1.
siyasal veya toplumsal bir öğreti oluşturan, bir hükûmetin, bir partinin, bir grubun davranışlarına yön veren politik, hukuki, bilimsel, felsefi, dinî, moral, estetik düşünceler bütünü.
ancak bu, yalnızca geleneksel bir tanımdır. öte yandan ideolojilerin çöküşünün yüzyılı olan çağı yaşarken geleneksel olanın dışında bir şey söylemek gerekirse; bir fikir sizin sahip olduğunuz şeyken; ideoloji size sahip olan şeydir.
ancak bu, yalnızca geleneksel bir tanımdır. öte yandan ideolojilerin çöküşünün yüzyılı olan çağı yaşarken geleneksel olanın dışında bir şey söylemek gerekirse; bir fikir sizin sahip olduğunuz şeyken; ideoloji size sahip olan şeydir.
devamını gör...
2.
şunu bilir bunu söylerim: sonunda"-izm" eki olan hiçbir gruba dahil olmamak lazımdır. ideolojiler grup kimliğinin birey kimliğinin önüne geçmesine sebep olan sistemlerdir.
devamını gör...
3.
ideolojiler üstünüze geçirilmiş deli gömlekleridir. ondan kurtulmak istesenizde eğer iyi bir iradeniz yoksa kurtulamazsanız başta o ideolojiye yabancı iken onu algılamaya anlamaya çalışırken daha sonra o algı sizin olgunuz oluyor ve bu olgu beraberinde önyargı-bağnazlık-at gözlüğünü de getiriyor. günümüzde siyasi,sosyal,felsefi,toplumsal vs. ideolojilerin peşinden giden bu kadar fazla insan olmasının sebebi kannımca günümüz yaşam koşullarıdır zira insan yapısı gereği her şeyde bir fayda arar ve onu bünyesine katmaya çalışır bu durumu göz önüne alırsak kendilerine en fazla çıkar sağlayan (gerek sosyal statü gerek maddi kazanç gerek mevki yahut macera arayışı) ideolojilerin peşinden gitmek onları düşünmeden,sorgulamadan kabul etmek ve savunmak hatta ve hatta sırf ideolojisi/görüşü ters diye nefret söylemlerinde bulunmak/tehdit etmek ancak biz iğrenç yaratıklara özgü bir şeydir.
devamını gör...
4.
insan kendi başıboşluğuna kılıf bulmaya çalıştığında taraf olma gayreti gösteriyor, eğer bir yere ait olursan ve de bir amaca sahip olursan, öyle sanılıyor ki, insan olmanın ilkelerinden birini gerçekleştirmiş olursun. çünkü insan demenin anlamı budur, hayvanlar aleminden ayrılmamızın yolunu bu şekilde bulmamız gerekmektedir yani kendi elimizden çıkan kavramların bölücülüğüyle, bizi bir diğerinden ayırmanın hafifliğiyle vücut buluruz çünkü ayrılmak zorundayızdır, anlaşıldığı kadarıyla bir diğer insan, bizden olmadığını varsaydığımız birey, aynı zamanda birey olmalıdır, hayvandan farksızdır.
sağ olsun doktrinler bizi bölme konusunda harikalar, herhangi bir tanıma ihtiyaç duymaksızın gerçekleşen akış günün birinde birileri, kendine devrim yolcuları adı veren kimseler tarafından keşfedilmeliydi. bu bir sorun olarak görünmüyordu haliyle ancak ilk ayrımı gerçekleştiren göründüğü gibi insandı, o yüzden ideoloji, giydiğimiz hafif zırh bizi eyleme sürüklemeliydi, inandıklarımız için savaşmamız gerekiyordu çünkü böylelikle hayvanlardan ayrıldığımız kadar bir diğerinden de ayrılabilirdik. kendimize, ilkemiz eşitlik ve özgürlük olsa bile, bir üstünlük sağlayabilmemiz gerekiyordu. vahşi el ve onun sunduğu kontrol karşıt ideolojinin elinde olmalıydı, bir dayatmaydı ne de olsa o. benimsediğimiz ideoloji bize kısaca, "onun dayatmasını kabul etme, kendi dayatmanı yarat" deme lüksünü tanımıştı. birbiriyle savaşan iki güç arasında ortaya saçılan kontrolsüz enerjinin verdiği yıkımlar önemsizdi, söylendiği kadarıyla biri üstün geldiğinde kalanlar buna tapmak zorunda kalacaktı çünkü sağ çıkan yırtıcının dişiyi elde etmesi gibiydi, biri kazanacaktı. bu yüzden, bizi hayvandan ayırdığını zannetiğimiz şeyin ilkel güdülere hizmet ettiğini fark edemedik. iyi günler için diğeriyle uzlaşmak, ortak yolu bulmaktansa savaşmayı, onun düzenini yıkmayı denedik, düzen yıkılmalıydı, var olan sistem ona karşıt olanın idealleriyle birlikte ortadan kaldırılmalıydı. öyle sandık, inandık ve gerçekleştirdik. peki ne oldu? eylem dediğimiz şey, yani merhamet ya da kibirli olmak arasında yaptığımız seçimler bizi sadece hiçliğin, kararmış bir ekranda gördüğümüz görüntünün önüne koydu. gerçekleştirdiğimiz savaşın sonunda elde edebildiğimiz sadece hiçlik oldu, geriye hükmedecek insan kalmamış, sadece tarafların işbirlikçileri kalmıştı. birbirine benzeyen nice insan bir arada sürekli kafalarını sallayarak birbirlerini onaylıyor, birbirleriyle aynı olmanın rahatlığıyla, bir diğerinden zarar gelmeyeceğine dair buldukları güvenle hareket ediyordu.
foucault'nun iyi gördüğü gibi, "bir yerde herkes aynıysa orada kimse yoktur." ile başlayan önerme doğruydu, gerçekten de böyleydi. kolektif olarak hareket eden kitleler düşünmeksizin eğdikleri boyunlarıyla ne kadar rahat yaşarlarsa yaşasınlar birey olarak var olamıyorlardı ve şaşırtıcı bir şekilde bulundukları durumdan memnundular. bilim kurgu filmlerinin aşırı gelişmiş canlıları ya da bilinçleri üzerinde sunduğu perspektif, hepsinin kolektif olarak varolduğunu gösteriyordu, bu ütopya değildi çünkü böyle varlıklar insanı küçük görüyor, onun zihnine ekilmiş tek bir aykırı tohumun bile sistemi yok edeceğini sanıyordu. bir virüs gibi anlayacağınız. hasarlı hücre metastazını gerçekleştirdiğinde diğerlerini bozabilirdi, aynılık ve bütünlük ortadan kalkarak vücut kendini yok etmeye başlardı. bedenin savaşı da bundan ibaretti, bütünlüğü koruma pahasına yapman gerekeni yapmak. ancak virüsun ya da hasarlı hücrenin ortaya çıkışı kaosun varlığına işaretti yani düzen sadece kaosla beraber var olabiliyordu, kozmik yasadaki ikililik prensibi.
bu yüzden düzen dediğimiz kararlı kaosun kontrolü ele geçirmesini hiçbir zaman istemedik, kontrol edemediğimiz mekanizmaların hareketi bize hoş gelmiyordu fakat eski düşünceye göz gezdirdiğimizde, hatta nietzsche'nin de dediği gibi; "parlayan bir yıldız yaratmak için, kişinin ruhunda kaos gereklidir." düşüncesini anlayabilmemiz gerekiyordu. çünkü insan böyle oluşmuştu öyle değil mi? doğada var olmaması gereken buna rağmen açık kapı bulabilen, onu yok edebilme irfanına sahip bir varlıktı. şiddetle ilgili olan her şey aynı zamanda kendini yok etmekle ilgiliydi. şiddetle sürdürdüğümüz savaşın içinden sağ çıkamayacağımızı bilmemize rağmen bunu sürdürüyorduk, bizi buna bağlayan şiddet arzusu ölüm itkisiyle destekleniyor ve bize gereken cesareti sağlıyordu. bu yüzden inandıklarımız uğruna ölmek sorun değildi çünkü halihazırda ölmeyi iple çekiyorduk. neden mi? misyonumuz buydu da ondan, doğa bir kez olsun insan denilen anomaliyi gerçekleştirebildiyse onun varyasyonlarını da var edebilirdi, o yüzden kendini yok edebileceği bir varlığa ihtiyaç duydu yani bize. belki de bizim gibi nicelerine.
