1.
huzuru yakaladım şu an tamda avucumun en içinde orta yerinde elimi sımsıkıca kapatarak tutuyorum. çok fazla tutarsam huzurun benden sıkılıp başkasına kaçacağını düşünüyorum. eğer gevşek bırakırsam zaten benden gitmeye hazır olamaz diyorum.en sonunda kararımı veriyorum.sürekli bunu yapamam zorla sahip olamam düşüncesi beni ziyaret ediyor anlık ve huzuru avuçlarımın arasından özgürlüğe kavuşması için sonsuza dek açıyorum.artık özgürler ve benim değiller fakat benden daha çok ihtiyacı olana gidecek düşüncesiyle gerçek huzuru bulduğumu fark ediyorum.derin bir nefes alıp rahatlıyorum.oturduğum banktan kalkıp yoluma devam ediyorum.
devamını gör...
2.
çok hızlı koştuğu için yakalamak zor.
devamını gör...
3.
kaçan bir şeyi yakaladığınızda genelde ondan keyif alamazsınız. arkadaşlar bugün gerçekten aforizma kusasım var. noluyor bana?
devamını gör...
4.
kaçak avcılıktır. zenginleşmektir. sermayeciliktir.
mutluluk, sevinç, aşk, neşe, umut, hüzün, huzur.. bunlar hep paylaşılır, yakalanmaz, yakalanırsa bırakılır, yarasa gibi salınır, çorbası yapılıp yenmez.
rahat bırakın huzuru! *
mutluluk, sevinç, aşk, neşe, umut, hüzün, huzur.. bunlar hep paylaşılır, yakalanmaz, yakalanırsa bırakılır, yarasa gibi salınır, çorbası yapılıp yenmez.
rahat bırakın huzuru! *
devamını gör...
5.
nasıl bulacağız beynimizin arka lopuna attığımız sorgularımızın tutsak ettiği huzuru bilmem.
yaşama diz boyu güvenlik hissi birlikteliği kurumu anonim şirketiyle de ortak olsak bir şekilde çare yok içimizdeki huzur bekleyişine. artık onlar da krediyi vermiyorlar egoları yara alacak diye üstelik bu huzur bekleyişine. ki en çok kandırılanlar bir vaatler silsilesinde cazibelere kapılıp anlık kredi kartı yalanıyla yananlar…
içimizdeki huzur bilmecesini çözmeye vaktimiz yetiyor ya da yetmiyor. bir bakmışsın soluk alıp verir zaman dilimi kadar bir yaşam son bulmuş, bir bakmışsın hala hiç bitmeyecekmiş gibi yaşayıp hala dünyevi hallerin bağımlılığında ruh sağlığımızı beden sağlığımızla birlikte yitirivermişiz.
egolarımızın aldığı yara darbelerine dış mihraplarımızla amanın nasıl sağlam durmuşuz da içimizdeki o minnacık veledi her daim sindirip susturmuşuz en çok sevgiyi ona vereceğimiz yerde bilhassa. eksik bir şeyler tamamlanmaya uğraşıldıkça dibe batan karanlık yüzümüzün, gözlerimizin, bir kukla misali oluşturduğumuz kukla ipine sarılı bahanelerimizin bizi kurtarmasını beklediğimiz halde, aşağıya bakışına kuş bakışı hali deyivermişiz hunharca hep birilerine öfkelenip… var olduğumuz yerlerin kıymetini aslında dürüstçe hak etmek yerine burada, şu an!
kavramlarını ancak mevkii değeri olarak algılayıp kıvanıvermişiz besbelli.
öyle ya da böyle huzur bulamamışız ve sevgileri bile satın almaya doğru ilerlemişiz yalnızlığımızı yok etmek adına.
öyle doğru bildiğimiz yalanlarla egomuz bir şişirilmiş bir şişirilmiş ki kendimiz bile kendimizi aynada tanımak için spot ışıklar altında kullanılmayı ruhumuza yenilgi kabul edip süsleyip kendimizi geçivermişiz hoşşş görüntümüzle insan kalabalığındaki meydanlara… öyle ya, karşılıksız vermek allah’a mahsus lafını düstur bellemiş halimizle buna bir de inanç masalını uydurup vermek istediklerimize belli bir karşılıkla.
huzur, sevgi ve güven üçlemesini almak için daima bedellemişiz kendimize. ya diğerleri dediğimiz hak edenler güruhuna çok affedersiniz babayı tanıtmışız nazikçe. ya işte böyle...
huzur ile huzursuzluk arasında gelip giden bir beynim var benim de… bilmem nasıl buluruz bu huzuru… saf, karşılık beklemeden, insanı sadece olduğu gibi sevilesi hallerde. ve dürüstçe.
yaşama diz boyu güvenlik hissi birlikteliği kurumu anonim şirketiyle de ortak olsak bir şekilde çare yok içimizdeki huzur bekleyişine. artık onlar da krediyi vermiyorlar egoları yara alacak diye üstelik bu huzur bekleyişine. ki en çok kandırılanlar bir vaatler silsilesinde cazibelere kapılıp anlık kredi kartı yalanıyla yananlar…
içimizdeki huzur bilmecesini çözmeye vaktimiz yetiyor ya da yetmiyor. bir bakmışsın soluk alıp verir zaman dilimi kadar bir yaşam son bulmuş, bir bakmışsın hala hiç bitmeyecekmiş gibi yaşayıp hala dünyevi hallerin bağımlılığında ruh sağlığımızı beden sağlığımızla birlikte yitirivermişiz.
egolarımızın aldığı yara darbelerine dış mihraplarımızla amanın nasıl sağlam durmuşuz da içimizdeki o minnacık veledi her daim sindirip susturmuşuz en çok sevgiyi ona vereceğimiz yerde bilhassa. eksik bir şeyler tamamlanmaya uğraşıldıkça dibe batan karanlık yüzümüzün, gözlerimizin, bir kukla misali oluşturduğumuz kukla ipine sarılı bahanelerimizin bizi kurtarmasını beklediğimiz halde, aşağıya bakışına kuş bakışı hali deyivermişiz hunharca hep birilerine öfkelenip… var olduğumuz yerlerin kıymetini aslında dürüstçe hak etmek yerine burada, şu an!
kavramlarını ancak mevkii değeri olarak algılayıp kıvanıvermişiz besbelli.
öyle ya da böyle huzur bulamamışız ve sevgileri bile satın almaya doğru ilerlemişiz yalnızlığımızı yok etmek adına.
öyle doğru bildiğimiz yalanlarla egomuz bir şişirilmiş bir şişirilmiş ki kendimiz bile kendimizi aynada tanımak için spot ışıklar altında kullanılmayı ruhumuza yenilgi kabul edip süsleyip kendimizi geçivermişiz hoşşş görüntümüzle insan kalabalığındaki meydanlara… öyle ya, karşılıksız vermek allah’a mahsus lafını düstur bellemiş halimizle buna bir de inanç masalını uydurup vermek istediklerimize belli bir karşılıkla.
huzur, sevgi ve güven üçlemesini almak için daima bedellemişiz kendimize. ya diğerleri dediğimiz hak edenler güruhuna çok affedersiniz babayı tanıtmışız nazikçe. ya işte böyle...
huzur ile huzursuzluk arasında gelip giden bir beynim var benim de… bilmem nasıl buluruz bu huzuru… saf, karşılık beklemeden, insanı sadece olduğu gibi sevilesi hallerde. ve dürüstçe.
devamını gör...
6.
devamını gör...