yazar: tarık buğra
yayım yılı: 1976
yazar, sakarya savaşı öncesi ve sonrasındaki dönemi, yaşanan umutsuzlukları ama tüm o umutsuzluklara rağmen ümidini hiç kaybetmeyen sayısı az insanları ve savaşın insanlar üzerindeki etkisini aktarıyor.
yayım yılı: 1976
yazar, sakarya savaşı öncesi ve sonrasındaki dönemi, yaşanan umutsuzlukları ama tüm o umutsuzluklara rağmen ümidini hiç kaybetmeyen sayısı az insanları ve savaşın insanlar üzerindeki etkisini aktarıyor.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "halychtidae" tarafından 13.09.2022 15:33 tarihinde açılmıştır.
1.
merhum tarık buğra'nın en sevdiğim romanı.
cumhuriyet dönemi ve atmosferini, dönemin aydınlarını ve ihtişamla muntazamanlığın karıştırılmasını çok iyi anlatmıştır.
ben yazarı, zaten çok zeki bulurum. bir de üzerine, kitabı için seçtiği isim, tuzu biberi olmuştur. gözlerimden yıldız çıkarmıştır. neden firavun imanı demiştir sizce? ya da doğru soruyu soralım, firavun, iman eder mi?..
yazar, işte bu soruya cevap aramak istemiş. bir dönem, cumhuriyet sürecini anlaması ve anlamlandırmak açısından çevremdekilere, sıkça önerdiğim bir kitaptı. musa ile firavun arasındaki dengeyi, cumhuriyet öncesi, sırası ve sürecinde, dahi sonrasında yaşananları tarihî başka bir vak'a ile bağdaştırıcı öğe olarak kullanmış sayın yazar. oldukça da başarılı olduğunu söylemeliyim kendi adıma. çünkü firavun, anlatıya göre her zaman hep son anı beklemiştir iman etmek için. yazarın kahramanı da öyle. içinde aşk yok mu derseniz var. zaten iman süreci ve kişinin aklı meleklerini devreden çıkarması hadisesi de burada cereyan ediyor.
ancak kahramanın geçmişi, kendisini bir türlü bırakmıyor. kötülük yaparken de biraz düşünmek lazım kanımca: ileride ne olur? başıma bir şey gelir mi? bu durum, yakamı bırakır mı? yeniden özgür olur muyum?
aşk, insanın ellerine ve ayaklarına vurulmuş prangalar gibidir. herkese yalancı ve düzenbaz olan bir insan bile bir, aşık olduğu kişiye dürüsttür. bir ona yalan söyleyemez. bir onun karşısına çıkar en yalın haliyle... nitekim bazı noktalarda, bireyin geçmişi de, kişinin özgürlüğüne gem vurur. iş birliği yapan ya da doğru hareket etmeyen insanlar, her daim başkalarının tutsağı olmaya mahkumdur.
bu anlamda halktan, sıradan biri bile çoğu zaman bazı aydınlardan ya da bu türde ilişki ve bağları olan kişilerden daha güçlüdür. çünkü özgürdür...
yazar, buna değinmiş. aşkı da öyle alengirli almamış romanına ki konu bütünlüğünü bozmasın. iyi de yapmış ve dönemi anlamamızı sağlamış. süreç yazarın, mısır ve türkiye ile kurduğu histolojik bağ ile yine son bulmakta. ben zekice bulmuştum ve kesinlikle öneririm. her türkiye cumhuriyeti vatandaşının, mutlaka okuması gereken kitaplar sıralamasında ilklerim arasında .. bunu, öğretim ve kürsü bağlamında da değerlendireceğim, öğrencilerim arasında...
yazarın, diğer eserleri* arasında, bu eserinin geri planda kalmış olduğunu da hemen belirteyim.
mutluolmayibilenbiri ukdesi.
cumhuriyet dönemi ve atmosferini, dönemin aydınlarını ve ihtişamla muntazamanlığın karıştırılmasını çok iyi anlatmıştır.
ben yazarı, zaten çok zeki bulurum. bir de üzerine, kitabı için seçtiği isim, tuzu biberi olmuştur. gözlerimden yıldız çıkarmıştır. neden firavun imanı demiştir sizce? ya da doğru soruyu soralım, firavun, iman eder mi?..
yazar, işte bu soruya cevap aramak istemiş. bir dönem, cumhuriyet sürecini anlaması ve anlamlandırmak açısından çevremdekilere, sıkça önerdiğim bir kitaptı. musa ile firavun arasındaki dengeyi, cumhuriyet öncesi, sırası ve sürecinde, dahi sonrasında yaşananları tarihî başka bir vak'a ile bağdaştırıcı öğe olarak kullanmış sayın yazar. oldukça da başarılı olduğunu söylemeliyim kendi adıma. çünkü firavun, anlatıya göre her zaman hep son anı beklemiştir iman etmek için. yazarın kahramanı da öyle. içinde aşk yok mu derseniz var. zaten iman süreci ve kişinin aklı meleklerini devreden çıkarması hadisesi de burada cereyan ediyor.
ancak kahramanın geçmişi, kendisini bir türlü bırakmıyor. kötülük yaparken de biraz düşünmek lazım kanımca: ileride ne olur? başıma bir şey gelir mi? bu durum, yakamı bırakır mı? yeniden özgür olur muyum?
aşk, insanın ellerine ve ayaklarına vurulmuş prangalar gibidir. herkese yalancı ve düzenbaz olan bir insan bile bir, aşık olduğu kişiye dürüsttür. bir ona yalan söyleyemez. bir onun karşısına çıkar en yalın haliyle... nitekim bazı noktalarda, bireyin geçmişi de, kişinin özgürlüğüne gem vurur. iş birliği yapan ya da doğru hareket etmeyen insanlar, her daim başkalarının tutsağı olmaya mahkumdur.
bu anlamda halktan, sıradan biri bile çoğu zaman bazı aydınlardan ya da bu türde ilişki ve bağları olan kişilerden daha güçlüdür. çünkü özgürdür...
yazar, buna değinmiş. aşkı da öyle alengirli almamış romanına ki konu bütünlüğünü bozmasın. iyi de yapmış ve dönemi anlamamızı sağlamış. süreç yazarın, mısır ve türkiye ile kurduğu histolojik bağ ile yine son bulmakta. ben zekice bulmuştum ve kesinlikle öneririm. her türkiye cumhuriyeti vatandaşının, mutlaka okuması gereken kitaplar sıralamasında ilklerim arasında .. bunu, öğretim ve kürsü bağlamında da değerlendireceğim, öğrencilerim arasında...
yazarın, diğer eserleri* arasında, bu eserinin geri planda kalmış olduğunu da hemen belirteyim.
mutluolmayibilenbiri ukdesi.
devamını gör...