kimsenin hayatın zorluğu hakkında uyarıda bulunmaması
başlık "kelberber" tarafından 25.04.2022 22:55 tarihinde açılmıştır.
1.
son 2 sene içerisinde şaka yapma yeteneği bile körelen şahsımın yakındığı durum.
hayat karşısında, gözümdeki ışıltının bile sönmesi canımı sıkıyor. nasıl oluyor bilmiyorum ama sizi eviriyorlar çeviriyorlar, bazı yerleri budayıp bazı yerlerede ekleme yapıyorlar. sonra o insan denen şeye yavaş yavaş dönüşüyorsunuz.
yaşamın kaldırması çok zor bir yükü var. faturalar, malum hükümet, toplumsal sıkıntılar vs hepsini bir kenara koysak bile, sadece düşünüyor olabilmek çoğu zaman insanın taşıyamayacağı kadar ağır bir yük oluyor. birşeylerin farkında olup onu düzeltememek, günden güne içinden çıkılamaz bir iple sarıyor insanı.
her gün daha derin nefes çekip "ha gayret aslanım az kaldı" diyerek güne başlamanız gerekiyor. "hayat şimdi başladı galiba ya"dediğim günden beri sabahları uyanıp, akşamları uyumak o kadar zorlaştı ki anlatamam. yaşam denen şeyin vergisi bu olsa gerek.
14-15 yaşında birine bunları anlatmak çok zor tabi. 15 yaşındaki beni sokakta görüp bunları anlatsanız "ne diyosun abi" derdim. umurumda bile olmazdı. o yaşta insan sevdiği insanın gülerken küçülen gözlerini, beden dersinden sonraki fizik dersini düşünüyor. elektrik faturasını veya bu gidişle hiçbir zaman rahat bir hayat yaşayamayacğını düşünmüyor. o gülen gözün hayatın ta kendisi olduğunu, aşk denen şeyin var olduğuna filan inanıyorsun.
çocuksun tabi daha. o yaşlarda insan sadece çocuğuna koyacağı ismi düşünüyor. çocuğunun bakkaldan çikolata isteyebileceğini ya da hayatının ortasına bomba gibi düşeceğini anlayamıyor. şu anda çocuğum yok ama az çok neyle karşılacağımı bildiğim için birkaç kelime yazma hakkı görüyorum kendimde.
o yaşlara olsam ve biri bana hayatı tüm gerçekliği ile karşıma serse belki şuan yaşadığım hayattan daha boktan bir hayat yaşıyor olabilirdim. zaten bir bok olamicam çabalamaya ne gerek var diyip salardım kendimi. iç çamaşırına kadar herşeyi kendin alıp, kendi kazandığın parayla yaşamanın tadını alamazdım. belki tüm hoşlandığım kızlara onlara olan sevgimi daha fazla anlatır, hayat yolumu sapa, taşlı yollara sokardım. bu kötü olmazdı aslında, ergenliğinde iltifat duymaya alışık kadınlar bırakırdım arkamda.
ilk başlarda "hayat kötüymüş kanka öyle diyolar" ile başlıyorsun. sonra "hayır ya o kadar kötü değil millet abartıyor galiba" diyerek bazı zehirli şeyleri tadıyorsun. hayat güzel diyorsun hep böyle yaşarım diyorsun. ardından "niye böyle yaptı ki diyorsun" hemen ardından "yaptılar" oluyor.
seni daha önce koruyan bazı kişiler keşke yine seni korusa istiyorsun ama o esnada çoktan hayat seni ayaklarının altına alıp tekmelemeye başlamış oluyor. ağlıyorsun, sırtüstü yatmış hüngür hüngür ağlıyorsun. ben ağladım mesela. telefonun diğer ucunda annem, bişeyler anlatıyor bana. ne anlattığı hakkında hiçbir fikrim yok sadece ağlıyordum. bizimkilerinde hayatla ilgili hiç acıması yoktur niyeyse. burnumun sürtmesi hoşlarına gider. kendi yolumu kendim çizeyim isterler her zaman. evet bu belki güzel birşey ama ben yolu bilmiyorum ki.
