orijinal adı: trotzdem ja zum leben sagen
yazar: viktor emil frankl
yayım yılı: 1946
yazar, logoterapiyle ilgili çalışmaları esnasında yahudi olduğu gerekçesiyle toplama kampına götürülmüş ve araştırmaları yok edilmiştir. başta hayal kırıklığına uğrasa da toplama kampında hayatta kalma mücadelesi verirken diğer insanları da gözlemleme şansı bulduğundan hayatın anlamıyla ilgili yazılarına gizli ve tek tük oluşturduğu kelimelerle de olsa devam etmiştir.
kitabın ilk bölümü yazarın toplama kampındaki anı ve gözlemlerine, ikinci bölümü ise logoterapiye dair bilgiler içermektedir.
yazar: viktor emil frankl
yayım yılı: 1946
yazar, logoterapiyle ilgili çalışmaları esnasında yahudi olduğu gerekçesiyle toplama kampına götürülmüş ve araştırmaları yok edilmiştir. başta hayal kırıklığına uğrasa da toplama kampında hayatta kalma mücadelesi verirken diğer insanları da gözlemleme şansı bulduğundan hayatın anlamıyla ilgili yazılarına gizli ve tek tük oluşturduğu kelimelerle de olsa devam etmiştir.
kitabın ilk bölümü yazarın toplama kampındaki anı ve gözlemlerine, ikinci bölümü ise logoterapiye dair bilgiler içermektedir.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "piyanist" tarafından 21.12.2020 01:01 tarihinde açılmıştır.
1.
bu yüce kitap hakkında birçok şey söylemeliyim sanıyorum. viktor emil frankl tarafından 1946 yılında yazılan bu şaheser, gözümde varoluşsal boşluğu doldurmaya çalışan eserler arasında en üst sıralardadır. freud ve adler'den sonra 3. şahsımızdır psikanaliz konusunda diyebiliriz frankl. ayrıca freud'un hasmıdır da. hatta tam hatırlayamıyorum ama şöyle bir şey diyor: "freud sosyetedeyken ben toplama kampındaydım." sahiden de bu adam toplama kamplarında epey bir şey görmüş geçirmiş. zaten bu eser psikoloji alanında olsa da otobiyografik de denilebilir sanırım. toplama kampında yaşadığı dramdan da bahsediyor. kısacası gerçekten de önemli anekdotlar kazanabileceğiniz bir eser. çok yoğun. çok tutkulu. çok korkutucu. bö.
aslında temel olarak şunu söylüyor bu kitap bize. yaşamın anlamsızlığını bilemeyiz. fakat anlamsız gelen bir şey hakkında da anlam yüklemek gibi bir davranışta da bulunmamalıyız. hayatı olduğu gibi kabul etmeliyiz diyor yani. ve hayata anlam atfetme konusunda da söylediği şeyler var. paylaşacağım.
ayrıca bu kitap içimdeki romantiği beslemesinin yanında içimdeki karanlığı da besledi. içimdeki belirsizlik duygusu da nüksetti. her seferinde aynı şey oluyor, anlamıyorum ki! ama okunması gereken bir kitap. hele de düşünen zihinler için. hele de anlam arıyorsanız... size yol gösterici olabilir. elinizden tutar bir süreliğine, ondan sonraysa size kalmış.
ekstra olarak şunu söyleyeyim: kitapta "rüya adam" olarak nitelendirdiğim bir vaka var. adamın teki (yazarın arkadaşı) bir rüya görüyor. rüyasında tam 1 yıl sonra kurtulacaklarını görüyor. fakat 1 yıl geçtikçe ve o sözde "kurtuluş günü" yaklaştıkça bizim adam hastalanmaya başlıyor. zaten rüyasında gördüğü kurtuluş günü yaklaştıkça anlıyor ki savaşı kazanmıyorlar, almanlar analarını ağlatıyor afedersiniz. neyse, sonuç olarak rüya adam öldü. rüyası gördüğü günden tam 1 yıl sonra öldü. işte umut nelere kadir... varlığıyla yaşatıyor, yokluğuyla öldürüyor.
bir de normalde kendi yazdığım daha fazla şeyi paylaşırdım, ta okuduğum zamanlarki düşüncelerimi örneğin. fakat kitapta yazım o kadar kötü ki bakmaya korkuyorum açıp. ne kadar da kötü yazıyormuşum yahu, dedim. ama kitabın ortasından bir yerden açtım. altını çizdiğim, karaladığım yerlerden paylaşmaya çalıştım:
--- alıntı ---
"gerçekten ihtiyaç duyulan şey, yaşama yönelik tutumumuzdaki temel bir değişmeydi. yaşamdan ne beklediğimizin gerçekten önemli olmadığını, asıl önemli olan şeyin yaşamın bizden ne beklediği olduğunu öğrenmemiz ve dahası umutsuz insanlara öğretmemiz gerekiyordu. yaşamın anlamı hakkında sorular sormayı bırakmamız, bunun yerine kendimizi yaşam tarafından her gün, her saat sorgulanan birileri olarak düşünmemiz gerekirdi. yanıtımızın konuşma ya da meditasyondan değil, doğru eylemden ve doğru yaşam biçiminden oluşması gerekiyordu. nihai anlamda yaşam, sorunlara doğru çözümler bulmak ve her birey için kesintisiz olarak koyduğu görevleri yerine getirme sorumluluğu almak anlamına gelir." arka kapakta.
