1.
amerika'nın yetiştirmiş olduğu en önemli yazarlardan birisidir. genelde hiciv türünde eserler vermiş olan obrien, dünyada eşi menendi olmayan bir işe imza atarak ''struggle for life'' adlı eseriyle satış rekorları kırmış, yayımlandığı yıl içerisinde 4 milyon satış rakamını yakalaması sebebiyle de büyük sükse yapmıştır. ayrıca eserin tüm dillere çevrildiğini de belirtmemiz gerekir ki bu ciddi anlamda büyük bir başarıdır. türkiye'de ise en çok satın alınan ve okunan kitap olma özelliğini halen sürdürmektedir. dilimize ''hayat kavgası'' adıyla çevrilen esere halkımız büyük teveccüh göstermiş ve yazarın kitaplarının en çok satıldığı ülkede türkiye olmuştur. peki kimdir bu adam ve eseri neden türkiye'de bu kadar başarılı olmuş ve büyük yankı uyandırmıştır? işin aslına bakarsanız öyle ahım şahım bir hayat hikâyesi yok. philadelphia'lı bir çiftçinin oğlu ve tam 18 kardeşi var. babası kendisini papaz okuluna gönderiyor ama o ilahiyat profesörünün mabadına iğne batırdığı için okuldan atılıyor ve hayatını balıkçılıkla idame ettirmeye başlıyor. zaten biliyorsunuz amerikalı yazarlar genelde balıkçılık yaparlar ki bu durum kitabın tanıtım yazısında da önemle belirtilmiş. geç keşfedilmiş bir adam obrien. ilk hikâyesini 40 yaşında yazıyor. yani biraz klişe bir durum...
gelelim romanın türkiye'de başarılı olma sebebine, romanın çevirmeni aziz nesin durumu şöyle izah ediyor; *
bir roman yazdım. üç ay geceli gündüzlü bu romana çalıştım. dünyada herkes birbirini kandırır, yazar kısmı da kendi kendini kandırır.
başkalarına söylemeye utansam bile kendi kendime söyleyebilirim: roman çok güzel oldu. gazetelerden birine götürdüm.
"biz telif roman neşretmiyoruz." dediler.
"bir kere okuyun!"
"ne gereği var, halk telif roman sevmiyor."
bir kitapçıya götürdüm. daha "bir romanım var" der demez, "biz yalnız tercüme romanlar basıyoruz" dedi.
başka birine götürdüm. o da, "tercüme varsa getirin, telif roman satılmıyor" dedi.
nereye gittimse, hepsi birbirinin ağzına tükürmüş. üç ay, ha babam ha, çalışıp büyük ümitlerle yazdığım roman, kimse görmeden cami kapısına bırakılacak günah çocuğu gibi elimde kaldı. o zaman aklıma geldi. bizim arkadaşlar, kimi fransızcadan, kimi almancadan, kimi ingilizceden, italyancadan hikayeler aparıp johnson'u ahmet, martha'yı fatma yapıyorlar; sonra kendileri yazmış gibi hikayenin altına imzalarını çakıp dergilere veriyorlar. ben niye sanki tersini yapmayayım?
oturdum, romanda ne kadar türk adı varsa değiştirdim. amerikan ismi koydum. elime bir yerden de new york'un planını geçirdim. romandaki yer adları da amerikanca oldu. şimdi sıra geldi, romanın yazarına; mark obrien diye bir de ortaya amerikan yazarı çıkardım.
"yalnız çeviri roman yayımlıyoruz" diye beni tersyüz eden gazeteye romanı götürdüm. "size mark obrien'den çevirdiğim bir roman getirdim" dedim.
"çok güzel. kim bu mark obrien?"
"aaa! bilmiyor musunuz? ünlü mark obrien yahu! kitapları bütün dünya dillerine çevrildi."
romanı okuma gereği bile görmediler; trink paraları sayıp aldılar. yalnız bana, "yazar ve eseri hakkında bir şeyler yaz" dediler.
sarıldım kaleme:
"mark obrien'in son şaheseri: 'struggle for life'
amerika'yı yerinden oynatan bu eser bir ayda 4 milyon sattı. bütün dünya dillerine çevrilen bu kıymetli roman, nihayet 'hayat kavgası' adıyla dilimize de çevrilmiştir."
mark obrien efendiye bir de hal tercümesi şişirdim, sormayın. 18 çocuklu ailenin en küçük çocuğu. babası philadelphia'da bir çiftçi. oğlunu papaz yapmak istiyor. küçük mark, daha 14 yaşında ilahiyat profesörünün kaba etine iğne batırıp mektepten kovulmak zekasını gösteriyor. tıpkı birçok ünlü amerikan yazarının hayatı gibi. balıkçılık yapıyor. hep bildiğiniz hikaye. derken 40 yaşında ilk hikayesini "let us kiss" dergisine gönderiyor. dili, üslubu o kadar bozuk, anlamsız, saçma ki..
anlayacağınız, uzun bir hal tercümesi. bizim roman bir tutunsun. kitapçılar, "aman şu mark obrien'den bir çeviri de bize yap!" diye peşime düştüler.
mark obrien'den tam 18 roman çevirdim. daha da ömrüm oldukça çevireceğim. iş bununla kalmadı. hani ünlü polis hafiyesi jack lammer var ya. kitabı herkesin elinde dolaşıyor. ondan da 6 kitap çevirdim. son günlerde işi ilerletmiştim. hintçeden, çinceden bile çeviriyordum.
bu gidişle bir zaman gelecek, amerikan edebiyat tarihini yazacak olanlar, türkçe romanları okumaya mecbur olacaklar. benim de artık son umudum, mark obrien adıyla, amerikan edebiyatında yer almak.
evet efendim spoiler'ı da okuduysanız mevzunun sosyolojik ve edebi boyutlarının ne kadar önemli ve ciddi olduğunun farkına varmışsınızdır diye düşünüyorum.
hal böyleyken de bir kaç dip not düşmek istiyorum.
dibine not 1: mevzuyu biliyorsanız ve daha önce yazarı okumuşsanız, bu tanıtım yazısı sizde çok fazla bir etki doğurmamıştır. durumu idare ediverin.
dibine not 2: yazarla yeni tanışmış ve spoiler'ı da okuyup sonrasında kulaklarımı çınlatmışsanız. hakkınızı helal ediniz *
dibine not 3: nasıl olsa bilgisel tanım adam yazmışta yazmış, okumaya durumum yok, beğenip geçeyim dediyseniz, obrien sizi bildiği gibi yapsın! *
yeni yılın hepinize güzellikler getirmesini temenni ederim. huzurlu ve mutlu günleriniz olsun...
gelelim romanın türkiye'de başarılı olma sebebine, romanın çevirmeni aziz nesin durumu şöyle izah ediyor; *
bir roman yazdım. üç ay geceli gündüzlü bu romana çalıştım. dünyada herkes birbirini kandırır, yazar kısmı da kendi kendini kandırır.
başkalarına söylemeye utansam bile kendi kendime söyleyebilirim: roman çok güzel oldu. gazetelerden birine götürdüm.
"biz telif roman neşretmiyoruz." dediler.
"bir kere okuyun!"
"ne gereği var, halk telif roman sevmiyor."
bir kitapçıya götürdüm. daha "bir romanım var" der demez, "biz yalnız tercüme romanlar basıyoruz" dedi.
başka birine götürdüm. o da, "tercüme varsa getirin, telif roman satılmıyor" dedi.