demek istediğim, kurulu düzene karşı açtığımız her savaş kaostan doğduğu için kurulu düzeni bozup onun üzerine getireceğimiz yeni düzenin bir şeyi değiştireceğine inanıyorsak yanılıyoruz çünkü entropi de kozmik ilkeden biridir, sonuna kadar gidebilecek yegane şeydir. yani namlunun ucundaki mermidir, yok ettiğiyle birlikte yok olur. kabul edemediğimiz kaosun bize düzen gibi görünmeyeceğini sandığımızdan ileri geliyor ki, onunla bir şey yapamayacağımızı sanıyoruz. deliler bu noktada bize hükmediyor çünkü davranışlarındaki amaçsızlık ve anlamsızlık onları hiçbir insanın ulaşamayacağı ve ulaşmaya cesaret edemeyeceği noktaya, bilinç düzeyine eriştiriyor. beyinlerindeki düzensizlikle hareketleri kendini özgür sanan insanın bir uzay kadar üzerinde, bu yüzden de sınırsız. buna rağme konumuz delilik değil, sadece ideolojilerin insanların kibrine kibir katması, insanlar tarafından yaratılan kavramların onların iç dünyasına yani birey olarak varlıklarına olanak tanıması, içe dönük kılınması gerektiği, var olan düzeni yıkmaktansa iç dengeyi sağlamak ve bununla var olan düzeni bireylerle, kendini tarafla özgür kılmamış onun yerine kendisiyle özgür kılabilmiş insanlarla sağlayabilmek. doktrinler uygulanması için yoklar, kimse size sizin bildiğinizden daha fazlasını sunamaz, kendinizi tanıma konusunda da size kimse sizin kadar iyi rehberlik edemez, dış savaşı gerçekleştirmektense, içeride yapılan savaşla kazanılan kararlılık var olan düzeni eyleme gerek duymaksızın değiştirir ama sabırlı değil ve inatçıyız, öldürmek kanımızda var. içeride var olduğumuz için dışarıda bir değerimiz olduğunu sanan primattan bozma canlılar olarak bize bu kibri tanıyanların, yani kendimizin göklerdeki ve yerküredeki tanrılar belasını versin. umarım misyonumuzu gerçekleştirir ve sonunda kendimizi doğayla beraber kapatırız.