"varoluşsal boşluk temel olarak kendini can sıkıntısı durumunda dışavurur. insanlığın, bunaltı ve can sıkıntısından oluşan iki uç arasında sonsuza kadar mekik dokumaya mahkum olduğunu söyleyen schopenhauer'i anlayabiliriz." -sayfa 121
varoluşsal boşluğun kendini gösterdiği çeşitli maskeler ve kılıflar söz konusudur. bazen engellenen anlam istemi, en ilkel güç istemi olan para istemi de dahil olmak üzere, bir güç istemi ile temsili bir yoldan dengelenir. diğer durumlarda, engellenen anlam isteminin yerini haz istemi alır. varoluşsal engellenmenin birçok durumda cinsel dengeleme ile sonuçlanmasının nedeni budur. bu tür durumlarda cinsel libidonun, varolusal boşlukta serpilip yayıldığını gözlemleyebiliriz. -sayfa 121
yaşamın anlamı: bir doktorun bu soruya genel terimlerle cevap verebileceğinden kuşkuluyum. çünkü yaşamın anlamı insandan insana, günden güne, saatten saate farklılık gösterir. bu nedenle önemli olan, genelde yaşamın anlamı değil, daha çok belli bir anda bir insanın yaşamının özel anlamıdır. sorunu genel terimlerle ortaya koymak, bir satranç şampiyonuna sorulan soruyla kıyaslanabilir: "söyleyin ustam, dünyadaki en iyi hamle nedir?" bir maçtaki belli bir durumdan ve rakibin özel kişiliğinden bağımsız en iyi hamle ya da iyi bir hamle diye bir şey kesinlikle yoktur. aynı şey insanın varoluşu için de geçerlidir. herkesin yaşamında özel bir mesleği veya uğruna çaba harcanacak bir misyonu, yerine getirilmeyi bekleyen somut bir görevi vardır. ne onun yeri değiştirilebilir ne de yaşam tekrarlanabilir. bu nedenle herkesin işi, bunu yürütmeye yönelik özel fırsatları kadar eşsizdir. -sayfa 122, 123
logoterapiye göre bu yaşam anlamını üç farklı yoldan keşfedebiliriz: 1. bir eser yaratarak ya da bir iş yaparak; 2. bir şey yaşayarak ya da bir insanla etkileşerek; 3. kaçınılmaz acıya yönelik bir tavır gerçekleştirerek. bunlardan ilki, yani başarı yolu, oldukça açıktır. ikinci ve üçüncü ise, biraz daha ayrıntı gerektirmektedir.
yaşamda anlam bulmanın ikinci yolu, bir şey -iyilik, doğruluk, güzellik gibi- yaşamak, doğayı ve kültürü yaşamak, son ve bir o kadar önemlisi de olanca eşşsizliğiyle bir insanı yaşamaktır. yani onu sevmektir. -125
--- alıntı ---
aslında temel olarak şunu söylüyor bu kitap bize. yaşamın anlamsızlığını bilemeyiz. fakat anlamsız gelen bir şey hakkında da anlam yüklemek gibi bir davranışta da bulunmamalıyız. hayatı olduğu gibi kabul etmeliyiz diyor yani. ve hayata anlam atfetme konusunda da söylediği şeyler var. paylaşacağım.
ayrıca bu kitap içimdeki romantiği beslemesinin yanında içimdeki karanlığı da besledi. içimdeki belirsizlik duygusu da nüksetti. her seferinde aynı şey oluyor, anlamıyorum ki! ama okunması gereken bir kitap. hele de düşünen zihinler için. hele de anlam arıyorsanız... size yol gösterici olabilir. elinizden tutar bir süreliğine, ondan sonraysa size kalmış.
ekstra olarak şunu söyleyeyim: kitapta "rüya adam" olarak nitelendirdiğim bir vaka var. adamın teki (yazarın arkadaşı) bir rüya görüyor. rüyasında tam 1 yıl sonra kurtulacaklarını görüyor. fakat 1 yıl geçtikçe ve o sözde "kurtuluş günü" yaklaştıkça bizim adam hastalanmaya başlıyor. zaten rüyasında gördüğü kurtuluş günü yaklaştıkça anlıyor ki savaşı kazanmıyorlar, almanlar analarını ağlatıyor afedersiniz. neyse, sonuç olarak rüya adam öldü. rüyası gördüğü günden tam 1 yıl sonra öldü. işte umut nelere kadir... varlığıyla yaşatıyor, yokluğuyla öldürüyor.
bir de normalde kendi yazdığım daha fazla şeyi paylaşırdım, ta okuduğum zamanlarki düşüncelerimi örneğin. fakat kitapta yazım o kadar kötü ki bakmaya korkuyorum açıp. ne kadar da kötü yazıyormuşum yahu, dedim. ama kitabın ortasından bir yerden açtım. altını çizdiğim, karaladığım yerlerden paylaşmaya çalıştım:
--- alıntı ---
"gerçekten ihtiyaç duyulan şey, yaşama yönelik tutumumuzdaki temel bir değişmeydi. yaşamdan ne beklediğimizin gerçekten önemli olmadığını, asıl önemli olan şeyin yaşamın bizden ne beklediği olduğunu öğrenmemiz ve dahası umutsuz insanlara öğretmemiz gerekiyordu. yaşamın anlamı hakkında sorular sormayı bırakmamız, bunun yerine kendimizi yaşam tarafından her gün, her saat sorgulanan birileri olarak düşünmemiz gerekirdi. yanıtımızın konuşma ya da meditasyondan değil, doğru eylemden ve doğru yaşam biçiminden oluşması gerekiyordu. nihai anlamda yaşam, sorunlara doğru çözümler bulmak ve her birey için kesintisiz olarak koyduğu görevleri yerine getirme sorumluluğu almak anlamına gelir." arka kapakta.
"varoluşsal boşluk temel olarak kendini can sıkıntısı durumunda dışavurur. insanlığın, bunaltı ve can sıkıntısından oluşan iki uç arasında sonsuza kadar mekik dokumaya mahkum olduğunu söyleyen schopenhauer'i anlayabiliriz." -sayfa 121
varoluşsal boşluğun kendini gösterdiği çeşitli maskeler ve kılıflar söz konusudur. bazen engellenen anlam istemi, en ilkel güç istemi olan para istemi de dahil olmak üzere, bir güç istemi ile temsili bir yoldan dengelenir. diğer durumlarda, engellenen anlam isteminin yerini haz istemi alır. varoluşsal engellenmenin birçok durumda cinsel dengeleme ile sonuçlanmasının nedeni budur. bu tür durumlarda cinsel libidonun, varolusal boşlukta serpilip yayıldığını gözlemleyebiliriz. -sayfa 121
yaşamın anlamı: bir doktorun bu soruya genel terimlerle cevap verebileceğinden kuşkuluyum. çünkü yaşamın anlamı insandan insana, günden güne, saatten saate farklılık gösterir. bu nedenle önemli olan, genelde yaşamın anlamı değil, daha çok belli bir anda bir insanın yaşamının özel anlamıdır. sorunu genel terimlerle ortaya koymak, bir satranç şampiyonuna sorulan soruyla kıyaslanabilir: "söyleyin ustam, dünyadaki en iyi hamle nedir?" bir maçtaki belli bir durumdan ve rakibin özel kişiliğinden bağımsız en iyi hamle ya da iyi bir hamle diye bir şey kesinlikle yoktur. aynı şey insanın varoluşu için de geçerlidir. herkesin yaşamında özel bir mesleği veya uğruna çaba harcanacak bir misyonu, yerine getirilmeyi bekleyen somut bir görevi vardır. ne onun yeri değiştirilebilir ne de yaşam tekrarlanabilir. bu nedenle herkesin işi, bunu yürütmeye yönelik özel fırsatları kadar eşsizdir. -sayfa 122, 123
logoterapiye göre bu yaşam anlamını üç farklı yoldan keşfedebiliriz: 1. bir eser yaratarak ya da bir iş yaparak; 2. bir şey yaşayarak ya da bir insanla etkileşerek; 3. kaçınılmaz acıya yönelik bir tavır gerçekleştirerek. bunlardan ilki, yani başarı yolu, oldukça açıktır. ikinci ve üçüncü ise, biraz daha ayrıntı gerektirmektedir.
yaşamda anlam bulmanın ikinci yolu, bir şey -iyilik, doğruluk, güzellik gibi- yaşamak, doğayı ve kültürü yaşamak, son ve bir o kadar önemlisi de olanca eşşsizliğiyle bir insanı yaşamaktır. yani onu sevmektir. -125
--- alıntı ---
devamını gör...
2.
"gerçekten ihtiyaç duyulan şey, yaşama yönelik tutumumuzdaki temel bir değişmeydi. yaşamdan ne beklediğimizin gerçekten önemli olmadığını, asıl önemli olan şeyin yaşamın bizden ne beklediği olduğunu öğrenmemiz ve dahası umutsuz insanlara öğretmemiz gerekiyordu. yaşamın anlamı hakkında sorular sormayı bırakmamız, bunun yerine kendimizi yaşam tarafından her gün, her saat sorgulanan biri olarak düşünmemiz gerekirdi. yanıtımızın konuşma ya da meditasyondan değil, doğru eylemden ve doğru yaşam biçiminden oluşması gerekiyordu. nihai anlamda yaşam, sorunlara doğru çözümler bulmak ve her birey için kesintisiz olarak koyduğu görevleri yerine getirme sorumluluğunu almak anlamına gelir. " v. e. f.
'insanın anlam arayışı' avusturyalı psikiyatrist viktor e. frankl tarafından yazılmıştır.
insanlık dışı toplama kamplarında uzun süre kalan bir tutuklu olarak kendini 'çıplak varoluşa soyunmuş' olarak bulan frankl deneyimlerinden yola çıkarak varoluşçu analiz' i kendine özgü yorumlayışı ile logoterapiyi keşfetmesini sağlayan deneyimlerini bu kitapta aktarır.
frankl," freud ve adler"den sonra sahasının en önemli isimleri arasında sayılmasını da bu kitaba borçludur.
frankl'in babası, annesi, kardeşi ve karısı bu toplama kamplarında ölmüş ya da gaz fırınlarına gönderilmiştir. kız kardeşi hariç tüm ailesi ölen, saygınlığını ve tüm değerlerini kaybeden, açlık ve soğukla sürekli mücadele etmek zorunda kalan ve sürekli imha edilmeyi bekleyen biri olarak 'yaşamı sürdürülmeye değer' bulabilen bir adamın anıları aktarılır kitapta.
yazar kitabını 9 günde yazmış ve kesinlikle edebi bir değer kaygısı ile yazmamıştır ki ilk basımda da adı geçmemiştir. hatta bu konuda, yazdığım onca eser arasından kendi ismimle bastırmadığım bir kitabın bana ün kazandırması benim açımdan şaşırtıcıdır, der.
frankl; bu kitapta daha önce defalarca anlatılan büyük dehşetleri değil, yaşanan küçük acıları aktarmak istediğini ifade etmiştir. ve kitapta şu sorunun yanıtı verilmek istenmiştir: "ortalama bir tutuklunun zihninde canlandığı şekilde, bir toplama kampındaki gündelik yaşam nasıl bir şeydi?"
kitabı okurken yaşanan onca zorluğa rağmen insanın hayata nasıl tutunduğunu , nelere direnebileceğini ve ne kadar zalimleşebileceğini çıplak bir şekilde fark ediyoruz. dilinin yalınlığı ve üslubun akıcılığı ise konuya uzak olanları bile içine çekiyor.
beni en çok etkileyen ise vazgeçişin simgesinin bir dal sigara olmasıydı sanırım. ya da vazgeçmeye karar verenlerin mücadeleyi bırakırken orada inanılmaz değerli olan, son sigarayı yakarak ölümü beklemeye başladığını ilan etmesiydi.
'insanın anlam arayışı' avusturyalı psikiyatrist viktor e. frankl tarafından yazılmıştır.
insanlık dışı toplama kamplarında uzun süre kalan bir tutuklu olarak kendini 'çıplak varoluşa soyunmuş' olarak bulan frankl deneyimlerinden yola çıkarak varoluşçu analiz' i kendine özgü yorumlayışı ile logoterapiyi keşfetmesini sağlayan deneyimlerini bu kitapta aktarır.
frankl," freud ve adler"den sonra sahasının en önemli isimleri arasında sayılmasını da bu kitaba borçludur.
frankl'in babası, annesi, kardeşi ve karısı bu toplama kamplarında ölmüş ya da gaz fırınlarına gönderilmiştir. kız kardeşi hariç tüm ailesi ölen, saygınlığını ve tüm değerlerini kaybeden, açlık ve soğukla sürekli mücadele etmek zorunda kalan ve sürekli imha edilmeyi bekleyen biri olarak 'yaşamı sürdürülmeye değer' bulabilen bir adamın anıları aktarılır kitapta.
yazar kitabını 9 günde yazmış ve kesinlikle edebi bir değer kaygısı ile yazmamıştır ki ilk basımda da adı geçmemiştir. hatta bu konuda, yazdığım onca eser arasından kendi ismimle bastırmadığım bir kitabın bana ün kazandırması benim açımdan şaşırtıcıdır, der.
frankl; bu kitapta daha önce defalarca anlatılan büyük dehşetleri değil, yaşanan küçük acıları aktarmak istediğini ifade etmiştir. ve kitapta şu sorunun yanıtı verilmek istenmiştir: "ortalama bir tutuklunun zihninde canlandığı şekilde, bir toplama kampındaki gündelik yaşam nasıl bir şeydi?"
kitabı okurken yaşanan onca zorluğa rağmen insanın hayata nasıl tutunduğunu , nelere direnebileceğini ve ne kadar zalimleşebileceğini çıplak bir şekilde fark ediyoruz. dilinin yalınlığı ve üslubun akıcılığı ise konuya uzak olanları bile içine çekiyor.
beni en çok etkileyen ise vazgeçişin simgesinin bir dal sigara olmasıydı sanırım. ya da vazgeçmeye karar verenlerin mücadeleyi bırakırken orada inanılmaz değerli olan, son sigarayı yakarak ölümü beklemeye başladığını ilan etmesiydi.
devamını gör...
3.
önce kitabın yazarından biraz bahsedelim.
viktor emil frankl
avusturyalı yazar. nöroloji ve psikiyatri alanında eğitim görmüş. viyana’da psikanaliz alanında bugün eğitim vermeye devam eden “logoterapi” okulunu kurmuştur. viyana üniversitesinde, daha yakından tanıdığımız bir isimden eğitim almıştır. (bkz: sigmund freud)
ancak frankl’i, diğer yazarlardan ayıran özellik ise, 1942-1945 yıllarında dachau ve ausschwitz toplama kampında esir olarak bulunmasıdır. tüm ailesini toplama kamplarında kaybeden frankl, ikinci dünya savaşının sona ermesiyle bu ölüm kamplarından sağ olarak kurtulanlar arasındadır.
yaşadığı tecrübeyi bilim ile birleştirip kitaplarına aktarmıştır. yıllar önce almancası “trotzdem ja zum leben sagen” kitabını okumuştum. ingilizceye “man's search for meaning” olarak çevrilen kitap yine ingilizceden türkçeye “insanın anlam arayışı” olarak çevrilmiştir.
ancak buraya bir dipnot düşeyim; kitap türkçeye ingilizceden çevrilmiştir. bu biraz bana sol elle sağ kulağı tutmak gibi geliyor ama henüz türkçe çevirisini okumadığım için bu konuda yorum yapmayayım. çeviri meselesine takık biri olarak, kafka’nın kitaplarına yapılan zulmü okumuş ve “bu ne lan” gibi gayet samimi bir tepki göstermiştim. konudan uzaklaşmayalım. başka bir yazımızda çeviri hatalarından bahsederiz.
kitabı okumanızı öneriyorum ancak sakın ola kitabı, şu saçma “kişisel gelişim” türünden sanmayın. yaşanmış bir tecrübenin, bilimsel bakış açısıyla ortaya konulduğu bir kitaptır. frankl, insanın anlam arayışının adresini “sevgi” olarak gösterir. yazımızı kısa bir alıntıyla bitirelim.
“sevmediği sürece hiç kimse, bir başka insanın özünün tam olarak farkına varamaz.”
victor emil frankl - “insanın anlam arayışı”
okunacak kitaplar listenize ekleyin.
viktor emil frankl
avusturyalı yazar. nöroloji ve psikiyatri alanında eğitim görmüş. viyana’da psikanaliz alanında bugün eğitim vermeye devam eden “logoterapi” okulunu kurmuştur. viyana üniversitesinde, daha yakından tanıdığımız bir isimden eğitim almıştır. (bkz: sigmund freud)
ancak frankl’i, diğer yazarlardan ayıran özellik ise, 1942-1945 yıllarında dachau ve ausschwitz toplama kampında esir olarak bulunmasıdır. tüm ailesini toplama kamplarında kaybeden frankl, ikinci dünya savaşının sona ermesiyle bu ölüm kamplarından sağ olarak kurtulanlar arasındadır.
yaşadığı tecrübeyi bilim ile birleştirip kitaplarına aktarmıştır. yıllar önce almancası “trotzdem ja zum leben sagen” kitabını okumuştum. ingilizceye “man's search for meaning” olarak çevrilen kitap yine ingilizceden türkçeye “insanın anlam arayışı” olarak çevrilmiştir.
ancak buraya bir dipnot düşeyim; kitap türkçeye ingilizceden çevrilmiştir. bu biraz bana sol elle sağ kulağı tutmak gibi geliyor ama henüz türkçe çevirisini okumadığım için bu konuda yorum yapmayayım. çeviri meselesine takık biri olarak, kafka’nın kitaplarına yapılan zulmü okumuş ve “bu ne lan” gibi gayet samimi bir tepki göstermiştim. konudan uzaklaşmayalım. başka bir yazımızda çeviri hatalarından bahsederiz.
kitabı okumanızı öneriyorum ancak sakın ola kitabı, şu saçma “kişisel gelişim” türünden sanmayın. yaşanmış bir tecrübenin, bilimsel bakış açısıyla ortaya konulduğu bir kitaptır. frankl, insanın anlam arayışının adresini “sevgi” olarak gösterir. yazımızı kısa bir alıntıyla bitirelim.
“sevmediği sürece hiç kimse, bir başka insanın özünün tam olarak farkına varamaz.”
victor emil frankl - “insanın anlam arayışı”
okunacak kitaplar listenize ekleyin.
devamını gör...
4.
(bkz: viktor frankl) tarafından yazılmış, hayatın anlamı, varoluşsal sancı, logoterapi, psikoterapi konularında yazılmış en iyi kitaplardan biri bence en iyisi. kitap iki bölümden oluşuyor. ilk bölümünde viktor frankl ikinci dünya savaşı sırasında auschwitz toplama kampında yaşadıkları ölüm kalım mücadelesini olay olay anlatıyor. auschwitz deyince aklınıza ne geliyor? nazi'ler tarafından sırf yahudi oldukları için toplanan insanların işkence edildiği, katledildiği, ölüme terk edildiği hatta üzerlerinde deneyler yapıldığını bildiğimiz bir toplama kampı. yazar viktor frankl'da bu kampta yaşam mücadelesi vermiş. ve totalde şundan bahsetmeye çalışıyor yaşamak için bir nedenin varsa bir yaşama amacın varsa hayatta kalıyorsun. ama yaşamak için bir nedeni amacı olmayanlar daha erken ölüyor hatta intihar edip ölüyorlar. "yaşamak için bir nedeni olan hemen hemen bütün nasıllara katlanır" sözü bu kitapta geçiyor ve çok iyi anlatıyor her şeyi. viktor frankl yazmakta olduğu kitabı ve bu kampta yaşadıklarını, üzerinde çalıştığı terapi yöntemini düşündüğü ve bir yaşama amacı olduğu için hayatta kalmış ve bize bu ölümsüz eseri ve de logoterapi adını verdiği psikoterapi yöntemini kazandırmıştır.
