orijinal adı: le comte de monte-cristo
yazar : alexandre dumas
yayım yılı: 1844
iftira sonucu uzun yıllar tutsak olan edmond dantes isimli kahramanımız tünel kazıp kaçar ve birlikte hapsedilmiş olduğu rahip sayesinde haberdar olduğu hazineye ulaşır. sonrasında ise monte kristo kontu kimliğine bürünerek kendisini düğün gününde hapse gönderen kişilerden almış olduğu intikamın öyküsüdür.
yazar : alexandre dumas
yayım yılı: 1844
iftira sonucu uzun yıllar tutsak olan edmond dantes isimli kahramanımız tünel kazıp kaçar ve birlikte hapsedilmiş olduğu rahip sayesinde haberdar olduğu hazineye ulaşır. sonrasında ise monte kristo kontu kimliğine bürünerek kendisini düğün gününde hapse gönderen kişilerden almış olduğu intikamın öyküsüdür.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "ışıkhüzmesindegezendoga" tarafından 14.11.2020 12:24 tarihinde açılmıştır.
1.
(bkz: ezel), (bkz: esaretin bedeli) gibi film ve dizilere örnek olmuş harikuladebir intikam romanı. 2 kez ard arda okudum 3. kez okumayı düşünüyorum. hikaye napolyon döneminde geçer, zaten çalkantıda olan fransa’da birilerini suçlamak için fetöcü demeniz yeter de artar bile ve kahramanımıza fetöcü diye iftira atılır, hapse girer ve orada deli farya ile tanışır.
devamını gör...
2.
baş karakteri edmond dantes'in suçsuz yere hapse atılmasından sonra intikamını anlatan bir roman. hasan ali yücel klasikler dizisinden iki cildi yaklaşık 1500 sayfa civarında tutmaktadır.
--! spoiler !--
sevdiği kadın mercedes'i edmond'a kaptıran fernand ile çok istediği gemi kaptanlık rütbesini edmond'a kaptıran danglars birlik olup edmond'un bonaparte adına ajanlık yaptığı ile ilgili bir ihbar mektubu oluşturmuşlardır. zamanının fransa'sını bir kral louis bir bonaparte yönettiği için o zamanlar bonaparte'ci olmak şimdi fetöcü olmak gibidir. bunun üzerine edmond hapse atılır. aslına bakılacak olursa edmond gerçekten de ajanlıkla suçlanabilecek bir şey yapmıştır. gemi kaptanı ölünce komutayı ele alan edmond, ölen kaptanın son isteği olarak elbe adasına çıkar ve orada napolèon bonaparte'den bir mektup alır. bunu nuvardiye diye okunan ama yazılışını unuttuğum, bonaparte'nin darbesini örgütleyecek liderlerden birine iletecektir. ihbar mektubunda da bundan bahsedilir. şimdi edmond suçsuz mudur? bence hayır. bu isteğini sadece kaptanın ölüm dileği olduğu için yerine getirdiğini biz karakterin beynini okuyabildiğimiz için bilsek de yetkililerin böyle düşünmemesi oldukça normal. yine de edmond kendi açısından suçsuzdur ve yıllar boyu hapse düşer.
hapiste deli faria adlı bir rahiple tanışır. hapisten kaçıp bu rahibin hazinesine ulaşır ve monte kristo kontu olarak intikamını alır.
--! spoiler !--
kitap temelinde intikam hissini anlatmaktadır. güzel işlemiştir. olay örgüsü hayatımda gördüğüm en ilginç olay örgülerinden birisidir. buna rağmen karakterler ya iyi ya kötü olacak şekilde yazılmıştır. bu yüzden kitap birazcık çocuk kitabı gibi hissettirmektedir. kötüler genelde kötülük yaparlar, hisleri asla iyi olmaz ve yaptıkları işleri kendilerince haklı göstermezler. kötüler yaptıklarını kötülükten yaparlar. iyiler de aksine çok iyidir. bu açılardan keşke daha gerçekçi bir şekilde yazılsaydı diye düşündüğüm bir kitap olmuştur.