nereye gittimse, hepsi birbirinin ağzına tükürmüş. üç ay, ha babam ha, çalışıp büyük ümitlerle yazdığım roman, kimse görmeden cami kapısına bırakılacak günah çocuğu gibi elimde kaldı. o zaman aklıma geldi. bizim arkadaşlar, kimi fransızcadan, kimi almancadan, kimi ingilizceden, italyancadan hikayeler aparıp johnson'u ahmet, martha'yı fatma yapıyorlar; sonra kendileri yazmış gibi hikayenin altına imzalarını çakıp dergilere veriyorlar. ben niye sanki tersini yapmayayım?
oturdum, romanda ne kadar türk adı varsa değiştirdim. amerikan ismi koydum. elime bir yerden de new york'un planını geçirdim. romandaki yer adları da amerikanca oldu. şimdi sıra geldi, romanın yazarına; mark obrien diye bir de ortaya amerikan yazarı çıkardım.
"yalnız çeviri roman yayımlıyoruz" diye beni tersyüz eden gazeteye romanı götürdüm. "size mark obrien'den çevirdiğim bir roman getirdim" dedim.
"çok güzel. kim bu mark obrien?"
"aaa! bilmiyor musunuz? ünlü mark obrien yahu! kitapları bütün dünya dillerine çevrildi."
romanı okuma gereği bile görmediler; trink paraları sayıp aldılar. yalnız bana, "yazar ve eseri hakkında bir şeyler yaz" dediler.
sarıldım kaleme:
"mark obrien'in son şaheseri: 'struggle for life'
amerika'yı yerinden oynatan bu eser bir ayda 4 milyon sattı. bütün dünya dillerine çevrilen bu kıymetli roman, nihayet 'hayat kavgası' adıyla dilimize de çevrilmiştir."
mark obrien efendiye bir de hal tercümesi şişirdim, sormayın. 18 çocuklu ailenin en küçük çocuğu. babası philadelphia'da bir çiftçi. oğlunu papaz yapmak istiyor. küçük mark, daha 14 yaşında ilahiyat profesörünün kaba etine iğne batırıp mektepten kovulmak zekasını gösteriyor. tıpkı birçok ünlü amerikan yazarının hayatı gibi. balıkçılık yapıyor. hep bildiğiniz hikaye. derken 40 yaşında ilk hikayesini "let us kiss" dergisine gönderiyor. dili, üslubu o kadar bozuk, anlamsız, saçma ki..
anlayacağınız, uzun bir hal tercümesi. bizim roman bir tutunsun. kitapçılar, "aman şu mark obrien'den bir çeviri de bize yap!" diye peşime düştüler.
mark obrien'den tam 18 roman çevirdim. daha da ömrüm oldukça çevireceğim. iş bununla kalmadı. hani ünlü polis hafiyesi jack lammer var ya. kitabı herkesin elinde dolaşıyor. ondan da 6 kitap çevirdim. son günlerde işi ilerletmiştim. hintçeden, çinceden bile çeviriyordum.
bu gidişle bir zaman gelecek, amerikan edebiyat tarihini yazacak olanlar, türkçe romanları okumaya mecbur olacaklar. benim de artık son umudum, mark obrien adıyla, amerikan edebiyatında yer almak.
evet efendim spoiler'ı da okuduysanız mevzunun sosyolojik ve edebi boyutlarının ne kadar önemli ve ciddi olduğunun farkına varmışsınızdır diye düşünüyorum.
hal böyleyken de bir kaç dip not düşmek istiyorum.
dibine not 1: mevzuyu biliyorsanız ve daha önce yazarı okumuşsanız, bu tanıtım yazısı sizde çok fazla bir etki doğurmamıştır. durumu idare ediverin.
dibine not 2: yazarla yeni tanışmış ve spoiler'ı da okuyup sonrasında kulaklarımı çınlatmışsanız. hakkınızı helal ediniz *
dibine not 3: nasıl olsa bilgisel tanım adam yazmışta yazmış, okumaya durumum yok, beğenip geçeyim dediyseniz, obrien sizi bildiği gibi yapsın! *
yeni yılın hepinize güzellikler getirmesini temenni ederim. huzurlu ve mutlu günleriniz olsun...
devamını gör...