gelecekte olmasıyla mutlu edecek şeyler
başlık "kendiniarayanbireyimsi" tarafından 10.11.2020 18:13 tarihinde açılmıştır.
141.
tatlı mı tatlı bir evladımın olması. erkek veya kız çocuğu fark etmiyor ama o küçücük elleriyle yanağıma dokunduğunda kendimi dünyanın en güçlü insanı hissedeceğim bir yavrumun olması. para bir şekilde elde ediliyor
devamını gör...
142.
üniversiteyi kazanmak,
basılmış kitabımın olması
ve
yıllardır kurtulmak istediğim şeyden kurtulmak.
basılmış kitabımın olması
ve
yıllardır kurtulmak istediğim şeyden kurtulmak.
devamını gör...
143.
ben sadece anı düşünüyorum. bir saniye sonramız belli değilken bunlara kafa yormak insanı yorar.
devamını gör...
144.
hayal ettiğim gibi bir hayatım olması tabii ki.
devamını gör...
145.
seven bir eş ve tatlı bir kız çocuğu....
devamını gör...
146.
mutlu olduğun bir geçmiş.
devamını gör...
147.
bir kadın olarak her şeye rağmen ayaklarımın üstünde durup işimi laikiyla yapmak
devamını gör...
148.
ülkemizde adaletin yeniden tesis edildiğini görmek.
devamını gör...
149.
yarım kalan işlerimin nihayete ermiş olması.
devamını gör...
150.
ölmeden önce yapılacaklar listemdeki en tutkulu maddeyi yaşamak.
devamını gör...
151.
uyku.
devamını gör...
152.
neler nelerdir*.
devamını gör...
153.
para, altın, arsa,ev,araba,yazlık vs.. maddiyata dayalı şeyler.
devamını gör...
154.
çocukların her türlü sapıklıktan korunuyor olması ,açlıktan kimsenin ölmemesi ,sanatla iç içe bir toplum
devamını gör...
155.
daha önce de pek çok entrymde belirttiğim gibi: "hesabıma 3 milyon dolar yatırılması."
tabi gelecek derken yarın da bir gelecek zamandır. herhalde bir sene bekleyecek değiliz. kendimi net ve açık bir şekilde ifade ettiğime inanıyorum. bu işi uzatmanın alemi yok. artık yatırılsın.
tabi gelecek derken yarın da bir gelecek zamandır. herhalde bir sene bekleyecek değiliz. kendimi net ve açık bir şekilde ifade ettiğime inanıyorum. bu işi uzatmanın alemi yok. artık yatırılsın.
devamını gör...
156.
kesinlikle ve kesinlikle bol para.
devamını gör...
157.
eğer ünlü likya yolunu sırtımda çantayla kafama göre bir ya da bir buçuk ayda yürüme fırsatı bulursam muhtemelen çok mutlu olurum gibime geliyor.
devamını gör...
158.
ışınlanma beni çok mutlu ederdi. zira trafik ve yol derdi hiç çekilmiyor.
devamını gör...
159.
ruh eşimle karşılaşmak. mümkünse yakın gelecek şeklinde de belirtmek istiyorum temennimi.
nerde bu adam yani hayret bir şey. beni bulsunu geçtim zaten artık belli ki o iş nanay. ben burdan gideyim, o ordan gelsin ortada bir yerde buluşalım ona da razıyım.
şimdi bu paket halinde bir yerlerde dolaşıyor, e ben de buralardayım. ikimizden biri kriterlerin %90 tuttuğu birine denk gelip de diğerini buldu zannedecek diye ödüm kopuyor.
dua ederken madde kaçıracağım diye paranoyak oldum. şimdi bir maddeyi eksik söylesen yukarı yanlış bilgi gidecek. ondan sonra ne olacak? hop yanlış eşleşme. bir şey değil bütün sıralama kayabilir, işin içinde vebal de var yani. milletin eşini gasp edeceğiz yanlışlıkla ondan sonra uğraş dur.
nerde bu adam yani hayret bir şey. beni bulsunu geçtim zaten artık belli ki o iş nanay. ben burdan gideyim, o ordan gelsin ortada bir yerde buluşalım ona da razıyım.
şimdi bu paket halinde bir yerlerde dolaşıyor, e ben de buralardayım. ikimizden biri kriterlerin %90 tuttuğu birine denk gelip de diğerini buldu zannedecek diye ödüm kopuyor.
dua ederken madde kaçıracağım diye paranoyak oldum. şimdi bir maddeyi eksik söylesen yukarı yanlış bilgi gidecek. ondan sonra ne olacak? hop yanlış eşleşme. bir şey değil bütün sıralama kayabilir, işin içinde vebal de var yani. milletin eşini gasp edeceğiz yanlışlıkla ondan sonra uğraş dur.
devamını gör...
160.
dünyadaki yerimi bulmak istiyorum. ne zaman mutsuz hissetsem olduğum yerden kaçarak çözüm aradım ben. küçük bir ilçedeydik. etrafımda herkes muhafazakardı ve dünya orada o kadar küçük geliyordu ki başka bir hayatın mümkün olduğunu hayal etmeyi imkansız kılıyordu orada olmak. mutsuzdum ve orayı terk ettim.
küçük bir şehirdeydim artık. benzer durumlar. aralarında olmaktan hoşlanmadığım insanlar vardı etrafımda. işin kötüsü artık dünyanın düşündüğümden daha büyük olduğunu öğrenmiştim.
1 ocak 1998'i hatırlıyorum ben. hiç unutmadım o günü. tv'de melbourne'deki yılbaşı kutlamaları vardı ben altı yaşındaydım. yılbaşının kutlanması gereken bir şey olduğunu o sabah anlamıştım. dünyam o denli küçüktü ki insanların dünyanın bambaşka yerlerinde yaşayıp başka diller konuştuğunu bilmiyordum. bir kapadokya gezisinde japon turistleri görene kadar da değişmedi bu. 1998'in ilk gününde hayatımda ilk kez havai fişek gördüm. televizyondan da olsa çok etkileyiciydi. o gün hayalini kurmaya başladım oraya gitmenin. melbourne'e hiç gitmedim ama şu ana kadar üç ülkeye gittim. gitmek bende bir davranış haline geldi. üzgünüm ama bu hoşuma gitmiyor artık.
küçük şehirde de işler yolunda gitmedi. çareyi oradan da gitmekte buldum ve bu sefer artık büyük bir şehirdeydim. ben oraya gittiğimde iki milyon nüfusu vardı. şimdi altı oldu sanırım. burası hem kökenimin geldiği yerdi hem üniversite yıllarımı geçirdiğim yer oldu. insanlar zihnen daha açıktı. ben de sanıyorum ki ben olmayı orada öğrendim. ben olmak olgusunu size ne yazık ki güzel bir biçimde anlatabilecek kadar hakim değilim konuya. siz biliyorsanız siz anlatın. ben daha yeniyim bu işte. velhasıl bir şeyler eksikti ve oradan da ayrıldım.
seçenekler hızla tükeniyordu. son kez şansımı yirmi milyonluk o lağım çukurunda denemeye karar verdim. zamanın bu kadar kısaldığı başka bir yer görmedim hayatımda. einstein izafiyet teorisini geliştirirken istanbul'a bir göz atmalıymış. en nefret ettiğim yer burası oldu sanırım. o noktada anladım ki bir olmamışlık var. gideceğim dedim. şehir değiştirmek olmuyordu. ülke değiştirmeye karar verdim. yolculuk o noktada başladı. yunanistan, almanya derken fransa. kendimi iyi hissetmedikçe yürüyüp gittim.
bitti mi? hayır. senenin sonuna doğru amerika'ya taşınmak üzereydim. nedenini, nasılını boş verin , valizlerimi toplamıştım. son dakikaya kadar kararlıydım gitmek konusunda. kıta değiştirecektim. bu sefer de olmazsa artık gezegen değiştiririm diye şakalar yapıyordum kendime.
şu an öyle bir noktadayım ki hayata dair bir şeyleri anlamaya başladığımı hissediyorum. en azından kendi hayatıma dair. zira başkasının sorunlarını ve hayallerini idrak etmem mümkün değil. kendiminkinden bahsediyorum. bana kalırsa hayat bir arayış değildir. bir varış noktası yoktur. bir jungle bu. dev bir orman ve her yer rengarenk. yeşil devasa ağaçların arkasından tatlı meyveler de çıkabiliyor, yırtıcı hayvanlar da. burada bir bitiş noktası yok. bir şeyi bulduğum zaman iyi olmayacak her şey. anladım ki bu bir kaybolma çabası. has amaç kaybolmak, karşına çıkanı değerlendirmek ve anın, akışın içinde kalmak.
bunca yıl hayatı yanlış yaşadığımın itirafı bu. bunu fark ettiğim zaman başta tüm hayatımın bir yanlışlar zincirlemesi olması çok zoruma gitti. inandığım her şeyin kemik gibi kırıldığını hissettim. sonra ise artık kaybedecek bir şey kalmamıştı ve üzerimden büyük bir yük kalktı. özgürleştim. yüzüm gülmeye başladı. artık gitmek yoktu. giderek bulacağım bir mucize yoktu. anın içindeydim işte. sonunda öğrenmiştim. 1998 sabahını hiç unutmuyorum ama burada havai fişek de var. anladım ki ben artık gitmek istemiyorum. mümkünse kalmak istiyorum.
gelecekte beni mutlu edecek olan şey bu. doğduğum yerde, sevdiğim ve seveceğim insanların yanında basit, sakin ve adil bir hayat yaşamak. kırıp dökmeden. o gün ne zaman gelecek bilmiyorum ama hayattan istediğimi yakasına yapışıp almayı öğrendim ben. göreceksiniz, dönüşüm muhteşem olacak.
küçük bir şehirdeydim artık. benzer durumlar. aralarında olmaktan hoşlanmadığım insanlar vardı etrafımda. işin kötüsü artık dünyanın düşündüğümden daha büyük olduğunu öğrenmiştim.
1 ocak 1998'i hatırlıyorum ben. hiç unutmadım o günü. tv'de melbourne'deki yılbaşı kutlamaları vardı ben altı yaşındaydım. yılbaşının kutlanması gereken bir şey olduğunu o sabah anlamıştım. dünyam o denli küçüktü ki insanların dünyanın bambaşka yerlerinde yaşayıp başka diller konuştuğunu bilmiyordum. bir kapadokya gezisinde japon turistleri görene kadar da değişmedi bu. 1998'in ilk gününde hayatımda ilk kez havai fişek gördüm. televizyondan da olsa çok etkileyiciydi. o gün hayalini kurmaya başladım oraya gitmenin. melbourne'e hiç gitmedim ama şu ana kadar üç ülkeye gittim. gitmek bende bir davranış haline geldi. üzgünüm ama bu hoşuma gitmiyor artık.
küçük şehirde de işler yolunda gitmedi. çareyi oradan da gitmekte buldum ve bu sefer artık büyük bir şehirdeydim. ben oraya gittiğimde iki milyon nüfusu vardı. şimdi altı oldu sanırım. burası hem kökenimin geldiği yerdi hem üniversite yıllarımı geçirdiğim yer oldu. insanlar zihnen daha açıktı. ben de sanıyorum ki ben olmayı orada öğrendim. ben olmak olgusunu size ne yazık ki güzel bir biçimde anlatabilecek kadar hakim değilim konuya. siz biliyorsanız siz anlatın. ben daha yeniyim bu işte. velhasıl bir şeyler eksikti ve oradan da ayrıldım.
seçenekler hızla tükeniyordu. son kez şansımı yirmi milyonluk o lağım çukurunda denemeye karar verdim. zamanın bu kadar kısaldığı başka bir yer görmedim hayatımda. einstein izafiyet teorisini geliştirirken istanbul'a bir göz atmalıymış. en nefret ettiğim yer burası oldu sanırım. o noktada anladım ki bir olmamışlık var. gideceğim dedim. şehir değiştirmek olmuyordu. ülke değiştirmeye karar verdim. yolculuk o noktada başladı. yunanistan, almanya derken fransa. kendimi iyi hissetmedikçe yürüyüp gittim.
bitti mi? hayır. senenin sonuna doğru amerika'ya taşınmak üzereydim. nedenini, nasılını boş verin , valizlerimi toplamıştım. son dakikaya kadar kararlıydım gitmek konusunda. kıta değiştirecektim. bu sefer de olmazsa artık gezegen değiştiririm diye şakalar yapıyordum kendime.
şu an öyle bir noktadayım ki hayata dair bir şeyleri anlamaya başladığımı hissediyorum. en azından kendi hayatıma dair. zira başkasının sorunlarını ve hayallerini idrak etmem mümkün değil. kendiminkinden bahsediyorum. bana kalırsa hayat bir arayış değildir. bir varış noktası yoktur. bir jungle bu. dev bir orman ve her yer rengarenk. yeşil devasa ağaçların arkasından tatlı meyveler de çıkabiliyor, yırtıcı hayvanlar da. burada bir bitiş noktası yok. bir şeyi bulduğum zaman iyi olmayacak her şey. anladım ki bu bir kaybolma çabası. has amaç kaybolmak, karşına çıkanı değerlendirmek ve anın, akışın içinde kalmak.
bunca yıl hayatı yanlış yaşadığımın itirafı bu. bunu fark ettiğim zaman başta tüm hayatımın bir yanlışlar zincirlemesi olması çok zoruma gitti. inandığım her şeyin kemik gibi kırıldığını hissettim. sonra ise artık kaybedecek bir şey kalmamıştı ve üzerimden büyük bir yük kalktı. özgürleştim. yüzüm gülmeye başladı. artık gitmek yoktu. giderek bulacağım bir mucize yoktu. anın içindeydim işte. sonunda öğrenmiştim. 1998 sabahını hiç unutmuyorum ama burada havai fişek de var. anladım ki ben artık gitmek istemiyorum. mümkünse kalmak istiyorum.
gelecekte beni mutlu edecek olan şey bu. doğduğum yerde, sevdiğim ve seveceğim insanların yanında basit, sakin ve adil bir hayat yaşamak. kırıp dökmeden. o gün ne zaman gelecek bilmiyorum ama hayattan istediğimi yakasına yapışıp almayı öğrendim ben. göreceksiniz, dönüşüm muhteşem olacak.
devamını gör...