itina ile kaçtığımız gerçek: ö l ü m

tıpkı doğum gibi normal ve bilindik bir his aslında, tek farkı içinde birleşim değil sonsuz ayrılık barındırıyor olması.

başka bir diyara geçiş. kitapta şöyle bir şey okudum.
anne karnında bir bebeği düşünelim. organlar onu tanıyor, ortam bilindik ve bir süredir oradasın. sonra doğum zamanı geliyor ve dünyaya geliyorsun. eee peki anne bedeni bunu nasıl algılıyor? doğum olarak mı? hayır. ölüm olarak. artık o burada değil, yok oldu. dünya da böyle. buradan ayrıldığımızda insanlar bizi 'yok oldu' diye biliyorlar ama aslında ahirete doğuyoruz.

neler söylenirse söylensin acı her zaman başa gelince daha iyi anlaşılıyor. empati bile yeterli değil burada. başkasının duygusunu anlamaya çalışırsın,kendini onun yerine koyarsın ama fazlası mümkün mü?

ölümü asla düşünmeden yaşamayı tercih ediyoruz. aklımızda bir köşede ama o kadar. her an peşimizde olduğunu düşünmüyoruz mesela. herkesin ağzında: geldiğinde hazır olalım.

sahi, nasıl hazır olunur?
devamını gör...
çiçek yok benim evimde erdal. bir saksıda ceset var o da lavinia. yaşarken koşmaktan yorulduğumuz halde neden koştuğumuzu sorguladım geçen. anladım ki varamadığımız için koşuyoruz zaten. bir yol bir amaç gerektirir yaşamak. adem deme bana aklıma elmanın külfeti geliyor. bir de havvanın nazarında kabilin masumiyeti. anne sonuçta.

kutsanmış bir loşluktur matem. ne mutsuzluk kadar yüksek, ne de mutluluk kadar alçaktır. yarım kalanları tamamlamak için ölenin size sağladığı bir zaman dilimidir. eskidikçe değeri artan koyu ve kızıl bir zaman dilimi. geceleri bile aydınlık olan, akrep yelkovan arasında kendini bulduran, gideni döndürmeyen, içini söndürmeyen bir zaman dilimi.

gözlerin uzanamadığı kadar uzaklara gömdüm. sevgiden ve sevmekten muaf olanlara, adem ile havva'yı suçlu bulanlara, bir de bir de genel olarak yönetime dil uzatanlara saygılar. erdal bak adam diyor ki bilinmiyor değer kapımızda çağlamadan sel,değer anlayasın diye ahu revan oldu, gel.!

edit. giden nereye giderse gitsin dönmüyor erdal.
devamını gör...
özletmiştiniz..
devamını gör...
çiçeklerle bezenmiş bir ceset olarak ben de bazı çetrefilli dizelere salça olmak istiyorum baksır. dil uzatmak istediğim birçok yönetim var, gözlerini uzanamadığım uzaklara gömmek istediğim. kutsanmış bir loşluğum zaten.

ışıksızlardan bahseden fransızlar okudum. mutluluk da ne kadar alçak değil mi? zararlı yiyeceklerin en lezzetlileri olması gibi. varamadığımız için doymuyor koyu ve kızıl gözlerimiz. gözlerimi uzanamadığım uzaklara gömmek isterim.

herkes masum, suçluları bulamıyorum. kime sorsam sonra ne yapsam diye herkes bu dünyanın yabancısı çıkıyor. herkes suçlu, masumiyetimi arıyorum. her gün bahar gitmezmiş. bugün kış geldi.

edit. arkasından su dökeriz baksır. kalan sağlar bizimdir.
devamını gör...
ölüm.
yaşarken en çok düşündüğümüz kaçınılmaz son. yaşamı zehreden, tatsız bir aroma.
vakitsiz gelen bir alacaklı.
üstelik bilmiyoruz bu borç nasıl ödenir, ölerek !
ölüm, tıbbi, fiziksel, sosyolojik, binlerce dilde farklı anlam bulur herkes ölüme. bence yaşamın cevap anahtarıydı, sadece.