neyse, yerden kalkarsın elinin tersiyle gözyaşlarını siler gelen saldırılardan kendini savunursun. kendinde önce bi özgüven duyarsın, sonra bir başkasına yumruk atarken bulursun kendini. ilk başta vicdan azabı duyarsın "ben böyle biri değilim yapmamam lazımdı bunu" dersin. yerden kalkıp o gözyaşını sildiğin zaman değiştiğini anlamazsın zaten. yapman gerekenin ne olduğunu anladığında değişirsin. onu yapıp yapmamak sana kalmış tabi. fakat ne kadar yapmam dersen de öyle bir zaman geliyor ki onuda yapıyorsun. bundan sonra ne oluyor emin olun bende bilmiyorum. daha o levele gelmedim.
sanırım hayatın zorluğunu anlatmaktansa, yapılan hataların çok değerli olduğundan bahsetmeliyiz. çünkü en büyük öğretici hata yapmak. bir çocuğa "sobaya elini değdirme" demek çözüm değil bence. elini sobaya değdirip yakması lazım. kesin çözüm bu. insan o zaman onu yapmaması gerektiğini anlıyor. öğüt vermek hiçbir işe yaramıyor.
nerde okudum hatırlamıyorum ama bu yazıyı bu cümleyle bitirmem gerekiyor sanırım. en azından canım öyle istedi "en çok kırılanlar en gelişmiş olanlardır"
hayat karşısında, gözümdeki ışıltının bile sönmesi canımı sıkıyor. nasıl oluyor bilmiyorum ama sizi eviriyorlar çeviriyorlar, bazı yerleri budayıp bazı yerlerede ekleme yapıyorlar. sonra o insan denen şeye yavaş yavaş dönüşüyorsunuz.
yaşamın kaldırması çok zor bir yükü var. faturalar, malum hükümet, toplumsal sıkıntılar vs hepsini bir kenara koysak bile, sadece düşünüyor olabilmek çoğu zaman insanın taşıyamayacağı kadar ağır bir yük oluyor. birşeylerin farkında olup onu düzeltememek, günden güne içinden çıkılamaz bir iple sarıyor insanı.
her gün daha derin nefes çekip "ha gayret aslanım az kaldı" diyerek güne başlamanız gerekiyor. "hayat şimdi başladı galiba ya"dediğim günden beri sabahları uyanıp, akşamları uyumak o kadar zorlaştı ki anlatamam. yaşam denen şeyin vergisi bu olsa gerek.
14-15 yaşında birine bunları anlatmak çok zor tabi. 15 yaşındaki beni sokakta görüp bunları anlatsanız "ne diyosun abi" derdim. umurumda bile olmazdı. o yaşta insan sevdiği insanın gülerken küçülen gözlerini, beden dersinden sonraki fizik dersini düşünüyor. elektrik faturasını veya bu gidişle hiçbir zaman rahat bir hayat yaşayamayacğını düşünmüyor. o gülen gözün hayatın ta kendisi olduğunu, aşk denen şeyin var olduğuna filan inanıyorsun.
çocuksun tabi daha. o yaşlarda insan sadece çocuğuna koyacağı ismi düşünüyor. çocuğunun bakkaldan çikolata isteyebileceğini ya da hayatının ortasına bomba gibi düşeceğini anlayamıyor. şu anda çocuğum yok ama az çok neyle karşılacağımı bildiğim için birkaç kelime yazma hakkı görüyorum kendimde.
o yaşlara olsam ve biri bana hayatı tüm gerçekliği ile karşıma serse belki şuan yaşadığım hayattan daha boktan bir hayat yaşıyor olabilirdim. zaten bir bok olamicam çabalamaya ne gerek var diyip salardım kendimi. iç çamaşırına kadar herşeyi kendin alıp, kendi kazandığın parayla yaşamanın tadını alamazdım. belki tüm hoşlandığım kızlara onlara olan sevgimi daha fazla anlatır, hayat yolumu sapa, taşlı yollara sokardım. bu kötü olmazdı aslında, ergenliğinde iltifat duymaya alışık kadınlar bırakırdım arkamda.
ilk başlarda "hayat kötüymüş kanka öyle diyolar" ile başlıyorsun. sonra "hayır ya o kadar kötü değil millet abartıyor galiba" diyerek bazı zehirli şeyleri tadıyorsun. hayat güzel diyorsun hep böyle yaşarım diyorsun. ardından "niye böyle yaptı ki diyorsun" hemen ardından "yaptılar" oluyor.
seni daha önce koruyan bazı kişiler keşke yine seni korusa istiyorsun ama o esnada çoktan hayat seni ayaklarının altına alıp tekmelemeye başlamış oluyor. ağlıyorsun, sırtüstü yatmış hüngür hüngür ağlıyorsun. ben ağladım mesela. telefonun diğer ucunda annem, bişeyler anlatıyor bana. ne anlattığı hakkında hiçbir fikrim yok sadece ağlıyordum. bizimkilerinde hayatla ilgili hiç acıması yoktur niyeyse. burnumun sürtmesi hoşlarına gider. kendi yolumu kendim çizeyim isterler her zaman. evet bu belki güzel birşey ama ben yolu bilmiyorum ki.
neyse, yerden kalkarsın elinin tersiyle gözyaşlarını siler gelen saldırılardan kendini savunursun. kendinde önce bi özgüven duyarsın, sonra bir başkasına yumruk atarken bulursun kendini. ilk başta vicdan azabı duyarsın "ben böyle biri değilim yapmamam lazımdı bunu" dersin. yerden kalkıp o gözyaşını sildiğin zaman değiştiğini anlamazsın zaten. yapman gerekenin ne olduğunu anladığında değişirsin. onu yapıp yapmamak sana kalmış tabi. fakat ne kadar yapmam dersen de öyle bir zaman geliyor ki onuda yapıyorsun. bundan sonra ne oluyor emin olun bende bilmiyorum. daha o levele gelmedim.
sanırım hayatın zorluğunu anlatmaktansa, yapılan hataların çok değerli olduğundan bahsetmeliyiz. çünkü en büyük öğretici hata yapmak. bir çocuğa "sobaya elini değdirme" demek çözüm değil bence. elini sobaya değdirip yakması lazım. kesin çözüm bu. insan o zaman onu yapmaması gerektiğini anlıyor. öğüt vermek hiçbir işe yaramıyor.
nerde okudum hatırlamıyorum ama bu yazıyı bu cümleyle bitirmem gerekiyor sanırım. en azından canım öyle istedi "en çok kırılanlar en gelişmiş olanlardır"
devamını gör...
2.
aklıma şu şarkı ve sözlerini getiren başlık;
"bir aleme indim yalnız
yerde toprak, gökte yıldız
bir yan susuz, bir yan deniz
iki el, bir baş verdiler
bir çift göz ağlar da güler
dört bir yanda benim gibiler
doğru söz içinmiş diller
işte kalbin sev dediler
bana yalan söylediler
bana yalan söylediler
kaderden bahsetmediler"
sadece sevmek konusunda değilmiş tabi yalanlar...
"bir aleme indim yalnız
yerde toprak, gökte yıldız
bir yan susuz, bir yan deniz
iki el, bir baş verdiler
bir çift göz ağlar da güler
dört bir yanda benim gibiler
doğru söz içinmiş diller
işte kalbin sev dediler
bana yalan söylediler
bana yalan söylediler
kaderden bahsetmediler"
sadece sevmek konusunda değilmiş tabi yalanlar...
devamını gör...
3.
hayat yıldırım gibidir, ancak düştükten sonra düştüğünü anlarsın.
devamını gör...
4.
hayır uyarmadığınız gibi doğurmaya da devam ediyorsunuz allahın cezaları..
devamını gör...