1.
her duygunun en yoğun hissedildiği zaman diliminde yazılan yazılardır..
siyah kaplı bir defterde yazılı her şey.
ne yaşandıysa, ne sustuysa, ne yarım kaldıysa…
hepsi o koyu kapaklı sayfalarda duruyor. tozlanmış, belki kimsenin elini sürmediği, ama benim içimde hâlâ kanayan o satırlarda.
kimse bilmiyor…
o defterin her harfi, bir geceye denk düşüyor.
bir yalnızlığa, bir bekleyişe, bir vedaya.
bazen bir isyanın kenarına düşülmüş bir nokta,
bazen bir özrü bile olmayan, boş bırakılmış bir satır.
o defter konuşmaz.
bir şey yazılmamışsa bile
orada bir şey vardır..
yazılmaya kıyılamamış, belki unutulmaya çalışılmış ama
unutulmamış her şey.
siyah kaplı bir defter bu.
herşeyin olduğu ama hiç okunulmamış olan..
siyah kaplı bir defterde yazılı her şey.
ne yaşandıysa, ne sustuysa, ne yarım kaldıysa…
hepsi o koyu kapaklı sayfalarda duruyor. tozlanmış, belki kimsenin elini sürmediği, ama benim içimde hâlâ kanayan o satırlarda.
kimse bilmiyor…
o defterin her harfi, bir geceye denk düşüyor.
bir yalnızlığa, bir bekleyişe, bir vedaya.
bazen bir isyanın kenarına düşülmüş bir nokta,
bazen bir özrü bile olmayan, boş bırakılmış bir satır.
o defter konuşmaz.
bir şey yazılmamışsa bile
orada bir şey vardır..
yazılmaya kıyılamamış, belki unutulmaya çalışılmış ama
unutulmamış her şey.
siyah kaplı bir defter bu.
herşeyin olduğu ama hiç okunulmamış olan..
devamını gör...
2.
bir kördüğüm oldu şimdi içim...
çöz desen çözülmez, kes desen canımdan bir parça kopar..ne söküp atabiliyorum içimdeki sancıyı, ne sarıp sarmalayabiliyorum usulca..
bir düğüm gibi boğazımda kalan cümleleri yutuyorum her gece.. ve her yutkunuş, biraz daha eksiltiyor beni..
bu düğüm, her şey sustuğunda konuşmaya başlıyor.
bu düğüm… bana ait.
benim sustuklarım, ertelediklerim,
bir kenara attıklarım,
“sonra hallederim” deyip üzerine toprak attığım her şey…
ve..
üstü örtülen her şeyin, bir gün kalbini tırmalamaya başladığını anlıyorsun en olmadık zamanlarda..
sonrası yeniden yola koyulma vakti..
sonrası hadi yeniden baştan başlıyoruz zamanı..
çöz desen çözülmez, kes desen canımdan bir parça kopar..ne söküp atabiliyorum içimdeki sancıyı, ne sarıp sarmalayabiliyorum usulca..
bir düğüm gibi boğazımda kalan cümleleri yutuyorum her gece.. ve her yutkunuş, biraz daha eksiltiyor beni..
bu düğüm, her şey sustuğunda konuşmaya başlıyor.
bu düğüm… bana ait.
benim sustuklarım, ertelediklerim,
bir kenara attıklarım,
“sonra hallederim” deyip üzerine toprak attığım her şey…
ve..
üstü örtülen her şeyin, bir gün kalbini tırmalamaya başladığını anlıyorsun en olmadık zamanlarda..
sonrası yeniden yola koyulma vakti..
sonrası hadi yeniden baştan başlıyoruz zamanı..
devamını gör...
3.
pencere önü sohbetleri gibiydi hayat.
biraz aceleci, biraz eksik. ne tam cümle olabildiğimiz bir an vardı, ne de suskunluğun hakkını verebildiğimiz bir sessizlik. her şey biraz yarım kaldı. çayın demi tutmazdı çoğu zaman, sözcükler de ya fazla acı ya da fazla yabancıydı..
kırıntılarla beslenmiş anlar vardı masanın üzerinde; bitmemiş cümleler, soğumuş çaylar ve hep bir yere yetişme telaşı.. eksilen insanlar.. o pencere önü aslında bir bekleyişti...
ve biz, o eksiklerin toplamına "hayat" diyorduk.
belki de hayat, hiçbir zaman tam olmaması gereken bir şeydi.
çünkü bazı yarımlar, insanı tam yapıyordu..
biraz aceleci, biraz eksik. ne tam cümle olabildiğimiz bir an vardı, ne de suskunluğun hakkını verebildiğimiz bir sessizlik. her şey biraz yarım kaldı. çayın demi tutmazdı çoğu zaman, sözcükler de ya fazla acı ya da fazla yabancıydı..
kırıntılarla beslenmiş anlar vardı masanın üzerinde; bitmemiş cümleler, soğumuş çaylar ve hep bir yere yetişme telaşı.. eksilen insanlar.. o pencere önü aslında bir bekleyişti...
ve biz, o eksiklerin toplamına "hayat" diyorduk.
belki de hayat, hiçbir zaman tam olmaması gereken bir şeydi.
çünkü bazı yarımlar, insanı tam yapıyordu..
devamını gör...
4.
geçmiş için yazılan bir, iki cümledir, kimseye gönderme değildir. içimden akıp giden, yok olan duyguların kısa bir anlatımıdır…
bir zamanlar, çok sevdim onu. kalbimi avuçlarına verdim, incitmesin diye dua ede ede. ama o, o kalbi sıkı sıkı tuttu, sevgiyle değil, korkuyla. her güzel sözümde bir art niyet aradı, her gülüşümü bir tuzak sandı. çünkü kendi içindeki karanlığa o kadar alışmıştı ki, aydınlıktan korkar olmuştu.
ben ona dostluk sundum, o hesap sordu. ben ona sevgi verdim, o şüpheyle baktı. hep bir savaşın içindeydi sanki, ama düşmanı ben değildim. kendi içinde kaybolmuş, geçmişin hayaletleriyle boğuşan, kimseyi sevmeye mecali kalmamış biriydi o.
en çok da kendine düşmandı aslında. ama bu savaşı hep başkalarına kaybettirdi. benliğini öyle yitirmişti ki, başkasının sevgisi bile tehdit gibi geliyordu ona. narsistti, bencildi, ama en çok da çaresizdi.
ve ben… ben sonunda anladım. sevgiyi hak etmeyen birine sevgimi harcamıştım. onu iyileştiremem, çünkü o hasta olduğunu bile kabul etmiyordu. sevgimin kıymetini bilmedi, çünkü sevgiye inanmıyordu. ben vazgeçtim. çünkü bir yerden sonra sevmek, kendine ihanet oluyordu…
bir zamanlar, çok sevdim onu. kalbimi avuçlarına verdim, incitmesin diye dua ede ede. ama o, o kalbi sıkı sıkı tuttu, sevgiyle değil, korkuyla. her güzel sözümde bir art niyet aradı, her gülüşümü bir tuzak sandı. çünkü kendi içindeki karanlığa o kadar alışmıştı ki, aydınlıktan korkar olmuştu.
ben ona dostluk sundum, o hesap sordu. ben ona sevgi verdim, o şüpheyle baktı. hep bir savaşın içindeydi sanki, ama düşmanı ben değildim. kendi içinde kaybolmuş, geçmişin hayaletleriyle boğuşan, kimseyi sevmeye mecali kalmamış biriydi o.
en çok da kendine düşmandı aslında. ama bu savaşı hep başkalarına kaybettirdi. benliğini öyle yitirmişti ki, başkasının sevgisi bile tehdit gibi geliyordu ona. narsistti, bencildi, ama en çok da çaresizdi.
ve ben… ben sonunda anladım. sevgiyi hak etmeyen birine sevgimi harcamıştım. onu iyileştiremem, çünkü o hasta olduğunu bile kabul etmiyordu. sevgimin kıymetini bilmedi, çünkü sevgiye inanmıyordu. ben vazgeçtim. çünkü bir yerden sonra sevmek, kendine ihanet oluyordu…
devamını gör...
5.
