81.
erdal baksır production bir gün tekrar sunacak.
(bkz: canımıznezamanisterse)
geçmişe bakın,müptezel kalın.
(bkz: canımıznezamanisterse)
geçmişe bakın,müptezel kalın.
![kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel](https://media.normalsozluk.com/up/2022/05/02/a4nlnhz8ftrjrs8c-t.jpg)
devamını gör...
82.
erdal baksır production sabahın penisinde sunar.
gecenin konusu: varoluşsal yancılar
![kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel](https://media.normalsozluk.com/up/2022/08/05/uzj0rmyndcubtjhl-t.jpg)
bitmek fakat tükenmek bilmemek üzerine bir beyin üflemesi
yorulduğumu hissediyorum son bir kaç aydır.
bir kaç yıldır.
ben galiba yorgun doğdum da dinlenmek için yaşıyorum. bir zamandır nereye yetiştiğimizi düşünüyorum. neden yetiştiğimizi. bir de sanırım yaşıma rağmen bazı şeyleri aşamıyorum ve onlarla da yaşayamıyorum. hee bir de başlığa bakıp da neden yaşadığımızı sorguladığım sanılmasın.
ben neden öldüğümüzle ilgileniyorum.
ve ahterbinin ata benzer ukdesi gibi ne olduğunu bilmeden bişeyler özlüyorum.
genel geçer zevklerle gönlümüzü eğlediğimiz şu günlerde anlıyorum ki her şey plastikmiş biraz.
tanınsak diyorum ifşalarca ey ahaliii!!!!
yarımlasak tamamlananları
doğrulasak yalanları
yarınları düşlemek var bir de kaskatı bir demir
her düşümde oysa yepyeni bir adem filizlenir.
umursamadıkça mutlu olacağınız bir hafta sonu sizin olsun.
edit: moderatörler sözlükte sadece sigara-alkolü sansürlüyor sanıyordum.
gecenin konusu: varoluşsal yancılar
![kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel](https://media.normalsozluk.com/up/2022/08/05/uzj0rmyndcubtjhl-t.jpg)
bitmek fakat tükenmek bilmemek üzerine bir beyin üflemesi
yorulduğumu hissediyorum son bir kaç aydır.
bir kaç yıldır.
ben galiba yorgun doğdum da dinlenmek için yaşıyorum. bir zamandır nereye yetiştiğimizi düşünüyorum. neden yetiştiğimizi. bir de sanırım yaşıma rağmen bazı şeyleri aşamıyorum ve onlarla da yaşayamıyorum. hee bir de başlığa bakıp da neden yaşadığımızı sorguladığım sanılmasın.
ben neden öldüğümüzle ilgileniyorum.
ve ahterbinin ata benzer ukdesi gibi ne olduğunu bilmeden bişeyler özlüyorum.
genel geçer zevklerle gönlümüzü eğlediğimiz şu günlerde anlıyorum ki her şey plastikmiş biraz.
tanınsak diyorum ifşalarca ey ahaliii!!!!
yarımlasak tamamlananları
doğrulasak yalanları
yarınları düşlemek var bir de kaskatı bir demir
her düşümde oysa yepyeni bir adem filizlenir.
umursamadıkça mutlu olacağınız bir hafta sonu sizin olsun.
edit: moderatörler sözlükte sadece sigara-alkolü sansürlüyor sanıyordum.
devamını gör...
83.
muayyen günlerden geçerken kerahat vaktinde erdal ve folloş'un aynı renk baksır giyindiklerini düşünürken buldum kendimi.
güzide ülkemizin sağlık turizmi sayesinde döviz kazandığı şu günlerde bir silikon memeye denk gelmiş olan folloş'un buhranına düştüm. ben yoğun olmak için doğmuşum.belirsiz yoğunluk!
son günlerde yok olma isteği zuhur etti, keşke yok olabilsem derken buluyorum kendimi. yoğunlaşarak buharlaşıp bir yağmur damlası olarak havuzun debisine etki edebilir miyim şu an?
apple watch'la suya girmeyi huy edinmiştim. güneşlenirken izi çıkmaması için yan şezlonga saatimi koyup uyuduğum günü hatırlardım. saatim çalınmıştı folloş, hem de su saatim. ciğerlerimi açmak için nasıl zaman tutabilirdim, su altında basınçla savaşırken sayı sayamazdım ki! bu ülkeden nefret ettiğimi dile getirmiş miydim? su saati nasıl çalınır aklım almıyor.
varoluşsal yancılarına kocaman dansözkiller yaz bakim!
güzide ülkemizin sağlık turizmi sayesinde döviz kazandığı şu günlerde bir silikon memeye denk gelmiş olan folloş'un buhranına düştüm. ben yoğun olmak için doğmuşum.belirsiz yoğunluk!
son günlerde yok olma isteği zuhur etti, keşke yok olabilsem derken buluyorum kendimi. yoğunlaşarak buharlaşıp bir yağmur damlası olarak havuzun debisine etki edebilir miyim şu an?
apple watch'la suya girmeyi huy edinmiştim. güneşlenirken izi çıkmaması için yan şezlonga saatimi koyup uyuduğum günü hatırlardım. saatim çalınmıştı folloş, hem de su saatim. ciğerlerimi açmak için nasıl zaman tutabilirdim, su altında basınçla savaşırken sayı sayamazdım ki! bu ülkeden nefret ettiğimi dile getirmiş miydim? su saati nasıl çalınır aklım almıyor.
varoluşsal yancılarına kocaman dansözkiller yaz bakim!
devamını gör...
84.
sipariş üzerine birtakım varoluşsal sancılar çekeceğim uykusuz bir diğer geceden hürmetlerimi iletiyorum.*
ölüme inat gibi bir tat var bazen bazı cümlelerde. yorgun doğup dinlenmek için yaşayanları iki yapalım,* şezlongumuza uzanalım baksır, ölü. adetimdir her şeye geç kalmak bilirsin. az da olsa. ama üzülme baksır, bazen ölmek bile insan için umuttur.
özlüyorum baksır.
özlüyorum.
mukayese edemem...
özlüyorum.
kimi zaman aynı şeylerden bahsediyoruz baksır. bu yüzden tanı istedim. hâlâ her düşünde bir adem filizlenebildiği içindir ki abese kaçar dururum. erdal'da ise pil çok yok büro, sen güzel süslemişsin tanımın sonu. bayılmadan ölmeye yatmayı arzularken işte bazen, demirden korksan da trene binmektir hayat.*
*
hem madem bundan böyle sipariş usulü çalışıyoruz. benden de bir sipariş sana güzellik.*
ölüme inat gibi bir tat var bazen bazı cümlelerde. yorgun doğup dinlenmek için yaşayanları iki yapalım,* şezlongumuza uzanalım baksır, ölü. adetimdir her şeye geç kalmak bilirsin. az da olsa. ama üzülme baksır, bazen ölmek bile insan için umuttur.
özlüyorum baksır.
özlüyorum.
mukayese edemem...
özlüyorum.
kimi zaman aynı şeylerden bahsediyoruz baksır. bu yüzden tanı istedim. hâlâ her düşünde bir adem filizlenebildiği içindir ki abese kaçar dururum. erdal'da ise pil çok yok büro, sen güzel süslemişsin tanımın sonu. bayılmadan ölmeye yatmayı arzularken işte bazen, demirden korksan da trene binmektir hayat.*
*
hem madem bundan böyle sipariş usulü çalışıyoruz. benden de bir sipariş sana güzellik.*
devamını gör...
85.
erdal baksır production "kalın halatlar" ile sunar.
günü aymayanların konusu "bağlanmak"
![kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel](https://media.normalsozluk.com/up/2022/08/19/eqlhg5kesn1i3cka-t.jpg)
bitmedik erdal. tükenmedik azizim. varız diyemeyiz ama ısrarla olmayanı özleriz.
bir karın ağrısıdır bağlanmak. bile bile ladestir. zaten sırf bu yüzden kumarın genlerimizde olduğunu düşünüyorum. her gün mutlaka bi çift zar atıyorum.
dürtsek umudu, yatıştırsak umutsuzluğu ve bir kelebeğin kanadında arasak mutluluğu; o kelebek de ayyaş bir kaptan edasıyla tutardı dümenini diyorum.
yapamıyoruz erdal. ayrı kalamıyoruz. bağlı kalamıyoruz. ağlıyorum, özlüyorum ve biri gelip öyle bir yumruk patlatıyor ki tam burnuma, hayatım gazze şeridi gibi geçerken gözümden, allah'ı da, ahlakı da, ruyayı da daha iyi anlıyorum.
it gibi de korkuyorum sanki bağlanmaktan. incitmişler bizi erdal. üzmüşler. hayatımızı dikmemişler çünkü mektepliler.
bağlandıkça sahiplenirsin erdal. sahiplendikçe ait olduğunu zannedersin. oysa aidiyet binevi sokak kapısının eşiğidir erdal. içeride o melül melül sana bakar. dışarıda bir kadın jartiyerli bacağını sallar. hadi dersin, atarken zarları şeşe niyet edersin.
ya etine, ya butuna..!
ilişik yaşamak en iyisi erdal. ucundan tutarak.
erdaaaal erdal
sence bağlanmak ardından ağlayabileceğin birine senet mi imzalamak??
günü aymayanların konusu "bağlanmak"
![kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel](https://media.normalsozluk.com/up/2022/08/19/eqlhg5kesn1i3cka-t.jpg)
bitmedik erdal. tükenmedik azizim. varız diyemeyiz ama ısrarla olmayanı özleriz.
bir karın ağrısıdır bağlanmak. bile bile ladestir. zaten sırf bu yüzden kumarın genlerimizde olduğunu düşünüyorum. her gün mutlaka bi çift zar atıyorum.
dürtsek umudu, yatıştırsak umutsuzluğu ve bir kelebeğin kanadında arasak mutluluğu; o kelebek de ayyaş bir kaptan edasıyla tutardı dümenini diyorum.
yapamıyoruz erdal. ayrı kalamıyoruz. bağlı kalamıyoruz. ağlıyorum, özlüyorum ve biri gelip öyle bir yumruk patlatıyor ki tam burnuma, hayatım gazze şeridi gibi geçerken gözümden, allah'ı da, ahlakı da, ruyayı da daha iyi anlıyorum.
it gibi de korkuyorum sanki bağlanmaktan. incitmişler bizi erdal. üzmüşler. hayatımızı dikmemişler çünkü mektepliler.
bağlandıkça sahiplenirsin erdal. sahiplendikçe ait olduğunu zannedersin. oysa aidiyet binevi sokak kapısının eşiğidir erdal. içeride o melül melül sana bakar. dışarıda bir kadın jartiyerli bacağını sallar. hadi dersin, atarken zarları şeşe niyet edersin.
ya etine, ya butuna..!
ilişik yaşamak en iyisi erdal. ucundan tutarak.
erdaaaal erdal
sence bağlanmak ardından ağlayabileceğin birine senet mi imzalamak??
devamını gör...
86.
şey değil mi ya o, nasıldı nasıldı, meşhur twitter sözü: aşk, birine kalbini kırma imkanı verip kırmamasını umut etmektir. seninki daha iyi olmuş baksır, yapıyorsun bu sporu. bağlanmak mutlulukmuş baksır, şimdi sabır.
neyse...
turkcell’le bağlan hayataa
ben de istiyorum baksır turkcell ile bağlanayım hayata fakat turkcell ile hayata bağlanmak da benim hayata bağlılığım kadar pahalı. ti ti mobil, avea falan sonra… bir zamanlar aria, ah canım benim, ben divane olmuşum ve seni ariyam. operatörler operatörler… avea desen mutluluğum gibi çoğu zaman çekmiyor. vodafone desen sapık, içimdeki evil devil duyguları körüklüyor.*
evil devil demişken, evil ryu’ya bi’ selam çakmak isterim, cool çocuktu nitekim. tabii çizgi film tarihinin en çılgın jekyll/hyde karakteri kai’ye de selam etmeden olmaz… mavi saçlar falan. *
konumuza dönecek olursak, nelere bağlanmışım bir zaman yolculuğuna çıkayım bu yazıda cont misali, nitekim bizden öyle geridesiniz. hem dediği gibi, hepiniz o paylaşım sitelerine hapis ama protestsiniz. ben ise dinlemem çoğunuzu, dinlemeye adam lazım gelir çünkü. mesnevi’den de ders alalım, onun da ilk sözü “dinle” nitekim; hani kuran’ın ilk sözü “oku”, onunki de “dinle” işte. ne güzel döndüm konumuza…
mesela bob marley’e bağlandığım oldu benim, ganja adam çünkü. mevlana ile tam anlaşamadık ama hümaniteryen tavrına da aşığız. nfk desen; ne hasta bekler sabahı, ne taze ölüyü mezar, ne de şeytan bir günahı, seni beklediğim kadar diyerek, bağlanmak’ın şiirini yazmıştır, en afilisinden.
neyse...
turkcell’le bağlan hayataa
ben de istiyorum baksır turkcell ile bağlanayım hayata fakat turkcell ile hayata bağlanmak da benim hayata bağlılığım kadar pahalı. ti ti mobil, avea falan sonra… bir zamanlar aria, ah canım benim, ben divane olmuşum ve seni ariyam. operatörler operatörler… avea desen mutluluğum gibi çoğu zaman çekmiyor. vodafone desen sapık, içimdeki evil devil duyguları körüklüyor.*
evil devil demişken, evil ryu’ya bi’ selam çakmak isterim, cool çocuktu nitekim. tabii çizgi film tarihinin en çılgın jekyll/hyde karakteri kai’ye de selam etmeden olmaz… mavi saçlar falan. *
konumuza dönecek olursak, nelere bağlanmışım bir zaman yolculuğuna çıkayım bu yazıda cont misali, nitekim bizden öyle geridesiniz. hem dediği gibi, hepiniz o paylaşım sitelerine hapis ama protestsiniz. ben ise dinlemem çoğunuzu, dinlemeye adam lazım gelir çünkü. mesnevi’den de ders alalım, onun da ilk sözü “dinle” nitekim; hani kuran’ın ilk sözü “oku”, onunki de “dinle” işte. ne güzel döndüm konumuza…
mesela bob marley’e bağlandığım oldu benim, ganja adam çünkü. mevlana ile tam anlaşamadık ama hümaniteryen tavrına da aşığız. nfk desen; ne hasta bekler sabahı, ne taze ölüyü mezar, ne de şeytan bir günahı, seni beklediğim kadar diyerek, bağlanmak’ın şiirini yazmıştır, en afilisinden.
devamını gör...
87.
'kopuşlar acı veriyorsa bağlar gerçektir' diye bir söz okudum geçenlerde.
hayata daha sıkı tutunmak için bağlanıyoruz belki de, severken hayat çok güzel geliyor insana, bağlandığımız şeyler ayakta tutuyor zaten bizi.
bağlandığımız şeylerden kopunca ise'' deprem '' başlıyor. sallanıyoruz. çünkü kök yok artık elde. düş düşebildiğin yere.
tutunamayanlar var bir de.
onu da oğuz atay anlatmış zaten.
bağlandığımız şeylerden ayrılmak ölümdür.
omurganı alırlar bir gün senden, artık istesen de dik duramazsın..
aradaki bağlar gerçek ise, ondan koparken ölürsün...
hayata daha sıkı tutunmak için bağlanıyoruz belki de, severken hayat çok güzel geliyor insana, bağlandığımız şeyler ayakta tutuyor zaten bizi.
bağlandığımız şeylerden kopunca ise'' deprem '' başlıyor. sallanıyoruz. çünkü kök yok artık elde. düş düşebildiğin yere.
tutunamayanlar var bir de.
onu da oğuz atay anlatmış zaten.
bağlandığımız şeylerden ayrılmak ölümdür.
omurganı alırlar bir gün senden, artık istesen de dik duramazsın..
aradaki bağlar gerçek ise, ondan koparken ölürsün...
devamını gör...
88.
kalın halatlar, yeşile çalan su mavisi bir çift halat. bağlar baba bu, hatta diyarbakır etrafında bağlar var. merak ederim elbet hangi bağın bağbanısan.
bağlanmaktan korkmak, prezervatife rağmen dışarıya çıkarıp gelmek gibidir. gardını alarak yaşarsın. incinmişsindir, içinden matkap geçmiştir. *yaşanmışlıklar, korkular ne diyor modern insan ‘’travmalar'' insanı geride tutar. bastığın yerleri ‘’banane ben basarım’' deme, tanı, düşün altındaki yatan binlerce travmayı! *
bazan biri gelir ne olduğunu anlamadan ‘’bağlanırsın’’. düşünmeyi ertelersin, akışa salarsın her şeyi, üzerine yatarsın. düşünmediğin için bağlanmayacaksın sanırsındı.
bence bağlanmaktan daha ürkünç bir konu var ‘’kaybetmekten korkmak’’. her kazanım bir kaybediş miydi çılgın bediş miydi neydi.
çokça kerelerrrr kaybetmekten korkmamayı öğrenmeye kafa yordum. hayatın matematiğinde kazanmak ve kaybetmek var olduğunu biliyorum.
ya kazanırsın ya da kaybedersin. bir de hayatın döngüsü vardır, kazanırsın ardından kaybedersin. insan kaybetmeyi sevmediğimi anladığım günden beri ‘’kesin kaybedeceğim’’ der insanlardan uzak dururum. benim gardım prezervatif takıp içeri dahi sokmamaktır.
kumarda kaybetmeyi çok sevdim*. 22 erkeğin koşuşunu izlemenin keyfiyle yatan kupona üzülmek aklıma gelmiyor.
ben bu sabaha kaybederek uyandım. müthüşşş bir orta açıp kendi kaleme gol attım. kalenin filelerinin bağları koptu. altay’ın göğsüne yediği tokmaktan daha acıydı. altay gibi kendimi yere atmak istedim tam o sırada taksici seslendi ‘’hanfendi ineceğiniz yere geldik’’. çek senet işlerinin beni derinden bozduğunu hatırladığım bu hayırlı cuma gününün nuru gözlerimi alıyor.
geçelim bunları cekiiii, mualla'yı sandala atıp ruhunda hicranı söyletme hikayesini geçelim.
oynaaa devam edip sektirmemiz gerekene odaklanalım. *
bağlanmaktan korkmak, prezervatife rağmen dışarıya çıkarıp gelmek gibidir. gardını alarak yaşarsın. incinmişsindir, içinden matkap geçmiştir. *yaşanmışlıklar, korkular ne diyor modern insan ‘’travmalar'' insanı geride tutar. bastığın yerleri ‘’banane ben basarım’' deme, tanı, düşün altındaki yatan binlerce travmayı! *
bazan biri gelir ne olduğunu anlamadan ‘’bağlanırsın’’. düşünmeyi ertelersin, akışa salarsın her şeyi, üzerine yatarsın. düşünmediğin için bağlanmayacaksın sanırsındı.
bence bağlanmaktan daha ürkünç bir konu var ‘’kaybetmekten korkmak’’. her kazanım bir kaybediş miydi çılgın bediş miydi neydi.
çokça kerelerrrr kaybetmekten korkmamayı öğrenmeye kafa yordum. hayatın matematiğinde kazanmak ve kaybetmek var olduğunu biliyorum.
ya kazanırsın ya da kaybedersin. bir de hayatın döngüsü vardır, kazanırsın ardından kaybedersin. insan kaybetmeyi sevmediğimi anladığım günden beri ‘’kesin kaybedeceğim’’ der insanlardan uzak dururum. benim gardım prezervatif takıp içeri dahi sokmamaktır.
kumarda kaybetmeyi çok sevdim*. 22 erkeğin koşuşunu izlemenin keyfiyle yatan kupona üzülmek aklıma gelmiyor.
ben bu sabaha kaybederek uyandım. müthüşşş bir orta açıp kendi kaleme gol attım. kalenin filelerinin bağları koptu. altay’ın göğsüne yediği tokmaktan daha acıydı. altay gibi kendimi yere atmak istedim tam o sırada taksici seslendi ‘’hanfendi ineceğiniz yere geldik’’. çek senet işlerinin beni derinden bozduğunu hatırladığım bu hayırlı cuma gününün nuru gözlerimi alıyor.
geçelim bunları cekiiii, mualla'yı sandala atıp ruhunda hicranı söyletme hikayesini geçelim.
oynaaa devam edip sektirmemiz gerekene odaklanalım. *
devamını gör...
89.
erdal baksır production "yol" ile sunar
gecenin konusu: gitmek, kalmak ve varılacakları düşlemek üzerine
![kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel](https://media.normalsozluk.com/up/2022/09/16/og6i67g56rkflmiu-t.jpg)
kırk bir yıl sürer bin ahın hakkı ballı börek.
bir ömre bin taş atıp da düştüğümüz ve düşeceğimiz yollar, esasında bizi yarına değil o ana ışınlar.
bilmemek zor değil ama variagata'lar gibi insan tenine zarar vermeden yaşayamayan bazı varlıklar ve bazı durumlar var.
bu gibi durumlarda yapılması gereken variagata'ların atalarını dikenleriyle mi kabul etmek?
yoksa yarınlarına onu sularken, onun dikenlerinden vazgeçmesini mi beklemek gerek?
kalmak sıkıcıdır ballı börek.
yani öylece kalmak; ne iyisiyle-kötüsüyle bir şey düşlemeye benzer. ne de kabak lastiklerle çıktığın yolda yere değen ilk yağmur katresine...
mesafe kat ediyoruz.
totimizin üzerinde, düşüncelerimizin haricinde mesafe kat ediyoruz.
durmuyor,
ilerlemiyoruz.
varılacak yer her zaman bellidir sonra ballı börek.
ama biz ona adım attıkça bizden uzaklaştığını da görmüyoruz.
güzel yol kör eder.
engebeleriyle seni kendine getirmeyen yol hem uykunu hem sonunu getirir.
dikeninden vazgeçmeyenden kaç
ve kendini sulayıp kendinde çiçek aç.
gecenin konusu: gitmek, kalmak ve varılacakları düşlemek üzerine
![kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel](https://media.normalsozluk.com/up/2022/09/16/og6i67g56rkflmiu-t.jpg)
kırk bir yıl sürer bin ahın hakkı ballı börek.
bir ömre bin taş atıp da düştüğümüz ve düşeceğimiz yollar, esasında bizi yarına değil o ana ışınlar.
bilmemek zor değil ama variagata'lar gibi insan tenine zarar vermeden yaşayamayan bazı varlıklar ve bazı durumlar var.
bu gibi durumlarda yapılması gereken variagata'ların atalarını dikenleriyle mi kabul etmek?
yoksa yarınlarına onu sularken, onun dikenlerinden vazgeçmesini mi beklemek gerek?
kalmak sıkıcıdır ballı börek.
yani öylece kalmak; ne iyisiyle-kötüsüyle bir şey düşlemeye benzer. ne de kabak lastiklerle çıktığın yolda yere değen ilk yağmur katresine...
mesafe kat ediyoruz.
totimizin üzerinde, düşüncelerimizin haricinde mesafe kat ediyoruz.
durmuyor,
ilerlemiyoruz.
varılacak yer her zaman bellidir sonra ballı börek.
ama biz ona adım attıkça bizden uzaklaştığını da görmüyoruz.
güzel yol kör eder.
engebeleriyle seni kendine getirmeyen yol hem uykunu hem sonunu getirir.
dikeninden vazgeçmeyenden kaç
ve kendini sulayıp kendinde çiçek aç.
devamını gör...
90.
ahmet haşim yollar adlı şiirinde der ki;
"yollar
ki gider kimsesiz, tehi, ebedi,
yollar
hep birer hatt-ı pür-sükût oldu
akşamın sine-i gubârında.
onlar
hangi bir belde-i hayâle gider,
böyle sessiz ve kimsesiz şimdi?"
nedense çok etkisinde kalmışımdır bu şiirin yukarıdaki dizelerinin. akşamın karanlığında sessiz sedasız bir şekilde, ucu bucağı görünmeden belirsiz bir yerlere doğru uzanan sonsuz yollar, bana beni hatırlatıyor çünkü. geceye ve nerede olduğunu bilmesem de huzurlu olduğundan emin olduğum bir yerlere gitmeye olan düşkünlüğümü anımsatıyor.
keşke ben de yanıma hiç bavul almadan, sevdiklerimi canımın içerisine koyup bir gece vakti çıksam gitsem gönlümün istediği yere. nereye gittiğimi merak edecek, yokluğumu fark edecek herkes canımda olduktan sonra geride kalanlar kimin umurunda! kalmanın artık benim işime yaramadığı, beklenenin gelmeyeceği bir noktadayım çünkü; ya ben ona gideceğim ya yerimde sayacağım...
beklenenin bir insan değil bir yaşam biçimi olduğunu da söylersem tamamlamış olurum söylenmesi gerekenleri.
"yollar
ki gider kimsesiz, tehi, ebedi,
yollar
hep birer hatt-ı pür-sükût oldu
akşamın sine-i gubârında.
onlar
hangi bir belde-i hayâle gider,
böyle sessiz ve kimsesiz şimdi?"
nedense çok etkisinde kalmışımdır bu şiirin yukarıdaki dizelerinin. akşamın karanlığında sessiz sedasız bir şekilde, ucu bucağı görünmeden belirsiz bir yerlere doğru uzanan sonsuz yollar, bana beni hatırlatıyor çünkü. geceye ve nerede olduğunu bilmesem de huzurlu olduğundan emin olduğum bir yerlere gitmeye olan düşkünlüğümü anımsatıyor.
keşke ben de yanıma hiç bavul almadan, sevdiklerimi canımın içerisine koyup bir gece vakti çıksam gitsem gönlümün istediği yere. nereye gittiğimi merak edecek, yokluğumu fark edecek herkes canımda olduktan sonra geride kalanlar kimin umurunda! kalmanın artık benim işime yaramadığı, beklenenin gelmeyeceği bir noktadayım çünkü; ya ben ona gideceğim ya yerimde sayacağım...
beklenenin bir insan değil bir yaşam biçimi olduğunu da söylersem tamamlamış olurum söylenmesi gerekenleri.
devamını gör...