sağ olsun doktrinler bizi bölme konusunda harikalar, herhangi bir tanıma ihtiyaç duymaksızın gerçekleşen akış günün birinde birileri, kendine devrim yolcuları adı veren kimseler tarafından keşfedilmeliydi. bu bir sorun olarak görünmüyordu haliyle ancak ilk ayrımı gerçekleştiren göründüğü gibi insandı, o yüzden ideoloji, giydiğimiz hafif zırh bizi eyleme sürüklemeliydi, inandıklarımız için savaşmamız gerekiyordu çünkü böylelikle hayvanlardan ayrıldığımız kadar bir diğerinden de ayrılabilirdik. kendimize, ilkemiz eşitlik ve özgürlük olsa bile, bir üstünlük sağlayabilmemiz gerekiyordu. vahşi el ve onun sunduğu kontrol karşıt ideolojinin elinde olmalıydı, bir dayatmaydı ne de olsa o. benimsediğimiz ideoloji bize kısaca, "onun dayatmasını kabul etme, kendi dayatmanı yarat" deme lüksünü tanımıştı. birbiriyle savaşan iki güç arasında ortaya saçılan kontrolsüz enerjinin verdiği yıkımlar önemsizdi, söylendiği kadarıyla biri üstün geldiğinde kalanlar buna tapmak zorunda kalacaktı çünkü sağ çıkan yırtıcının dişiyi elde etmesi gibiydi, biri kazanacaktı. bu yüzden, bizi hayvandan ayırdığını zannetiğimiz şeyin ilkel güdülere hizmet ettiğini fark edemedik. iyi günler için diğeriyle uzlaşmak, ortak yolu bulmaktansa savaşmayı, onun düzenini yıkmayı denedik, düzen yıkılmalıydı, var olan sistem ona karşıt olanın idealleriyle birlikte ortadan kaldırılmalıydı. öyle sandık, inandık ve gerçekleştirdik. peki ne oldu? eylem dediğimiz şey, yani merhamet ya da kibirli olmak arasında yaptığımız seçimler bizi sadece hiçliğin, kararmış bir ekranda gördüğümüz görüntünün önüne koydu. gerçekleştirdiğimiz savaşın sonunda elde edebildiğimiz sadece hiçlik oldu, geriye hükmedecek insan kalmamış, sadece tarafların işbirlikçileri kalmıştı. birbirine benzeyen nice insan bir arada sürekli kafalarını sallayarak birbirlerini onaylıyor, birbirleriyle aynı olmanın rahatlığıyla, bir diğerinden zarar gelmeyeceğine dair buldukları güvenle hareket ediyordu.
foucault'nun iyi gördüğü gibi, "bir yerde herkes aynıysa orada kimse yoktur." ile başlayan önerme doğruydu, gerçekten de böyleydi. kolektif olarak hareket eden kitleler düşünmeksizin eğdikleri boyunlarıyla ne kadar rahat yaşarlarsa yaşasınlar birey olarak var olamıyorlardı ve şaşırtıcı bir şekilde bulundukları durumdan memnundular. bilim kurgu filmlerinin aşırı gelişmiş canlıları ya da bilinçleri üzerinde sunduğu perspektif, hepsinin kolektif olarak varolduğunu gösteriyordu, bu ütopya değildi çünkü böyle varlıklar insanı küçük görüyor, onun zihnine ekilmiş tek bir aykırı tohumun bile sistemi yok edeceğini sanıyordu. bir virüs gibi anlayacağınız. hasarlı hücre metastazını gerçekleştirdiğinde diğerlerini bozabilirdi, aynılık ve bütünlük ortadan kalkarak vücut kendini yok etmeye başlardı. bedenin savaşı da bundan ibaretti, bütünlüğü koruma pahasına yapman gerekeni yapmak. ancak virüsun ya da hasarlı hücrenin ortaya çıkışı kaosun varlığına işaretti yani düzen sadece kaosla beraber var olabiliyordu, kozmik yasadaki ikililik prensibi.
bu yüzden düzen dediğimiz kararlı kaosun kontrolü ele geçirmesini hiçbir zaman istemedik, kontrol edemediğimiz mekanizmaların hareketi bize hoş gelmiyordu fakat eski düşünceye göz gezdirdiğimizde, hatta nietzsche'nin de dediği gibi; "parlayan bir yıldız yaratmak için, kişinin ruhunda kaos gereklidir." düşüncesini anlayabilmemiz gerekiyordu. çünkü insan böyle oluşmuştu öyle değil mi? doğada var olmaması gereken buna rağmen açık kapı bulabilen, onu yok edebilme irfanına sahip bir varlıktı. şiddetle ilgili olan her şey aynı zamanda kendini yok etmekle ilgiliydi. şiddetle sürdürdüğümüz savaşın içinden sağ çıkamayacağımızı bilmemize rağmen bunu sürdürüyorduk, bizi buna bağlayan şiddet arzusu ölüm itkisiyle destekleniyor ve bize gereken cesareti sağlıyordu. bu yüzden inandıklarımız uğruna ölmek sorun değildi çünkü halihazırda ölmeyi iple çekiyorduk. neden mi? misyonumuz buydu da ondan, doğa bir kez olsun insan denilen anomaliyi gerçekleştirebildiyse onun varyasyonlarını da var edebilirdi, o yüzden kendini yok edebileceği bir varlığa ihtiyaç duydu yani bize. belki de bizim gibi nicelerine.
demek istediğim, kurulu düzene karşı açtığımız her savaş kaostan doğduğu için kurulu düzeni bozup onun üzerine getireceğimiz yeni düzenin bir şeyi değiştireceğine inanıyorsak yanılıyoruz çünkü entropi de kozmik ilkeden biridir, sonuna kadar gidebilecek yegane şeydir. yani namlunun ucundaki mermidir, yok ettiğiyle birlikte yok olur. kabul edemediğimiz kaosun bize düzen gibi görünmeyeceğini sandığımızdan ileri geliyor ki, onunla bir şey yapamayacağımızı sanıyoruz. deliler bu noktada bize hükmediyor çünkü davranışlarındaki amaçsızlık ve anlamsızlık onları hiçbir insanın ulaşamayacağı ve ulaşmaya cesaret edemeyeceği noktaya, bilinç düzeyine eriştiriyor. beyinlerindeki düzensizlikle hareketleri kendini özgür sanan insanın bir uzay kadar üzerinde, bu yüzden de sınırsız. buna rağme konumuz delilik değil, sadece ideolojilerin insanların kibrine kibir katması, insanlar tarafından yaratılan kavramların onların iç dünyasına yani birey olarak varlıklarına olanak tanıması, içe dönük kılınması gerektiği, var olan düzeni yıkmaktansa iç dengeyi sağlamak ve bununla var olan düzeni bireylerle, kendini tarafla özgür kılmamış onun yerine kendisiyle özgür kılabilmiş insanlarla sağlayabilmek. doktrinler uygulanması için yoklar, kimse size sizin bildiğinizden daha fazlasını sunamaz, kendinizi tanıma konusunda da size kimse sizin kadar iyi rehberlik edemez, dış savaşı gerçekleştirmektense, içeride yapılan savaşla kazanılan kararlılık var olan düzeni eyleme gerek duymaksızın değiştirir ama sabırlı değil ve inatçıyız, öldürmek kanımızda var. içeride var olduğumuz için dışarıda bir değerimiz olduğunu sanan primattan bozma canlılar olarak bize bu kibri tanıyanların, yani kendimizin göklerdeki ve yerküredeki tanrılar belasını versin. umarım misyonumuzu gerçekleştirir ve sonunda kendimizi doğayla beraber kapatırız.
devamını gör...
5.
üretim ilişkilerinin de içinde bulunduğu maddi koşullar tarafından koşullanan, verili üretim ilişkileri içinde bulunan sınıfların talep ve çıkarlarını dile getiren, bu sınıfın ihtiyaçları doğrultusunda oluşan dünya görüşsel, felsefi, kültürel, edebi ve hukuksal düşünceler bütününe verilen addır. ideoloji, aynı zamanda belirli bir üretim tarzı üzerinde yükselen üstyapısal kurumların tamamını tanımlamak için de kullanılan bir kavramdır. ayrıca literatürde; “sınıf ideolojileri” de bulunur; sınıf ideolojisi, belirli bir üretim tarzı içinde var olan bir sınıfın, tarihsel ve nesnel olarak belirlenmiş konumuna uygun düşen durumuyla örtüşen bilincinin toplamıdır. elbette “işçi sınıfı ideolojisi” kavramını kullanabilmek için işçi sınıfının bilinç düzeyinin ya da bilincinin almış olduğu biçimin kendi varoluşunu sorunsallaştırıp, kendi varoluşunda başka bir sınıfı görmesi ve bunun farkında olmasıyla mümkün olabilir.
devamını gör...
6.
aynı zamanda şerif mardin kitabı.
devamını gör...
7.
siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler akademisyenlerine göre: "berlin duvarının yıkılmasıyla ölmüş olan şeydir." bazı hocalar*derler ki: "atın izi itin izine karıştı. bakıyorsun adam sosyalist geçiniyor ama faşistin önde gideni."
devamını gör...
