orijinal adı: le comte de monte-cristo
yazar : alexandre dumas
yayım yılı: 1844
iftira sonucu uzun yıllar tutsak olan edmond dantes isimli kahramanımız tünel kazıp kaçar ve birlikte hapsedilmiş olduğu rahip sayesinde haberdar olduğu hazineye ulaşır. sonrasında ise monte kristo kontu kimliğine bürünerek kendisini düğün gününde hapse gönderen kişilerden almış olduğu intikamın öyküsüdür.
yazar : alexandre dumas
yayım yılı: 1844
iftira sonucu uzun yıllar tutsak olan edmond dantes isimli kahramanımız tünel kazıp kaçar ve birlikte hapsedilmiş olduğu rahip sayesinde haberdar olduğu hazineye ulaşır. sonrasında ise monte kristo kontu kimliğine bürünerek kendisini düğün gününde hapse gönderen kişilerden almış olduğu intikamın öyküsüdür.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "ışıkhüzmesindegezendoga" tarafından 14.11.2020 12:24 tarihinde açılmıştır.
21.
alexsandre dumas'ın intikam , aşırılık , hırs , bilgeliğin faydaları , sadakat ve aşk konularını genel anlamda monte kristo özel olarak da diğer karakterler üzerinde incelediği, en çok tanınan romanıdır.
edmond dantes(ileride monte kristo olacak başkahraman) pharaon'un yardımcı kaptanı. geminin kaptanı ölünce onunda bıraktığı mektupla gemiyi kendisi marsilya'ya getirmek zorunda kalır. geldiğinde mösyö morrel(geminin ve şirketin sahibi) onu zaten sevdiğinden ve başarılı bir genç olmasından ötürü kaptan yapmak ister. lakin onu kıskanan geminin muhasebecisi danglars vardır. danglars ,kaptanın elba adasından paristeki adrese gidecek mektuptan haberdar ama içeriğini bilmemektedir. olaylar böyle iken edmond'ın güzel katalan sevgilisi mercedes vardır bir de. bir de mercedes'i seven kuzeni fernand mondego. edmond kaç yıldan beri evlenmek istediği kadınla evlenmekte kararlıdır. nişan falan her şeyi planlar.
lakin her şey istediği gibi gitmeyecektir. danglars , edmond'un başarısını kıskandığı ve onun emrine geçmek istemediği için bir tertip kurar. bir gün caderousse (babasının komşusu ) ile içki içerlerken üzgün fernand'ı yanlarına çağırırlar. danglars , hem edmond'u kötü duruma sokmak hemde kendini işe bulaştırmamak için fernand'a kraliyet başsavcılığına edmond'un elinde olan mektubun bir suç içeriği olduğuna dair ihbarnameyi yazdırır.
edmond dostları ile nişan yemeğindedir . tam her şey güzelken komiser onu tutuklamaya gelir ve tutuklar. başsavcı makamında olmadığı için başsavcı yardımcısı villefort durumla ilgilenmek zorundadır. edmond'u sorgularken bahsi geçen mektubu ister ve okur . mektupta napolyondan babası mösyö noirtier'e yazılmış dizeleri görünce kendi kariyerini de göz önüne alıp mektubu hemen yakar ve edmond'a bundan asla bahsetmemesini ve bunun onu kurtaracağı yalanına inandırır. gelin görün ki öyle bir şey villefort mektup sayesinde sadakatini ispatlayıp yükselirken edmod hücrede çüremeye mahkum bırakılacaktır.
edmond gel zaman git zaman if şatosundakş hücresinde çürürken dışarıyı yanlış hesaplayıp odasına da doğru kazan başrahip faria ile tanışacaktır. faria ona buradan çıkması durumunda zamanında gizlenmiş bir hazineyi (ki hikayesi gerçekten çok ilginçtir sanırım tarihsel bir gerçekliği olabilir olmasa da cesare borgia ve onun babası olan papa 6.alexsander'a yönelik tarihsel bir atıf vardır tavsiye edilir) ikiye bölüşmeyi teklif eder .ilk başta inanmayan edmond zamanla faria'nın bilgeliği ve anlattıklarının mantıksal uyumu sayesinde ona hafiften inanmaya başlar. tam kaçacaklerken faria geçirdiği 3. nöbetten ötürü ölür . edmond ise pes etmek yerine onun kefenine girip ayağına bağlı gülleyle denize atılır ve yüzüp kurtulmayı başarır. sonrasında kefendekinin edmond olduğunu anlasalarda gülleyle atıldığı için onun da öldüğünü sanarlar.
