşılarında kim var? macaristan. hem de almanlar kadar zayıf takımlarla oynamamışlar. uruguay'ı ve ingiltereyi pataklayıp eve göndermişler. almanların dişe dokunur tek galibiyeti yugoslavya galibiyeti. maç bu havada başlıyor. hoop dakika 8 macarlar maçı 2-0 yapıyor. malumun ilanı. herkes altın takımın kupayı alacağını düşünürken 18. dakika da almanlar skoru 2-2 ye getiriyor. ondan sonra da 86. dakikaya kadar macar ataklarını savuşturmaktan imanları gevriyor. işte o anda futbol tanrıları yeryüzüne iniyor ve helmut rahn'ın ayağına zeus şimşeğini göndererek, bazukayı çıkarmasını sağlıyor ve 3-2! böylece 4 yıldır yenilmeyen macar takımı dünya kupasını alamadan evine dönüyor. cidden dramatik. 8 attığın takıma final kaybedip, tarihin en kuvvetli kadrosu ile dünya kupası kazanamıyorsun. almanların bu zaferi bern mucizesi olarak adlandırılır. aynı zamanda dünya kupaları tarihinde en çok gol yiyerek şampiyon olan takımda bu takımdır. alman takımı tamı tamına 14 gol yemesine rağmen şampiyon olmuştur. diğer şampiyonlar arasında en çok golü yiyen takım sadece 7 gol yemiştir. işte futbol bu yüzden güzel. bu sürprizler sayesinde keyifli hale geliyor.

peki mevzunun bizle ilgili kısmı bitti mi? hayır! almanlar tarafından macar salamı yapılan macarlar yine de yıkılmıyorlar. bu sefer iki senelik bir namağlup seri yakalıyorlar. peki bilin bakalım bu seriyi kim bozuyor? şaka gibi ama türkiye. işte böyle de dengesiz milletiz.
devamını gör...
tarihin en kötü organizasyonu 2022 katar olabilir. kışın dünya kupası mı olur saçmalık bildiğin.
devamını gör...
elin suudi arabistanı, ülkesini deli gibi sevince boğuyor, attıkları 2 golde de deliler gibi çıldırmış adamlar, bizi bu sevinçlerden mahrum bırakan topçularından tut federasyonuna kadar hepsinin allah belasını versin.
devamını gör...
86 meksika'dan beri dünya kupası izlerim. maçların en keyifli yanı rengarenk tribünlerdir.
izlediğim en kötü tribün görüntüleri bu yılkiler, tartışmasız.
futbol sadece futbol değildir ya hani, bu dünya kupasında sadece futbol var, ne yazık.
stat yaptılar, kupayı ülkelerine getirdiler, dünyanın parasını harcadılar ama seyirci değil taraftar lazımdı, bunu başaramadılar.
devamını gör...
eski tadı kalmayan organizasyon. katar'da yapılıyor diye de olabilir. bu arada araplar polonya karşısında gerideler. o kadar da dua ediyorlar, niye böyle oluyor ki acaba? *
devamını gör...
qatar 2022 dünya kupası her manada ilginç bir dünya kupası olmağa devam ediyor.

ülkede alkol seks meks yasak olduğu için milli takımlar bbg eviyle kavak yelleri tadında günler geçiriyor.

önce belçika, şimdi de sırbistan ırz düşmanı icardi vakalarıyla karşı karşıya.

herifler almışlar ellerine, bu kimin bacısı bu kimin karısı demeden dayıyorlar.

yuh be kardeşim sapık mısınız ya?

sıradaki seks skandalını ben brezilya'dan bekliyorum büyük seks olacak çok büyük. başrolde de neymar olur, oran 1.35, bahisleri açtım.
devamını gör...
herkes çok sıkıcı diyor ama bence çok eğlenceli. mesala ilk defa ev sahibi ülke (bkz: katar milli takımı) puan almadan sıfır çekmiştir.
iki futbol efsanesinin, gençlerin messi mi ronaldo mu diye tartıştığı futbolcuların son dünya kupası. suudi arabistan arjantin'i yenmesi, japonya'nın almanya'yı yenmesi çok büyük sürpriz. o yüzden hiç öyle soğuk geçiyor keyfisiz geçiyor bir anlamı falan demeyin kardeşim. siz maçtan anlamıyorsunuz o zaman
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"dünya kupası" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim