eyleme dökülmüş umudun yıkıma götürmesi
başlık "zugra" tarafından 02.01.2023 02:25 tarihinde açılmıştır.
1.
yüzde elli kaçınılmaz sondur. çünkü salt umudun peşinden eyleme geçen kişi mantığını bir miktar arka plana atar. işte bu mantıksızlık halidir insana hata yaptıran.
gel gelelim bir de öbür yüzde elli var. dünyada mantıksızlıkların yoğrulmasından doğan güzellikler mevcut. ve ihtimaller dahilindedir umudun eyleme dökülen mantıksızlığının muhteşem sonuçlar doğurması. neymiş....
yüzde elli ihtimalmiş.
gel gelelim bir de öbür yüzde elli var. dünyada mantıksızlıkların yoğrulmasından doğan güzellikler mevcut. ve ihtimaller dahilindedir umudun eyleme dökülen mantıksızlığının muhteşem sonuçlar doğurması. neymiş....
yüzde elli ihtimalmiş.
devamını gör...
2.
hiç anlamadım ya. yarın ayık kafayla bir daha okuyayım.
devamını gör...
3.
o halde bir çıkarım yapmak gerekirse yani geri sarıp en başa dönersek zaten yıkık olacağı belli de mi yıkıma gidiliyor? yoksa hiç farkında değil cahil cesareti ile mi yıkıma gidiliyor? bu gidiş yollarını ayrı ayrı değerlendirmemiz gerekmektedir.
hepimizin umutlarının yere yakınlık derecesi birbirinden farklı olması normaldir. bazı yerden bir karış yükseklikteki umutlar zaten bir iki güne eyleme dönüşecektir. yani çok umuttan sayılmaz. yani sırası gelmemiş planlanması yapılmamış işler gibi düşünülebilir o sizin artık gönül gözünüz ile alakalı. bir de orta yükseklik dediğimiz başımızın üzerinden bir boy daha katlayarak koyduğumuz görebildiğimiz ama ulaşamadığımız umutlar var ki bunlar acıdır. başlıkta anlatılan umutlardir bunlar mesela yılın belli dönemlerinde depresyon yapar. tabi değersizlik hissi utandırır insanı çünkü. görüyor ama ulasamiyor olmak değersiz hissettirir. bu yüzden bunları eyleme geçireceğim diye türlü taklalar atmak ve sonuca ulaşamamak aslında depresyon korkusundan gelir. tabi. ama sonuca ulaşmasa da şöyle bir faydası vardır bu olayın o umudu daha uzak umutlar arasına atar ve gözle görülmez hale getirebiliriz acı bir tecrübe ile. ve son aşama yıldızlar ve onların kaydigina inanmaktır. kardeşim yıldız kaymaz. o ışıklar gök taşlarının atmosfere girip surtunup çıkardığı alevlerdir. mesela evde ince ve sık aralıklı bir tarak varsa bir peçeteyi önceden küçük parçalara ayırın sonra tarağı saçınıza sürtün biraz bastırarak ve hızlıca ama tarar gibi değil sonra peçeteye yaklastirin plastik tarak peçete parçalarını çekecektir. ilim der ki sürtünen çeker. bu durum da uzak umutlar daha çekicidir. o yüzden en olmayacak umutlar, ütopyalar hep o mesafededir.
işin aslı mesafeyi doğru belirlemektir. herkes hangi açıdan baktığına bağlı der, yalan! hangi mesafeden baktığına bağlı.
daha sık konuşmamız lazım ama çayla kahveyle ya da serin gazsız bir içecekle. hayalleri yıkılan bir daha kurar. yıkılan yetenek değil çünkü. denizin çok dibine kovayla kale yapan çocuk dalga kaleyi bozunca daha uzağa yapması gerektiğini fark edebiliyor. ortalama 3-4 yaşında bu zekaya sahip olunabiliyor yani. hadi. daha örneğim kalmadi. ciddi bir şey anlattım sacmalama noktasına taşımadan kapatıyorum konuyu.
dipçe: sizce de en güzel reçel vişne reçeli değil mi?
hepimizin umutlarının yere yakınlık derecesi birbirinden farklı olması normaldir. bazı yerden bir karış yükseklikteki umutlar zaten bir iki güne eyleme dönüşecektir. yani çok umuttan sayılmaz. yani sırası gelmemiş planlanması yapılmamış işler gibi düşünülebilir o sizin artık gönül gözünüz ile alakalı. bir de orta yükseklik dediğimiz başımızın üzerinden bir boy daha katlayarak koyduğumuz görebildiğimiz ama ulaşamadığımız umutlar var ki bunlar acıdır. başlıkta anlatılan umutlardir bunlar mesela yılın belli dönemlerinde depresyon yapar. tabi değersizlik hissi utandırır insanı çünkü. görüyor ama ulasamiyor olmak değersiz hissettirir. bu yüzden bunları eyleme geçireceğim diye türlü taklalar atmak ve sonuca ulaşamamak aslında depresyon korkusundan gelir. tabi. ama sonuca ulaşmasa da şöyle bir faydası vardır bu olayın o umudu daha uzak umutlar arasına atar ve gözle görülmez hale getirebiliriz acı bir tecrübe ile. ve son aşama yıldızlar ve onların kaydigina inanmaktır. kardeşim yıldız kaymaz. o ışıklar gök taşlarının atmosfere girip surtunup çıkardığı alevlerdir. mesela evde ince ve sık aralıklı bir tarak varsa bir peçeteyi önceden küçük parçalara ayırın sonra tarağı saçınıza sürtün biraz bastırarak ve hızlıca ama tarar gibi değil sonra peçeteye yaklastirin plastik tarak peçete parçalarını çekecektir. ilim der ki sürtünen çeker. bu durum da uzak umutlar daha çekicidir. o yüzden en olmayacak umutlar, ütopyalar hep o mesafededir.
işin aslı mesafeyi doğru belirlemektir. herkes hangi açıdan baktığına bağlı der, yalan! hangi mesafeden baktığına bağlı.
daha sık konuşmamız lazım ama çayla kahveyle ya da serin gazsız bir içecekle. hayalleri yıkılan bir daha kurar. yıkılan yetenek değil çünkü. denizin çok dibine kovayla kale yapan çocuk dalga kaleyi bozunca daha uzağa yapması gerektiğini fark edebiliyor. ortalama 3-4 yaşında bu zekaya sahip olunabiliyor yani. hadi. daha örneğim kalmadi. ciddi bir şey anlattım sacmalama noktasına taşımadan kapatıyorum konuyu.
dipçe: sizce de en güzel reçel vişne reçeli değil mi?
devamını gör...
4.
salt umutla eyleme geçmektendir. umut yetmez. plan lazım, kaynak lazım, dinamiklik, birikim lazım.
umut bir naneye yetmez.
umut bir naneye yetmez.
devamını gör...
5.
yüzde elli eyleme geçmek için yeterli değildir. eğer gözü karartıp herşeyi gözü alarak yine de eyleme geçme kararı alırsam kaybedince sonuçlarına katlanmayı göze almam gerekir.
devamını gör...
6.
iyi plan yapılmamış ve vazgeçme noktaları belirlenmemiş olmasından kaynaklanır.
devamını gör...
7.
birinin gazıyla peşine düşülmüş umuttur.
kendi umudu insanı yıkıma değil daha fazla umuda götürür.
kendi umudu insanı yıkıma değil daha fazla umuda götürür.
devamını gör...