kalanın bilemeyeceklerini ölen bilir.
ölenin acısını, kalan yaşar.
belki de acı çekmemek için ölür, herkesten önce.
ölüm, tanışmak istemediğim ama tanışmak zorunda olduğum, bir arkadaşım.
yazdıklarıma her zaman sirayet eden, yazmaktan kurtulamadığım, hayatın en kötü, en katı hâli.
bir yazar için hayatındaki en önemli şeyi ölümüdür, ve ne acı ki, hayatındaki en önemli şeyi, kendi ölümünü yazamaz hiç kimse!
devamını gör...
aslına bakarsak ölüm de masum erdal. ölümde de azımsanamayacak kadar nahiflik mevcut. bizim için gaddar ve zalim gözükmesinin tek sebebi de sadece yakınlarımızın ölümünü duyumsamamız. olması gerektiği şekilde ölen bir zalimin ardından kitleler tarafından bir oh çekilse ve bu ölüm nahif karşılansa de, zalimin zulmüyle kendine bağladıkları aynı ölümü gaddar karşılayabilir.
fakat emin olmamak ile birlikte ; ne gaddar ve zalim karşılanan ölüm, ne nahif bir umursamazlıkla karşılanan ölüm, ölen için bir anlam teşkil etmeyecektir.
asıl olan ölenin sizin nazarınızda anlamlandırılan varlığıdır. bu sadece bir karakter ya da sadece bir aşk değil, ölenle bütün deneyimlerinizin tümüdür.
ve bir ölen varsa, sarılın. çünkü siz de ölen için, ölen biri kadar ölüsünüz.

erdal baksır production "yas" ile sundu.
(bkz: canımıznezamanisterse)
hissedebiliyorken sarılın, hayatta kalın.
devamını gör...
erdal baksır production "korkuyla" sunar.
gecenin konusu: "alışmak"
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

sıradanlaşmanın anatomisini bu denli sert bir şekilde suratınıza vurmak istemezdim ben de, fakat bu yazı; aciz bedenlerde bile bu kadar sahiplenici takındığımız tavrın bir bedeli olarak görülebilir diyerekten atışı serbest hale getirdim. sonuçta en materyalist günahkarlar bile bazen kendini cenette hayal edecek kadar iyilik yapmıştır.

alışmaya iyi'den başlamak iyidir. ilk iyi alışkanığımız annedir. burada anne figürünü cinsiyetten arındırarak bir baba tarafından da karşılanabileceğini belirtmek isterim. elbette tam zıttı durumda mümkün. bir baba, anne olmaya alışabilir. sonuçta her çocuklu kadın anne de değildir. ama acı bir şekilde o annelik görevini yerine getiremediği halde o kadına anne, o adama baba demeye bile alışıyoruz. her gün üst geçidin merdiveninde gördüğümüz dilenci çocuğu görüp umursamamaya, görmediğimiz gün neden orada olmadığını sorunca da sabaha karşı soğuktan donduğunu öğrenip bununla yaşamaya alışşıyoruzz ahaliii.

tarihteki ilk yalnızlıktan uzaklaşma eyleminden beri boynumuzdaki tasmalara, alnımızdaki yazmalara, el altında olanlara, ilk mutluluktannnnnn, enn büyük acılara, kayıplara, boş gözlere, boş sözlere, ölülere, nefretlere, enerji emenlere, ah'lara vah'lara, safsata satarlara, müebbet yatarlara, ya hu biz bu ülkede, kızının önünde ölmek istemiyorum derken boğazından kanlar fışkıran kadını izlemeye, katilin beraatine lanetler etmekle yetinmeye, en kötüsü de kendimizi düzene teslim etmeye alıştık erdal.
alıştık ve alışıyoruz.
bir sürekliliği varsa her şeye alışılıyor. bazı şeylere alışmayı kabul etmiyoruz ama alışıyoruz. gereken tek şey ise yersiz denk gelen bir ayna ya da dibe vurulunca gelen bir itiraf.
devamını gör...
alışmak, ne kısa kelime, yaşaması ne uzun!
yaşamak istemediğimiz ama yaşamak zorunda olduğumuz anıyla yaşamaya çalışmaktır alışmak, dilindeki kesikle konuşmaya çalışmak, ama anlatamamaktır derdini.
alışmak, 40 gün değil, 40 yıl sürer. alışabilen tek canlı insan mıdır, kalbi olan herkestir. kalbin varsa işin zor. hep bir şeylere alışmak zorundasın. birilerinin gidişine, kalışına, yaşamaya, ölmeye, terk edilmeye, unutulmaya, dünyaya, kendine...
alışmak zaman alır.
zaman ise bütün alıştıklarımızın yanına kâr kalır...
devamını gör...
merhaba baksır. tam üstüne bastın. bugün ben de üst geçitlerin merdivenlerindeki çocukları düşündüm; soğuktan donan çocukları, açlıktan ölen çocukları, bir de üzerlerine bombalar yağanları… kafasına sıkılan, katledilen, vahşedilen, hor görülen kadınları. çocuklarının kayboluşunu izleyen babaları, o babaların göz ve gönüllerindeki çaresizliği düşündüm. basit bahanelere sarıldım sonra, koynuma aldım onları, okşadım. insaniyetimi hayvanlığa alıştırdım. dediğin gibi, hayatın konusu alışmaktı.