8.
tehlikelidir bir ideolojiye körü körüne inanmak kötü bir şeydir.
devamını gör...
9.
hayata gözlükle bakmanızı sağlayan bir çeşit filtre türüdür ideoloji.
bir ideolojiye sahip olmak sizi bütünüyle etkileyeceği için yaşamı o filtrenin sizi sınırlandırdığı kadar görebilirsiniz. dolayısıyla bana öyle geliyor ki herhangi bir ideolojiye sahip olmak felsefi açıdan bakacak olursak bizi kısıtlar. çünkü hakikat ile keskin bir şekilde yüzleşmek yerine araya ekstra “cam”lar koymak bazı açılardan gözlem yapmayı geliştirse bile hakikat ile olan bağı koparttığı gerçeğini de yanında getirir.
ha gözümüz bozuksa gözlük işe yarar mı? yarar. fakat bu gözlüğün iyi olduğu anlamına gelmez; bizim gözümüzün bozuk olduğunu tesciller. gözlük yalnızca bir bakış açısına hapseder bizi, bir de bu yönden bakmak(görmek ehehe) lazım.
bir ideolojiye sahip olmak sizi bütünüyle etkileyeceği için yaşamı o filtrenin sizi sınırlandırdığı kadar görebilirsiniz. dolayısıyla bana öyle geliyor ki herhangi bir ideolojiye sahip olmak felsefi açıdan bakacak olursak bizi kısıtlar. çünkü hakikat ile keskin bir şekilde yüzleşmek yerine araya ekstra “cam”lar koymak bazı açılardan gözlem yapmayı geliştirse bile hakikat ile olan bağı koparttığı gerçeğini de yanında getirir.
ha gözümüz bozuksa gözlük işe yarar mı? yarar. fakat bu gözlüğün iyi olduğu anlamına gelmez; bizim gözümüzün bozuk olduğunu tesciller. gözlük yalnızca bir bakış açısına hapseder bizi, bir de bu yönden bakmak(görmek ehehe) lazım.
devamını gör...
10.
ideoloji, siyasal ya da toplumsal bir öğreti oluşturan, bir hükümetin, bir siyasi partinin, bir toplumsal sınıfın davranışlarına yön veren politik, hukuksal, bilimsel, felsefi, dinsel, ahlâki, estetik düşünceler bütünü. en basit tabirle ideoloji teorisi içinde marksist düşünürler önemli bir ağırlığı oluşturur .- vikipedi
devamını gör...
11.
(bkz: din)
devamını gör...
12.
ideoloji herşeyi örten bir örtüdür arakadaşlar, kaldırdığınız zaman altından gerçekler ortaya çıkar.
devamını gör...
13.
18. yüzyılda aydınlanmanın heyecanıyla tracy tarafından düşünce bilimi ya da düşüncenin bilimi olarak ilk kez kullanılan, zamanla çoluğun çocuğun elinde oyuncak haline gelen sözcük.
devamını gör...
14.
tüm ideolojilerin canı cehenneme ,yaşasın halkların kardeşliği , yaşasın tam bağımsız dünya insanları
devamını gör...
15.
cemil meriç'in “sonunda izm olan her şey idrakimize giydirilmiş deli gömlekleridir.” fikrine kesinlikle katılıyorum.
bilerek, kutuplaştırma amacıyla çıkarılmış olgulardan fazlası değildir ideolojilerin birçoğu. olaylar ve ideolojiler birbirini destekler. bir bütünlüğü bölmek için de en önem verilen şeyleri içten bozmak çok önemlidir. içten bölünen bir topluluk bir daha asla birleşemez, kendi içinde de bölüşmeye devam eder. bu şekilde ideoloji olgularının çoğu insanlar arasına karıştığından beri hiçbir şekilde bütünleşme sağlanamıyor. hepsini geçtim, bazen saygı çerçevesinde konuşmaya hasret kalabiliyoruz. çünkü ideolojileri insanlar bir hayat görüşü olarak bellediklerinde holiganca savunabiliyorlar. nefret söylemleri, dışlamalar peşi sıra geliyor. farklı düşünceler öğrenmek, görmek harika bir şey. fakat bunu cidden belirli saygı ve sorumluluk sınırları içinde yapanlardan öğrenmekte fayda var. her şeyi kötü temsil edenler olabileceğini unutmamak gerek.
bu yazdıklarım bir ideolojiyi savunanlara dışardan bakmaktır. bir de ideolojileri holiganca savunma kısmı var. bazen aynı ideolojide olduğunuz insanlarla bile fikir ayrılığına düşebilirsiniz. ama sonuçta ideolojilerin birçoğu insanı kısıtlar nitelikte.. belli kurallı, belli bakış açılı şeyler. insanların zihinleriyle dalga geçercesine neden kısıtlamaya çalışıyorlar? anlam veremiyorum.
bilerek, kutuplaştırma amacıyla çıkarılmış olgulardan fazlası değildir ideolojilerin birçoğu. olaylar ve ideolojiler birbirini destekler. bir bütünlüğü bölmek için de en önem verilen şeyleri içten bozmak çok önemlidir. içten bölünen bir topluluk bir daha asla birleşemez, kendi içinde de bölüşmeye devam eder. bu şekilde ideoloji olgularının çoğu insanlar arasına karıştığından beri hiçbir şekilde bütünleşme sağlanamıyor. hepsini geçtim, bazen saygı çerçevesinde konuşmaya hasret kalabiliyoruz. çünkü ideolojileri insanlar bir hayat görüşü olarak bellediklerinde holiganca savunabiliyorlar. nefret söylemleri, dışlamalar peşi sıra geliyor. farklı düşünceler öğrenmek, görmek harika bir şey. fakat bunu cidden belirli saygı ve sorumluluk sınırları içinde yapanlardan öğrenmekte fayda var. her şeyi kötü temsil edenler olabileceğini unutmamak gerek.
bu yazdıklarım bir ideolojiyi savunanlara dışardan bakmaktır. bir de ideolojileri holiganca savunma kısmı var. bazen aynı ideolojide olduğunuz insanlarla bile fikir ayrılığına düşebilirsiniz. ama sonuçta ideolojilerin birçoğu insanı kısıtlar nitelikte.. belli kurallı, belli bakış açılı şeyler. insanların zihinleriyle dalga geçercesine neden kısıtlamaya çalışıyorlar? anlam veremiyorum.
devamını gör...
16.
hiçbir ideoloji insan hayatindan daha değerli değildir.bunu bilir bunu söylerim.
devamını gör...
17.
kişi veya grup tarafından benimsenen inanç
veya felsefeler kümesi olarak tanımlanır.
antoine destutt de tracy ideolojiyi şöyle anlatır;
insanların maddi dünya ile etkileşimleri sırasında deneyimledikleri duyumlar
bu duyumlar nedeniyle zihinlerinde oluşan fikirler.
ideolojiler
veya felsefeler kümesi olarak tanımlanır.
antoine destutt de tracy ideolojiyi şöyle anlatır;
insanların maddi dünya ile etkileşimleri sırasında deneyimledikleri duyumlar
bu duyumlar nedeniyle zihinlerinde oluşan fikirler.
ideolojiler
devamını gör...
18.
jordan peterson'a göre ideolojiler sakatlanmıṣ dinlerdir.
devamını gör...
19.
"karanlıkta kavga olmaz. ideolojiler, uçurumları aydınlatan hırsız fenerleri. istemesek de onlara muhtacız."
"izm'ler idrakimize giydirilen deli gömlekleri. itibarları menşe'lerinden geliyor. hepsi de avrupalı."
bu ülke, cemil meriç
"izm'ler idrakimize giydirilen deli gömlekleri. itibarları menşe'lerinden geliyor. hepsi de avrupalı."
bu ülke, cemil meriç
devamını gör...
20.
bildiğin saplantı.
devamını gör...