1.
rengarenk saçları,tombişliği,mis kokusuyla sevmenin yaş sınırına takılmadığı sevimli oyuncak.
devamını gör...
2.
çocukluğumun oyuncağıdır ama ilk çıktığı yıllarda 1950 ler,yani eski versiyonunda bebeğin içine yerleştirilen bir motor verilen her şeyi öğütücü bir şekilde sürülmüş ve pek çok çocuğun parmaklarını ve saçını kaptırdığı için kaldırılmış.
devamını gör...
3.
çocukken sahip olduğum en kıymetli nesneydi. ama neticede bir nesneydi. canı, kanı yoktu. benim için en olansa canlar vardı. bu uğurda heba ve hatta feda olacaktı...
güleç, kırmızı kıvırcık saçları her daim güzel kokan* bir lahana bebeğim vardı benim. e bu bana bir yerden tanıdık geliyor? neyse neyse, çık bu kanaldan miko. bitirdin şimdilik bu meseleleri sen. bir sonraki problemli dönemine kalsın tahlili.
ilkokul 1. sınıfa başlama hediyesi olarak teyzem bana ve benden 5 yaş büyük ablama birer lahana bebek almıştı. güleç ve sena. benimki yenidoğan boyutunda onunkiyse devasa ve şişko. şişko bebek mi olur? sena şişkoydu. çilleri vardı ve saçları da turuncuydu. sena kendi adını bebeğine de koyacak kadar aslan burcu bir birey, ben ise "ne olsun ki bunun adı" diye bir boy büyük ablasının peşinden 3 gün boyunca koşturan bir depresyonlu anne yavrusu. benim ilgi makinem benden 9 yaş büyük olan büyük ablamdı. o zamanlar liseli. aşığım, hayranım. dünden razı olduğu küçük annelik misyonunu layıkıyla yerine getiren büyük ablama lahana bebek alınmamıştı tabi ki. çaktırmasa da, bugün anlıyorum, biraz bozuldu buna. onun hediyesi neydi çok iyi anımsamıyorum. ama ya bir klasikler serisiydi ya da ingilizce dil öğrenme kitapları. akademik bir şeyler olduğu kesin. detayını hatırlayamıyorum, sorup öğrenmem lazım. ne var ki bu anlatacağım hikayeyi ablama hatırlatmak istemiyorum. bunun gibi bir tana daha var. hatırlaması bana olduğundan daha büyük yük olur ona. o yüzden biz de n'apalım buraya döküyoruz içimizi. biz kimdik? hatırlatalım: biz üç kişiydik. hangimiz kimiz pek emin olmasak da en az üçüz. şimdilik.
- abla hadi yaa, bul bir şey. bebeğimi adıyla sevmek istiyorum.
- tamam düşünüyorum miko. zorlama beni, en güzelini bulalım.
bu cevabı çok iyi hatırlıyorum. zaten ben bu kadınla ilgili birçok şeyi çok iyi hatırlıyorum. en güzelini bulalım. sen ne bulursan en güzeli olurdu a benim şaşkınım... bana göre senden gelen her şey en güzeliydi. en güzel olan sendin çünkü. sonunda buldu. daha iyisi olamazdı. bebeğim artık yoluna adıyla devam edecekti. güleç. canım güleç. ah güleç.
bana geldiği ilk gün diğer tüm oyuncaklarımın, yalvar yakar aldırdığım barbie evimin bile pabucunu dama attım hiç acımadan. her yere güleçle gittim, hep güleçle oynadım, onu üçümüzle de tanıştırdım. onunla uyudum, onunla uyandım. yemek masasına güleç için sandalye koydum. ben neredeysem güleç oradaydı. güleç hayatımın ayrılmaz bir parçasıydı. kırmızı saçlarının rengi bir ton açılmadı, kokusu asla kaybolmadı. dünyanın en kaliteli bebeği falan mıydı acaba? bilemiyorum. ama benim hayatımın merkezine gelip oturmuştu. ondan eminim. peki ya ablam? o bu hikayenin neresinde? benden de güleç'ten de daha merkezinde. anlatıyorum...
isim anasıydı, ananesiydi aslında. resimde gerçek annem hiç yok farkındaysanız. çamaşır suyuyla duvarları falan siliyordu o dönem haftada üç kez. yapacak iş bulamadığında henüz bekar olan teyzemin çeyizlerini gardrobun üstünden indirip, yıkayıp, kolalayıp, ütülüyordu falan. öyleli. çok yıllar sonra, ilgi çekmek için yaptığım çok yanlış bir şeyden hemen sonra, canını yakmak pahasına beni seviyor musun diye sorup durumu olduğundan daha kaotik bir hale getirmeme sebep olan çeşitli tutum ve davranışlar içerisindeydi yani. kendisi bunu hiç kabul etmese de. canı sağolsun.