düşündük ki şiir yazarsak temizlenir ülkemiz gibi; yazıyoruz, çiziyoruz baksır. okuyoruz, öğreniyoruz; kılımızı kıpırdatmıyoruz sonra, çenelerimiz sızlıyor vücutlarımız atıllaşırken çünkü kapı komşumu henüz tanımazken karnının aç olduğunu bilme ihtimalim de bana biraz uzak gözüküyor.

çocuklara olan olağanüstü sevgimiz, merhametimiz sittiri boktan web sitelerine asılı kaldı. çünkü ben starbucks yerine yetimhaneye giden insanlar tanımadım. yetimhanelerin tabelalarının da fotoğraflanma ihtimali bana pek uzak gözükmüyor halbuki. çocuklara bir umut, bir kahveden daha evla olmalıydı insanlar için değil mi baksır? ancak insan’ın ne olduğunu da sana emanet ediyorum.

baksır tarzı edit: çünkü her yüz bir memlekettir, baksır.
devamını gör...
bir işi kolaylıkla yapmak, yadırgamamak, bağımlı olmak anlamında kullanılan; alışmak..

aslında her zaman yaptığımız, yer yer karşı çıktığımız ama asla içinden çıkamadığımız lanet bir duygudur alışmak. acıya, gözyaşına, kahvaltıya, günaydınn mesajına, bir kokuya..

yokluğunu görmeden alıştığımızı fark etmeyiz değil mi? enn basit olan ve asla gözümüze gelmeyen, o döngü sekteye uğramadan da şükretmediğimiz nefes almak, su içmek, yürümek gibi mesela.

kimi zaman bir zulme, acıya alışır insan, kimi zaman güzelliğe. birinde istekler gittikçe görünmez olup artarken, diğerinde alışmamak için dua edersin.
ne denir bilirsin sevgili okuyucu,
"ağlamayın ağlamayın
acınız azalmasın."
çünkü azalırsa; alışırsınız.
devamını gör...
fazla ajitasyon bi başlık oldu ama biraz da bu lazımdı bu akşama asılı kalması gereken sanırım. harekete geçme dürtüsünü harekete geçirmek için kitsch vurmak şarttı. sonuçta hükmedenin de hükümlünün de hayalleri gerçekleşebilir bir gün erdal abi. bir gün iyiler kazanabilir ve -de,-da'lar ayrı yazılaiblir. ya da iyiliklerin topunun zıttına alışılabilir.

biz ölümlere de erken alışıyoruz erdal. yedisi çıkmadan içine giriyorsun bu döngünün. yasını tutmadan taziye diye bir şey var bir de. bence bu da çok acı bir durum. yani bir kaç gün önce kaybettiğin birinin yasını tutmak taziye için misafir ağırlamaktan daha az önemli olmamalı bence.
kaskatı kesilen bedenlere nereden yaklaşacağımızı bilemiyoruz erdal.
ben her şeye alışıyorum da şu ölümlere nasıl alıştığımı algılayamıyorum. yani hala bir şeyler eksik. eksikte olacak. bir fikir ölüyor çünkü erdal.
fikirdir insanlar. bir düşünceyle var olur. ve bir enerjiyle. yani tazece toprağa gömdüğün biri gerçekten senin yakının bunu biliyorsun ama bir yandan da ceset. bir beden var. içinde bir şeyler eksik olunca baban olmaktan çıkıyor sadece. ama ruh ama enerji ama 21 gram.
daha fiziksel bakarsak sistemin bir şekilde geri dönüşü olmayacak türden çöküşüne ölüm diyoruz. ve nefes alamasak bile ona da alışıyoruz. sonuçta alışmak ayrı, halinden memnun olmak ayrı dimi.
lafım genel olarak meclise ahali
bi bok bilmiyoruz.

erdal baksır production "alışamadan" sundu
(bkz: canımıznezamanisterse)
umursamayın, güleç kalın.
devamını gör...
erdal baksır production "endişe" ile sunar.
gecenin konusu: gelecek
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

yarınlardan bahsetmeden önce "once upon a time in america" dear sheikh teleport me to 70's" şarkısıyla destek veren o ölümsüz sanatçıyı anmak istiyorum.
yarın, bilinmezligi ve kurdurduğu hayaller ile çekici. ve yarının; bizi koşarken aniden durup ne yöne gideceğimizi düşünen bir kara böcek olarak gördüğüne eminim.
tabakhaneye bok yetiştirme çabamızı takdire şayan bulsada, götürdüğümüz avam kamarası seramikleriyle sirtaki yapıyormuş.
bu dışa vurum ile bize "acele etmeyin ulan bitecek zaten" diyor. ulan'ı vurguluyor.

gelecek cidden kelimenin morfemi olarak bakılınca bile bir yıldız parıltısı bir sim barındıran spotlar altında bir kelime gibi duruyor sayın okur yazarlar. eminim gelecek bile gülüyordur çünkü bazıları da okumadan yazarlar.
ne kadar gelecek desek de her an kendi içinde biriciktir. yani film rulosu akınca bir akış var ama aslında tüm ömür milyarlarca fotoğraftan ibaret ve bu albüm bir gün son bulacak.
peki biz albüm son bulacak diye pilot olup uçmaktan ver fukara sümüğü gibi yere yapışırken de olsa o fotoğrafı çektirmekten vazgeçecek miyiz?
haaaaaayiiiiiyyyyyy.
totoşlugun lüzumu yok.
gül gibi yaşayalım gelecek gelirse göğsümüzde yumuşatır biraz topu sürer sonrakilere paslarız.
sözlerime bu entry ile son verirken herkesin bayramını enişten dileklerimle kutlarım.
şampiyon trabzon.
devamını gör...
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

madem ki konumuz gelecek, bu akşamki yazılar hepimize iyi gelecek...*
ne tılsımlı bir kelime uzaktan bakınca, yaklaştığında şimdi olmaya mahkum, ve yarın dün olarak kalmak zorunda.
neticede bütün an'lar, anı'lara dönüşüyor bu hayatta.

gelecek, hakan günday'a göre kendimizi bir binadan atmıyorsak bunun tek sebebi geleceğe duyulan meraktır. ya daha iyisi olursa, ya gelecek her şeyi düzeltirse, geleceğin bize iyi geleceğine güvenimiz tam...
atlaması mümkün olunmayan bir zaman dilimi gelecek, aradaki zamanı pas geçemiyorsun, geleceğe gitmek için şimdiden kaçış yok... gelecek, dünün aynısı olmayacağının garantisini bize ne zaman verdi, bilen yok.

dizilerde sihir yapılırken, geleceğe giderken hep ayna kullanılır, sihirli annem örneğin, dudu peri' geleceğe hep aynadan bakardı... peki aynadaki gördüğümüz geçmiş midir yoksa gelecek mi? geçmişten ayrı bir gelecek, düşünülebilir mi?...

devamı gelecek.(bkz: swh)
devamını gör...
birisi biri için; gelerek, gelmeyerek; her biçimden bir anlam, her anlamdan bir biçim beklemiştir giderek... bekledi, bekleyecek; birisi biri için. no no no no no no*, bu böyle değildi. hop!* bolero bolero bolero…

şampiyon tabii ki trabzon fakat o, 70'lere değil yetmişlere baksırcım; yani ermişlere, olgunlaşmışlara, ermişlere... neyse konumuz bu değil, bunu yüzyüzeyken konuşuruz. kimisine barcelona bordo mavisi gelecek, kimisine trabzon bordo mavisi. işte konumuz tam da bu.*

çekici hayaller kuran bir kara böcek olmak güzel olsa gerek, ben öte taraftayım. ciddiye almak ile almamak arasında bir yerde. araftayım diyeceğim ama bunun modası geçti, tam buraya uygun bir sözcük bulamıyorum.*

gelecekten ziyade geçmişe merak duymak hangi gönlün cilvesi? bilinmezi beklemek kurşun kadar keskin kaygı taneleri serper başından aşağı bazı zaman, tüyleri diken diken olur insanın. işte o vakit...*
devamını gör...
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel


gelecek düne mi daha yakındır yoksa yarına mı, meçhul.
belki de o iki zamanın arasında sandviç olarak ezilmek zorundayız zamanın karşısında.

zaman izin verdiği kadardır zamanımız.


geleceğin geçmiş olacağını bile bile nasıl isteriz gelmesini bunca, anlamak zor.
belki de gelecek, en iyi sargı bezi.
geçmişe pansuman. ondandır bu kadar umut vaat edişi. ama en üzücü olanı, bizim geleceğimizin bizim elimizde olmayışı, az sonra yere düşüp kırılacak bardaktan bile habersiziz, gelecek, dolaptan çıkan bir boks eldivenidir, sallanan. onu durdurmak için mecburen biz de giyiyoruz boks eldivenlerini.
insan geleceğe mi gitmek ister daha çok yoksa geçmişe mi, yoksa geçmişe gidip geleceği değiştirmek mi?
devamını gör...
sarsıcı bir gerçek daha var ki gelecek diye bir şeyin olmadığını anlatıyor interstellar. ilginç bir öne sürüm. ilginç bir teori. dördüncü boyut ile ilgileniyor ve ekliyor hatta dayatıyor. bakın bu budur. tabi bence diye de öznellestirdigini de var sayalım hadi.
zamanı bu kadar göreceli kılan halihazırda bir algı parametresiyle algılamaya başlamışken ne diye sorguluyoruz olum. zaman diye bir şey var ve bu daima geçmiş gelecek ve şimdiden ibaret.

tekrarlıyorum. totoşluğun lüzumu yok.
bir silkelen bir kendine gel artık.
neymiş gelecekmiş
bak bak bak geldi .........
devamını gör...
sözlük radyosunda neden hala yerini alamadı diye sorduğum müptezel firma..
devamını gör...
baba sohbetinizi bölüyorum kusura bakmayın bi çakmak rica edebilir miyim.
devamını gör...
erdal baksır production "hayrına reklam arası" turbo hürmetli gomercan beylerden bir selektör bekliyoruz sayın bay. gelen kutusuna baksın.
bak.
edit: hacı abi müthişli bir fikir var radyo programı için ama bakalım gelecekte gorucez.
devamını gör...
madem ki interstellar'a girdin baksır ve diyelim ki bu kadar enteliz, ben de tam pırodakşınlamadan önceleri zaman makinesi'ni okuyordum.* henüz bitirmedim. ya da tamamlamadım. sahi hangisi? sırlamak mı kapatmak mı mesela? buna sonra geleceğiz.

mükemmel gelecek distopyası. nasıl ama? fevkaladenin fevkinde bir geleceğe gidiyor bizim başkahraman, insanların sinirleri alınmış adeta; öfkeden, kötülükten, hayvanlıktan arınmış bıdı bıdı insanlar... meyvelerini yiyip gülüşüyorlar, ciddiyete hacet yok! kimse çok çocuk yapmıyor, her yerde fabrikalar yok; kin, nefret, hırs, ihtiras en son show tv'de görülmüş mesela! ama başkahraman biraz rahatsız...*

işte güçlü ile güçsüzün ayrımı kalmadığından bahsediyor bir yerde, hatta bir yerde herbert george'cuğumun ırkçılık yaptığına yemin edebilirim.** çok rica edeceğim, bu güçlü güçsüz takıntısını geçelim, bana nietzsche'yi hatırlatıyor ki linç yiyeceksem de kendisini pek sevmem. ah biliyorum, böyle buyurdu zerduşt hepinizin baş ucu kitabı. sonra tanrı öldü falan.*

enişten bye.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"erdal baksır production" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim