kanser

bütün denizlerin aynı limana çıkması neden?
neden gökyüzünün bu sınırsız karamsarlığı?
yitirecek neyimiz var ki umutlarımızdan başka?
ve batacak başka bir gemimiz mi kaldı?

dev bir ağaç yapraklarını döküyor içimizde
nereye baksak her haliyle o çıldırtan sonbahar
kaç yüz org birden çalınıyor, duyuyor musun?
hani o birlikte söylediğimiz şarkılar?

ne oldu o düşlere? nerde o iyimserlik
biz seninle şatolar kurmadık mı bir zaman
şimdi biz o değiliz sanki, hiç o olmamışız,
sanki bir şey var incinen dağılan bozulan.

şu martının kanatları neden kırık biliyor musun?
bu adamı dört duvar içine kim koydu sensiz?
eğil bir kuyuya seslen, yankılanan benim hep
benim içimde can verdi o gök o deniz!

sonunda tek başımayım, bak böyle bıçaklanmış!
biliyorum bir ölü var, ama ne? ama kim?
soğuk, merhametsiz kollarıyla sarmış her yerimi
bir kanser tümörü gibi büyüyor çaresizliğim.

ümit yaşar oğuzcan
devamını gör...
ayrılık hediyesi

şimdi saat, sensizliğin ertesi...
yıldız dolmuş gökyüzü ay-aydın...
avutulmuş çocuklar çoktan sustu.
bir ben kaldım tenhasında gecenin,
avutulmamış bir ben...

şimdi gözlerime ağlamayı öğrettim
ki bu yaşlar
utangaç boynunun kolyesi olsun.
bu da benden sana
ayrılığın hediyesi olsun...

soytarılık etmeden güldürebilmek seni...
ekmek çalmadan doyurabilmek...
ve haksızlık etmeden doğan güneşe
bütün aydınlıkları içine süzebilmek gibi
mülteci isteklerim oldu ara-sıra, biliyorsun...
şimdi iyi niyetlerimi,
bir-bir yargılayıp asıyorum...
bu son olsun be... bu son olsun!
bu da benim sana,
ayrılırken mazeretim olsun!

şimdi saat yokluğunun belası...
sensiz gelen sabaha günaydın!
işi-gücü olanlar çoktan gitti
bir ben kaldım voltasında sensizliğin
hiç uyumamış bir ben...

şimdi dişlerimi sıkıp
dudaklarıma kanamayı öğrettim
ki bu kızıl damlalar
körpe yanağında bir veda busesi olsun.
bu da benden sana
heba edilmiş bir aşkın
son nefesi olsun...

kafamı duvara vurmadan,
tanıyabilmek seni...
beyninin içindekileri anlayabilmek...
ve yitirmeden, yüzündeki anlık tebessümü,
bütün saatleri öylece durdurabilmek için,
çıldırasıya paraladım kendimi...
lanet olsun!
artık sigarayı üç pakete çıkardım günde
olsun be... ne olacaksa olsun!
bu da benim sana,
ayrılırken şikayetim olsun!

gözyaşım, utangaç boynunun
inciden kolyesi olsun.
her damla, vefasız teninde
bir veda busesi olsun.
ısterim, sen de ben gibi yan,
ömrüne hep ağla.
hep ağla, bu benden, son dua,
bu benden, ayrılık hediyesi olsun...

yusuf hayaloğlu
devamını gör...
heidegger dahil birçok önemli filozofun üstünde durduğu muazzam bir hakikat-imgelem ilişkisidir.
devamını gör...
korkularım var, kaygılarım var
biliyorum, sana göre mühim değil
sorunlarım var. pek çok sorularım var
hissediyorum cevapları sende değil
mesela insan nasıl oluyor da yalnız kalıyor koca dünyada?
neden hep kötüler mutluyken iyiler yalnız ölüyorlar hala?
sanırım bu da tanrının işi...
olsa olsa bu da tanrının işi...
hayallerim var. hala bir umudum var
anlıyorum sana göre gerçekçi değil
bütün insanlar bir an için hayal kursalar?
biliyorum diyeceksin ki mümkün değil
mesela cennet yoksa, tek hayat buysa, yaşamak lazımsa çok geçmeden?
bunca nefret, bunca kibir hepimizi tüketmeden?
sanırım bu da tanrının işi...
olsa olsa bu da tanrının işi...
o zaman tüm korkularım, tüm kaygılarım, sorunlarım, hatalarım
hayallerim, umutlarım, sevaplarım, günahlarım
hepsi tanrının işi...
yine de benim yanacak olmam biraz garip bir şey
madem her şey tanrının işi
benim yanmam biraz garip bir şey

dolu kadehi ters tut - tanrının işi
devamını gör...

bilir misin?

tam sınırdan kaçarken vurulmak nedir bilir misin?
nöbetçiler ha gördü, ha görecek
parmaklarının ucu dikenli tellere değdi değecek...
ama... bir adım daha atamazsın.
uzanıp tutamazsın;
göz pınarlarında donup kalır hayallerin
planların, kaçışın, kurtuluşun
ve deler sevgi dolu yüreğini
sevgi bilmeyen bir kurşun.
bir okyanusta boğulmak nedir bilir misin?
batan bir gemiye el sallayamamak,
oturup ağlayamamak,
birkaç kulaç ötedeki
bir tahta parçasını tutamamak,
nedir bilir misin?
sevmek nedir bilir misin?
bir şeyler tutuşur yüreğinde kıpır kıpır
bütün benliğini sarar, ısıtır.
her gülüşte yeniden doğarsın
ve bin kere ölürsün her iç çekişte
nasıl anlatsam bilmem ki.
yani "sevmek" işte.
duymak nedir bilir misin?
duymak, ama anlatamamak
çemberini kıramamak kelimelerin.
tam dilinin ucuna gelmişken söyleyememek
"seviyorum" diyememek
yani ölümü yaşamak nedir bilir misin?


ümit yaşar oğuzcan
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"felsefe-şiir" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim