1.
orijinal adıyla a day in old athens, 19. yüzyılın sonlarında ingiliz tarihçi william stearns davis tarafından yazılmış bir kitap. m.ö. 5. yüzyıl atina'sında bir atinalı vatandaşın sabah kalkışından başlayarak gün içerisindeki aktivitelerine (pazar ziyareti, mahkeme duruşmaları, tiyatro oyunları, tapınak ziyaretleri vb.) dair birçok detayı tasvir ediyor.
ben liberus yayınlarından çıkan çevirisini okudum. ilk baskıydı. öncelikle şunu söyleyeyim, çeviride ciddi tuhaflıklar vardı ama kitaptaki sorunlar çeviriyle sınırlı değildi. başlangıçta editörün kitabı gözden geçirmemiş olabileceğinden şüpheleniyordum, bitirirken şüpheye yer kalmamıştı. tekrar eden kelimeler, tekrar eden cümleler, iki paragrafın arasındaki kocaman boşluğa bırakılan "harita 26 buraya" yazısı, okuyucunun bu yayınevinin yunan tanrıları tarafından cezalandırılmasını istemesine yol açıyor.
insanın gözünde canlandırmakta zorlandığı birçok betimleme bulunuyor kitapta. erkeklerin chiton, himation, chlamys, ve kadınların peplos kıyafetleri için internete sık sık bakmam gerekti. bina tasarımlarından günlük eşyalara, farklı spor dallarından ticaret alanlarına sayısız tasvir yer alan bu kitapta tek tük görselin olması kesinlikle bir eksiklik olarak değerlendirilebilir.
biraz zorlu bir okuma süreci olsa da, sonuçta ilgi çekici bir dönem anlatılıyor ve bu dönemi merak edenleri şaşırtacak birçok detay veriliyor. dolayısıyla antik dönem yunanistan'ını merak eden ve okumayı seven insanlara tavsiye edilebilirken, o dönemi çok da merak etmeyenler için uzak durulması gereken bir kitap.
detaylarda boğulmadan o döneme bir bakmak isteyenler tübitak'ın muhteşem görsellerle hazırladığı antik dünya ansiklopedisi'ni de inceleyebilir. kitaptaki antik dönem tuvaletlerini efes antik kenti'nde kendi gözlerimle gördüğümde hayran kalmıştım (evet, tuvaletlerini). eşim duvarları yok olmuş ve sadece mermerleri kalmış o harabe alanın ne işe yaradığını anlamamıştı. "burası ortak bir tuvalet alanı, özellikle roma döneminde bir sosyalleşme ve sohbet etme noktası; ucunda sünger bulunan bir sopa temizlik için kullanılır, kaldırım kenarlarındaki yağmur oluklarına benzeyen şu oluklar, gerçekten de su kanallarıdır ve mermer tuvaletlere oturanların tam önlerinden temiz su akar, insanlar uzun sopaları yardımıyla oradan su alır, suyu temizlik için kullanır" derken göğsüm kabarmıştı. bu yapıların bazı örneklerini şuradan görebilirsiniz: www.google.com/search?q=rom...
bunun dışında, bilgisayar oyunlarına aşina olanlar, antik yunanistan hakkında fikir sahibi olmak için assassin's creed odyssey'i satın alabilir. bazı video oyunlarına filmlerden daha fazla bütçe ayrılıyor. bu oyunda da özel olarak tasarlanmış bir yunanistan var. oyunu oynamak istemeyen ama o dönemi merak edenler için renkli mermerlerle süslenmiş canlı atina şehrini gezmeye yönelik ayrı bir mod yapmışlar.
konuyu çok dağıttım, toparlayayım: kitabı okuduğum için pişman olmadım. ama sıkılmadım dersem yalan olur. türkçe'ye kötü bir şekilde kazandırılmış iyi bir kitap. orijinal dilinden okusaydım eminim çok daha memnun olurdum.
dikkatimi çektiği için not aldığım birkaç detayı da paylaşarak incelememi burada sonlandırıyorum:
* atinalılar şehirde ayakları çıplak bir şekilde yürüyorlarmış. sadece şehir dışına uzun yolculuklar yapılırken sandalet giyilirmiş. ayaklar ve eller sürekli görünür olduğu için, güzel olmalarına önem verilirmiş.
* güreş de popüler bir spormuş ve yarışmacılar güreşten önce esneklik kazanabilmek için yağlanır, başlangıçta birbirlerini tutup kenetlenirlermiş (hmm, bir yerlerden tanıdık geliyor).
* barınma sorunu diye bir şey yokmuş. evler güneşte kurutulmuş tuğla gibi çok basit malzemelerden yapılırmış ve en ucuz ev günümüzün 126 doları, en pahalı ev günümüzün 1800 doları civarında oluyormuş. malzeme kurutulmuş toprak olduğu için, hırsızlar kapılardan girmek yerine duvarları kazmayla kazıp içeri giriyorlarmış (bence satın alma gücüyle ilgili net bir detay verilmemiş kitapta).
* atina'da hazine memurları gibi önemli görevlerde yer alan köleler de varmış. şehrin devriye gezmekle, suçluları tutuklamakla, düzeni sağlamakla görevli 1500 kişilik bir polis gücü varmış ve bunların tamamı kölelerden oluşuyormuş. işçi köleler ve ev köleleri özellikle bu gruba oldukça imreniyorlarmış.
* mahkemelerde davacı tarafın "davalının kölelerinden işkence ile bilgi alınmasını talep ediyorum" demesi mümkün olduğu gibi, davalı tarafın da "kölelerimden işkence ile bilgi alınmasını kabul ediyorum" demesi mümkünmüş. mahkemeler, işkence yapılan kölelerden alınan bilgileri kesin kanıt olarak kabul ediyormuş.
* şaraplarını suyla seyreltilmiş olarak içerlermiş. ortalama bir kişi iki birim şarap ve üç birim su alırmış. saf şarap içmeyi kimse düşünmezmiş ve bunun barbarlara uygun bir alışkanlık olduğu kabul edilirmiş -ama şarapları çok güçlüymüş, viski kadar alkollüymüş.
* yazar, hoplitlerin falanks düzenini ve bir savaşta çatışmanın nasıl geliştiğini, o düzenin nasıl bozulmaya açık olduğunu şaşılacak kadar basit bir çizim koyarak tek paragrafta herkesin anlayabileceği şekilde anlatmış. o paragrafa hayran kaldım.
* milattan önce 360 yılından bahsediyoruz ve o dönemde bile halk meclisi tekelleşmenin önüne geçmeye çalışıyor. fiyatlar talebe ve rekabete göre düzenleniyor. pazarı ele geçiren ve ekmek fiyatlarını yükselten tahıl tüccarları soruşturmaya tabi tutuluyor.
ben liberus yayınlarından çıkan çevirisini okudum. ilk baskıydı. öncelikle şunu söyleyeyim, çeviride ciddi tuhaflıklar vardı ama kitaptaki sorunlar çeviriyle sınırlı değildi. başlangıçta editörün kitabı gözden geçirmemiş olabileceğinden şüpheleniyordum, bitirirken şüpheye yer kalmamıştı. tekrar eden kelimeler, tekrar eden cümleler, iki paragrafın arasındaki kocaman boşluğa bırakılan "harita 26 buraya" yazısı, okuyucunun bu yayınevinin yunan tanrıları tarafından cezalandırılmasını istemesine yol açıyor.
insanın gözünde canlandırmakta zorlandığı birçok betimleme bulunuyor kitapta. erkeklerin chiton, himation, chlamys, ve kadınların peplos kıyafetleri için internete sık sık bakmam gerekti. bina tasarımlarından günlük eşyalara, farklı spor dallarından ticaret alanlarına sayısız tasvir yer alan bu kitapta tek tük görselin olması kesinlikle bir eksiklik olarak değerlendirilebilir.
biraz zorlu bir okuma süreci olsa da, sonuçta ilgi çekici bir dönem anlatılıyor ve bu dönemi merak edenleri şaşırtacak birçok detay veriliyor. dolayısıyla antik dönem yunanistan'ını merak eden ve okumayı seven insanlara tavsiye edilebilirken, o dönemi çok da merak etmeyenler için uzak durulması gereken bir kitap.
detaylarda boğulmadan o döneme bir bakmak isteyenler tübitak'ın muhteşem görsellerle hazırladığı antik dünya ansiklopedisi'ni de inceleyebilir. kitaptaki antik dönem tuvaletlerini efes antik kenti'nde kendi gözlerimle gördüğümde hayran kalmıştım (evet, tuvaletlerini). eşim duvarları yok olmuş ve sadece mermerleri kalmış o harabe alanın ne işe yaradığını anlamamıştı. "burası ortak bir tuvalet alanı, özellikle roma döneminde bir sosyalleşme ve sohbet etme noktası; ucunda sünger bulunan bir sopa temizlik için kullanılır, kaldırım kenarlarındaki yağmur oluklarına benzeyen şu oluklar, gerçekten de su kanallarıdır ve mermer tuvaletlere oturanların tam önlerinden temiz su akar, insanlar uzun sopaları yardımıyla oradan su alır, suyu temizlik için kullanır" derken göğsüm kabarmıştı. bu yapıların bazı örneklerini şuradan görebilirsiniz: www.google.com/search?q=rom...
bunun dışında, bilgisayar oyunlarına aşina olanlar, antik yunanistan hakkında fikir sahibi olmak için assassin's creed odyssey'i satın alabilir. bazı video oyunlarına filmlerden daha fazla bütçe ayrılıyor. bu oyunda da özel olarak tasarlanmış bir yunanistan var. oyunu oynamak istemeyen ama o dönemi merak edenler için renkli mermerlerle süslenmiş canlı atina şehrini gezmeye yönelik ayrı bir mod yapmışlar.
konuyu çok dağıttım, toparlayayım: kitabı okuduğum için pişman olmadım. ama sıkılmadım dersem yalan olur. türkçe'ye kötü bir şekilde kazandırılmış iyi bir kitap. orijinal dilinden okusaydım eminim çok daha memnun olurdum.
dikkatimi çektiği için not aldığım birkaç detayı da paylaşarak incelememi burada sonlandırıyorum:
* atinalılar şehirde ayakları çıplak bir şekilde yürüyorlarmış. sadece şehir dışına uzun yolculuklar yapılırken sandalet giyilirmiş. ayaklar ve eller sürekli görünür olduğu için, güzel olmalarına önem verilirmiş.
* güreş de popüler bir spormuş ve yarışmacılar güreşten önce esneklik kazanabilmek için yağlanır, başlangıçta birbirlerini tutup kenetlenirlermiş (hmm, bir yerlerden tanıdık geliyor).
* barınma sorunu diye bir şey yokmuş. evler güneşte kurutulmuş tuğla gibi çok basit malzemelerden yapılırmış ve en ucuz ev günümüzün 126 doları, en pahalı ev günümüzün 1800 doları civarında oluyormuş. malzeme kurutulmuş toprak olduğu için, hırsızlar kapılardan girmek yerine duvarları kazmayla kazıp içeri giriyorlarmış (bence satın alma gücüyle ilgili net bir detay verilmemiş kitapta).
* atina'da hazine memurları gibi önemli görevlerde yer alan köleler de varmış. şehrin devriye gezmekle, suçluları tutuklamakla, düzeni sağlamakla görevli 1500 kişilik bir polis gücü varmış ve bunların tamamı kölelerden oluşuyormuş. işçi köleler ve ev köleleri özellikle bu gruba oldukça imreniyorlarmış.
* mahkemelerde davacı tarafın "davalının kölelerinden işkence ile bilgi alınmasını talep ediyorum" demesi mümkün olduğu gibi, davalı tarafın da "kölelerimden işkence ile bilgi alınmasını kabul ediyorum" demesi mümkünmüş. mahkemeler, işkence yapılan kölelerden alınan bilgileri kesin kanıt olarak kabul ediyormuş.
* şaraplarını suyla seyreltilmiş olarak içerlermiş. ortalama bir kişi iki birim şarap ve üç birim su alırmış. saf şarap içmeyi kimse düşünmezmiş ve bunun barbarlara uygun bir alışkanlık olduğu kabul edilirmiş -ama şarapları çok güçlüymüş, viski kadar alkollüymüş.
* yazar, hoplitlerin falanks düzenini ve bir savaşta çatışmanın nasıl geliştiğini, o düzenin nasıl bozulmaya açık olduğunu şaşılacak kadar basit bir çizim koyarak tek paragrafta herkesin anlayabileceği şekilde anlatmış. o paragrafa hayran kaldım.
* milattan önce 360 yılından bahsediyoruz ve o dönemde bile halk meclisi tekelleşmenin önüne geçmeye çalışıyor. fiyatlar talebe ve rekabete göre düzenleniyor. pazarı ele geçiren ve ekmek fiyatlarını yükselten tahıl tüccarları soruşturmaya tabi tutuluyor.
devamını gör...
2.
selam ben xvii (legio septima decima) lejyonundan marius vitilio.
vatani görevimi germania’da yaptım. tam 22 yıl 8 ay ve 24 gün sürdü. romaya döndüğümde sevgilim alessiayı kel ve şişman bir senatörle evlenmiş bulunca gayrı buralar bana haram deyip tası tarağı toplayıp atinaya göçtüm.
zeusun tapınağına çıkarkene paladin yokuşunda sağda yerim var. vitilio’s gyros. kasada sözlüktenim derseniz %10 ikramımız olur.
bir de roma’ya yolunuz düşerse… şeyyy… alessia’yı görürseniz marius 22 yıl 8 ay ve 24 gün boyunca her gece ve gündüz onu düşünmüş deyin, ismini halen göğsünde tam kalbinin üzerinde taşıyormuş deyin, barbarların alevli okları westfalianın zifiri gecesini gündüze çevirdiğinde yüreğindeki korkuyu gülümseyişinin hayaliyle silmiş deyin, olur mu!
vatani görevimi germania’da yaptım. tam 22 yıl 8 ay ve 24 gün sürdü. romaya döndüğümde sevgilim alessiayı kel ve şişman bir senatörle evlenmiş bulunca gayrı buralar bana haram deyip tası tarağı toplayıp atinaya göçtüm.
zeusun tapınağına çıkarkene paladin yokuşunda sağda yerim var. vitilio’s gyros. kasada sözlüktenim derseniz %10 ikramımız olur.
bir de roma’ya yolunuz düşerse… şeyyy… alessia’yı görürseniz marius 22 yıl 8 ay ve 24 gün boyunca her gece ve gündüz onu düşünmüş deyin, ismini halen göğsünde tam kalbinin üzerinde taşıyormuş deyin, barbarların alevli okları westfalianın zifiri gecesini gündüze çevirdiğinde yüreğindeki korkuyu gülümseyişinin hayaliyle silmiş deyin, olur mu!
devamını gör...
"eski atina'da bir gün" ile benzer başlıklar
atina
10