kitabın ikinci bölümü bu logoterapi yöntemini ve tekniklerini anlatmış. uygulamaları örneklerle bahsetmiştir. bu terapi yöntemini ilk bölümde yaşadıkları üzerine de geliştirmiştir. hayatın anlamı nedir, yaşama amacımız nedir, yaşama yöntemimiz ne olmalıdır gibi sorulara verilen yanıtlardan oluşuyor. ruh sağlığı alanında buna üçüncü viyana okulu da deniyor. bir tür varoluşçu psikoterapi yöntemidir logoterapi. varoluşsal kaygı'ya anlam üzerinden yanıtlar vermeye çalışıyor. anlam odaklı sorular soruyor.
kitabın ikinci bölümü bu logoterapi yöntemini ve tekniklerini anlatmış. uygulamaları örneklerle bahsetmiştir. bu terapi yöntemini ilk bölümde yaşadıkları üzerine de geliştirmiştir. hayatın anlamı nedir, yaşama amacımız nedir, yaşama yöntemimiz ne olmalıdır gibi sorulara verilen yanıtlardan oluşuyor. ruh sağlığı alanında buna üçüncü viyana okulu da deniyor. bir tür varoluşçu psikoterapi yöntemidir logoterapi. varoluşsal kaygı'ya anlam üzerinden yanıtlar vermeye çalışıyor. anlam odaklı sorular soruyor.
devamını gör...
5.
kitap okumayı işte bu yüzden seviyorum. bir kalas olarak dünyaya gelmiş insanı, ruhundaki mutlak güzelliğe yaklaştırıyor. bu eseri okurken bir yahudi'nin acısına ortak oluyoruz. onunla birlikte kaşlarımız, faşizmin gaddar tavrına karşı çatılıyor. içimizde dinsel düşmanlığın aptallığına karşı bir kızgınlık birikiyor. bir müslüman, bir ateist yahut alman bir hristiyan da aynı duygularla dolup taşıyor. zira özünü, özündeki o mutlak güzelliği bulan kişinin ne dini kalıyor ne de ırkı. hepimiz esasen çıplak birer varlığız. tapındığımız şeylerden arındığımızda geriye saf bir iyilik kalıyor. işte bunu da kitaplar, felsefe ve sağduyu birlikte başarabiliyor. üçünü de kaybetmemeniz dileğiyle...
devamını gör...
6.
auschwitz'den bu yana insanın ne yapabileceğini biliyoruz.
hiroşima'dan bu yana da neyin tehlike de olduğunu biliyoruz.
kitabin son paragrafindaki son iki cumle. kitabi okumadiysaniz bu cumleler cok siradan gelecek. lakin kitabi okudugunuz zaman cumlelerin ne denli anlamli oldugunu hissederek anlayacaksiniz. kitap icin son zamanlarda okudugum en etkileyici kitapti diyebilirim. hatta muhtesemdi!
ilgili eser unlu psikolog viktor frankl tarafindan kaleme alindi. turkce cevirisiyle kitabin ismi insanın anlam arayışı. kitap saniyorum 30 farkli dile cevrilip, ozellikle amerika kitasinda oldukca talep gormesiyle bilindi. hatta konuyla alakali yazar katildigi bir tv show programinda kendisine yonetilen;
“dr. frankl, kitabınız gerçek bir bestseller oldu. böylesine büyük bir başari için ne hissediyorsunuz?” sorunuza cok anlamli bir cevap sundu;
bu soruya benim tepkim, her şeyden önce bugün bestseller konumundaki kitabımı, kendi açımdan bir başari olarak değil, daha çok, çağımızın içinde bulunduğu acınası durumun bir dışavurumu olarak gördüğümü söylemekten ibarettir; eğer yüz binlerce insan, yaşamın anlamına ilişkin çok az şey vaat eden bir kitaba yöneliyorsa, bu, insanların iliklerinde hissettikleri kavurucu bir sorun demektir...
yazar oncelikle siradan bir psikolog ve yazar degil. kendisi bizzat ikinci dunya savasi esanasinda auschwitz nazi toplama kampinda esir dusmus biri. kitabinda, kampin icerisinde edindigi deneyimleri, gozlemleri ve gozlemleri neticesinde olusturdugu logoterapi adindaki bir psikoterapi cesidini kismen ele almaktadir. dolayisiyla kitabin turunun de ne oldugunu soylemek tam olarak mumkun degil gibi. eser kismen psikoloji kitabi, kismen hatirat (anı) kitabi, kismen de tarih hatta deneme kitabi.
eser oldukca ince (168 sayfa) ve uc bolumden olusmaktadir. birinci bolumunde frankl toplama kampi ile ilgili deneyimlerine yer vermistir. ikinci ve ucuncu bolumlerinde sirasiyla yasamin, acinin, sevginin anlam ifadesine deginip logoterapi'nin tanimini ve acilimi yapmistir. oldukca sade bir dille kaleme alinmis bu arada, orjinal dili de almancadir. turkce cevirisini de oldukca begenmis bulundum.
kitapta yazarin savundugu cok onemli bir dava var. hatta bizzat kendisinin olusturdugu logoterapi'nin ana dusunce akimi da bu felsefe uzerine kuruludur. yazar der ki; insan hangi acilarla sinanirsa sinansin ki buna bir kampta zulm gormekte dahildir, onu ayakta tutan yegane sey halihazirda sahip oldugu bir amacidir. insani guclu kilan da acisini katlanabilir kilanda edindigi amaclaridir.
daha önce de söylediğimiz gibi, kamptaki bir insanın içsel gücünü yeniden kazanmasını sağlamaya yönelik bir çabanın, ilk önce ona gelecekte bir hedef göstermeyi başarması gerekiyordu. nietzsche’nin şu sözleri, tutuklularla ilgili her türden psikoterapi ve koruyucu ruh sağlığı çabalarının yol gösterici parolasi olabilir: “yaşamak için bir nedeni olan kişi, hemen her nasılca katlanabilir.” fırsat bulunur bulunmaz, varoluşlarının ürkütücü nasıl’ına katlanmalarıni sağlayacak bir güce ulaşmalari için, yaşamlarında bu insanlara bir neden -bir amaç- göstermek gerekir. yaşamında hiçbir anlam, amaç, hedef göremeyen ve bu nedenle sürdürmeyi anlamsız bulan kişinin vay haline! kaybetmesi uzun sürmeyecektir. bu tür bir insanin her türden yüreklendirici tartışmayı reddetmek için verdiği tipik karşılık şöyle oluyordu: “artık hayattan beklediğim hiçbir şey yok.” buna nasıl bir yanıt verilebilir ki?
şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki dünyada, kişinin en kötü şartlarda bile yaşamım sürdürmesine, yaşamında bir anlam olduğu bilgisi kadar etkili bir şekilde yardıma olan başka hiçbir şey yoktur.
biraz oncede dedigim gibi kitabi oldukca begendim, okurken gercekten bir seyleri hissettiren bir kitap. ara ara aglayip insanliginizdan utanmaniz bile mumkun hatta. "mutlaka okunmali" listesinin icerisinde yer alacak bir kitap bence. sahsi olarak birkac kere daha okuyacagima eminim. kitabi da tavsiye etmiyorum, "kesinlikle okumalisiniz" diyorum. . .
devamını gör...
7.
muhtesem bir kitap cok sarsici. ıkinci dunya savaşında toplama kamplarında cezalandırılmış bir psikiyatristin kamp koşullarındaki yaşam mucadelesini ve varoluş kaygisini okuyacaksiniz. korkunc kosullarda insandisilastirmanin hüküm sürdüğü bir yerde insan nasil insan kalabilir nasil anlam bulabilir ve her seye ragmen hayatta kalabilir diye merak ediyorsaniz bu kitabı okuyun. düşündüğünuzden cok daha iyisiniz. her seye ragmen umut var
devamını gör...
8.
''yüz binlerce insan, adı hayatta anlam bulma arayışına ilişkin bir şeyler vadeden bir kitabı alıyorsa, bu sorunu saç diplerine kadar hissediyor demektir.'' (s.13)
normal sözlük kitap edebiyat kulübü ile 2022 yılında toplantısını gerçekleştirdiğimiz ilk kitap.
bu kitap yaşanmışlığın eseridir. hepimiz küçükken özellikle yatmadan önce ölüm hakkında düşünüp belki korkmuş, belki de sevdiklerimizi bir gün kaybedeceğimizi fark ettiğimizden gizlice ağlamışızdır. fakat viktor emil frankl daha küçük yaştayken ölümü yani acıyı düşünüp ''hayatın anlamı nedir, ölümle birlikte yok olur mu?'' gibi sorular sormuştur. yani çocukluk ve gençlik yıllarında anlam arayışı ve logoterapinin temelini atmıştır.
freudcu ve adlerci yaklaşımla logoterapiyi karşılaştırmanın gerekli olduğunu düşünmüyorum. çünkü logoterapi farklı perspektifleri eleştirmek yerine onlardan yararlanır.
yazar, logoterapi ile ilgili makaleler yayınlayıp araştırmalar yaparken ne yazık ki o insanlık dışı ve tarihin kara lekesi olayla birlikte toplama kamplarına götürülür. artık ne ailesi, mesleği, saçları, kıyafetleri, ne de ismi vardır. bir tek bedeni ve bedenine kazınan numarası vardır. bir de önünde iki oda vardır. onu gaz odasına götürecek, duş alıyorum sanarken acımasızca gaz verip her şeyi sonlandıracak oda ya da insanlık dışı koşullarla çalıştırıp açlık, aile özlemi, psikolojik sorunlar ve hayatın anlamı sorusuyla baş başa bırakacak oda. yazarımız yaşamayı başarıyor ve bu sayede insanın anlam arayışı adlı kitabı bizlerle paylaşma fırsatı buluyor. evet, her seferinde gaz odasına gitmekten, kurşuna dizilmekten, intihar etmekten ya da açlıktan ölmekten kurtuluyor. bunda logoterapinin büyük bir faydası oluyor.
toplama kamplarındaki insanların varoluşsal engellemeler yaşadıklarını düşündüğümüzde, varoluşsal sıkıntılar çekmeleri doğaldır. varoluşu ve varoluşun anlamını sorguladıkları için kim hasta diyebilir onlara? hayata gelmemizin ve yaşamamızın bir anlamı yokmuş deseler mesela, eleştirebilir miyiz onları bu çıkarımlarından dolayı? varoluşsal kriz yaşamak her insan için doğaldır. frankl'ın da dediği gibi, anormal durumlara verilen anormal tepkiler normaldir. logoterapi, bu krizi atlatıp hayatta anlam bulmamıza yardımcı olur.
logoterapiye göre hayatın anlamı 3 şekilde bulunabilir:
ilki, bir şeylerle meşgul olarak.
ikincisi, deneyim ve temasta bulunarak (sevgi).
üçüncüsü, kaçınılmaz acıya karşı alınan tavırla.
frankl bir nebze de olsa şanslıdır, elinden alınan araştırmalarını yani manevi çocuklarını en baştan, anahtar kelimelerle de olsa yazması onun için bir uğraştır. zor zamanlarında düşüneceği ve sevginin sıcaklığını hissedeceği eşi vardır, yaşayıp yaşamadığından emin olmasa da. kaçınılmaz acıyla nasıl baş edeceğini ve ıstırabın anlam kazandığında ıstırap olmaktan çıkacağını bilir.
mutsuzluk, uyumsuzluk değildir.
normal sözlük kitap edebiyat kulübü ile 2022 yılında toplantısını gerçekleştirdiğimiz ilk kitap.
bu kitap yaşanmışlığın eseridir. hepimiz küçükken özellikle yatmadan önce ölüm hakkında düşünüp belki korkmuş, belki de sevdiklerimizi bir gün kaybedeceğimizi fark ettiğimizden gizlice ağlamışızdır. fakat viktor emil frankl daha küçük yaştayken ölümü yani acıyı düşünüp ''hayatın anlamı nedir, ölümle birlikte yok olur mu?'' gibi sorular sormuştur. yani çocukluk ve gençlik yıllarında anlam arayışı ve logoterapinin temelini atmıştır.
freudcu ve adlerci yaklaşımla logoterapiyi karşılaştırmanın gerekli olduğunu düşünmüyorum. çünkü logoterapi farklı perspektifleri eleştirmek yerine onlardan yararlanır.
yazar, logoterapi ile ilgili makaleler yayınlayıp araştırmalar yaparken ne yazık ki o insanlık dışı ve tarihin kara lekesi olayla birlikte toplama kamplarına götürülür. artık ne ailesi, mesleği, saçları, kıyafetleri, ne de ismi vardır. bir tek bedeni ve bedenine kazınan numarası vardır. bir de önünde iki oda vardır. onu gaz odasına götürecek, duş alıyorum sanarken acımasızca gaz verip her şeyi sonlandıracak oda ya da insanlık dışı koşullarla çalıştırıp açlık, aile özlemi, psikolojik sorunlar ve hayatın anlamı sorusuyla baş başa bırakacak oda. yazarımız yaşamayı başarıyor ve bu sayede insanın anlam arayışı adlı kitabı bizlerle paylaşma fırsatı buluyor. evet, her seferinde gaz odasına gitmekten, kurşuna dizilmekten, intihar etmekten ya da açlıktan ölmekten kurtuluyor. bunda logoterapinin büyük bir faydası oluyor.
toplama kamplarındaki insanların varoluşsal engellemeler yaşadıklarını düşündüğümüzde, varoluşsal sıkıntılar çekmeleri doğaldır. varoluşu ve varoluşun anlamını sorguladıkları için kim hasta diyebilir onlara? hayata gelmemizin ve yaşamamızın bir anlamı yokmuş deseler mesela, eleştirebilir miyiz onları bu çıkarımlarından dolayı? varoluşsal kriz yaşamak her insan için doğaldır. frankl'ın da dediği gibi, anormal durumlara verilen anormal tepkiler normaldir. logoterapi, bu krizi atlatıp hayatta anlam bulmamıza yardımcı olur.
logoterapiye göre hayatın anlamı 3 şekilde bulunabilir:
ilki, bir şeylerle meşgul olarak.
ikincisi, deneyim ve temasta bulunarak (sevgi).
üçüncüsü, kaçınılmaz acıya karşı alınan tavırla.
frankl bir nebze de olsa şanslıdır, elinden alınan araştırmalarını yani manevi çocuklarını en baştan, anahtar kelimelerle de olsa yazması onun için bir uğraştır. zor zamanlarında düşüneceği ve sevginin sıcaklığını hissedeceği eşi vardır, yaşayıp yaşamadığından emin olmasa da. kaçınılmaz acıyla nasıl baş edeceğini ve ıstırabın anlam kazandığında ıstırap olmaktan çıkacağını bilir.
mutsuzluk, uyumsuzluk değildir.
devamını gör...
9.
yazarın kendi deneyimlerini aktardığı ilk bölüm olan “toplama kampı deneyimleri”ni inceledim;
devamını gör...
10.
sevdiğim bir insanın gidişinden sonra sıcağı sıcağına okuduğum bir kitaptı. bana kattığı en önemli şeylerden biri şuydu; insan eğer bir amacı varsa bütün acılara katlanabilir. birçok konuda haklıydı saygıdeğer viktor. yalnızca bir şeyde yanılıyordu. insan tüm nedenlerini bir şeye bağladıysa ve o şeyi kaybettiyse o insan için yeni bir gaye bulmak ne kadar anlamlı olacaktı?
devamını gör...