91.
gitmek bir kere akla düştü mü kalmak zordur derler. gitmek her zaman daha zordur çünkü arkada muhakkak bırakmak istemediklerimiz olacaktır.
cemil meriç, "gitmek, kaderin hatalarını düzeltmektir" der.
gitmek, kalamamaktır. kalamayacağını anlayıp ısrar etmemektir aslında.
bugünlerde herkes gitmek istiyor.
küçük bir sahil kasabasına,
bir başka ülkeye, dağlara, uzaklara...
hayatından memnun olan yok.
kiminle konuşsam aynı şey...
herşeyi, herkesi bırakıp gitme isteği.
öyle "yanına almak istediği üç şey" falan yok.
bir kendisi.
bu yeter zaten.
herşeyi, herkesi götürdün demektir.
keşke kendini bırakıp gidebilse insan.
ama olmuyor.
hadi kendimize razıyız diyelim, öteki de olmuyor.
yani herşeyi yüzüstü bırakmak göze alınmıyor.
böyle gidiyoruz işte.
bir yanımız "kalk gidelim",
öbür yanımız "otur" diyor.
"otur" diyen kazanıyor.
o yan kalabalık zira...
iş, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile,
güvende olma duygusu...
en kötüsü alışkanlık.
alışkanlığın verdiği rahatlık,
monotonluğun doğurduğu bıkkınlığı yeniyor.
kalıyoruz...
kuş olup uçmak isterken, ağaç olup kök salıyoruz.
evlenmeler...
bir çocuk daha doğurmalar...
borçlara girmeler...
işi büyütmeler...
bir köpek bile bizi uçmaktan alıkoyabiliyor.
misal ben...
kapıdaki rex'i bırakıp gidemiyorum.
değil bu şehirden gitmek,
iki sokak öteye taşınamıyorum.
alıp götürsem gelmez ki...
bütün sokağın köpeği olduğunun farkında,
herkes onu, o herkesi seviyor.
hangi birimizle gitsin?
"sırtında yumurta küfesi olmak" diye bir deyim vardır;
evet, sırtımızda yumurta küfesi var hepimizin,
kendi imalatımız küfeler.
ama eğreti de yaşanmaz ki bu dünyada.
ölüm var zira.
ölüme inat tutunmak lazım,
inadına kök salmak lazım.
bari ufak kaçışlar yapabilsek.
var tabii yapanlar, ama az.
sadece kaymak tabakası.
hepimiz kaçabilsek...
bütçe, zaman, keyif... denk olsa.
gün içinde mesela...
küçücük gitmeler yapabilsek.
ne mümkün.
sabah 9, akşam 18
sonra başka mecburiyetler
sıkışıp kaldık.
sırf yeme, içme, barınmanın bedeli
bu kadar ağır olmamalı.
hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.
bir ömür karşılığı, bir ömür yani.
ne saçma...
bahar mıdır bizi bu hale getiren?
galiba.
ben her bahar aşık olmam ama
her bahar gitmek isterim.
gittiğim olmadı hiç,
ama olsun... istemek de güzel.
cemil meriç, "gitmek, kaderin hatalarını düzeltmektir" der.
gitmek, kalamamaktır. kalamayacağını anlayıp ısrar etmemektir aslında.
bugünlerde herkes gitmek istiyor.
küçük bir sahil kasabasına,
bir başka ülkeye, dağlara, uzaklara...
hayatından memnun olan yok.
kiminle konuşsam aynı şey...
herşeyi, herkesi bırakıp gitme isteği.
öyle "yanına almak istediği üç şey" falan yok.
bir kendisi.
bu yeter zaten.
herşeyi, herkesi götürdün demektir.
keşke kendini bırakıp gidebilse insan.
ama olmuyor.
hadi kendimize razıyız diyelim, öteki de olmuyor.
yani herşeyi yüzüstü bırakmak göze alınmıyor.
böyle gidiyoruz işte.
bir yanımız "kalk gidelim",
öbür yanımız "otur" diyor.
"otur" diyen kazanıyor.
o yan kalabalık zira...
iş, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile,
güvende olma duygusu...
en kötüsü alışkanlık.
alışkanlığın verdiği rahatlık,
monotonluğun doğurduğu bıkkınlığı yeniyor.
kalıyoruz...
kuş olup uçmak isterken, ağaç olup kök salıyoruz.
evlenmeler...
bir çocuk daha doğurmalar...
borçlara girmeler...
işi büyütmeler...
bir köpek bile bizi uçmaktan alıkoyabiliyor.
misal ben...
kapıdaki rex'i bırakıp gidemiyorum.
değil bu şehirden gitmek,
iki sokak öteye taşınamıyorum.
alıp götürsem gelmez ki...
bütün sokağın köpeği olduğunun farkında,
herkes onu, o herkesi seviyor.
hangi birimizle gitsin?
"sırtında yumurta küfesi olmak" diye bir deyim vardır;
evet, sırtımızda yumurta küfesi var hepimizin,
kendi imalatımız küfeler.
ama eğreti de yaşanmaz ki bu dünyada.
ölüm var zira.
ölüme inat tutunmak lazım,
inadına kök salmak lazım.
bari ufak kaçışlar yapabilsek.
var tabii yapanlar, ama az.
sadece kaymak tabakası.
hepimiz kaçabilsek...
bütçe, zaman, keyif... denk olsa.
gün içinde mesela...
küçücük gitmeler yapabilsek.
ne mümkün.
sabah 9, akşam 18
sonra başka mecburiyetler
sıkışıp kaldık.
sırf yeme, içme, barınmanın bedeli
bu kadar ağır olmamalı.
hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.
bir ömür karşılığı, bir ömür yani.
ne saçma...
bahar mıdır bizi bu hale getiren?
galiba.
ben her bahar aşık olmam ama
her bahar gitmek isterim.
gittiğim olmadı hiç,
ama olsun... istemek de güzel.
devamını gör...
92.
yol metaforunu çok sık kullanırım. hayattaki her şeyi açıklayabilirmişim gibi geliyor bu şekilde. kaldı ki hayatın kendisini de "yolculuk" olarak gördüğümü söylemiyorum bile. tüm parçalar kusursuz eşleşiyor. başlangıç ve son, yol ayrımları, durup dinlendiğimiz ağaç gölgeleri, takılıp düştüğümüz taşlar, sırtımızdan attığımız ya da sonradan yüklendiğimiz yükler..
iki durumu tek bir denklemde buluşturunca bir taraftaki bilinmeyeni bulmak kolaylaşıyor. hayatın takılı kaldığım, anlamsız bulduğum noktalarını çözmemi sağlıyor. bu yüzden yola ve yolculuğa minnettarım. hayatı anlaşılır kıldığı için. dursak da yürüsek de hatta geri dönsek de nihayetinde ilerlettiği için. bana sürekli seyahat ediyormuşum gibi hissettirdiği için. ki bunu söylerken saçmalıyor değilim.
yolda olmak zahmetlidir ama bu zahmetin bize sunduğu ödül ise gördüklerimizdir. cam kenarı sevenler, ön koltuğu kapanlar, uyumamak için direnenler görmeye en heveslilerdir benim nezdimde. hiç tanımayacağı insanların nokta kadar evlerine, sürülmüş tarlalarına, otoban kenarına çekilmiş bagajı açık arabalarına bakmak dünyadaki canlılığın hatırlatıcısıdır. internet tatmin etmiyor bu konuda, ille de çıplak gözle.
devam etsem hiç susamam, gerisi çok çetrefilli. o yüzden araçlardan inin, yazının bundan sonrasına katırlarla devam edeceğiz!
iki durumu tek bir denklemde buluşturunca bir taraftaki bilinmeyeni bulmak kolaylaşıyor. hayatın takılı kaldığım, anlamsız bulduğum noktalarını çözmemi sağlıyor. bu yüzden yola ve yolculuğa minnettarım. hayatı anlaşılır kıldığı için. dursak da yürüsek de hatta geri dönsek de nihayetinde ilerlettiği için. bana sürekli seyahat ediyormuşum gibi hissettirdiği için. ki bunu söylerken saçmalıyor değilim.
yolda olmak zahmetlidir ama bu zahmetin bize sunduğu ödül ise gördüklerimizdir. cam kenarı sevenler, ön koltuğu kapanlar, uyumamak için direnenler görmeye en heveslilerdir benim nezdimde. hiç tanımayacağı insanların nokta kadar evlerine, sürülmüş tarlalarına, otoban kenarına çekilmiş bagajı açık arabalarına bakmak dünyadaki canlılığın hatırlatıcısıdır. internet tatmin etmiyor bu konuda, ille de çıplak gözle.
devam etsem hiç susamam, gerisi çok çetrefilli. o yüzden araçlardan inin, yazının bundan sonrasına katırlarla devam edeceğiz!
devamını gör...
93.
insanlar her ne kadar gitmeyi cesaret olarak görseler de bazen kalmakta büyük cesaret ister. herkese ve her şeye rağmen kalmak. ben hep kalan taraf oldum. ilişkilerimde, işimde, ailemde... çünkü kalmak bazen fedakarlık yapmaktır. bırakamamaktır*..
devamını gör...
94.
üç harfli kelimeleri seviyorum. şimdi burada sınırları zorlayıp hepsini yazmaya kalkmayacağım. işte yol kelimesi de bunlardan biri. orhun yazıtlarında (735) geçiyormuş. yani bir yo'dan yol'a nasıl evrildi merak uyandırıyor. belki de evrilmedi bilemiyorum.
yol ile yok bir harfe bakıyor işte.
yani bir nefeslik durum anlayacağınız hayat denilen yol.
bazen işte diyorum.
dilbilim okusaydım...
yol götürmedi oralara.
seçtiğim, seçemediğim, yürüdüğüm, koşar adım döndüğüm, sapakları olan, kavşakları, ışıkları, elimde haritalar şuursuzca baktığım, asfaltı kimi zaman yakan, yağmurda çıplak ayaklarımı serinleten, karlarda zorlandığım, ülkeler, şehirler, gökyüzündeki bulutları delen şahinler, bazen kabuğunda kaplumbağa gibi, bazen bir sivrisineğin gazı yedikten sonra sarhoş olması gibi...
yol ya işte.
birden köprüler beliren üzerinde. yanında fark etmediğin raylarda trenlerin sesiyle ürkmek zaman zaman. sonra geceleri var bu işin. karanlığın içinde başkalarının koyduğu ışıklarla ilerlemek.
elimde kelimeler, kulağımda harfler, kanımda müzik, kestiklerim, biçtiklerim, diktiklerim ve döngüler halinde zincirlerim.
yol lan!
bazen yasak diyorlar. iptidai bir telle çeviriyorlar varmak istediğin noktayı. ne de korkutuyor o teller. geçmeye çalıştığında derini çizecek. cesaret etsen ne olacak bilmiyorsun. dönmek gücüne gidiyor. gerisin geri yol gidilir mi?
gidiliyor.
gidiyoruz.
yol ile yok bir harfe bakıyor işte.
yani bir nefeslik durum anlayacağınız hayat denilen yol.
bazen işte diyorum.
dilbilim okusaydım...
yol götürmedi oralara.
seçtiğim, seçemediğim, yürüdüğüm, koşar adım döndüğüm, sapakları olan, kavşakları, ışıkları, elimde haritalar şuursuzca baktığım, asfaltı kimi zaman yakan, yağmurda çıplak ayaklarımı serinleten, karlarda zorlandığım, ülkeler, şehirler, gökyüzündeki bulutları delen şahinler, bazen kabuğunda kaplumbağa gibi, bazen bir sivrisineğin gazı yedikten sonra sarhoş olması gibi...
yol ya işte.
birden köprüler beliren üzerinde. yanında fark etmediğin raylarda trenlerin sesiyle ürkmek zaman zaman. sonra geceleri var bu işin. karanlığın içinde başkalarının koyduğu ışıklarla ilerlemek.
elimde kelimeler, kulağımda harfler, kanımda müzik, kestiklerim, biçtiklerim, diktiklerim ve döngüler halinde zincirlerim.
yol lan!
bazen yasak diyorlar. iptidai bir telle çeviriyorlar varmak istediğin noktayı. ne de korkutuyor o teller. geçmeye çalıştığında derini çizecek. cesaret etsen ne olacak bilmiyorsun. dönmek gücüne gidiyor. gerisin geri yol gidilir mi?
gidiliyor.
gidiyoruz.
devamını gör...
95.
erdal baksır production "şehrin ışıkları" ile sunar.
gecenin konusu: "gece"
içmek, sevişmek ve günahları örtmek üzerine.
![kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel](https://media.normalsozluk.com/up/2022/10/01/7yjedovbwtnphsje-t.jpg)
kimi için günün sona erdiği,
kimi için depresif hallerin kronikleştiği,
bir çokları için hem fiziksel hem de ruhsal acıların nüksettiği, d vitamininden yoksun kaldığımız bu saatlerde madalyonun çirkin, kasvetli yüzü gülümser bize.
bence dünya sadece günahları örtsün diye dönüyor da gece oluyor irlandalı.
nedense havanın kararmasıyla "akşam ezanından sonra" günah kapıları ardına kadar açılıyor.
çocukken dayak yememek için eve girdiğimiz vakit, bir yaştan sonra günahları gizlemek için evden çıktığımız vakte evriliyor.
karanlığın gizlediği saatlerde bilimum haltlar yeniyor. eve gidip tam da dönen başınızı yastığa koyarken o yanık sesiyle imam parlıyor da vicdan yaptırıveriyor. işte bence durduk yere vicdan yaptımak da günah irlandalı.
bir de iki yüzlülükleri saklar sonra gece. ağır bir dille işlenmiş aldatmaları, yalanları, dedikoduları...
insanların karanlığın davetine bu kadar aç olmaları da ilginç sonra.
evet karanlığın yanında gerçekten itici bir güç kalıyor aydınlık
gecenin sonunda alkol,seks ve sigara varken hem de..!
ve ve veeee elbette dünü bugünden ayırıyor her gece.
her yarın bu gün olurken, her yarın gecenin karanlığıyla başladığı için daha bir bilinmez de oluyor sonra.
evet irlandalı
gece genelde beni yollara atıyor. sonra da git diyor.
sen anlat biraz da seni nerelere itiyor?
bazen çok korkuyorum.
ama bu; aslanlarımı açıklamama engel olmuyor
çünkü fena halde yaraşıyor birbirine gece ve balta
....
ellerini el olarak tutmak istiyor ellerim
de ki bunun kaburgamdaki kiliseyle ilgisi yok değildir
zaten en az on iki kişiden biri haindir
ah muhsin ünlü - yaşasın! ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize
gecenin konusu: "gece"
içmek, sevişmek ve günahları örtmek üzerine.
![kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel](https://media.normalsozluk.com/up/2022/10/01/7yjedovbwtnphsje-t.jpg)
kimi için günün sona erdiği,
kimi için depresif hallerin kronikleştiği,
bir çokları için hem fiziksel hem de ruhsal acıların nüksettiği, d vitamininden yoksun kaldığımız bu saatlerde madalyonun çirkin, kasvetli yüzü gülümser bize.
bence dünya sadece günahları örtsün diye dönüyor da gece oluyor irlandalı.
nedense havanın kararmasıyla "akşam ezanından sonra" günah kapıları ardına kadar açılıyor.
çocukken dayak yememek için eve girdiğimiz vakit, bir yaştan sonra günahları gizlemek için evden çıktığımız vakte evriliyor.
karanlığın gizlediği saatlerde bilimum haltlar yeniyor. eve gidip tam da dönen başınızı yastığa koyarken o yanık sesiyle imam parlıyor da vicdan yaptırıveriyor. işte bence durduk yere vicdan yaptımak da günah irlandalı.
bir de iki yüzlülükleri saklar sonra gece. ağır bir dille işlenmiş aldatmaları, yalanları, dedikoduları...
insanların karanlığın davetine bu kadar aç olmaları da ilginç sonra.
evet karanlığın yanında gerçekten itici bir güç kalıyor aydınlık
gecenin sonunda alkol,seks ve sigara varken hem de..!
ve ve veeee elbette dünü bugünden ayırıyor her gece.
her yarın bu gün olurken, her yarın gecenin karanlığıyla başladığı için daha bir bilinmez de oluyor sonra.
evet irlandalı
gece genelde beni yollara atıyor. sonra da git diyor.
sen anlat biraz da seni nerelere itiyor?
bazen çok korkuyorum.
ama bu; aslanlarımı açıklamama engel olmuyor
çünkü fena halde yaraşıyor birbirine gece ve balta
....
ellerini el olarak tutmak istiyor ellerim
de ki bunun kaburgamdaki kiliseyle ilgisi yok değildir
zaten en az on iki kişiden biri haindir
ah muhsin ünlü - yaşasın! ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize
devamını gör...
96.
karanlığıyla günahlarımızı örtmesini umarken bizi daha çok günaha sevk eden gecenin, masum, ikiyüzlü, aslında aciz ama cengaver, %87.5 oranında iyi kalpli gece neferleri severiz günahı. itiraf eder miyiz? önce kendimize ama.
içmek ve sevişmek. nasıl günah olur ya? bu kadar da tatlı günah olunmaz ama. haksızlık.
bu haksızlığı telafi etmek için dönüyor olabilir mi dünya baksır? dediğin gibi gece olsun diye dünya dönüyorsa.
bundan sonra beyni çalıştırma zamanı, nasılsa günahımızı örtenimiz var, yaşanmazsa yarım kalır insanoğlu.
karanlığın davetine icabet etmezsek ayıp olur diyen, bu davete aç insanlara vicdan azabı ağır gelir mi? bir göz kapatmaya bakar. hiçbir şey olmazsa sabah olur ya, sabah olunca sanki hiç içmemiş, sanki hiç sevişmemiş gibi hayata karışırız nasılsa. çok da takmamak mı lazım acaba? yoksa bu ikiyüzlülüğün dibi midir baksır?
yol itilmek için ne kadar da iyi bir seçenek. git sen de o zaman. gitmek bazen derin nefes alma eylemidir. ciğerine doldur yolları.
beni kendi içime iten geceye kırıldım bak şimdi. kendi içimde fır fır dönerek biten günlerin müsebbibi gecedir. hükümsüzüm.
içmek ve sevişmek. nasıl günah olur ya? bu kadar da tatlı günah olunmaz ama. haksızlık.
bu haksızlığı telafi etmek için dönüyor olabilir mi dünya baksır? dediğin gibi gece olsun diye dünya dönüyorsa.
bundan sonra beyni çalıştırma zamanı, nasılsa günahımızı örtenimiz var, yaşanmazsa yarım kalır insanoğlu.
karanlığın davetine icabet etmezsek ayıp olur diyen, bu davete aç insanlara vicdan azabı ağır gelir mi? bir göz kapatmaya bakar. hiçbir şey olmazsa sabah olur ya, sabah olunca sanki hiç içmemiş, sanki hiç sevişmemiş gibi hayata karışırız nasılsa. çok da takmamak mı lazım acaba? yoksa bu ikiyüzlülüğün dibi midir baksır?
yol itilmek için ne kadar da iyi bir seçenek. git sen de o zaman. gitmek bazen derin nefes alma eylemidir. ciğerine doldur yolları.
beni kendi içime iten geceye kırıldım bak şimdi. kendi içimde fır fır dönerek biten günlerin müsebbibi gecedir. hükümsüzüm.
devamını gör...
97.
şimdi o dem vurupda abdal olunan gecelerde, bir dakka miktarınca çıktığımız yolda günahımızı da yanımıza aldık buraya kadar tamam. peki arkamızda bıraktıklarımız. o dünden farksız olan sabahların her gecesinin ayrı geçmesi de bizim suçumuz olmamalı. bence hava karardıktan sonra insanlardan o karar mekanizması alınmalı sayın dövüşçü.
hayır cidden birbirine neler neler yapan bir varlığın günahlarını örten onca şey varken ne demek bir de kararlar bize kalıyor. ben bunu kaldıramam.
el atarsanız birlikte kaldırırz ama o da “elin temizse git şunu işet gel” demeye benziyor sanırım.
gece algısı öyle bir yer etmişki bizde. sanki totimize buzlu badem sokmadan önce gözlerimiz bağlanıyor da her boku öyle yiyoruz.
buzlu badem deyince aklıma geldi de gece biraz da hüzün kaplıyor sanki dövüşçü.
hayaller istanbul ayazında titrerken, gözlerin sigara dumanını yarıp da uzaklara vururken bir şey gelir aklına ya da biri.
bir fırt daha çekersin sonra.
turuncu sokak lambaları falan.
hüzünler birikir kursağına.
gece olmuştur.
hayır cidden birbirine neler neler yapan bir varlığın günahlarını örten onca şey varken ne demek bir de kararlar bize kalıyor. ben bunu kaldıramam.
el atarsanız birlikte kaldırırz ama o da “elin temizse git şunu işet gel” demeye benziyor sanırım.
gece algısı öyle bir yer etmişki bizde. sanki totimize buzlu badem sokmadan önce gözlerimiz bağlanıyor da her boku öyle yiyoruz.
buzlu badem deyince aklıma geldi de gece biraz da hüzün kaplıyor sanki dövüşçü.
hayaller istanbul ayazında titrerken, gözlerin sigara dumanını yarıp da uzaklara vururken bir şey gelir aklına ya da biri.
bir fırt daha çekersin sonra.
turuncu sokak lambaları falan.
hüzünler birikir kursağına.
gece olmuştur.
devamını gör...
98.
gece ikiyüzlülükleri gizliyor demiştin ya baksır, şimdi söylediklerinle, aslında en büyük ikiyüzlü gecedir diyebilir miyiz sence?
gün boyu sinsi sinsi ellerini ovuşturuyor bence. hem teşvik eder hem örterim oyunu. o taraftan bakınca da çok eğlenceli ya. ben gece olsam ben de öyle yapardım emin ol. çünkü aciz ama cengaver günahkarlar olarak içten içe geceyi bekliyoruz biz de. win win yani. zevk, her türlü kazandırır. sonunda ölsek de.
gecenin hüzün kapladığı bu hayatta yazılı olmayan bir kuraldır baksır. turuncu sokak lambası, sigara metaforunu okuyunca derin bir fırt çektim an itibariyle sigaramdan. boğazımı fena yaktı ama. hüznümü ağız tadıyla yaşatmayan, bitmeye yüz tutmuş ciğerlerim ve ben geceye daha yeni başlıyoruz oysa.
gün boyu sinsi sinsi ellerini ovuşturuyor bence. hem teşvik eder hem örterim oyunu. o taraftan bakınca da çok eğlenceli ya. ben gece olsam ben de öyle yapardım emin ol. çünkü aciz ama cengaver günahkarlar olarak içten içe geceyi bekliyoruz biz de. win win yani. zevk, her türlü kazandırır. sonunda ölsek de.
gecenin hüzün kapladığı bu hayatta yazılı olmayan bir kuraldır baksır. turuncu sokak lambası, sigara metaforunu okuyunca derin bir fırt çektim an itibariyle sigaramdan. boğazımı fena yaktı ama. hüznümü ağız tadıyla yaşatmayan, bitmeye yüz tutmuş ciğerlerim ve ben geceye daha yeni başlıyoruz oysa.
devamını gör...
99.
bence en cafcaflı gecelerde o sigaranın son fırtını çekip üfledikten sonra aklında bişeyleri bitirebilen bağğğzı insanlar da iki yüzlüdür.
esasında iki yüzlülük; o tekinsiz sokakta ellerin cebinde yürüken it gibi titreyerekten, düşüncelerinle bile ihanet ettiğin düşlerindedir.
o boyun eğdiğin, istemem yan cebime koycularla gönül eğlediğindir iki yüzlülük.
ve sabahı görüp kendine geldiğinizde, yalnız uyandığınıza lanet etmek ve dünün aynısına uyandığınızı düşünmek yerine nefes aldığınız için mutlu olana kadar iki yüzlülükten kurtulamayacaksın.
yavuz abinin repliği ile harmanlamak gerekirse "kusura bakmayın ama iki yüzlülüğünüzde boğulacaksınız.
iki yüzlüler g**tür
iki yüzlüyüz.
ve g**üz.
esasında iki yüzlülük; o tekinsiz sokakta ellerin cebinde yürüken it gibi titreyerekten, düşüncelerinle bile ihanet ettiğin düşlerindedir.
o boyun eğdiğin, istemem yan cebime koycularla gönül eğlediğindir iki yüzlülük.
ve sabahı görüp kendine geldiğinizde, yalnız uyandığınıza lanet etmek ve dünün aynısına uyandığınızı düşünmek yerine nefes aldığınız için mutlu olana kadar iki yüzlülükten kurtulamayacaksın.
yavuz abinin repliği ile harmanlamak gerekirse "kusura bakmayın ama iki yüzlülüğünüzde boğulacaksınız.
iki yüzlüler g**tür
iki yüzlüyüz.
ve g**üz.
devamını gör...
100.
geceyle sigara kombosu da örtmeye yetmez di mi ikiyüzlülüğü? ikiyüzlülüğümüzü?
hiç kimseyi, hiçbir şeyi de suçlamak lüzumsuz artık. itiraf vaktidir, hepimiz günahkar, hepimiz ikiyüzlüyüz. dediğin "nefes aldığı için mutlu olmak" insanın harcı değil baksır. işte o yüzden kaldık mı ikiyüzlü?
manzaram olsaydı keşke. şehir manzarası. gece çok iyi oluyor. bu da nedir bilir misin?
ağzımıza çalınan bir parmak bal.
yoksa ikiyüzlü günahkar olmayı kim sindirirdi içine?
hiç kimseyi, hiçbir şeyi de suçlamak lüzumsuz artık. itiraf vaktidir, hepimiz günahkar, hepimiz ikiyüzlüyüz. dediğin "nefes aldığı için mutlu olmak" insanın harcı değil baksır. işte o yüzden kaldık mı ikiyüzlü?
manzaram olsaydı keşke. şehir manzarası. gece çok iyi oluyor. bu da nedir bilir misin?
ağzımıza çalınan bir parmak bal.
yoksa ikiyüzlü günahkar olmayı kim sindirirdi içine?
devamını gör...
"erdal baksır production" ile benzer başlıklar
baksır
3
erdal tosun
14