1.
2.
orta asya türk geleneğinde hastalık sağaltımı yapan şamanlara kam adı verilir. kırgızlarda ve farklı bazı türk boylarında ise baksı ya da bahşı adıyla anılır. tengricilik öğretisine göre, kam'ın ata ruhlarıyla iletişime geçtiğine inanılıyordu. aynı zamanda ülgen ve erlik' le de iletişim halinde oldukları inancı hakimdi. tabi öyle pat diye kam olamıyorsunuz. evvela bir süre hastalanmanız lazım. onların kendilerine göre özel nöbetleri var. bu nöbetler kamların alameti farikasıdır. yuriy vasiliev'e göre kamlar bu nöbetler esnasında gırtlaktan garip sesler çıkarırlar. bu seslerin kam ile bütünleşen öte alem ruhları olduğuna inanılır. bu arada mevzu biraz ailesel miras olarak görüldüğü için kamın ailesinde, daha önceden yaşamış kamların ruhları da kendisi ile bütünleşmeye gelir. yani bu süreç bir nevi aile saadeti gibi bir şey. tabi şöyle bir noktada var; kam öldü diyelim ama onun mirasını taşıyacak kimse yok. eyvah ki eyvah! bu durum da o kamın işi pek zor. uhrevi alemde uygun kam adayını bulana kadar dolaşıyor. yani kimsesiz ve öksüz bütünleşeceği kam adayı için tabiri caizse 36500 takla atıyor. yine vasiliev'in aktardığına göre eski türkler'de kam'a yardımcı olarak gelecek ata ruhları anne tarafından gelen ruhlar oluyor. anaerkil bir yardımlaşma hakim. bu bahsettiğimiz süreç 5-6 yıllık bir süreci kapsıyor ve ortalama olarak 7-8 yaşlarında mevzu başlıyor.
tabi bu tedavi ve esrime işleri de enteresan. kam dansı (baksı dansı) diye bilinen dans türü sağaltmanın olmazsa olmazı ve bu dans bazen kapalı alanlarda yapılıyor. şahsen benim birkaç kere bu tarz bir ritüeli canlı izleme fırsatım oldu. ben o kıyafetlerin içerisinde -ki altay türkleri ve tuva türkleri kam cüppesine ''manyak'' adını veriyorlar.- cidden manyak olurum. burada 15 ile 20 kilo arası bir ağırlıktan bahsediyoruz. birde elinizde düngür var. aman ki aman! ben kesin otağda bulunan herkesi ezip geçerdim. şifa vereceğiz diye milleti hastanelik ederdim. o yüzden tuvalı arkadaşa büyük saygı duydum. o kostümle kimsenin kılına zarar gelmeden ritüeli tamamladı. birde ara ara esrime esnasında çok fena bağırıyorlar, tamam kötü ruhları kovmak için yapıyorlar ama size doğru adım atıp, ayağı yere vurup, düngürü de beraberinde gümbürdetince, kalp atışlarınız düzensizleşebiliyor. türkmenlerde ise adet çok daha farklıymış öğrendiğim kadarı ile. kam ayrı ayrı dört yöne doğru koşmaya başlayıp, bayılana kadar koşmaya devam edermiş. bayıldığı anda da etrafındakiler başına toplanır söylediklerini dinler ve ona göre hareket ederlermiş.
birde bu totem hayvanı olayı türklerde biraz daha farklıdır. kuzey amerika ya da güney amerika yerlilerinin inancı ile pek örtüşmez. kamların totem hayvanına iye kııl adı verilir. vasiliev onu da şöyle betimliyor;bu hayvan mızrak gagalı, keskin pençeli, üç kulaç kuyruklu, büyük bir kuştur. yani kam'a özel ayrı bir yaratıktır. kamlar bu kuşu iki defa görürlermiş, biri kam oldukları anda ikincisi de ölmeden önce. yani bu yaratık; ''haydi abbas, vakit tamam; akşam diyordun işte oldu akşam!'' demek için geliyormuş ikinci seferde. ama ilk seferde öğretmenlik vazifesini yerine getirdiği için kendisine gönül koymamak lazım. zaten her şeyi öğretmiş, seni adam etmiş, son nefesinde yanında olması iyi bir şey kanımca.
şimdi tabi kaplumbağa ve kam mevzusuna girmezsek olmaz * özellikle uygur kamlarının mezar taşlarında kaplumbağa motifi bulunuyor. bu figürün kâinatı temsil ettiğine inanılıyor. orada cheyenne kabilesiyle bizimkilerin arasında bir benzerlik var aslında. #398987 ölümdü mezar taşıydı demişken, şöyle ilginç bir alıntı paylaşayım;
ölüm günümde fırtınalar eserse geri dönmeyeceğim
matrena adlı kadın şaman (udağan) şöyle vasiyet etmişti:
benim ölüm günümde güçlü rüzgârlar eserse, fırtınalar koparsa, ben geri dönmeyeceğim. akrabalarım rahat edecekler.
ve dediği gibi olmuş. öldüğü gün güçlü rüzgârlar esmiş, fırtınalar kopmuş, ağaçlar devrilmiş, evlerin camları kırılmış, aynı gece bir inek ölmüş, cenaze gömülürken bir de at ölmüş, mezarın yerini de vasiyet etmiş, akrabaları da o yeri kazmışlar, fakat yer sahipleri gömülmesine izin vermemişler bunun üzerine mezar çukuruna bir köpek gömmüşler, kendisini de başka bir yere gömmüşler.
matrena' nın ölümünden sonra, ikametgâhı olan köyügüye adlı yerdeki gölün buzunda üç ayının yattığını görmüşler. bu ayıların o şaman’ın ruhları olduğuna inanıyorlar. adamlar o şaman kadının ruhunun tunguz milletinden geldiğini söylüyorlar.
ulu şamanlar'ın ruhlarının üç defa dirildiği söylenir, küçük şamanlar’ın ise ancak bir defa dirildiği söylenir.
tarkaayı adlı yerde (nyurba rayonunda) alaca-oyuun adlı şaman oturmuştur. o bir zamanlar şöyle anlatmıştır:
''ben önce tunguz milletinin şamanı idim. bir gün kayıp olan geyiklerimi ararken tuzağa takılıp öldüm'' (tuzak mızrak idi).
sonra sakalar’ın ortasında ikinci defa doğdum. bu sırtımdaki delik ilk ölümüme sebep olan mızrağın deliğidir. gelecekte de böyle olacak ve ben köpeği çok olan bir milletin ortasında doğacağım.”
yuriy vasiliev, saha halk edebiyatı örnekleri s.146
kamlar öldükten sonra düngür geride bırakılmaz. ormana götürülür ve orada parçalanır. sonrasında bir ağaca asılır. genelde ilk tercih ardıç ve kayındır zira kamın gerek düngürü gerekse kopuzu bu ağaçlardan yapılır. sonrasında kamın bedeni doğa ile bütünleşmesi için bu ağacın dibine defnedilir. ekstra bir merasim yapılmaz. birde üç kere tekrarlanan bir aranas mevzusu var ama o daha istisna bir durum ve kısa bir ritüel barındırıyor.
mevzu uzun mevzu meşakkatli benden bu kadar. *
tabi bu tedavi ve esrime işleri de enteresan. kam dansı (baksı dansı) diye bilinen dans türü sağaltmanın olmazsa olmazı ve bu dans bazen kapalı alanlarda yapılıyor. şahsen benim birkaç kere bu tarz bir ritüeli canlı izleme fırsatım oldu. ben o kıyafetlerin içerisinde -ki altay türkleri ve tuva türkleri kam cüppesine ''manyak'' adını veriyorlar.- cidden manyak olurum. burada 15 ile 20 kilo arası bir ağırlıktan bahsediyoruz. birde elinizde düngür var. aman ki aman! ben kesin otağda bulunan herkesi ezip geçerdim. şifa vereceğiz diye milleti hastanelik ederdim. o yüzden tuvalı arkadaşa büyük saygı duydum. o kostümle kimsenin kılına zarar gelmeden ritüeli tamamladı. birde ara ara esrime esnasında çok fena bağırıyorlar, tamam kötü ruhları kovmak için yapıyorlar ama size doğru adım atıp, ayağı yere vurup, düngürü de beraberinde gümbürdetince, kalp atışlarınız düzensizleşebiliyor. türkmenlerde ise adet çok daha farklıymış öğrendiğim kadarı ile. kam ayrı ayrı dört yöne doğru koşmaya başlayıp, bayılana kadar koşmaya devam edermiş. bayıldığı anda da etrafındakiler başına toplanır söylediklerini dinler ve ona göre hareket ederlermiş.
birde bu totem hayvanı olayı türklerde biraz daha farklıdır. kuzey amerika ya da güney amerika yerlilerinin inancı ile pek örtüşmez. kamların totem hayvanına iye kııl adı verilir. vasiliev onu da şöyle betimliyor;bu hayvan mızrak gagalı, keskin pençeli, üç kulaç kuyruklu, büyük bir kuştur. yani kam'a özel ayrı bir yaratıktır. kamlar bu kuşu iki defa görürlermiş, biri kam oldukları anda ikincisi de ölmeden önce. yani bu yaratık; ''haydi abbas, vakit tamam; akşam diyordun işte oldu akşam!'' demek için geliyormuş ikinci seferde. ama ilk seferde öğretmenlik vazifesini yerine getirdiği için kendisine gönül koymamak lazım. zaten her şeyi öğretmiş, seni adam etmiş, son nefesinde yanında olması iyi bir şey kanımca.
şimdi tabi kaplumbağa ve kam mevzusuna girmezsek olmaz * özellikle uygur kamlarının mezar taşlarında kaplumbağa motifi bulunuyor. bu figürün kâinatı temsil ettiğine inanılıyor. orada cheyenne kabilesiyle bizimkilerin arasında bir benzerlik var aslında. #398987 ölümdü mezar taşıydı demişken, şöyle ilginç bir alıntı paylaşayım;
ölüm günümde fırtınalar eserse geri dönmeyeceğim
matrena adlı kadın şaman (udağan) şöyle vasiyet etmişti:
benim ölüm günümde güçlü rüzgârlar eserse, fırtınalar koparsa, ben geri dönmeyeceğim. akrabalarım rahat edecekler.
ve dediği gibi olmuş. öldüğü gün güçlü rüzgârlar esmiş, fırtınalar kopmuş, ağaçlar devrilmiş, evlerin camları kırılmış, aynı gece bir inek ölmüş, cenaze gömülürken bir de at ölmüş, mezarın yerini de vasiyet etmiş, akrabaları da o yeri kazmışlar, fakat yer sahipleri gömülmesine izin vermemişler bunun üzerine mezar çukuruna bir köpek gömmüşler, kendisini de başka bir yere gömmüşler.
matrena' nın ölümünden sonra, ikametgâhı olan köyügüye adlı yerdeki gölün buzunda üç ayının yattığını görmüşler. bu ayıların o şaman’ın ruhları olduğuna inanıyorlar. adamlar o şaman kadının ruhunun tunguz milletinden geldiğini söylüyorlar.
ulu şamanlar'ın ruhlarının üç defa dirildiği söylenir, küçük şamanlar’ın ise ancak bir defa dirildiği söylenir.
tarkaayı adlı yerde (nyurba rayonunda) alaca-oyuun adlı şaman oturmuştur. o bir zamanlar şöyle anlatmıştır:
''ben önce tunguz milletinin şamanı idim. bir gün kayıp olan geyiklerimi ararken tuzağa takılıp öldüm'' (tuzak mızrak idi).
sonra sakalar’ın ortasında ikinci defa doğdum. bu sırtımdaki delik ilk ölümüme sebep olan mızrağın deliğidir. gelecekte de böyle olacak ve ben köpeği çok olan bir milletin ortasında doğacağım.”
yuriy vasiliev, saha halk edebiyatı örnekleri s.146
kamlar öldükten sonra düngür geride bırakılmaz. ormana götürülür ve orada parçalanır. sonrasında bir ağaca asılır. genelde ilk tercih ardıç ve kayındır zira kamın gerek düngürü gerekse kopuzu bu ağaçlardan yapılır. sonrasında kamın bedeni doğa ile bütünleşmesi için bu ağacın dibine defnedilir. ekstra bir merasim yapılmaz. birde üç kere tekrarlanan bir aranas mevzusu var ama o daha istisna bir durum ve kısa bir ritüel barındırıyor.
mevzu uzun mevzu meşakkatli benden bu kadar. *
devamını gör...
3.
devamını gör...
4.
şaman rahip ...
devamını gör...
5.
orta asya’daki fal bakan, gökyüzüne bakarak gelecekten bilgiler toplayan, insanları iyileştiren, gök dinindeki dini görevlilerdir. kimileri bu insanlara şaman der ama şaman doğru bir kullanım değildir.
tarihimize sahip çıkalım.
tarihimize sahip çıkalım.
devamını gör...
6.
7.
8.
eski türklerde din adamlarına verilen isim baksı/bakşi, ozan islamiyetten sonra da falbin, perihan olarak da anılmaya başlanan şamanlara verilen isim.
devamını gör...