edit: yazım hataları
--! spoiler !--
sevdiği kadın mercedes'i edmond'a kaptıran fernand ile çok istediği gemi kaptanlık rütbesini edmond'a kaptıran danglars birlik olup edmond'un bonaparte adına ajanlık yaptığı ile ilgili bir ihbar mektubu oluşturmuşlardır. zamanının fransa'sını bir kral louis bir bonaparte yönettiği için o zamanlar bonaparte'ci olmak şimdi fetöcü olmak gibidir. bunun üzerine edmond hapse atılır. aslına bakılacak olursa edmond gerçekten de ajanlıkla suçlanabilecek bir şey yapmıştır. gemi kaptanı ölünce komutayı ele alan edmond, ölen kaptanın son isteği olarak elbe adasına çıkar ve orada napolèon bonaparte'den bir mektup alır. bunu nuvardiye diye okunan ama yazılışını unuttuğum, bonaparte'nin darbesini örgütleyecek liderlerden birine iletecektir. ihbar mektubunda da bundan bahsedilir. şimdi edmond suçsuz mudur? bence hayır. bu isteğini sadece kaptanın ölüm dileği olduğu için yerine getirdiğini biz karakterin beynini okuyabildiğimiz için bilsek de yetkililerin böyle düşünmemesi oldukça normal. yine de edmond kendi açısından suçsuzdur ve yıllar boyu hapse düşer.
hapiste deli faria adlı bir rahiple tanışır. hapisten kaçıp bu rahibin hazinesine ulaşır ve monte kristo kontu olarak intikamını alır.
--! spoiler !--
kitap temelinde intikam hissini anlatmaktadır. güzel işlemiştir. olay örgüsü hayatımda gördüğüm en ilginç olay örgülerinden birisidir. buna rağmen karakterler ya iyi ya kötü olacak şekilde yazılmıştır. bu yüzden kitap birazcık çocuk kitabı gibi hissettirmektedir. kötüler genelde kötülük yaparlar, hisleri asla iyi olmaz ve yaptıkları işleri kendilerince haklı göstermezler. kötüler yaptıklarını kötülükten yaparlar. iyiler de aksine çok iyidir. bu açılardan keşke daha gerçekçi bir şekilde yazılsaydı diye düşündüğüm bir kitap olmuştur.
edit: yazım hataları
devamını gör...
3.
fransız yazar alexandre dumas’ın ünlü romanıdır. özgün adı le comte de monte-cristo’dur. hasan ali yücel klasikleri dizisinde volkan yalçıntoklu’nun çevirisiyle iki cilt olarak satılmaktadır. v for vendetta, ezel gibi yakından bildiğimiz birçok film ve diziye ilham kaynağı olmuştur.
devamını gör...
4.
altı ay da bir okuduğum yada sesli dinlediğim tek kitap,o hücredeki umutsuzluk tanrıya isyan ve ölümü kabulleniş sonra rahip farya ve kaderin dokunuşu ile yeniden doğuş.
severiz kendilerini.
severiz kendilerini.
devamını gör...
5.
okurken ‘yapma güzel yapma intikam almak ne kazandıracak, bak nerelere geldin kendi hayatına yaşamana bak’ diye saf duygularla uyarılarda bulunurdum. bu kitaptaki sürükleyicilik az kitapta vardır.
devamını gör...
6.
you (dizi) 'daki başrol joe'nun annesi sevgilisinden şiddet gören komşu çocuğu paco' ya okuması için verdiği, paco'nun "bir intikam için o kadar sene beklenir mi? saçmalık bu" isyanında bulunduğu kitap.
devamını gör...
7.
bugün başladığım kitap. uzun zamandır okumayı bekliyordum ve şimdiden mükemmel olduğunun hissini veriyor. benim için en özel kitaplardan birisi olacağının hissine kapılıyorum.
devamını gör...
8.
normal halini almaya fırsatım olmadığından kısaltmasını okumuştum. buna rağmen oldukça hoşuma gitmişti. senaryo sürükleyiciydi. okumanızı tavsiye ediyorum. ben de yakında normal halini alacağım.
devamını gör...
9.
baş ucu kitabım,dönüp dönüp okuduğum tek kitap.
mercedes’in umudunu yitirip istemeden de olsa evlenmesi,rahip faria ve adaşım edmond dantes...
başka isimlerle başka hayatlarla dirilişimize kadeh kaldıyorum dantes...
mercedes’in umudunu yitirip istemeden de olsa evlenmesi,rahip faria ve adaşım edmond dantes...
başka isimlerle başka hayatlarla dirilişimize kadeh kaldıyorum dantes...
devamını gör...
10.
kitabı resmen sezonluk dizi izler gibi okudum ve bitirdim, burada anlatılmakla bitmeyecek bir kitap, okurken hüzünleniyorsunuz, seviniyorsunuz vs. vs. elveda edmond dantes, elveda. *
devamını gör...
11.
dumas’nın filme de çevrilen müthiş kitabı. eski basım, tek cilt (1948 basımıydı) okuduğumda gözlerimin bozulmasına neden olan kitaptır.
edmond dantes’in sevdiğinden koparılıp,haksız yere hapis yatmasını, hapishanede geçen günleri,kurtuluşu ve intikamı olarak bölümlendirilebilir. kitabın konusu hakkında bilgi verilmiş zaten. kitapla ilgili sürekli aklıma gelen yeri de, ‘gözleri karanlığa o kadar alışmıştı ki karanlıkta iğneyi bile görebilirdi’.
okunası, baş tacı yapılası eser.
edmond dantes’in sevdiğinden koparılıp,haksız yere hapis yatmasını, hapishanede geçen günleri,kurtuluşu ve intikamı olarak bölümlendirilebilir. kitabın konusu hakkında bilgi verilmiş zaten. kitapla ilgili sürekli aklıma gelen yeri de, ‘gözleri karanlığa o kadar alışmıştı ki karanlıkta iğneyi bile görebilirdi’.
okunası, baş tacı yapılası eser.
devamını gör...
12.
her gün delice kitaptan kitaba atladigim,okumaktan inanılmaz keyif aldığım junior zamanlarimda okuduğum ve çok sevdiğim bir kitaptır monte kristo beyefendisi.
geçenlerde ingilizce hikaye kitabını okuyarak hem konu tekrarı hem ingiliççe* pekiştirmesiyle yeniden yâd ettim, hâlâ guzel.
geçenlerde ingilizce hikaye kitabını okuyarak hem konu tekrarı hem ingiliççe* pekiştirmesiyle yeniden yâd ettim, hâlâ guzel.
devamını gör...
13.
eyvah eyvah. daha 500 sayfa okumuşken beni ağlatmayı başaran kitap. kalan 1000 sayfada umarım daha fazla gözyaşı yoktur. edmond sen beni perişan ettin edmooond. sana bunları yaşatanların odunu bol olsun edmooond.
devamını gör...
14.
ne çektin be edmond dantes. ama o kadar çekmene rağmen parayı da buldun sonunda. konusu intikam hikayesi zaten. bu yönüyle de sweedy todd’a benzer.
iftiralarla sevgilisi mercedes’ten koparılıp kaçmanın imkansız görüldüğü hapise konur. burada tanıştığı bir amca ona intikam yolunu açacak parasal mevzuyu sunar.
ben tek cilt olarak okudum bunu. gerçekten güzel bir kitaptır. uzun bir bölümü dört duvar arasında geçse de sıkmadan okutturur kendisini. sayfa sayısı göz korkutsa da ölmeden önce okunacak kitaplar arasında yer alır.
iftiralarla sevgilisi mercedes’ten koparılıp kaçmanın imkansız görüldüğü hapise konur. burada tanıştığı bir amca ona intikam yolunu açacak parasal mevzuyu sunar.
ben tek cilt olarak okudum bunu. gerçekten güzel bir kitaptır. uzun bir bölümü dört duvar arasında geçse de sıkmadan okutturur kendisini. sayfa sayısı göz korkutsa da ölmeden önce okunacak kitaplar arasında yer alır.
devamını gör...
15.
klasik okumalarından kaçınan insanların ayıla bayıla okuduğu ve çok akıcı olduğunu düşündüğüm muhteşem eser... dönemimizde yazılsa her türlü ekmeği yenilirdi...
devamını gör...
16.
okuduğum en iyi klasiklerden biri olarak hayatıma giren kitap. hâlâ sefiller'i geçebilen olmasa da monte cristo kontu'na da bayıldım. öncelikle müthiş bir kurgu. insanı kıpır kıpır ediyor. merak duygusunu öyle iyi körüklüyor ki bir günde üç yüz elli sayfa okuyup az daha kör oluyordum. üç gün gözlerim ağrıdı allahsız dumas.
edmond dantes'i bilmeyenler için yetenekli bir denizci, genç ve sağlıklı. büyük yerlere geleceğinden şüphe duyulmayan parlak bir genç. aşkı bulmuş, mutluluğu yakalamış hayatında her şey harika ilerleyen, daha ne isterim ki diyebilecek bir adam. ama insan ne kadar iyi biri olsa da düşman edinmeden olmuyor. mesleğinizi kıskanan, aşkınızı kıskananlar onlara bir kötülüğünüz olmasa dahi hayatınızı tepetaklak edebiliyor. tıpkı dantes'in masum olduğu halde bir iftira sonucu suçlu olması gibi. masum olduğu halde kendi çıkarları ile çatıştığı için yıllarca zindanlara atılmasına neden olan bir savcı yüzünden bambaşka bir insan oluyor edmond. saf kalbi ise zindan arkadaşı rahip tarafından aydınlatılıyor. tanrı'nın adaleti onda vücut buluyor ve edmond bir şekilde hapisten kaçıp monte cristo kontu'na dönüşüyor. bundan sonrası ise intikam için dantel gibi işlenmiş bir planın hayata geçirilmesi. okurken insan bunu da mı düşündün kont diye şaşırıyor. insan kont'un asla düşmanı olmak istemez. dostu olmak ise bu dünyada cenneti yaşamak gibidir. intikamı ile benim de içimin yağlarının eridiği ama bu intikamdan dolaylı olarak zarar görenler için de çok üzüldüğüm bir roman oldu.
klasiğin 1500 sayfa olmasına ise asla takılmayın. dünyadaki en akıcı klasik olabilir. monte cristo kontu'nu okumadan ölmeyin.
edmond dantes'i bilmeyenler için yetenekli bir denizci, genç ve sağlıklı. büyük yerlere geleceğinden şüphe duyulmayan parlak bir genç. aşkı bulmuş, mutluluğu yakalamış hayatında her şey harika ilerleyen, daha ne isterim ki diyebilecek bir adam. ama insan ne kadar iyi biri olsa da düşman edinmeden olmuyor. mesleğinizi kıskanan, aşkınızı kıskananlar onlara bir kötülüğünüz olmasa dahi hayatınızı tepetaklak edebiliyor. tıpkı dantes'in masum olduğu halde bir iftira sonucu suçlu olması gibi. masum olduğu halde kendi çıkarları ile çatıştığı için yıllarca zindanlara atılmasına neden olan bir savcı yüzünden bambaşka bir insan oluyor edmond. saf kalbi ise zindan arkadaşı rahip tarafından aydınlatılıyor. tanrı'nın adaleti onda vücut buluyor ve edmond bir şekilde hapisten kaçıp monte cristo kontu'na dönüşüyor. bundan sonrası ise intikam için dantel gibi işlenmiş bir planın hayata geçirilmesi. okurken insan bunu da mı düşündün kont diye şaşırıyor. insan kont'un asla düşmanı olmak istemez. dostu olmak ise bu dünyada cenneti yaşamak gibidir. intikamı ile benim de içimin yağlarının eridiği ama bu intikamdan dolaylı olarak zarar görenler için de çok üzüldüğüm bir roman oldu.
klasiğin 1500 sayfa olmasına ise asla takılmayın. dünyadaki en akıcı klasik olabilir. monte cristo kontu'nu okumadan ölmeyin.
devamını gör...
17.
hapishane den büyülü bir dünyaya adım atış.mahrum olunan şeylerden sonra meczup zannedilen rahibe inanarak müthiş nimetlere garkolmak.hayalötesi bir o kadar da lezzetli. adeta sayfalar arasinda kaybolasi geliyor insanın.
devamını gör...
18.
iki cildini üç dört günde bitirdiğim dumas eseri. üstüne bir de 2002 yapımı filmini izledikten sonra biraz da kitapla ilgili post-kolonyal bakış açısından 19. yüzyıl döneminin yapısökümünün yapıldığı makaleler karıştırarak finali yaptım. evet bitti benim için monte cristo kontu. konusunu anlatmayacağım uzun uzun. dünya klasiklerini dünya klasiği yapan ve asla eskimeyecek olan aşk, ihanet gibi temel temalar etrafında dönen ve hâkim bakış açısıyla "tanrının kusursuz adaleti ile insanın sınırlı ve kusurlu adaletini" karşılaştıran bir roman deyip işin içinden sıyrılıyorum.
yazıldığı dönem gereği fazlasıyla romantik bir roman aynı zamanda. her şeyin akıl ve bilim üzerinden yürütülebileceğini savunan aydınlanma dönemine diss atan romantikler sanatın ve doğanın gizeminin çözülemeyeceğini ve bu gizemin içinde tanrının da olduğunu söylüyorlar. monte cristo kontu da ölümün ucundan zenginliğe uzanan yolda tanrının elini üstünde hissediyor hatta roman boyunca kendisini tanrının adaletini sağlamak için bir aracı olarak görüyor. müdahale edebilecekken etmediği olaylarda "demek ki tanrı böyle olmasını" istedi diyor falan. az dozu iyileştirirken çok dozu insanı öldüren garip iksirler kullanması, diğer karakterler üstünde yaşamaları ya da ölmeleriyle ilgili güç sahibi olması hep bu yüzden. karakter olarak da paris sosyetesi için hatta okuyucu için bile fazlasıyla gizemli bir tip zaten. girdiği ortamda güçlü ve hakim bir enerji yayıyor. okuyucu olarak neler yaşadığını biliyor olmamıza rağmen yine de masaya yatırıp karakterin psikanalitik çözümlemesini yapamıyoruz çünkü evet dediğim gibi romantik bir romanın romantik bir karakteri kendisi. diğer karakterler öngörülebilir bir şekilde tansiyonun yükseldiği anlarda melodramatik tepkiler verirken, diğer bir deyişle kamera onlara zoom yaptığında ayılıp bayılırken monte cristo kont'u insanlardan ve insani tepkilerden uzaklaşmış, tanrı-insan arası bir yerlerde duran bir karakter olarak karşımıza çıkıyor.
temel karakterlerin yanı sıra evliliğe, toplumun beklentilerine ve baskılarına karşı çıkan eugenie karakterine değinmezsem içim rahat etmez. kendisi babasının ona sürekli zengin koca bulmasından bıkmış, sanatçı olma hayaliyle yanıp tutuşan bir karakter. buraya kadar bile o dönem için marjinal değil mi? daha bitmedi. gidip piyano hocası olan louise d’armilly'e aşık oluyor ve iki kadın birlikte kaçıyorlar. o dönem kadın olarak yalnız seyahat etmek fazla sorgulandığı için piyano hocası sanki erkek kardeşi varmış gibi sahte bir pasaport çıkartıyor. pasaportun altına da kız kardeşiye birlikte yolculuk yapıyor diye not düşülüyor. kaçarlarken eugenie erkek kıyafetleri giyiyor, hatta anlatıcı eugenie'nin çok hızlı bir şekilde giyindiğini, sanki eğlenme amacıyla daha önceden de karşı cinsin kıyafetlerini giydiğini söylüyor. bildiğin queer bir aşk hikayesi ile dumura uğruyoruz. tabii ki yazar açık açık iki kadın birbirine aşık oldu demiyor ama imalar yeterince açık zaten. düşünüyorum da o dönemin okuyucuları ne hissetmiştir acaba? tiz bir çığlık atarak ellerini alınlarına koyup ufak bir baygınlık geçirmişlerdir herhalde. *
genel olarak dünya klasiklerini dönüp okumayı çok kıymetli buluyorum çünkü günümüz yüzyılı itibariyle o kadar keskin farklılıklar var ki o dönemin ahlaki değerleri, yaşam pratikleri ve dünyayı algılayış biçimleri sanki bu dünyada hiç var olmamış da paralel bir evrende yaşanmış gibi geliyor bana. düşünsenize bir toprak parçasına sahip olup kont ünvanı alıyorsunuz, ülkenizin klasik bir festivali giyotinle idam edilecek insanların sırasıyla katledilmesi ile başlıyor, ev yaşamınızda karınızın ve sizin ayrı ayrı dinlenme odalarınız oluyor ve eşinizle görüşmek istediğiniz zaman bunu bir uşağa söylüyorsunuz o da gidip eşinize müsait olup olmadığını soruyor. eğer toplum içinde hakarete uğrarsanız avukata gitmiyorsunuz tabii ki. o kişiyle düello yapıyorsunuz ve ya ölüyor ya da öldürülüyorsunuz . eğer sevdiğiniz kişiyle evlenemezseniz ilk aklınıza gelen şey intihar etmek oluyor. eğer ailenizde onur lekeleyici bir skandal patlak verirse buna sebep olan kişinin ölmek istemesini çok normal karşılıyorsunuz. yani aşk, onur, gurur ve sosyal statü için yaşamaktansa ölmek daha kıymetli. geride bıraktığınız adınızın nasıl anılacağı çok mühim. kısacası sizin psikolojiniz, kim olduğunuz, hayatta ne istediğiniz bırakın toplumu sizin umrunuzda bile değil. şimdiyse günümüze dönelim. "you can do it" temalı insan aklını ve duygularını merkeze koyan pop-up reklamları kapatıp, ayna karşısındaki günlük "kendimi seviyorum" konuşmanızı yaptıktan sonra yatağınıza ya da okuma köşenize geçip elinize bir dünya klasiği alıyorsunuz ve biraz önce bahsettiğim bir yüzyılda yaşanan olayları okuyorsunuz. zamanda yolculuktan daha da öte bir deneyim bu bence.
yazıldığı dönem gereği fazlasıyla romantik bir roman aynı zamanda. her şeyin akıl ve bilim üzerinden yürütülebileceğini savunan aydınlanma dönemine diss atan romantikler sanatın ve doğanın gizeminin çözülemeyeceğini ve bu gizemin içinde tanrının da olduğunu söylüyorlar. monte cristo kontu da ölümün ucundan zenginliğe uzanan yolda tanrının elini üstünde hissediyor hatta roman boyunca kendisini tanrının adaletini sağlamak için bir aracı olarak görüyor. müdahale edebilecekken etmediği olaylarda "demek ki tanrı böyle olmasını" istedi diyor falan. az dozu iyileştirirken çok dozu insanı öldüren garip iksirler kullanması, diğer karakterler üstünde yaşamaları ya da ölmeleriyle ilgili güç sahibi olması hep bu yüzden. karakter olarak da paris sosyetesi için hatta okuyucu için bile fazlasıyla gizemli bir tip zaten. girdiği ortamda güçlü ve hakim bir enerji yayıyor. okuyucu olarak neler yaşadığını biliyor olmamıza rağmen yine de masaya yatırıp karakterin psikanalitik çözümlemesini yapamıyoruz çünkü evet dediğim gibi romantik bir romanın romantik bir karakteri kendisi. diğer karakterler öngörülebilir bir şekilde tansiyonun yükseldiği anlarda melodramatik tepkiler verirken, diğer bir deyişle kamera onlara zoom yaptığında ayılıp bayılırken monte cristo kont'u insanlardan ve insani tepkilerden uzaklaşmış, tanrı-insan arası bir yerlerde duran bir karakter olarak karşımıza çıkıyor.
temel karakterlerin yanı sıra evliliğe, toplumun beklentilerine ve baskılarına karşı çıkan eugenie karakterine değinmezsem içim rahat etmez. kendisi babasının ona sürekli zengin koca bulmasından bıkmış, sanatçı olma hayaliyle yanıp tutuşan bir karakter. buraya kadar bile o dönem için marjinal değil mi? daha bitmedi. gidip piyano hocası olan louise d’armilly'e aşık oluyor ve iki kadın birlikte kaçıyorlar. o dönem kadın olarak yalnız seyahat etmek fazla sorgulandığı için piyano hocası sanki erkek kardeşi varmış gibi sahte bir pasaport çıkartıyor. pasaportun altına da kız kardeşiye birlikte yolculuk yapıyor diye not düşülüyor. kaçarlarken eugenie erkek kıyafetleri giyiyor, hatta anlatıcı eugenie'nin çok hızlı bir şekilde giyindiğini, sanki eğlenme amacıyla daha önceden de karşı cinsin kıyafetlerini giydiğini söylüyor. bildiğin queer bir aşk hikayesi ile dumura uğruyoruz. tabii ki yazar açık açık iki kadın birbirine aşık oldu demiyor ama imalar yeterince açık zaten. düşünüyorum da o dönemin okuyucuları ne hissetmiştir acaba? tiz bir çığlık atarak ellerini alınlarına koyup ufak bir baygınlık geçirmişlerdir herhalde. *
genel olarak dünya klasiklerini dönüp okumayı çok kıymetli buluyorum çünkü günümüz yüzyılı itibariyle o kadar keskin farklılıklar var ki o dönemin ahlaki değerleri, yaşam pratikleri ve dünyayı algılayış biçimleri sanki bu dünyada hiç var olmamış da paralel bir evrende yaşanmış gibi geliyor bana. düşünsenize bir toprak parçasına sahip olup kont ünvanı alıyorsunuz, ülkenizin klasik bir festivali giyotinle idam edilecek insanların sırasıyla katledilmesi ile başlıyor, ev yaşamınızda karınızın ve sizin ayrı ayrı dinlenme odalarınız oluyor ve eşinizle görüşmek istediğiniz zaman bunu bir uşağa söylüyorsunuz o da gidip eşinize müsait olup olmadığını soruyor. eğer toplum içinde hakarete uğrarsanız avukata gitmiyorsunuz tabii ki. o kişiyle düello yapıyorsunuz ve ya ölüyor ya da öldürülüyorsunuz . eğer sevdiğiniz kişiyle evlenemezseniz ilk aklınıza gelen şey intihar etmek oluyor. eğer ailenizde onur lekeleyici bir skandal patlak verirse buna sebep olan kişinin ölmek istemesini çok normal karşılıyorsunuz. yani aşk, onur, gurur ve sosyal statü için yaşamaktansa ölmek daha kıymetli. geride bıraktığınız adınızın nasıl anılacağı çok mühim. kısacası sizin psikolojiniz, kim olduğunuz, hayatta ne istediğiniz bırakın toplumu sizin umrunuzda bile değil. şimdiyse günümüze dönelim. "you can do it" temalı insan aklını ve duygularını merkeze koyan pop-up reklamları kapatıp, ayna karşısındaki günlük "kendimi seviyorum" konuşmanızı yaptıktan sonra yatağınıza ya da okuma köşenize geçip elinize bir dünya klasiği alıyorsunuz ve biraz önce bahsettiğim bir yüzyılda yaşanan olayları okuyorsunuz. zamanda yolculuktan daha da öte bir deneyim bu bence.
devamını gör...
19.
iki yılda bir baştan sona tekrar okuduğum, hapishane kısımları mental bunalımlarımda benim kafamı dağıtmış enfes kitap. dönemin sosyal, siyasi her konuya da değiniyor, insan ilişkilerini de oldukça gerçekçi şekilde yansıtıyor. çocuklara değil gençlere tam halini okutmak lazım. filmi de güzel ama bunun şöyle dev bütçeli 5-6 sezonluk bir dizisi yapılsa diyorum hep
devamını gör...
20.
kendisini bugün bitirebilme şerefine nail olduğum mükemmel kitap. 2010 yılında, liseyi bitirince düzenli olarak kitap okumaya başladım. bugüne kadar okuduğum kitaplar listesinde 1.sıraya koyuyorum kendisini.
bu nasıl bir kurgudur, bu nasıl bir intikam zinciridir alexander dumas?? böyle bir şaheseri bize bıraktığın için teşekkürler, mezarında rahat uyu. kitaptan bir alıntı:
"onca acı çektikten sonra, sadece ölmemekle kalmayıp kaderin onlara verdiği tüm mutluluk umutlarının yıkıntıları üzerine, tanrı'nın verdiği tüm umutların kalıntıları üzerine yeni bir yaşam inşa eden insanlar var. bu insanları tanıdım; düşmanlarının kendilerini yolladığı uçurumun dibinden güçlü ve şanlı bir şekilde ayağa kalktıklarını, eski düşmanlarını perişan ettiklerini ve aynı uçurumun dibine gönderdiklerini gördüm."
bu nasıl bir kurgudur, bu nasıl bir intikam zinciridir alexander dumas?? böyle bir şaheseri bize bıraktığın için teşekkürler, mezarında rahat uyu. kitaptan bir alıntı:
"onca acı çektikten sonra, sadece ölmemekle kalmayıp kaderin onlara verdiği tüm mutluluk umutlarının yıkıntıları üzerine, tanrı'nın verdiği tüm umutların kalıntıları üzerine yeni bir yaşam inşa eden insanlar var. bu insanları tanıdım; düşmanlarının kendilerini yolladığı uçurumun dibinden güçlü ve şanlı bir şekilde ayağa kalktıklarını, eski düşmanlarını perişan ettiklerini ve aynı uçurumun dibine gönderdiklerini gördüm."
devamını gör...