1.
köçekler, kadın kılığına girerek dans eden ve bunu meslek haline
getirmiş, profesyonelce çalışan erkeklerdir. kelime dilimize
farsça’dan girmiş olup; küçük anlamındadır (nasman, 2004:1)
bacha bazi başlığında daha detaylı yazmıştım okumak isteyenler için. afganistan'dan kültürümüze geçmiş olan bir gelenek olarak köçeklik; erkeklerin, kadın kılığına girerek dans etmesi şeklinde tabir edilebilir. 15.yy'da osmanlı devletinde; '' müslüman çocuklarında köçek olarak kullanılmasının ahlaki değerlere aykırı olması'' sebebiyle kesin olarak yasaklanmıştır ancak günümüzde kastamonu, çankırı ve karabük başta olmak üzere birçok şehirde yetişkin erkeklerce hala devam ettirilen bir gelenektir.
devamını gör...
2.
karadenizde özellikle düğünlerde köçek çağrılır. bu mesleği yapanların sayısı günümüzde son derece azdır.
safranbolu'da işitme yeteneği farklı olan bir köçekle röportaj yapmıştım. davulun ve zurnanın sesini duymadan ritmi yakalayarak dans edebiliyor olması beni şaşırtmıştı. toprak davula cevap veriyor , ona göre dans ediyorum demişti. anladığım kadarıyla davulun zeminde yarattığı titreşimi hissederek dans etmekteydi.
ne yazık ki bugün gerek türkiye'de gerek ise afganistan'da kadın kıyafetiyle dans etmeye zorlanan erkek çocuklar vardır. köçekliğin yetişkin erkek mesleği olarak tanımlanması ve çocukların köçek olarak dans ettirilmesinin yasaklanması çocukların kullanılmasını engellememiştir.
köçek çocuk videosu
türkiyede ve afganistan'da erkek çocukları dans olsun, olmasın seks için kullanılmaktadır. türkiye'de seks kölesi erkek çocukların sayısı azımsanmayacak kadar büyüktür.
özellikle geçmişte anadolu'da efemine olarak ifade edilen erkekler dans etmeye zorlanmışlardır.
yetişkin erkeklerin kendi özgür iradeleriyle seks işçisi olarak çalışması onların seçimidir ancak çocukların kız ya da erkek para karşılığında dans ederek çalıştırılması kabul edilemez.
türkiye çocuk hakları ve insan hakları babında afganistan'dan ancak yarım aşama ileridedir. her iki ülkede hala çocuklar seks kölesi olarak kullanılmaktadır.
safranbolu'da işitme yeteneği farklı olan bir köçekle röportaj yapmıştım. davulun ve zurnanın sesini duymadan ritmi yakalayarak dans edebiliyor olması beni şaşırtmıştı. toprak davula cevap veriyor , ona göre dans ediyorum demişti. anladığım kadarıyla davulun zeminde yarattığı titreşimi hissederek dans etmekteydi.
ne yazık ki bugün gerek türkiye'de gerek ise afganistan'da kadın kıyafetiyle dans etmeye zorlanan erkek çocuklar vardır. köçekliğin yetişkin erkek mesleği olarak tanımlanması ve çocukların köçek olarak dans ettirilmesinin yasaklanması çocukların kullanılmasını engellememiştir.
köçek çocuk videosu
türkiyede ve afganistan'da erkek çocukları dans olsun, olmasın seks için kullanılmaktadır. türkiye'de seks kölesi erkek çocukların sayısı azımsanmayacak kadar büyüktür.
özellikle geçmişte anadolu'da efemine olarak ifade edilen erkekler dans etmeye zorlanmışlardır.
yetişkin erkeklerin kendi özgür iradeleriyle seks işçisi olarak çalışması onların seçimidir ancak çocukların kız ya da erkek para karşılığında dans ederek çalıştırılması kabul edilemez.
türkiye çocuk hakları ve insan hakları babında afganistan'dan ancak yarım aşama ileridedir. her iki ülkede hala çocuklar seks kölesi olarak kullanılmaktadır.
devamını gör...
3.
etek giyen çılgın erkek topluluğu.
devamını gör...
4.
kökeni osmanlı'dan da önceye dayanan, günümüzde yanlış/ayıp olarak önyargılı şekilde anılan çok eski bir gelenek. hatalı bir şekilde pedofili, eşcinsellik, çocuk istismarı, bacha bazi gibi şeylerle ilişkilendirilen halbuki bunlarla pek de alakası bulunmayan bir dans türü. kadın kıyafeti giyerek dans eden erkek dansçılara verilen isim. günümüzde sayıları oldukça azalsa da batı karadeniz (kastamonu, zonguldak, bartın, karabük), orta karadeniz (özellikle sinop-samsun civarı) ve trakya'nın bir bölümünde (vize-kırklareli çevresi) hala yaşayan bir gelenek.
şimdi çok amaa çok uzun bir entry yazacam. bu geleneğin kökeni üzerine. belki de sözlüğün en uzun entrysi olacak. bilemiyorum. bu entryi yazarken kullandığım kaynakları da belirticem. ama önce neden bu olgu üzerine bu kadar uzun bir entry yazıcam, neden köçeklik olgusunu bu kadar merak edip araştırdım bunlardan bahsetmek istiyörüm. uzun bir süredir kitap okumaya ara vermiş idim. seçimden sonra ekşiye, tivitıra çok dalmiyim sinirim bozulmasın diye kitap okumaya tekrar başladım. (bkz: metin and)'ın (bkz: dionisos ve anadolu köylüsü) isimli kitabını çok uzun zaman önce satın almama rağmen bir kısmını okuyup bırakmıştım. bu kitaba tekrar başladım. metin and bu kitabında; dionisos kültünün anadolu oyunlarında ve köylerinde bıraktığı etkiyi inceler. öncelikle dionisos kültünün sümer, hitit, asur, mısır gibi daha eski-öncül versiyonlarından bahseder ve sonrasında bu kültün anadolu halk inanışlarında, folkloründe nasıl devam ettiğini inceler. yaşadığı dönemde anadolu'da, balkan ve orta doğu coğrafyasında bir çok köy gezer ve o köylerin düğün, inanış, gelenek ve oyunlarını inceler, bunların içindeki mitik kökenleri de (bkz: dionisos ve anadolu köylüsü) isimli kitabında bir araya getirir.
neyse efenim. bu kitabı okurken; çocukluğumdan beri pek bi aşina olduğum köçek geleneğine benzer adetler ve oyunlar dikkatimi çekti. ben karabüklü biri olarak; komşu illerimiz de bartın/kastamonu/zonguldak olduğundan bu geleneği epeyce gözlemledim. aşinayım. benim sünnet düğünüme bile iki adet köçek geldi ki; bu köçek geleneği halen daha sünnet düğünlerinde/gelin alma törenlerinde ve normal düğünlerde vardır, yaşar. öyle ücra köylerde falan da değil ha. baya baya şehir içindeki düğün törenlerinde falan denk gelebilirsiniz yani. genelde iki-dört adet olan köçekler davul zurna eşliğinde parmaklarında ziller ile dans eder, ortamı coştururlar; düğüne göre de ya sünnet çocuğunun babasından ya da damat/erkek tarafından bahşiş alırlar. kastamonu taraflarında para yere konur, üzerine bir su/rakı bardağı konur. köçek geri geri eğilerek(dansözlerin size para için bayılmasının hardcore versiyonu) önce bardağı ağzıyla alır, doğrulur içer ve sonra tekrar aynı hareketle geri geri eğilip parayı yerden alır. tabi şimdi bu kadar maharetlisi pek kalmadı. bu anlattığım yerden para alma olayının bardaksız versiyonunu aşağıya bırakıyorum.
www.youtube.com/shorts/MqLa...
metin and hocamızın kitabına geri dönmeden önce köçek kelimesinin etimolojisine bir bakalım.
başlıkta daha önce de yazıldığı gibi farsça kökenli bir kelime. ilk akla gelen anlamı yukarda da yazıldığı gibi küçük. ancak türk toplumunda tarihsel süreçte sadece bu anlamda kullanılan bir kelime değil. köçek kelimesi şu anlamlarda da tarihsel süreçte kullanılmış. kaynakları ile ekliyorum.
"ağakay (1959: 498)’a göre köçek kelimesi “yavru- özellikle deve yavrusu” anlamına
gelmektedir. and, (1985: 188) ise; “yeniçeri ocağına giren en genç adaylara verilen ad”
olduğunu söylemektedir"
sakarya üniversitesinde zehra dinçer'in yazdığı kastamonu düğün eğlencelerinde
köçeklik geleneği isimli yüksek lisans tezinde bu kaynaklar ile yazmış zehra hanım. ancak başka anlamları da var.
mevlevi/bektaşi dergahlarına yeni girmiş, hizmetten sorumlu kıdemsiz dervişlere dendiği, genç/kuvvetli/civelek anlamına geldiği, farklı yörelerde topaç, köpek, yavru köpek dendiği de çeşitli kaynaklarda yazmakta. (köçeklik geleneği, yüksek l. tezi, ufuk tencel 1999/ türk halk danslarında köçeklik geleneği, yüksek l. tezi, seher erkan 2010)
kitapta anadolu, orta doğu ve balkan coğrafyasındaki bir çok yörede benzer oyunların/geleneklerin var olduğunu gördüğümü söylemiştim. kitapta okuduğum ve kendi araştırmalarım sonucunda okuduğum kaynaklara göre bu köçek geleneğinin seks ile, pedofili ile, translık, kırıklık vs ile köken olarak alakası yok.
günümüze gelene kadar, özellikle 20. yy'da osmanlı'da yasaklanmanın ve aşağılanmaya başlamasından sonraki süreçte şehir kültüründekilerce böyle kötücül bir anlam yüklenmiş olabilir. fakat; bu olayın aslı sümer'de temmuz-inanna, mısır'da isis/osiris, fenike'de adonis/astarte, frig'de kybele/attis, yunan'da dionisos, hitit'te tanrı telipinu gibi mitlere dayanır. bu mitlerin çok çeşitli çağlarda çok çeşitli kültürler ile yoğrularak değişmesi, hristiyanlık ve islam inançlarının bu pagan adetlerini tamamen silememesi sonucu günümüzde bu pagan geleneklerden kalan adetlerden biridir köçeklik.
öncelikle bu pagan mitlerine ve bu mitlerin dönüşümüne bir bakalım. elbetteki sümer'den başlıyoruz. sümer şehir devletlerinde tanrı temmuz iki farklı rolde karşımıza çıkar. tarımın yapıldığı kentlerde bitki, buğday, bereket, çiftçilerin tanrısıdır. bitkilerin ekin vermesinden, bitkilerin içindeki üreme enerjisinden sorumludur. güneşle ilişkilendirilir. hayvancılık yapılan kentlerde ise hayvanların içindeki üreme enerjisi, çobanlık ve boğa ile ilişkilidir. yüzyıllar geçtikçe yağmur, fırtına gibi doğa güçlerini de üzerine almış; babil'de ise marduk'a dönüşerek tek tanrılı dinlere giden yolu açmıştır. neyse; temmuz(damu, oğul anlamına gelir) dediğimiz bu tanrı aşk, doğa, şehvet ve savaş tanrıçası olan inanna (daha sonraları iştar, astarte, afrodit ve bakire meryem'e kadar gider) ile evlidir. bu mitin farklı versiyonları mevcut hepsini uzun uzadıya anlatmicam ancak; bir versiyonda inanna ölür, yer altına gider. ölümden kurtulması için yerine birini koyması gerekir. tüm evren inanna için ağlarken temmuz durumdan habersiz takılmaktadır. inanna bunu görür ve benim yerime temmuz ölsün der. kendisi dirilir, temmuz yer altına gider. fakat sonrasında inanna pişman olur ve temmuz 6 ay yer altında, 6 ay yer üstünde kalacak şekilde anlaşılır. yani temmuz ölür ve dirilir. mitin diğer versiyonunda ise; temmuz bir domuzun saldırısı sonucunda ölür. herkes perişan olur. çünkü temmuzla beraber doğa da ölmüştür. temmuz'u ölümden kurtarmak için yerine kız kardeşi geştinanna geçmeyi kabul eder ve 6 ay temmuz 6 ay da geştinanna yer altında kalır. iki versiyonda da temmuz dirildiğinde inanna ile birleşir, sevişir ve böylece toprak canlanır, bitkiler yeşerir, hayvanlar yavru verir. sümerler yüzyıllarca baharın gelişini bu kutsal evlilik töreni ile kutlar, baharın gelip ekinlerin bol, hayvanların sağlıklı olması için tapınırlar. kral temmuz rolünde, tapınaklardaki baş rahibe ise inanna rolüne girer. bu ikisi bu kutsal evlilik törenini birebir canlandırarak evlenir, dans eder ve bol bol sevişirler. bu esnada halk çeşit çeşit kurbanlar adarlar vsvs.
işte sümerlerin bu kutsal evlilik töreni tapınma ritüelleri, temmuz ve inanna'yı taklitleri, dirilme miti uygarlıklardan uygarlıklara binlerce yıl içinde gelişerek günümüz köçeklik adetine kadar gelmiştir. benzer mitleri ve özellikle ölümden geri dönüşü/dirilmeyi diğer mitolojilerde şöyle görürüz;
benzer bir mit fenike ve yunan'da de astarte(afrodit) ve adonis olarak bulunur. domuz saldırısı sonrası ölen adonis yer altına iner. buradaki tanrıça persephone de adonis'e aşık olmuştur. zeus persephone ile afrodit arasındaki anlaşmazlığı çözmek için adonis'in 6 ay yer altında 6 ay yer üstünde yaşamasına karar verir. benzer bi durum persephone'nin yer altına inişinde de mevcut. adonis her dirildiğinde dünyaya bahar gelir vsvs bildiğiniz olay.
mısır'da osiris; kötülük tanrısı olan kardeşi seth tarafından öldürülüp 12 parçaya ayrılır. osiris'in karısı isis bunu duyunca ağlamaktan bitap düşer. onun gözyaşları ile nil nehri taşar. sonra isis her bir parçayı bulur, bulamadıklarının yerine heykelini yapar (penis mesela) osiris'i diriltir ve nilin taşmasının hemen ardından bu bereket ile doğa canlanır. gördüğümüz üzere yine bir diriliş miti var.
hitit'te ise; bereket ve hasat tanrısı telipunu bir gün insanlara çok kızar ve dünyayı terkeder. onu geri getirmek için tüm tanrılar ve insanlar dil döker ancak gelmez. ardından güneş tanrı telipinu'ya bir kartal gönderir, geri çağırır. telipinu dönmez. daha sonra ana tanrıça der ki git kendin konuş. bu da işe yaramaz. sonrasında ana tanrıça bir arı gönderdir. bu arı telipunu'yu ayaklarından ve ellerinden sokar. telipinu iyice kızar hiç gelmek istemez ancak çok hastalanır. iyileştirme tanrıçası onun geri dönmesi karşılığında büyü sayesinde telipinuyu iyileştirir/diriltir ve hitit ülkesine bolluk bereket gelir.
bu ve benzeri mitleri daha çoook çoğaltabiliriz. metin and hocamız son olarak dionisos'un titanlar tarafından öldürülüp 12 parçaya ayrılması, daha sonra birleştirilip yeniden doğması anlatısına kadar getirir. dionisos zaten iki kere doğan demektir. tüm bu mitolojilerde bahar gelsin diye insanlar çeşitli törenlerle bu diriliş kültünü canlandırır, taklit eder. bol bol tapınır, kurban ve adaklar adarlar ve tanrılara yakarırlar. kış geldiğinde dövünürler, tepinirler, göğüslerini döver ağıtlar yakarlar, ağlarlar. bahar yaklaştığında ve geldiğinde ise dans, seks (hatta orgy'e kadar giden seviyelerde seks), kurban ve çeşitli ritüeller ile doğanın yeniden canlaşını kutlarlar.
bu mitler; mısır, mezopotamya ve yunan egemenliğindeki coğrafyada kaynaşırken bunların üzerine gelen yahudilik, hristiyanlık ve islam inançları bu mitleri silemez ancak dönüştürür. 12 havari, domuzun haram olması, isa'nın doğum ve ölüm tarihlerinin belirlenmesi, isa'nın dirileceği inancı, toplu halde yemek yeme, suya ağaç atılması, kurban, oruç, isa ve güneş bağlantısı, isa'nın babasız doğması, 12 imam inancı, hz. hüseyin'in cenazesi, hızır&ilyas, idris peygamberler, cebrail/azrail ve diğer baş meleklerin kökeni, aşure, noel, paskalya, mezarlıklara ağaç dikilmesi, vsvs yukarıda benim çok kısaca anlattığım bu mitlerin tek tanrılı dinlerle kaynaşmasıyla oluşmuş kavramlardır. hepsinin temelinde ölüm ve yaşam arasındaki savaş, diriliş miti, doğanın canlandırılışı vardır. metin and hocamız kitabında bu inançları ve bu törenleri anlattıktan sonra anadolu'nun çeşitli yerlerinde bu inançların folklore, oyunlara ve geleneklere dönüşünü anlatır.
ölen tanrı ve onu dirilten tanrıçanın yeniden evlenmesinin taklidi günümüzde köçeklere giden yolu açmıştır. pagan inanışlarda bu tören ve tapınma/yakarma amaçlı taklit birebir tüm çıplaklığı ve gerçekliği ile yapılırken islam ve yahudilik etkisi ile bu taklit/tapınma daha sembolik seviyelere inerek folklorik düzeyde kalmıştır. özellikle islamda kadın ve erkeğin bir arada bu şekil davranışlarda bulunmasının haram olmasından mütevellit folklorde kadın kılığına girip dans eden erkekler ortaya çıkmış ve bu günümüze kadar gelmiştir.
metin and'ın kitabındaki bir kaç örnek alıntı ile açıklayalım.
kitaptaki (bkz: adonıs (temmuz) töreninden kalıntı) bölümünden;
kuzey ırak’da bugün de temmuz töreni kalıntısını buluyoruz. horsabad’da görülen oyunda kuzey ırak’da bugün de temmuz töreni kalıntısını buluyoruz. horsabad’da görülen oyunun iki kişisinden biri kadın olmuş, karalar giymiş, ayak ve kollarına bilezikler takmış, peçelidir. öteki ise sivri uçlu bir sepeti başına geçirmiş, sırtına bir keçi derisi atmış, beline zil takmış, elinde ağır bir sopa bulunur, her ikisinin de yüzleri karartılmıştır. bir iki defa yinelenen oyun şöyledir: önce kalça, ayak ve ellerle tartımlı hareketlerle yüzyüze oynarlar, adam yere atar, kadın üzülme belirtileri gösterir, göğsünü döver, saçlarına toprak atar, yatan adamın çevresinde danseder. seyircileri çağırır, adamın kollarını, ayaklarını kaldırıp bırakarak düşüşlerini gösterir. bütün bunlar sözsüz olur, seyirciler şarkı söyler ve el çırpar, tartımı sürdürürler, kadın adamın yanına çömelir, acısının büyüklüğünü belirtir. bu sırada seyircilerden biri eve koşup bir kova su getirir, yatan adamın üstüne döker. adam canlanır, ikisi de kalkarlar, ilk baştaki gibi danseder, aradabir birbirlerine yaklaşarak cinsel birleşme taklidi yaparlar. seyircilerden biri ikide bir kadını giysilerinden çekiştirir, öteki kızar, sopasıyla sağa sola vurur, sonra kadınla sopaya ata biner gibi binip kişnemeye başlar. gittikleri belirli bir yer yoktur. bunların hepsinin yağmur yağdırmak için gerekli olduğuna inanılır.
önce bu iki karakterin dans edişi, sonra erkeğin ölümü, kadının üzülüp dövünmesi, ölen adamın etrafında dans edilmesi (dirilmesi için yakarış/tapınma), sonrasında su dökülmesi ile dirilme/arınma ve cinsel birleşme taklidi.
bir başka örneğe geçelim. kitaptaki (bkz: trakya’da dıonısos töreninden kalıntı) bölümden;
törenin adı kalyori’dir. köyün önemli kişilerinden ikisi keçi derisine bürünmüşlerdir, adları kalyori’dir, içleri tepeden tırnağa doldurulmuştur. deri yüze iner, göz, ağız deliği bırakılmıştır, yalnız ağız yerinde tüy bırakılmıştır, gerisi kazınmıştır. yediği sopalardan acı duymasın diye omuzları da tilki derisiyle doldurulmuştur. geyik yavrusu derisinden omuzları, bacakları keçi derisindendir. bir de bellerine koyun çıngırakları bağlanmıştır. bunlardan birisi yay, öteki tahtadan bir erkeklik aygıtı taşır. bunların evli erkekler olması gerekir, ve dört yıl için seçilirler, iki de evlenmemiş genç; kızlar gibi giyinir, bunlara da ‘gelin’ denir. bir başka erkek de kocamış kadın kılığına girer adı babo’dur, çullara bürünür, elinde sepette sözde bir çocuk vardır, yumurcak yedi aylıktır, evlilik dışı doğmuştur, babası belli değildir. iki oyuncu da çullara bürünür, yüzleri kara boyalı, ellerinde kaim fidanlar vardır. bunlar çingene ile karısını canlandırırlar, adları katsiveli’dir. bunlardan başka kılıçlı ve kamçılı polisler vardır. bir de tulum çalgıcısı. bunlar sabah oyundan önce ev ev dolaşıp, ekmek, yumurta, para toplarlar. her kapı önünde keçi postu giymişler kapıyı çalar, kızlar dansederler, çingene ile karısı da saman yığınlarının üstünde utanmasız sevişirler. köyün evleri dolaşıldıktan sonra köyün meydanına gelinir. köy halkı da orada toplanır. elele bir dansdan sonra iki postlu çekilir, meydanı çingenelere bırakırlar. bunlar saban demiri dövermiş gibi yaparlar. bu arada kocamış kadının çocuğu birden büyür, açgözlülükle şarap ve ete saldırır. keçi postu giyinişlerden biri bu büyüyen çocuk olur, gelini oynayanlardan birini yakalar, bir yalancı evlenme düzenlenir, ikinci keçi postu giymiş de bunların nikâhım kıyan rahip olur. düğünden sonra güveyi, kardeşi elindeki yayla kül atarak öldürür. öldüren bıçakla yalandan onun derisini yüzüyormuş gibi yapar, ölenin karısı kocasının üzerine kapanarak ağlar. yasa, üzüntüye öldürenle beraber ötekiler de katılır. bir cenaze töreni düzenlenir. fakat tam gömüleceği sırada ölen dirilir.bundan sonra gelen oluntuda çingeneler saban demirini döverler. bu iş bitince kız kılığındaki iki genç saban sürerler, güneş yolunun ters yönünde iki kez köyü dolaşırlar, iki keçi postlu adam sabanın arkasından gelirler, üçüncü biri de sepetten tohum saçar, iki dolaşmadan sonra çingene ile karısı sabana koşulur, üçüncü dolanmayı yaparlar, iki keçi postlu ise gene sabancı durumundadırlar. bundan sonra bir yakarma gelir. tören burada biter geceleyin ise sabah evlerden uğrayıp topladıkları yiyecekle şölen çekerler. bu oyunda dionisos törenlerine benzerlik açık seçik ortadır.
yine kadın kılığına girmiş erkekler, üzerlerine giydikleri çeşitli hayvan postları, tarım ve hayvancılık göndermeleri, evlilik töreni, ölüm/diriliş ve üzüntü, döğünme kültü görüyoruz. kitabın bu bölümünde trakya'nın diğer bölgelerindeki benzer oyunlar ve törenler anlatılmaya devam edilir. genel olarak örüntü bu şekilde ilerler. çeşitli hayvan postları, kumaşlar ile çeşitli kılıklara girmiş erkekler benzer senaryolardaki oyunları oynarlar. ardından kitap, benzer mit ve inanışların bazı islam ülkelerinde (kuzey afrika ülkeleri, iran ve ortadoğu coğrafyası) yapılan çeşitli özel gün ve törenlerdeki (muharrem ayı, aşure, hz. hüseyin'in ölümü vs) örneklerine geçer ancak bunu buraya eklemeyeceğim. merak eden kitabı alır okur.
kitabın (bkz: köse ve hekim) bölümlerinde azerbaycan ve ermenistan coğrafyasındaki benzer oyunlar, (bkz: sayakutluğu bayramı) bölümünde iç anadolu ve marmara'dan benzer oyunlar yer alır. ortak motif yine ölüm/diriliş mitidir. eski çağlardan günümüze kadar gelen tanrı/tanrıça, doğanın/bitkilerin ölümü, hayvanların üremeye başladığı dönem çeşitli oyunlarla canlandırılır. mitolojideki bu karakterleri canlandıran kişilerin giysileri çeşitlenir, çeşitli ziller, davul zurna müzik ve dans işin içine girer.
kitaptaki karakoncolosların kovulması bölümüne bakalım.
çok defa yirmi kişilik bir takımın oynadığı olur, ama yedi önemli kişisi vardır: gelin, güvey, kolları arasında dadılık ettiği bir bebek taşıyan bir yaşlı kadın, bir yaşlı adam veya arap, hekim, ayı, koyun veya kurt olmuş, postlara, derilere bürünmüş iki kişi, bunların yüzlerinde deriden takma yüzler vardır, başlarına da tilki, kurt veya keçi kuyruğundan yapılmış bir çeşit sorguçlu başlık geçirirler. üstlerinde yığınla katır ve koyun çanları taşırlar, dans ettikçe gürültü eder bunlar. gelin kadın kılığı giymiş genç delikanlılardır. kadınların bu oyuna katılması yakışık almaz. arap ya da yaşlı adam kadına sataşır. güvey araya girer, kavga çıkar, sonunda içlerinden biri ölür. ya gelin veya yaşlı kadın yas tutar. doktor çağrılır. doktor ölüyü diriltir. herkes dans eder. bir de arsız, utanmasız bir sözsüz oyun yapıldığı da olur. bu kiliseden dönüşte yeni yılda olur, bazı yerlerde 6 ocakta. pelion’da yunanlılar bunu mayısa aktarmışlardır.
rumların kalkantzari dedikleri bu kılıklarını değiştirmişlere türkler kara kancalos diyorlar. eski türk ruznamelerinde 25 aralık için ‘evvel-i koncalos’, 6 ocak yani 12. ci gün için de ‘ahir-i koncalos’ deniliyor. türkler bunun noelden onikinci geceye kadar etkisini gösteren kötücül ruh olduğuna, gittiği evlerin bolluğunu, bereketini yok ettiğine inanırlardı. bu kötü ruhu evlerinden uzaklaştırmak için zincirlerle gürültü yaparlardı. avrupa’da bu tarihler yani noel ile onikinci gece arasında on ikinci gün, kötücül ruhların ve cadıların kovulduğu tarihtir. bu günlerde meşaleler taşınır, gürültü çıkarılır. trabzon dolaylarında aralık ayının 7-19.cu günleri arasında karakancilo oyunu oynanıyor, inançlara göre bu günlerde ıssız yerlerde gezenler ne insana, ne de hayvana benzemiyen sivri külahlı ve uzunca boylu bir yaratığa taslıyorlar, adına karakancilo deniliyor. oyunda ak sarıklı, takma sakallı, eli sopalı, eski püskü giysili bir yaşlı adam, sırtına semer konmuş, boğazına çıngırak takılmış bir de yaşlı adamın devesi olur. ateşçinin sivri külahı vardır, uzun boylu, yüzü karaya boyanmış, elinde sopa olur, ocaktaki ateşi karıştırır,, delikanlı, (bkz: yüzü peçeli kız olmuş birisi oyunun kişileridir). armağan toplayıcısı ‘hediyeci’ sırtında çuval taşır. delikanlı ile kızın horon oynaması için bir de çoban. geceleyin oyuncular yanlarına bir kadın alıp her evin kapısını sırayla çalarlar, evdekilerle bir kadın arasında bir söyleşme geçer, sonra içeri alınırlar. yaşlı, odanın baş köşesine oturur, odaya giren devenin sırtına biner, ateşçi de elindeki sopa ile ocaktaki ateşi karıştırır. delikanlı ile kız horon oynarlar. dışardan avludan dokunaklı bir kaval sesi duyulur. armağana kapıdadır, ev sahibinin armağan vermesine kadar oyun sürer. ev halkı oyuncuları ve özellikle kızı tanımaya çalışır. oyuncularla seyirciler arasında yalancıktan bir kavga olur. böylece bütün köy gezilir, armağanlar oyuncular arasında paylaşılır, ya da birlikte yenilir
burada ölüm/diriliş motifinin yerine kötü bir ruhun kovulması motifi yer alır. biraz daha haloweenvari bir mit görüyoruz ancak bunun altında asıl yatan şey de kışın gelişi/tanrının ölümü ile ortalıkta dolaşan kötü ruhların kovulmas/korunma/arınma mitidir.
kitabın anadolu’da ölüp - dirîlme konuluğu bölümünden;
anadolu’da attis’in gidişinin her şeyi yok eden etkisini, sonra onun ardına düşülüşünü, ve yeniden dönüşünün toprağı nasıl güçlendirdiğini görmüştük. bu ilkbahar törenleri inancına benzeyeni anadolu’nun eski halkı hititlerde de buluyoruz. /burda yukarda bahsettiğim telepinu inancı anlatılır, geçiyorum.
...........
şimdi de aynı toprakların bugünkü sahipleri anadolu köylüsünün aynı amaçlarla bilerek, bilmeyerek düzenlediği çoğunluk yarısı üzünçlü, yaslı, öteki yarısı sevinçli mutlu seyirlik oyunlarından, özellikle ölüp-dirilme konuluğu üzerine olanlardan bazı örnekler görelim. anadolu’da bolluk getirmekle ilgili olarak ölüp-dirilme konusunda seyirlik köylü oyunlarının türlü çeşitlemelerini buluruz. bunların en yaygını arap oyunu ya da ölü oyunu dur. oyunun üç önemli kişisi vardır: arap, koca ve gelin. arap yüzünü ve ellerini isle boyamıştır. göğsünü ve sırtını şişirmiş, başında koyun postundan yapılmış bir başlık, elinde değneği, ya da 'tüfeği vardır. koca ise ak sakallı bir yaşlıdır, başında ak, iri bir başlık, arkasında ak bir post bulunur. (bkz: gelin ise kadın kılığına girmiş bir erkektir.) üçü ortaya gelir, başta yaşlı adam, gelin ve arap, ayrıca deve ve tilkiler de bulunur. girişde arap deveci olur, gelin deveye biner, yaşlı da onun yanısıra yürür. göç ederlerken arap, geline sarkıntılık etmeye başlar, yaşlı adamla aralarında kavga çıkar. gelin yerine göre her ikisine de yüz verir. arap yaşlı adamı öldürür. kadın ölünün üstüne kapanır, ağıtlar söyler, genel acıklı bir hava seyircileri de etkiler, seyirciler, ya da kadın ölünün ağzına kuru yemişler koyarlar, bazen de para. ölü ağır ağır dirilmeye başlar. herkes buna sevinir, bir eğlenti dalgası eser. oynanır, gülünür, söylenir.
sivas’ta halil ve komşu bacı adında böyle iki oyun buluyoruz. birincide iki karılı bir adamın acıklı durumu, ölümü ve karılarınca ölüsünün taşınması, ikincisi ise gene iki karılı adamın öldükten sonra karıları arasındaki kavgayı canlandırır. kars’ta tek oyuncunun oynadığı yaş oyunu çocuğun büyümesini, gençliğini, yaşlılığını ve ölümünü canlandırır. bunun gibi yılbaşı oyunu diye adlandırılan ,kışın elazığ’da oynanan oyunda teke adında sakal takmış bir oyuncuyla onun eşi olmuş kadın kılığına girmiş iki kişi vardır. teke eşine sessiz olarak onun gönlünü almak için türlü yaltaklanmalar yapar, yoruluııcaya kadar uğraşır, sonunda onu hoşnut eder, beraberce oynarlar. tunceli’nde oynanan ali ve fatoş oyunu da buna benzer, erkeği oynayan ^oyuncu takma sakallı, üstü başı yırtık, yüzünde un lekeleri olan birisidir. türlü çeşitlemeleri olan şeytan oyunları vardır. kastamonu’da şeytan çık oyunu bunlardan biridir.
görüldüğü üzere anadolu'nun dört bir yanında binlerce yıl öncesinden gelen bu doğanın ölümü/dirilişi taklidine dayalı oyunlar oynanmıştır. bu oyunlar farklı bölgelerde farklı senaryo, dans, karakter ve kıyafetlerle gerçekleştirilmiştir. sadece tanrı/tanrıça taklitleri değil, çeşitli hayvan kurban senaryoları, çeşitli hayvan postlarından kıyafetler kullanılmıştır. bu durum şu yüzden önemli; günümüz köçeklerinin taktığı ziller, giydikleri rengarenk kıyafetler vs bu durumun getirdiği bir sonuçtur. yukarda eklediğim kitaptan bölümlerde ve kitaptan eklemediğim oyunlarda görülen yemek/para toplama, bu yemeği/parayı beraber yeme bölümü ise günümüz köçeklerinin bahşiş toplaması haline evrilmiştir.
osmanlı şehirlerindeki köçeklik mefhumu taverna ve pavyonlarda zenne kültürüne evrilmişse de; osmanlı ve cumhuriyet coğrafyasında bu gelenek bin yıllar öncesinden gelen inançların, tapınma ritüellerinin tek tanrılı dinler aracılığıyla toplumsal bilinçaltına süpürülmesi sonucunda köçeklik kültürüne evrilmiştir. erkek kılığına giren kadınlar ve oynadıkları oyunlar, danslar; artık kutsal evlilik törenlerinin tapınma amaçlı taklidi olmaktan çıkmış, kimi coğrafyada kötü ruhları kovma halini almıştır.
çoğu coğrafyada ise düğün, sünnet düğünü, yeni doğan kutlamaları, şenlikler, hıdrellez gibi topluca eğlenilen zaman ve mekanlarda toplumsal hafızada yer etmiş binlerce yıllık bu geleneğin bir parçası olarak kalmayı başarmıştır. sümerler nasıl ki baharın gelişini dans, eğlence, seks, kurban ve çeşitli tapınma amaçlı taklit/yerine geçme ritüelleri ile kutluyorsa binlerce yıl sonra bile anadolu insanı; düğün ve şenliklerde, kutlanacak bir şeyler olduğunda istemsizce bu hafızanın getirdiği bu kültürle eğlendi/eğleniyor, kutladı/kutluyor.
günümüz kültüründe ve bu zamana yaklaştığımız süreçte düğünler; bereket/bolluk manalarındaki ve yine binlerce asır önceki ritüellere benzer çeşitli ritüellerle icra edildi/edilmektedir. gerdek, takı töreni, toplu halde yeme-içme, kimi yörede kurban, kız alma, kına vb aslında hepsi sümerdeki kutsal evlilik törenlerinde yapılanların daha günümüze uyarlanmış halleridir. köçek geleneği ise günümüzde bu düğünlerin yanında eğlence aracı olarak kalmış fakat kökeni yine bu kutsal evlilik törenlerine dayanan bir gelenek olarak yaşamaya devam etmiştir. bu coğrafyada yaşamış tüm milletlerin kültürlerinden kattıkları şeyler ile yoğrulmuş, binlerce yıl önceki kökenlerini kaybetmiş bir eğlence aracı haline dönüşmüştür.
şimdi gelelim günümüz köçek oyunlarındaki bazı figür ve senaryolara;
köçeklerin orta oyunu tarzı kimi küçük oyunlar da sergiledikleri
görülmüştür. televizyon, sinema veya tiyatro gibi imkânların olmadığı köy yerlerinde
köçekler; yaptıkları kimi mizansenlerle izleyenlere hoşça vakit geçirtirlerdi. örneğin;
“köçek öldürme” isimli oyunda davulcu tokmağını silah gibi köçeklere doğrultur ve
ağzıyla silah sesi çıkarırdı. bunun üzerin köçekler kendilerini yere atar ve ölü taklidi
yaparlardı. davulcu daha sonra bir mani okur ve köçekler tekrar “canlanırlardı”.
kaynak: mesleki rollerin seçiminde kültürel etkenler: köçek örneği
bülent taşkın - istanbul üniversitesi 2012
metin and'ın kitabındaki taklit, mizansen olgusu mevcut. yine metin hocanın derlediği hikayelerde gördüğümüz sopa, silah, sataşma, öldürme/diriltme motifi mevcut.
halkbilimci yaşar sarıkaya’ya göre ise; türkler anadolu’ya gelerek, yerleşik hayata
geçtiklerinde çevredeki ermeni, rum ve yahudi topluluklarıyla etkileşime geçerek,
birçok kültür öğesiyle birlikte dans kültürünü de almışlar, ancak müslüman olmaları
sebebiyle dans eden kadın figürünün yerine erkek figürünü koymuşlardır. köçeklerin
fistanlarına bakıldığında da, özellikle rum kültüründen esintiler görülmekle birlikte;
fistanların üzerindeki pırıltılar ile kullanılan zillerde arap kültüründen izler
bulunmaktadır. ayrıca; köçeklerin sıklıkla sergiledikleri “geriye doğru eğilerek içi dolu
rakı bardağını alma” gösterileri, rum kültüründe de sıkıca görülen bir eğlence
biçimidir. sonuçta hangi kültürün, hangi kültürden ne derece etkilenmiş olduğunu
kesin olarak söyleyebilme şansımız olmasa da; hem müslim, hem de gayrimüslim
kültürlere ait unsurların yer aldığını belirtebiliriz.
kaynak: mesleki rollerin seçiminde kültürel etkenler: köçek örneği
bülent taşkın - istanbul üniversitesi 2012
erkan (2008)’nın “kırşehir yöresi halk müziği geleneğinde abdallar” konulu yüksek
lisans tez çalışmasına göre erkan (2011: 230-231, 238)’da; yerel eğlencelerde davulzurna çalmaları, köçek tipinin benzeri ve hatta yapısal olarak aynı dansı sergilemeleri
bakımından garipzadelerin, anadolu’da davul-zurna-köçekli eğlenceleri gerçekleştiren
abdallarla etnik köken bağlarının olduğunun düşünülebileceğini belirtmiştir.
örnekler çoğaltılabilir. ancak şunu söyleyebiliriz ki bu gelenek osmanlı'daki eğlence, oğlancılık anlayışı ile anlamını ve eski bağlamını yitirmiş, kötü görülen/seks ile ilintilendirilen bir şekle bürünmüşse de; binlerce yıl önceden gelen bir gelenek olduğu aşikardır.
şimdi çok amaa çok uzun bir entry yazacam. bu geleneğin kökeni üzerine. belki de sözlüğün en uzun entrysi olacak. bilemiyorum. bu entryi yazarken kullandığım kaynakları da belirticem. ama önce neden bu olgu üzerine bu kadar uzun bir entry yazıcam, neden köçeklik olgusunu bu kadar merak edip araştırdım bunlardan bahsetmek istiyörüm. uzun bir süredir kitap okumaya ara vermiş idim. seçimden sonra ekşiye, tivitıra çok dalmiyim sinirim bozulmasın diye kitap okumaya tekrar başladım. (bkz: metin and)'ın (bkz: dionisos ve anadolu köylüsü) isimli kitabını çok uzun zaman önce satın almama rağmen bir kısmını okuyup bırakmıştım. bu kitaba tekrar başladım. metin and bu kitabında; dionisos kültünün anadolu oyunlarında ve köylerinde bıraktığı etkiyi inceler. öncelikle dionisos kültünün sümer, hitit, asur, mısır gibi daha eski-öncül versiyonlarından bahseder ve sonrasında bu kültün anadolu halk inanışlarında, folkloründe nasıl devam ettiğini inceler. yaşadığı dönemde anadolu'da, balkan ve orta doğu coğrafyasında bir çok köy gezer ve o köylerin düğün, inanış, gelenek ve oyunlarını inceler, bunların içindeki mitik kökenleri de (bkz: dionisos ve anadolu köylüsü) isimli kitabında bir araya getirir.
neyse efenim. bu kitabı okurken; çocukluğumdan beri pek bi aşina olduğum köçek geleneğine benzer adetler ve oyunlar dikkatimi çekti. ben karabüklü biri olarak; komşu illerimiz de bartın/kastamonu/zonguldak olduğundan bu geleneği epeyce gözlemledim. aşinayım. benim sünnet düğünüme bile iki adet köçek geldi ki; bu köçek geleneği halen daha sünnet düğünlerinde/gelin alma törenlerinde ve normal düğünlerde vardır, yaşar. öyle ücra köylerde falan da değil ha. baya baya şehir içindeki düğün törenlerinde falan denk gelebilirsiniz yani. genelde iki-dört adet olan köçekler davul zurna eşliğinde parmaklarında ziller ile dans eder, ortamı coştururlar; düğüne göre de ya sünnet çocuğunun babasından ya da damat/erkek tarafından bahşiş alırlar. kastamonu taraflarında para yere konur, üzerine bir su/rakı bardağı konur. köçek geri geri eğilerek(dansözlerin size para için bayılmasının hardcore versiyonu) önce bardağı ağzıyla alır, doğrulur içer ve sonra tekrar aynı hareketle geri geri eğilip parayı yerden alır. tabi şimdi bu kadar maharetlisi pek kalmadı. bu anlattığım yerden para alma olayının bardaksız versiyonunu aşağıya bırakıyorum.
www.youtube.com/shorts/MqLa...
metin and hocamızın kitabına geri dönmeden önce köçek kelimesinin etimolojisine bir bakalım.
başlıkta daha önce de yazıldığı gibi farsça kökenli bir kelime. ilk akla gelen anlamı yukarda da yazıldığı gibi küçük. ancak türk toplumunda tarihsel süreçte sadece bu anlamda kullanılan bir kelime değil. köçek kelimesi şu anlamlarda da tarihsel süreçte kullanılmış. kaynakları ile ekliyorum.
"ağakay (1959: 498)’a göre köçek kelimesi “yavru- özellikle deve yavrusu” anlamına
gelmektedir. and, (1985: 188) ise; “yeniçeri ocağına giren en genç adaylara verilen ad”
olduğunu söylemektedir"
sakarya üniversitesinde zehra dinçer'in yazdığı kastamonu düğün eğlencelerinde
köçeklik geleneği isimli yüksek lisans tezinde bu kaynaklar ile yazmış zehra hanım. ancak başka anlamları da var.
mevlevi/bektaşi dergahlarına yeni girmiş, hizmetten sorumlu kıdemsiz dervişlere dendiği, genç/kuvvetli/civelek anlamına geldiği, farklı yörelerde topaç, köpek, yavru köpek dendiği de çeşitli kaynaklarda yazmakta. (köçeklik geleneği, yüksek l. tezi, ufuk tencel 1999/ türk halk danslarında köçeklik geleneği, yüksek l. tezi, seher erkan 2010)
kitapta anadolu, orta doğu ve balkan coğrafyasındaki bir çok yörede benzer oyunların/geleneklerin var olduğunu gördüğümü söylemiştim. kitapta okuduğum ve kendi araştırmalarım sonucunda okuduğum kaynaklara göre bu köçek geleneğinin seks ile, pedofili ile, translık, kırıklık vs ile köken olarak alakası yok.
günümüze gelene kadar, özellikle 20. yy'da osmanlı'da yasaklanmanın ve aşağılanmaya başlamasından sonraki süreçte şehir kültüründekilerce böyle kötücül bir anlam yüklenmiş olabilir. fakat; bu olayın aslı sümer'de temmuz-inanna, mısır'da isis/osiris, fenike'de adonis/astarte, frig'de kybele/attis, yunan'da dionisos, hitit'te tanrı telipinu gibi mitlere dayanır. bu mitlerin çok çeşitli çağlarda çok çeşitli kültürler ile yoğrularak değişmesi, hristiyanlık ve islam inançlarının bu pagan adetlerini tamamen silememesi sonucu günümüzde bu pagan geleneklerden kalan adetlerden biridir köçeklik.
öncelikle bu pagan mitlerine ve bu mitlerin dönüşümüne bir bakalım. elbetteki sümer'den başlıyoruz. sümer şehir devletlerinde tanrı temmuz iki farklı rolde karşımıza çıkar. tarımın yapıldığı kentlerde bitki, buğday, bereket, çiftçilerin tanrısıdır. bitkilerin ekin vermesinden, bitkilerin içindeki üreme enerjisinden sorumludur. güneşle ilişkilendirilir. hayvancılık yapılan kentlerde ise hayvanların içindeki üreme enerjisi, çobanlık ve boğa ile ilişkilidir. yüzyıllar geçtikçe yağmur, fırtına gibi doğa güçlerini de üzerine almış; babil'de ise marduk'a dönüşerek tek tanrılı dinlere giden yolu açmıştır. neyse; temmuz(damu, oğul anlamına gelir) dediğimiz bu tanrı aşk, doğa, şehvet ve savaş tanrıçası olan inanna (daha sonraları iştar, astarte, afrodit ve bakire meryem'e kadar gider) ile evlidir. bu mitin farklı versiyonları mevcut hepsini uzun uzadıya anlatmicam ancak; bir versiyonda inanna ölür, yer altına gider. ölümden kurtulması için yerine birini koyması gerekir. tüm evren inanna için ağlarken temmuz durumdan habersiz takılmaktadır. inanna bunu görür ve benim yerime temmuz ölsün der. kendisi dirilir, temmuz yer altına gider. fakat sonrasında inanna pişman olur ve temmuz 6 ay yer altında, 6 ay yer üstünde kalacak şekilde anlaşılır. yani temmuz ölür ve dirilir. mitin diğer versiyonunda ise; temmuz bir domuzun saldırısı sonucunda ölür. herkes perişan olur. çünkü temmuzla beraber doğa da ölmüştür. temmuz'u ölümden kurtarmak için yerine kız kardeşi geştinanna geçmeyi kabul eder ve 6 ay temmuz 6 ay da geştinanna yer altında kalır. iki versiyonda da temmuz dirildiğinde inanna ile birleşir, sevişir ve böylece toprak canlanır, bitkiler yeşerir, hayvanlar yavru verir. sümerler yüzyıllarca baharın gelişini bu kutsal evlilik töreni ile kutlar, baharın gelip ekinlerin bol, hayvanların sağlıklı olması için tapınırlar. kral temmuz rolünde, tapınaklardaki baş rahibe ise inanna rolüne girer. bu ikisi bu kutsal evlilik törenini birebir canlandırarak evlenir, dans eder ve bol bol sevişirler. bu esnada halk çeşit çeşit kurbanlar adarlar vsvs.
işte sümerlerin bu kutsal evlilik töreni tapınma ritüelleri, temmuz ve inanna'yı taklitleri, dirilme miti uygarlıklardan uygarlıklara binlerce yıl içinde gelişerek günümüz köçeklik adetine kadar gelmiştir. benzer mitleri ve özellikle ölümden geri dönüşü/dirilmeyi diğer mitolojilerde şöyle görürüz;
benzer bir mit fenike ve yunan'da de astarte(afrodit) ve adonis olarak bulunur. domuz saldırısı sonrası ölen adonis yer altına iner. buradaki tanrıça persephone de adonis'e aşık olmuştur. zeus persephone ile afrodit arasındaki anlaşmazlığı çözmek için adonis'in 6 ay yer altında 6 ay yer üstünde yaşamasına karar verir. benzer bi durum persephone'nin yer altına inişinde de mevcut. adonis her dirildiğinde dünyaya bahar gelir vsvs bildiğiniz olay.
mısır'da osiris; kötülük tanrısı olan kardeşi seth tarafından öldürülüp 12 parçaya ayrılır. osiris'in karısı isis bunu duyunca ağlamaktan bitap düşer. onun gözyaşları ile nil nehri taşar. sonra isis her bir parçayı bulur, bulamadıklarının yerine heykelini yapar (penis mesela) osiris'i diriltir ve nilin taşmasının hemen ardından bu bereket ile doğa canlanır. gördüğümüz üzere yine bir diriliş miti var.
hitit'te ise; bereket ve hasat tanrısı telipunu bir gün insanlara çok kızar ve dünyayı terkeder. onu geri getirmek için tüm tanrılar ve insanlar dil döker ancak gelmez. ardından güneş tanrı telipinu'ya bir kartal gönderir, geri çağırır. telipinu dönmez. daha sonra ana tanrıça der ki git kendin konuş. bu da işe yaramaz. sonrasında ana tanrıça bir arı gönderdir. bu arı telipunu'yu ayaklarından ve ellerinden sokar. telipinu iyice kızar hiç gelmek istemez ancak çok hastalanır. iyileştirme tanrıçası onun geri dönmesi karşılığında büyü sayesinde telipinuyu iyileştirir/diriltir ve hitit ülkesine bolluk bereket gelir.
bu ve benzeri mitleri daha çoook çoğaltabiliriz. metin and hocamız son olarak dionisos'un titanlar tarafından öldürülüp 12 parçaya ayrılması, daha sonra birleştirilip yeniden doğması anlatısına kadar getirir. dionisos zaten iki kere doğan demektir. tüm bu mitolojilerde bahar gelsin diye insanlar çeşitli törenlerle bu diriliş kültünü canlandırır, taklit eder. bol bol tapınır, kurban ve adaklar adarlar ve tanrılara yakarırlar. kış geldiğinde dövünürler, tepinirler, göğüslerini döver ağıtlar yakarlar, ağlarlar. bahar yaklaştığında ve geldiğinde ise dans, seks (hatta orgy'e kadar giden seviyelerde seks), kurban ve çeşitli ritüeller ile doğanın yeniden canlaşını kutlarlar.
bu mitler; mısır, mezopotamya ve yunan egemenliğindeki coğrafyada kaynaşırken bunların üzerine gelen yahudilik, hristiyanlık ve islam inançları bu mitleri silemez ancak dönüştürür. 12 havari, domuzun haram olması, isa'nın doğum ve ölüm tarihlerinin belirlenmesi, isa'nın dirileceği inancı, toplu halde yemek yeme, suya ağaç atılması, kurban, oruç, isa ve güneş bağlantısı, isa'nın babasız doğması, 12 imam inancı, hz. hüseyin'in cenazesi, hızır&ilyas, idris peygamberler, cebrail/azrail ve diğer baş meleklerin kökeni, aşure, noel, paskalya, mezarlıklara ağaç dikilmesi, vsvs yukarıda benim çok kısaca anlattığım bu mitlerin tek tanrılı dinlerle kaynaşmasıyla oluşmuş kavramlardır. hepsinin temelinde ölüm ve yaşam arasındaki savaş, diriliş miti, doğanın canlandırılışı vardır. metin and hocamız kitabında bu inançları ve bu törenleri anlattıktan sonra anadolu'nun çeşitli yerlerinde bu inançların folklore, oyunlara ve geleneklere dönüşünü anlatır.
ölen tanrı ve onu dirilten tanrıçanın yeniden evlenmesinin taklidi günümüzde köçeklere giden yolu açmıştır. pagan inanışlarda bu tören ve tapınma/yakarma amaçlı taklit birebir tüm çıplaklığı ve gerçekliği ile yapılırken islam ve yahudilik etkisi ile bu taklit/tapınma daha sembolik seviyelere inerek folklorik düzeyde kalmıştır. özellikle islamda kadın ve erkeğin bir arada bu şekil davranışlarda bulunmasının haram olmasından mütevellit folklorde kadın kılığına girip dans eden erkekler ortaya çıkmış ve bu günümüze kadar gelmiştir.
metin and'ın kitabındaki bir kaç örnek alıntı ile açıklayalım.
kitaptaki (bkz: adonıs (temmuz) töreninden kalıntı) bölümünden;
kuzey ırak’da bugün de temmuz töreni kalıntısını buluyoruz. horsabad’da görülen oyunda kuzey ırak’da bugün de temmuz töreni kalıntısını buluyoruz. horsabad’da görülen oyunun iki kişisinden biri kadın olmuş, karalar giymiş, ayak ve kollarına bilezikler takmış, peçelidir. öteki ise sivri uçlu bir sepeti başına geçirmiş, sırtına bir keçi derisi atmış, beline zil takmış, elinde ağır bir sopa bulunur, her ikisinin de yüzleri karartılmıştır. bir iki defa yinelenen oyun şöyledir: önce kalça, ayak ve ellerle tartımlı hareketlerle yüzyüze oynarlar, adam yere atar, kadın üzülme belirtileri gösterir, göğsünü döver, saçlarına toprak atar, yatan adamın çevresinde danseder. seyircileri çağırır, adamın kollarını, ayaklarını kaldırıp bırakarak düşüşlerini gösterir. bütün bunlar sözsüz olur, seyirciler şarkı söyler ve el çırpar, tartımı sürdürürler, kadın adamın yanına çömelir, acısının büyüklüğünü belirtir. bu sırada seyircilerden biri eve koşup bir kova su getirir, yatan adamın üstüne döker. adam canlanır, ikisi de kalkarlar, ilk baştaki gibi danseder, aradabir birbirlerine yaklaşarak cinsel birleşme taklidi yaparlar. seyircilerden biri ikide bir kadını giysilerinden çekiştirir, öteki kızar, sopasıyla sağa sola vurur, sonra kadınla sopaya ata biner gibi binip kişnemeye başlar. gittikleri belirli bir yer yoktur. bunların hepsinin yağmur yağdırmak için gerekli olduğuna inanılır.
önce bu iki karakterin dans edişi, sonra erkeğin ölümü, kadının üzülüp dövünmesi, ölen adamın etrafında dans edilmesi (dirilmesi için yakarış/tapınma), sonrasında su dökülmesi ile dirilme/arınma ve cinsel birleşme taklidi.
bir başka örneğe geçelim. kitaptaki (bkz: trakya’da dıonısos töreninden kalıntı) bölümden;
törenin adı kalyori’dir. köyün önemli kişilerinden ikisi keçi derisine bürünmüşlerdir, adları kalyori’dir, içleri tepeden tırnağa doldurulmuştur. deri yüze iner, göz, ağız deliği bırakılmıştır, yalnız ağız yerinde tüy bırakılmıştır, gerisi kazınmıştır. yediği sopalardan acı duymasın diye omuzları da tilki derisiyle doldurulmuştur. geyik yavrusu derisinden omuzları, bacakları keçi derisindendir. bir de bellerine koyun çıngırakları bağlanmıştır. bunlardan birisi yay, öteki tahtadan bir erkeklik aygıtı taşır. bunların evli erkekler olması gerekir, ve dört yıl için seçilirler, iki de evlenmemiş genç; kızlar gibi giyinir, bunlara da ‘gelin’ denir. bir başka erkek de kocamış kadın kılığına girer adı babo’dur, çullara bürünür, elinde sepette sözde bir çocuk vardır, yumurcak yedi aylıktır, evlilik dışı doğmuştur, babası belli değildir. iki oyuncu da çullara bürünür, yüzleri kara boyalı, ellerinde kaim fidanlar vardır. bunlar çingene ile karısını canlandırırlar, adları katsiveli’dir. bunlardan başka kılıçlı ve kamçılı polisler vardır. bir de tulum çalgıcısı. bunlar sabah oyundan önce ev ev dolaşıp, ekmek, yumurta, para toplarlar. her kapı önünde keçi postu giymişler kapıyı çalar, kızlar dansederler, çingene ile karısı da saman yığınlarının üstünde utanmasız sevişirler. köyün evleri dolaşıldıktan sonra köyün meydanına gelinir. köy halkı da orada toplanır. elele bir dansdan sonra iki postlu çekilir, meydanı çingenelere bırakırlar. bunlar saban demiri dövermiş gibi yaparlar. bu arada kocamış kadının çocuğu birden büyür, açgözlülükle şarap ve ete saldırır. keçi postu giyinişlerden biri bu büyüyen çocuk olur, gelini oynayanlardan birini yakalar, bir yalancı evlenme düzenlenir, ikinci keçi postu giymiş de bunların nikâhım kıyan rahip olur. düğünden sonra güveyi, kardeşi elindeki yayla kül atarak öldürür. öldüren bıçakla yalandan onun derisini yüzüyormuş gibi yapar, ölenin karısı kocasının üzerine kapanarak ağlar. yasa, üzüntüye öldürenle beraber ötekiler de katılır. bir cenaze töreni düzenlenir. fakat tam gömüleceği sırada ölen dirilir.bundan sonra gelen oluntuda çingeneler saban demirini döverler. bu iş bitince kız kılığındaki iki genç saban sürerler, güneş yolunun ters yönünde iki kez köyü dolaşırlar, iki keçi postlu adam sabanın arkasından gelirler, üçüncü biri de sepetten tohum saçar, iki dolaşmadan sonra çingene ile karısı sabana koşulur, üçüncü dolanmayı yaparlar, iki keçi postlu ise gene sabancı durumundadırlar. bundan sonra bir yakarma gelir. tören burada biter geceleyin ise sabah evlerden uğrayıp topladıkları yiyecekle şölen çekerler. bu oyunda dionisos törenlerine benzerlik açık seçik ortadır.
yine kadın kılığına girmiş erkekler, üzerlerine giydikleri çeşitli hayvan postları, tarım ve hayvancılık göndermeleri, evlilik töreni, ölüm/diriliş ve üzüntü, döğünme kültü görüyoruz. kitabın bu bölümünde trakya'nın diğer bölgelerindeki benzer oyunlar ve törenler anlatılmaya devam edilir. genel olarak örüntü bu şekilde ilerler. çeşitli hayvan postları, kumaşlar ile çeşitli kılıklara girmiş erkekler benzer senaryolardaki oyunları oynarlar. ardından kitap, benzer mit ve inanışların bazı islam ülkelerinde (kuzey afrika ülkeleri, iran ve ortadoğu coğrafyası) yapılan çeşitli özel gün ve törenlerdeki (muharrem ayı, aşure, hz. hüseyin'in ölümü vs) örneklerine geçer ancak bunu buraya eklemeyeceğim. merak eden kitabı alır okur.
kitabın (bkz: köse ve hekim) bölümlerinde azerbaycan ve ermenistan coğrafyasındaki benzer oyunlar, (bkz: sayakutluğu bayramı) bölümünde iç anadolu ve marmara'dan benzer oyunlar yer alır. ortak motif yine ölüm/diriliş mitidir. eski çağlardan günümüze kadar gelen tanrı/tanrıça, doğanın/bitkilerin ölümü, hayvanların üremeye başladığı dönem çeşitli oyunlarla canlandırılır. mitolojideki bu karakterleri canlandıran kişilerin giysileri çeşitlenir, çeşitli ziller, davul zurna müzik ve dans işin içine girer.
kitaptaki karakoncolosların kovulması bölümüne bakalım.
çok defa yirmi kişilik bir takımın oynadığı olur, ama yedi önemli kişisi vardır: gelin, güvey, kolları arasında dadılık ettiği bir bebek taşıyan bir yaşlı kadın, bir yaşlı adam veya arap, hekim, ayı, koyun veya kurt olmuş, postlara, derilere bürünmüş iki kişi, bunların yüzlerinde deriden takma yüzler vardır, başlarına da tilki, kurt veya keçi kuyruğundan yapılmış bir çeşit sorguçlu başlık geçirirler. üstlerinde yığınla katır ve koyun çanları taşırlar, dans ettikçe gürültü eder bunlar. gelin kadın kılığı giymiş genç delikanlılardır. kadınların bu oyuna katılması yakışık almaz. arap ya da yaşlı adam kadına sataşır. güvey araya girer, kavga çıkar, sonunda içlerinden biri ölür. ya gelin veya yaşlı kadın yas tutar. doktor çağrılır. doktor ölüyü diriltir. herkes dans eder. bir de arsız, utanmasız bir sözsüz oyun yapıldığı da olur. bu kiliseden dönüşte yeni yılda olur, bazı yerlerde 6 ocakta. pelion’da yunanlılar bunu mayısa aktarmışlardır.
rumların kalkantzari dedikleri bu kılıklarını değiştirmişlere türkler kara kancalos diyorlar. eski türk ruznamelerinde 25 aralık için ‘evvel-i koncalos’, 6 ocak yani 12. ci gün için de ‘ahir-i koncalos’ deniliyor. türkler bunun noelden onikinci geceye kadar etkisini gösteren kötücül ruh olduğuna, gittiği evlerin bolluğunu, bereketini yok ettiğine inanırlardı. bu kötü ruhu evlerinden uzaklaştırmak için zincirlerle gürültü yaparlardı. avrupa’da bu tarihler yani noel ile onikinci gece arasında on ikinci gün, kötücül ruhların ve cadıların kovulduğu tarihtir. bu günlerde meşaleler taşınır, gürültü çıkarılır. trabzon dolaylarında aralık ayının 7-19.cu günleri arasında karakancilo oyunu oynanıyor, inançlara göre bu günlerde ıssız yerlerde gezenler ne insana, ne de hayvana benzemiyen sivri külahlı ve uzunca boylu bir yaratığa taslıyorlar, adına karakancilo deniliyor. oyunda ak sarıklı, takma sakallı, eli sopalı, eski püskü giysili bir yaşlı adam, sırtına semer konmuş, boğazına çıngırak takılmış bir de yaşlı adamın devesi olur. ateşçinin sivri külahı vardır, uzun boylu, yüzü karaya boyanmış, elinde sopa olur, ocaktaki ateşi karıştırır,, delikanlı, (bkz: yüzü peçeli kız olmuş birisi oyunun kişileridir). armağan toplayıcısı ‘hediyeci’ sırtında çuval taşır. delikanlı ile kızın horon oynaması için bir de çoban. geceleyin oyuncular yanlarına bir kadın alıp her evin kapısını sırayla çalarlar, evdekilerle bir kadın arasında bir söyleşme geçer, sonra içeri alınırlar. yaşlı, odanın baş köşesine oturur, odaya giren devenin sırtına biner, ateşçi de elindeki sopa ile ocaktaki ateşi karıştırır. delikanlı ile kız horon oynarlar. dışardan avludan dokunaklı bir kaval sesi duyulur. armağana kapıdadır, ev sahibinin armağan vermesine kadar oyun sürer. ev halkı oyuncuları ve özellikle kızı tanımaya çalışır. oyuncularla seyirciler arasında yalancıktan bir kavga olur. böylece bütün köy gezilir, armağanlar oyuncular arasında paylaşılır, ya da birlikte yenilir
burada ölüm/diriliş motifinin yerine kötü bir ruhun kovulması motifi yer alır. biraz daha haloweenvari bir mit görüyoruz ancak bunun altında asıl yatan şey de kışın gelişi/tanrının ölümü ile ortalıkta dolaşan kötü ruhların kovulmas/korunma/arınma mitidir.
kitabın anadolu’da ölüp - dirîlme konuluğu bölümünden;
anadolu’da attis’in gidişinin her şeyi yok eden etkisini, sonra onun ardına düşülüşünü, ve yeniden dönüşünün toprağı nasıl güçlendirdiğini görmüştük. bu ilkbahar törenleri inancına benzeyeni anadolu’nun eski halkı hititlerde de buluyoruz. /burda yukarda bahsettiğim telepinu inancı anlatılır, geçiyorum.
...........
şimdi de aynı toprakların bugünkü sahipleri anadolu köylüsünün aynı amaçlarla bilerek, bilmeyerek düzenlediği çoğunluk yarısı üzünçlü, yaslı, öteki yarısı sevinçli mutlu seyirlik oyunlarından, özellikle ölüp-dirilme konuluğu üzerine olanlardan bazı örnekler görelim. anadolu’da bolluk getirmekle ilgili olarak ölüp-dirilme konusunda seyirlik köylü oyunlarının türlü çeşitlemelerini buluruz. bunların en yaygını arap oyunu ya da ölü oyunu dur. oyunun üç önemli kişisi vardır: arap, koca ve gelin. arap yüzünü ve ellerini isle boyamıştır. göğsünü ve sırtını şişirmiş, başında koyun postundan yapılmış bir başlık, elinde değneği, ya da 'tüfeği vardır. koca ise ak sakallı bir yaşlıdır, başında ak, iri bir başlık, arkasında ak bir post bulunur. (bkz: gelin ise kadın kılığına girmiş bir erkektir.) üçü ortaya gelir, başta yaşlı adam, gelin ve arap, ayrıca deve ve tilkiler de bulunur. girişde arap deveci olur, gelin deveye biner, yaşlı da onun yanısıra yürür. göç ederlerken arap, geline sarkıntılık etmeye başlar, yaşlı adamla aralarında kavga çıkar. gelin yerine göre her ikisine de yüz verir. arap yaşlı adamı öldürür. kadın ölünün üstüne kapanır, ağıtlar söyler, genel acıklı bir hava seyircileri de etkiler, seyirciler, ya da kadın ölünün ağzına kuru yemişler koyarlar, bazen de para. ölü ağır ağır dirilmeye başlar. herkes buna sevinir, bir eğlenti dalgası eser. oynanır, gülünür, söylenir.
sivas’ta halil ve komşu bacı adında böyle iki oyun buluyoruz. birincide iki karılı bir adamın acıklı durumu, ölümü ve karılarınca ölüsünün taşınması, ikincisi ise gene iki karılı adamın öldükten sonra karıları arasındaki kavgayı canlandırır. kars’ta tek oyuncunun oynadığı yaş oyunu çocuğun büyümesini, gençliğini, yaşlılığını ve ölümünü canlandırır. bunun gibi yılbaşı oyunu diye adlandırılan ,kışın elazığ’da oynanan oyunda teke adında sakal takmış bir oyuncuyla onun eşi olmuş kadın kılığına girmiş iki kişi vardır. teke eşine sessiz olarak onun gönlünü almak için türlü yaltaklanmalar yapar, yoruluııcaya kadar uğraşır, sonunda onu hoşnut eder, beraberce oynarlar. tunceli’nde oynanan ali ve fatoş oyunu da buna benzer, erkeği oynayan ^oyuncu takma sakallı, üstü başı yırtık, yüzünde un lekeleri olan birisidir. türlü çeşitlemeleri olan şeytan oyunları vardır. kastamonu’da şeytan çık oyunu bunlardan biridir.
görüldüğü üzere anadolu'nun dört bir yanında binlerce yıl öncesinden gelen bu doğanın ölümü/dirilişi taklidine dayalı oyunlar oynanmıştır. bu oyunlar farklı bölgelerde farklı senaryo, dans, karakter ve kıyafetlerle gerçekleştirilmiştir. sadece tanrı/tanrıça taklitleri değil, çeşitli hayvan kurban senaryoları, çeşitli hayvan postlarından kıyafetler kullanılmıştır. bu durum şu yüzden önemli; günümüz köçeklerinin taktığı ziller, giydikleri rengarenk kıyafetler vs bu durumun getirdiği bir sonuçtur. yukarda eklediğim kitaptan bölümlerde ve kitaptan eklemediğim oyunlarda görülen yemek/para toplama, bu yemeği/parayı beraber yeme bölümü ise günümüz köçeklerinin bahşiş toplaması haline evrilmiştir.
osmanlı şehirlerindeki köçeklik mefhumu taverna ve pavyonlarda zenne kültürüne evrilmişse de; osmanlı ve cumhuriyet coğrafyasında bu gelenek bin yıllar öncesinden gelen inançların, tapınma ritüellerinin tek tanrılı dinler aracılığıyla toplumsal bilinçaltına süpürülmesi sonucunda köçeklik kültürüne evrilmiştir. erkek kılığına giren kadınlar ve oynadıkları oyunlar, danslar; artık kutsal evlilik törenlerinin tapınma amaçlı taklidi olmaktan çıkmış, kimi coğrafyada kötü ruhları kovma halini almıştır.
çoğu coğrafyada ise düğün, sünnet düğünü, yeni doğan kutlamaları, şenlikler, hıdrellez gibi topluca eğlenilen zaman ve mekanlarda toplumsal hafızada yer etmiş binlerce yıllık bu geleneğin bir parçası olarak kalmayı başarmıştır. sümerler nasıl ki baharın gelişini dans, eğlence, seks, kurban ve çeşitli tapınma amaçlı taklit/yerine geçme ritüelleri ile kutluyorsa binlerce yıl sonra bile anadolu insanı; düğün ve şenliklerde, kutlanacak bir şeyler olduğunda istemsizce bu hafızanın getirdiği bu kültürle eğlendi/eğleniyor, kutladı/kutluyor.
günümüz kültüründe ve bu zamana yaklaştığımız süreçte düğünler; bereket/bolluk manalarındaki ve yine binlerce asır önceki ritüellere benzer çeşitli ritüellerle icra edildi/edilmektedir. gerdek, takı töreni, toplu halde yeme-içme, kimi yörede kurban, kız alma, kına vb aslında hepsi sümerdeki kutsal evlilik törenlerinde yapılanların daha günümüze uyarlanmış halleridir. köçek geleneği ise günümüzde bu düğünlerin yanında eğlence aracı olarak kalmış fakat kökeni yine bu kutsal evlilik törenlerine dayanan bir gelenek olarak yaşamaya devam etmiştir. bu coğrafyada yaşamış tüm milletlerin kültürlerinden kattıkları şeyler ile yoğrulmuş, binlerce yıl önceki kökenlerini kaybetmiş bir eğlence aracı haline dönüşmüştür.
şimdi gelelim günümüz köçek oyunlarındaki bazı figür ve senaryolara;
köçeklerin orta oyunu tarzı kimi küçük oyunlar da sergiledikleri
görülmüştür. televizyon, sinema veya tiyatro gibi imkânların olmadığı köy yerlerinde
köçekler; yaptıkları kimi mizansenlerle izleyenlere hoşça vakit geçirtirlerdi. örneğin;
“köçek öldürme” isimli oyunda davulcu tokmağını silah gibi köçeklere doğrultur ve
ağzıyla silah sesi çıkarırdı. bunun üzerin köçekler kendilerini yere atar ve ölü taklidi
yaparlardı. davulcu daha sonra bir mani okur ve köçekler tekrar “canlanırlardı”.
kaynak: mesleki rollerin seçiminde kültürel etkenler: köçek örneği
bülent taşkın - istanbul üniversitesi 2012
metin and'ın kitabındaki taklit, mizansen olgusu mevcut. yine metin hocanın derlediği hikayelerde gördüğümüz sopa, silah, sataşma, öldürme/diriltme motifi mevcut.
halkbilimci yaşar sarıkaya’ya göre ise; türkler anadolu’ya gelerek, yerleşik hayata
geçtiklerinde çevredeki ermeni, rum ve yahudi topluluklarıyla etkileşime geçerek,
birçok kültür öğesiyle birlikte dans kültürünü de almışlar, ancak müslüman olmaları
sebebiyle dans eden kadın figürünün yerine erkek figürünü koymuşlardır. köçeklerin
fistanlarına bakıldığında da, özellikle rum kültüründen esintiler görülmekle birlikte;
fistanların üzerindeki pırıltılar ile kullanılan zillerde arap kültüründen izler
bulunmaktadır. ayrıca; köçeklerin sıklıkla sergiledikleri “geriye doğru eğilerek içi dolu
rakı bardağını alma” gösterileri, rum kültüründe de sıkıca görülen bir eğlence
biçimidir. sonuçta hangi kültürün, hangi kültürden ne derece etkilenmiş olduğunu
kesin olarak söyleyebilme şansımız olmasa da; hem müslim, hem de gayrimüslim
kültürlere ait unsurların yer aldığını belirtebiliriz.
kaynak: mesleki rollerin seçiminde kültürel etkenler: köçek örneği
bülent taşkın - istanbul üniversitesi 2012
erkan (2008)’nın “kırşehir yöresi halk müziği geleneğinde abdallar” konulu yüksek
lisans tez çalışmasına göre erkan (2011: 230-231, 238)’da; yerel eğlencelerde davulzurna çalmaları, köçek tipinin benzeri ve hatta yapısal olarak aynı dansı sergilemeleri
bakımından garipzadelerin, anadolu’da davul-zurna-köçekli eğlenceleri gerçekleştiren
abdallarla etnik köken bağlarının olduğunun düşünülebileceğini belirtmiştir.
örnekler çoğaltılabilir. ancak şunu söyleyebiliriz ki bu gelenek osmanlı'daki eğlence, oğlancılık anlayışı ile anlamını ve eski bağlamını yitirmiş, kötü görülen/seks ile ilintilendirilen bir şekle bürünmüşse de; binlerce yıl önceden gelen bir gelenek olduğu aşikardır.
devamını gör...
5.
iğrenç bir gelenek.
devamını gör...
6.
kökeni farsça kūçak کوچک “çocuk, uşak, oğlan, küçük” sözcüğünden gelir. doğu toplumlarındaki iki yüzlü ahlaki kurallar gözetildiğinde; ne yazık oğlancılığa uzanan tarafları vardır. tıpkı afganistan'da oğlan çocuklarına kadın giysileri giydirip ortada oynattıkları ve bu arada sarkıntılık yaptıkları pedofilik baça bazi geleneği gibi
devamını gör...
7.
bir dans.
kadın kılığına girip, çalgı eşliğinde kadın gibi oynamayı meslek edinmiş erkek olarak bilinir.

görsel kaynak
medyabaskent.com/foto/98560...
kadın kılığına girip, çalgı eşliğinde kadın gibi oynamayı meslek edinmiş erkek olarak bilinir.

görsel kaynak
medyabaskent.com/foto/98560...
devamını gör...
8.
bolu kastamonu çankırı çorum sinop karabük zonguldak civarında hala düğünlerde derneklerde tesadüf edebileceğiniz parmaklarında zil üstlerinde kendilerine has döndükçe parça parça dalgalanan kıyafetleri ile dans eden erkek. olayın eskiden livata ile münasebeti var mıdır bilemem lakin şimdi için gayet davulcu zurnacı gibi bir meslek erbabıdır. en meşhur temsilcisi de kuzu kuzu klibinden anladığımız kadarıyla tarkan'dır (altarın oğlu olmayan tarkan) mesele anladığım kadarıyla kadınların kızların oynatılmadığı memleketlerde en civelek olanımızı oynatalım diyen bir grup erkeğin başının altından çıkmaktadır.
(bkz: köçekçe)
(bkz: köçekçe)
devamını gör...
9.
bolu, kastamonu, çankırı, sinop, karabük, zonguldak gibi illerde bir çuval sakal ve bıyığı olan adamların çiçekli, pırpırlı etek giyerek icra ettikleri dansözlük.
parayı direkt bu adamlara takmazlar, yere mümkünse çamurun içine atarlar, köçek denilen kişi de eğilerek ağzıyla parayı yerden alır.
konsomatrisler ve köçekler eğlence adı altında aşağılanan insanlardır.
parayı direkt bu adamlara takmazlar, yere mümkünse çamurun içine atarlar, köçek denilen kişi de eğilerek ağzıyla parayı yerden alır.
konsomatrisler ve köçekler eğlence adı altında aşağılanan insanlardır.
devamını gör...