orijinal adı: à la recherche du temps perdu
yazar: marcel proust
yayım yılı: 1913-1922
swann'ların tarafı, çiçek açmış genç kızların gölgesinde, guermantes tarafı, sodom ve gomorra, mahpus (kitap), albertine kayıp, yakalanan zaman adlı yedi kitaptan oluşan eser, varlıklı bir ailede doğup büyüyen isimsiz anlatıcı etrafında şekillenmektedir.
yazar: marcel proust
yayım yılı: 1913-1922
swann'ların tarafı, çiçek açmış genç kızların gölgesinde, guermantes tarafı, sodom ve gomorra, mahpus (kitap), albertine kayıp, yakalanan zaman adlı yedi kitaptan oluşan eser, varlıklı bir ailede doğup büyüyen isimsiz anlatıcı etrafında şekillenmektedir.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "sıkılıyorum sabri bunalıyorum" tarafından 04.12.2020 16:11 tarihinde açılmıştır.
1.
fransız yazar marcel proust tarafından yazılan swann'ların tarafı, çiçek açmış genç kızların gölgesinde, guermantes tarafı ,sodom ve gomorra, mahpus, albertine kayıp, yakalanan zaman olmak üzere toplam 7 ciltten oluşan dev eser. eserin yazımı yazarın hayatının son 17 yılında tamamlanmıştır. eser uzun ve detaylı betimlemeleri ile size başka bir dünyanın kapısını aralamaktadır. okuması oldukça zordur. resmi olarak dünyanın en uzun romanıdır hala öyle mi bilmiyorum.
yazar, kendi başından geçenleri roman edasında yansıtmakla birlikte, sürekli geçmişe gitmesi, en ufak an ve anılardan sayfalar dolusu tahliller çıkarması ve derin, yoğun psikolojik gözlemleriyle şaşkınlık yaratır. proustyen bir an adlı bir deyimin oluşmasını sağlamıştır.
(bkz: proustyen bir an)
yazar, kendi başından geçenleri roman edasında yansıtmakla birlikte, sürekli geçmişe gitmesi, en ufak an ve anılardan sayfalar dolusu tahliller çıkarması ve derin, yoğun psikolojik gözlemleriyle şaşkınlık yaratır. proustyen bir an adlı bir deyimin oluşmasını sağlamıştır.
(bkz: proustyen bir an)
devamını gör...
2.
çocukluk dönemini bir hayatın üzerine yayarak işleyen ve romanı değil kendinizi okutmayı amaçlayan (bkz: kendini okumak) marcel proust dehasının ürünü.
ayrıca proustvari an olarak tasvir edilen şey, geçmişten gelen bir anının, o ankine benzer bir durumla şimdiyi ve geçmişi beraber yaşatmasıyla, geçici bir güvenle gelecek kavramından sıyrılıştır.
yapı kredi yayınları çevirisi de insana virgül kullanmayı öğretir.
ayrıca proustvari an olarak tasvir edilen şey, geçmişten gelen bir anının, o ankine benzer bir durumla şimdiyi ve geçmişi beraber yaşatmasıyla, geçici bir güvenle gelecek kavramından sıyrılıştır.
yapı kredi yayınları çevirisi de insana virgül kullanmayı öğretir.
devamını gör...
3.
kayıp zamanın izinde ya da orijinal ismi ile à la recherche du temps perdu, marcel proust tarafından ömrünün büyük bir kısmını ayırarak yazdığı bir eserdir. kendisi bu işe koyulduğunda sayfalara aktardığı cümlelerin, edebiyatın kilometre taşlarından birine dönüşeceğini biliyor muydu emin değilim fakat bu yedi ciltlik devasa eser her kelimesine kadar incelenmeyi hak ediyor. bir eseri incelemeden önce yazıldığı şartları ve yazarın iç dünyasını bilmekte fayda var . proust, çalkantılı bir zamanda doğdu ve hastalığından ötürü sıkıntılı bir hayat sürdü; bu hastalıktan ötürü zamanını geçirdiği yerlerin izlerini à la recherche du temps perdu'da sıkça görüyoruz. yüzbaşı dreyfus'un haksız yere suçlanması sürecinde , dreyfus davasının haklı tarafında yer aldı ve bu süreç onun karakterinin oturmasında büyük önem oynadı. dreyfus olayının izlerini 3.cilt olan le côté de guermantes'ta uzun uzun anlatmaktan kaçınmamıştır zaten.