kitabın bu aşamasından sonraki kısmı genel olarak edmond'un monte kristo adasındaki hazineyi büyük bir sebat ve gizlilikle bulduktan sonra hiçbir filmde ve kitapta göremeyeceğimiz bir karakter gelişimi başlar.
elbetteki burada sonraki tüm olay örgüsünü (1000 sayfanın özetini verebilmemiz mümkün değil) ama genel olarak şunları söylemekle yetinebiliriz: edmond karısının , çocuklarının ölümüyle (aslında matmazel valentine ölmedi ama savcı villefort öldü sanıyordu) savcı villefort'u delirtir ondan daha fazla intikam almaktan vazgeçer hatta neden olduğu şeyden ötürü ağır bir pişmanlık duyar(çünkü hepsinin ölümüne neden olacak karışımı
villefort'un çocuğu için her şeyi yapacak karısına o vermiştir.) danglars'ı kendi emri altında olan haydutlarına yakalatmış fakat yaptığı şeylerden yeterince pişman olduğu için onu öldürmemiş canını bağışlamıştır. yine diğer bir suçlu olan fernand'ı hem kendi davasından hemde evlatlık edindiği hayde'nin babasına (tepedenli ali paşa kitap tepedelenin isyanını da içeriğine katmış ve tabiki beklenen bir biçimde o zamanların yaygın bir modası olan türklere karşı yunan tutuçuluğuyla işlemiştir) yaptığı ihanetten dolayı intihar etmesine neden olmuştur. (sanırım kitapta hak ettiği cezayı layığıyla bulan tek kişidir intikam hırsının daha çok masum olanların hiç haketmediği bir sona maruz kalmasına neden olduğunu göreceğiz). ve tabiki maximilien ve valentine de belki diğer insanların hayatlarını yıkmasına karşılık onların bir hayat kurması için ise güzel bir servet bırakıp hak ettikleri güzel sona ulaşmalarını sağlayacak.
kitabın genel olarak vermek istediği mesaj haksızlığa uğramış birinin doğru bir yönlendirme , zeka ve aklın kullanımı , ve birazda hatırı sayılır para sayesinde çok korkutucu bir canavara dönüşebileceğini mükemmel bir karakter gelişimiyle gözler önüne serer. lakin sonu gelmez bir intikam hırsının ise sonu gelmez bir çatışmaya ve bu yolda masumların belki zalimlerden bile daha ağır sonuçlara maruz kalabileceğini anlatır. kısacası ihanetin bir insanı nasıl değiştirip , büyüteceğini ; intikamın ise pişmanlıktan başka bir şey getirmeyeceği anlatılır.
kitap kurgu olarak ; abartılacak kadar mükemmel olmasa da karakterlerin hikayelerinin yanında tarihsel imge ve durum tespitlerinin işlenmesiyle , insanların hırslarının açık seçik olarak gözler önüne serip sonucunun ise işlerin nereye gelebileceğini iyi bir uslüp ve akıcılıkla anlatmış ve tabiki 50 kere dediğim gibi edmond'un mükemmel karakter gelişimini de koyduk mu iyi olduğunu söyleyebiliriz.
son olarak klasik bir şekilde kitapta gördüğüm güzel sözlerle bitiriyorum.
cedant arma togae (silahların yerini cübbeler alsın)
her zaman olduğu gibi , en çok süslenmiş olanlar en yaşlı kadınlardı ve büyük bir ısrarla kendilerini göstermeye çalışanlar ise en çirkinlerdi.
maximilien, yaşamanın ne kadar güzel olduğunu görmek için ölmeyi arzu etmeyi bilmek gerekir.
yüreğimin sevgili evlatları, yaşayın ve mutlu olun ve tanrı'nın geleceği insanın gözlerinin önüne sermeye tenezzül ettiği güne kadar tüm insanı bilgeliğin şu iki sözcükle ifade edileceğini asla unutmayın : beklemek ve umut etmek.
edmond dantes(ileride monte kristo olacak başkahraman) pharaon'un yardımcı kaptanı. geminin kaptanı ölünce onunda bıraktığı mektupla gemiyi kendisi marsilya'ya getirmek zorunda kalır. geldiğinde mösyö morrel(geminin ve şirketin sahibi) onu zaten sevdiğinden ve başarılı bir genç olmasından ötürü kaptan yapmak ister. lakin onu kıskanan geminin muhasebecisi danglars vardır. danglars ,kaptanın elba adasından paristeki adrese gidecek mektuptan haberdar ama içeriğini bilmemektedir. olaylar böyle iken edmond'ın güzel katalan sevgilisi mercedes vardır bir de. bir de mercedes'i seven kuzeni fernand mondego. edmond kaç yıldan beri evlenmek istediği kadınla evlenmekte kararlıdır. nişan falan her şeyi planlar.
lakin her şey istediği gibi gitmeyecektir. danglars , edmond'un başarısını kıskandığı ve onun emrine geçmek istemediği için bir tertip kurar. bir gün caderousse (babasının komşusu ) ile içki içerlerken üzgün fernand'ı yanlarına çağırırlar. danglars , hem edmond'u kötü duruma sokmak hemde kendini işe bulaştırmamak için fernand'a kraliyet başsavcılığına edmond'un elinde olan mektubun bir suç içeriği olduğuna dair ihbarnameyi yazdırır.
edmond dostları ile nişan yemeğindedir . tam her şey güzelken komiser onu tutuklamaya gelir ve tutuklar. başsavcı makamında olmadığı için başsavcı yardımcısı villefort durumla ilgilenmek zorundadır. edmond'u sorgularken bahsi geçen mektubu ister ve okur . mektupta napolyondan babası mösyö noirtier'e yazılmış dizeleri görünce kendi kariyerini de göz önüne alıp mektubu hemen yakar ve edmond'a bundan asla bahsetmemesini ve bunun onu kurtaracağı yalanına inandırır. gelin görün ki öyle bir şey villefort mektup sayesinde sadakatini ispatlayıp yükselirken edmod hücrede çüremeye mahkum bırakılacaktır.
edmond gel zaman git zaman if şatosundakş hücresinde çürürken dışarıyı yanlış hesaplayıp odasına da doğru kazan başrahip faria ile tanışacaktır. faria ona buradan çıkması durumunda zamanında gizlenmiş bir hazineyi (ki hikayesi gerçekten çok ilginçtir sanırım tarihsel bir gerçekliği olabilir olmasa da cesare borgia ve onun babası olan papa 6.alexsander'a yönelik tarihsel bir atıf vardır tavsiye edilir) ikiye bölüşmeyi teklif eder .ilk başta inanmayan edmond zamanla faria'nın bilgeliği ve anlattıklarının mantıksal uyumu sayesinde ona hafiften inanmaya başlar. tam kaçacaklerken faria geçirdiği 3. nöbetten ötürü ölür . edmond ise pes etmek yerine onun kefenine girip ayağına bağlı gülleyle denize atılır ve yüzüp kurtulmayı başarır. sonrasında kefendekinin edmond olduğunu anlasalarda gülleyle atıldığı için onun da öldüğünü sanarlar.
kitabın bu aşamasından sonraki kısmı genel olarak edmond'un monte kristo adasındaki hazineyi büyük bir sebat ve gizlilikle bulduktan sonra hiçbir filmde ve kitapta göremeyeceğimiz bir karakter gelişimi başlar.
elbetteki burada sonraki tüm olay örgüsünü (1000 sayfanın özetini verebilmemiz mümkün değil) ama genel olarak şunları söylemekle yetinebiliriz: edmond karısının , çocuklarının ölümüyle (aslında matmazel valentine ölmedi ama savcı villefort öldü sanıyordu) savcı villefort'u delirtir ondan daha fazla intikam almaktan vazgeçer hatta neden olduğu şeyden ötürü ağır bir pişmanlık duyar(çünkü hepsinin ölümüne neden olacak karışımı
villefort'un çocuğu için her şeyi yapacak karısına o vermiştir.) danglars'ı kendi emri altında olan haydutlarına yakalatmış fakat yaptığı şeylerden yeterince pişman olduğu için onu öldürmemiş canını bağışlamıştır. yine diğer bir suçlu olan fernand'ı hem kendi davasından hemde evlatlık edindiği hayde'nin babasına (tepedenli ali paşa kitap tepedelenin isyanını da içeriğine katmış ve tabiki beklenen bir biçimde o zamanların yaygın bir modası olan türklere karşı yunan tutuçuluğuyla işlemiştir) yaptığı ihanetten dolayı intihar etmesine neden olmuştur. (sanırım kitapta hak ettiği cezayı layığıyla bulan tek kişidir intikam hırsının daha çok masum olanların hiç haketmediği bir sona maruz kalmasına neden olduğunu göreceğiz). ve tabiki maximilien ve valentine de belki diğer insanların hayatlarını yıkmasına karşılık onların bir hayat kurması için ise güzel bir servet bırakıp hak ettikleri güzel sona ulaşmalarını sağlayacak.
kitabın genel olarak vermek istediği mesaj haksızlığa uğramış birinin doğru bir yönlendirme , zeka ve aklın kullanımı , ve birazda hatırı sayılır para sayesinde çok korkutucu bir canavara dönüşebileceğini mükemmel bir karakter gelişimiyle gözler önüne serer. lakin sonu gelmez bir intikam hırsının ise sonu gelmez bir çatışmaya ve bu yolda masumların belki zalimlerden bile daha ağır sonuçlara maruz kalabileceğini anlatır. kısacası ihanetin bir insanı nasıl değiştirip , büyüteceğini ; intikamın ise pişmanlıktan başka bir şey getirmeyeceği anlatılır.
kitap kurgu olarak ; abartılacak kadar mükemmel olmasa da karakterlerin hikayelerinin yanında tarihsel imge ve durum tespitlerinin işlenmesiyle , insanların hırslarının açık seçik olarak gözler önüne serip sonucunun ise işlerin nereye gelebileceğini iyi bir uslüp ve akıcılıkla anlatmış ve tabiki 50 kere dediğim gibi edmond'un mükemmel karakter gelişimini de koyduk mu iyi olduğunu söyleyebiliriz.
son olarak klasik bir şekilde kitapta gördüğüm güzel sözlerle bitiriyorum.
cedant arma togae (silahların yerini cübbeler alsın)
her zaman olduğu gibi , en çok süslenmiş olanlar en yaşlı kadınlardı ve büyük bir ısrarla kendilerini göstermeye çalışanlar ise en çirkinlerdi.
maximilien, yaşamanın ne kadar güzel olduğunu görmek için ölmeyi arzu etmeyi bilmek gerekir.
yüreğimin sevgili evlatları, yaşayın ve mutlu olun ve tanrı'nın geleceği insanın gözlerinin önüne sermeye tenezzül ettiği güne kadar tüm insanı bilgeliğin şu iki sözcükle ifade edileceğini asla unutmayın : beklemek ve umut etmek.
devamını gör...
22.
geçen hafta tekrar bitirdiğim kitap.
bu kitapta yada edmond dantes’in hayatında kendi hayatım ile olan paralellikler beni cezbediyor, aramızdaki tek fark o kendisini tanrının intikam aracı olarak görüyor ben ego’mu tatmin olarak görüyorum, o bir örümcek gibi yıllarca ağlarını örüp böcekleri düşürüyor ben kısa yoldan üzerlerine basıp çıkan ses ile neşeleniyorum…
bu kitapta yada edmond dantes’in hayatında kendi hayatım ile olan paralellikler beni cezbediyor, aramızdaki tek fark o kendisini tanrının intikam aracı olarak görüyor ben ego’mu tatmin olarak görüyorum, o bir örümcek gibi yıllarca ağlarını örüp böcekleri düşürüyor ben kısa yoldan üzerlerine basıp çıkan ses ile neşeleniyorum…
devamını gör...
23.
hiç bitmesin istediğim kitap. gerçekten okurken hiç bitmeyecekmis gibi geliyor baya kallavi.ancak super ötesi. kitap okumayı sevmeyenler okuyabilir bence seversiniz.
konusu merak uyandırıcı büyüzden güzel sürüklüyor insanı.
çarpık curpuk tanımımdan anlayacağınız gibi kitap okumaya geç başlamış bi insanım. oyuzden ben okuduysam herkes okur dinleyin siz beni.
konusu merak uyandırıcı büyüzden güzel sürüklüyor insanı.
çarpık curpuk tanımımdan anlayacağınız gibi kitap okumaya geç başlamış bi insanım. oyuzden ben okuduysam herkes okur dinleyin siz beni.
devamını gör...
24.
edmond dantes… asla unutamayacağım, unuttuğumu hissettiğimde tekrar macerasına ortak olmak isteyeceğim bir isim. bilmem unutulur mu ? bazı kitapları hiç okumamış olmayı dilersiniz, ilk okuma heyecanını tekrar yaşayabilmek için. işte benim için o kitap monte cristo kontu. fransız edebiyatının enlerinden biri. alexandre dumas’ın başyapıtı. bir dünya klasiği. muazzam kelimesinin yetersiz kalacağı bir eser. şimdi duygularımı bir kenara bırakıp sizlere kitaptan bahsetmek istiyorum. tabii mümkünse başkarakterimiz edmond dantes, daha 19 yaşında bir denizci. yoksul ama umutlu, çalışkan, geleceği çok parlak, hevesli, bıçkın gibi bir delikanlı. bir babası var şu hayatta bir de sevdiceği mersedes. bir gün deniz seferindeyken geminin kaptanı beklenmedik bir şekilde vefat eder ve tüm komutayı edmond’a bırakır. fakat kaptanlığa göz koyan muhasebeci danglars vardır o gemide. karada ise mersedes’e göz koymuş, aynı zamanda mersedes’in kuzeni olan fernand. ışığı gözlerinden belli olan edmond’u çekemeyen insanlar oldukça fazladır. güzeller güzeli bir nişanlısı vardır çünkü, ve herkesin güvenini kazanacak kadar da yürekli ve cesur bir karakteri vardır. tıpkı hedefleri olan insanların yapacağı gibi yalnızca işine odaklanır edmond. çünkü evlenmek istediği bir kadın ve bakması gereken bir babası vardır. gelelim kilit isimlere. bu isimler yalnızca kitabın başında geçiyor dolayısıyla spoiler veriyorum sanmayın okuma keyfinizi asla etkilemeyecek. danglars (gemide muhasebeci) fernand (mersedes’e aşık aynı zamanda asker) caderouusse (edmond ve babasının komşusu) işte bu üç isim kendilerine göre haklı sebeplerle edmond’u ajanlıkla suçlayan bir mektup yazıp ilgili mercilere gönderiyorlar. ve böylelikle edmond’un tamı tamına 14 yıllık suçsuz esaretine ilk imzaları atmış oluyorlar. hedefledikleri iftira tam da istedikleri yeri, istedikleri kişiyi vuruyor. ve kitabın akışı burada başlıyor. düğün gününde kelepçelenerek götürülen edmond, artık bir mahkûm. kötü şeylerin yanında iyi şeyler de olmuyor mu ? elbette oluyor. kapatıldığı if şatosu (hapishane) ona hayatının geri kalanını bahşedecek olan faria ile tanışmasına vesile olur. tanışmaları da bambaşka bir olay tabi. bu ismi asla unutmayın dostlarım. “rahip faria”. sadece ilk ciltte okuyacaksınız bu ismi. halbuki tüm kitap bu isim sayesinde layıkıyla son bulabiliyor. kitaptaki yan karakterlerin belki de en önemlisi, en özeliydi. edmond dantes, monte cristo kontu olduysa eğer, onun sayesinde. nihayet bu esaret son bulduğunda, intikamını almak için geri dönen edmond, 14 yılın ardından hem fiziksel hem ruhsal olarak başkalaşmış ve tanınmaz hale gelmiştir. rahip faria’nın sayesinde kazandığı bilgeliği ve sınırsız maddi imkanlarıyla tanrı’nın adaletini sağlamaya yemin etmiştir. bu intikamı alırken suçluların yanında elbette masumlar da yanacaktır. ama kimler ? nasıl ? ne zaman ? işte bütün mesele bu. bu kitap 1500 sayfadan fazla. ama ben hayatımda bu kadar akıcı bir kitap okumadım. bu kadar kendini okutturan bir kitap daha olamaz herhalde. sonunu deli gibi merak ederken okumaya kıyamadım, bitecek diye üzüle üzüle sonunu getirdim. inanılmaz bir deneyimdi gerçekten. ve daha güzel bir son yazılamazdı bu kitaba. mükemmeldi mükemmel.
devamını gör...