1.
önceden tasarlanan hayal, düşünce. gerçekleşmesi özlemle beklenen düş. edebiyatta sıklıkla kullanılır (bkz: imgeleme). yaygın olmasa da isim olarak kullanıldığı da görülür.
devamını gör...
2.
akılda tasarlanan ve gerçekleşmesi istenen şeydir.
devamını gör...
3.
ankara'da bir kitapeviydi hala duruyor mu acaba? konur sokaktaydı sanırım.
devamını gör...
4.
dış dünyanın kişinin zihnindeki temsilidir. çoğu durumda, bazı cisim, olay veya manzarayı algılarken yaşadığımız deneyime ciddi anlamda benzer ancak bahsi geçen ilgili cisim, olay veya manzara gerçekte duyularımızda var olmadığı zaman gerçekleşir.
devamını gör...
5.
kahve; kökboyasıgiller familyasının coffea cinsinde yer alan bir ağacın tohumudur. bu tohum kurutulup öğütülünce pişirilme suretiyle içkiye dönüşür.
kahvenin düşüncelerinizde çağrıştırdığı bu mu?
kafa'da memeden sonra en fazla tanım girilen başlıklardan biri...
yukarıdaki tanımdan ziyade düşüncelerinize ''40 yıllık hatır'', geliyorsa,
yada komşularla içtiğiniz sabah kahvesi törenleri nedeniyle aklınıza ''komşu'' düşüyorsa,
final sınavları sebebiyle, sabahlara kadar çalıştığınız için uyanık kalma çabası ile içtiğiniz kahveden dolayı, aklınıza ''ders, sınav'' geliyorsa,
bu düşüncelerin tamamı, kahvenin beyninizde yarattığı anlamdır. ve bu anlama ''imge'' denir.
kahvenin düşüncelerinizde çağrıştırdığı bu mu?
kafa'da memeden sonra en fazla tanım girilen başlıklardan biri...
yukarıdaki tanımdan ziyade düşüncelerinize ''40 yıllık hatır'', geliyorsa,
yada komşularla içtiğiniz sabah kahvesi törenleri nedeniyle aklınıza ''komşu'' düşüyorsa,
final sınavları sebebiyle, sabahlara kadar çalıştığınız için uyanık kalma çabası ile içtiğiniz kahveden dolayı, aklınıza ''ders, sınav'' geliyorsa,
bu düşüncelerin tamamı, kahvenin beyninizde yarattığı anlamdır. ve bu anlama ''imge'' denir.
devamını gör...
6.
ruhsal gerçeklerin anahtarları.
devamını gör...
7.
(bkz: imaj)
devamını gör...
8.
hayalimizde yarattığımız simge, düş olarak bilinir.
düşsel olarak tasarlanan ve gerçekleşmesi özlem olarak duyumsanan şey olarak tanımlanır.
düşsel olarak tasarlanan ve gerçekleşmesi özlem olarak duyumsanan şey olarak tanımlanır.
devamını gör...
9.
"gerçek, gerçek midir yoksa bir imge mi" ya da "gerçek, bir imge midir yoksa imge gerçeğin kendisi midir?"
orhan pamuk, kara kitap 'ta bir yerde bunu sorguluyordu. üstüne kafa yormanın çok zevkli olduğu bir sorgulama. önce imge nedir sorusuna cevap vermek gerekirse:
"imge fiziksel bir algılamanın ürettiği bir duyumun zihinde yeniden üretilmesidir. bu yüzden bir insanın gözü belli bir renge algıladığında, zihnine o rengin bir imgesini kaydedecektir- “ imge” sini, çünkü bu kişinin yaşantıladığı öznel duyum, nesnel rengin görünürde bir kopyası ya da sureti olacaktır. zihin doğrudan fiziksel algılamaları yansıtmadığında da imgeler üretebilir: bir zamanlar algıladığımız, ama artık var olmayan bir şeyi anımsama girişiminde, zihnin deneyim üzerinde amaçsızca gezinmesinde, imgelemin algılamadan yola çıkarak kurduğu birleşimlerde ya da rüyalara ve ateş nöbetine özgü sanrılarda, vb. olduğu gibi. “
norman friedman, imge, kitaplık dergisi, imge sayısı
“ dünyanın, nesnenin aynısı olan imge yoktur. imge; öznenin nesneyi yakalama, nesneye ulaşma, onunla barışma çabasıdır. doğadan kopan varlık olarak insanın alınyazısıdır. imge ; dünyayı kurcalama, açınlama, anlama, dile getirme çabasıdır. insansal dünyayı kurucu başlıca etkinliklerden biridir. dünya ile ilişkiye girmiş imgelemini ürünüdür.”
oğuz demiralp, imaj değil, imge, kitaplık dergisi, imge sayısı
benim anladığım kadarıyla imge gerçeğin kendisidir. gerçek dediğimiz şey uydurduğumuz, icat ettiğimiz bir şey. tabii bu icat ettiğimiz imge, dış dünya ile uyumlu olduğu ve insanlar tarafından kabul gördüğü ölçüde "gerçek" olabiliyor. toplum ve ,yine topluma dahil olan ama ayrıca belirtmek durumunda kaldığım, otoriteler (üniversiteler, bilim adamları, dini kurumlar, din adamları vs.) bu gerçeğin kriterlerini belirliyorlar. bilim adamları dünyanın işleyişi ile daha uyumlu imgeler icat edebildikleri için sekülerleşebilmiş toplumlar, topluluklar iktidarı büyük ölçüde elinde bulundurabiliyorlar. dindarların sekülerleşmesi vs. daha farklı tartışma konuları. ben daha bireysel bir yoldan ilerleyeceğim.
"kirlenmek" mesela. kir dediğimiz somut bir şey, başka bir deyişle "gerçek" . tanımlayacak olursak: bir şeyin hijyen olarak gerekli yeterliliğe sahip olamamasına sebep olan şey. yani kirli bir şey sağlıksız, hastalık yayıcı, tiksinti veren bir şey olur.
anlatmak istediğim şeye gelirsek. şu an çalıştığım iş yerine ciddi bir öfke ile başladım. aslında iyi başlamıştı ama torpilim yok diye ilk senemde, doğuda, ihtiyaç olan başka bir şehirde görevlendirildim. bu haksızlıkla başa çıkmakta, duygusal olarak çok fazla zorlandım. nasıl olur da işimde hiç de fena olmamama rağmen kimsenin gitmek istemediği bir şehirde görevlendirilirdim. bir şekilde istifa falan da etmeyip devam ettim. bu durum bende obsesiflik denebilecek ölçüde bir temizlik takıntısına sebep oldu. iş yerinde kullandığım kıyafetleri eve gelir gelmez çıkarıyordum, birkaç günde bir yıkıyordum, kurumdayken her işten sonra ellerimi yıkıyor veya dezenfekte ediyordum vs. bunda pandeminin de etkisi oldu tabi. sonra işte terapide bunun daha çok kirlenmiş olma düşüncesiyle ilgili olduğunu fark ettim. tayinimin yapıldığı yer sürgün yeri olarak görülüyor. ben sanki sürgüne gönderilecek bir suç işlemişim de buraya gönderilmişim gibi düşünmüşüm. bana bir iftira atılmış gibi yani. bu duruma razı gelip hak etmediğim, sevmediğim bir yerde çalışmayı kendime ihanet etmek ve kirlenmek olarak algılamışım.
ben kendi hikayemi anlatmak istedim ama çok bilinmedik bir şey değil "kirli hissetmek", ne kadar yıkanırsan yıkan temizlenememek. çünkü kafamız karışık olsa da, gerçeklikle uyumlu olmasa da "kirli olmak" bir şekilde kirli hissedenin gerçeğidir.
şöyle de düşünülebilir. görüştüğünüz herkes sizden habersiz ve planlı bir şekilde yüzünüzde bir pislik olduğunu söylese veya kötü koktuğunuzu söylese nereye kadar bunun böyle olmadığını düşünebilirsiniz ki? "cuma ya da pasifik arafı" nda robinsonun dediği gibi cuma da görüyorsa uzaklarda bir gemi var ama görmüyorsa olmayabilir.
türk dil kurumu sözlüğünde de şöyle geçiyor kir:
"1. isim herhangi bir şeyin veya vücudun üzerinde oluşan, biriken pislik; kir pas, pasak:
"yanaklarında yer yer kirle karışmış gözyaşı var." - halide edip adıvar
2. isim, mecaz utanılacak durum."
yani neyin kirli olduğuna ve hangi durumda kirli olduğunuza da toplum karar veriyor. neyin kirli olduğu konusunda yine "imgesel" olan "gerçekliğe" başvurabilseniz de hangi durumda kirli olduğunuz konusunda sizin "kirli olmadığınız" konusunda sizinle hemfikir olabilecek birilerine ihtiyacınız var.
orhan pamuk, kara kitap 'ta bir yerde bunu sorguluyordu. üstüne kafa yormanın çok zevkli olduğu bir sorgulama. önce imge nedir sorusuna cevap vermek gerekirse:
"imge fiziksel bir algılamanın ürettiği bir duyumun zihinde yeniden üretilmesidir. bu yüzden bir insanın gözü belli bir renge algıladığında, zihnine o rengin bir imgesini kaydedecektir- “ imge” sini, çünkü bu kişinin yaşantıladığı öznel duyum, nesnel rengin görünürde bir kopyası ya da sureti olacaktır. zihin doğrudan fiziksel algılamaları yansıtmadığında da imgeler üretebilir: bir zamanlar algıladığımız, ama artık var olmayan bir şeyi anımsama girişiminde, zihnin deneyim üzerinde amaçsızca gezinmesinde, imgelemin algılamadan yola çıkarak kurduğu birleşimlerde ya da rüyalara ve ateş nöbetine özgü sanrılarda, vb. olduğu gibi. “
norman friedman, imge, kitaplık dergisi, imge sayısı
“ dünyanın, nesnenin aynısı olan imge yoktur. imge; öznenin nesneyi yakalama, nesneye ulaşma, onunla barışma çabasıdır. doğadan kopan varlık olarak insanın alınyazısıdır. imge ; dünyayı kurcalama, açınlama, anlama, dile getirme çabasıdır. insansal dünyayı kurucu başlıca etkinliklerden biridir. dünya ile ilişkiye girmiş imgelemini ürünüdür.”
oğuz demiralp, imaj değil, imge, kitaplık dergisi, imge sayısı
benim anladığım kadarıyla imge gerçeğin kendisidir. gerçek dediğimiz şey uydurduğumuz, icat ettiğimiz bir şey. tabii bu icat ettiğimiz imge, dış dünya ile uyumlu olduğu ve insanlar tarafından kabul gördüğü ölçüde "gerçek" olabiliyor. toplum ve ,yine topluma dahil olan ama ayrıca belirtmek durumunda kaldığım, otoriteler (üniversiteler, bilim adamları, dini kurumlar, din adamları vs.) bu gerçeğin kriterlerini belirliyorlar. bilim adamları dünyanın işleyişi ile daha uyumlu imgeler icat edebildikleri için sekülerleşebilmiş toplumlar, topluluklar iktidarı büyük ölçüde elinde bulundurabiliyorlar. dindarların sekülerleşmesi vs. daha farklı tartışma konuları. ben daha bireysel bir yoldan ilerleyeceğim.
"kirlenmek" mesela. kir dediğimiz somut bir şey, başka bir deyişle "gerçek" . tanımlayacak olursak: bir şeyin hijyen olarak gerekli yeterliliğe sahip olamamasına sebep olan şey. yani kirli bir şey sağlıksız, hastalık yayıcı, tiksinti veren bir şey olur.
anlatmak istediğim şeye gelirsek. şu an çalıştığım iş yerine ciddi bir öfke ile başladım. aslında iyi başlamıştı ama torpilim yok diye ilk senemde, doğuda, ihtiyaç olan başka bir şehirde görevlendirildim. bu haksızlıkla başa çıkmakta, duygusal olarak çok fazla zorlandım. nasıl olur da işimde hiç de fena olmamama rağmen kimsenin gitmek istemediği bir şehirde görevlendirilirdim. bir şekilde istifa falan da etmeyip devam ettim. bu durum bende obsesiflik denebilecek ölçüde bir temizlik takıntısına sebep oldu. iş yerinde kullandığım kıyafetleri eve gelir gelmez çıkarıyordum, birkaç günde bir yıkıyordum, kurumdayken her işten sonra ellerimi yıkıyor veya dezenfekte ediyordum vs. bunda pandeminin de etkisi oldu tabi. sonra işte terapide bunun daha çok kirlenmiş olma düşüncesiyle ilgili olduğunu fark ettim. tayinimin yapıldığı yer sürgün yeri olarak görülüyor. ben sanki sürgüne gönderilecek bir suç işlemişim de buraya gönderilmişim gibi düşünmüşüm. bana bir iftira atılmış gibi yani. bu duruma razı gelip hak etmediğim, sevmediğim bir yerde çalışmayı kendime ihanet etmek ve kirlenmek olarak algılamışım.
ben kendi hikayemi anlatmak istedim ama çok bilinmedik bir şey değil "kirli hissetmek", ne kadar yıkanırsan yıkan temizlenememek. çünkü kafamız karışık olsa da, gerçeklikle uyumlu olmasa da "kirli olmak" bir şekilde kirli hissedenin gerçeğidir.
şöyle de düşünülebilir. görüştüğünüz herkes sizden habersiz ve planlı bir şekilde yüzünüzde bir pislik olduğunu söylese veya kötü koktuğunuzu söylese nereye kadar bunun böyle olmadığını düşünebilirsiniz ki? "cuma ya da pasifik arafı" nda robinsonun dediği gibi cuma da görüyorsa uzaklarda bir gemi var ama görmüyorsa olmayabilir.
türk dil kurumu sözlüğünde de şöyle geçiyor kir:
"1. isim herhangi bir şeyin veya vücudun üzerinde oluşan, biriken pislik; kir pas, pasak:
"yanaklarında yer yer kirle karışmış gözyaşı var." - halide edip adıvar
2. isim, mecaz utanılacak durum."
yani neyin kirli olduğuna ve hangi durumda kirli olduğunuza da toplum karar veriyor. neyin kirli olduğu konusunda yine "imgesel" olan "gerçekliğe" başvurabilseniz de hangi durumda kirli olduğunuz konusunda sizin "kirli olmadığınız" konusunda sizinle hemfikir olabilecek birilerine ihtiyacınız var.
devamını gör...
10.
kızılay. kitap. nostalji.
devamını gör...