kendisinin eşcinsel olduğunu ve eserlerine de bunu uzun uzadıya yansıttığını bilmekte fayda var , çünkü onu anlamazsak eserlerini anlamak mümkün olmayacaktır. 4.cilt olan sodome et gomorrhe'de eşcinsellik üzerine uzun ve derin incelemeler mevcut. ailesinde üst üste yaşadığı kayıpların etkilerini ise son ana kadar görmemiz mümkün olmuyor.
proust'u bir nebze anladığımızı düşünürsek eğer, gelelim edebiyatın yapı taşlarından biri haline gelmiş olan eseri à la recherche du temps perdu'ya . eser uzun ve yorucu cümlelerden oluşsa bile üstün betimlemeleri ile insanı kolundan tutarak kitabın içine çekmiş proust. aşk, hatırlamak,roman ve romancı ilişkisi, felsefe ve daha bir çok konuda altı dolu çıkarımların , aforizmaların ve derin anlamların olduğu uzun bir şiir okumak gibi hissettiriyor eser. adını koyamadığınız düşüncelerinizin bir şekilde burada betimlendiğini görüp keyiflenmemek elde değil. balzac ve bergson'un parmak izleri eserin her yanında görünüyor. taraflı bir bakış açısı olsa bile proust her açıdan dönemine ayna tutmuş. eseri orijinal dilinde okuyabilmek için fransızcaya hakim olmak gerek ama roza hakmen üstün bir iş çıkarmış. okumayı planlıyorsanız roza hakmen çevirsinden şaşmayın.yedi ciltten oluşan eserin her bölümü için bir kaç alıntı bırakma niyetindeyim.
--- alıntı ---
du côté de chez swann ( swann'ların tarafı)
geçmişi hatırlama gayretimiz nafile, zihnimizin bütün çabaları boşunadır. geçmiş zihnin hakimiyet alanının, kavrayış gücünün dışında bir yerde, hiç ihtimal vermediğimiz bir nesnenin (bu nesnenin bize yaşatacak duygunun) içinde gizlidir. bu nesneye ölmeden önce rastlayıp rastlamamamız ise tesadüfe bağlıdır.
s.44
comme les hommes primitifs dont les sens étaient plus puissants que les nôtres, elle discernait immédiatement, à des signes insaisissables pour nous, toute vérité que nous voulions lui cacher.
p.17
à l'ombre des jeunes filles en fleurs (çiçek açmış genç kızların gölgesinde)
hayat, seven insanların daima bekleyebileceği mucizelerle doludur. (...) zaten hayatta ve hayatın çelişen durumlarındaki bütün aşka ilişkin olaylarda, en iyisi anlamaya çalışmamaktır; çünkü nasılsa acımasız ve beklenmedik olduklarından, mantık kurallarından çok sihirli kurallara göre belirlenir gibidirler.
s.67
la nature que nous faisons paraître dans la seconde partie de notre vie n'est pas toujours, si elle l'est souvent, notre nature première développée ou flétrie, grossie ou atténuée ; elle est quelquefois une nature inverse, un véritable vêtement retourné
p.42
le côté de guermantes (guermantes tarafı)
bir savaş alanı, yüz yıllar boyunca tek bir savaşın alanı olmamıştır, olmayacaktır. savaş alanı olmuşsa demek ki iyi bir savaş alanı olmasını sağlayan belirli coğrafi, jeolojik koşulları, hatta düşmanı engelleyecek kusurları ( mesela araziyi ikiye bölen bir nehir) içinde barındırmaktadır. bu yüzden savaş alanı olmuştur ve olacaktır da. herhangi bir oda resim atolyesi olmaz; herhangi bir yerde savaş alanı olmaz. bazı yerlerin kaderi savaş alanı olmaktır.
s.104
la vraie beauté est si particulière, si nouvelle, qu'on ne la reconnaît pas pour la beauté.
p.110
sodome et gomorrhe (sodom ve gomorra)
her gece yatağına külçe gibi yığılıp uyanıncaya, yataktan kalkıncaya kadar yaşamayan bir adam, uykuya ilişkin, büyük keşifler değilse de, en azından küçük yorumlar yapmayı aklından geçirebilir mi? uyuduğunun farkında bile değildir. uykuyu takdir edebilmek, bu karanlığı biraz aydınlatabilmek için, biraz uykusuzluk yararlıdır.
s.53
c'est de là que vient tout le mal: dieu est un homme.
la prisonnière ( mahpus)
...ama sevdiğimiz insanın uydurduğu öyküler bize acı çektirir ve bu yüzden de, yüzeysel bilgilerle oyalanacağımıza, insan doğasının derinine inmemize imkân verir. keder içimize işler ve sancılı bir merakla daha derinlere nüfuz etmeye zorlar bizi. buradan çıkan gerçekleri gizleme hakkını bulamayız kendimizde; bu yüzden de bu gerçekleri keşfetmiş, hiçliğe inanmış bir ateist, can çekişmekteyken, şanı şöhreti umursamadığı halde, son saatlerini, bu gerçekleri duyurmaya çalışarak harcar.
l'amour, dans l'anxiété douloureuse comme dans le désir heureux, est l'exigence d'un tout. ıl ne naît, il ne subsiste que si une partie reste à conquérir. on n'aime que ce qu'on ne possède pas tout entier.
p.67
albertine disparue (albertine kayıp)
ama zekamız ne kadar keskin olursa olsun, kalbimizde yer alan tek tek duyguları algılayamaz; çoğu zaman uçucu halde var olan duygularımız, onları ayrıştırabilecek bir olgu tarafından katılaştırılmadıkları sürece kendilerini belli etmezler.
s.10
on n'est que par ce qu'on possède, on ne possède que ce qui vous est réellement présent, et tant de nos souvenirs, de nos humeurs, de nos idées partent faire des voyages loin de nous-même, où nous les perdons de vue!
p.29
le temps retrouvé ( yakalanan zaman )
insanların anlattıklarını duymazdım, çünkü beni ilgilendiren, ne demek istedikleri değil, bunu nasıl söyledikleri, söyleyiş biçimlerinin ortaya koyduğu kişilikleri veya gülünçlükleriydi; daha doğrusu, beni asıl ilgilendiren şey, özel bir haz aldığım için daima araştırmalarımın özel hedefi olan, birden fazla kişiye özgü ortak özelliklerdi.
s.27
l'écrivain ne dit que par une habitude prise dans le langage insincère des préfaces et des dédicaces : " mon lecteur ". en réalité, chaque lecteur est, quand il lit, le propre lecteur de soi-même. l'ouvrage de l'écrivain n'est qu'une espèce d'instrument optique qu'il offre au lecteur afin de lui permettre de discerner ce que, sans ce livre, il n'eût peut-être pas vu en soi-même. la reconnaissance en soi-même, par le lecteur, de ce que dit le livre, est la preuve de la vérité de celui-ci, et vice versa, au moins dans une certaine mesure, la différence entre les deux textes pouvant souvent être imputée non à l'auteur mais au lecteur. l'auteur n'a pas à s'en offenser, mais au contraire à laisser la plus grande liberté au lecteur en lui disant : " regardez vous-même si vous voyez mieux avec ce verre-ci, avec celui-là, avec cet autre. "
--- alıntı ---
kendisinin eşcinsel olduğunu ve eserlerine de bunu uzun uzadıya yansıttığını bilmekte fayda var , çünkü onu anlamazsak eserlerini anlamak mümkün olmayacaktır. 4.cilt olan sodome et gomorrhe'de eşcinsellik üzerine uzun ve derin incelemeler mevcut. ailesinde üst üste yaşadığı kayıpların etkilerini ise son ana kadar görmemiz mümkün olmuyor.
proust'u bir nebze anladığımızı düşünürsek eğer, gelelim edebiyatın yapı taşlarından biri haline gelmiş olan eseri à la recherche du temps perdu'ya . eser uzun ve yorucu cümlelerden oluşsa bile üstün betimlemeleri ile insanı kolundan tutarak kitabın içine çekmiş proust. aşk, hatırlamak,roman ve romancı ilişkisi, felsefe ve daha bir çok konuda altı dolu çıkarımların , aforizmaların ve derin anlamların olduğu uzun bir şiir okumak gibi hissettiriyor eser. adını koyamadığınız düşüncelerinizin bir şekilde burada betimlendiğini görüp keyiflenmemek elde değil. balzac ve bergson'un parmak izleri eserin her yanında görünüyor. taraflı bir bakış açısı olsa bile proust her açıdan dönemine ayna tutmuş. eseri orijinal dilinde okuyabilmek için fransızcaya hakim olmak gerek ama roza hakmen üstün bir iş çıkarmış. okumayı planlıyorsanız roza hakmen çevirsinden şaşmayın.yedi ciltten oluşan eserin her bölümü için bir kaç alıntı bırakma niyetindeyim.
--- alıntı ---
du côté de chez swann ( swann'ların tarafı)
geçmişi hatırlama gayretimiz nafile, zihnimizin bütün çabaları boşunadır. geçmiş zihnin hakimiyet alanının, kavrayış gücünün dışında bir yerde, hiç ihtimal vermediğimiz bir nesnenin (bu nesnenin bize yaşatacak duygunun) içinde gizlidir. bu nesneye ölmeden önce rastlayıp rastlamamamız ise tesadüfe bağlıdır.
s.44
comme les hommes primitifs dont les sens étaient plus puissants que les nôtres, elle discernait immédiatement, à des signes insaisissables pour nous, toute vérité que nous voulions lui cacher.
p.17
à l'ombre des jeunes filles en fleurs (çiçek açmış genç kızların gölgesinde)
hayat, seven insanların daima bekleyebileceği mucizelerle doludur. (...) zaten hayatta ve hayatın çelişen durumlarındaki bütün aşka ilişkin olaylarda, en iyisi anlamaya çalışmamaktır; çünkü nasılsa acımasız ve beklenmedik olduklarından, mantık kurallarından çok sihirli kurallara göre belirlenir gibidirler.
s.67
la nature que nous faisons paraître dans la seconde partie de notre vie n'est pas toujours, si elle l'est souvent, notre nature première développée ou flétrie, grossie ou atténuée ; elle est quelquefois une nature inverse, un véritable vêtement retourné
p.42
le côté de guermantes (guermantes tarafı)
bir savaş alanı, yüz yıllar boyunca tek bir savaşın alanı olmamıştır, olmayacaktır. savaş alanı olmuşsa demek ki iyi bir savaş alanı olmasını sağlayan belirli coğrafi, jeolojik koşulları, hatta düşmanı engelleyecek kusurları ( mesela araziyi ikiye bölen bir nehir) içinde barındırmaktadır. bu yüzden savaş alanı olmuştur ve olacaktır da. herhangi bir oda resim atolyesi olmaz; herhangi bir yerde savaş alanı olmaz. bazı yerlerin kaderi savaş alanı olmaktır.
s.104
la vraie beauté est si particulière, si nouvelle, qu'on ne la reconnaît pas pour la beauté.
p.110
sodome et gomorrhe (sodom ve gomorra)
her gece yatağına külçe gibi yığılıp uyanıncaya, yataktan kalkıncaya kadar yaşamayan bir adam, uykuya ilişkin, büyük keşifler değilse de, en azından küçük yorumlar yapmayı aklından geçirebilir mi? uyuduğunun farkında bile değildir. uykuyu takdir edebilmek, bu karanlığı biraz aydınlatabilmek için, biraz uykusuzluk yararlıdır.
s.53
c'est de là que vient tout le mal: dieu est un homme.
la prisonnière ( mahpus)
...ama sevdiğimiz insanın uydurduğu öyküler bize acı çektirir ve bu yüzden de, yüzeysel bilgilerle oyalanacağımıza, insan doğasının derinine inmemize imkân verir. keder içimize işler ve sancılı bir merakla daha derinlere nüfuz etmeye zorlar bizi. buradan çıkan gerçekleri gizleme hakkını bulamayız kendimizde; bu yüzden de bu gerçekleri keşfetmiş, hiçliğe inanmış bir ateist, can çekişmekteyken, şanı şöhreti umursamadığı halde, son saatlerini, bu gerçekleri duyurmaya çalışarak harcar.
l'amour, dans l'anxiété douloureuse comme dans le désir heureux, est l'exigence d'un tout. ıl ne naît, il ne subsiste que si une partie reste à conquérir. on n'aime que ce qu'on ne possède pas tout entier.
p.67
albertine disparue (albertine kayıp)
ama zekamız ne kadar keskin olursa olsun, kalbimizde yer alan tek tek duyguları algılayamaz; çoğu zaman uçucu halde var olan duygularımız, onları ayrıştırabilecek bir olgu tarafından katılaştırılmadıkları sürece kendilerini belli etmezler.
s.10
on n'est que par ce qu'on possède, on ne possède que ce qui vous est réellement présent, et tant de nos souvenirs, de nos humeurs, de nos idées partent faire des voyages loin de nous-même, où nous les perdons de vue!
p.29
le temps retrouvé ( yakalanan zaman )
insanların anlattıklarını duymazdım, çünkü beni ilgilendiren, ne demek istedikleri değil, bunu nasıl söyledikleri, söyleyiş biçimlerinin ortaya koyduğu kişilikleri veya gülünçlükleriydi; daha doğrusu, beni asıl ilgilendiren şey, özel bir haz aldığım için daima araştırmalarımın özel hedefi olan, birden fazla kişiye özgü ortak özelliklerdi.
s.27
l'écrivain ne dit que par une habitude prise dans le langage insincère des préfaces et des dédicaces : " mon lecteur ". en réalité, chaque lecteur est, quand il lit, le propre lecteur de soi-même. l'ouvrage de l'écrivain n'est qu'une espèce d'instrument optique qu'il offre au lecteur afin de lui permettre de discerner ce que, sans ce livre, il n'eût peut-être pas vu en soi-même. la reconnaissance en soi-même, par le lecteur, de ce que dit le livre, est la preuve de la vérité de celui-ci, et vice versa, au moins dans une certaine mesure, la différence entre les deux textes pouvant souvent être imputée non à l'auteur mais au lecteur. l'auteur n'a pas à s'en offenser, mais au contraire à laisser la plus grande liberté au lecteur en lui disant : " regardez vous-même si vous voyez mieux avec ce verre-ci, avec celui-là, avec cet autre. "
--- alıntı ---
devamını gör...
4.
yky yayınları çevirisi müthiş çevirisiyle (bkz: roza hakmen) e aittir. bu isim için ayrıca başlık açmak şarttır. başlık açılmış. açan kişiye özellikle teşekkür ediyorum.
devamını gör...
5.
okudukça zihnimde hazzına doyamadığım bir tat beliriveriyor. kelimeler olması gereken yerde olması gereken şekliyle hazza haz katıyor. okudukça karşılaştığım insanlar benim yakınımmış gibi hissetmeye başladım.
aklımda bu sene yavaş yavaş okuyarak bu kitabı (7 cildi) bitirmek var.
aklımda bu sene yavaş yavaş okuyarak bu kitabı (7 cildi) bitirmek var.
devamını gör...
6.
ilk kitabına dün başladığım seridir.
ilk kitaba başlamadan önce iki kitap okudum. bu seriden önce okunması tavsiye ediliyordu.
“hazlar ve günler” ve “okuma üzerine” kitaplarını okudum. sonra “swann’ların tarafı” kitabıyla başladım.
harika bir yolculuğa çıkacakmış gibi hissediyorum.
ilk kitaba başlamadan önce iki kitap okudum. bu seriden önce okunması tavsiye ediliyordu.
“hazlar ve günler” ve “okuma üzerine” kitaplarını okudum. sonra “swann’ların tarafı” kitabıyla başladım.
harika bir yolculuğa çıkacakmış gibi hissediyorum.
devamını gör...
7.
marcel proust imalatı bir kitap serisi. kitaplar var işte, kapakları var, içinde sayfalar filan var. bişeyler bişeyler yazıyor bu sayfalarda ama ne yazdığını anlayamadım. filmi çıksa da izlesem merak ediyorum konusunu.
devamını gör...
8.
henüz bitirmedim ama kısaca bu kitabı yazar kendi için yazmış gibi. sanat için sanat. başka bir amacı yok. anlattığı konu sosyete, aşk hayatı. tamamen üst tabaka insanını konu ediyor. sıkıcı gelebilir çoğu insana. ben niye okuyorum? çünkü anlatımı müthiş. sırf güzel bir kitap okumanın verdiği haz için okuyorum.
devamını gör...
9.
proust ağabeyin yedi kitaptan oluşan serisi. birinci kitabını bundan on beş sene kadar evvel almıştım. her başlayışımda sıkılıp bıraktım. hayatımın kırklı yıllarına başlayınca bazı şeylerin zamanını beklediğini düşünerek kitabı da raftan indirdim. hakikaten, bu kadar zaman boyunca bana eziyet olan okuma ameliyesi bir anda eğlenceli bir şeye dönüşüvermişti. şimdi çiçek açmış genç kızların gölgesinde bekliyor fakat elimdeki bir metrelik stokun bitmesi gerekiyor önce. serinin ilk kitabından seriye bakacak olursak harika bir anlatımı var, örümceğin ağlarına düşürüp de ufak ufak zehrini zerk etmesi gibi bir şey.
devamını gör...
10.
eskiden ömrünü tek bir kasabada doğup tamamlayan insanlara başka ülkelerdeki karı, nehri, dağları, çiçekleri, denizleri, farklı insanları anlatmanın yolu uzun uzun betimlemeler yapmakmış.
şimdi yaşasa o kitaplar çok daha ince olurdu diye düşünüyorum.
şimdi yaşasa o kitaplar çok daha ince olurdu diye düşünüyorum.
devamını gör...
11.
marcel proust'un ünlü 7 kitaplık roman serisi.
"anlatıcı karakterin daldan dala konması beni benden aldı gerçekten. "yine mi birine kapıldı?" demekten kendimi alamadım her yeni olayda. fakat gerek anlatıcı karakter, gerekse diğer karakterin duyguları öyle yoğun öyle güzel işlenmiş ve kelimelere dökülmüş ki, önünde saygı ile eğiliyorum. ama aşık kişilerin sürekli bir paranoya hali içinde olması, hastalıklı bir saplantıya kapılması sanki proust'un kişiliğinde iz bırakan, bilinçaltında böyle kodlanan bir durum var gibi bir his uyandırdı bende. ama buna rağmen bu konuda bazı harika tespitleri vardı ki, hayran kaldım.
albertine'ye karşı tahminleri, şüpheleri tamamen paranoyadır diye düşünürken, gerçek çıkması beni oldukça şaşırttı. kaybetme korkusunun insanı ne noktalara iteceğini ve kişide uyandırabileceği duyguları ustaca ifade etmiş. aşk, dayanılmazlık hissi ve acı daha güzel kelimelere dökülemezdi.
eşcinsellik konusuna gelirsek, seri boyunca yoğun bir şekilde işlenmiş. ama gerçekten merak ediyorum, eseri bir türk ele alsa nasıl yerden yere vurulurdu ülkemizde. kitapta eşcinsellerin sapık gibi, ahlaksız gibi ifadelerde anılmasından dolayı, ne kadar önemli bir eser ortaya koymuş olırsa olsun, yazarı sanatçıdan saymamak ve her türlü saldırıya layık görmek söz konusu olurdu sanırım bir takım güruh tarafından.
kitap hakkındaki yorumlarda sürekli, çok fazla sayıda karakter olduğu söylendiğindan, bende daha büyük bir beklenti uyandırdı. bundan dolayı beklentimden az karakter olduğunu ifade edebilirim. gayet takip edebiliyorsunuz. abartıldığı gibi değil kesinlikle.
karakterler hakkında yorum yapmak gerekirse fransoa sanırım kitabın başından sonuna hakkını vermemiz gereken kişi :) her olayın içinde, her konuda mutlaka orada, burjuvazi ortamında ama onlardan değil. tepkileri gerçekten çok iyi :)
son olarak ölüm konusunu ayrıca ele almak istedim. çünkü kitapta en güzel işlenen şeylerdendi. ölüm olgusunu, insanın ruhunda bıraktığı izi çok güzel vermiş. sorgulamaları, insanın üzerinde bıraktığı etkiyi, sayfalarca anlatmış. bazı yerlerde çok hızlı geçmiş dediğim oldu ama buna rağmen çok başarılıydı."
"anlatıcı karakterin daldan dala konması beni benden aldı gerçekten. "yine mi birine kapıldı?" demekten kendimi alamadım her yeni olayda. fakat gerek anlatıcı karakter, gerekse diğer karakterin duyguları öyle yoğun öyle güzel işlenmiş ve kelimelere dökülmüş ki, önünde saygı ile eğiliyorum. ama aşık kişilerin sürekli bir paranoya hali içinde olması, hastalıklı bir saplantıya kapılması sanki proust'un kişiliğinde iz bırakan, bilinçaltında böyle kodlanan bir durum var gibi bir his uyandırdı bende. ama buna rağmen bu konuda bazı harika tespitleri vardı ki, hayran kaldım.
albertine'ye karşı tahminleri, şüpheleri tamamen paranoyadır diye düşünürken, gerçek çıkması beni oldukça şaşırttı. kaybetme korkusunun insanı ne noktalara iteceğini ve kişide uyandırabileceği duyguları ustaca ifade etmiş. aşk, dayanılmazlık hissi ve acı daha güzel kelimelere dökülemezdi.
eşcinsellik konusuna gelirsek, seri boyunca yoğun bir şekilde işlenmiş. ama gerçekten merak ediyorum, eseri bir türk ele alsa nasıl yerden yere vurulurdu ülkemizde. kitapta eşcinsellerin sapık gibi, ahlaksız gibi ifadelerde anılmasından dolayı, ne kadar önemli bir eser ortaya koymuş olırsa olsun, yazarı sanatçıdan saymamak ve her türlü saldırıya layık görmek söz konusu olurdu sanırım bir takım güruh tarafından.
kitap hakkındaki yorumlarda sürekli, çok fazla sayıda karakter olduğu söylendiğindan, bende daha büyük bir beklenti uyandırdı. bundan dolayı beklentimden az karakter olduğunu ifade edebilirim. gayet takip edebiliyorsunuz. abartıldığı gibi değil kesinlikle.
