yazar : nazlı eray
yayım yılı : 1997
alışılagelenin çok ötesinde hikayelerden ve kişilerden oluşan kitapta, rüyalar, hayaller, imkansızlıkların mümkün kılındığı olaylar vardır. ölümün bitiş olmadığı, yaşarken olağandışı sayılan şeylerin aslında ne kadar olağan olduğuna tanıklık ederiz.
yayım yılı : 1997
alışılagelenin çok ötesinde hikayelerden ve kişilerden oluşan kitapta, rüyalar, hayaller, imkansızlıkların mümkün kılındığı olaylar vardır. ölümün bitiş olmadığı, yaşarken olağandışı sayılan şeylerin aslında ne kadar olağan olduğuna tanıklık ederiz.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "betsy" tarafından 02.03.2021 21:25 tarihinde açılmıştır.
1.
ilk yayım tarihi 1997 olan, türk fantastik edebiyatının kraliçesi nazlı eray'ın kitabıdır.
konusunu anlat deseniz, hiçbir zaman tam anlamıyla anlatamayacağım. konuşan mezar taşı fotoğrafları, 'öbür taraf' ile bizim dünyamızı bir araya getiren bir çay bahçesi, cennetin bekçisi olan irfan adlı şahıs, her biri gül abla'nın hayatındaki bir erkeği temsil eden konuşan afrika menekşeleri var. ve bir kadın, nereden kaçıyor, nere gidiyor belli değil.
bu kitabın bendeki yeriyse çok özel. hayatımda okuduğum ilk romandır bu kitap*. ortaokuldaydım, içindeki fantastik ögeler başımı döndürmüş, beni kitabın içine çekip bitirdikten sonra uzunca bir süre etkisi altında bırakmıştı. romandaki konuşan afrika menekşeleri yüzünden afrika menekşesi aldırmıştım anneme. nazlı eray çok acayip bir yazar, her hikayesiyle her romanıyla farklı şeyler hissettiriyor insana. fantastik ögeleri öylesine güzel yediriyor ki kitaba, fantastik değil de yaşanan her şey olağanmış gibi okumaya başlıyorsunuz bir süre sonra. bu kitap belki size hiçbir şey katmaz ama okumanızı öneririm. sırf keyifli vakit geçirmek için bile.
konusunu anlat deseniz, hiçbir zaman tam anlamıyla anlatamayacağım. konuşan mezar taşı fotoğrafları, 'öbür taraf' ile bizim dünyamızı bir araya getiren bir çay bahçesi, cennetin bekçisi olan irfan adlı şahıs, her biri gül abla'nın hayatındaki bir erkeği temsil eden konuşan afrika menekşeleri var. ve bir kadın, nereden kaçıyor, nere gidiyor belli değil.
bu kitabın bendeki yeriyse çok özel. hayatımda okuduğum ilk romandır bu kitap*. ortaokuldaydım, içindeki fantastik ögeler başımı döndürmüş, beni kitabın içine çekip bitirdikten sonra uzunca bir süre etkisi altında bırakmıştı. romandaki konuşan afrika menekşeleri yüzünden afrika menekşesi aldırmıştım anneme. nazlı eray çok acayip bir yazar, her hikayesiyle her romanıyla farklı şeyler hissettiriyor insana. fantastik ögeleri öylesine güzel yediriyor ki kitaba, fantastik değil de yaşanan her şey olağanmış gibi okumaya başlıyorsunuz bir süre sonra. bu kitap belki size hiçbir şey katmaz ama okumanızı öneririm. sırf keyifli vakit geçirmek için bile.
devamını gör...
2.
bir nazlı eray romanıdır.
ve nazlı eray benim için ankara’dır. ve bence imparator çay bahçesi ankara’da olmalıdır.
her kitabında olduğu gibi yazarın bu kitabında da büyülü bir yan var. ama öyle böyle bir büyü değil. hiçbir şey gerçek değil çünkü her şey derin ve güçlü bir hayal gücünün sarsılmaz gerçekliği ile sarılmış bir halde. nazlı eray gerçekliği benim içimdeki ve zihnimdeki ankara’nın bir yansıması.
bir çay bahçesi düşünün. öyle bir çay bahçesi olsun ki bu iki taraf arasında bir geçiş işlevi görsün. ama bir o kadar da gerçek olsun. romandaki her şey bu çay bahçesinin bir yansıması sanki. gerçekten var olan, her gün gördüğümüz ve görüldükçe sıradanlaşan her şeyin üzerine kendi imal ettiği peri tozlarını serpiştiriyor canım yazar.
içine girdiğiniz de bir aynanın içinde dolaşıyormuş hissi uyandıran bir roman bu. sanki bulutları alıp alıp cebinize atıyormuşsun gibi hissettiren bir roman. sanki menekşeleri karşınıza alıp ağır efkarlı dertleşiyormuşsunuz gibi bir duygu uyandıran bir roman.
okuyun bu kitabı ve bir önceki tanımda yaptığım teklifin hala geçerli olduğunu unutmayın.
ve nazlı eray benim için ankara’dır. ve bence imparator çay bahçesi ankara’da olmalıdır.
her kitabında olduğu gibi yazarın bu kitabında da büyülü bir yan var. ama öyle böyle bir büyü değil. hiçbir şey gerçek değil çünkü her şey derin ve güçlü bir hayal gücünün sarsılmaz gerçekliği ile sarılmış bir halde. nazlı eray gerçekliği benim içimdeki ve zihnimdeki ankara’nın bir yansıması.
bir çay bahçesi düşünün. öyle bir çay bahçesi olsun ki bu iki taraf arasında bir geçiş işlevi görsün. ama bir o kadar da gerçek olsun. romandaki her şey bu çay bahçesinin bir yansıması sanki. gerçekten var olan, her gün gördüğümüz ve görüldükçe sıradanlaşan her şeyin üzerine kendi imal ettiği peri tozlarını serpiştiriyor canım yazar.
içine girdiğiniz de bir aynanın içinde dolaşıyormuş hissi uyandıran bir roman bu. sanki bulutları alıp alıp cebinize atıyormuşsun gibi hissettiren bir roman. sanki menekşeleri karşınıza alıp ağır efkarlı dertleşiyormuşsunuz gibi bir duygu uyandıran bir roman.
okuyun bu kitabı ve bir önceki tanımda yaptığım teklifin hala geçerli olduğunu unutmayın.
devamını gör...