- ben seni aldıracaktım miko. zor ikna ettiler beni. annem sütümü helal etmem sana dedi de öyle kabul ettim doğurmayı. o yüzden senin göbek adın ananenin adı.
hıhm oldu. anca bu kadar oldu işte.
ben henüz insanların çaktırmamaya çalışarak kırılabildiklerini anlayabilecek olgunlukta değildim tabi. mutlaka çeşitli şekillerde meramını anlatmaya çalışmıştır ablam bana. dans eden insan gördüğünde gözleri dolan, sanatçı ruhlu, duygularıyla var olan bir insan benim ablam. nasıl dışavurmamış olabilir sindirememişliğini. ben okuyamadım. bedelini ise kısa bir süre sonra herkes ödeyecekti.
araları geçiyorum. güleçle çok güzel anılarımız var. belki daha keyifli bir yazının konusu olurlar daha sonra. asıl meseleye geleyim.
beni tabi ki, tahmin edebileceğiniz üzere ablam yıkardı. bir hafta sonu, akşam yemeğinden sonra, banyo yaptırdı bana. sonrasındaki çok sevdiğimiz saç tarama ritüelimiz esnasında -saçlarının kıvırcık olmasından nefret eden küçük miko'nun hala ıslak olan saçlarını dümdüz tarayıp çeşitli tokalar, kurdeleler ile düz saç modelleri yapmak suretiyle fotoğraflarını çekmek*- kucağımda olan güleç'in ne kadar muhteşem bir bebek olduğunu dinledi uzun uzun. ritüel bitti. güleç yatağa yatırıldı. ben de yattım yanına. ablam son öpücüğünü verip ışığı kapatıp çıkacaktı ki odadan yine güleç ile ilgili bir şey dedim ben, o da "eeehh bıktım bu bebekten, hep güleç hep güleç" dedi ve yanımda yatmakta olan güleç'i alıp yere fırlattı. tabi ki çok şaşırdım ve çok üzüldüm. ağladım. sakinleştirdi beni. özür diledi. güleç'i yerden aldı, ondan da özür diledi. yanıma yatırdı tekrar. ve gece bitti. muhtemelen ağlayarak uykuya daldım. o geceye dair onun güleç'i yere attığı andan sonrası çok yok bende.
ben sabahçıydım. o tam gün gidiyordu okula. ertesi gün okuldan gelince koşa koşa odama gittim. güleç'i aldım. öptüm. saçlarını kokladım. sonra da sobaya attım. güleç yandı. ev plastik koktu diye annem çok kızdı. ablam da okuldan gelince saatlerce ağladı. ben iyi bir şey yapmaya çalışmıştım. sevinir zannetmiştim. çok üzüldü. hiç anlamadım.
keşke daha sonra da anlamasaydım.
özür dilerim abla. özür dilerim miko. özür dilerim güleç.
güleç, kırmızı kıvırcık saçları her daim güzel kokan* bir lahana bebeğim vardı benim. e bu bana bir yerden tanıdık geliyor? neyse neyse, çık bu kanaldan miko. bitirdin şimdilik bu meseleleri sen. bir sonraki problemli dönemine kalsın tahlili.
ilkokul 1. sınıfa başlama hediyesi olarak teyzem bana ve benden 5 yaş büyük ablama birer lahana bebek almıştı. güleç ve sena. benimki yenidoğan boyutunda onunkiyse devasa ve şişko. şişko bebek mi olur? sena şişkoydu. çilleri vardı ve saçları da turuncuydu. sena kendi adını bebeğine de koyacak kadar aslan burcu bir birey, ben ise "ne olsun ki bunun adı" diye bir boy büyük ablasının peşinden 3 gün boyunca koşturan bir depresyonlu anne yavrusu. benim ilgi makinem benden 9 yaş büyük olan büyük ablamdı. o zamanlar liseli. aşığım, hayranım. dünden razı olduğu küçük annelik misyonunu layıkıyla yerine getiren büyük ablama lahana bebek alınmamıştı tabi ki. çaktırmasa da, bugün anlıyorum, biraz bozuldu buna. onun hediyesi neydi çok iyi anımsamıyorum. ama ya bir klasikler serisiydi ya da ingilizce dil öğrenme kitapları. akademik bir şeyler olduğu kesin. detayını hatırlayamıyorum, sorup öğrenmem lazım. ne var ki bu anlatacağım hikayeyi ablama hatırlatmak istemiyorum. bunun gibi bir tana daha var. hatırlaması bana olduğundan daha büyük yük olur ona. o yüzden biz de n'apalım buraya döküyoruz içimizi. biz kimdik? hatırlatalım: biz üç kişiydik. hangimiz kimiz pek emin olmasak da en az üçüz. şimdilik.
- abla hadi yaa, bul bir şey. bebeğimi adıyla sevmek istiyorum.
- tamam düşünüyorum miko. zorlama beni, en güzelini bulalım.
bu cevabı çok iyi hatırlıyorum. zaten ben bu kadınla ilgili birçok şeyi çok iyi hatırlıyorum. en güzelini bulalım. sen ne bulursan en güzeli olurdu a benim şaşkınım... bana göre senden gelen her şey en güzeliydi. en güzel olan sendin çünkü. sonunda buldu. daha iyisi olamazdı. bebeğim artık yoluna adıyla devam edecekti. güleç. canım güleç. ah güleç.
bana geldiği ilk gün diğer tüm oyuncaklarımın, yalvar yakar aldırdığım barbie evimin bile pabucunu dama attım hiç acımadan. her yere güleçle gittim, hep güleçle oynadım, onu üçümüzle de tanıştırdım. onunla uyudum, onunla uyandım. yemek masasına güleç için sandalye koydum. ben neredeysem güleç oradaydı. güleç hayatımın ayrılmaz bir parçasıydı. kırmızı saçlarının rengi bir ton açılmadı, kokusu asla kaybolmadı. dünyanın en kaliteli bebeği falan mıydı acaba? bilemiyorum. ama benim hayatımın merkezine gelip oturmuştu. ondan eminim. peki ya ablam? o bu hikayenin neresinde? benden de güleç'ten de daha merkezinde. anlatıyorum...
isim anasıydı, ananesiydi aslında. resimde gerçek annem hiç yok farkındaysanız. çamaşır suyuyla duvarları falan siliyordu o dönem haftada üç kez. yapacak iş bulamadığında henüz bekar olan teyzemin çeyizlerini gardrobun üstünden indirip, yıkayıp, kolalayıp, ütülüyordu falan. öyleli. çok yıllar sonra, ilgi çekmek için yaptığım çok yanlış bir şeyden hemen sonra, canını yakmak pahasına beni seviyor musun diye sorup durumu olduğundan daha kaotik bir hale getirmeme sebep olan çeşitli tutum ve davranışlar içerisindeydi yani. kendisi bunu hiç kabul etmese de. canı sağolsun.
- ben seni aldıracaktım miko. zor ikna ettiler beni. annem sütümü helal etmem sana dedi de öyle kabul ettim doğurmayı. o yüzden senin göbek adın ananenin adı.
hıhm oldu. anca bu kadar oldu işte.
ben henüz insanların çaktırmamaya çalışarak kırılabildiklerini anlayabilecek olgunlukta değildim tabi. mutlaka çeşitli şekillerde meramını anlatmaya çalışmıştır ablam bana. dans eden insan gördüğünde gözleri dolan, sanatçı ruhlu, duygularıyla var olan bir insan benim ablam. nasıl dışavurmamış olabilir sindirememişliğini. ben okuyamadım. bedelini ise kısa bir süre sonra herkes ödeyecekti.
araları geçiyorum. güleçle çok güzel anılarımız var. belki daha keyifli bir yazının konusu olurlar daha sonra. asıl meseleye geleyim.
beni tabi ki, tahmin edebileceğiniz üzere ablam yıkardı. bir hafta sonu, akşam yemeğinden sonra, banyo yaptırdı bana. sonrasındaki çok sevdiğimiz saç tarama ritüelimiz esnasında -saçlarının kıvırcık olmasından nefret eden küçük miko'nun hala ıslak olan saçlarını dümdüz tarayıp çeşitli tokalar, kurdeleler ile düz saç modelleri yapmak suretiyle fotoğraflarını çekmek*- kucağımda olan güleç'in ne kadar muhteşem bir bebek olduğunu dinledi uzun uzun. ritüel bitti. güleç yatağa yatırıldı. ben de yattım yanına. ablam son öpücüğünü verip ışığı kapatıp çıkacaktı ki odadan yine güleç ile ilgili bir şey dedim ben, o da "eeehh bıktım bu bebekten, hep güleç hep güleç" dedi ve yanımda yatmakta olan güleç'i alıp yere fırlattı. tabi ki çok şaşırdım ve çok üzüldüm. ağladım. sakinleştirdi beni. özür diledi. güleç'i yerden aldı, ondan da özür diledi. yanıma yatırdı tekrar. ve gece bitti. muhtemelen ağlayarak uykuya daldım. o geceye dair onun güleç'i yere attığı andan sonrası çok yok bende.
ben sabahçıydım. o tam gün gidiyordu okula. ertesi gün okuldan gelince koşa koşa odama gittim. güleç'i aldım. öptüm. saçlarını kokladım. sonra da sobaya attım. güleç yandı. ev plastik koktu diye annem çok kızdı. ablam da okuldan gelince saatlerce ağladı. ben iyi bir şey yapmaya çalışmıştım. sevinir zannetmiştim. çok üzüldü. hiç anlamadım.
keşke daha sonra da anlamasaydım.
özür dilerim abla. özür dilerim miko. özür dilerim güleç.
devamını gör...
4.
lahana bebek, troller (kafa sözlükte bulunanlar, yeni animasyondakiler değil eskinin troll oyuncakları) ve monchichi muhteşem üçlülerdi.
devamını gör...
5.
arkadaşımda görüp hayran olduğum, kokusunu bile hala net hatırladığım oyuncak.
bir türlü bana almamışlardı bu bebekten. neden bilmiyorum. bizimkiler çocuğun her istediği alınmaz mantığındaydılar hep, olayı biraz da abartmışlardı sanırım. ara ara hala alışveriş sitesinden bakar geçerim.
bir türlü bana almamışlardı bu bebekten. neden bilmiyorum. bizimkiler çocuğun her istediği alınmaz mantığındaydılar hep, olayı biraz da abartmışlardı sanırım. ara ara hala alışveriş sitesinden bakar geçerim.
devamını gör...
6.
kışları üst üste giyinen insan.
kış mevsiminde buz kalıbı gibi gezmemek adına ne bulurlarsa kat kat giyinip sokağa öyle çıkan insanlardır.genelde böyle kat kat giyindikleri için şişmanlamış oldukları düşünülür ve yazları normal insan gibi giyinmeye başladıklarında ne kadar zayıflamışsınız gibi iltifatlara boğulabilirler.
kış mevsiminde buz kalıbı gibi gezmemek adına ne bulurlarsa kat kat giyinip sokağa öyle çıkan insanlardır.genelde böyle kat kat giyindikleri için şişmanlamış oldukları düşünülür ve yazları normal insan gibi giyinmeye başladıklarında ne kadar zayıflamışsınız gibi iltifatlara boğulabilirler.
devamını gör...
7.
ilk oyuncak bebeğim sevgili vasviye ’min kutlu soyudur.
hala benim için en kıymetli şeyler arasında. dünyanın en gerçekçi bebeğine değişmem. 15 yaşıma kadar heryere benimle geldi. ama o da yaşlandı tabi, artık dolabımın üstünden beni kesiyor pembe saçları ve tatlı sırıtışıyla.
hala benim için en kıymetli şeyler arasında. dünyanın en gerçekçi bebeğine değişmem. 15 yaşıma kadar heryere benimle geldi. ama o da yaşlandı tabi, artık dolabımın üstünden beni kesiyor pembe saçları ve tatlı sırıtışıyla.
devamını gör...