karakterler hakkında yorum yapmak gerekirse fransoa sanırım kitabın başından sonuna hakkını vermemiz gereken kişi :) her olayın içinde, her konuda mutlaka orada, burjuvazi ortamında ama onlardan değil. tepkileri gerçekten çok iyi :)
son olarak ölüm konusunu ayrıca ele almak istedim. çünkü kitapta en güzel işlenen şeylerdendi. ölüm olgusunu, insanın ruhunda bıraktığı izi çok güzel vermiş. sorgulamaları, insanın üzerinde bıraktığı etkiyi, sayfalarca anlatmış. bazı yerlerde çok hızlı geçmiş dediğim oldu ama buna rağmen çok başarılıydı."
devamını gör...
12.
yazar yıllar önce bir anda yakaladığı mutluluğu şimdiki zamanda yakalayınca yaşadığı sevinç ve haz çok tanıdık geliyor bana. başkası için sıradan olan bir milföy sizin için o anda farklı duygular yaşatır. yıllar geçse bile unutmazsınız. aynı lezzeti ve o an yaşadığınız duyguları tekrar yaşamayı beklersiniz yıllarca. kayıp zamanı bulmak, bulunca duyulan o müthiş zevk. sen bu işi biliyorsun proust.
devamını gör...
13.
dünyanın en uzun romanı olarak guinness rekorlar kitabına girmiş roman.
roman 3000 sayfa olup marcel proust tarafından yazılmıştır.
türkçe ye kayıp zamanın izinde olarak çevrilmiş olup ilk defa 1913 yılında yayınlanmıştır.
roman , hem yazarın, hemde yazarın çevresindeki insanların hayatlarındaki ayrıntılara odaklanarak yazılmıştır.
roman 3000 sayfa olup marcel proust tarafından yazılmıştır.
türkçe ye kayıp zamanın izinde olarak çevrilmiş olup ilk defa 1913 yılında yayınlanmıştır.
roman , hem yazarın, hemde yazarın çevresindeki insanların hayatlarındaki ayrıntılara odaklanarak yazılmıştır.
devamını gör...
14.
bu kitap cidden çok ilginç. zamanın akışını unutturan bir hissiyat veriyor. zevk alıyorsun da zaman uçup gidiyor gibi değil. sıkıldığın için zaman durmuş gibi de hissetmiyorsun. bildiğimiz "olay" yok kitapta. sıkılsan sıkılırsın yani. kapat ortasında kitabı, beş sene sonra dön aynı yerden, hiç yabancılık çekmezsin. kitap da surat asmaz, hoşgeldin koftehor diye selam verir aynı tanıdık hissiyatla. herşeyin ortasından başlıyor zaman. akmıyor yav. kafa yapan bir şeyler var bu kitapta.
devamını gör...
15.
à la recherche du temps perdu
marcel proust imzalı eserdir, yaklaşık 1 milyon 250 bin kelimeden oluşan, 3.000 sayfalık klasiktir. 14/17 yıl arasında yazmıştır. kitap swann'ların tarafı
çiçek açmış genç kızların gölgesinde
guermantes tarafı
sodom ve gomorra
mahpus
albertine kayıp
yakalanan zaman olmak üzere 7 ciltten oluşur.
![kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel](https://media.normalsozluk.com/up/2023/06/05/xm1b6izjjss3y4ie-t.jpg)
geçmişi hatırlama gayretimiz nafile, zihnimizin bütün çabaları boşunadır. geçmiş zihnin hakimiyet alanının, kavrayış gücünün dışında bir yerde, hiç ihtimal vermediğimiz bir nesnenin (bu nesnenin bize yaşatacak duygunun) içinde gizlidir. bu nesneye ölmeden önce rastlayıp rastlamamamız ise tesadüfe bağlıdır.
"benim içimde sonsuza kadar var olacağını sandığım bir şey yok oldu"
marcel proust imzalı eserdir, yaklaşık 1 milyon 250 bin kelimeden oluşan, 3.000 sayfalık klasiktir. 14/17 yıl arasında yazmıştır. kitap swann'ların tarafı
çiçek açmış genç kızların gölgesinde
guermantes tarafı
sodom ve gomorra
mahpus
albertine kayıp
yakalanan zaman olmak üzere 7 ciltten oluşur.
![kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel](https://media.normalsozluk.com/up/2023/06/05/xm1b6izjjss3y4ie-t.jpg)
geçmişi hatırlama gayretimiz nafile, zihnimizin bütün çabaları boşunadır. geçmiş zihnin hakimiyet alanının, kavrayış gücünün dışında bir yerde, hiç ihtimal vermediğimiz bir nesnenin (bu nesnenin bize yaşatacak duygunun) içinde gizlidir. bu nesneye ölmeden önce rastlayıp rastlamamamız ise tesadüfe bağlıdır.
"benim içimde sonsuza kadar var olacağını sandığım bir şey yok oldu"
devamını gör...
16.
sürekli okumak için kitaplığımdan indirdiğim ama bir türlü gözüm yemediğinden başlayamadığım kitap - tı. evet başladım. uzun uzun betimlemelerine, bir ana dalışına hayran kaldım, ilk parçası bitti, sırada ikinci kısım var. herkesin okuması gereken klasik gibi klasik.
devamını gör...
17.
marcel proust tarafından yazılmış pdf'i 3598 sayfa olan eser.
keskin bir dil ve dâhi bir gözlem yeteneği ile kaleme aldığı satırlar hayatın şifresini çözmüş gibi bir izlenim uyandırıyor.
geçmişi hatırlama gayretimiz nafile, zihnimizin bütün çabaları boşunadır. geçmiş, zihnin hâkimiyet alanının, kavrayış gücünün dışında bir yerde, hiç ihtimal vermediğimiz bir nesnenin (bu nesnenin bize yaşatacağı duygunun) içinde gizlidir. bu nesneye ölmeden önce rastlayıp rastlamamamız ise, tesadüfe bağlıdır.
![kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel](https://media.normalsozluk.com/up/2023/07/29/ty3edwctugfhdkxo-t.jpg)
sayfa/56
keskin bir dil ve dâhi bir gözlem yeteneği ile kaleme aldığı satırlar hayatın şifresini çözmüş gibi bir izlenim uyandırıyor.
geçmişi hatırlama gayretimiz nafile, zihnimizin bütün çabaları boşunadır. geçmiş, zihnin hâkimiyet alanının, kavrayış gücünün dışında bir yerde, hiç ihtimal vermediğimiz bir nesnenin (bu nesnenin bize yaşatacağı duygunun) içinde gizlidir. bu nesneye ölmeden önce rastlayıp rastlamamamız ise, tesadüfe bağlıdır.
![kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel](https://media.normalsozluk.com/up/2023/07/29/ty3edwctugfhdkxo-t.jpg)
sayfa/56
devamını gör...
18.
kallavi bir eser.
hayatın anlamını anlayan kahramanların cezbedici hikayaleri. sıradanlığa boğulmuş yaşamlar içindeki olağanüstü küçük küçük mucizeler ve kesfedilen sırlar. hayatın anlamını ararken hayatın olağanüstü hallerini keşfedişler.
hayatın anlamını anlayan kahramanların cezbedici hikayaleri. sıradanlığa boğulmuş yaşamlar içindeki olağanüstü küçük küçük mucizeler ve kesfedilen sırlar. hayatın anlamını ararken hayatın olağanüstü hallerini keşfedişler.
devamını gör...
19.
şimdi biliyorsunuz ki ben bu eseri okudum bitirdim. ama beni çok üzen bir gelişme yaşandı. iletişim yayınları 7 bölümden oluşan bu koca eseri yeniden basıyor. ah! kalbimden, beynimden, her yerimden vurulmuşa döndüm. şunun güzelliğine bakar mısınız:
![kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel](https://media.normalsozluk.com/up/2024/05/20/uqswd9aof0ellctt-t.jpg)
çeviride de ne farklar var çok merak ediyorum. ama 7 kitabı da çıktıkça alamam. uzun zamandır en küçük dertlerim arasında bu var. ama uzun zaman bunu dert edineceğim gibi duruyor. kitaplar çıktıkça hançerleri de teker teker yiyeceğim. proust, seni tekrar okumak isterdim ama ekonomi işte bebeğim. mahşerde kavuşuruz.
![kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel](https://media.normalsozluk.com/up/2024/05/20/uqswd9aof0ellctt-t.jpg)
çeviride de ne farklar var çok merak ediyorum. ama 7 kitabı da çıktıkça alamam. uzun zamandır en küçük dertlerim arasında bu var. ama uzun zaman bunu dert edineceğim gibi duruyor. kitaplar çıktıkça hançerleri de teker teker yiyeceğim. proust, seni tekrar okumak isterdim ama ekonomi işte bebeğim. mahşerde kavuşuruz.
devamını gör...