bu konuda yapılanlar tüm çocukluk gençlik psikolojisini bozar manyak mısın sen denilip azarlanması gereken arkadaştır.
devamını gör...
ağzımın sulanmasına sebep olan kafa dengi arkadaştır, zevkten dört köşe eder insanı.

bu durum sanırım korku filmi yönetmenlerinin kötü işlerinden dolayı kendi filmini kendin çekmek istemekten kaynaklanmaktadır.
devamını gör...
agzina ıslak tuvalet terligiyle vurun gönderin. otur iki kelam edelim dedigine pisman eder insani.
devamını gör...
biz babaannemi konuşuyoruz genellikle aynı etkiyi yaratıyor.
devamını gör...
severim ama öyle arkadaşım çok az oldu... genelde siyaset, global olaylar vs...
devamını gör...
herhalde en uygun başlık burası olacak. o arkadaş da ben olacağım *

herhangi bir ilimizin, çok güzel bir doğa harikasında kamp atmaya karar vermiştik. mekan tanıdık. daha öncesinde fazlaca gitmişliğimiz var. çakalların bölgesi neresi, kadrolu orman kibarı nerede takılır, vaşak görme şansımız nedir, tilki kardeş gelip rızkımıza ortak olur mu? tüm bu mevzularda inanılmaz derecede tecrübeliyiz. akşama doğru istediğimiz noktaya ulaştık. insanların çok da itibar etmediği bir yer ama biz seviyoruz. keyfim, kahyası ve arkadaşımla birlikte, çadırdı, ateşti vesaire zül işleri hallettikten sonra gecenin tadını çıkarmaya başladık. sohbet, muhabbet bir yandan ormandan gelen sesler falan derken zaman akıp gidiyor. yalnız bir noktadan sonra hiç alışık olmadığımız garip sesler duymaya başladık. dedik herhalde bizim gibi iki üç manyak daha bu taraflara çıktı. o yüzden pek de umursamadık. ufaktan ufaktan insan sesleri işitiyoruz. karışık biraz. çok seçilmiyor da. böyle 10- 15 dakika daha geçti. bu tarz mevzularda merak insanın en büyük düşmanı. kalk! etrafa bir bakalım dedim arkadaşa. fırladık kalktık, temkinli bir şekilde etrafı kolaçan ediyoruz. bulunduğumuz yerden yukarı doğru hafifçe bir yokuş var, ondan sonrasında da ufak bir açıklık... * * yavaşça o açıklığa doğru ilerlemeye başladık. gelenler olsa olsa oraya kamp atmışlardır diye düşünüyoruz. en güzel yeri biz tutmuşuz çünkü.

tepe noktaya geldiğimizde açıklığın ortasında bir ateş yandığını gördük. ateşin etrafına tünemiş altı yedi kişilik bir grup var. sağa sola, kazma, kürek, metal detektörü ve bilumum alet edevat dağılmış. hay allah dedik, buraya define aramaya gelmiş adamlar. demek istihbarat sağlam * bunlar bizi gördüğü için el mecbur yavaş yavaş o tarafa doğru hareketlendik. selam verdik, kolay gelsin, keyfiniz daim olsun vesaire belirli bir mesafeden konuşuyoruz adamlarla. ama 22-23'lerinde sakallı bir genç arkadaş, bize sürekli eliyle gidin gidin işaret yapıyor. hem konuşuyorlar hem de işaret diliyle tedirgin bir şekilde bizden uzaklaşmamızı istiyorlar. ulan dedim etrafta keskin nişancı falan var herhalde. dağın başındayız bu neyin telaşı? diyorum ya merak fena. biz bunların dibine kadar gittik. çocuğa döndüm;

-hayırdır ne oldu? niye el kol işareti yapıyorsun?

-abi siz gidin isterseniz. burası tehlikeli.

-madem tehlikeli ne diye ateşi yaktınız da etrafında oturuyorsunuz arkadaş?

-abi bak gitmezseniz mesuliyet kabul etmem. biz ettik, siz etmeyin.


herhalde bunlar bizimle kafa buluyor. yalnız bir tek genç çocuk, bizimle adam gibi diyalog kuruyor. diğerleri boş gözlerle bize bakıp, sonra ateşe odaklanıyorlar.

anlat bakalım dedik. biz sorumluluğu alıyoruz. günah benden gitti abi dedi, başladı anlatmaya;

-abi biz buraya define aramaya geldik.

-orası belli oluyor, ee?

-yaklaşık 2 gündür buradayız.

-yok artık! biz nasıl fark etmedik sizi?

- abi iyi dinle şimdi; burada çok eskilerden kalma lahit mezarlar var. onların içinde de altınlar var dediler. biz de kalktık geldik. bunlardan bir tanesini bulduk, başladık çevresini kazmaya.

ulan diyorum içimden, mekan bizim, bu olaydan bizim niye haberimiz yok. arkadaşla birbirimize bakıyoruz. iyi keklemişler bunları diye iç geçiriyoruz. *

-ee sonra?

-biz dönüşümlü kazmaya başladık etrafı. kazıyoruz kazıyoruz... ama deliler gibi kazıyoruz. bak, allah seni inandırsın saatlerce kazdık. ilk başta bayağı bir derine indiğimizi düşündük. her kazan, bayağı kazdım gelin bakıyor diyor. gidiyoruz bakıyoruz, 10-15 santim ya kazılmış ya kazılmamış. kafayı yersin!

kerata, tam dalgacı mahmut gibi gözüküyor gözümüze ama gözlerindeki endişe bizde de soru işareti yaratıyor. ya sağlam oyuncu ya da bunlar madde falan çekti diye düşünüyoruz.

-oğlum insan ne kadar kazdığını bilmez mi?

-abi ben de onu diyorum ya. nasıl bilmeyelim? imanımız gevredi kazarken ama bir türlü ilerleyemedik.

-toprağın yapısından falan olmasın?

hemen bilimsel bir nokta arıyoruz tabi. boş sual aslında, mis gibi de kazılır oralar bilinmediğimiz şey değil. yoklama macunu atıyoruz birazda...

-yok abi değil. anlatıyorum bak dinle; biz bayağı bir şaşkınız, soluklanalım diye oturduk. sonra ihtiyar bir amca geldi. böyle seksenlerinde falan, iki büklüm. gençler yardıma ihtiyacınız var mı dedi? sen kimsin diye sorduk, ben dedi buraların bekçisiyim. biraz yaşlı değil misin bekçi olmak için? güldü, böyle tiz bir kahkaha attı.

-eee kimmiş?

-dedim ya abi bekçiymiş.

-ha gerçek yani?

-hem de ne gerçek abi. bu geldi oturdu yanımıza. define mi arıyorsunuz burada diye sordu. kem küm ettik ama adam anlamış, evet dedik artık. buldunuz mu bari diye sordu. başımızdan geçeni anlattım tıpkı size anlattığım gibi. bu yine tiz bir kahkaha patlattı. abi bak allah çarpsın ondan sonra hepimizin ayak bilekleri bir anda birbirine zincirlenmişti.

döver misin? söver misin? ama çocuk çok güzel anlatıyor. hikâyenin de sonunu merak ediyoruz.

-zincirler nerede?

-bileklerimiz de abi görmüyor musunuz?'


hergele kafa buluyor diye düşünmeye başladık.

-oğlum zincir mincir yok!

-abi allah çarpsın var! bak...


bu, oturduğu yerden kalkmaya çalıştı, tak durdu kaldı. oscarlık performans sergiliyor çocuk. baktık arkadaşla birbirimize. anlat hele bakalım dedik. nereye düştük biz de bilmiyoruz.

-sonra yaşlı adam bir anda, böyle 1.50 boylarında eciş bücüş bir yaratığa dönüştü. etrafımızda dans etmeye başladı. ama nasıl kahkahalar atıyor. yanımızda imam arkadaş var. bak şu!

eliyle en baştan ikinciyi gösteriyor.

-bildiğiniz tüm duaları okumaya başlayın, cin bu cin diye bağırmaya başladı. abi biz ne biliyorsak okuyoruz ama fayda etmiyor. sabitlenip kalmışız. kalkamıyoruz. bu, bize dedi ki, benim evimi kirlettiniz. aç gözlülük ettiniz. cezasını çekeceksiniz. bir ömür benimle kalacaksınız. abi, bildiğin gibi değil, üzerinde bir sürü altın var. kolyeler, bileklikler. dans ederken hepsi birbirine çarpıyor. acayip sesler çıkıyor. gırtlağından böğürüyor resmen. kabus gibi çöktü üzerimize.

çocuk bir güzel anlatıyor, bir güzel anlatıyor vallahi inanmaya başlayacağız. bildiğin fantastik kurgu bir gerilimin içerisindeyiz. leprikon'un intikamı episode-1 *

-taktı yani size?

-abi dalga geçme bak siz de tehlikedesiniz!

-oğlum biz bir yeri kazmadık ki?

-abi anlatamıyorum ben size herhalde. geri gelecek bu. altınlarını bırakır mı?

-ne altını oğlum, hani kazamamıştınız?

-bizde öyle sanıyorduk abi. bu kandırmış bizi. başka şeyler görmüşüz. altınlar orada işte.


eliyle ateşin olduğu yerin yanında çukur gibi olan bir yeri gösteriyor. biz boş boş bakıyoruz.

-abi görmüyor musunuz ya!

-oğlum vallahi görmüyoruz. bak yemin verdim.

-abi valla ağlayacağım ya!

-siz bir şey içmediniz değil mi?

-abi ne içmesi etmesi kullanmayız biz öyle şeyler.

neyse anlat sen, mevzu ne bari onu anlamaya çalışalım. inanıyoruz biz sana.


çocuk öyle ağlamaklı bir sesle konuşuyor ki biraz güven telkin edelim de mevzuyu anlayalım bari dedik.

-biz buna yalvarmaya başladık. biz ettik sen etme. bir daha buralara gelmeyiz. ne istersen yaparız falan diyoruz. bu gülerek bize bakıyor. yine ateş etrafında dans falan etti. garip gurup bir lisanda konuşuyor kendi kendine. bizim imam arkadaş, cin dili bu diye söyledi bize. artık her şey mümkün diye düşünüyoruz zaten. bu dans ederken birden bulunduğu yerde derin bir çukur oluştu. içi altınla dolu abi. üzerinden atlıyor, hırıldıyor. eğiliyor, bir kaç tanesini eline alıp yalıyor. bize dönüyor kahkahalar atıyor. sanki saatler geçti böyle. her çığlığında irkiliyoruz. kasılıyoruz. kusacak gibi oluyoruz. fena bir şey!

demek ki, leprikon yolunu şaşırıp kendisini bizim memleketin dağına tepesine vurdu diye düşünmeye başladık. başka ihtimal gelmiyor aklımıza * ama tipten kaybediyor. leprikon dediğin daha sevimli bir şey. bunun anlattığı eciş bücüş bir yaratık. biz hikâyenin finalini merak ediyoruz aslında.

-tamam sakin, devam et sen.

abi, bu hepimizin, tek tek dibine girip altınları yalayıp, bir şeyler fısıldamaya başladı. bakamıyorum gözlerine. kan kırmızı. alev alev. biz bildiğin hatim indirdik. bunlar bana sökmez diye kahkaha atıyor. imam arkadaş durmayın okuyun diye bağırıyor. kabus gibi. altıma ettim edeceğim. cevşen var boynumda, onu tuttum. okumaya devam ediyorum. bir anda elime bir sıcaklık yayıldı. tutamadım cevşeni çektim elimi, kasıldım resmen. bu yine tiz bir kahkaha patlattı. geldi dibimde durdu. bana baaaak diye bağırıyor. korkarak kaldırdım kafayı, abi yok böyle bir şey. görsen ruhunu teslim edersin. parmağıyla çenemi tuttu. tamam dedi, size bir şans vereceğim. altınlarımın hepsini göstereceğim yere taşıyacaksınız. taşıdığınız her altını da benim adımı söyleyerek yalayacaksınız.

fanteziye gel.

-eee sonra''

-abi sonra bu yok oldu. ben geri geleceğim. bekleyin beni dedi. sanki bir yere gidebilirmişiz gibi. görüyorsunuz işte zincirleri


artık biz de aşka geldik.

-evet görüyoruz. nereye gidebilirsiniz ki onlarla?

bu arada tüm bu diyaloglar esnasında diğerlerinden tek ses gelmez mi? gelmiyor. adamlar büyülenmiş gibiler. biraz bize bakıyor, az dinleyip yine ateşe falan bakıyorlar. ruhları çekilmiş gibi hergelelerin. varlıklarıyla yoklukları belli değil. çocuğun hali ahvali fena. anlattıkça dehşete kapılıyor. ulan diyoruz bunlar bir şeyin kafasını yaşıyor ama neyin kafasını yaşıyor?

-işte abi sabah olmadan gelecek. imam arkadaş bizi sınava tabi tutacağını söylüyor.

çocuk bunu söyledikten sonra bir anda durdu.

abi yoksa siz de mi cinsiniz? abi bak valla bir şey yapmadık. yapacak halimiz yok. taşıyacağız altınları. evimize gitmek istiyoruz biz.

hayda! bir bu eksikti. hayatımda ilk kez cin sanılmanın verdiği şaşkınlıkla;

-lan oğlum manyak mısın? bizim cine benzer halimiz var mı? sakin ol sen, anlat şu mevzuyu. bak buradayız yanınızdayız işte. istersen jandarmayı falan getirelim. sıkıntınız neyse çözülsün!

-abi yok yok! ne jandarması? karıştırma şimdi jandarmayı, siz anlattıklarımdan hiç bir şey anlamamışsınız. bu, gün doğmadan gelecek, biz altınları taşıyıp kurtulacağız.


bizim arkadaş da artık şişmiş olmalı ki, tutamadı kendini.

"e tamam oğlum biz de el atalım daha çabuk taşırız. dert etme (!)" deyiverdi. biz bildiğiniz olaya kanalize olduk. role girdik yani. yardım falan teklif ediyoruz artık. böylece frp'de son noktayı gördük herhalde.

-yok abi yok. siz o gelmeden gidin. bak allah, muhammed aşkına gidin.

bir yandan da nasıl merak ediyoruz, otursak bizde beklesek kafasındayız. ama çocuğun hali cidden vahim. resmen yalvarıyor. peki dedik gidelim. bir kaç moral cümlesi falan söyledik. en son allah kurtarsın dedik iyi mi? sağ ol abi dedi. biz, geldiğimiz yoldan kendi kamp alanımıza döndük. tabi arkadaşla aramızda fena muhabbet dönüyor. teoriden teoriye atlıyoruz. en çokta diğerlerinin hali üzerine odaklanıyoruz. ama bizde durumu merak etmiş durumdayız. karar verdik, yarım saatte bir devriye atalım, tepeye tüneyip, boşluğu izleyelim diye. gidiyoruz geliyoruz. bunlar öylece bekliyor. aynı bıraktığımız gibiler. var bu işte bir iş ama ne? hayır bizi kafalamış olsalar aynı vaziyette kalırlar mı hiç? o gece bildiğiniz teyakkuz halinde kaldık. her devriyede aynı manzara ile karşılaşmaktan da bıktık. sabaha doğru girdik çadırlara yattık.

-abiiiii! günaydın!

ulan ne oluyor demeye kalmadan apar topar bu sesle uyandık. fırladık çadırdan dışarı. daha ayılamamışız.

- bıraktı mı lan sizi?

- bıraktı abi. taşıdık hepsini. nasihat etti gönderdi.

- iyi cinmiş bak!

-öyle abi öyle! ömür billah kölesi olacaktık yoksa...

- gelin oturun yahu. anlat hele, ne oldu biz gittikten sonra?

-abi bu sabaha doğru geri geldi. yaşlı amca görünümündeydi.


yalnız bu sefer diğerleri de konuşuyor. betleri benizleri biraz yerine gelmiş.

- iyi bari insana benzemiş biraz.

-bak abi dalga geçme. yaşadığımızı biz biliriz.

-yahu tamam celallenme anlat sen

-geldi işte. böyle babacan bir tavırla bize altınları gösterdi. o önde biz arkada altınları taşıdık. kocaman mağara gibi bir yer. duvarlarında garip garip kırmızı yazılar var. imam arkadaşın dediğine göre cin lisanında işte. mağara bildiğin uğulduyor abi. her giriş çıkışımızda kulaklarımız patladı resmen. en sonunda işimiz bitti. çekti hepimizi mağaranın önüne, gayet yumuşak bir ses tonuyla bizi bir daha buralarda görmek istemediğini, bir daha görürse sonsuza kadar lanetleneceğimizi falan söyledi. biz de o gider gitmez, pılımızı pırtımızı topladık işte. aşağı ineceğiz.


birde olağan anlatıyor ki sormayın.

-geçmiş olsun ne diyelim. çay içer misiniz?

-yok abi gidelim biz. bence siz de bir an önce toparlanın. bak dün gece dinlemedin beni, inat etme, tekin değil buralar.


''tamam biz de ineriz.'' geçiştiriyoruz tabi.

abi bak dedi ensesini uzattı, böyle hafif bir iz var. el izi gibi.

''damgaladı abi bizi.'' yok artık açık mert korkusuz yani! diğerleri de gösterdiler. yoda şaplak atmış gibi duruyor. biz hakikaten neyin içine düştük, bu olaylar nedir, kamera şakasında mıyız? çözebilmiş değiliz. sürü oluşturuyor herhalde kerkenez.

-ne diyeyim kardeşim. büyük geçmiş olsun size.

-sağ olun abi. gidiyoruz biz, bir şey diyor musunuz?

-yok eyvallah, canınızın sağlığı.


bunlar yavaş yavaş uzaklaşıp gözden kayboldular. biz biraz daha kalacağız. sonrasında zaman darlığı yüzünden akşamına yola düşeceğiz. kafamızda o var. bir yürüyüş yapmadan mı dönelim? bütün gecemiz felç olmuş zaten. neyse asıl bomba orada patladı. bildiğimiz bir parkur var. başladık yürümeye, sohbet doğal olarak bu mevzu üzerine dönüyor. gülüyoruz ediyoruz. o esnada karşıdan yaşlı bir amca görünmesin mi? haydi buyurun cenaze namazına. ulan diyorum kesin kabus görüyor olmalıyız. yok yani bu kadarı da olmaz!

- selâmün aleyküm

- aleynâ ve aleykum selam * *

- nereye gidersiniz?

- yürüyüş yapıyoruz.

- ha iyi iyi! yürüyün tabi, benim köy aşağıda, dönerken uğrayın da bir çayımızı için.

-eyvallah amcam. haydi selametle.


adam bizim elemanların tarif ettiği ihtiyara da az biraz benziyor sanki. işkillendik tabi. mevzu acayip garip ilerledi. yürüyüş bitti. tası tarağı topladık doğruca açıklık alanı teftişe gittik. asayiş berkemal, ortalıkta in cin top oynuyor. * dedik acaba bir şeyler bulabilir miyiz? sağa sola bakındık biraz. sherlock modunu açıp zihin gecekondumuzda tüm olasılıkları değerlendirdik ve ortamın stabil olduğuna karar verip, o muazzam mekana şöyle bir son kez bakarak aşağıya doğru inmeye başladık. aklımıza köy geldi. bir uğrayalım bakalım hem malumat alalım hem de çay içeriz diye düşündük. neyse efendim vardık köy meydanına, girdik köy kahvesine. selam sabah işlerini ve rutin sorgulama sürecini geçtikten sonra * kitabın orta yerinden girdik mevzuya.

- definecilere denk geldik yukarıda.

-dimeğğ. canı çıkmayasıcalar. hep gelivereyolar. huzur bırahmadılar bizde.

- var ki geliyorlar amcam.


amca da kelli felli, göbekli, kasketli tonton bir şey bu arada.

- varsağ ne olcek? onlara mı kalmış alması. bunun devleti var, askeri var. alıncağsa onlar alıverir.

- doğru diyorsun amcam hiç böyle bildiğin define hikayesi falan var mı senin?


elini sallayarak; ''ohooo bi sürü. çohtur burada hikaye. anlat anlat bitmez ki, hangisini anletem.?''

- onu sen bilirsin, biz o kadar zamandır gelir gideriz hiç duymadık.

-bu işin meraklıları var. hastası bunlar. gizli gizli gelir her bi yeri kazıverip giderler.

-hımmm. peki olağanüstü bir şeyler ?

-he sen onu deyon. çokk var. üç harfli var diyolarda ben peh inanmayom.


oh dedim, aklı selim birini bulduk sonunda. neredeyse imana gelip, şükür namazı kılacağım. o derece yani.

-neden inanmıyorsun amcam?

- ehtiyarın teki var imiş. buralarda gezinirmiş. onu görürlermiş. öyle bi ehtiyar olsa ben bilmem mi? bu köyün her bişiyini bilirim ben.


buyur buradan yak. geldik mi yine ihtiyara.

- hımm. neymiş bu ihtiyarın olayı amca?

- üç harfliymiş işte. geziveriyomuş buralarda. gelsin bana ben de görem. 70 senedir bana gelmemiş de dünkü adamlara mı geliceğmiş.


topladık cesaretimizi, söyleyiverdik bir anda; amca bu sabah biz de gördük o yaşlı adamı.

-nii sizde mi? tüüü. bide mektep okumuş adamlara benziyonuz.

adam haklı biz de inanmıyoruz ama gördük yani yaşlı adamı, ne diyeceğiz ki?

-neye beziyordu deyin bakıverem.

ihtiyarı tarif ettik. bastı kahkahayı amcam.

- haaa, siz bizim musa'yı görmüşünüz. aklı gidiktir biraz, dere depe dolaşır. üç harflilere mi bulaşmış deyonuuzz.

ama nasıl gülüyor. koptu adam resmen.

''yok biz öyle demiyoruz. ama diyenleri gördük.'' deyip, anlattık tüm mevzuyu amcaya. köylü de can kulağı ile bizi dinliyor. bazıları, var tabi var, olabilir diyor, başka hikayelerden bahsetmek istiyor. bizim amca elinin tersi ile bunları susturuyor. veriyor hepsinin ağzının payını. e diyor bir tanesi oğlan anlatmış işte bunlara...

''kocakarı gibisiniz vallah. vardır o işte bir bit yeniği.'' böyle böyle mevzu dallanıp budaklandı. kalkamıyoruz bir türlü. bizim olayın doğruluğu üzerine tezler havada uçuşuyor. biri kalkıyor ben de gördüydüm o ehtiyarı diyor. amca yapıştıyor cevabı; ''poh gördün. ulan gördün de bugünü mü bekledin deyyus!'' kahkahalar gırla. anlıyoruz ki, buradan da bize ekmek çıkmayacak. biraz gülüp eğlenip müsaade istiyoruz ve yola çıkıyoruz.

biz köyden çıkarken, bakıyoruz ki karşıdan bizim ihtiyar, yani musa amca geliyor. durduruyoruz arabayı. ''bi çay içeydiniz.'' diyor. mevzuyu özetleyip, kornaya basıp el sallayıp gidiyoruz. her şeyi arkamızda bırakıyoruz.

aslında bu hikaye bayağı ayrıntılı bir hikaye, ben özetin, özetinin, özetini yazdım ve kabaca anlatmaya çalıştım. çok fazla ayrıntı barındırıyor ama o kadarını yazmaya takatim yoktu. başlığı görünce hanıma söyledim. çünkü ben bu tarz hikayeleri bolca anlatırım. var bir iki tane daha * aaa dedi sizin hikâyeyi yazsana, ona binaen yazayım dedim. yoksa yazacağım bile yoktu. *

biz orada ne yaşadık, niye yaşadık, elemanlar ne ayaktı, ot mu çekmişlerdi, kafaları mı güzeldi, toplu halde kendilerinden mi geçmişlerdi elbette bilmiyoruz ama bizim için güzel macera oldu. artı bahsettiğim genç çocuk o zaman bu arkadaşın * adını da vermişti. baktık var mı öyle bir yaratık. varmış yani. demek ki ilgiliydi bu işlerle * sonuç olarak benim bildiğim cin, eti cin. gerisi sizin takdirinize kalmış *
devamını gör...
#1761682
hacı hepsini kopyala yapıştır yaptım translate okutuyorum valla. o yazıyı okuyan tanrı mevkine erer.

* pdgusdfh.
* puhsfhdsgsfghfsdh.
*

* puhahdsgdhdsfhsdfhdfh..
devamını gör...
kendisi daha çok korkmaktadır, kafasındakileri size anlatarak rahatlamaya çalışır.
devamını gör...
bir grup içinde o arkadaş ben oluyorum.
devamını gör...
dikkat edin ateist olmasın bu arkadaş. onların cinli hikayeleri hiç çekilmiyor.

yine de 5 sayfa yazarlar, pardon anlatırlar.
devamını gör...
bu cin hikayeleri, definecilerin, evi mezarlık yanında olanların, büyücülerin uzmanlık alanına girer.

bir tanıdığım vardı.
mezarlık yanında otururdu.
bir gün misafir olduğumda anlatmaya başladı.
mezarlıktaki eski bir mezarı göstererek,
''aha şu mezar var ya'' dedi.
her gece yol geçen hanı gibi.
gece saat 2 den sonra mezardan bir ışık süzülür.
sanki mezarın içine inen merdiven var.
birileri gelip giriyor ve merdivenden aşağı iniyor.
sonra birileri daha gelip giriyor.
seslerde duyuluyor.
insan konuşmaları gibi.
fakat anlaşılmıyor.
bir kaç saat sonra mezardan birileri çıkmaya başlıyor.
sonra birileri daha çıkıyor.
gece boyunca devam ediyor.
mezardan çıkanları tespit etmek için mezar kapılarında, gecelerce nöbet tuttuk.
mezardan çıkan sırra kadem basıyor.
mezarlık kapısından çıkan bir kişi bile olmuyor.
kaç kişi bu sokaktan taşındı biliyor musun.

dedim, gece mezarda ışık varken mezarın başına gidip kontrol etsenize.
ben aklımı peynir ekmekle yemedim,
ertesi sabah mezar aynı bozulmamış olarak duruyor, dedi.

aslı varmı gidip mahalleliyede sorayım bari.
şimdi benide bir merak aldı.
sorma gitsin.
devamını gör...
içten içe kendisi de korkan ama yiğitliğe de çamur sürdürmeyen arkadaştır. siz susmasını istediğinizde 'ehehehe korkacak ne var yahu' diyip muhtemelen sizden daha çok korkar.
devamını gör...
yaşlı bir kadın akrabamız anlatmıştı.

tenha olur, temiz olur diye sabah saat 5 te hamama gittim.
üstümü değişip havuzlu kısma girdim.
bir tek ben varım.
kimsecikler yok.
tek başımayım diye seviniyorum.
ilerdeki loca bölmesinden sesler gelmeye başladı.
allah, allah dedim.
ben girerken ses seda yoktu.
işin tuhafı, kadınlı, erkekli sesler geliyor.
hamamcıya sinirlendim.
kadınlar hamamında erkeğin ne işi var diyerek.
kalktım, locaya yürüdüm.
birde ne göreyim.
aman yarabbim.
küçük, küçük insana benzemeyen şeyler.
üstelik ayakları da ters duruyor.
ayakları arka tarafa bakıyor.
bizim gibi öne bakmıyor.
hemen anladım.
cin bunlar !
çığlık çığlığa vezneye koştum.
beni görünce hamam çalışanları da telaşlandılar.
takunyalar elimizde, hep birlikte havuzun yanındaki locaya gittik.
ortada kimsecikler yok.
bir kaç tane takunya ve hamam tasından başka.
üstelik kurnanın suyuda açık, boşa akıyor.
bir daha asla yalnız ve erken saatte hamama gitmedim.

işte böyle şeylerde varmış.
devamını gör...
gecenin ilerleyen saatlerinde ilk ........ ......im tepkisini verecek arkadaştır aynı zamanda..
devamını gör...
pansiyonlu okulda çalıştığım yıllarda beni çok güldüren üç genç arkadaştır.

pansiyonlu okullar zor olduğu kadar eğlenceli okullardır. yine bir gün pansiyon nöbeti tuttuğum biz gece çok saçma bir olayla karşılaştım. okulların açıldığı ilk hafta henüz hazırlık sınıfı öğrencileri okula yeni gelmişken bana bir nöbet düşmüştü.

normal ayarında seyreden nöbetimde öğrenciler etütleri bittikten sonra televizyon izleyip sohbet ettiler. bir kısmı da odalarında dinlendi. sonra da yat yoklamasını aldım ve sessiz ve olaysız bir şekilde dağıldık.

beni gece uyku tutmadığı için gece ikiye doğru koridorlarda dolaşmaya çıktığımda tuvalet ve banyoların olduğu tarafından şırıl şırıl su sesi geldiğini duydum. önce erkek pansiyonu olduğu için bir kaza sonucu banyoya girmiş olabilecek bir öğrenci olduğunu düşündüm ama sonra seslerin lavabolardan geldiğini fark ettim.

birine bir şey olmuş mu korkusuyla lavabolara koştuğumda üç öğrencimin abdest aldığını gördüm. “ allah kabul etsin” deyip çıktım ama sonra yatsının çoktan geçtiğini ve sabaha daha çok zaman olduğunu anladım. geri dönüp ne yaptıklarını sordum.

bu öğrencilerimin namaz kılması için zaten iki seçenek vardı: ya sura üflenmiş olması ya da ceza gerektiren bir şey yapmış olmaları.

abdestlerini alıp çıkan öğrencilerime bu namazın nerden çıktığını sorduğumda şöyle bir olay anlattılar:

yeni gelen hazırlık sınıfı öğrencilerine abi olarak bir şaka yapmak için onlara cin hikayeleri anlatmışlar. ancak yeni gelenler korkmayıp uyumaya başlamış ve bu aklı evveller kendileri korktuğu için namazla bu belayı def etmeye karar vermişler.

sorumlu bir öğretmen olarak öğrencilerimin bu korkusunu alt etmem gerektiğini bildiğim için onları alıp koridordaki oturma salonuna geçtim ve bilgisayarımdan a nigthmare on elm street açarak onları cinlerden kurtarıp freddy krueger’ın şefkatli kollarına bıraktım.
devamını gör...
her arkadaş grubunda bulunan malum kişidir ve kesin bir hikayesi vardır. o kadar inanarak anlatır ki; bir müddet sonra kendi de korkmaya başlar. bu kişiler genellikle ıssız veya karanlık lokasyonları tercih ederler anlatmak için, ağızlarının ortasına bir tane vurmak kaydıyla kolayca etkisiz hale getirilebilirler.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"gece gece cinli hikayeler anlatan arkadaş" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim