dünya klasikleri / roman
8.7 / 10
puan ver

öne çıkanlar | diğer yorumlar

fransız devrimini başka bir pencereden görmemizi sağlayan (bkz: charles dickens) romanı. ne zaman aklıma gelse bana emil m. cioran'ın şu sözlerini anımsatır: "en büyük zalimler, kafası kesilmemiş mazlumlar arasından çıkar. acı, güç iştahını azaltmak şöyle dursun, onu azdırır." orijinal dilinde okunması gerektiğini düşünüyorum. türkçe dururken gerek yok böyle bir aksiyona diyorsanız eğer meram arvas tarafından yapılan çeviri fena değildir.

--- alıntı ---

a wonderful fact to reflect upon, that every human creature is constituted to be that profound secret and mystery to every other. a solemn consideration, when ı enter a great city by night, that every one of those darkly clustered houses encloses its own secret; that every room in every one of them encloses its own secret; that every beating heart in the hundreds of thousands of breasts there, is, in some of its imaginings, a secret to the heart nearest it! something of the awfulness, even of death itself, is referable to this. no more can ı turn the leaves of this dear book that ı loved, and vainly hope in time to read it all. no more can ı look into the depths of this unfathomable water, wherein, as momentary lights glanced into it, ı have had glimpses of buried treasure and other things submerged. ıt was appointed that the book should shut with a a spring, for ever and for ever, when ı had read but a page. ıt was appointed that the water should be locked in an eternal frost, when the light was playing on its surface, and ı stood in ignorance on the shore. my friend is dead, my neighbour is dead, my love, the darling of my soul, is dead; it is the inexorable consolidation and perpetuation of the secret that was always in that individuality, and which ı shall carry in mine to my life's end. ın any of the burial-places of this city through which ı pass, is there a sleeper more inscrutable than its busy inhabitants are, in their innermost personality, to me, or than ı am to them?

--- alıntı ---
devamını gör...
ne kadar sevsem de akıcı bir kitap olmadığından neredeyse bir aylık bir sürece yaya yaya okumuştum. ama okuduktan sonra fransız devrimi hakkında epey bir fikir edinebiliyorsunuz. tam anlamıyla bir klasik.
devamını gör...
dickens’ın en sevdiğim eserlerinden biridir. 10 yaşında okuduğumda sıkılmak yerine büyük zevk aldığım klasiklerden biriydi, dilini ve hikayeyi anlatım biçemini cidden çok seviyorum bu kitapta.
devamını gör...

sonu dramatik bir fedakarlık ile biten kitap avukat carton'un charles'a tip olarak benzemesinden dolayı sırf aşık olduğu charles'ın karısı lucie'nin mutluluğu için charles yerine giyotine gitmesi ve bu fedakarlık sayesinde charles ile lucie'nin paris'ten kaçması.


(bkz: ultimate sacrifice)
devamını gör...
charles dickens tarafından yazılan ve dünyada 200 milyonun üzerinde satış yapan en ünlü edebiyat eserlerinden birisidir.
kitabın konusu fransız devrimi esnasında ve sonrasında paris ve londra'da yaşanan olaylardır.

özellikle fransız ihtilali ve etkilerini çok iyi anlatan iki şehrin hikayesi sadece verdiği tarihi bilgiler için bile okunabilecekken bir de harika bir hikaye sunuyor. insanların ruh hali ve oluşan değişimi çok güzel yansıtıyor.

yazarın bu kitapta anlatmak istediği çok açıktır.
hiç bir düzen insanları öldürmemeli canlarını almamalı. insanlara zarar verenler bir gün zarar görürler. ortaya çıkacak zarar herkes için büyük bir yıkımdır. (bkz: giyotin)

not: kitabı okumayan yazarlar için uyarı anlamında söylüyorum kitabın bir sürü farklı yayınevinden baskısı var lütfen bilinen bir baskıyı tercih edip okuyun.


benim iki şehrin hikayesi kitabıyla tanışmam ezel (dizi) dizisiyle oldu. bir bölümünün adı iki şehrin hikayesiydi ve merak edip araştırmıştım sonra kitapla tanıştım ve okudum. ilerleyen senelerde defalarca okudum çünkü bu kitap bazı belirli yaşlarda tekrar analiz edilmeli.
alexandre manette yerine koymalı insan kendini. halk yerine koymalı insan kendini. hatta yeri gelince yönetenlerin yerine koymalı insan kendini.
hafızamdan çıkmıyor kitapta bir kısımda yerlere şarap fıçıları dökülüyor ve ortalığa dağılan fıçılardan akan şarapları bir sürü insan içmeye çalışıyor yerleri yalıyorlar bardaklara doldurmaya çalışıyorlar. o kargaşa o vahim durum o kadar güzel açıklanmış ve anlatılmış ki hala aklımdan çıkmıyor.
bu romanı çok güçlü yapan bir diğer özelliği ise bu roman platonik bir aşk hikayesini anlatıyor. fransa, londra, fransız ihtilali, giyotin, vahşet ve aşk. bu kavramların arasından sivrilen ve bir taraflarımıza dokunan bir aşk hikayesi var.
farklı bakış açıları güzeldir ama fransız devrimine bu kadar farklı bir bakış açısıyla bakmak gerçekten muhteşem büyük bir başarı.
kitapta güçsüz insanlar gücü eline alınca ne kadar vahşi oluyorlar görüyoruz. intikam denen mevzu ne kadar büyük bir olay görüyoruz.
sydney carton karakterine şaşırıp hayran kalıyoruz bazen de uyuz oluyoruz.
spolierlı kısımda aslında pek spolier vermedim ama kitabı okumamış insanlar kendileri bir şeyler çıkarsın veya görsün istedim.
uzun lafın kısası sadece son kısmında ağlamak veya duygulanmak için bile okunacak büyük bir eser.



sevdiğim alıntıları paylaşayım adettendir.

en olmayacak hayallere kapıldığım anlarda bile şimdi senin yanında duyduğum mutluluğu ve önümüzde uzanan güzel günleri hayal edemezdim.

her insanın bir diğeri için engin bir muamma oluşu, üzerine kafa yorulması gereken şaşırtıcı bir gerçektir.


beni hayata nasıl döndürdüğünüzü, bir kül yığınından farksız olan beni aniden nasıl kor ateşe çevirdiğinizi anlatmak bir zayıflıktı belki, gerçek zayıflık ama öyle bir ateş ki bu, içime işlemiş olsa da hiçbir şeyi kıpırdatmıyor, hiçbir şeyi aydınlatmıyor, hiçbir işe yaramıyor, için için yanıyor sadece.

ve son olarak bütün insanların yaşadığı veya yaşayacağı o serzeniş.
onca kalabalığa rağmen, bu nasıl bir yalnızlık!
devamını gör...
kitabı buhran anlarımda zar zor okurken ve kitap bitsin isterken son 100 sayfada inanılmaz duygu karmaşası yaşatan eserdir. dili benim için mükemmele yakındır, oldukça sade ancak yeterli betimlemeleri okumak beni mutlu etti genel okumalarımın aksine. yazarın herkesin fark ettiği üzere olaya yani fransız devrimi'ne farklı bakması, olayları iki tarafa da bakarak yorumlamayı seven ben için çok anlamlıydı. ağlamadım belki ama hissettim, yaşadım, sanki gördüm ve duydum. ben de oradaydım.

kitap adının da kitapla uyumlu olduğunu düşünüyorum, iki insandan ya da ülkeden değil gerçekten iki şehirden bahsediyor. paris ve londra'daki insanları değil paris'i ve londra'yı okuyorsunuz adeta. çok sevdim açıkçası. tekrar okumak istediğim kitaplardan desem kesinlikle abartmış olmam.
devamını gör...
bu kitap sadece öylesine bir roman olarak görülmemelidir. içinde 18. yüzyılın son dönemlerine ve o dönemin koşullarına (fransız ihtilali'nin de etkileriyle) ışık tutan müthiş güzel bir kitaptır. edinebileceğimiz tarihsel bilgilerin yanında fedakarlık konusunda da çok önemli bir ders içermektedir. şiddetle tavsiye edilir!
devamını gör...
charles dickens tarafından yazılan kitaptır.
dünyada çok satan ve çok okunan kitaplar arasında yer almaktadır. dünyada 200 milyonun üzerindeki satışı popülaritesi görülmektedir.
iki şehir dediği paris ve londra' dır.
devamını gör...
"karşı- devrimin ve savaşın kurbanları, popüler romanlarda ya da hatta charles dickens'in iki şehrin hikayesi'nde pazarladığı korku öykulerinde yer almaz. çünkü bu yazarlar için saygıdeğer bir beyefendinin ya da hanımefendinin ölümü trajedidir, cumhuriyetçi bir zanaatkârın ya da bir kadın terzinin ki ilgiye değmez. "

chris harman.

zaman zaman aklıma gelen, zihnimin içinden dönen bu sözü, birkac kez, alıntılama ihtiyacı gereği duyduktan sonra bu romanı okumak benim için namus borcu olmuştu. alıntı yaptığım söz ingiliz marksist chris harman'ın dünya tarihi kitabında geçiyor. yordam yayınları tarafından türkçeye çevrildi bu kitap.

romanın çevirisi hakkında bir şey söylemek istemiyorum çünkü ingilizcesi 19 yüzyıla ait olduğu için, ahkam kesme hakkını kendimde görmüyorum.

şahsi görüşüm bu kitap hakkında bir yanılgı söz konusu. hem batı marsistleri açısından, hem de diğer cenahtan yaklaşım olarak bir haksızlık söz konusu. bir kere, harman'ın söylediği cumhuriyetçi bir terzinin ölümünü trajik olarak vermek ya da vermemek üzerine bir kurgu soz konusu değil. harman ve diğer marksistleri burada sinirlendiren şey, fransız devrimciletirinin döktüğü kanın mevzu bahis edilmesi ki, kendisi trockist neden böyle bir yaklaşım sergiliyor anlamak zor. trockistler dökülen kanın hesabını sormak konusunda epey mahirdir yanlış diye söylemiyorum yapılan bu.

dickens romanı iki şekilde ortaya koyuyor. birincisi devrimden önce, fransa da olanlar ki lucie'nin babasının yaşadıkları cumhuriyetciletrin trajedisini son derece iyi bir şekilde ortaya koyuyor. dr mannette'nin ölmesi mi daha trajik yoksa, diri diri mezara gömülmesi mi?

devrim öncesi, fransız halkının yoksulluğu son derece net bir şekilde ortaya koyuluyor. aristokrasinin insanlık onurunu ezip geçmesi, fransız alt sınıfların köpek yerine koyulması, gayet iyi bir şekilde veriliyor. aristokrasiye ait at arabasının cogugu ezmesi ve adamın davranışları bunların göstergesi.

dickens, böyle bir trajedinin devrim esnasında ve sonrasında yaşanan şiddet dalgasının altyapısını ortaya koyuyor. dediğim gibi marsistler, fransız devrimcilerinin haksız yere döktükleri kanın hesabının sorulmasına kızgınlar. elbette tüm komunist cenahı mahkum etmek gibi bir niyetim yok fakat bu romana kyüklemenin de anlamını pek çözemiyorum.

belki şu olabilir, şiddetin dalga dalga yayıldığı bir dönemde, şiddete indirgenen bir eleştirinin ne denli doğru olduğu konusunda eleştiriler olabilir. fakat dickens'in taraf tuttuğu konusuna kesinlikle katılmadığım gibi, ne aristokrasiyi aklıyor ne de yukarıda söylendiği gibi bir ingiltere övgüsü söz konusu.

kitabın eksik yanı, daha doğrusu daha derine inmesi gereken yanı, fransa'da devrim öncesi ezilenlerin yaşadığı şiddete dayalı trajedeyi daha net ve derin ortaya koyması yönünde olabilir. çünkü dickens'in eleştirildiği nokta, devrimcilerin gösterdiği şiddeti ortaya koyması. bu açıdan bir ölçüde kabul edilebilir eleştiri. aksi halde, fransa'da devrimden sonra, devrimcilerin kafayı yediği sır degil çünkü.
devamını gör...
a tale of two cities.


bir genç kadının yıkık dökük bir apartmanda sevdiği insanın umuduyla merdivenleri çıkması, okurun o umuda, bilmem kaç satır önce döktüren dickens sayesinde hazırlanmış olduğu için sahip olması ve empati yapması, bir insanın iyilik olsun diye değil, sadece bir eylem olarak kendini feda etmesi, klasiklerdeki baba figürlerinin tasvirleri, çocuğun babasına olan bağlılıklarının anlatımı ile(sydney), devrim sırasında yıkık dökük bir binada saklananların çaresizliği ile, olağanüstü bir kitap. fransız devriminin kısacık bir kitapta anlatımı.

iki ayrı şehrin karşılaştırmaları ve özellikle yaşamadığı bir yeri nefis şekilde tasvir eden muhteşem sosyolog charles dickens'ın kalemi. bir çok efsane kitaptaki hisse benzer şekilde bu kitap ta o kadar kısa gelir ki "keşke okuduğum diğer kötü kitaplar yerine bu kitap 1500 sayfa olsaydı" dersiniz.

zamanların en güzeliydi. zamanların en kötüsüydü

ruhumun en güzel hayali olduğunu, bilmeni isterim

a multitude of people and yet a solitude. bir insan kalabalığı ki bir insan yalnızlığı.




yalnızca iki kitabını okuduğum dickens'ın(a tale of two cities, great expectations) - ki diğeri ile ilgili de 1.5 yıldır yazacağım yazmıyorum - güzel kitaplarından birisi. sorun ise bu kitap, en iyi kitapları arasında hem okurların oylamaları hem de kritiklerde oliver twist ve david copperfield arkasında kalır. demek ki bundan da iyi iki kitabı, kesinlikle var.

bu arada bir not; devrim karşıtı görülebilme pahasına cesur dickens burada "her devrim, bir süre sonra kendi diktasını oluşturur" mesajını, gücü ele geçiren azınlıkların üzerinden öyle muhteşem anlatır ki; bu benim yıllardır anlatmaya çalıştığım social justice warrior denilen sözde adalet savunucularının nasıl çoğunluğu oluşturarak bundan 200 yıl önce dickens'ın tasvir ettiği dönemin bir benzerini yaşadığımızın, yani aslında kısır bir döngüde dolaştığımızın ve hayatlarımızın farklı gibi görünüp aynı senaryolarda döndüğünün betimidir.

pip'in zaman içinde büyüyen ayaklarının, karanlık odada elinde mum ile yürümesine yardım eden bir genç kız ile ilerlemesini bize bir film gibi yaşatan dickens'ın great expectations'ı da o başlıkta anlatılır elbet...

not: iki cümledeki ufak eklemeler.
devamını gör...
roman sanatının, en klasik, en epik, en mükemmel ve bütün roman severlerin üzerinde fikir birliği edebilecekleri ''en ile başlayan'' kelimelerini hak eden giriş paragrafına sahip roman. charles dickens'ın en önemli romanı.
devamını gör...
fransız ihtilali'nin ağır darbelerinin indiği iki şehir arasında zaten kırıklarla dolu olan hayatları paramparça olan birtakım insanların, aile tramvalarını, acılarını, uğradıkları haksızlıkları ve yaşadıkları dönemin boğuculuğuna rağmen içinde bulundukları aşk üçgeninin anlatıldığı charles dickens romanı.
devamını gör...
severek okuduğum, örgünün sürekli devam ettiği kitap. aşkı fedakarlığı ve dünyanın adil bir yer olmadığını anlatır. aristokrat olarak doğmak varmış şu dünyada.
devamını gör...
charles dickens'ın muhteşem ötesi romanı. 26 kasım 1856'da tamamlanmıştır. 26 kasım'ı özellikle belirttim ki sanki kitaptaki atmosferi, en iyi şekilde anlatmak için en muhteşem zaman, budur. yayımlanmaya baslama zamanı da ilkbahardır. çift sayı nisan ve kasım ayı... dickens'ın böyle şeyleri düşünecek kadar incelikli bir yazar olduğuna inancım sonsuz. en azından böyle düşündüğüne inanmak, beni hoşnut kılıyor. nitekim kitapta da bunun, nice inceliklerini görürüz. kaldı ki gazetede tefrika üzerine peyderpey yayınlanan bi eserdir bu. aynen belirttiğim gibi haftalık olarak 30 nisan 1859 ile 26 kasım 1859 tarihi arasında yayınlanma aşaması tamamlanmış olup 200 milyonun üzerinde satışla tüm zamanların en fazla satılan edebi eseri olarak tarihe geçmiştir.

kitap, tam bir klasik ingiliz edebiyatı örneğidir. yalındır, basittir, anlaşılırdır... * ihtilal dönemi londra ve paris'ni anlatır. zaten bu yüzden de iki şehrin hikayesi adını almıştır.

kitap tertemiz bittiği anda sonunda yani devrimin etkilerini ve korkutuculuğunu görürsünüz. yine burada, devrimden en fazla etkilenen şehir, paris'tir. londra biraz daha tüm zamanlarda olduğu gibi elitligini korur. yazar bir ingiliz olmasının da verdiği etkiyle bunu, iyi yansıtmış ve ingiltere'de devrimin, olanca şiddetini, fransa kadar göstermediğini belirtmiştir.

yer yer gerilim yaşarsınız. özellikle yazar kahramanına, devrim olduktan sonra ingiltere'ye sağ salim dönebilecek mi, dönemeyecek mi endişesini öyle güzel anlattırır ki, bu anlatım, iliklerinizi sömürecek kadar heyecanla son bulur. bu anlamda yazar, bu kadar yalın bi anlatımla nasıl bunu başarmış, hayret edersiniz. bende öyle oldu açıkçası.

bence her edebiyat severin okuması gereken klasikler arasında, ilk sıralarda yer alır. okumadan öncesi ve okuduktan sonrası arasında bende ciddi farklılıklar olmuştu ve etkisinden kolay kurtulamamıştım. hala kurtulabildiğim söylenemez... benim başucu eserlerimdendir. klasik ingiliz edebiyatını sevmemin de etkisiyle...

son olarak kitapla ilgili belki de genel-geçer olarak herkesin sevdiği şu alıntıyı bırakmadan geçmemeyeceğim:

en iyi zamanlardı; en kötü zamanlardı. bilgelik çağıydı; ahmaklık çağıydı. inanç dönemiydi; şüphecilik dönemiydi. aydınlığın mevsimiydi; karanlığın mevsimiydi. umut baharıydı; umutsuzluk kışıydı. öncemizde her şeyimiz vardı; öncemizde hiçbir şeyimiz yoktu. hepimiz doğrudan cennete gidiyorduk; hepimiz doğrudan cehenneme gidiyorduk. kısacası o dönem de bugünkü gibiydi; öyle ki, dönemin en gürültücü yetkililerinden kimileri, hem iyisi hem de kötüsü için ´en´ ile başlayan karşılaştırmalarda ısrarcıydılar.


hala okumayan varsa gerçekten yazık eder. mutlaka okuyun. maddesel olmayan yatırım tavsiyemdir.*
devamını gör...
fransız devrimi’ne giden süreçte dönemin tarihine ışık tutan paris ve londra arasında geçen charles dickens'ın 200 milyonun üzerindeki satış yapan romanıdır.
üniversitede kitap kulübünde tanıştığım kitap fransız devrimi'yle alakalı olduğu için biraz ağır olabileceğini düşünmüştüm başlarda. ancak kitabı okumaya başladığımda kitabın içeriği hakkında bir çok fikir vermeye başlamıştı çoktan .
gerçek hayat üzerine yazılmış içinde iki şehir, bir aşk ve devrim bulunan, o dönemim olayları, gerçekleri ve bu gerçekleri yaşananların içinde yeşeren güzel duygular ve tüm bunların ortasında adalet olmadan hiçbir şeyin olmayacağını yansıtan gerçek bir kurgu içerisinde anlatılan eser.
kitapta devrim haricinde kral ve saray, giyotin ve idamlar, charles darnay’in vatan hainliği davası dikkat çeken diğer unsurlar arasında.
yazar iki şehirin hikayesi'nde fransız devrimi'ni şu şekilde açıklıyor ;

‘’zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü hem akıl çağıydı hem aptallık hem inanç devriydi hem de kuşku, aydınlık mevsimiydi, karanlık mevsimiydi hem umut baharı hem de umutsuzluk kışıydı hem her şeyimiz vardı hem hiçbir şeyimiz yoktu, hepimiz ya doğruca cennete gidecektik ya da tam öteki yana ‘’

kısacası yazar yazdığı bu cümle ile aslında devrimi eleştirir ve iki farklı görüşün çarpışmasını anlatır. bu çarpışmaların arsında ki güzel bir aşk hikayesi, tarih dolu, kaos dolu bir çok olayın bizzat tanığı olmak istiyorsanız bu kitap tam sizlik.
devamını gör...
kitabın sahibi sevgili yazar charles dickens’dır.
roman ilk sayfasının ilk satırlarında beni çok etkilese de devamı için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. kitap içerisinde altı veyahut yedi karaktere yer vermektedir. yani anlatış sırayla bu kişiler arasında dönmektedir ki bu benim kitaptaki başlıca eleştiri noktam çünkü bu duruma hiç ayak uyduramadım. ve açıkçası milyonların okuyup hayran kaldığı bu romana ben bir türlü ısınamadım. her seferinde bir sonraki bölümü okumak için kendime moral versem de maalesef kitap benden geçmedi.
kitap ilk yazıldığında aslında bir dergi içerisinde bulunmaktaydı ancak sonrasında bir bütün haline getirilip roman şeklinde okuyucularla buluşturulmuştur.

kitap genel hatlarıyla birçok kişinin birbiriyle bağlantılı hayatını anlatmakta. bunlardan bazıları; sydney carton, bayan pross, jarvis lorry, dr. alexandre manette ve kızı lucia manette…
suçun,masumluğun,aşkın bulunduğu bu iki şehrin hikayesinde, aslında bir dönem içerisinde de yer almaktasınız. bir dönemin bitişi ve bu biten dönem sonrasında başlayan yeni dönem.
şahsen severek okuyup bitirdiğim bir kitap değil o yüzden bir şey diyemeyeceğim ama şans vermek isteyenler için keyifli okumalar dilerim.
kitabın ilk sayfasında ise yer alan paragraf ise

“zamanların en iyisiydi.. en kötüsü de. akıl çağıydı, budalalık çağı da. inanç çağıydı aynı zamanda, ama inkâr çağıydı da. bir taraftan aydınlık, bir taraftan da karanlık bir mevsim yaşanıyordu. umudun baharıydı, yeisin kışı… her şeyimiz vardı, ama hiçbir şeyimiz yoktu. hepimiz doğrudan cennete gidiyorduk ama cehenneme de gidiyorduk. kısaca o çağ bu devre öyle benziyordu ki, sesi en çok çıkan otoriteler iyisiyle kötüsüyle ikisinin mukayesesinin, sadece üstünlük bağlamında yapılmasında ısrar ediyorlardı…”
devamını gör...
destansı bir kitap, okuyun okutturun. yorumumu kısa yapacağım, hayvan çiftliği ile ciddi benzerlikler taşıyor. bu kitap fransız ihtilali'ne farklı bir bakış açısı getiriyor, hayvan çiftliği ekim devrimi'ne.



kitap yüzyıllarca bir avuç çakal tarafından iliğine kadar sömürülen milyonların bu bir avuç insanı alaşağı ve rezil etmesiyle başlıyor, kitabın sonunda ise yine bir avuç insan şahsi hırslarını ve zevklerini binlerce masumun kanına girerek tatmin ediyor. bu süreç esnasında başta sempatizanı olduğum mrs. defarge karakterinin düşmanı oldum. hayvan çiftliği'nin başında da domuzlar ezilen tonla hayvandan biriydi ancak kitabın sonunda diğer hayvanlar onları insanlardan ayırt edemez olmuşlardı. orada da napoleon başta sevilesi bir karakter ancak sonda en galiz küfürlerin hedefi oluyor. iki karakterin ortak noktası, bir grubun onurlarını kurtarmak için giriştiği mücadeleyi şahsi istekleri doğrultusunda kullanmaları.


kitabın ilk yarısında kitabı sırtınızda kağnı varmış gibi okuyorsunuz ancak ikinci yarısında yağ gibi akıyor. bunun da sebebi serim kısmında yazarın olayları epeyce sermiş olması, sonraları derleyip toparlamak uzun sürüyor. serme aşaması insanı sıksa da olaylar toparlanmaya başlayınca süratle akıyor sayfalar.


sözlükteki bazı yazarlar görebildiğim kadarıyla muhtemel madam defarge destekçisi. acı çektiyseniz*, hıncınızı masumlardan bile çıkarabilirsiniz. ah foşik evrémonde.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"iki şehrin hikayesi" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim