felsefe-düşünce / insan ve toplum
8.5 / 10
puan ver

öne çıkanlar | diğer yorumlar

halil cibran tarafından yazılan, mustafa adındaki peygamberin yıllarca yaşadığı şehirden ayrılmadan önce insanlara aşk, evlilik, din hayatı, öğretme, dua, ibadet, yasalar, suçlar,akıl, tutku, çocuk, özgürlük, dostluk, zaman, güzellik, ölüm vb birçok konuda öğütler vermesini anlatıyor.
devamını gör...
halil cibran'ın ustalık eseri olarak kabul edilmektedir. ermiş'in devamı ise ermişin bahçesi'dir.

ince bir kitap olmasına rağmen öyle hemen okuyup bitirerek bir kenara atabileceğiniz bir kitap değil kesinlikle. bir kere felsefi özellikler taşıyor ve birçok konuya değiniyor, çok değerli öğütler veriyor. bu yüzden kitap bitse de okuyucunun bilgileri sindirmesi zaman alıyor.

el mustafa, doğduğu adaya dönmeden önce 12 yıl boyunca birlikte yaşadığı orphalese sakinlerinin hakikat isteklerine yanıt verir ilk kitabında. sakinler ''bizi bize göster, doğumla ölüm arasındakileri bize anlat'' der. daha sonrasında ise el mustafa söze başlar, aşka, evliliğe, çocuklara, vermeye- almaya, yemeye içmeye, çalışmaya, yasalara, özgürlüğe, dostluğa yani kısacası doğumla ölüm arasında ne varsa hepsine dair bildiklerini aktarmaya başlar.

mesela, çocukların, aileleri aracılığı ile dünyaya gelmelerine rağmen ailelerinin malı olmadığını hiç kırmadan aktarması bile öyle değerli ki.

herkesin kendince bir şeyler bulduğu kitapları gerçekten seviyorum ben. bu yüzden kesinlikle okunması gerektiğini düşünüyorum.
çok sevdiğim bir alıntıyı yazarak tanımımı sonlandırayım öyleyse:

yazılanı silecek olan sadece alın terinizdir.
devamını gör...
felsefi bir kitap. felsefe kitapları okuyan çoğu kişi acele etmeden, sindire sindire okumayı tercih eder. ben de daha önce denedim bunu. her cümleyi kafamda açmayı denedim, üzerine düşünmeyi denedim. ama beynimin ağırlaştığını, yazın sıcağında asfalttaki sakız gibi yapış yapış değişik bir şey olduğunu fark ettim. dedim yok benlik değil ağır ağır okuma. bu kitabı da hemen fırt diye okudum. ince bir kitap.
.........................

halil cibran'ın eseri. daha önce kum ve köpük kitabını da okumuştum. o da güzeldi. incecik zaten. alın okuyun. ama fazla bir beklenti içine girmeyin okuyacağınız zaman. beklentiler genelde üzer.

........................

orphalese kentinde 12 yıl boyunca yaşayan el mustafa, kendisini doğduğu adaya geri götürecek olan gemiye binmeden önce halk, el mustafa'nın kendileriyle konuşmasını ve hakikati anlatmasını istiyor. el mustafa birçok konuda hakikati anlattıktan sonra adadan ayrılıyor.

*



iyiye ve kötüye dair bölümü

kötü, kendi açlığının ve susuzluğunun ıstırabıyla kıvranan iyiden başka nedir ki? gerçekte iyi acıktığında en karanlık mağaralarda bile yiyecek arar, susadığında ise bataklıktan bile su içer.


kendinizle özdeş olduğunuz zaman iyisinizdir ama kendinizle özdeş olmadığınız zaman kötüsünüz anlamına gelmez bu. çünkü bölünmüş bir ev, haydut ini değildir. sadece bölünmüş bir evdir. dümensiz bir gemi tehlikelerle dolu adalar arasında başı boş seyretse de batmayabilir.


kendinizden vermeye çaba gösterdiğinizde iyisinizdir ama kendinize çıkar sağlamaya çalıştığınızda kötü olmazsınız.