şiirlerin damarlarında hüzün ve güz mevsimleri vardır.
akarsuların kayaları aşındırmasında ki zarif yok oluş insanlığın içinde ki savaşıdır.
dengini bulamamış dünyanın dengesi, gönyesinden uzak bi' gezegendir.
yürünen yol,yalnızlıkla paralel,çaresizlikle bezenmiştir.
nedenler,niçinler ve keşkeler ile çevrili çıngıraklı dikenli teller misalidir,yorgun kalemli şair.
şair, otonom ruhunu hissizlikle dilsizleştirmiş.
şahsi diyarların münzevi yaralarında gizlidir keşkeler.
akarsuların kayaları aşındırmasında ki zarif yok oluş insanlığın içinde ki savaşıdır.
dengini bulamamış dünyanın dengesi, gönyesinden uzak bi' gezegendir.
yürünen yol,yalnızlıkla paralel,çaresizlikle bezenmiştir.
nedenler,niçinler ve keşkeler ile çevrili çıngıraklı dikenli teller misalidir,yorgun kalemli şair.
şair, otonom ruhunu hissizlikle dilsizleştirmiş.
şahsi diyarların münzevi yaralarında gizlidir keşkeler.
devamını gör...
6.
keşkeler keş eder.
devamını gör...
7.
eski bir sandık gibi bir köşede durur içimizdekiler..
tozu silinmemiş, kapağı aralık, ama kimse bakmaya cesaret edemez. içinde ne olduğunu herkes bilir aslında.. adını koyamadığımız duygular, yarım kalmış cümleler, bir bakışın ucunda askıda kalan sorular..
zamanla unuttuk sandık. oysa sadece üstünü örttük.
hep oradaydı.
hep oradayız.
ne yana dönsen batar yaşayamadıkların..
bir gülüşün eksik sesi olur bir kalabalıkta..
bir melodinin ortasında susturur seni, ansızın..
yolunu kaybetmiş bir çocuk gibi,
geçmişin kıyısında dolaşır içimizde kalanlar..
bazen bir pencerede yakalar seni o eksiklik..
bazen bir fincan kahvenin telvesinde saklıdır kırık umutlar..
hafifçe gözlerini kısarsın, çünkü hatırlamak incitir..
ve susarsın, çünkü anlatmak artık faydasızdır..
her insanın içinde kilitli bir sandık vardır..
ve her sandığın içinde,
dokunulmaktan korkulmuş bir hayat gizlidir..
içimizdekiler çürümez ama..
zamana karşı sessiz bir dirençtir onlar..
hazan rengi bir sitem,
ve belki de en derin pişmanlığın adıdır...
yaşayamamak.
tozu silinmemiş, kapağı aralık, ama kimse bakmaya cesaret edemez. içinde ne olduğunu herkes bilir aslında.. adını koyamadığımız duygular, yarım kalmış cümleler, bir bakışın ucunda askıda kalan sorular..
zamanla unuttuk sandık. oysa sadece üstünü örttük.
hep oradaydı.
hep oradayız.
ne yana dönsen batar yaşayamadıkların..
bir gülüşün eksik sesi olur bir kalabalıkta..
bir melodinin ortasında susturur seni, ansızın..
yolunu kaybetmiş bir çocuk gibi,
geçmişin kıyısında dolaşır içimizde kalanlar..
bazen bir pencerede yakalar seni o eksiklik..
bazen bir fincan kahvenin telvesinde saklıdır kırık umutlar..
hafifçe gözlerini kısarsın, çünkü hatırlamak incitir..
ve susarsın, çünkü anlatmak artık faydasızdır..
her insanın içinde kilitli bir sandık vardır..
ve her sandığın içinde,
dokunulmaktan korkulmuş bir hayat gizlidir..
içimizdekiler çürümez ama..
zamana karşı sessiz bir dirençtir onlar..
hazan rengi bir sitem,
ve belki de en derin pişmanlığın adıdır...
yaşayamamak.
devamını gör...
8.
bir gülümsemeyle yeniden doğar mı insan??
bazen yorgun bir sabahın ortasında, bazen hiç beklemediğin bir anda gelir o küçük kıvılcım. ne büyük bir mucizeye ihtiyaç vardır, ne de görkemli sözlere. sadece bir bakış, bir tebessüm…
her yol, kendi hikayesini yazar..
her yıldızın da umudu taşıdığı gibi..
tam vaktidir.. aldanmışlığı tutup duvara asmak.. şimdi o kapıyı kapatırken bilirsin, bir kez daha bilirsin ki yollarda hayat var.. hayal ettiklerin.. edemediklerin.. hep olsun diye beklediklerin..
ve her yeni doğan günde hayat bunları yaşaman için göz kırpar ve düşersin yeniden yollara..
bazen yorgun bir sabahın ortasında, bazen hiç beklemediğin bir anda gelir o küçük kıvılcım. ne büyük bir mucizeye ihtiyaç vardır, ne de görkemli sözlere. sadece bir bakış, bir tebessüm…
her yol, kendi hikayesini yazar..
her yıldızın da umudu taşıdığı gibi..
tam vaktidir.. aldanmışlığı tutup duvara asmak.. şimdi o kapıyı kapatırken bilirsin, bir kez daha bilirsin ki yollarda hayat var.. hayal ettiklerin.. edemediklerin.. hep olsun diye beklediklerin..
ve her yeni doğan günde hayat bunları yaşaman için göz kırpar ve düşersin yeniden yollara..
devamını gör...
9.
çiçeklerin renklerini doldurdum bir kavanoza.. her biri başka bir anının izdüşümüydü sanki..
kavanozun kapağını sıkıca kapattım. ne kokular dağılsın istedim, ne de içindeki renkler uçup gitsin. daha çok, geçmiş içeri sızmasın diye yaptım bunu. bazı anılar, tekrar yaşanmasın diye camın ardında tutulmalı. insan bazı şeyleri ancak camdan bakınca sevebiliyor zaten. yaklaşınca ya kırıyor ya kırılıyor..
çiçeklerin renklerini doldurdum bir kavanoza...
bir çocuğun hayal kırıklığı gibi silik,
bir büyüğün suskunluğu gibi ağır...
çiçeklerin renklerini doldurdum bir kavanoza..
her renkle kendimden bir parça da koydum içine.. kapattım kapağı bir mühür gibi.. geceler geldi. geceler hep gelir zaten. kavanoz hep aynı yerde durdu. ışığın düştüğü köşede.. bazen içindeki renkler ışıldadı, bazen sadece karardı. her baktığımda bir şey eksildi içimde. her geçişte biraz daha yabancılaştım kendi duyguma.. kanamayan bir yara gibiydim.. sessiz, derin..
renkler sustu, ben sustum. o kavanoz da sadece bir cam parçası artık. içinde hiçbir anlamı olmayan şeylerle dolu. dolu gibi görünen ama bomboş bir şey..
kavanozun kapağını sıkıca kapattım. ne kokular dağılsın istedim, ne de içindeki renkler uçup gitsin. daha çok, geçmiş içeri sızmasın diye yaptım bunu. bazı anılar, tekrar yaşanmasın diye camın ardında tutulmalı. insan bazı şeyleri ancak camdan bakınca sevebiliyor zaten. yaklaşınca ya kırıyor ya kırılıyor..
çiçeklerin renklerini doldurdum bir kavanoza...
bir çocuğun hayal kırıklığı gibi silik,
bir büyüğün suskunluğu gibi ağır...
çiçeklerin renklerini doldurdum bir kavanoza..
her renkle kendimden bir parça da koydum içine.. kapattım kapağı bir mühür gibi.. geceler geldi. geceler hep gelir zaten. kavanoz hep aynı yerde durdu. ışığın düştüğü köşede.. bazen içindeki renkler ışıldadı, bazen sadece karardı. her baktığımda bir şey eksildi içimde. her geçişte biraz daha yabancılaştım kendi duyguma.. kanamayan bir yara gibiydim.. sessiz, derin..
renkler sustu, ben sustum. o kavanoz da sadece bir cam parçası artık. içinde hiçbir anlamı olmayan şeylerle dolu. dolu gibi görünen ama bomboş bir şey..
devamını gör...
10.
ın the midst of fields, under a speckled night,
the scythe strikes the body of hope.
not in half a century has mankind died in such a way.
ın the parallel lines of the fields, he hanged himself in the misty night.
embracing the bleeding wound beneath death’s shadow.
knowing breath would soon abandon him,
he endured life’s slap in every condition.
ıs it death, you wonder—or half-sleep?
you cannot tell in this riddle called life.
you think and think—wither like a tree,
decaying slowly while staring into a crowd of hollow faces.
ın the desert hidden behind your lashes,
ı search for the purest of feelings.
joy—disguised in garments—
a bloody, warm breeze clothed in illusion.
you’re swept away, tossed side to side—
such madness, never before seen.
you are crushed beneath the weight of leaving,
intuition no longer reaches your shores.
choices become plane trees before your aims.
and in the end, you awaken
inside a dream that nearly kills you.
time and the mirror, gently and persistently,
teach you both how to die—and how to wait.
the scythe strikes the body of hope.
not in half a century has mankind died in such a way.
ın the parallel lines of the fields, he hanged himself in the misty night.
embracing the bleeding wound beneath death’s shadow.
knowing breath would soon abandon him,
he endured life’s slap in every condition.
ıs it death, you wonder—or half-sleep?
you cannot tell in this riddle called life.
you think and think—wither like a tree,
decaying slowly while staring into a crowd of hollow faces.
ın the desert hidden behind your lashes,
ı search for the purest of feelings.
joy—disguised in garments—
a bloody, warm breeze clothed in illusion.
you’re swept away, tossed side to side—
such madness, never before seen.
you are crushed beneath the weight of leaving,
intuition no longer reaches your shores.
choices become plane trees before your aims.
and in the end, you awaken
inside a dream that nearly kills you.
time and the mirror, gently and persistently,
teach you both how to die—and how to wait.
devamını gör...
11.
elimde manayı tam gözünden vuran kurşun,
dilimde sonu sessizlikle biten buruk bir marşın
dizeleri.
niye? niye? bu olanların hep bizeleri.
sırtımda beni kendimden gizleyen pelerin,
ruhumda dinmeyen acı, virgüllerin, velerin içinde
bu olanların hep bizeleri, sor ulan sor, n'için de!
dilimde sonu sessizlikle biten buruk bir marşın
dizeleri.
niye? niye? bu olanların hep bizeleri.
sırtımda beni kendimden gizleyen pelerin,
ruhumda dinmeyen acı, virgüllerin, velerin içinde
bu olanların hep bizeleri, sor ulan sor, n'için de!
devamını gör...
12.
bir pencere pervazı yalnızlığıdır bu…
geceden arta kalan ne varsa, oraya siner..
ay ışığı, unutulmuş bir şarkı, ve iç çekişlerin uğultusu..
dışarıda hayat akar..
korna sesi, uzak bir köpek havlaması, belki de bir kadının kahkahası…
ama içerde
sadece sen varsın
ve seni beklemeyen zamansız bir yaşanmışlık..
bir pencere pervazı yalnızlığıdır bu…
ne tam içeride, ne de dışarıda.
bir yarım kalış, bir bekleyiş…
camın buğusunda parmak izleri..
kimi gitmiş, kimi hiç gelmemiş.
rüzgâr ansızın dokunur, bir perde kıpırdar, bir hatıra titrer.. bazı yalnızlıklar, sadece yaşanır.
bir pervazda durduğu gibi…
ne uçan bir kuş, ne çalan bir kapı,
sadece kendin ve geçmeyen zaman..
bir pencere pervazı yalnızlığıdır bu…
ruhu kuşatır, sesi yutar.
bazen düşünürsün..
acaba biri seni buradan izledi mi hiç?
bir gölge, bir bakış, bir özlem…
ama cevapsız kalır her soru, tıpkı içinden geçip giden eski trenler gibi..
pervazda zaman eğilir. hatıralar, bir film şeridi gibi düşer camlara.
bir çocukluk sesi gelir uzaktan,
bir annenin eli,
bir yarım kalmış cümle,
bir suskun sevda…
ama en çok da kendi sesin çarpar camlara..
dönüp dönüp sana vuran bir yankı gibi..
içinde ne çok şey saklanır..
ummadığın yüzler,
konuşulmamış kelimeler,
ve çokça bekleyiş.
geceden arta kalan ne varsa, oraya siner..
ay ışığı, unutulmuş bir şarkı, ve iç çekişlerin uğultusu..
dışarıda hayat akar..
korna sesi, uzak bir köpek havlaması, belki de bir kadının kahkahası…
ama içerde
sadece sen varsın
ve seni beklemeyen zamansız bir yaşanmışlık..
bir pencere pervazı yalnızlığıdır bu…
ne tam içeride, ne de dışarıda.
bir yarım kalış, bir bekleyiş…
camın buğusunda parmak izleri..
kimi gitmiş, kimi hiç gelmemiş.
rüzgâr ansızın dokunur, bir perde kıpırdar, bir hatıra titrer.. bazı yalnızlıklar, sadece yaşanır.
bir pervazda durduğu gibi…
ne uçan bir kuş, ne çalan bir kapı,
sadece kendin ve geçmeyen zaman..
bir pencere pervazı yalnızlığıdır bu…
ruhu kuşatır, sesi yutar.
bazen düşünürsün..
acaba biri seni buradan izledi mi hiç?
bir gölge, bir bakış, bir özlem…
ama cevapsız kalır her soru, tıpkı içinden geçip giden eski trenler gibi..
pervazda zaman eğilir. hatıralar, bir film şeridi gibi düşer camlara.
bir çocukluk sesi gelir uzaktan,
bir annenin eli,
bir yarım kalmış cümle,
bir suskun sevda…
ama en çok da kendi sesin çarpar camlara..
dönüp dönüp sana vuran bir yankı gibi..
içinde ne çok şey saklanır..
ummadığın yüzler,
konuşulmamış kelimeler,
ve çokça bekleyiş.
devamını gör...
13.
uzun yolların sonu nereye çıkar?
bu soru, çoğu zaman bir merak değil; bir yorgunluktur.. insan, yürüdükçe sorar bunu. ayağında taş biriktikçe, omzunda zaman ağırlaştıkça..
başta hevesle başlanır yollara… “belki,” der insan, “bir mucizeye çıkar.” ama yollar uzadıkça, mucizeler de susar.. ve yolun sonu, çoğu zaman haritada değil, insanın içinde belirir..
kimi yollar seni senden alır, kimi yollar sana seni geri verir. bazısı unutturur, bazısı hatırlatır. yolda geçen her adım, aslında bir vedadır; geçmişe, eskiye, olan’a, olmayan’a. uzun yolların sonu, hep bir ihtimaldir: bir kavuşma, bir ayrılık, bir yeniden başlama ya da yalnızca bir duraklama..
ama en çok da şu olur..
yol biter..
sen kalırsın..
durur, etrafına bakarsın. dağlar geçmiş, vadiler aşılmıştır. insanlar gelmiş, insanlar gitmiştir. ama sen.. sen hâlâ oradasındır tamamlanmaya bir adım daha yakın..
çünkü uzun yolların sonu aslında varılacak bir yer değil, fark edilecek bir haldir..
ve bazen o hal, bir bakışta, bir cümlede, bir sessizlikte gizlidir..
bazense hiçbir yerde yoktur.. çünkü hâlâ yoldasındır.
ve bu da bir son değil, bir ihtimaldir..
bu soru, çoğu zaman bir merak değil; bir yorgunluktur.. insan, yürüdükçe sorar bunu. ayağında taş biriktikçe, omzunda zaman ağırlaştıkça..
başta hevesle başlanır yollara… “belki,” der insan, “bir mucizeye çıkar.” ama yollar uzadıkça, mucizeler de susar.. ve yolun sonu, çoğu zaman haritada değil, insanın içinde belirir..
kimi yollar seni senden alır, kimi yollar sana seni geri verir. bazısı unutturur, bazısı hatırlatır. yolda geçen her adım, aslında bir vedadır; geçmişe, eskiye, olan’a, olmayan’a. uzun yolların sonu, hep bir ihtimaldir: bir kavuşma, bir ayrılık, bir yeniden başlama ya da yalnızca bir duraklama..
ama en çok da şu olur..
yol biter..
sen kalırsın..
durur, etrafına bakarsın. dağlar geçmiş, vadiler aşılmıştır. insanlar gelmiş, insanlar gitmiştir. ama sen.. sen hâlâ oradasındır tamamlanmaya bir adım daha yakın..
çünkü uzun yolların sonu aslında varılacak bir yer değil, fark edilecek bir haldir..
ve bazen o hal, bir bakışta, bir cümlede, bir sessizlikte gizlidir..
bazense hiçbir yerde yoktur.. çünkü hâlâ yoldasındır.
ve bu da bir son değil, bir ihtimaldir..
devamını gör...
14.
kaç milat öncesi düştük yollara?
kim bilir…
belki de zaman daha adını koymamıştı..
belki de biz, yürümeye başlamadan çok önce
kırılmayı öğrenmiştik..
her adımda biraz daha eksildik,
her susuşta biraz daha içimize gömüldük..
biz hiçbir zaman bir yere varmak için yola çıkmadık..
biz, yolda kaybolmayı seçtik..
ne adını unuttuk, ne yolu tamamladık.
sadece yürüdük.
sessizce..
sonsuza..
kim bilir…
belki de zaman daha adını koymamıştı..
belki de biz, yürümeye başlamadan çok önce
kırılmayı öğrenmiştik..
her adımda biraz daha eksildik,
her susuşta biraz daha içimize gömüldük..
biz hiçbir zaman bir yere varmak için yola çıkmadık..
biz, yolda kaybolmayı seçtik..
ne adını unuttuk, ne yolu tamamladık.
sadece yürüdük.
sessizce..
sonsuza..
devamını gör...
15.
öyle bunaldım anlatamam.gerçekten kendimi anlatmak bile yoruyor. aynalara bakınca gözlerim anlatıyor zaten.
devamını gör...
16.
aydınlık ve güneşli bir gece. tutmayan uykuma bunu bahane ediyorum. kelimelerim milyonlarca atom parçacığından hallice, dizilmiş, doğru bir sıralama bekliyorlar zihnimden parmaklarıma akmak için. nizama çekmek çok zor. teknoloji henüz bunun için yetersiz. aynı anda çok şey düşünüp, zaman algımı bireyselleştirip izafiyet teorisine uyarlamaya çalışıyorum. albert görse halime üzülür göreliliği bulmazdı.
hayata hep başka köşelerden bakmaya çalıştım. biraz sağdan biraz soldan, belki diyagonal bakarsam farklı bir şeyler görürüm, keşfederim diye. herkes tek bir noktada birikmişken içimdeki misfit yerinde duramadı. sabit kalmayı sevmiyorum. aynılıktan oldum olası haz etmedim. “rutinler nimettir” bakış açısına da uzak değilim fakat yenilik her zaman daha cezbedici.
geçmişin şeytanlarına gelirsek onlar birer kırmızı melek.
öff. kafam çok dolu aynı zamanda da çok boş. ya da güzel.
uyumayınca saçmalama perileri geliyor. bir de benim bazen aklım karışıyor.
aldırmayın.
hayata hep başka köşelerden bakmaya çalıştım. biraz sağdan biraz soldan, belki diyagonal bakarsam farklı bir şeyler görürüm, keşfederim diye. herkes tek bir noktada birikmişken içimdeki misfit yerinde duramadı. sabit kalmayı sevmiyorum. aynılıktan oldum olası haz etmedim. “rutinler nimettir” bakış açısına da uzak değilim fakat yenilik her zaman daha cezbedici.
geçmişin şeytanlarına gelirsek onlar birer kırmızı melek.
öff. kafam çok dolu aynı zamanda da çok boş. ya da güzel.
uyumayınca saçmalama perileri geliyor. bir de benim bazen aklım karışıyor.
aldırmayın.
devamını gör...
17.
her şeyi yendim, kendimi gerçekleştirdim, tam düze çıktım derken bisikletin tekerine kendi dilimle çomak soktum. ne olacak benim bu üslup problemim hiç bilmiyorum. kaç yaşında eşek kadar adam oldum ama hala aynı hataları tekrarlıyorum. hem de en tekrarlamamam gereken kişiye bunu yapıyorum. öfkem yokken her şey çok güzel ama öfkelendiğim an iğrenç bir adama dönüşüyorum. bundan pişmanlık duysam da bu özelliğimi hala yenememiş olmak beni mahvediyor. kaç tane psikolog yedim sırf bu muhabbete, yok yani olmuyor. bugün yeni bir terapi seansına başladım. bu sefer olacak, inanıyorum.
devamını gör...
18.
- kırgınlıklarımı alçıya aldırdım.
+ ne zaman oldu bu?
- birkaç suskunluk önce.
+ ağrı yapıyor mu hâlâ?
- sessizlik bastıkça zonkluyor.
+ kim kırdı?
- herkes biraz
+ acıyor mu?
- hareket ettikçe. bazı kelimeler temas ediyor hâlâ.
+ geçer mi?
- zamanla geçmiyor bazı şeyler, sadece konuşulmamayı öğreniyor.
+ ne zaman oldu bu?
- birkaç suskunluk önce.
+ ağrı yapıyor mu hâlâ?
- sessizlik bastıkça zonkluyor.
+ kim kırdı?
- herkes biraz
+ acıyor mu?
- hareket ettikçe. bazı kelimeler temas ediyor hâlâ.
+ geçer mi?
- zamanla geçmiyor bazı şeyler, sadece konuşulmamayı öğreniyor.
devamını gör...
19.
gözlerimde duman duman yaş
arzularım hep yarım kaldı
allah'ım ne günah işledim
yüreğimi sancılar sardı
ağlattı kader, ağlattı kader
gülmek istedikçe ağlattı kader
mutluluk sır oldu ben bilemedim
gülmek istedikçe ağlattı kader
doğduğuma pişman olmuşum
hayat yolunda yorulmuşum
yaşamayı ümit ederken, ah
bir aşk için ziyan olmuşum...
müslüm gürses
arzularım hep yarım kaldı
allah'ım ne günah işledim
yüreğimi sancılar sardı
ağlattı kader, ağlattı kader
gülmek istedikçe ağlattı kader
mutluluk sır oldu ben bilemedim
gülmek istedikçe ağlattı kader
doğduğuma pişman olmuşum
hayat yolunda yorulmuşum
yaşamayı ümit ederken, ah
bir aşk için ziyan olmuşum...
müslüm gürses
devamını gör...
20.
her denk geldiğimde bu başlığa typex karakterim beni yazmaktan caydırıyor. yazım demek "imla" demek olduğundan ve fakat içimden keşke "gece yazıları"denseydi demek geldiğinden vazgeçiyorum.
ama koydum bu gece rahvan gitsin diyerek neden karalamayayım dedim bir şeyler. hayır ne anlatıcam onu da toparlamam zor. gecenin bir vakti, duygularım karışık, zihnim bulanık, kalbim kırık, içim bulanık, üstelik adam akıllı sarhoşuz.
bir tokat gibi patlıyor gerçeğimisler; yüzüm al al oluyor, içim hüzün dolu, kahır dolu, gözlerim kanlı.
o halde; daha içelim, daha içelim, hey!..
bütün hesaplar benden bu gece. yeter, yeter öleceksek ölelim!..
ama koydum bu gece rahvan gitsin diyerek neden karalamayayım dedim bir şeyler. hayır ne anlatıcam onu da toparlamam zor. gecenin bir vakti, duygularım karışık, zihnim bulanık, kalbim kırık, içim bulanık, üstelik adam akıllı sarhoşuz.
bir tokat gibi patlıyor gerçeğimisler; yüzüm al al oluyor, içim hüzün dolu, kahır dolu, gözlerim kanlı.
o halde; daha içelim, daha içelim, hey!..
bütün hesaplar benden bu gece. yeter, yeter öleceksek ölelim!..
devamını gör...
"gece yazıları" ile benzer başlıklar
duvar yazıları
149