1.
gecenin konusu:
.
.
intiharın hayırlısı makbuldür.
yukarıda fotoğrafını gördüğünüz beşir fuad'da intiharı hayırlı bir hale getiren 1800'lerin üçüncü çeyreğinde yaşamış bir atamız.
öncelikle bu ünlü yazardan bahsetmekte fayda var.
1852 yılında istanbul'da gürcü asıllı bir ailenin evladı olarak dünyaya geldi. fatih rüştiyesinden sonra öğrenimine halep'te devam etti. 1873'te mektebi harbiye'yi bitirip sultan abdülaziz'in yaverligini yaptı. 1878'de rus savaşına katıldı. almanca ve fransızca bilen fuad 1883 yilinda mustafa reşid'in envar-ı zeka dergisine çeviriler yaparak yazı hayatına baslayıp 1884 yılında askerliği bıraktı.
deneysel yazı (materyalizm, biyografi ve eleştiri) türünde ilk türk yazar unvanı ile anılan fuad; felsefe ve edebiyat ile yakından ilgilenmiştir.
intiharının hayırlı olmasının sebebi ise o anları kağıda dökerek uzun yıllar süren bir intihar dalgası yaratmasıdır.
1887 yılının 5 şubat’ında beşir fuad evine gelmiş ve odasına kapanmıştı. evdeki çalışanına yazı yazacağını ve rahatsız edilmek istemediğini söyledikten ve ardindan bileklerine morfin zerkedip uyuşturduktan sonra damarlarını kesti. kan akıp giderken beşir fuad o an ne hissettiğini yani ölümünü yazmaya başladı. kan dolu bir küvette, insanlığa bir faydam dokunsun arzusuyla ölürken neler hissettiğini bildirmek suretiyle ölümünü kayıt altına alan bir aydın. kan aktıkça mürekkep ve kan birbirine karışırken eline aldığı kalemle şunları yazdı.
“ameliyatımı icra ettim, hiçbir ağrı duymadım. kan aktıkça biraz sızlıyor. kanım akarken baldızım aşağıya indi. yazı yazıyorum kapıyı kapadım diyerek geriye savdım. bereket versin içeri girmedi. bundan tatlı bir ölüm tasavvur edemiyorum. kan aksın diye hiddetle kolumu kaldırdım. baygınlık gelmeye başladı.”
peki sorum şu sayın erdal; intiharın ihtiyaçları karşılaması için gereken büyüyü ve gizemi 19. y.y.'da bozmuş mu sence?
.
.
intiharın hayırlısı makbuldür.
yukarıda fotoğrafını gördüğünüz beşir fuad'da intiharı hayırlı bir hale getiren 1800'lerin üçüncü çeyreğinde yaşamış bir atamız.
öncelikle bu ünlü yazardan bahsetmekte fayda var.
1852 yılında istanbul'da gürcü asıllı bir ailenin evladı olarak dünyaya geldi. fatih rüştiyesinden sonra öğrenimine halep'te devam etti. 1873'te mektebi harbiye'yi bitirip sultan abdülaziz'in yaverligini yaptı. 1878'de rus savaşına katıldı. almanca ve fransızca bilen fuad 1883 yilinda mustafa reşid'in envar-ı zeka dergisine çeviriler yaparak yazı hayatına baslayıp 1884 yılında askerliği bıraktı.
deneysel yazı (materyalizm, biyografi ve eleştiri) türünde ilk türk yazar unvanı ile anılan fuad; felsefe ve edebiyat ile yakından ilgilenmiştir.
intiharının hayırlı olmasının sebebi ise o anları kağıda dökerek uzun yıllar süren bir intihar dalgası yaratmasıdır.
1887 yılının 5 şubat’ında beşir fuad evine gelmiş ve odasına kapanmıştı. evdeki çalışanına yazı yazacağını ve rahatsız edilmek istemediğini söyledikten ve ardindan bileklerine morfin zerkedip uyuşturduktan sonra damarlarını kesti. kan akıp giderken beşir fuad o an ne hissettiğini yani ölümünü yazmaya başladı. kan dolu bir küvette, insanlığa bir faydam dokunsun arzusuyla ölürken neler hissettiğini bildirmek suretiyle ölümünü kayıt altına alan bir aydın. kan aktıkça mürekkep ve kan birbirine karışırken eline aldığı kalemle şunları yazdı.
“ameliyatımı icra ettim, hiçbir ağrı duymadım. kan aktıkça biraz sızlıyor. kanım akarken baldızım aşağıya indi. yazı yazıyorum kapıyı kapadım diyerek geriye savdım. bereket versin içeri girmedi. bundan tatlı bir ölüm tasavvur edemiyorum. kan aksın diye hiddetle kolumu kaldırdım. baygınlık gelmeye başladı.”
peki sorum şu sayın erdal; intiharın ihtiyaçları karşılaması için gereken büyüyü ve gizemi 19. y.y.'da bozmuş mu sence?
devamını gör...
2.
öncelikle sayın baksır, beşir fuad’ı tanımazdım, tanıdığım gün can verdi. ölümden çekinenlerin aksine ben de birçok zaman can verdim.
"canımın kıymeti yoktur nitekim." işte böyle söylediğimde çokları dur diyecektir bana, avutacaktır beni, teselli edecektir hiç şüphesiz. ve beşir fuad da derdi. söylediğim gibi tanıdığım gün can verdi fakat yazar adam canlara değer vermez mi?
öte yandan, ölümün büyüsünü fuad beşir de olsan çalamıyorsun; intiharın gizini. ölüm bazıları için bir heves, çok tatlı ve şeker; intihar bir oyuncak, bir kafa, dört teker. bazıları da ölümden korkar, düşününce deli olur, ölüm takıntımdır der. diğerleri, ölümü aklına dahi almaz.
peki başkası yapsa kıyamayacağımızı neden biz yaptık sayın baksır? arkadaşlarımıza dahi söylemeyeceğimiz kelimeleri neden kendimize ettik, neden düştük, neden küfrettik, kendimize. o kadar ki, güzel adamların canı düştü menzillere, ben sayarım çok ama sırlarını açığa çıkarmak düzmecem olur bu solukta. intihar kötü, intihar etmeyin ama ben de intihara pek bi’ hevesliyim.
ya sen baksır, sen de hevesli misin, bilirim sen madak heveslisisin?
"canımın kıymeti yoktur nitekim." işte böyle söylediğimde çokları dur diyecektir bana, avutacaktır beni, teselli edecektir hiç şüphesiz. ve beşir fuad da derdi. söylediğim gibi tanıdığım gün can verdi fakat yazar adam canlara değer vermez mi?
öte yandan, ölümün büyüsünü fuad beşir de olsan çalamıyorsun; intiharın gizini. ölüm bazıları için bir heves, çok tatlı ve şeker; intihar bir oyuncak, bir kafa, dört teker. bazıları da ölümden korkar, düşününce deli olur, ölüm takıntımdır der. diğerleri, ölümü aklına dahi almaz.
peki başkası yapsa kıyamayacağımızı neden biz yaptık sayın baksır? arkadaşlarımıza dahi söylemeyeceğimiz kelimeleri neden kendimize ettik, neden düştük, neden küfrettik, kendimize. o kadar ki, güzel adamların canı düştü menzillere, ben sayarım çok ama sırlarını açığa çıkarmak düzmecem olur bu solukta. intihar kötü, intihar etmeyin ama ben de intihara pek bi’ hevesliyim.
ya sen baksır, sen de hevesli misin, bilirim sen madak heveslisisin?
devamını gör...
3.
evet herkese madak'lı geceler.
intihar kimisi için bir çare gerçekten. elbette bir loser olarak herkes kadar bende heveslendim. her heveslendiğimde de bi buruk - bi yarım kaldım.
intihar edeceğim için değil hee- yarım kalacağımı bildiğim için..
ondandır başaramadık sanırım. ve ondandır "boğazımızda" düğümleniyor yaşayacağımızı sandığımız her sabah.
intihar nhr kökünden gelen arapça bir kelimedir.
(bkz: nahr) boğazın alt kısmındaki çukura denir. bu da her nefes alışımızda bize nefes kadar yakın olan ölüm kadar çekicidir.
peki ölüm diyorum erdal. intihar edeni ilgilendirir. ya ettiren, ettirenler?
intihar kimisi için bir çare gerçekten. elbette bir loser olarak herkes kadar bende heveslendim. her heveslendiğimde de bi buruk - bi yarım kaldım.
intihar edeceğim için değil hee- yarım kalacağımı bildiğim için..
ondandır başaramadık sanırım. ve ondandır "boğazımızda" düğümleniyor yaşayacağımızı sandığımız her sabah.
intihar nhr kökünden gelen arapça bir kelimedir.
(bkz: nahr) boğazın alt kısmındaki çukura denir. bu da her nefes alışımızda bize nefes kadar yakın olan ölüm kadar çekicidir.
peki ölüm diyorum erdal. intihar edeni ilgilendirir. ya ettiren, ettirenler?
devamını gör...
4.
hem herkese, ardından ağlanmayan pazar kahvaltıları.
ettiren, ettirenler ağır konudur baksır. kalkabilir miyiz altından, bilemiyorum. yeter mi aciz kelimelerim, takılırlar mı yoksa yolda çakıllara, çakıl taşlarına veya mayın tarlalarına.
"bir insan bir insana bunu yapar mı?" diyerek klişe bir giriş mi yapsam? fazla vaktim yok çünkü. hem bu tanım hem ölüm için. ettiren, ettirenler beni ettiremediler baksır. dimdik ayaktayız. sen, ben... biz ayaktayız.
yok mu peki prodakşınımıza katılacak sözlük yazarları sorarım?
ettiren, ettirenler ağır konudur baksır. kalkabilir miyiz altından, bilemiyorum. yeter mi aciz kelimelerim, takılırlar mı yoksa yolda çakıllara, çakıl taşlarına veya mayın tarlalarına.
"bir insan bir insana bunu yapar mı?" diyerek klişe bir giriş mi yapsam? fazla vaktim yok çünkü. hem bu tanım hem ölüm için. ettiren, ettirenler beni ettiremediler baksır. dimdik ayaktayız. sen, ben... biz ayaktayız.
yok mu peki prodakşınımıza katılacak sözlük yazarları sorarım?
devamını gör...
5.
bı şiirde diyordu "kaç kişiyi öldürdüm düşlerimde"
ağırdır mesela bu laf. çok ağır hemde. kimisi yaşamak için saltanat yaratır düşlerinde kimisi bir devri kapatır şarabı elinde.
yani düşlerinde sana tutunmayı isterken düşenlerde var sonuçta. intihara meylettiklerimiz var. her birimizin hemde. masum davranmayı bir kenara bırakalım bence erdal. hem elinden tuttuklarımıza degil elini bıraktığımız her katre gözyaşına bir kırbaç daha vurmak için eğiliyordur belki müjganlar?
(bkz: letafethanım)
ağırdır mesela bu laf. çok ağır hemde. kimisi yaşamak için saltanat yaratır düşlerinde kimisi bir devri kapatır şarabı elinde.
yani düşlerinde sana tutunmayı isterken düşenlerde var sonuçta. intihara meylettiklerimiz var. her birimizin hemde. masum davranmayı bir kenara bırakalım bence erdal. hem elinden tuttuklarımıza degil elini bıraktığımız her katre gözyaşına bir kırbaç daha vurmak için eğiliyordur belki müjganlar?
(bkz: letafethanım)
devamını gör...
6.
doğru bir noktaya parmak bastın baksır. ben dürüst adamım geçenlerde söyledim sana. ben çok kişiyi intihara sürükledim. en yakınlarımı sürükledim. bana gereğinden fazla yaklaşanların kanları elimde baksır. hem meryemim hem fahişeyim çünkü. ama iyi olmayı da isterim. bir dörtlük de benden sana armağan:
bir miktar cesurdur herkes ıslık çalınca
bense hüner sayarım yağmura direnmeyi
şahidim yok, sokağım çıkmaz,
nasıl diyeyim
direnmek, kaybetmenin yarısıdır sevgilim
bir miktar cesurdur herkes ıslık çalınca
bense hüner sayarım yağmura direnmeyi
şahidim yok, sokağım çıkmaz,
nasıl diyeyim
direnmek, kaybetmenin yarısıdır sevgilim
devamını gör...
7.
erdalcım hatırlattığın için güzel yüreğine sağlık.
iyi diye bir şey vardı.
bir nevi intiharın zıttı. biranın köpüğü, şırınganın boş, çorabın yırtık tarafı. elbette gülüşlere sıfat vereceksek "iyi"den daha iyi bir sıfat olmaz herhalde. intihar ederken gülen ya da gülerken kendinden geçen gam dağlarinda attığımız naralar duyulacak elbette. başlarını çevirip bize baktıklarında orada, yani o bedenin içinde olmadığımızda belki bizi de kimsesizler ordusunda silah altına alacaklar.
umulmadık yerden vurulunca sana da daha ağır geliyor mu bu ihanetler.
kimseye açıklanmayacak kadar eyvah'ların var mı yani seninde erdal abi?
iyi diye bir şey vardı.
bir nevi intiharın zıttı. biranın köpüğü, şırınganın boş, çorabın yırtık tarafı. elbette gülüşlere sıfat vereceksek "iyi"den daha iyi bir sıfat olmaz herhalde. intihar ederken gülen ya da gülerken kendinden geçen gam dağlarinda attığımız naralar duyulacak elbette. başlarını çevirip bize baktıklarında orada, yani o bedenin içinde olmadığımızda belki bizi de kimsesizler ordusunda silah altına alacaklar.
umulmadık yerden vurulunca sana da daha ağır geliyor mu bu ihanetler.
kimseye açıklanmayacak kadar eyvah'ların var mı yani seninde erdal abi?
devamını gör...
8.
eyvah eyvah! eyvahlarım çoktur baksır. doğum hatasıyım çünkü. bilirsin yazdım bir şiirimsi de, ben bu dünyaya gelerek yanlış mı ettim? belki de etmişimdir, belki de etmişizdir. geldiysek soluruz ancak, bu dünyayı da bi' solumadan gitmeyiz. cesaretin pimini çekmeyiz. şecaatimi yüklendim. varsın doğum hatası ol sen de? hep onlar mı doğru? hep onlar mı mis? bu nasıl bi histeri baksır, nasıl bi' histeri? ihanetler ederim, ihanet ise ihanet. bana da et ihanet. bozuklukları bütünleyebilir misin peki, bütünleyebilirler mi sevgili baksır?
devamını gör...
9.
mefâilün / mefâilün / mefâilün / mefâilün.
evet bende hissetim bunu yani bu varlıkta bir banknotmu olacağız yoksa bir bozukluk mu?
bravo ya!!
cidden bak!!
insana verilen değer daha iyi tanımlanamazdı. neyiz biz sayın sözlük yazarları. apolitik olmaktan kusmaya ramak kaldı. konuşun sizde artık. siz de yetişkin bir türkiye sakini olarak yılın bu zamanında tedirginlikle kendinize sunduğunuz o derin içinden çıkılmaz düşünceleri yazın. birde salıverilmesi gereken asfalt katranı kıvamında ki mutluluğunuzu da paylaşın.
o değilde erdal abi iki sorum var.
hangi bozukluğu neyle bütünleyecegiz?
evet bende hissetim bunu yani bu varlıkta bir banknotmu olacağız yoksa bir bozukluk mu?
bravo ya!!
cidden bak!!
insana verilen değer daha iyi tanımlanamazdı. neyiz biz sayın sözlük yazarları. apolitik olmaktan kusmaya ramak kaldı. konuşun sizde artık. siz de yetişkin bir türkiye sakini olarak yılın bu zamanında tedirginlikle kendinize sunduğunuz o derin içinden çıkılmaz düşünceleri yazın. birde salıverilmesi gereken asfalt katranı kıvamında ki mutluluğunuzu da paylaşın.
o değilde erdal abi iki sorum var.
hangi bozukluğu neyle bütünleyecegiz?
devamını gör...
10.
şiir ölçüleri ölçüsüz kaldı sayın baksır. endazeler kaydı. kazazedeler kaldı. hangi bozukluğu neyle bütünleyeceğimizi ben bilmem. bozukluklarımı bütünleyemedim ki taktikler vereyim. 4-4-2 falan da değil ki hayat. ama yoruluyor yüreğim. intihar intihar etti bugün ama baksır onu bilirim. intihar, intihar etmediyse... intiharı öldürdüm. ıslıklar da çalındı, çanlar da. ihaneti bugün ben, intihara ettim sözlük. yetmedi, derisini soyup evime örtüler diktim. çocukların kanı yerde kalmaz nitekim. bu intihar meselesi bitsin isterim, artık baksır. ve kapatalım derim, gecenin konusunu, gecenin üzerine. bunca kişilik, bir cuma ve dört yapraklı yonca. galiba ben de biraz hamletim.
devamını gör...
11.
devamını gör...
12.
erdal baksır production "umutla" sunar.
gecenin konusu: "çocukluk"
pürüzsüz, pirüpak bir güzelliği ve o saf hayallerin çıkarabileceği o bariton sesleri bizden alan bu coğrafyanın ve bütün atalarımızın, hatta bütün hominid'lerin şerefine geçmiş dünya engelliler gününüzü kutluyorum.
herkese iyi seyirler.
çocuk olmak..
mümkün mü bunca yıl sonra hatırlayıp yutkunmamak.
baştan anlaşalım işin etimolojisine girmek falan yok sayın okur yazarlar.
çocukluk deyince nedense aklıma direk "ankara" gibi "erdalla birlikte istanbul'da da yaşanıldığına şahit olduğum karbonmonoksit sonbaharlar geldi." umudu dürten bu anılardan en güzeli magritte tadında bir sürrealizm içeren ergenlik civarı yıllar dersek yanlış olmaz sanırım.
baktık ki etraf kurtlar sofrası, baktık ki ekmek aslanın sindiriminin son halkası, bizde saflığın meşalesini yavaş yavaş bıraktık elbette.
böyle yaşanmaz dedik. fazla dürtüldük sayın okur. bildiğiniz gibi değil. mesela erdal hatırlar 3+1 için çevirdigimiz ketenpereleri. bu saflığı bırakmamız hayatımızın kısa bir vaktini aldı maalesef.
saflık gece kulübü locasında koltuğun arkasına mi düştü? yoksa yerini "ütünün fişini çektim mi acaba" gibi şüpheli sorulara mı bıraktı? işte kırılma noktası tam olarak bu şüpheyi duyduğunuz anda başlıyor.
henüz çocukluk yıllarında belki de beğendiğiniz oyuncağı alamayacağı için annemizin yahut babamızın verdiği "gel ben sana daha iyisini alacağım" gibi vaatlerin boş çıkmasıyla birlikte büyümeye olgunlaşmaya başlıyoruz. elbette burada suç ailenin yada bir ülkenin değil. diğer yandan da herkesin. yani evet kısaca bizim. bu yüzden al capone gibi önce çakallık yapıp sonra af dileme sahnesine geçtik.
bertolucci'nin "konformist" sahnesi gibi aciz hissettiğimiz çocukluk döneminde anladık ki bu gezegende dönmedolabı döndürmek için bir dolap döndürmek gerekiyor.
sıradanlıklar yağmuru ve klişeler bizi boğarken söylemek isterim ki çocukluk yarını heyecanla beklerken dünü özlemekten ibarettir. peki erdal abi, güzelim..bu saflığı kirletmek gezegen için nasıl bi cesarettir?
gecenin konusu: "çocukluk"
pürüzsüz, pirüpak bir güzelliği ve o saf hayallerin çıkarabileceği o bariton sesleri bizden alan bu coğrafyanın ve bütün atalarımızın, hatta bütün hominid'lerin şerefine geçmiş dünya engelliler gününüzü kutluyorum.
herkese iyi seyirler.
çocuk olmak..
mümkün mü bunca yıl sonra hatırlayıp yutkunmamak.
baştan anlaşalım işin etimolojisine girmek falan yok sayın okur yazarlar.
çocukluk deyince nedense aklıma direk "ankara" gibi "erdalla birlikte istanbul'da da yaşanıldığına şahit olduğum karbonmonoksit sonbaharlar geldi." umudu dürten bu anılardan en güzeli magritte tadında bir sürrealizm içeren ergenlik civarı yıllar dersek yanlış olmaz sanırım.
baktık ki etraf kurtlar sofrası, baktık ki ekmek aslanın sindiriminin son halkası, bizde saflığın meşalesini yavaş yavaş bıraktık elbette.
böyle yaşanmaz dedik. fazla dürtüldük sayın okur. bildiğiniz gibi değil. mesela erdal hatırlar 3+1 için çevirdigimiz ketenpereleri. bu saflığı bırakmamız hayatımızın kısa bir vaktini aldı maalesef.
saflık gece kulübü locasında koltuğun arkasına mi düştü? yoksa yerini "ütünün fişini çektim mi acaba" gibi şüpheli sorulara mı bıraktı? işte kırılma noktası tam olarak bu şüpheyi duyduğunuz anda başlıyor.
henüz çocukluk yıllarında belki de beğendiğiniz oyuncağı alamayacağı için annemizin yahut babamızın verdiği "gel ben sana daha iyisini alacağım" gibi vaatlerin boş çıkmasıyla birlikte büyümeye olgunlaşmaya başlıyoruz. elbette burada suç ailenin yada bir ülkenin değil. diğer yandan da herkesin. yani evet kısaca bizim. bu yüzden al capone gibi önce çakallık yapıp sonra af dileme sahnesine geçtik.
bertolucci'nin "konformist" sahnesi gibi aciz hissettiğimiz çocukluk döneminde anladık ki bu gezegende dönmedolabı döndürmek için bir dolap döndürmek gerekiyor.
sıradanlıklar yağmuru ve klişeler bizi boğarken söylemek isterim ki çocukluk yarını heyecanla beklerken dünü özlemekten ibarettir. peki erdal abi, güzelim..bu saflığı kirletmek gezegen için nasıl bi cesarettir?
devamını gör...
13.
sevgili baksır,
sorunu cevaplamadan önce birkaç diyeceğim var. yazmışsın çünkü, pek güzel şeyler. ama ben senden umudu kesmedim bilirsin. süslü apartman girişlerinde holocoust söyleyen bu çocuk, kalbini açamayan herkesin aklına eğriyi doğruyu sokacak gibiydi. kalbini açtığını sanan benim bile aklıma eğriyi doğruyu sokuverdi. sürahiler doldurup boşalttık sevgili baksır senle, istanbul’da, bir garip semtte. zannettiler ki bağcılar, esenler bilmem ne! yok yok. bu semt başkaydı baksır.
öte yandan, ankara’da da bir başkalık. başkaları için olmadığı aşikar. çiziyor çünkü biri aralıklarla bana göre birini. beni görmeye yeltenenler diyor, sende bir hâller var, çocukluğuna dönmüşsün gibi. ve şefkate o kadar açtık ki sevdik kin besleyenleri.
baksır… sen, ben, şimdi iki ankara bebesi. afrika’ya edersek ziyaret, oluruz gökkuşaklarının arasında siyah rengi, sırtına yapışan mideleri. ben bir palyaçoyum baksır. son birkaç günde gördün beni. bir ben, bir sen, birileri var bizden içeri.
ve koltuğun altına kaçan pilleri, ruhuna ateş olan bir deri, olsa dahi toplamak meziyetleri. şimdi biz, sekiz yaşında beş kilo tartan çocuğun yemenleri. gezegendeki iyi cesaret baksır, aferin ona. kızıl ellerini kırarım, aferin bana. ben söylerim, sen çizersin, aferin sana. demedi, aferin. demediler. ve şefkate o kadar açtık ki sevdik kin besleyenleri.
sorunu cevaplamadan önce birkaç diyeceğim var. yazmışsın çünkü, pek güzel şeyler. ama ben senden umudu kesmedim bilirsin. süslü apartman girişlerinde holocoust söyleyen bu çocuk, kalbini açamayan herkesin aklına eğriyi doğruyu sokacak gibiydi. kalbini açtığını sanan benim bile aklıma eğriyi doğruyu sokuverdi. sürahiler doldurup boşalttık sevgili baksır senle, istanbul’da, bir garip semtte. zannettiler ki bağcılar, esenler bilmem ne! yok yok. bu semt başkaydı baksır.
öte yandan, ankara’da da bir başkalık. başkaları için olmadığı aşikar. çiziyor çünkü biri aralıklarla bana göre birini. beni görmeye yeltenenler diyor, sende bir hâller var, çocukluğuna dönmüşsün gibi. ve şefkate o kadar açtık ki sevdik kin besleyenleri.
baksır… sen, ben, şimdi iki ankara bebesi. afrika’ya edersek ziyaret, oluruz gökkuşaklarının arasında siyah rengi, sırtına yapışan mideleri. ben bir palyaçoyum baksır. son birkaç günde gördün beni. bir ben, bir sen, birileri var bizden içeri.
ve koltuğun altına kaçan pilleri, ruhuna ateş olan bir deri, olsa dahi toplamak meziyetleri. şimdi biz, sekiz yaşında beş kilo tartan çocuğun yemenleri. gezegendeki iyi cesaret baksır, aferin ona. kızıl ellerini kırarım, aferin bana. ben söylerim, sen çizersin, aferin sana. demedi, aferin. demediler. ve şefkate o kadar açtık ki sevdik kin besleyenleri.
devamını gör...
14.
bir çocuğun manevi güneşi gibidir şefkat. neden aç kaldığımız aşikâr elbette. peki bu kadar açken aç bıraktığımız şefkatzedeler. umursamayanı anlamam, görmezden geleni idrak edemem erdal abi. ama bizde ağmayız sanki. hemde hiç çocuk olmamış gibi.
neden yarını bu kadar merak ettik sanki. sanki o hiç gelmeyecekmiş, bizde hiç ölmeyecekmişiz gibi. yorulduk sanırım. büyümekten yorulduk. biliyomusun erdal abi tam bizim yaşlarımızda vücut gelişmeyi durduruyormuş ve ölmeye başlıyormuşuz.
çok karardı buralar.
güzeldi elbette çocukluk. ara ara o günleri düşünüp komik şeylere gülmeden gecemiyo insan. zamanla ne kadar benzedik türkiye'ye erdal abi. bence yine yılmadan tüm çocukların hatta kendini çocuk hisseden tüm varlıkların tüm duygularına ortak olmak vaktidir erdal abi. yaşlanmak zulümdür ölümse zalim. bu dünya var oldukça var olacak tüm çocuklar için güzel bir yer bırakmak istiyorum ben ya..!
neden yarını bu kadar merak ettik sanki. sanki o hiç gelmeyecekmiş, bizde hiç ölmeyecekmişiz gibi. yorulduk sanırım. büyümekten yorulduk. biliyomusun erdal abi tam bizim yaşlarımızda vücut gelişmeyi durduruyormuş ve ölmeye başlıyormuşuz.
çok karardı buralar.
güzeldi elbette çocukluk. ara ara o günleri düşünüp komik şeylere gülmeden gecemiyo insan. zamanla ne kadar benzedik türkiye'ye erdal abi. bence yine yılmadan tüm çocukların hatta kendini çocuk hisseden tüm varlıkların tüm duygularına ortak olmak vaktidir erdal abi. yaşlanmak zulümdür ölümse zalim. bu dünya var oldukça var olacak tüm çocuklar için güzel bir yer bırakmak istiyorum ben ya..!
devamını gör...
15.
sıradanlık yağmurlarının damlalarını kurutmak adına attığımız adımlar baksır şimdi. bugünlerde, yağmurlar bir başka yağmıyor mu sanki? capital'i hatırlarım ben şimdi, ağzımızda saman taneleri, at mıydık biz baksır, değildik elbet ama 3+1 ve kafa başı beş sigara biraz capital'e bedeldi. şimdi çok kapitalleşmiş bu gezegen, samanlardan daha çok kaldırdı midemi.
hem baksır, ben de mutlu olmayı becerebileceğim gibi? tanıdım birini, bir çocuk sahiplenip olmak isteyen can simidi. biz ve ankara; istiyorum çocuklara umut olmayı sevdiklerimle. sen bir yetimhane inşa edersin bize, boya kalemlerinle. masum kalamadık baksır, bu hayat bize alcapone olmayı da öğretti ve geldi bana bir beğeni, hoplatan kalbimi. öğretti baksır, zorla soktu akıllarımıza, kirlendi christie'nin gri hücreleri.
bugün ben poirot, sen nevzat. ben harriet beecher, sen kulübesi. a, ve ben c, sen z. saflık maytaplarını attık göğe. dursun zaman, dursun savaş ritimleri, gerçek mi tüm bunlar baksır, yoksa hafıza mı yanlış benim?
hem baksır, ben de mutlu olmayı becerebileceğim gibi? tanıdım birini, bir çocuk sahiplenip olmak isteyen can simidi. biz ve ankara; istiyorum çocuklara umut olmayı sevdiklerimle. sen bir yetimhane inşa edersin bize, boya kalemlerinle. masum kalamadık baksır, bu hayat bize alcapone olmayı da öğretti ve geldi bana bir beğeni, hoplatan kalbimi. öğretti baksır, zorla soktu akıllarımıza, kirlendi christie'nin gri hücreleri.
bugün ben poirot, sen nevzat. ben harriet beecher, sen kulübesi. a, ve ben c, sen z. saflık maytaplarını attık göğe. dursun zaman, dursun savaş ritimleri, gerçek mi tüm bunlar baksır, yoksa hafıza mı yanlış benim?
devamını gör...
16.
gerçeğin algısını benjaminle kırmaya çalışanlarda var bu gezegende, kıyıya vuran hayallerde..
elbette farkındalık simsarlarına açılacak kapılar. o umudu kimseye yâr etmeyeceğiz. birde bilinmesini istediğim bir şey daha var erdal abi. yücel'e giderken sol köşede hediye dünyasında kar küresini çalan çocukları hatırlarsın belki. dayak yedikçe yalvarıp yalvardıkça dayak yediler hani. biz o kar küresine sahip çıktık erdal abi.
ne çocuklara sahip çıktık ne çocukluğumuza..!
ne kadar kırsalar da körpe dallarımızı, ne kadar şatafatlı bir gelecek: ayağımıza gelecek-"miş" gibi yapsalarda, onlara inat yarınlara inananların olacak umut denilen sanat.
esen yerde üşüyorduk erdal abi. bazen it gibi korkup kafa tutuyorduk ama biliyorduk içten içe bize bir gün ağır gelecek bu küfe.guncel sistemin saltanatı sarayı çökmeden bize rahat yok erdal abi.
elbette farkındalık simsarlarına açılacak kapılar. o umudu kimseye yâr etmeyeceğiz. birde bilinmesini istediğim bir şey daha var erdal abi. yücel'e giderken sol köşede hediye dünyasında kar küresini çalan çocukları hatırlarsın belki. dayak yedikçe yalvarıp yalvardıkça dayak yediler hani. biz o kar küresine sahip çıktık erdal abi.
ne çocuklara sahip çıktık ne çocukluğumuza..!
ne kadar kırsalar da körpe dallarımızı, ne kadar şatafatlı bir gelecek: ayağımıza gelecek-"miş" gibi yapsalarda, onlara inat yarınlara inananların olacak umut denilen sanat.
esen yerde üşüyorduk erdal abi. bazen it gibi korkup kafa tutuyorduk ama biliyorduk içten içe bize bir gün ağır gelecek bu küfe.guncel sistemin saltanatı sarayı çökmeden bize rahat yok erdal abi.
devamını gör...
17.
yücel'e giden yollar inceldi, alçaldı baksır. yücel-emedik. zelil hayatımdan fazlası olsun istemiştim ölümüm biliyorsun. oluyordu da az daha ama pencereleri sonuna kadar kapattım, kitledim, bağladım. namluları tıkadım, sırladım, ağladım. oturdum ağladım koca adam, utanmadım. utanacak işler yapsınlar utansın, ben yapmadım. kıymadım. çocuklara. kıymadım. annelere. kıydım engellere. karanlık gecelere ortak edemem kimseyi, kıyamam kıyamam sana.
can veren evladını kollarında taşıyan annenin kim verir hesabını? geçen aç yattım, uyuyamadım. bunca açlığın kim verir hesabını? utanmadım, kalktım yemek yedim baksır. utanmadım. allah kahretsin ki utanmadım. ne oldu bize baksır, bu ne cesaret, yarın bir gün geçer karşımıza sorarlarsa bu nasıl adalet? alıştık gözlerimizi kapamaya, alıştık ölmeden yaşamaya. gelsin çaylar, kahveler, suları portakalların. gelsin tabii. en hümaniteryen de benim halbuki, yok yok, bir şeyler ters baksır.
can veren evladını kollarında taşıyan annenin kim verir hesabını? geçen aç yattım, uyuyamadım. bunca açlığın kim verir hesabını? utanmadım, kalktım yemek yedim baksır. utanmadım. allah kahretsin ki utanmadım. ne oldu bize baksır, bu ne cesaret, yarın bir gün geçer karşımıza sorarlarsa bu nasıl adalet? alıştık gözlerimizi kapamaya, alıştık ölmeden yaşamaya. gelsin çaylar, kahveler, suları portakalların. gelsin tabii. en hümaniteryen de benim halbuki, yok yok, bir şeyler ters baksır.
devamını gör...
18.
ben veganım erdal. leziz restoranların menülerinde fırında kasımpatı usulü kızartılmış gergedan rosto'dan başka bir şey yoksa aç kalırım.
romantik olduğum kadar realistim sonra,yani aç kalınca insanın insan yiyeceğini de düşünürüm bir yandan. elbette bir hindu ya da bir yamyam ya da bilmem ne bela gibi değil. emek hırsızları gibi, sevgi hırsızları gibi kahretsin ki umut hırsızları gibi.
bir baş kaldırı olsun bu yazı ya!!!!
yarına iyi bir şey bırakalım. iyilik, güzellik, mutluluk bırakalım. yarına eli boş gitmeyelim. yarının bu günden fazlası olmazsa yarının da bu günden farkı olmaz erdal. çocukluğumuza da çocuklarımıza da güzel bir yarın bırakmak için bir yerimizden kalkıp uzaklara dalmali ve bir şeyler yapmak için o gereken d vitaminini iliklerimizde hissetmeliyiz.
romantik olduğum kadar realistim sonra,yani aç kalınca insanın insan yiyeceğini de düşünürüm bir yandan. elbette bir hindu ya da bir yamyam ya da bilmem ne bela gibi değil. emek hırsızları gibi, sevgi hırsızları gibi kahretsin ki umut hırsızları gibi.
bir baş kaldırı olsun bu yazı ya!!!!
yarına iyi bir şey bırakalım. iyilik, güzellik, mutluluk bırakalım. yarına eli boş gitmeyelim. yarının bu günden fazlası olmazsa yarının da bu günden farkı olmaz erdal. çocukluğumuza da çocuklarımıza da güzel bir yarın bırakmak için bir yerimizden kalkıp uzaklara dalmali ve bir şeyler yapmak için o gereken d vitaminini iliklerimizde hissetmeliyiz.
devamını gör...
19.
eşitlikleri bozuyorum o vakit baksır ben. iki günümüz birbirine eşit olmasın daha. yamyamlık ise de biz yapalım. en güzelini yapalım onun da, itkanla yapalım. denizleri alalım emeğe katalım, sevgiye, umuda. emeği olmayana emek olalım. sevgisi olmayan sevgi, umudu olmayana umut. sen, ben, aralıklar sonra, bana, sana çizer.
katalım yarınlara bir şeyler. boş geçmesin bugünler de. en âlâsını en dibini biz yaşayalım. en mutlu da en hüzünlü de biz olalım. ama boş geçmesin günler. sayılı günler.
öyle bir ağlasam,
öyle bir ağlasam ki çocuklar
size hiç gözyaşı kalmasa
öyle bir aç kalsam,
öyle bir aç kalsam ki çocuklar
size hiç açlık kalmasa
öyle bir ölsem,
öyle bir ölsem ki çocuklar
size hiç ölüm kalmasa
katalım yarınlara bir şeyler. boş geçmesin bugünler de. en âlâsını en dibini biz yaşayalım. en mutlu da en hüzünlü de biz olalım. ama boş geçmesin günler. sayılı günler.
öyle bir ağlasam,
öyle bir ağlasam ki çocuklar
size hiç gözyaşı kalmasa
öyle bir aç kalsam,
öyle bir aç kalsam ki çocuklar
size hiç açlık kalmasa
öyle bir ölsem,
öyle bir ölsem ki çocuklar
size hiç ölüm kalmasa
devamını gör...
20.
revan oluyor tahta kuruları topuzlu karyolanın altında erdal. umudu dürt, umutsuzluğu yatıştır. birde şu çocukluğa kendince bir kader yakıştır, sonra da git onu yaşa.
ama bı saniye!! o sabah namazında zemheri soğukta, ne arıyordu uyuyan çocuklar caminin güvercin avlusunda.
kadere mi prangalandık biz ya! yoksa bir dur deyip yaşadıklarımızı yadsımaktan vazmı geçeceğiz. erdal abi oyunu bozacağımız nice bölümlere..
benden bu kadar..
erdal baksır production "umutla" sundu.
(bkz: canımıznezamanisterse)
sıkı giyinin, çocuk kalın.
ama bı saniye!! o sabah namazında zemheri soğukta, ne arıyordu uyuyan çocuklar caminin güvercin avlusunda.
kadere mi prangalandık biz ya! yoksa bir dur deyip yaşadıklarımızı yadsımaktan vazmı geçeceğiz. erdal abi oyunu bozacağımız nice bölümlere..
benden bu kadar..
erdal baksır production "umutla" sundu.
(bkz: canımıznezamanisterse)
sıkı giyinin, çocuk kalın.
devamını gör...
"erdal baksır production" ile benzer başlıklar
baksır
3
erdal tosun
14