çünkü çıkar sağlamaya çabalarken toprağa yapışıp memesini emen bir kökten başka bir şey değilsiniz. kuşkusuz meyve, köke ''benim gibi olgun, dolgun ve her daim bereketli ol'' diyemez. çünkü meyve için vermek nasıl ihtiyaçsa, kök için de almak ihtiyaçtır.


ne dediğinizi bilerek konuştuğunuzda iyisinizdir ama uyurken diliniz amaçsızca debelendiğinde de kötü olmazsınız. kekelemek bile güçlendirebilir zayıf dili.


amacınıza doğru sağlam ve cesur adımlarla yürürken iyisinizdir ama bu yolda topalladınız diye kötü olmazsınız. topallayanlar bile geriye doğru gitmezler.


fakat siz güçlü ve tez adımlı olanlar, merhametli olacağız diye topallamayın topalların önünde. pek çok bakımdan iyisiniz ve iyi olmadığınız zaman kötü değil, sadece aylak ve miskinsinizdir.


ne yazık ki geyikler öğretemiyor kaplumbağalara tez olmayı.


dev özünüze duyduğunuz özlemde yatar iyiliğiniz, hem hepinizin içindedir bu özlem. fakat kimilerinizde yamaçların gizlerini ve ormanın şarkılarını sürükleyerek var gücüyle denize koşan bir seldir.


diğerlerinizde ise köşelerde ve dönemeçlerde kendini yitiren ve kıyıya varmakta oyalanan durgun bir akarsudur.


fakat çok özleyen, az özleyene ''neden ağırdan alıyor, duraklıyorsun?'' demesin.
çünkü gerçekten iyi olan; çıplak olana ''giysin nerede?'', evsiz olana ''evine ne oldu?'' diye sormaz.


* *
devamını gör...
çarşıda pazarda gezerken aldığınız şeyler için para veriyorsunuz. o halde müzisyenlere de vermelisiniz zira müzik de ruhun gıdasıdır cümlesini okuduğumdan beri metroda vapurda müzisyenlere para verir mutlu olurum.
devamını gör...
benim de çok sevdiğim bir kitaptır. her satırını tekrar tekrar okumak gelir insanın içinden. okumak isterseniz bu kitap hakkında güzel bir inceleme yazısı önerebilirim. :)
devamını gör...
halil cibran'dan okuduğum ilk kitaptır. düşünce yoğunluklu olmasına rağmen kolay okunabilen kısa metinlerden oluşmaktadır. beni yazarın diğer kitaplarını okumaya itmiştir. (malesef yazarın okuduğum diğer kitaplarından aynı tadı alamadım.)
devamını gör...
lübnan asıllı amerikalı yazar, şair ve filozof halil cibran'ın yazmış olduğu, özgün adı the prophet olan incecik eserdir.
1923 yılında yayınlanmış.

ben kitabımı iş bankası yayınları'ndan ayşe berktay çevirisinden okudum; kitapta hiç imlâ hatası yoktu, bu güzel.

gel gelelim kitabın konusuna; el mustafa adlı bir kişinin 12 yıl boyunca yaşadığı orphalese adında yerden gitmek üzere iken ondan son bir kez bir şeyler duymak isterler, hepsi bir soru sorar ve adamın verdiği öğütler kitabın içeriğini oluşturur.

hiçbir şeye alışmamak gerektiğini, hayatın her an değişebileceğini, mutlu olmanın yolunun para puldan değil iç huzurdan ve sahip olduğunu paylaşmaktan geçtiğini söylüyor.
evlenin ama sınırları bilin, çocuk yapın ama onun özgür bir birey olduğunu, her an tanrının geri alacağını bilin diyor.
ölümden korkmak beyhude, hayatı vicdanımıza göre yaşamanın en iyisi olduğunu da hatırlatıyor.

hayata, evliliğe, aşka, ayrılığa, acıya, zamana, ölüme, çalışmaya, fedâkârlığa ve birkaç mevzuya dair tembih ve analizleri yer alıyor.
aslında biraz da montaigne'in denemeler adlı eserine benziyor.

yazar pek çok şeyin ardındaki asıl sebebi görüyor, nesnelleştiriyor ve her şeyin geçici olduğunun farkında ama öğüt verirken kendisini tenzih edermişçesine kendisini katmadan söylüyor, kendisi tanrı imiş gibi.

okuması güzel bir kitaptı, birkaç pasaj bırakıp bitiriyorum.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

yo, hayır, ruhum sızısız ayrılmayacak bu kentten.

gözlerimiz yüzüne hasret kalıp da acı çekmesin.

bu hep böyledir, sevgi kendi derinliğini bilmez ayrılık vakti gelip çatana kadar.
birbirinizin tasını doldurun ama aynı tastan içmeyin. birbirinize ekmeğinizden verin ama aynı somundan yemeyin. şarkı söyleyip dans edin birlikte, eğlenin, ama yalnız başınıza olun ikiniz de.

malınızdan mülkünüzden verdiğinizde pek fazla bir şey vermiş sayılmazsınız. gerçekten vermek kendinden vermektir.


acılarınızın çoğu kendi seçiminizdir. acı, içinizdeki hekimin hasta nefsinizi sağaltmakta kullandığı acı iksirdir.
güzellik sonsuzluktur, aynada uzun uzun kendini seyreden.
fakat sonsuzluk da sizsiniz, ayna da.

ölüm korkunuz, kendisini onurlandıracak olan kralın huzuruna çıkan çobanın titremesinden başka bir şey değildir.

devamını gör...
sözlüğümüzde bu kadar popüler olmasına şaşırdığım bir kitap...
öyle ki işbu 21. tanım, hesap edin!..

lübnanlı yazar halil cibran'ın hayata dair her şey konulu, ustalık eseri... yazarın en bilinen kitabı...
kısa kısa öğütler, bilgiler ve teskin edici sözler ışığında, aslında bireyin, kendini bulması açısından yol gösterici felsefi bir kitaptır bu.

aşağı yukarı* 75 sayfalık bir kitap ancak anlattıkları üzerine düşünmeniz halinde; okumanız uzayabildiği gibi, düşünmeniz de uzayabilir. zira kısa kısa bölümler ve başlıklar halinde yazarın, ermiş mustafa ağzından verdiği felsefi düşünceleri duyarsınız.
iki veya üçüncü okuyuşum olacak bu. telefonumun hızlı şarjla şarj olmasına kadar okudum - bitti. yormuyor yazar, dediğim gibi. sadece siz, yoğun bir düşünce ve tahayyül girdabında sürükleniyorsunuz, hepsi bu...

halil cibran'da benim en sevdiğim şey, ki bu kitapta da var, deniz ve çölü, vaha ve okyanusu, eserlerinde çok iyi ele almasıdır. bu kitapta da öyle... kitabı okurken deniz kıyısında çöle kurulmuş büyük bir şehir canlandı gözümde. limanda kalkmak üzere bir gemi hazırlıklarını tamamlıyor ve bir yandan da kaptanı, ermiş yani mustafa'nın halkla olan konuşmasının bitmesini bekliyor ki ufka yol alabilsin...*
bazı anlar denizin şırıltısından olacak ki bazı cümleleri sanki okumamışım gibi geldiği anlar oldu... bazı anlar da halkın uğultusundan olacak, ermiş'in sözlerini anlayamayıp başa dönerek okudum ben. o derece yoğun bir evren canlanıyor zihninizde... fakat buna rağmen yormadı kitap beni, çünkü ağdalı bir dili yok ki çeviri de gayet akıcı...

yazar ürdün, lübnan gibi vaha üzerine kurulmuş ancak şırıl şırıl deniz sesini, okyanus sesini duyabileceğiniz medeniyetini çok iyi yansıtmış bu kitabında da. buna da hayran olmamak elde değil.

kitaptaki felsefi ögeler, o coğrafyanın hristiyan öğretilerini yansıtsa da, birçok din, etik ve felsefi değer de hemen hemen benze mit'ler üzerine kuruludur.*

kitaptan bırakacağım alıntıya gelirsek de şöyle:


kanun koymak hoşunuza gitse de kanunları ihlal ederek gereklerini göz ardı etmek çok daha fazla hoşunuza gider.
bunun için siz çocuklar gibi kumdan kalelerinizi yaparken deniz kıyıya yeni kumlar taşır ve o kuleleri yıktığınızda ise deniz size içinden güler. çünkü deniz masumlara güler zaten.

on laws/ kanunlar üzerine
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"ermiş (kitap)" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim