küçükken düştüğünde dizinin kanaması
başlık "homo ludens" tarafından 26.04.2021 18:20 tarihinde açılmıştır.
1.
buna dirseğin kanamasını da ekleyebiliriz. sokaklarda çılgınlar gibi oyun oynar, aramızdan hemen her gün birimizi düşmelere kurban verirdik. bir yerlerin kırılması dışındaki bu masum düşmelerde muhakkak ya dizde ya da dirsekte kanamalar olur ve yaranın kabuk bağlaması ile bu ritüel sona ererdi.
devamını gör...
2.
bu tür yaraları olmayan çocuk çocukluğunu yaşamamıştır.
gururla taşırım adeta bir madalya gibi dizlerimde yara izlerini.
gururla taşırım adeta bir madalya gibi dizlerimde yara izlerini.
devamını gör...
3.
çok yaşadığım olaydır. bacaklarım hep yara izi doludur hatta. ama bir düşüşüm var ki unutmuyorum, ilkokulda servisi kaçıracağım diye koşarken taşlı zeminde dizlerimin üstüne düşmüştüm. o kadar canım acıdı ki ağlayamadım hatta nefes bile alamadım bir an. sonra kaldırıp servise götürdüler yol boyunca ağladım.
devamını gör...
4.
ben küçükken düştüğümde kanayam dizim asmalı konak’tı.. iyi ki varsın kafa sözlük
devamını gör...
5.
artık kanamıyor mu dedirten başlık.
devamını gör...
6.
renkli yarabantlarından çapraz yapıştırışacağı için acısı çabuk geçer.
devamını gör...
7.
baticon oksijenli su falan derken büyüdük işte ama yaralar da büyüdü.
az arabest iyidir ..
az arabest iyidir ..
devamını gör...
8.
çaba veya yaramazlık bedeli ya da sakarlık.
1. sınıfta okuldan güpe gündüz kaçtığımda evin önündeki beton yere dizlerimin üzerine düştüm. baktığımda şiddetli bir düşüş değildi ama çantanın eşek ölülüğünden herhalde diz kapağımın çevresi parçalanmış olarak kanadı. o yaştaki ben için büyük yara ve fazla kandı. acıdan sessizce ağlıyorum anneme söyleniyorum(onun yüzünden kaçtım çünkü :)) bir süre kalıyorum. kan aktıkça daha çok ağlıyorum. neyse ki en son beni amcam (22-25) görüyor diyor ki" niye okulda değilsin?" yüzümü yere eğip ayağımı saklamıştım. "çünkü buradayım." diyorum o da gittikçe yaklaşıyor. kalksam kalkamam, böyle görünsem de olmaz. kan birikintisinin üzerine kayıp kapatıyorum. çantamı da önüme çekiyorum. "niye aksileştin, bir şey mi oldu?", "ne olabilir ki, canım sıkkın konuşmak istemiyorum." ama ben bembeyaz kesilmişim hoş o an kendimi göremediğim için kendimi hafifçe tokatlayıp renk verememiştim. "kalksana betondan, hasta olursun. hadi iyisin çantanı ben alıyorum." deyince korkmuştum. "annem gelene kadar burada oturmak istiyorum, rahat bırak beni." diyordum. ama çantamı almaya çalıştı zaten gücüm pek kalmamıştı aldı. sonra halimi gördü hiçbir şey demeden beni taşıdı, dedemlere götürüp pansuman yaptı. demediği için sakin durmuştum. batikon sürerken "acıyacak ama üfleyeceğim. ayrıca bu nasıl oldu konuşacağız."
"acırsa ben üflerim, sen üflersen tükürük saçarsın." bahanemi duyunca bastırdı. o acıyla eline vurdum. "berbat bir hemşiresin. istemiyorum artık." acıdan dişlerimi sıka sıka bakıp konuşuyordum. "bitti zaten, aç mısın?"
"niye soruyorsun onu da boğazıma mı bastıracaksın? istemiyorum yemek. annemi istiyorum. ara onu gelsin. biliyor musun ben okula yeni başladım diye artık evden biri sayılmıyorum. çarşıya gitmiş biliyor musun hem de bana söylemeden. bana abimle yemek gönderdiğinde abim söyledi. hesap sormak için ve de beni de alsın diye gelmiştim ama geç kalmışım. zaten düştüm de." anlatırken biraz ağlamıştım. (derdimin büyüklüğüne bakın.)
"anaokuluna gitmedin diye mi böyle zorluk çıkarıyorsun anlamadım. annen derslerini ihmal etme diye sana söylememiştir. hem bence geldiğinde sana sürpriz olarak hediye almıştır."
"bilmiyorum bana söylemedi. okula gittim diye artık beni unuttu. unuttu o yüzden demedi. hem okulu sevmedim. bazı çocuklar annesiyle derse katılıyor. ve orası çok kalabalık. ağlamaktan altına yapıp sınıfı kokutanı mı dersin yoksa ağlamasını kesmeyen mi? özellikle bir erkek var, hayatımda o kadar ağlayan birini görmedim. ben 2 gün ağladım o ise 10 gündür ağlıyor. sence ona da okuldan kaçmayı öğretiyim mi, annesini özlüyorsa teneffüste gider görür gelir yoksa tüm sınıf ona gülüp dalga geçmeye devam edecek?"
gülerek "sakın öyle bir şey yapma. ve kendinde bir daha tekrarlama bunu. o çocuğun birkaç saat annesini görmeden kalması lazım. büyüdü okula gidiyor, buna alışması lazım. sende tamamen alışmalısın ve bir öğrenciye yakışır davranman gerek."
"biliyor musun, öğrenci olmayı ve yakışır davranmayı bilmiyorum çünkü daha 10 gün oldu. ve sınıfta çoğu zaman ağlanıyor. içim şişiyor biliyor musun? direnmeye çalışsam da annesi ölecek gibi ağlıyorlar sonra ben de ağlıyorum."
"bunlar normal durumlar. alışmak bazen kısa bazen de uzun sürebilir. ama en iyisi zorunda olduğumuz şeyi hızlıca kabullenmeye çalışmak. anlıyor musun?"
"tabi ki de anlıyorum. okula gidiyorum unuttun mu? ayrıca alıştırmak için okulu ikinci eviniz gibi görün dedi öğretmenimiz. ama tuvalete gitmek için bile izin istiyoruz? çişimiz gelince el kaldırıp birde öğretmenin görmesini bekliyoruz. daha söyleyene kadar ve izin verene kadar yarısını altına yapan var. ayrıca bunun için hep ders bölünüyor. biz hemen gidip gelsek olmaz mı?"
kahkaha atan amcama sinirle bakmıştım o zaman. "doğru aslında. ama daha o kadar gelişmiş değiliz. ayrıca orası lafın gelişi ev. sen tam evdeymiş gibi davranma. misafirlikteymiş gibi davranıp uslu olursan zamanın daha güzel geçer. ve kolayca zeki olursun."
"misafir daha doğru sonuçta orada yatağımız da yok ki. gerçekten kolayca zeki olur muyum? hani böyle çok kitabı olandan, her şeyi bilenden, tüm kelimeleri söyleyebilenden, annemden daha çok şey bilenden olur muyum?" heyecanla sorduğum soruya gülümsüyordu. "annenden hatta benden daha çok şey bileceğin kesin. hiç vazgeçme tamam mı? ve kalk şimdi yemek yemeye."
"niye vazgeçeyim ki, ben daha çok büyük sınıflara gideceğim değil mi?"
"senin yerinde olsam o çok büyük sınıflar için o kadar istekli olmazdım. ve sen ilk önce okula tam alış, bir daha da kaçma. yoksa okuldan atılır o büyük sınıfları göremezsin."
"tamam ya, söz kaçmamak için dayanmaya çalışacağım. teşekkür ederim amca."
bu anıda ne kadar da sakin ve anlayışlı bir amcam varmış diye düşünüyorum. normalde sorularımdan kaçardı ama yarayı unutturmak için konuşmaya devam etti galiba. bu anıyı dizimde taşımaya devam ediyorum.
1. sınıfta okuldan güpe gündüz kaçtığımda evin önündeki beton yere dizlerimin üzerine düştüm. baktığımda şiddetli bir düşüş değildi ama çantanın eşek ölülüğünden herhalde diz kapağımın çevresi parçalanmış olarak kanadı. o yaştaki ben için büyük yara ve fazla kandı. acıdan sessizce ağlıyorum anneme söyleniyorum(onun yüzünden kaçtım çünkü :)) bir süre kalıyorum. kan aktıkça daha çok ağlıyorum. neyse ki en son beni amcam (22-25) görüyor diyor ki" niye okulda değilsin?" yüzümü yere eğip ayağımı saklamıştım. "çünkü buradayım." diyorum o da gittikçe yaklaşıyor. kalksam kalkamam, böyle görünsem de olmaz. kan birikintisinin üzerine kayıp kapatıyorum. çantamı da önüme çekiyorum. "niye aksileştin, bir şey mi oldu?", "ne olabilir ki, canım sıkkın konuşmak istemiyorum." ama ben bembeyaz kesilmişim hoş o an kendimi göremediğim için kendimi hafifçe tokatlayıp renk verememiştim. "kalksana betondan, hasta olursun. hadi iyisin çantanı ben alıyorum." deyince korkmuştum. "annem gelene kadar burada oturmak istiyorum, rahat bırak beni." diyordum. ama çantamı almaya çalıştı zaten gücüm pek kalmamıştı aldı. sonra halimi gördü hiçbir şey demeden beni taşıdı, dedemlere götürüp pansuman yaptı. demediği için sakin durmuştum. batikon sürerken "acıyacak ama üfleyeceğim. ayrıca bu nasıl oldu konuşacağız."
"acırsa ben üflerim, sen üflersen tükürük saçarsın." bahanemi duyunca bastırdı. o acıyla eline vurdum. "berbat bir hemşiresin. istemiyorum artık." acıdan dişlerimi sıka sıka bakıp konuşuyordum. "bitti zaten, aç mısın?"
"niye soruyorsun onu da boğazıma mı bastıracaksın? istemiyorum yemek. annemi istiyorum. ara onu gelsin. biliyor musun ben okula yeni başladım diye artık evden biri sayılmıyorum. çarşıya gitmiş biliyor musun hem de bana söylemeden. bana abimle yemek gönderdiğinde abim söyledi. hesap sormak için ve de beni de alsın diye gelmiştim ama geç kalmışım. zaten düştüm de." anlatırken biraz ağlamıştım. (derdimin büyüklüğüne bakın.)
"anaokuluna gitmedin diye mi böyle zorluk çıkarıyorsun anlamadım. annen derslerini ihmal etme diye sana söylememiştir. hem bence geldiğinde sana sürpriz olarak hediye almıştır."
"bilmiyorum bana söylemedi. okula gittim diye artık beni unuttu. unuttu o yüzden demedi. hem okulu sevmedim. bazı çocuklar annesiyle derse katılıyor. ve orası çok kalabalık. ağlamaktan altına yapıp sınıfı kokutanı mı dersin yoksa ağlamasını kesmeyen mi? özellikle bir erkek var, hayatımda o kadar ağlayan birini görmedim. ben 2 gün ağladım o ise 10 gündür ağlıyor. sence ona da okuldan kaçmayı öğretiyim mi, annesini özlüyorsa teneffüste gider görür gelir yoksa tüm sınıf ona gülüp dalga geçmeye devam edecek?"
gülerek "sakın öyle bir şey yapma. ve kendinde bir daha tekrarlama bunu. o çocuğun birkaç saat annesini görmeden kalması lazım. büyüdü okula gidiyor, buna alışması lazım. sende tamamen alışmalısın ve bir öğrenciye yakışır davranman gerek."
"biliyor musun, öğrenci olmayı ve yakışır davranmayı bilmiyorum çünkü daha 10 gün oldu. ve sınıfta çoğu zaman ağlanıyor. içim şişiyor biliyor musun? direnmeye çalışsam da annesi ölecek gibi ağlıyorlar sonra ben de ağlıyorum."
"bunlar normal durumlar. alışmak bazen kısa bazen de uzun sürebilir. ama en iyisi zorunda olduğumuz şeyi hızlıca kabullenmeye çalışmak. anlıyor musun?"
"tabi ki de anlıyorum. okula gidiyorum unuttun mu? ayrıca alıştırmak için okulu ikinci eviniz gibi görün dedi öğretmenimiz. ama tuvalete gitmek için bile izin istiyoruz? çişimiz gelince el kaldırıp birde öğretmenin görmesini bekliyoruz. daha söyleyene kadar ve izin verene kadar yarısını altına yapan var. ayrıca bunun için hep ders bölünüyor. biz hemen gidip gelsek olmaz mı?"
kahkaha atan amcama sinirle bakmıştım o zaman. "doğru aslında. ama daha o kadar gelişmiş değiliz. ayrıca orası lafın gelişi ev. sen tam evdeymiş gibi davranma. misafirlikteymiş gibi davranıp uslu olursan zamanın daha güzel geçer. ve kolayca zeki olursun."
"misafir daha doğru sonuçta orada yatağımız da yok ki. gerçekten kolayca zeki olur muyum? hani böyle çok kitabı olandan, her şeyi bilenden, tüm kelimeleri söyleyebilenden, annemden daha çok şey bilenden olur muyum?" heyecanla sorduğum soruya gülümsüyordu. "annenden hatta benden daha çok şey bileceğin kesin. hiç vazgeçme tamam mı? ve kalk şimdi yemek yemeye."
"niye vazgeçeyim ki, ben daha çok büyük sınıflara gideceğim değil mi?"
"senin yerinde olsam o çok büyük sınıflar için o kadar istekli olmazdım. ve sen ilk önce okula tam alış, bir daha da kaçma. yoksa okuldan atılır o büyük sınıfları göremezsin."
"tamam ya, söz kaçmamak için dayanmaya çalışacağım. teşekkür ederim amca."
bu anıda ne kadar da sakin ve anlayışlı bir amcam varmış diye düşünüyorum. normalde sorularımdan kaçardı ama yarayı unutturmak için konuşmaya devam etti galiba. bu anıyı dizimde taşımaya devam ediyorum.
devamını gör...
9.
öğlen yemeğine giderken ayağım kaymış düşmüştüm. ayağa kalktığımda dizimin kanadığını, külotlu çorapın kirlendiğini hatırlıyorum
eve arkadaşım ve onun kuzeni getirmişti. bende yolda külotlu çorabım yırtıldı ve kirlendi diye ağlamıştım...
eve arkadaşım ve onun kuzeni getirmişti. bende yolda külotlu çorabım yırtıldı ve kirlendi diye ağlamıştım...
devamını gör...
10.
apartmanımızın bahçesine 1 kamyon çakıl taşı dökülmüştü.
benim de her zaman top oynadığım toprak zemin bir anda taş zemine dönmüştü.
tabi çocuğum, zannedersem 7 yaşında falanım.
top oynarken bir düştüm, diz kapağım gazoz kapağı gibi açıldı. nasıl ağlıyorum, nasıl bağırıyorum.
tabi annem geldi, önce dizime baktı sonra dükkandaki fırın için bahçeye istiflenmiş odunlardan birini kaptı. güzelce bir dövdü beni.
bu da böyle bir çocukluk travmamdı.
benim de her zaman top oynadığım toprak zemin bir anda taş zemine dönmüştü.
tabi çocuğum, zannedersem 7 yaşında falanım.
top oynarken bir düştüm, diz kapağım gazoz kapağı gibi açıldı. nasıl ağlıyorum, nasıl bağırıyorum.
tabi annem geldi, önce dizime baktı sonra dükkandaki fırın için bahçeye istiflenmiş odunlardan birini kaptı. güzelce bir dövdü beni.
bu da böyle bir çocukluk travmamdı.
devamını gör...
11.
özlüyoruz değil mi?
düştükten sonra herkesin bize koşmasını, iyi misin diye sormasını.
anne babanın ekstra, bir kaç günlüğüne bile olsa özenli davranmasını. o özenin farkındaydık, şımarırdık biraz ne güzeldi. önemli hissediyorduk çünkü kendimizi.
doya doya nazlanmayı özledik değil mi?
düştükten sonra herkesin bize koşmasını, iyi misin diye sormasını.
anne babanın ekstra, bir kaç günlüğüne bile olsa özenli davranmasını. o özenin farkındaydık, şımarırdık biraz ne güzeldi. önemli hissediyorduk çünkü kendimizi.
doya doya nazlanmayı özledik değil mi?
devamını gör...
12.
arda arda günlerce her gün okuldan sonra yakar top oynadığından dolayı başıma gelen şeydi. babaannem kangren olacaksın deyip çok kızardı bana rahmetli.. ahhh ahh az çekmedi benden..
devamını gör...
13.
inanır mısınız büyükken düşünce de kanıyor dizler. sanırım dizin tek fonksiyonu düştüğünde kanaması.
devamını gör...
14.
çok güzel anılarınız var sözlük. ben düşerim diye yürütülmediğim için böyle "sokakta düştüm, dizim kanadı" anılarım yok maalesef. hayatım boyunca 4 kere düştüm.
ilki okulda oyun oynuyorduk, arkadaşım üzerime düştü. * muhtemelen orada dirseğimi çatlattım * fakat düştüğümüz ortaya çıkar diye kimseye söyleyemedim.
ikincisi salıncaktan düştüm, * sonra salıncak kafama düştü. alnım morardı. fakat babam sağ olsun, kimse fark etmeden halletti bu vakayı.
üçüncü düşüşüm 13 yaşında bisiklet sürmeyi öğreneceğim derken oldu, dizim kanadı. bir hafta boyunca pansuman yapıp oturdum.
son ve nihayi düşüşüm 22 yaşında düz yolda yürüyemeyip düşmem. şaka gibi ama gerçek. hem de tam doğum günümde. kendime hediye olarak devlet hastanesi aracılığıyla alçı aldım. zira elim çatlamıştı.
ezcümle: 5-6 yaşında düşmenize izin verilmezse 25'inizde mutlaka düşersiniz. akacak kan damarda durmaz. hayatın kanunudur.
ilki okulda oyun oynuyorduk, arkadaşım üzerime düştü. * muhtemelen orada dirseğimi çatlattım * fakat düştüğümüz ortaya çıkar diye kimseye söyleyemedim.
ikincisi salıncaktan düştüm, * sonra salıncak kafama düştü. alnım morardı. fakat babam sağ olsun, kimse fark etmeden halletti bu vakayı.
üçüncü düşüşüm 13 yaşında bisiklet sürmeyi öğreneceğim derken oldu, dizim kanadı. bir hafta boyunca pansuman yapıp oturdum.
son ve nihayi düşüşüm 22 yaşında düz yolda yürüyemeyip düşmem. şaka gibi ama gerçek. hem de tam doğum günümde. kendime hediye olarak devlet hastanesi aracılığıyla alçı aldım. zira elim çatlamıştı.
ezcümle: 5-6 yaşında düşmenize izin verilmezse 25'inizde mutlaka düşersiniz. akacak kan damarda durmaz. hayatın kanunudur.
devamını gör...
15.
ne nazlı çocukluklar geçirmiş yazarlar varmış diyorum. ben kıçımın altındaki minder kayınca salıncaktan fırlamış ta aşağıdaki çalılıkların içine düşmüştüm. çort denir ordu'da ısırgan, envai cins yaban otu ve en önemlisi böğürtlen vardır çortun içinde. kardeşiyle laga luga yapan annem, diğer teyzem aman oğlana bir şey oldu diye koşarken ben bıçak vurulduktan sonra kaçmış koyun gibi kanayarak ve gülerek çıkmıştım dikenlerin arasından.
bazıları için travmatik benim içinse dalga konusu yaraların öyküsü.
bazıları için travmatik benim içinse dalga konusu yaraların öyküsü.
devamını gör...